Jump to content

İSLAM BİLİMLE ÇATIŞIYORSA MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI BİLİMDE AVRUPAYA NASIL YOL GÖSTERDİ?


Recommended Posts

  • İleti 383
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

İslam'ın bilimle çatışmaması için, bilimle en ufak bir ilişkisi olmaması gerekir.

Onu savunsa ve desteklese bile, bilimle herhangi bir şekilde ilişki kuran ve bilimsel olmayan herşey onunla çatışır.

Bilimin gelişmesi ve ilerlemesi için ona olumlu veya olumsuz, herhangi bir müdahalenin olmaması gerekir.

Çünkü her müdahale bilimin ilerlemesi önünde bir engel oluşturacaktır.

Bilimin en büyük özelliği nesnel ve özgür olmasıdır.

Bilimin desteğe gerekinimi yoktur. Çeşitli yöntemlerle desteklenen bilim nesnelliğini yitirir ve kendisini destekleyen lehine bir tutum sergilemeye başlar.

Örneğin, bir ilacın etkisini bilimsel olarak araştıran bir bilim adamı o ilacı yapan firmadan destek alıyorsa, yapacağı araştırma nesnel olamaz.

Bunları göz önüne alırsak, İslam'ın müdahale ettiği bilimle, o müdahale olumlu da olsa, olumsuz da olsa, çatıştığını ileri sürebiliriz.

Kaldı ki İslam bilime aktif olarak müdahale eden bir dindir.

Allah'ın varlığı ve yetileri ile çatışan bilimsel gözlemler kabul edilmezler. Reddedilirler.

Evrim onlardan biridir.

İslam bilimin önündeki en büyük engellerden biridir.

Bilim dinlerden yardım istemez ve beklemez.

Onların bilime gölge düşürmemesi gerekir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yahudiler de bir din mensubu oldukları için dinin bilime engel olmadığını anlamış olduk. Sonuçta onlar da bugün İslam aleminin düşmanları olmasına rağmen semavi bir dine inanıyor ve bilim yapıyorlar. DİN BİLİME ENGEL DEĞİLDİR. YETER Kİ BAĞNAZ, MUTAASSIP İNSANLARIN ELİNE GEÇMESİN.

Demek İslamiyette din bağnaz insanların eline geçmiş ve bilime engel olmuş...Hala daha olmakta..Evrime,bilimselliğe ve her türlü yeniliğe kapalı müslümanlar halen daha cehaletin ,bilinçsizliğin eşsiz sefirleri bekçileri ve koruyucularıdırlar..

Sen üst sayfalarda iki üç kişi hakkında bilgi verdim diye mırın kırın etmişsin...İkna olmadığın ve hala alıntında belirttiğin düşüncelere sahip olabildiğin için biraz daha kapsamlı yazmak lazım diye düşünüyorum....

İslamın Avrupaya bilim götürmesi bir yana , kendi içindeki bilimcileri kafir ilan ederek,Avrupa rönesansının ivmesiyle icat edilenlere bile şüpheyle bakıp hanedanlığa getirememesidir aslında olay.....Buna en güzel örnek matbaadır bak !!.....

1450 senesinde Gutenberg tarafından icat edilen matbaa bile, kefere icadı denilerek 1727 senesinde İstanbul'a getirilmiş..O da Macar kökenli devşirme müteferrika tarafından 27o yıl gecikmeli olarak .Avrupa'da 50 yıl içinde 40.000 kitap basılmasına karşın ,Müteferrika hayatı boyunca buradaki matbaada sadece 17 kitap basabilmiş.......100 yıl içinde Osmanlı da basılan kitap sayısı ise hayli komik. Sadece ve sadece 180 kitap.. Sanırım Osmanlının devamı o yüzden hala kitap okuma alışkanlığı olmayan tiplerden oluşuyor ve buna paralel olarak bilimde de geriler..Çoğu foruma astıklarımızı bile okumayan dindar arkadaşlarımızdan belli değil mi bu zaten...

Bilim ve uygarlığın gelişmesinde matbaanın varlığının ne kadar önemli olduğunu açıklamaya bile gerek yok...

Ermeni, Yahudi gibi azınlıklar el yazması da olsa kendi yayınevlerini kurmuşlar ama bunlar 1485'te 2.Beyazıt ,1515'te de 1. Selim tarafından yasaklanmıştır...

Osmanlı matbaa'nın icadına ilgi göstermediği gibi Kopernik'in güneş sistemiyle ilgili buluşlarına,Newton'un 1867 de ortaya attığı evrensel çekim kuvvetine falan da ilgi göstermemiştir..Duymuş olanlar da "büyücü kafir,Allah'ın işine karışıyor,katli vaciptir" damgası yememek adına bu işten olabildiğince uzak durmuştur..

Zamnın aydınlarından olan Molla Lütfi, Emir Çelebi, Sarı Abdurahman, Gelenbevi İsmail Efendi ve Şanizade Ataullah Efendi gibi kişiler bilimle uğraştıkları için, canlarından olmuşlardır.

Piri reis kadar değerli bir harita uzmanı bile kıymeti bilinmeyerek Portekizden kaçtı diyerek katledilmiştir...

Kanuni Vİyanalar'a kadar fetihlere çıkarken bilimsel açıdan eli boş, ama ganimet açısından eli dolu dönmüştür..Ki o dönem Magellan zorlukla dünya turunu tamamlamış , rönesansın aydınlanması tüm Avrupayı kaplamıştır..Yeni icatları, keşifleri duyan bizimkiler bunlara inanmayıp kafir kurnazlığı diyerek kaçınmışlardır...

Süleyman'ın TV dizisini seyrederken , masa olduğunu gördüm.. Ama gerçekte Osmanlı'da masa falan katiyetle bilinmiyordu..S.Süleyman'dan tam tamına 200 yıl sonra bir devrin padişahına Avrupa'dan gönderilen bir masa ile tanışmıştır Osmanlı masayla...Yahu masa be masa bu..Düşün yani bilim= İslam derken sen .öte taraftan adamın masadan haberi yok........yuh...Zaten masayıda nasıl kullanacağını bir türlü bilememişler,uzun süre kullanamamışlardır...Oldukça komik geliyordur size belki ama bunlar tarihi birer gerçektir...Siz oturmuş bilgi yetersizliğinizden dolayı laga luga yapıyorsunuz...

Cahil cesareti bu olsa gerek...

Neyse gelelim diğer bir kaç kefere olayına daha...

Takiyiddun'u sormuşsunuz ..Rasathanesinin yıkımı, melek bacağı röntgenlemesi yüzünden olmadı tabii. O sadece espriydi.. 1578 de İstanbul’da kuyruklu yıldızın görülmesi ve korkunç veba salgınının rasathanenin uğursuzluğu olarak yorumlanması sonucu " Allah'ın işine karıştı da oldu bunlar" diyen Şeyhülislâm Ahmet Şemsettin Efendi’nin fetvası ile 1580 de Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından topa tutularak çökertilmiştir. Yeni bir rasathane ancak 331 yıl sonra 1911 de kurulabilmiştir.

Rezil seni...Daha gelmiş çan çan konuşuyorsun..Yazmak uzun sürer bu bilgileri diye kısa kesmiştim ama üşenmedim yazıp gözüne sokacağım ..

'Enmuzec-ÜÇ- tıp' adlı eserin sahibi Emir Çelebi, 17.yy'ın en müthiş tıp kitabını yazdığı için padişahın hekimbaşısı yapıldıktan sonra ,onu çekemeyenlerin padişaha "bu afyon kullanıyor" diye fişteklemesi sonucu 4. Murat tarafından zorla yüksek miktarda afyon yedirilerek öldürülmüştür...İçler acısı tabii........Al sana bilim al sana İslam

Devam................Yine döneminin en parlak matematikçilerinden,ayrıca fizik ve mantık hakkında kitaplar yazan bilim adamı Gelenbevi İsmail Efendi, çalışmalarını dinsel konular dışına taşırdığı gerekçesi ile çalışmaları terkettirilerek Yenişehir kadılığına atanmıştır. Bu arada, Şeyhülislâmın kendisini kafir ilan ettiği için dayanamayıp beyin kanaması ile ölmüştür...Ölmese muhtemelen öldürülekti zaten biçare.....

İstanbul Behram Kethüda Medresesi Müderrisi Sarı Abdurrahman , evrenin sonsuzluğuna ve bu evrende doğa kanunları üzerinde herhangi bir olayın olamayacağına ilişkin teorileri sebebiyle , zındık denilerek 1601 de idam edilmiştir....

Sadrazam Damat Ali Paşa 1716 da ölmüştür, sadece indexleri ve katalogları dört cilt tutan binlerce kitabının koruma altına alınması gerekirken ,Şeyhulislâm Ebu İsmail Efendi’nin, “felsefe, tarih ve astronomi kitaplarının kütüphanelerde saklanmasının dinen caiz olamayacağı,bunların kafir işi olduğu” fetvası nedeniyle çoğu yok olmuş,saklanamamışlardır..

Çiçek aşısı Toros Türkmenlerince tesadüfen keşfedilmiş olmasına rağmen Avrupa'ya kadar gitmiş ve kullanılmış,yurtta kullanımına asla izin verilmemiştir...1845 te dince kullanılması caizdir fetvası çıktıktan sonra ancak kullanılabilmiştir...Aynısı diş dolgusu için de geçerlidir..Tüm Avrupa'da yıllarca kullanılan diş dolgusu , ne sakıncası görüldüyse ,hiç bir şekilde dinen cazi kabul edilmemiş insanlar dişlerini ancak Türkiye Cumhuriyetine geçildikten sonra doldurtabilmiştir..

