Jump to content

İSLAM BİLİMLE ÇATIŞIYORSA MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI BİLİMDE AVRUPAYA NASIL YOL GÖSTERDİ?


Recommended Posts

- "Kalkiyor, kalkiyor, bilim treni kalkiyor. Evrimle kalkiyor, biyoloji kimya fizikle kalkiyor. Biniyonuz mu muslumanlar?"

- "Yok, bizim dinimize ters"

- "Kalkiyor, binen biniyor binemeyen acikta kaliyor. Yok mu baska binen? Bilet istemiyoruz, yok mu binen? Medeniyete son sefer bu, yok mu binen?"

Bu tren yuzlerce sene once kalkti. Muslumanlar hala garda bir sonraki treni bekliyorlar. Ama asil komik kismi, kendilerini hala trende saniyorlar. Islam insanin psikolojisini fena bozuyor anlasilan.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 383
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Müsloşların bilime katkısı var diye sayıklayan meczupların, önce bir neden en az bir kaç yüz yıl evvelki mazi olup gitmiş insanlardan örnek verdiğine bir cevap lazım.

Müsloşların tonla parası var. Mesela 1000 odalı saraylarda yaşayıp, Hollywood'dan getirlimiş bin cariyeyle doldurup, her gün bir başka sarışın, esmer vs. artistle seks yapabilecek kadar.

Ama neden bir CERN gibi tesisleri yok? Geçtim Level 5 bir biyoloji lab.ları da yok?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Belli bir yere kadar her medeniyet kendince bir sekilde duse kalka gelmis. Atla deveyle, bir sekilde gelmis. Ya sonrasi. Tren garina kadar atla deveyle gelenler, gara gelince ne yapmis?

- "Kalkiyor, kalkiyor, bilim treni kalkiyor. Evrimle kalkiyor, biyoloji kimya fizikle kalkiyor. Biniyonuz mu muslumanlar?"

- "Gavur icadi, bizim dinimize ters"

- "Kalkiyor, binen biniyor binemeyen acikta kaliyor. Yok mu baska binen? Bilet istemiyoruz, yok mu binen?"

Bu tren yuzlerce sene once kalkti. Muslumanlar hala garda musluman treni bekliyorlar. Musluman treni yolda bozulmus ama. Bozuk treni bekleyerek asiirlar gecirdiler, hala akillanmadilar. Ama asil komik kismi, kendilerini trende sanmalari. Islam insanin psikolojisini fena bozuyor anlasilan.

Link to post
Sitelerde Paylaş

16. yüzyılda istanbulda bir rasathane yıkıldı. neden sizce? çünkü din alimlerine göre bu günahtı. rasathanedeki adamlar meleklerin sırlarını öğrenmeye çalışıyordu, hatta meleklerin bacaklarına ve etek altına bakıyordu.. evet rasathane bu yüzden yıkıldı..

islamın bilime bakışını gösteren güzel bir örnek. matbaa konusunda da durum aynı..

bugün müslümanalrın gelip de islam şöyle bilimsel böyle bilimden yanadır falan demesi boş laftır.. bu islam hoşgörü dinidir gibi boş bir laftır.. islamı uygulayan hiçbir toplum bilime önem vermemiştir, engellemiş, yasaklamıştır.. tabi size göre onlar müslüman değil.. komiksiniz gerçekten...

tarihinde BABAYARO tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

o bilimci dediklerinin çoğu endülüslüymüş.

endülüs gidince zaten eski yunan çevirisi olan islami bilim kan kaybetmiş...

yeni kıtaların bulunması sonucu ticaret yollarının orta doğu'yu terketmesi,

ve alışıldık din temelli bilim düşmanlığını yansıtan şiddet dolu saldırılar da eklenince..

geriye islami sefillik kalmış..

petrol 20.yy da arapları mutlu etti..

ama o paraları da bilime değil karıya kıza, silaha,taşa toprağa yatırmışlar..

evrim teorisine karşı çıkıp sonra da bilim aşkından söz etmeleri de komedi.

düştükleri durum ibretlik..

cin hastanesi,hacı hoca,üfürükçü ziyaretleri vb.

http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=48193

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu cahil insanlar bilimi kuran yazıyor gavur öyreniyor diyorlar benim müslüman olduğumda böyle diyorlardı ama akıl edipte şu kurana bakalım aklımızdan geçmedi korkudan ve çocuken beynimizi yıkamışlar gerçekten uyanması çok zor oluyor ancak okursan sağlam kaynaklardan azıcık azıcık azıcık birde bakıyorsunki din allah hepsi uydurmaymış biraz bocalıyorsun ama hakikati öyreniyorsun ama geçen yılara acıyorsun ama nerden dönersen kardır