Osmanlıya dil kullanımı açısından bakacak olursak ise ,padişah ve ulemanın, kubat dili diyerek ana dili Türkçe’yi küçümsediğini, Arapça, Farsça karışımı olan, halkın anlamakta güçlük çektiği Osmanlıca denilen karmaşık dil kullanmayı seçtiğini görürüz.... Sebebi ise; Kuran dili olduğu için bu iki yabancı dili bilim dili sanmalarıdır.. Batı dillerini de, “Frenk Dili” diyerek yadsımışlardır. Böyle karma ve anlaşılması zor bir dille yazmayı, konuşmayı aydın olmak saymışlar,Türkleri ve Türkçeyi “etrak-ı bi idrak” yani idraksiz Türk’ler diye küçümsemişlerdir..

Osmanlı bilimde geri kalmasının ceremesini çekerek ,hızla yıkıma doğru gitmiştir.....1868 de yeni açılan Darülfünun için öğrenci bulunmakta zorluk çekilmiştir..Darülfünun'da çeşitli dersler veren Baron Tot az sayıdaki bu öğrencileri ölçmek için üçgenin iç açılarının toplamını sorduğunda, aldığı " üçgenine göre değişir" cevabı karşısında şok geçirmiştir....

Koskoca Osmanlı yıkıldığında ise ortada cahil enkaz bir halk yığını kalmıştır.

Tarihsel bazı mektuplar ve belgeler incelendiğinde , Osmanlı hakkındaki yazılar da bu cehaleti ortaya dökmek açısından oldukça belirleyicidir......Mesela ,Roma ordusu İstanbul Sefiri Ghiselin de Busbecq’in 1560 tarihli mektubu Osmanlı hakkında şunları içermektedir;

“ Hiçbir ulus, başkalarına ait faydalı icatları benimsemekle onlar kadar isteksiz davranmamaktadır; ancak kitap basmak ve meydan, ve meydan saatleri kurmak gibi şeyleri bir türlü benimsememektedirler. Kutsal kitapların, basıldıkları takdirde kutsal metin olmaktan çıkacağına inanmaktadırlar. Meydan saatleri kurmaları halinde de müezzinlerin otoritesi ile eski ritlerinin önemlerini kaybedeceğini düşünmektedirler”.

(İslâm ve Bilim Pervez Hoodbhay Sf:180)

1748 de Avrupa peşpeşe bilimsel buluşlarla hamle içerisindeyken yine günlerden bir gün Osmanlının Viyana Elçisi Mustafa Hattı Efendi Viyana'ya görevli olarak gider..Bu efendi bir gözlemevine davet edilir... ilk defa gördüğü yenilikler karşısında bu buluşlardan hiç etkilenmez görünmeye çalışır...Bunu kendi yazısıyla yazdığı raporundan anlıyoruz. Şöyle ki ;

“Küçük darbelere karşı dayanıklı cam imal edilen atölyede, fırından çıkan camın soğuk suyla temas edince, cam şişenin un ufak olduğunu gören Efendi’ye bunun sebebini sorduğumuzda, camın fırından çıkar çıkmaz, soğuk suda soğutulduğu zaman böyle olduğunu söylediler. Bu akıl yanıtı Frenk hilekârlığına bağlıyoruz”.

Rezalete bakın.. Kendisine hile yapıldığını sanan M.Hattı, normal camın sıcak ve soğukla ani etkileşime girerse kırılacağını bilemiyor...

Sanırım Osmanlı Avrupayla olan uzun süren savaşlarında birbirleriyle hileli baskınlar ve antlaşmalar yapmalarından dolayı, her buluş ve olumlu olayı bile buna bağlayarak, şüphe ve hileli olarak görüyordu...

Neyse...Daha fazla uzatmayayım...

Siz önce atalarınızın tarihini öğrenip gelin , sonra tartışır ve itiraz edersiniz.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yahudiler de bir din mensubu oldukları için dinin bilime engel olmadığını anlamış olduk.

Sonuçta onlar da bugün İslam aleminin düşmanları olmasına rağmen semavi bir dine inanıyor ve bilim yapıyorlar.

yav..dinsiz ve ateist yahudiler de var..

einstein,freud,marx ve daha niceleri..

aklı çalışanlar onlar.. yani dinsiz yahudiler zaten.

dinci yahudilere bak. bugün israil'de ne haldeler.

çalışmıyorlar,vergi vermiyorlar,askerlik yapmıyorlar.

hukuk bunları kısmen engellemek isteyince büyük tepki göstermişler.

http://www.ateistfor...160#entry906207

sen batıni ve belki de şiileri müslüman görmezken..

tüm yahudileri bir anda musevi yaptın..

-----------------

siz müslümanlar ölümden sonra yaşama inanmayanları

böcek gibi yok eden bilim düşmanı karanlık bir beyne sahipsiniz.

tarihinde cehane27 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Demek İslamiyette din bağnaz insanların eline geçmiş ve bilime engel olmuş...Hala daha olmakta..Evrime,bilimselliğe ve her türlü yeniliğe kapalı müslümanlar halen daha cehaletin ,bilinçsizliğin eşsiz sefirleri bekçileri ve koruyucularıdırlar..

Sen üst sayfalarda iki üç kişi hakkında bilgi verdim diye mırın kırın etmişsin...İkna olmadığın ve hala alıntında belirttiğin düşüncelere sahip olabildiğin için biraz daha kapsamlı yazmak lazım diye düşünüyorum....

İslamın Avrupaya bilim götürmesi bir yana , kendi içindeki bilimcileri kafir ilan ederek,Avrupa rönesansının ivmesiyle icat edilenlere bile şüpheyle bakıp hanedanlığa getirememesidir aslında olay.....Buna en güzel örnek matbaadır bak !!.....

1450 senesinde Gutenberg tarafından icat edilen matbaa bile, kefere icadı denilerek 1727 senesinde İstanbul'a getirilmiş..O da Macar kökenli devşirme müteferrika tarafından 27o yıl gecikmeli olarak .Avrupa'da 50 yıl içinde 40.000 kitap basılmasına karşın ,Müteferrika hayatı boyunca buradaki matbaada sadece 17 kitap basabilmiş.......100 yıl içinde Osmanlı da basılan kitap sayısı ise hayli komik. Sadece ve sadece 180 kitap.. Sanırım Osmanlının devamı o yüzden hala kitap okuma alışkanlığı olmayan tiplerden oluşuyor ve buna paralel olarak bilimde de geriler..Çoğu foruma astıklarımızı bile okumayan dindar arkadaşlarımızdan belli değil mi bu zaten...

Bilim ve uygarlığın gelişmesinde matbaanın varlığının ne kadar önemli olduğunu açıklamaya bile gerek yok...

Ermeni, Yahudi gibi azınlıklar el yazması da olsa kendi yayınevlerini kurmuşlar ama bunlar 1485'te 2.Beyazıt ,1515'te de 1. Selim tarafından yasaklanmıştır...

Osmanlı matbaa'nın icadına ilgi göstermediği gibi Kopernik'in güneş sistemiyle ilgili buluşlarına,Newton'un 1867 de ortaya attığı evrensel çekim kuvvetine falan da ilgi göstermemiştir..Duymuş olanlar da "büyücü kafir,Allah'ın işine karışıyor,katli vaciptir" damgası yememek adına bu işten olabildiğince uzak durmuştur..

Zamnın aydınlarından olan Molla Lütfi, Emir Çelebi, Sarı Abdurahman, Gelenbevi İsmail Efendi ve Şanizade Ataullah Efendi gibi kişiler bilimle uğraştıkları için, canlarından olmuşlardır.

Piri reis kadar değerli bir harita uzmanı bile kıymeti bilinmeyerek Portekizden kaçtı diyerek katledilmiştir...

Kanuni Vİyanalar'a kadar fetihlere çıkarken bilimsel açıdan eli boş, ama ganimet açısından eli dolu dönmüştür..Ki o dönem Magellan zorlukla dünya turunu tamamlamış , rönesansın aydınlanması tüm Avrupayı kaplamıştır..Yeni icatları, keşifleri duyan bizimkiler bunlara inanmayıp kafir kurnazlığı diyerek kaçınmışlardır...

Süleyman'ın TV dizisini seyrederken , masa olduğunu gördüm.. Ama gerçekte Osmanlı'da masa falan katiyetle bilinmiyordu..S.Süleyman'dan tam tamına 200 yıl sonra bir devrin padişahına Avrupa'dan gönderilen bir masa ile tanışmıştır Osmanlı masayla...Yahu masa be masa bu..Düşün yani bilim= İslam derken sen .öte taraftan adamın masadan haberi yok........yuh...Zaten masayıda nasıl kullanacağını bir türlü bilememişler,uzun süre kullanamamışlardır...Oldukça komik geliyordur size belki ama bunlar tarihi birer gerçektir...Siz oturmuş bilgi yetersizliğinizden dolayı laga luga yapıyorsunuz...

Cahil cesareti bu olsa gerek...

Neyse gelelim diğer bir kaç kefere olayına daha...

Takiyiddun'u sormuşsunuz ..Rasathanesinin yıkımı, melek bacağı röntgenlemesi yüzünden olmadı tabii. O sadece espriydi.. 1578 de İstanbul’da kuyruklu yıldızın görülmesi ve korkunç veba salgınının rasathanenin uğursuzluğu olarak yorumlanması sonucu " Allah'ın işine karıştı da oldu bunlar" diyen Şeyhülislâm Ahmet Şemsettin Efendi’nin fetvası ile 1580 de Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından topa tutularak çökertilmiştir. Yeni bir rasathane ancak 331 yıl sonra 1911 de kurulabilmiştir.