Link to post
Sitelerde Paylaş

madem islam bilime engel değil diyorsunuz; peki o müslüman olan bilim adamlarını eleştiren, yasaklayan, günahkar, sapık ve kafir gören zihniyet nereden geliyor? dini otoriteler neye dayanarak bu konuda fetva veriyordu? kurana ve hadise bakarak karar veriyorlardı.. bunları yorumlayarak fetva veriyorlardı.. biryerlerinden uydurmuyorlardı yani..

müslüman olup da bilime katkısı olan insanlar var. ama bu onları "müslüman bilim adamı" yapmaz.. aksi taktirde galileo veya newton'a hıristiyan bilim adamı demiş olursunuz...

islam bir zihniyet olarak bilimsel düşünceye engel olmuştur.. 1000 yıl önce birkaç müslümanın bilimle ilgilenmesi bu büyük gerçeği değiştirmez.. kilise ortaçağda nasıl engel olduysa islam dini de engel olmuştur hep..

tarihinde BABAYARO tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

sizin mantığına bir bakalım: siz bir tane bile müslüman bilim adamı varsa, o halde islam bilime engel değildir diyorsunuz.. birkaç bilim adamından hareketle bunu söylüyorsunuz. bu bilim adamlarının yaptıkları devlet ve dini otoriteler tarafından kabul görmediği ve yasaklandığı halde..

ama diğer taraftan, bütün islam tarihi boyunca, islam alimleri, islami otoriteler, şeriata dayalı devlet yönetimleri, hakim islami anlayış bilimi gereksiz görmüş, bilim adamlarını günahkar ve sapkın ilan etmiş, bunun için fetvalar vermiştir.. işte sizin mantığınızla bakarsak, bu insanların yaptıkları islamın bilime engel olduğunun kanıtıdır.. çünkü bu insanlar çoğunluktaydı ve genel islami anlayışı oluşturuyordu.. siz 3-5 kişinin yaptıklarını öne çıkarırken, islam tarihi boyunca hakim olan anlayışı, yani çoğunluğun yaptığını görmüyorsunuz. üstelik o bilim adamları islam adına hareket etmiyordu.. buna karşın islam alimleri ve islami otoriteler islam adına hareket ediyordu.. islam adına yapılanları görmüyorsunuz, ama islamla ilgisi olmadan bilim adına yapılanları öne çıkarıyorsunuz ve buradan hareketle islamın bilime engel olup olmadığına karar veriyorsunuz.. sizin mantığınız bu kadar zayıf işte.. bu kadar komik.. mantık denirse tabi..

sizin mantığınızı kullanarak söylüyorum: islam tarihinde bilime yönelik engeller ve fetvalar olması, bilim adamlarının günahkar ve sapkın ilan edilmesi, islamın bilime engel olduğunu gösterir.. buyrun size mantık..

halbuki nesnel gerçeklere ve sayısal dengeye bakarsak şunu söylemek daha mantıklıdır: islam dini bilimin ilerlemesine engel olmuştur, ama buna rağmen bazı müslümanlar bilimle ilgilenmiş ve bilime önemli katkılar yapmıştır..

bir başka nokta: islam coğrafyasında insanlar bilimle uğraştılar ve birşeyler keşfettiler diye neden müslüman bilgin oluyor hemen? mesela türkiyede bir bilim adamı birşey icat edince müslüman bilim adamı mı oluyor hemen??

peki galileo, kopernik veya bruno hıristiyan bilgin miydi yani? yok böyle bir saçmalık ya..

galileo ve bruno gibi bilim insanları kilise ve hıristiyanlar tarafından günahkar ve sapkın ilan edilmiştir.. burada galileo'nun hıristiyan olmasının ne önemi var ki?? işte aynı durum "müslüman" biliginler için de geçerliydi..

tarihinde BABAYARO tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İki gerçeği birbirine karıştırmayın:

islam coğrafyasında müslüman olup bilimle ilgilenen ve bilime katkıda bulunan insanlar vardı.

ama bu durum islamın bilime engel olmadığına kanıt değildir.. çünkü bu bilim adamlarının çıkış noktası islam dini değildir.. sırf müslüman olmaları birşey ifade etmez.. bu bilim adamlarının islam adına konuşmuyor çünkü.. islamla dinle alakası yok yaptıklarının...

buna karşın islam adına fetva veren, bilim insanlarını günahkar ve sapkın ilan eden islam otoriteleri var.. bunlar islam adına karar veriyorlar.. dolayısıyla islamın bilime engel olup olmadığını görmek istiyorsanız birincilere değil ikincilere yani islam alimlerinin yaptıklarına bakmak gerekir.. islam adına konuşanlar onlar çünkü...

benzer şekilde: avrupada hıristiyan olup da bilimle ilgilenen çok sayıda insan vardı.. ama kilise bilime engel olmuştur, bilim insanlarını suçlamış, yargılamış, günahkar sapık ilan etmiştir.. şimdi hıristiyan olan bilim adamları var diye, hıristiyanlık bilimi teşvik etmiştir, engel olmamıştır diyebilir miyiz??

siz çifte standart uyguluyorsunuz.. yani ikiyüzlüsünüz..

hıristiyanlık söz konusu olunca, kilisenin vs. yaptıklarına bakıp "hıristiyanlık bilimi engellemiştir" diyorsunuz, ama islam dünyasında kilisenin karşılığı olan kişilerin ve kurumların yaptığını görmüyorsunuz ve "islam bilime engel değildir" diyorsunuz.. öyle çürük bir mantığınız var ki..

tarihinde BABAYARO tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam'ın bilime karşı olduğunun tartışmasını yapmak bile abesle iştigal etmektir.

İslam ülkeleri bin yıldır bilimle iştigal etmemektedirler. Nelerle iştigal ettiklerini bildiğinizi kabul ediyorum.

Son yüzyıllarda, özellikle son iki yüzyıl içinde, yahudilerin bilime son derece büyük katkıları olmuştur.

Son yüzyıllarda bilime katkısı olan bilim adamlar arasında sadece bir elin parmakları kadar Müslüman vardır.

Müslüman bilim adamlarından bahsetmek de aslında abesle iştigal etmektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Atomu bulanda parçalayanda yahudi bilim adamları yani ataları Arap yarım adasına dayanan insanlar kavgaya gerek yok bir zamanlar yahudilerle Araplarda barış içinde birlikte yaşayıp birlikte üretiyordu ta ki Muhammed gelene kadar..Sami ırkıdırlar sonuçta küçük farklılıklarla onun için ha müslüman bulmuş ha yahudi dert etmeyin..

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam aleminde yetişen meşhur fen alimi ve filozof. İsmi, Ya'kub bin İshak bin Sabbah bin, İmran, künyesi Ebu Yusuf’tur. Güney Arabistan’ın meşhur Kinde kabilesinden geldiği için Kindi ismiyle tanındı. Doğum tarihi belli değildir. Babası Kufe şehrinin ileri gelen idarecilerindendi. Kindi, 796 senesinden sonra bu şehirde doğduğu zannedilmektedir. İlim öğrenmeye Kufe'de başlayan Kindi, sonra Bağdat'a yerleşti. Abbasi Halifesi Me'mün'un insanlarına kavuştu. Mu'tasım ve oğlu Ahmed'in yanında da büyük bir itibara sahipti. Din ilimleri, matematik, felsefe, tıp ve astronomi ilimlerini öğrenerek söz sahibi oldu. Mantık ve geometri ilimlerinde de üstad idi.

Halife Me'mun, Kindi'yi Beyt-ül-Hikme'deki tercüme heyetinde görevlendirdi. Bu vazifede iken eski Yunan ve Hind'den intikal eden ilmi ve felsefi eserleri tercüme etti. Tercümelerine kendi yorum ve tenkitlerini de ekleyen Kindi,müstakil eserler de yazdı. Felsefe üzerine yazdığı eserlerinde eski Yunan kuru nazariyeciliğini tenkit edip, yeni teori ve terimler tespit etti. Düşünce sistemini mateme tiki bir temele oturtmaya çalıştı. Bağdat'ta iken astronomi ve tıp ilimleri ile meşgul oldu. 867 (H. 253) senesinde Bağdat'ta vefat etti.

Kindi, ömrünün bir dönemini mekanik konu­sundaki incelemelere ayırdı. ortaçağ bilginleri bu sahada onun görüşlerine ve fikirlerine başvururlardı. Fen ilimlerinin hemen hepsinde söz sahibi olan Kindi, bu ilimlere birçok yenilikler getirdi. Açıla­rın pergelle ölçülmesini ilk defa o başlattı. Mate­matiği sadece fiziğe değil, tıbba da tatbik etti. Bu­nu bileşik ilaçlar teorisinde kullandı. Sıvıların özgül ağırlıklarını hesapladı. Çekim ve düşme konu­larıyla alakalı deneyler yaptı. Optikle etraflı bir şekilde uğraştı. İslam ve Avrupa ilim alemi onun bu alanda yazdığı eserlerden çok istifade etti. İbn-i Heysem'den sonra bile kaynak olmaya devam etti. Bu alandaki çalışmalarında Theon ile Euclid'in eserlerinden faydalandı. Kindi'ye göre ışığın yayılması zamanla sınırlı değildir. Görme olayı göz­den koniksi olarak dağılıp genişleyen ve eşyayı saran ışık demeti sayesinde meydana gelmektedir. Kindi; hava tahminler! üzerinde de çalışmış ve eser­ler yazmıştır. Musiki ilminin öncüleri arasında da yer aldı. Bu konuyla alakalı eserleri de vardır.