Rezil seni...Daha gelmiş çan çan konuşuyorsun..Yazmak uzun sürer bu bilgileri diye kısa kesmiştim ama üşenmedim yazıp gözüne sokacağım ..

'Enmuzec-ÜÇ- tıp' adlı eserin sahibi Emir Çelebi, 17.yy'ın en müthiş tıp kitabını yazdığı için padişahın hekimbaşısı yapıldıktan sonra ,onu çekemeyenlerin padişaha "bu afyon kullanıyor" diye fişteklemesi sonucu 4. Murat tarafından zorla yüksek miktarda afyon yedirilerek öldürülmüştür...İçler acısı tabii........Al sana bilim al sana İslam

Devam................Yine döneminin en parlak matematikçilerinden,ayrıca fizik ve mantık hakkında kitaplar yazan bilim adamı Gelenbevi İsmail Efendi, çalışmalarını dinsel konular dışına taşırdığı gerekçesi ile çalışmaları terkettirilerek Yenişehir kadılığına atanmıştır. Bu arada, Şeyhülislâmın kendisini kafir ilan ettiği için dayanamayıp beyin kanaması ile ölmüştür...Ölmese muhtemelen öldürülekti zaten biçare.....

İstanbul Behram Kethüda Medresesi Müderrisi Sarı Abdurrahman , evrenin sonsuzluğuna ve bu evrende doğa kanunları üzerinde herhangi bir olayın olamayacağına ilişkin teorileri sebebiyle , zındık denilerek 1601 de idam edilmiştir....

Sadrazam Damat Ali Paşa 1716 da ölmüştür, sadece indexleri ve katalogları dört cilt tutan binlerce kitabının koruma altına alınması gerekirken ,Şeyhulislâm Ebu İsmail Efendi’nin, “felsefe, tarih ve astronomi kitaplarının kütüphanelerde saklanmasının dinen caiz olamayacağı,bunların kafir işi olduğu” fetvası nedeniyle çoğu yok olmuş,saklanamamışlardır..

Çiçek aşısı Toros Türkmenlerince tesadüfen keşfedilmiş olmasına rağmen Avrupa'ya kadar gitmiş ve kullanılmış,yurtta kullanımına asla izin verilmemiştir...1845 te dince kullanılması caizdir fetvası çıktıktan sonra ancak kullanılabilmiştir...Aynısı diş dolgusu için de geçerlidir..Tüm Avrupa'da yıllarca kullanılan diş dolgusu , ne sakıncası görüldüyse ,hiç bir şekilde dinen cazi kabul edilmemiş insanlar dişlerini ancak Türkiye Cumhuriyetine geçildikten sonra doldurtabilmiştir..

Osmanlıya dil kullanımı açısından bakacak olursak ise ,padişah ve ulemanın, kubat dili diyerek ana dili Türkçe’yi küçümsediğini, Arapça, Farsça karışımı olan, halkın anlamakta güçlük çektiği Osmanlıca denilen karmaşık dil kullanmayı seçtiğini görürüz.... Sebebi ise; Kuran dili olduğu için bu iki yabancı dili bilim dili sanmalarıdır.. Batı dillerini de, “Frenk Dili” diyerek yadsımışlardır. Böyle karma ve anlaşılması zor bir dille yazmayı, konuşmayı aydın olmak saymışlar,Türkleri ve Türkçeyi “etrak-ı bi idrak” yani idraksiz Türk’ler diye küçümsemişlerdir..

Osmanlı bilimde geri kalmasının ceremesini çekerek ,hızla yıkıma doğru gitmiştir.....1868 de yeni açılan Darülfünun için öğrenci bulunmakta zorluk çekilmiştir..Darülfünun'da çeşitli dersler veren Baron Tot az sayıdaki bu öğrencileri ölçmek için üçgenin iç açılarının toplamını sorduğunda, aldığı " üçgenine göre değişir" cevabı karşısında şok geçirmiştir....

Koskoca Osmanlı yıkıldığında ise ortada cahil enkaz bir halk yığını kalmıştır.

Tarihsel bazı mektuplar ve belgeler incelendiğinde , Osmanlı hakkındaki yazılar da bu cehaleti ortaya dökmek açısından oldukça belirleyicidir......Mesela ,Roma ordusu İstanbul Sefiri Ghiselin de Busbecq’in 1560 tarihli mektubu Osmanlı hakkında şunları içermektedir;

“ Hiçbir ulus, başkalarına ait faydalı icatları benimsemekle onlar kadar isteksiz davranmamaktadır; ancak kitap basmak ve meydan, ve meydan saatleri kurmak gibi şeyleri bir türlü benimsememektedirler. Kutsal kitapların, basıldıkları takdirde kutsal metin olmaktan çıkacağına inanmaktadırlar. Meydan saatleri kurmaları halinde de müezzinlerin otoritesi ile eski ritlerinin önemlerini kaybedeceğini düşünmektedirler”.

(İslâm ve Bilim Pervez Hoodbhay Sf:180)

1748 de Avrupa peşpeşe bilimsel buluşlarla hamle içerisindeyken yine günlerden bir gün Osmanlının Viyana Elçisi Mustafa Hattı Efendi Viyana'ya görevli olarak gider..Bu efendi bir gözlemevine davet edilir... ilk defa gördüğü yenilikler karşısında bu buluşlardan hiç etkilenmez görünmeye çalışır...Bunu kendi yazısıyla yazdığı raporundan anlıyoruz. Şöyle ki ;

“Küçük darbelere karşı dayanıklı cam imal edilen atölyede, fırından çıkan camın soğuk suyla temas edince, cam şişenin un ufak olduğunu gören Efendi’ye bunun sebebini sorduğumuzda, camın fırından çıkar çıkmaz, soğuk suda soğutulduğu zaman böyle olduğunu söylediler. Bu akıl yanıtı Frenk hilekârlığına bağlıyoruz”.

Rezalete bakın.. Kendisine hile yapıldığını sanan M.Hattı, normal camın sıcak ve soğukla ani etkileşime girerse kırılacağını bilemiyor...

Sanırım Osmanlı Avrupayla olan uzun süren savaşlarında birbirleriyle hileli baskınlar ve antlaşmalar yapmalarından dolayı, her buluş ve olumlu olayı bile buna bağlayarak, şüphe ve hileli olarak görüyordu...

Neyse...Daha fazla uzatmayayım...

Siz önce atalarınızın tarihini öğrenip gelin , sonra tartışır ve itiraz edersiniz.....

KAVRAM YANILGILARI VE ANLAMLANDIRMA HATALARRI

"Osmanlıya dil kullanımı açısından bakacak olursak ise ,padişah ve ulemanın, kubat dili diyerek ana dili Türkçe’yi küçümsediğini, Arapça, Farsça karışımı olan, halkın anlamakta güçlük çektiği Osmanlıca denilen karmaşık dil kullanmayı seçtiğini görürüz.... Sebebi ise; Kuran dili olduğu için bu iki yabancı dili bilim dili sanmalarıdır.. Batı dillerini de, “Frenk Dili” diyerek yadsımışlardır. Böyle karma ve anlaşılması zor bir dille yazmayı, konuşmayı aydın olmak saymışlar,Türkleri ve Türkçeyi “etrak-ı bi idrak” yani idraksiz Türk’ler diye küçümsemişlerdir.."

Osmanlıca bir dil değildir. Arapça ve FArsça'nın Türkçe ye etki etmiş halidir. Halkın anlamakta zorlandığı metinler olduğu gibi kolayca anlayabileceği edebi metinler de vardır. Fuzuli nin şiirlerini inceleyebilirsiniz.

Matbaanın Osmanlı ülkesinde kullanımının gayet verimsiz olduğunu ve zamanında tahrip edildiğini yazmışsın. Bunun sebebi İstanbul' da el yazması kitap ve tezhip, hat gibi sanatlardan geçinen ve matbaanın gelmesiyle ekmeğinden olacak olan yüzbinlerce kişinin saraya yaptığı baskıdır. Bu yüzden matbaa el emeğiyle kazanan kişilerin ekmeğine engel olacağı için tamamen ekonomik kaygılarla engellenmiştir. Sonraki dönemlerde matbaanın dini kitaplar da basmaya başlaması, bugün Kuran ı Kerimlerin matbaa tarafından basılması bu meselenin dini bir temeli olmadığını gösterir. Dini temelli içki yasağı ve domuz yasağı 1400 yıldır devam etmektedir. Matbaa ise günümüzde serbest. Demek ki bu yasak dini temelli değildi.

"Takiyiddun'u sormuşsunuz ..Rasathanesinin yıkımı, melek bacağı röntgenlemesi yüzünden olmadı tabii. O sadece espriydi.. 1578 de İstanbul’da kuyruklu yıldızın görülmesi ve korkunç veba salgınının rasathanenin uğursuzluğu olarak yorumlanması sonucu " Allah'ın işine karıştı da oldu bunlar" diyen Şeyhülislâm Ahmet Şemsettin Efendi’nin fetvası ile 1580 de Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa tarafından topa tutularak çökertilmiştir. Yeni bir rasathane ancak 331 yıl sonra 1911 de kurulabilmiştir"

İslam alimlerine göre herhangi bir İslam aliminin padişah yanında, sarayda yeri yoktur. Şeyhülislam ise bu tanımın tam aksine padişah kapısında devletten maaş alan biridir. Doğal olarak kararlarında tarafsız davranamaz ve din ile siyaseti birarada yürütmeye çalışabilir. Verdiği kararlar çoğu zaman siyasetten etkilenir. Örnek Milli mücadele dönemlerinde İstanbul ve Ankara hükümetleri müftülerinin çıkardıkları zıt fetvalar.