Kindi, Einstein’dan asırlar önce, rölativite (izafiyet) teorisini ortaya koydu. Ona,göre, bütün var­lıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekan, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafi olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hare­ketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir, Kendisi bu konuda şöyle demektedir: "Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde; cisim, hareket ve zamandan birinin diğerine bir önceliği yoktur.

Bu cetvele göre, herhangi Arabi ayın birinci gününü bulmak için, hicri kameri sene sekize bölünür.Kalan, cetvelde birinci satırda bulunup, bundan aşağıya inince bulunmak istenen ayın hizasındaki rakam, Cumadan İtibaren gün adedi olur.

Avrupa ilim aleminde AI-Kindus, Alkhindus ve Alchinrinus adlarıyla tanınan Kindi, doğulu ve batılı birçok ilim adamına tesir etti. İbn-i Heysem, Bacon ve Witelo onun eserlerinden istifade ettiler. Ebu Ma'şer Ca'fer bin Muhammed Belhi, Hasne­veyh, Naftuye gibi talebeler yetiştirmiştir. İslam aleminde felsefi görüşler, Kindi ile zuhur etmiştir. Bir asır sonra Farabi, daha sonra da İbri-i Sına kendisini takip edenlerdendir. Bu üç filozofla İslam dünyasında felsefe zuhur etmiştir. Geror de Cre­mona'da, Kindi'nin tesirinde kaldı ve eserlerini tercüme ederek batı ilim dünyasına tanıttı. Kindi'nin en yakın takipçisi Serahsi, sonra İbn-i Sına'dır.

Kindi'nin yazdığı eserlerin sayısı 270'e ulaş­makta ve on yedi ilim sahasını içine almaktadır. Bunlardan 22'si felsefeye; 16'sı astronomiye, l4'ü matematiğe, 32'si geometriye, 22'si tıp, l2'si tabiat ilimlerine, 7’si musiki nazariyelerine, 5'i psikolojiye, 9'u da mantığa dairdir.

30854_121952311176826_5213973_n.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

DİKKATİNİZİ ÇEKMEK İÇİN TEKRAR YAZIYORUM: EL KİNDİ İZAFİYET TEORİSİNİ ORTAYA ATAN İLK KİŞİDİR.

Kindi, Einstein’dan asırlar önce, rölativite (izafiyet) teorisini ortaya koydu. Ona,göre, bütün var­lıklar ve varlığın fiziki olayları izafidir. Zaman, mekan, hareket, birbirlerinden bağımsız değildirler. Aksine bunların hepsi birbirine bağlı izafi olaylardır. Cisim zamanla, zaman cisimle, mekan hare­ketle, hareket mekanla ve dolayısıyla hepsi birbiriyle bağımlıdır. Bunlardan hiçbiri müstakil değildir, Kendisi bu konuda şöyle demektedir: "Zaman ancak hareketle, cisim hareketle, hareket cisimle vardır. O halde; cisim, hareket ve zamandan birinin diğerine bir önceliği yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

sizin mantığına bir bakalım: siz bir tane bile müslüman bilim adamı varsa, o halde islam bilime engel değildir diyorsunuz.. birkaç bilim adamından hareketle bunu söylüyorsunuz. bu bilim adamlarının yaptıkları devlet ve dini otoriteler tarafından kabul görmediği ve yasaklandığı halde..

ama diğer taraftan, bütün islam tarihi boyunca, islam alimleri, islami otoriteler, şeriata dayalı devlet yönetimleri, hakim islami anlayış bilimi gereksiz görmüş, bilim adamlarını günahkar ve sapkın ilan etmiş, bunun için fetvalar vermiştir.. işte sizin mantığınızla bakarsak, bu insanların yaptıkları islamın bilime engel olduğunun kanıtıdır.. çünkü bu insanlar çoğunluktaydı ve genel islami anlayışı oluşturuyordu.. siz 3-5 kişinin yaptıklarını öne çıkarırken, islam tarihi boyunca hakim olan anlayışı, yani çoğunluğun yaptığını görmüyorsunuz. üstelik o bilim adamları islam adına hareket etmiyordu.. buna karşın islam alimleri ve islami otoriteler islam adına hareket ediyordu.. islam adına yapılanları görmüyorsunuz, ama islamla ilgisi olmadan bilim adına yapılanları öne çıkarıyorsunuz ve buradan hareketle islamın bilime engel olup olmadığına karar veriyorsunuz.. sizin mantığınız bu kadar zayıf işte.. bu kadar komik.. mantık denirse tabi..