Senin yazdıkların gibi tarihte uygulamalar yaşanmıştır. FAkat ben bunların İslam ın bizzat emri olmadığı, bunda ekonomik, siyasi, kişisel çıkar çatışmalarının etkili olduğu kanaatindeyim. Osmanlı Devletinde gözde devlet adamlarının arkasından çevrilen entrikalar meşhurdur.

Benim size tavsiyem şu: Biz Müslümanlar Kuran ı elimize alıp okuruz ama ondan hüküm çıkarma konusunda tefsirlere başvurur, ona dayanırız. Siz eğer İslam ın bilime karşı olduğunu iddia ediyorsanız bana tefsirlerden bir hüküm gösterin ki ben de inanayım. Mesela Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde matematik veya tıpla uğraşmanın, doğa bilimleriyle ilgilenmenin yasak olduğuna dair bir hüküm. İslam sizin kafanızdaki düşüncelere göre yürümüyor. Siz bizi anlarken bizim inanışımızı öğrenin önce. Kendi inanılşınızla bizi anlamaya çalışırsanız sapıtırsınız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Mesela Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde matematik veya tıpla uğraşmanın

Avl denen mevzu vardır malum. eğer matematikle uğraşıyorsanız, allahın toplamasını inkar eder, dine karşı gelmiş olursunuz. O halde matematikle uğraşmanız caiz değildir.

Allah imtahaan edecem diye evladınızı kalbi delik yaratır. Siz ise gidip onu tedavi ettirirseniz, allahın işine burnunuzu sokmuş olursunuz ki caiz değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Burada angut müsloşların, sene 2012 olmasına rağmen hala göremediği husus şudur.

Bir kurumsallık var, birde ferdi durumlar.

Bir toplumun bir durumu sahiplenebilmesi için, durumun kurumsallaşmış olması gerekir. Yani, o sonucu üreten bir mekanizmanın varlığı ve o sonucu getiren şeyin sürekliliğini sağlaması.

Biizm embesil müsloşların anlaması için, olayı örneklendirelim. Türkler çok iyi halterciler çıkarır, Türk milleti haltere engel değildir, destekler. Acaba bu öngörü doğru mudur?

Şimdi çıkıp siz, Naim Süleymanoğlu derseniz, devşirme olmasına bakmadan bir cevap verebilmek gerekir. Acaba Türkiye'de halter eğitimi veren okullar var mıdır? Gençler izlenip haltere kabiliyetli olanlar bu yolda kanalize ediliyor mudur? Bu başarı sürekli, her nesilde dünya rekorları kıran halterciler yetiştiriyor mudur?

Eğer halter olayı Türkiye'de kurumsallaşmışsa, o zaman bu saydıklarımız var olmalıdır. Yani, başarıyı getiren, fertlerin şahsi garetlerine değil, belli bir sisteme dayalı olarak işleyen ve rekortmen halterci üreten bir mekanizma.

Ama çıkıp birileri hasbel kader, biyolojisinin veya çevresinin gazıyla yada böyle devşirme ile rekortmen oluyorsa, gidip amanda Türkiye haltere destek veriyor demek abestir.

İslam tarihine bakınca, bilhassa mutezile döneminde bazı bilime dair kıprıdanmalar görürüz. Fakat, şunu göremeyiz. O kıprıdanmalar, sistemli bir mekanizmanın değil, var olmalarına gösterilen müsamahanın bir sonucudur. O devirde bilmem ne medresesi vardı, oradan her dönem yada 2-3 senede bir filan böyle bir kaç bilim dahisi yetişirdi mi? Tam tersine, İslamın hiç bir devrinde böyle bir kuruma raslanmaz. Bazı kişisel gayretler ile bir şeyler yapmış insanlar vardır.

Bu durumu hristiyanlarda da görürüz. Mesela Bruno, Kopernik, Galile filan. Ferdi gayretleriyle bir şeyler başaramış, kimisi ise sisteme kurban olmuştur.

Şimdi hristiyanlar çıksa dese ki, "Efenim hristiyanlığın bilime katkısı büyüktür, bilime hiç engel olmamıştır" ne dersiniz?

İslam içinde aynısı geçerlidir. İslamdaki kurumsal yapı, bilimi yok etmek üzerine kuruludur. Gidin bakın, sarayda bir bilim nazırı filan yoktur. bir şey yapılacağı zaman bilimle ilgilenen, fenne dair birilerine sorulmaz, ama şeyhülislama, ulemaya sorulur. Mesela, oruç tutup tutmayacağını doktora sormaz müsloşlar hala, gider ulemaya sorar.

Hal böyleyken, kurumsal bir bilim üreten yapı hiç mevcut olmamışken (bugün dahil), tersine dini dayatan ve bilimi köstekleyen bir kurumsal yapı mevcutken, müslümanların bu lakırdıları, edepsizlik olmaktadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Burada angut müsloşların, sene 2012 olmasına rağmen hala göremediği husus şudur.

Bir kurumsallık var, birde ferdi durumlar.

Bir toplumun bir durumu sahiplenebilmesi için, durumun kurumsallaşmış olması gerekir. Yani, o sonucu üreten bir mekanizmanın varlığı ve o sonucu getiren şeyin sürekliliğini sağlaması.

Biizm embesil müsloşların anlaması için, olayı örneklendirelim. Türkler çok iyi halterciler çıkarır, Türk milleti haltere engel değildir, destekler. Acaba bu öngörü doğru mudur?

Şimdi çıkıp siz, Naim Süleymanoğlu derseniz, devşirme olmasına bakmadan bir cevap verebilmek gerekir. Acaba Türkiye'de halter eğitimi veren okullar var mıdır? Gençler izlenip haltere kabiliyetli olanlar bu yolda kanalize ediliyor mudur? Bu başarı sürekli, her nesilde dünya rekorları kıran halterciler yetiştiriyor mudur?

Eğer halter olayı Türkiye'de kurumsallaşmışsa, o zaman bu saydıklarımız var olmalıdır. Yani, başarıyı getiren, fertlerin şahsi garetlerine değil, belli bir sisteme dayalı olarak işleyen ve rekortmen halterci üreten bir mekanizma.

Ama çıkıp birileri hasbel kader, biyolojisinin veya çevresinin gazıyla yada böyle devşirme ile rekortmen oluyorsa, gidip amanda Türkiye haltere destek veriyor demek abestir.

İslam tarihine bakınca, bilhassa mutezile döneminde bazı bilime dair kıprıdanmalar görürüz. Fakat, şunu göremeyiz. O kıprıdanmalar, sistemli bir mekanizmanın değil, var olmalarına gösterilen müsamahanın bir sonucudur. O devirde bilmem ne medresesi vardı, oradan her dönem yada 2-3 senede bir filan böyle bir kaç bilim dahisi yetişirdi mi? Tam tersine, İslamın hiç bir devrinde böyle bir kuruma raslanmaz. Bazı kişisel gayretler ile bir şeyler yapmış insanlar vardır.

Bu durumu hristiyanlarda da görürüz. Mesela Bruno, Kopernik, Galile filan. Ferdi gayretleriyle bir şeyler başaramış, kimisi ise sisteme kurban olmuştur.

Şimdi hristiyanlar çıksa dese ki, "Efenim hristiyanlığın bilime katkısı büyüktür, bilime hiç engel olmamıştır" ne dersiniz?

İslam içinde aynısı geçerlidir. İslamdaki kurumsal yapı, bilimi yok etmek üzerine kuruludur. Gidin bakın, sarayda bir bilim nazırı filan yoktur. bir şey yapılacağı zaman bilimle ilgilenen, fenne dair birilerine sorulmaz, ama şeyhülislama, ulemaya sorulur. Mesela, oruç tutup tutmayacağını doktora sormaz müsloşlar hala, gider ulemaya sorar.

Hal böyleyken, kurumsal bir bilim üreten yapı hiç mevcut olmamışken (bugün dahil), tersine dini dayatan ve bilimi köstekleyen bir kurumsal yapı mevcutken, müslümanların bu lakırdıları, edepsizlik olmaktadır.

BANA EMBESİL DİYEN ANGUT DİYEN ŞAHSİYET

Önce efendi gibi konuşmayı öğren ki söylediklerinin bir değeri olsun. Adam olmayanı muhatap alıp da düşüncelerine karşılık vermeyi kendime alçaklık kabul ederim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

BANA EMBESİL DİYEN ANGUT DİYEN ŞAHSİYET

Önce efendi gibi konuşmayı öğren ki söylediklerinin bir değeri olsun. Adam olmayanı muhatap alıp da düşüncelerine karşılık vermeyi kendime alçaklık kabul ederim.

Hadi hadi, anca varırsın. Embesil seni.

Embesil değilsen, buyur göster hadi, bir bedevi masalına ne kanıyorsun madem embesil değilsen?

Link to post
Sitelerde Paylaş

simbat,

Bir iki noktada itirazda bulunma gereği duyuyorum bunları sonra açarım ancak ilgili bilim adamlarının hayatlarını buraya dökmenin ne sana nede forumda ki arkadaşlara faydası yok. Zira pisikolojik savaşa giriyor iş karşılığı anında veriliyor. Yapma bence,

Okunmuyor.

Burda senin söylemek istediğin islamın bilimle çatışması olgusudur. Sadece islam değil tüm dini inanışlar bilimle çatışır. Din özgür düşüncenin önünde bir engeldir.

Sadece müslümanları ve hiristiyanlardan dönemsel örnekler vererek bilimsel gelişmeyi açıklıyamazsın. Eğer bilimsel gelişmeyi islama bağlama çaban devam edersen anında karşılığını buluyorsun. Suriye yanıyor, Danimarka niye yanmıyor.

1- Muhammed döneminde minyatür sanatı yoktur. Hatta yazı bile yoktur. Resim zaten yoktur. Bırak bilimi adam put kıracam diye insana benzer tüm figürleri yasaklamıştır. Muhammed öyle hoşgörüsüz bir lider di ki bir kör şaire bile tahammül edememiştir.

2- Yine muhammed den sonrası ki halifeler döneminde de sanata ve bilime karşı en ufak bir hoşgörü belirtisi yoktur. Bütün pagan tapınakları ve bilim insanları yok edilmiştir. Şimdi ben iskenderiye kütüphanesinden bahsetsem sen hemen bu bir iftira hıristiyanlar yaptı dersin. Aslında o dönemde yok birbirinizden farkınız(dönemin savunuculuğunu yapman dolayısı ile). Put kırma, sanata ve kitaba düşmanlık dönemin kısır döngüsüdür. Pagan dinine karşı yükselen hiristiyanlığın arap çoğrafyasında ki tezhürüdür islam.

Bahsettiğin dönem de bilimin gelişmesinin islamla yakından uzaktan alakası yoktur. İlgili bilim adamları kur'anı okuyarak değil onlardan önceki grek yapıtlarını okuyarak ve düşünerek bilim üretmişlerdir. Bağdat. Bilimin geliştiği dönem coğrafyası incelenirse fatimiler,karmatiler ve hariciler diyebilecğimiz dinen sapkın

birçok topluluk vardır. Buna grek ve pers etkisi de eklendiğinde bir arab edebiyatı ve sanatından bahsedebiliyoruz. Ve haliyele de devlet adamlarından ve ihtiyaç duyulan bilim adamlarından.

Daha fazlkası için; http://dergiler.anka...8/820/10400.pdf

İlber Ortaylı veya Halil İnalcık'ı okursan gayrimüslimlerin çocuklarını yeniçeri yapmak için kendilerinin verdiğini, çocuğun ailesinin künyesininve şeceresinin yazıldığı nüfus kayıtlarının tutulduğu ve milli kimliğinden koparılma gayreti güdülmediği anlaşılır. Daha önceleri ben de senin düşündüğün gibi düşünüyordum. Bir yandan da devşirmelerin Osmanlı da sadrazam olabilmesi zaten senin mantığını yalanlar. Hangi esir devlete baş yapılır?

Onları nasıl okudun bilmiyorum , o kadar kasmaya gerek yok vikipediadan ilgili gravüre bakmak yeterli.

Bloodtax.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

simbat,

Bir iki noktada itirazda bulunma gereği duyuyorum bunları sonra açarım ancak ilgili bilim adamlarının hayatlarını buraya dökmenin ne sana nede forumda ki arkadaşlara faydası yok. Zira pisikolojik savaşa giriyor iş karşılığı anında veriliyor. Yapma bence,

Okunmuyor.

Burda senin söylemek istediğin islamın bilimle çatışması olgusudur. Sadece islam değil tüm dini inanışlar bilimle çatışır. Din özgür düşüncenin önünde bir engeldir.

Sadece müslümanları ve hiristiyanlardan dönemsel örnekler vererek bilimsel gelişmeyi açıklıyamazsın. Eğer bilimsel gelişmeyi islama bağlama çaban devam edersen anında karşılığını buluyorsun. Suriye yanıyor, Danimarka niye yanmıyor.

1- Muhammed döneminde minyatür sanatı yoktur. Hatta yazı bile yoktur. Resim zaten yoktur. Bırak bilimi adam put kıracam diye insana benzer tüm figürleri yasaklamıştır. Muhammed öyle hoşgörüsüz bir lider di ki bir kör şaire bile tahammül edememiştir.

2- Yine muhammed den sonrası ki halifeler döneminde de sanata ve bilime karşı en ufak bir hoşgörü belirtisi yoktur. Bütün pagan tapınakları ve bilim insanları yok edilmiştir. Şimdi ben iskenderiye kütüphanesinden bahsetsem sen hemen bu bir iftira hıristiyanlar yaptı dersin. Aslında o dönemde yok birbirinizden farkınız(dönemin savunuculuğunu yapman dolayısı ile). Put kırma, sanata ve kitaba düşmanlık dönemin kısır döngüsüdür. Pagan dinine karşı yükselen hiristiyanlığın arap çoğrafyasında ki tezhürüdür islam.

Bahsettiğin dönem de bilimin gelişmesinin islamla yakından uzaktan alakası yoktur. İlgili bilim adamları kur'anı okuyarak değil onlardan önceki grek yapıtlarını okuyarak ve düşünerek bilim üretmişlerdir. Bağdat. Bilimin geliştiği dönem coğrafyası incelenirse fatimiler,karmatiler ve hariciler diyebilecğimiz dinen sapkın

birçok topluluk vardır. Buna grek ve pers etkisi de eklendiğinde bir arab edebiyatı ve sanatından bahsedebiliyoruz. Ve haliyele de devlet adamlarından ve ihtiyaç duyulan bilim adamlarından.

Daha fazlkası için; http://dergiler.anka...8/820/10400.pdf

Onları nasıl okudun bilmiyorum , o kadar kasmaya gerek yok vikipediadan ilgili gravüre bakmak yeterli.

Bloodtax.jpg

Verdiğin link için teşekkür ederim. Epey istifade ettim. Ateistlere kaynak vermeleri konusunda ısrar ederken bunu kastediyordum. Kendi kafanızdan konuşmayın, mütehassıs birinin ağzından konuşun demiştim. Konumuz açısından verdiğin kaynak faydalı olacak. Bir konuya açıklık getirmek istiyorum. Amacım İslam aleminde bilimin gelişmesini tamamen dine bağlamak değil. Ben İslamiyetin bilime engel olmadığını kanıtlamak istedim ve İslam aleminin bilimsel açıdan bir zamanlar Avrupa'ya yol gösterdiğinden bahsettim. Şimdi senin gönderdiğin kaynaktan bazı alıntılar yaptım. Bunları topluca okuyunca bir anlam çıkarabiliriz kannati,ndeyim.

MÜSLÜMANLAR KİTAP VE OKUMA DÜŞMANI MI?

.....İslam dünyasında kültürün en yüksek seviyesine ulaştığı 11. ve 12. yy. larda yaratıcı fikirlere ve ilme hayranlık ve saygı artmış, sayısız kütüphane kurulmuş ve kitap ticareti büyük ölçüde gelişmişti.... ( Burada İslam dünyasında kitapların değerli meta olarak görüldüğü ve ticarete konu olduğu müşahade edilir.)

.....Bağdat, kütüphanelerinin çokluğu ile parlak bir çağa girmişti. Daha Halife Me'mûn'dan önce, babası Hârûn-ül Reşîd zamanında Arap tarihçisi Omer-ül Vakîdî'nin (736-811) yüzyirmi deve yükü kitabı vardı.Me'mûn'un "Beyiiıl Hikme" (Bilgelik Evi) 813ten biraz sonra kuruldu. Vezir Erdeşir (1024) 991 sıralarında "Bilgi Evi " ni kurdu. Nizâmîye Medresesi veya Koleji 1064 te kuruldu. Mustansiriye Medresesi ise Moğolların Bağdat'ı tahribinden tanı yirmi beş yıl önce, 1233 te kuruldu....(Kitap düşmanı bir müslüman dünyasından beklenmeyecek gelişmeler)

....Daha Doğu'da, İran'da, birçok özel kütüphane ve halk kütüphanesi vardı. Öğrenim, halifeler ve emirler tarafından her tarafta destekleniyordu.Buhara'da Samaniler, Suriye'de Hamdaııiler ve Şiraz'da Büveyhiler bunlararasında sayılabilir. Örneğin,Batı'da Avicenna diye ün salmış olan hekim ve filozof İbn Sînâ (980-1037) Sultan Nûh İbn Mansûr tarafından Saray'a davet edilmişti. O sırada onsekiz yaşında olan İbn Sînâ, Saray'da gördüğü ve kendisini hayrete düşüren kitap koleksiyonu hakkında der ki: "Orada, raflara sıralanmış odalar dolusu kitaplar gördüm. Bir oda Arap dili ve şiiri, öbürü hukuk ve başka ilimlere ayrılmıştı. Böylece her ilim dalına ayrı bir oda tahsis edilmişti. Eski Yunan yazarlarına âit bir kataloğu gözden geçirdim ve burada istediğim kitaplara baktım. Bu koleksiyonda öyle eserler gördüm ki çok az kimse adlarını işitmiş olabilirdi. Ben bile bunları ne önceleri görmüştüm, ne de sonraları görebildim...( Kitapların toplandığı, halk kütüphanelerinin kurulduğu, halifelerin ve yöneticilerin bizzat kitapları ve ilim adamlarını koruduğu bir dönem.)

.....İran'da her önemli şehir bir kütüphaneye sahipti. Nîşabûr, İsfahan, Gazne, Basra, Şîrâz, Merv ve Musul'da kitap koleksiyonları bulunurdu...

....İsfahan'da zengin bir arazi sahibinin 885 tarihinde bir kütüphane kurduğu ve bunun kitapları için 300.000 dirhem harcadığı söylenir...

MÜSLÜMANLAR KİTAP DÜŞMANI İSE CAMİDE BİR COĞRAFYACININ FAYDALANCAĞI KİTAPLAR NASIL MEVCUT OLUR?