sizin mantığınızı kullanarak söylüyorum: islam tarihinde bilime yönelik engeller ve fetvalar olması, bilim adamlarının günahkar ve sapkın ilan edilmesi, islamın bilime engel olduğunu gösterir.. buyrun size mantık..

halbuki nesnel gerçeklere ve sayısal dengeye bakarsak şunu söylemek daha mantıklıdır: islam dini bilimin ilerlemesine engel olmuştur, ama buna rağmen bazı müslümanlar bilimle ilgilenmiş ve bilime önemli katkılar yapmıştır..

bir başka nokta: islam coğrafyasında insanlar bilimle uğraştılar ve birşeyler keşfettiler diye neden müslüman bilgin oluyor hemen? mesela türkiyede bir bilim adamı birşey icat edince müslüman bilim adamı mı oluyor hemen??

peki galileo, kopernik veya bruno hıristiyan bilgin miydi yani? yok böyle bir saçmalık ya..

galileo ve bruno gibi bilim insanları kilise ve hıristiyanlar tarafından günahkar ve sapkın ilan edilmiştir.. burada galileo'nun hıristiyan olmasının ne önemi var ki?? işte aynı durum "müslüman" biliginler için de geçerliydi..

sizin mantığına bir bakalım: siz bir tane bile müslüman bilim adamı varsa, o halde islam bilime engel değildir diyorsunuz.. birkaç bilim adamından hareketle bunu söylüyorsunuz. bu bilim adamlarının yaptıkları devlet ve dini otoriteler tarafından kabul görmediği ve yasaklandığı halde..

ama diğer taraftan, bütün islam tarihi boyunca, islam alimleri, islami otoriteler, şeriata dayalı devlet yönetimleri, hakim islami anlayış bilimi gereksiz görmüş, bilim adamlarını günahkar ve sapkın ilan etmiş, bunun için fetvalar vermiştir.. işte sizin mantığınızla bakarsak, bu insanların yaptıkları islamın bilime engel olduğunun kanıtıdır.. çünkü bu insanlar çoğunluktaydı ve genel islami anlayışı oluşturuyordu.. siz 3-5 kişinin yaptıklarını öne çıkarırken, islam tarihi boyunca hakim olan anlayışı, yani çoğunluğun yaptığını görmüyorsunuz. üstelik o bilim adamları islam adına hareket etmiyordu.. buna karşın islam alimleri ve islami otoriteler islam adına hareket ediyordu.. islam adına yapılanları görmüyorsunuz, ama islamla ilgisi olmadan bilim adına yapılanları öne çıkarıyorsunuz ve buradan hareketle islamın bilime engel olup olmadığına karar veriyorsunuz.. sizin mantığınız bu kadar zayıf işte.. bu kadar komik.. mantık denirse tabi..

sizin mantığınızı kullanarak söylüyorum: islam tarihinde bilime yönelik engeller ve fetvalar olması, bilim adamlarının günahkar ve sapkın ilan edilmesi, islamın bilime engel olduğunu gösterir.. buyrun size mantık..

halbuki nesnel gerçeklere ve sayısal dengeye bakarsak şunu söylemek daha mantıklıdır: islam dini bilimin ilerlemesine engel olmuştur, ama buna rağmen bazı müslümanlar bilimle ilgilenmiş ve bilime önemli katkılar yapmıştır..

bir başka nokta: islam coğrafyasında insanlar bilimle uğraştılar ve birşeyler keşfettiler diye neden müslüman bilgin oluyor hemen? mesela türkiyede bir bilim adamı birşey icat edince müslüman bilim adamı mı oluyor hemen??

peki galileo, kopernik veya bruno hıristiyan bilgin miydi yani? yok böyle bir saçmalık ya..

galileo ve bruno gibi bilim insanları kilise ve hıristiyanlar tarafından günahkar ve sapkın ilan edilmiştir.. burada galileo'nun hıristiyan olmasının ne önemi var ki?? işte aynı durum "müslüman" biliginler için de geçerliydi..

[/quote

Sen konumuzla ilgili yazdığın için senin düşüncelerini muhatap laıyorum. Abdullahabdal adlı arkadaşınız her tartışmada kullandığı argümanları kopyala- yapıştır yaparak üç sayfalık yer işgal ediyor ve konuyla alakalı bir nokta da bulunmuyor yazılarında.

Şimdi kabul edin ki şu ana kadar yazdığınız düşüncelerde KESİNLİKLE KAYNAK GÖSTERMEDİNİZ. BİZİM İÇİN ÖNEMLİ OLAN KAYNAKTIR. Kaynak kullandığınız anda ben sizin düşüncelerinizin kendi uydurmalarınız olmadığına kani olurum. Mesela demişsiniz ki:

1- "siz bir tane bile müslüman bilim adamı varsa, o halde islam bilime engel değildir diyorsunuz.. birkaç bilim adamından hareketle bunu söylüyorsunuz. bu bilim adamlarının yaptıkları devlet ve dini otoriteler tarafından kabul görmediği ve yasaklandığı halde.." birkaç bilim adamı ve devlet ve dini otoriteler tarafından yasaklanma ibaresine karşın bakalım tarih ve tarihçiler ne DİYOR?

BİLİMLE İLGİLENEN HALİFE, HEM DE DAHA 8. YÜZYILDA (MÜSLÜMANLARIN DİNİ LİDERİ OLAN HALİFE BİLİMLE İLGİLENİYOR)

Yunan ilminin birinci muhiplerinden halife Yezid I.’in oğu Halid,

704 yııda 40 yaşıa varmadan olmuşur (683’de babasıolduğ zaman

o henuz cocuktu). Ona, hey’et, tı ve kimya’dan bazıtercume

eserler isnad edilmektedir. Fuad Köprülü , İslam Medeniyeti Tarihi. Fuad Köprülü'nün tarih konusunda ehliyetini takdir etmeyecek kadar cahil olanlarınız yoktur herhalde.,

İlmin Araplar tarafından Yunanlardan alındığı ve <Arapların sadece bilimi aktarmada köprü vazifesi gördüğü iddiası:

ARAPLARIN BİLİMDE YUNANLILARI VE HELENİSTİK DÜŞÜNCEYİ GEÇMELERİ

IX. asır, aynı şekilde,

Bizans icin de medeni yukseliş devri olmuştur. Lakin, Hilafet’in Bizans’a

nazaran ş ustunluğ vardıki, orada muhtelif unsurlar birarada

işgoruyordu;

Kur’an’m verdiği bir derece dini hurriyet dolayısıyla,

medeni hareketlerin yayılması icin meydan daha genişti.

16

HIRİSTİYAN ŞARK

Bunlann kendi halkını ve kendi dinini yukseltmeye calışmaları birbirinden

medeniyet dersi almalanna mani olmuyor, hıristiyanm muslumandan,

mecusiden talebesi olduğu gibi, bunun aksi de oluyordu.

GerciHıristiyanlar, ilmin kaynağı olan Helenizm’e daha yakı idiyseler

de gitgide kendilerinin bu ustunluklerini muhafaza edemediler.

Hıistiyanlar Yunan eserleriyle Muslumanlar’a nazaran daha once

ve daha iyi tanışışıar. Lakin, bu ilmin ilerletilmesi ve istikbaldeki

ilmi calışaları numunelerini meydana getirme vazifesi, Muslumanlar’a

kaldı Hatta, Şrk’taki hıistiyan kavimlerin en muterakkisi olan

Suryaniler bile Farabi , İn-i - Si na , Biruni ve Ibn-i-Ruş

ile mukayese edilebilecek bir tek alim yetişiremediler. Hıistiyan ve

Mecusiler’den olan alimlerin en iyi talebeleri, ekseriya Muslumanlar’dı

Arap medeniyetinin ileriye gecmesiyle, Suriyeli Hıistiyanlar, kendilerine

evvelce ustunluk te’min etmişolan

Helenizm ile munasebetlerini

kaybettiler. Onların ali tahsil programlannda, evvelce Yunan dil ve

edebiyatına verilmiş olan yer, artık Arap dil ve edebiyatına verildi.

Buradaki iddialar da bana ait değil. Yine Fuad Köprülü'ye ait.