....Ünlü coğrafyacı Yâkûtiil Hamâvî (1178-1229) Merv'de üç yıl kalmış ve bu sırada kütüphanenin kitap iaresi konusunda kendisine gösterdiği kolaylıktan hayrete düştüğünü kaydetmiştir. Yâkûtül Hamâvî, "evimde iki yüz yahut bundan daha çok cilt ödünç alınmış kitap bulunurdu ve bunların değeri iki yüz dinar olmasına rağmen hiç bir zaman depozit bırakmazdım"

demektedir.Şchiri terkettiğimde orada on vakıf kütüphanesi bulunuyordu ki kitaplarının sayısı bakımından o zamana kadar görmediğim zenginlikteydi.Bunlardan ikisi cami kütüphanesiydi. Cami kütüphanelerinden biri Aziziye olup, Zencânî yahut İbn EbuBekir'in azadlı kölesi olan Azizüddin Ebu Bekir tarafından vakfedilmişti. Şerefülmıilk Müstevfî (Maliye Nazırı) Ebu Saad Muhammed İbn Mansûr'un Camii'nde de bir kütüphane vardı. Müstevfî, Hicrî 494 de öldü; Hanefî mezhebindendi.

Bir başka kütüphane, Nizamülmiilk El-Hasaıı İbn İshak'm Camii'nde bulunuyordu.( BAK HELE CAMİ KÜTÜPHANESİ HA)

MISIR'IN FETHİ SIRASINDA KÜTÜPHANELERİN YAKILDIĞI YALANI

Kuzey Afrika, yahut bilhassa Mısır, Müslümanlığın ikinci büyük mer-kezi idi. Doğu'da Bağdat'ın gördüğü hizmeti burada Kahire yapıyordu. Araplar İskenderiye'yi 642 de aldıkları zaman şehrin 400 tiyatrosu, 4000 umumî hamamı, 600.000 nüfusu (bunun 200.000 i Romalı, 70.000 i yahudi) olduğu- na dair tekrarlaııa gelmiş rivayetlerin gerçekle bir ilgisi yoktur. Aynı zamanda Müslümanların kütüphaneleri tahrip edip, yazmaları ile ateş yakıp 4000 hamamı ısıttıkları da gerçek değildir. İskenderiye şartlı olarak teslim alınmış, şehirdeki kilise ve binalara dokunulmamıştır. Arap vahşeti hakkındaki bu yalan bilgilere ilk defa XII . Yüzyıl'da yani olayın vukuundan altı" asır sonra astlanır. Gerçekte İskenderiye, Arap istilâsından sonra bile, Hıristiyan öğretmenlerin mümanaatına rağmen, felsefe, tıp ve matematikte Hellenistik araştırmaların Kuzey Afrika'daki merkezi olarak kalmıştır. Araplar şe-

hirdeki büyük üniversiteye dokunmadılar ve Halife II. Ömer zamanında bu üniversite Antakya'ya nakledildi (718-720) ve böylece onun etkisi Bağdat ve İran'a kadar ulaştı. Kuzey Afrika Arapları kendi öz kültürlerini İsken deriye'ye tercih ettikleri Kahire'de geliştirdiler.

.....Beytül-hikme (Bilgelik Evi) diye anılan bina, Hicri 395 (Milâdî 1004) yılının Cemâziyelâhır ayının sekizinci günü açıldı. Öğrenciler oraya yerleş tiler. Kitaplar, garnizon haline getirilmiş kalelerin (Fâtimî Halifelerinin ikâmetgâhları) kütüphanelerinden getirildi ve halkın yararlanmasına sunuldu. Arzu eden herkes, istediği kitabı kopye etmede yahut okumada serbestti. Alimler, Kuran, astronomi, gramer, lügat ve tıp üzerinde tetkikat yaptılar. El Hâkim, kütüphane, akademi ve konferans salonundan teşekkül eden

bu kurum için kitaplar satın almak üzere bir çok ülkelere adamlar gönderdi. Bütün diğer İslâm öğrenim kurumlarında olduğu gibi, burada da yoksul öğrencilere mürekkep, hokka, kamış kalemler ve kağıt parasız veriliyordu....

...... Fatımi Hükümdarı Emi r Mahmut İbn Fatik, ilim ve irfan sahibi olmayı isterdi ve bir kütüphane kurmuştu. Atından iner inmez kitaplarına koşar ve kimse O'nu kitaplarından ayıramazdı. Hiç bir şeyle meşgul olmaz, sadece okur ve yazardı ki O'nun

için en önemii şey buydu...

ENDÜLÜSTE BİLİMİN HİMAYE EDİLİŞİ VE 1000 ALTIN ÖDENEN KİTAP

....İspanyol-Arap Medeniyeti, Müslümanların Suriye ve Mısır'da meydana getirdikleri uygarlığın bir benzeri idi. Bağdat ve Kahire'de olduğu gibi, Kurtuba'da da Halifeler âlim kimseler olarak ilmi himaye ediyorlardı. Yakın Doğu ve Kuzey Afrika'da olduğu gibi Araplar İspanya'ya da yeni ürünler getirmiş, tarımı geliştirmiş, sulama işini yaygın hale sokmuş, fabrikalar yapmış,

zengin şehirler kurmuş ve ülkenin genel olarak refahını artırmışlardır. Kurtuba 200.000 evi, 600 camii ve 900 umumî hamamı ile muhtemelen İstanbul'dan sonra Avrupa'nın en büyük şehri haline geldi. Sokaklar taşla döşenmişti.

Su evlere borularla getiriliyor ve şehir geceleri lambalarla aydınlatılıyordu.Halifelerin sarayının yirmi bir kapısı ve etraflarında mermer ve yeşimdensüslü başlıkları olan 1293 sütun vardı. Saray yüzlerce gümüş lamba ile aydın-

latılırdı. Hıristiyan âlemi için Kurtuba, muhteşem ve efsanevî bir şehirdi.Bundan ötürü, Kuzey İspanya, Fransa, İtalya ve hattâ Almanya'dan birçok seyyahın hayranlığını cezbediyordu...

...Ispanyol-Arap okulları ve ilmi de dünyaca meşhur oldu. Diğer İslâm merkezlerinde olduğu gibi Araplar, Yunan ilimlerini geliştirdiler; orijinal kitaplar yazdılar, ilmi teşvik ettiler; okullar kurdular ve medreseler tesis

ettiler. Okul programları, dinî bilgilerin yanısıra gramer ve şiir, tarih ve hukuk, felsefe ve tabî ilimleri de ihtiva ediyordu, hattâ kadınlar bile eğitime tâbi tutuluyordu....

....Arap İspanyası'nın bütün önemli şehirlerinde kurulan kütüphanelerin sayısı yetmişten az değildi. En büyük kütüphane — O zaman için dünyanın eıı büyük kütüphanesi olduğuna şüphe bulunmayan- Halife II. Hakem (ölümü 976) tarafından Kurtuba'da kuruldu. II. Hakem fevkâlade geniş bilgiyesahip olmakla şöhret kazanmıştır. Bununla beraber, konu ile ilgili Arapça

kaynağın her türlü şüphenin üstünde kaldığı iddia edilemez. Filhakika bir İslâm tarihçisi şöyle diyor:

"Hakem'in kütüphanesinde hiç bir kitap yoktu ki mahiyeti ne olursa olsun Halife onu okumamış yahut ara kapak üzerine yazarının adım, soyadını, baba adını, mensup olduğu kabileyi ve onun doğum-ölüm yıllarını kaydetmemiş olsun.Bu, gerçek olsun veya olmasın, Hakem kendisini sadece okumaya vermemiş, aynı zamanda, Kurtuba'ya mümtaz edebiyatçıları getirtmiş ve çok

sayıda kitap toplamıştı. O'nun İslâm dünyasının bütün kitap pazarlarında kitap satın almakla görevli adamları vardı. Âlicenap ve eli açık bir insan olarak sadece fakir ilim adamlarına ve öğrencilere yardım etmekle kalmamıştı. Nitekim, Kurtuba'da kendi kurduğu yirmi yedi okulun öğretmenlerinin maaşını cebinden vermekteydi. Hattâ bir defasında Ebülferec'in Kitâb al AğânVnin birinci kopyası için 1000 dinar ( Altın ) ödedi. Tarihçi İbnül İbar "Hakem çok fazıl ve toleranslı bir insandı; Sarayı'na gelen bütün insanlara çok iyi muamele ederdi." demektedir.

KİTAP PAZARINDA AÇIK ARTIRMAYLA SATILAN KİTAP VE REKABET

.......Kurtuba aynı zamanda İspanya'nın en geniş kitap çarşısına sahipti. Pazarlarda yazma eserler, her hangi bir eşya gibi alınır ve satılırdı. Zengin kimseler, şimdi olduğu gibi, teşhir için kitaplar satın alırlardı. X. Yüzyd'da

bir ilim adamı bu konuya şöyle değiniyor:

'Kurtuba'ya her gidişimde uzun zamandanberi aradığım bir kitabı bulmak amacıyla bir kere de kitap pazarına uğrardım. Neticede onun fevkâlade yazılmış bir nüshasını gördüm. Neş'e içinde artırmaya girdim. Fakat her defasında karşı taraf daha fazla artırıyordu. Bu işe, kitap asıl değerini geçinceye kadar devam ettim. Bunun üzerine mezadı idare eden şahsa, fiyatı

bu kadar çok artıran rakibimin kim olduğunu sordum. O beni, zengin giyimli bir beyle tanıştırdı. Kendimi bir doktor olarak takdim edip, kitabın fiyatını bu kadar artırmanın lüzumsuz olduğunu, eğer ona gerçekten ihtiyacı varsa kendisine bırakabileceğimi söyledim. Bana: Ne ilim adamıyım ne de kitabın neye âit olduğunu biliyorum fakat şehrin tanınmış adamları arasında kendi-

mi göstermek için bir kütüphane meydana getirmekle meşgulüm. Kütüphanemde kalan boş bir yeri bu kitabın dolduracağını sanıyorum, esasen kitabın çok güzel yazılmış ve ciltlenmiş olması hoşuma gitti. Fiyatının fazla oluşuna önem verdiğim yok, Allah bana yeteri kadar bir servet ihsan etmiş dedi....

....13. yüzyılın yarısından önce, İslâm kütüphanelerindeki en kıymetli malzeme tercüme şeklinde Avrupa ilim adamlarının istifadesine sunuldu. Bu tam zamanında yapılmış oldu. Zira bildiğimiz üzere Müslüman Doğu, 13. yüzyılın yarısında, Moğol istilâsı ile hemen tamamiyle yıkıldı ve 15.Yüzyılda Osmanlı Türklerinin yükselmeye başlamasına kadar kendine gelemedi. Batıda Müslümanlığın devamı daha bir müddet için garanti altına alınmış bulunuyordu. Mağribîlerin İspanya'dan 1492 yılında kovuluşlarını

Arapça binlerce kitabın yakılışı takip etti. Kurlarılabilen kitaplar, Fas yalıul Tunus kütüphanelerine götürüldü. İmparator V. Şarlken'in 1536 da Tunus'u yağması sırasında Arapça yazılı bütün eserler yakıldı, ispanya Arapça yaz-

malardan öylesine temizlendi ki II. Philip Escorial'i kurduğu vakit, imparatorluk içinde Arapça tek bir yazma bulunamadı. Talih eseri olarak, bir Mağribî gemisinin zaptedilmesi ve içinde çok sayıda yazma eserlerin bulunması Kraliyet kütüphanecisini üzüntüden kurtardı. Fakat, Haziran 1674 te Es corial'da çıkan yangın 8,000 Arapça eserin mahvolmasına sebep oldu. Bir

asır sonra, Michael Casiri, Escorial'daki Arapça koleksiyonların kataloğunu yapmaya başlayınca ancak 1824 adet yazma buldu. Bunlar, muhtemelen geçmişte Kurtuba'nın en büyük kütüphanelerinden artakalan eserlerdi.

ÇIKARILACAK HÜKÜMLER

Yazımı sizin gösterdiğiniz kaynaktan alıntılar yaparak yazdım. Muhtemelen siz dikkatli bir şekilde okumamışsınız. Burada İslam ülkelerini yöneten kişilerin bilime, kitaba ve bilim adamlarına verdikleri önem, halkın kitaplar karşısındaki tutum açıkça anlaşılabiliyor. Benim daha fazla söz üretmem manasız. Yukarıdaki yazıları zahmet edip okursanız ön yargılarınız kırılır ve daha insaflı bakabilirsiniz olaylara. Ben İslam eğer bilime engel olsaydı bilim hiçbir zaman Müslümanlar için yapılamazdı diyorum. Bilimin İslam dünyasında en parlak çağı İslam inanışlarının da kuvvetlendiği bir çağdır. İslam bilime engel olsaydı bunu çok rahat yapardı. Çünkü abartılm ış bir gelenekle nasıl ki Müslümanlar resim sanatını terkettilerse bilimi de terkedebilirlerdi. Ama bunu yapmadılar çünkü İslam onları bu konuda özgür bıraktı. Ateistler yazdıklarımın ayrıntısına arkadaşınızın verdiği linkten ulaşabilir..

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Yine muhammed den sonrası ki halifeler döneminde de sanata ve bilime karşı en ufak bir hoşgörü belirtisi yoktur. Bütün pagan tapınakları ve bilim insanları yok edilmiştir. Şimdi ben iskenderiye kütüphanesinden bahsetsem sen hemen bu bir iftira hıristiyanlar yaptı dersin."

Bir insan bir iddia ortaya atar ve bir link verir. Fakat link ortaya attığı iddiayı tamamen çürütecek mahiyette bilgileri ihtiva ediyorsa bu onun verdiği içeriği okuma zahmetine girmediğini, ateistlerin hemen hemen tamamında var olan kaynak gösterme özürlülüğüne yol açan kolaycılık ve uydurmacılığı getiren kin, nefret ve önyargının cahilce yorumlamalar ile birleştiğini gösterir. Kaynak göstererek benimle tartışabilecek varsa edinebileceğimiz fayda açısından buraya davet ediyorum. Hakaret edenleri de ( embesil, angut...) kesinlikle ciddiye almıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

>>> Mesela Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde matematik veya tıpla uğraşmanın

Avl denen mevzu vardır malum. eğer matematikle uğraşıyorsanız, allahın toplamasını inkar eder, dine karşı gelmiş olursunuz. O halde matematikle uğraşmanız caiz değildir.

Allah imtahaan edecem diye evladınızı kalbi delik yaratır. Siz ise gidip onu tedavi ettirirseniz, allahın işine burnunuzu sokmuş olursunuz ki caiz değildir.

KAYNAK?????????????????????????

Link to post
Sitelerde Paylaş

Simbat kardeşim faydalı olmasından dolayı sevindim. Sen okumadığımı zannediyorsun ancak o linkde ki dosya hanidir bilgisayarımda okudum ben o dosyayı... Niye o linki sana verdim niye içinden kafama göre senin yaptığın gibi alıntı yapma yoluna gitmedim. Dedim ya okunmaz ciddiye de alınmazsın.

Ben hiçbir zaman müslüman bir toplumdan bilim çıkmaz anlamında sözler kullanmadım. Ancak ilgili Thomson'un çevirisi islamı değil bilimi yüceltiyor. Keza orda tespit şudur. Ben yanıtımın son parargafın da ilgili çevirinin özetini sundum. Maksadım davamlı alıntı yapılan bir yazarın tespitlerinin sizin argümanlarınıza destek vermeyip tersini savunduğunu göstermektir. Orda yazar islam'ı değil pers ve grek medeniyetini övüyor. Onlar olmasaydı ilgili bilim adamlarının da olamayacağını savunuyor. Tabi överken dönemin devlet adamlarını da övüyor. Ben yine son parargafta onu belirttim biraz yadzığımı dikkatli okusaydınız anlardınız.

Bu başlık altında sen islamın bilimle çatışmadığını ve islamın bilime yön verdiğini savunuyorsunuz. Ve bunu savunurken de ilgili bilim adamlarını örnek gösteriyorsunuz. Benim itirazım bunadır.

Ben İslam eğer bilime engel olsaydı bilim hiçbir zaman Müslümanlar için yapılamazdı diyorum. Bilimin İslam dünyasında en parlak çağı İslam inanışlarının da kuvvetlendiği bir çağdır. İslam bilime engel olsaydı bunu çok rahat yapardı. Çünkü abartılm ış bir gelenekle nasıl ki Müslümanlar resim sanatını terkettilerse bilimi de terkedebilirlerdi. Ama bunu yapmadılar çünkü İslam onları bu konuda özgür bıraktı.

Simbat kardeşim o islamın güzelliği değil müslümanların güzelliğidir. İlgili dönem islamın yükseldiği dönem değil mesheplere ayrıldığı ve bilimle çatışmadan kaçındığı dönemdir. Hele 700 ve 900 yıllar arsında ki dönem arap coğrafyasını bir araştır ne demek istediğimi daha iyi anlıyacaksın. Senin kaçırdığın bir şey daha var. Minyatürlerle tekrar sanata bir dönüş var. Hatta bağdatta heykeller bile yapılmıştır. Bunu yapmadılar çünkü islam onları özgür bıraktı değil. Yapmadılar çünkü aklı başında ilerlemek ve refah içinde yaşamak isteyen devlet adamları ve bürokrasiye sahiptirler.

Unutmadan Birde Sibel Özbudun'un makalesini bir oku istersen. http://www.dusunadasi.org/index.php?option=com_content&view=article&id=1499:sibel&catid=11:s&Itemid=9

tarihinde apsimon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bazı ateistler de böyle maalesef. Sen ne kadar kibar konuşursan konuş pislik yapıyorlar. Hakaret ile birşeyler anlatmaya çalışıyorlar. Tartışma kültürüne yabancı olduklarının, sabırsız ve tahammülsüz birer mutaassıp olduklarının kanıtı. Ama Müslümanlar da şöyle... diyip küfürlerini haklı göstermeye çalışmaları da pisliklerini avuçlayıp yemekten başka birşey değil. Gülümsüyorum küfredenlere. Çünkü küfür aciz insanların başvuracağı son silahtır. :)

Sizin kibarlığınızı gördük mısırda, daha meclise girmeden, meydanlarda mübarek devrilir devrilmez 1 erkeğe 4 karı diyenlersiniz sizler, mazluma yatıp başkalarının yardımıyla işinizi asalakça halletmenizin ardından ilk işiniz bu kibarlığı bırakıp, kadınlarla uğraşmanız oldu, sonrada kadının ölüsüyle uğraştınız mısır maclisinde sapıklar sizi. Mecliste ekonomi, kalkınma, ticeret, yol, tarım, insan haklarını tartışacağınız yerde kadının ölüsüyle uğraşan siz sapıklar, dirisini nasıl insan yerine koyacaksınız? Kibarlıkmış, müslümanlık nerdeyse sapıklık orda tescillenir hemen, sizden bir halt olmaz, tarih göstermiştir herdaim, göstermeye devam ediyor hala, elbet sonunuz tarihe yenilmek olacak.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunları buraya yazan geri zekalı sürüsü, nedense bunu bir türlü neden 11. YY dan öncesine ve 13 YY sonrasına taşıyamadıklarını söylemiyorlar.

Evet, soru bu, 9 Asırda islam vardı, 13. YY. da vardı ama bilim yoktu, neden?