SADECE EL KİNDİ'Yİ ÖRNEK VEREREK ATEİSTLERİN İDDİALARINI GEÇERSİZ KILACAĞIM. BAKIN ANA ÇIKARIMLARIN ALTINI ÇİZİYORUM VE NUMARA VERİP YORUMLUYORUM:

Kindi veya tam adıyla Ebu-Yusuf Ya’kub ibn Ishak el-Kindi. (801?-866?).Abbasi halifelerinden özel ilği ve destek ğören kindi, astronom ve astrolog olarak sarayda müneccimlik görevinide yürüttü. (1) Ayrıca halife Mu'tasım'ın oğlu Ahmed'in eğitimini üstlendi. Kindi eserlerinin önemli bir kısmını aralarında hoca-talebe ilişkisinin ötesinde dostluğa dayanan bir yakınlık bulunan bu veliahtın isteği üzerine kaleme almış ve itlaf etmiştir.(2) Ortaçağ Avrupası'nda "Alkindus" adıyla tanınan, ilk İslam filozofudur. Felsefesinde, Platon, Aristoteles ve Plotinus'un görüşlerinin bir sentezini yapmıştır. Felsefenin yönteminin kanıtlama, kanıtlamanın hedefinin maddeye biçim kazandıran özleri bilmek, felsefenin amacının ise Tanrı'ya erişmek olduğunu öne süren El-Kindi'ye göre, felsefi bilginin ilk basamağı akılyürütmedir.(3) İnsanın akılyürütme yoluyla adım adım basitten bileşiğe ve en yetkin olana doğru yükseldiğini öne süren filozof, varlığa akılcı bir açıdan yaklaştığı için, Tanrı'nın özüne ait sıfatları inkar etmiştir. Tanrı'nın sıfatlarının ancak olumsuz bir biçimde bilinebileceğini savunan El-Kindi'ye göre, Tanrı mutlak Bir'dir. Mutlak varlık olması nedeniyle, Mutlak Bir'in şekli, niteliği, niceliği, maddesi yoktur ve O göreli bir varlık değildir.

Soylu bir ailenin çocuğu olarak Kûfe'de doğdu. Dedesi Eş'as, Güney Arabistan'ın en büyük kabilelerinden biri olan Kinde'nin hükümdarıydı. Müslüman olduktan sonra kabilesinin ileri gelenleriyle Kûfe'ye yerleşmişti. Babası İshak b. es-Sabbah yıllarca Kûfe valiliği yaptı.

Kindi'nin doğum tarihi gibi ölüm tarihi konusunda net bir bilği yoktur. Filozofun vefat ettiği tarih olarak 860, 869, 870 ve 873 gibi farklı tarihler ortaya çıkıyorsada Mustafa Addurrâzık bazı gerekçeler göstererek Kindi'nin 866 tarihinde ölmüş olabileceğini belirtmiştir. Kimi kaynaklarda ölüme sebep olan hastalıkların olduğu ve filozofun kronik romatizmal rahatsızlığından dolayı vefat etmiş olabileceğini söylemektedirler.(Kaya, 2002:3-6)

Küçük yaşta babasını yitirdi. Çocukluk ve ilk gençlik yılları Kûfe ve Basra'da geçen Kindî, geleneksel temel eğitimden sonra dil ve edebiyat alanında eğitim gördü. Halife Me'mun'un 830'da kurduğu Beytü'l-hikme'deki bilginler topluluğu arasında yer aldı. Mutezili devlet yöneticilerinden destek gören Kindi Ehl-i Sünnet yanlısı Mütevekkil-Alellah'ın iktidarında saraydan uzak kaldı. (4)

Kindi felsefeden tıbba, matematikten astronomiye, ilahiyattan siyasete, psikolojiden diyalektiğe, astrolojiden kehanete ve optikten kimyaya kadar yirmi ayrı dalda eser vererek sayıları 277'yi bulan bir külliyat oluşturmuştur.

Akla büyük bir yer veren Meşşai felsefe akımını ilk başlatan kişi de olan Kindi'nin 17 eseri Latince'ye, 4'ü İbranice'ye tercüme edilmiştir. Mekân ve hareketin izafi olduğun-u, zamanın cisim ve hareketten ayrı düşünülemeyeceğini söylemiştir. "Yavaş dediğimiz şey, uzun zaman içinde belli bir mesafenin kat edilmesidir. Hızlılık ise kısa zaman içinde aynı mesafenin kat edilmesidir" (5)

El-Kindi, kriptoloji biliminde Jül Sezar(MÖ 50) tarafından bulunan ve uygulanan tek alfabeli yerine koyma şifreleme yöntemini geliştirerek frekans analizini bulan ilk kişidir. (6)

1- Bu cümleden anlıyoruz ki El Kindi Abbasi yöneticilerinden büyük destek görmüş ve sarayda yaşamıştır( Abbasiler soy bakımından Hz. Muhammed'in amcasına dayanmaktadır Yani bizzat Peygamber ailesi İslam münevverlerini korumuşlardır.

2- Halife kendi oğlunun eğitimini bizzat Kindi ye vermiştir.