Soru sormanın üslubunu öğrenirsen seni muhatap alıp bunun cevabını verebilirim. Bak bakalım ben bütün yazım boyunca kimseye hakaret etmiş miyim? Sen de efendi ol, sorularını sorarken aklı selim bir arkadaşın varsa ondan yardım al. O sana adabını öğretsin. Ondan sonra gel ben de senin soruna karşılık vereyim. Şu durumda sen benim tenezzül edip hitap edeceğim bir tip değilsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Simbat kardeşim faydalı olmasından dolayı sevindim. Sen okumadığımı zannediyorsun ancak o linkde ki dosya hanidir bilgisayarımda okudum ben o dosyayı... Niye o linki sana verdim niye içinden kafama göre senin yaptığın gibi alıntı yapma yoluna gitmedim. Dedim ya okunmaz ciddiye de alınmazsın.

Ben hiçbir zaman müslüman bir toplumdan bilim çıkmaz anlamında sözler kullanmadım. Ancak ilgili Thomson'un çevirisi islamı değil bilimi yüceltiyor. Keza orda tespit şudur. Ben yanıtımın son parargafın da ilgili çevirinin özetini sundum. Maksadım davamlı alıntı yapılan bir yazarın tespitlerinin sizin argümanlarınıza destek vermeyip tersini savunduğunu göstermektir. Orda yazar islam'ı değil pers ve grek medeniyetini övüyor. Onlar olmasaydı ilgili bilim adamlarının da olamayacağını savunuyor. Tabi överken dönemin devlet adamlarını da övüyor. Ben yine son parargafta onu belirttim biraz yadzığımı dikkatli okusaydınız anlardınız.

Bu başlık altında sen islamın bilimle çatışmadığını ve islamın bilime yön verdiğini savunuyorsunuz. Ve bunu savunurken de ilgili bilim adamlarını örnek gösteriyorsunuz. Benim itirazım bunadır.

Ben İslam eğer bilime engel olsaydı bilim hiçbir zaman Müslümanlar için yapılamazdı diyorum. Bilimin İslam dünyasında en parlak çağı İslam inanışlarının da kuvvetlendiği bir çağdır. İslam bilime engel olsaydı bunu çok rahat yapardı. Çünkü abartılm ış bir gelenekle nasıl ki Müslümanlar resim sanatını terkettilerse bilimi de terkedebilirlerdi. Ama bunu yapmadılar çünkü İslam onları bu konuda özgür bıraktı.

Simbat kardeşim o islamın güzelliği değil müslümanların güzelliğidir. İlgili dönem islamın yükseldiği dönem değil mesheplere ayrıldığı ve bilimle çatışmadan kaçındığı dönemdir. Hele 700 ve 900 yıllar arsında ki dönem arap coğrafyasını bir araştır ne demek istediğimi daha iyi anlıyacaksın. Senin kaçırdığın bir şey daha var. Minyatürlerle tekrar sanata bir dönüş var. Hatta bağdatta heykeller bile yapılmıştır. Bunu yapmadılar çünkü islam onları özgür bıraktı değil. Yapmadılar çünkü aklı başında ilerlemek ve refah içinde yaşamak isteyen devlet adamları ve bürokrasiye sahiptirler.

Unutmadan Birde Sibel Özbudun'un makalesini bir oku istersen. http://www.dusunadas...d=11:s&Itemid=9

Siyasi anlamda İslam ın en güçlü dönem olduğunu belirtmek istemiştim. Dediğin gibi Mezhep kavgaları daha Peygamberimizin vefatından sonra başlamıştı. Özellikle Halife Memun dönemi siyasi ve kültürel anlamda İslam'ın parlak devirlerindendir. Ben yukarıdaki alıntılarla da Kuran' dan faydalanarak müslümanların bilimsel çıkarımlarda bulunduğunu iddia etmedim. İslam'da bilimsel ilerleme grek, Pers, Hint gibi kaynaklara ulaşma ile ilgilidir.

" Senin kaçırdığın bir şey daha var. Minyatürlerle tekrar sanata bir dönüş var. Hatta bağdatta heykeller bile yapılmıştır. Bunu yapmadılar çünkü islam onları özgür bıraktı değil. Yapmadılar çünkü aklı başında ilerlemek ve refah içinde yaşamak isteyen devlet adamları ve bürokrasiye sahiptirler."

Minyatürün gelişimi, hat ve tezhip gibi sanatlar resimin ve heykelin hadislerle yasaklanması ile ilgilidir ve putperest anlayıştan yeni, sıyrılmış Arap toplumunun tekrar eski dinlerine dönüş yapma ihtimalleri göz önünde bulundurularak bir çeşit sakındırma amaçlıdır. İslam alemi tarafından bu konuda tartışmalar yürütülmüştür ve putperest anlayışın kuvvetli olduğu zamanlar bu anlayışın geçerli olabileceğini ama günümüzde böyle bir tehlikenin kalmadığını belirtenler vardır. "Ameller niyetlere göredir" hadisinden yola çıkarak günümüzde resim ve heykelin Tanrı örnek alınarak "ben de yaratıyorum "amacı taşımadığı vurgulanır. Roman sanatı da yerine göre tehlikelidir. İlk zamanlar roman yazarları kendilerini ilah gibi görmüş, kitaplarındaki kahramanları kendilerinin yarattıklarını ve onların kaderlerini tayin ettiklerini söylemişlerdir. Yani her ne olursa olsun tevhid inancıyla çatışan zihniyet engellenmek istenmiştir. Resim ve heykel İslam dünyasında bir "sanat veya ekol" tarzında vücut bulamamış, yetkin yapıtlar ortaya çıkmamıştır. Oysa bilim, devri için çok yetkin yapıtlar vermiştir. 900'lü yıllarda yaşayan bir alimin dedikleri 1900'lü yıllarda anlaşılabiliyor ve Avrupa bilimi bu bilim adamlarının temelleri üzerine oturtuluyorsa bu konuda İslam'ın bilime engel olmadığını söyleyebiliriz. Engel olsaydı 1600 lü yıllara kadar İslam dünyasında bilim alanında büyük gelişmeler yaşanmaz, bunlar cılız bir faaliyet, birkaç kişinin kişisel çabası olarak kalırdı. Bunu ispat bakımından Ortaçağ da hıristiyan kilisenin baskısı altında ortaya çıkan bilim adamlarının sayısını ve kaliteli hangi eserleri verdiğini incelersek yine İslam dünyası ile aralarında muazzam bir uçurum olduğu görülür. 16. yüzyılda kilisenin gücünün zayıflaması ile Avrupa da bilimden söz edilmeye başlanmıştır.

İslam ın kişiler ve toplum üzerindeki etkisi istibdat anlamında olmamakla birlikte vicdani bir etkiden söz edilebilir. Eğer İslam insanlara Kuran vasıtasıyla veya bizzat Peygamberimiz aracılığıyla bilime engel olsaydı emin olun bilimin İslam dünyasında esamesi okunmazdı. Gazali gibi İslam düşünürlerinin fikirleri İslam düşüncesinin ve fikir hayatının tamamını teşkil etmemekte, Gazali görüşlerini temellendirirken hadis veya ayetlerden temellendirme yoluna gitmemektedir.

Hatta senin gönderdiğin yazıda İslam düşünürlerinin Allah'ı tabiatte aramak gerektiğine inandıkları, çünkü Kuran daki ayetlerde tabiatten örnekler verildiği ve insanların tabiatı incelemeye teşvik edildikleri de yazılı. Bu açıdan bakıldığında insanların dini duyguları onları bilimsel çalışma yapmaktan alıkoymamış.

Deseniz ki sen bir Müslüman olarak duruma nasıl bakıyorsun? Ben bir ateistin düşünce tarzını anlamak için bizzat onun kendi düşüncelerine başvururum. Dünyayı nasıl algıladıklarını bizzat kendilerinden öğrenmek isterim. Bu forumda bulunma amacım da bu.

Sizin burada yapmış olduğunuz hata İslam'ı anlamaya çalışırken bir müslümanın düşüncelerini almamanız. Şimdiye kadar bana " Sen bu konuda ne düşünüyorsun ?" diye soran olmadı. İslam bilime engel mi? Bir müslüman olarak bilime nasıl bakıyorsun? Sence akıl ile bilinen mi daha önemli yoksa nakil ile bilinen mi? gibi sorulara cevap verebilirim. Evet günümüzde bir Müslüman ( çok mutaassıp olanları hariç büyük çoğunluk) bilimsel konulara nasıl bakıyor bunun bir önemi yok mu? İslam bilime engel olsaydı benim de bir Müslüman olarak düşünce dünyamı şekillendiren bu din bilim alanındaki düşüncelerimde yansımasını bulurdu. İçki, domuz eti, zina, haram mal gibi konularda zihin hayatımızı şekillendiren İslam bilimsel düşünce açısından bir müslümanın hayatını nasıl şekillendirmiş? Sorabilirsiniz. Ben size bilim hakkındaki, düşüncelerimi anlatabilirim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Soru sormanın üslubunu öğrenirsen seni muhatap alıp bunun cevabını verebilirim. Bak bakalım ben bütün yazım boyunca kimseye hakaret etmiş miyim? Sen de efendi ol, sorularını sorarken aklı selim bir arkadaşın varsa ondan yardım al. O sana adabını öğretsin. Ondan sonra gel ben de senin soruna karşılık vereyim. Şu durumda sen benim tenezzül edip hitap edeceğim bir tip değilsin.

Sizin terbiyeniz ve insanlığınız anca peygamberiniz gibi, sıkışınca senin dinin sana benim dinim bana diyip, güçlendikten sonra milleti, allaha inanan inanmayanlara ayırıp kıtır kıtır allah yolunda cihad ederek kesmektir anca, terbiye ahlak olsa sizde, kuran denilen kitaptaki, neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan saçma sapık ayet ve surelere meyil etmezsiniz bir kere, terbiye ve ahlakmış, sevsinler ahlakınızı.
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...