3- El Kindi akıl yürütmeye büyük önem vermekte ve felsefeyi Tanrıya ulaşma çabası olarak görmektedir. Yani El Kindi'nin dindar insanlardan baskı görmesi bir yana bizzat kendisi dindardı.

4- Bilim adamları yaptıkları bilimsel çalışmalar sebebiyle değil iktidarların el değiştirmesi ve yeni iktidarların taassubu nedeniyle dini görüşlerinden dolayı yadırganıyordu. İbni Sİna da Gazali tarafından felsefi düşünceleri sebebiyle kınanmıştır. Yoksa bilimsel çalışmaları nedeniyle değil.

5- Zamanın izafiliği teorisini ortaya atan kişi de Kindi'dir. Bu devri için büyük bir gelişmedir.

6- İslam alimleri aldıkları bilgileri muhafaza etmekle yetinmemiş ve o bilgilere yenilerini eklemiştir. Yani Yunan bilimini fidan almış, ağaç yapmışlardır.

Şimdi ateist arkadaşlar da İslam'ın bilime engel olduğunu söyleyip bizzat İslamcı bilim adamları tarafından bilimin geliştirildiğini gördükten sonra hangi kanıtları ortaya koyacaklar? Demek ki Kuran dan alıp da sizin kendi yorumlarınızı katarak uydurduğunuz görüşler bu İslşamcı bilim adamları tarafından sizin anladığınız şekilde anlaşılmamış.

Link to post
Sitelerde Paylaş

DANİMARKA DA YAYINLANAN ILLUSTRETED VIDENSKAB'A GÖRE KURAN BİLİMİ KURTARDI

Danimarka’da yayımlanan ve özellikle gençler tarafından çok sevilerek takip edilen popüler bilim dergisi, Illustreret Videnskab’ın Şubat 2004 sayısında Lars Due Arnov imzasıyla yer alan “KUR’AN BİLİMİ KURTARDI” adlı makale, bir Danimarkalı’nın gözünden İslâm Dini’nin bilime yaptığı katkıları anlatmaktan öte, bilime kaynak teşkil ettiğini ve bugün hayatımızı kolaylaştıran, astronomiden tıbba.. her sahada, sahip olduğumuz bilgi birikimini İslâm’a ve Müslüman bilim adamlarına borçlu olduğumuzu gözler önüne seriyor. Arnov, yazısının başında, özellikle 11 Eylül olaylarından sonra ‘bir terör kaynağı’ gibi gösterilmek istenen İslâmiyet’in, bu haksız ithamlara asla lâyık olmadığını vurgularken, bir Batılı olarak, Avrupa’ya, İslâm’a duymaları gereken gecikmiş minnettarlığı da hatırlatıyor. “KUR’AN BİLİMİ KURTARDI” LARS DUE ARNOV (Illustreret Videnskab, Şubat, ‘04) Tercüme: BEKİR ŞAHİN BUGÜN BATI’DA BİRÇOK KİŞİ, İslâm Dünyası’ nı Fundemantalistlikle (kökten dinci) itham ediyor. Halbuki Ortaçağ, Avrupa için kapkaranlık bir dönemi temsil ederken, İslâm Dünyası bilim ve medeniyetin parlattığı yepyeni canlı ve aydınlık bir dünya içindeydi. Yeni din İslâm, inananları Allah’ın tabiattaki hikmetlerini ve eserlerini araştırmaya teşvik ediyordu. Esasen bugünkü bilimin temelinde İslâm bilimi vardır. 1100 YILINDA Thabit adında Müslüman bir doktor, bir şövalyenin ayağındaki çıbana bakmak üzere Hırıstiyan baronun Kampına çağrılır. Thabit, kendi metodlarıyla yarayı sarar ve hasta tam iyi olmaya başlamışken, bir Fransız doktor çıkagelir, Thabit’i bir kenara iter ve şövalyeye şu soruyu sorar: “Ne istersin? Bir bacakla yaşamak mı yoksa iki bacakla ölmek mi?” Sonra da büyük bir baltayı kaldırıp, şövalyenin bacağına indirir. İlk vuruşta bacak tam olarak kopmaz, ikinci denemede ise paramparça olur ve Şövalye o anda can verir. Müslüman Arap doktor kafasını sallayarak şu sözlerle kampı terk eder: “Bu Hırıstiyanların tıp bilimine kafası ermez.” ... Bu hikâye Avrupalıların ve Müslümanların ortaçağdaki ilişkilerini gösteren çok çarpıcı bir örnektir. Bu iki kültür birbirlerine karşı aşırı bir şüphe içindeydi. Çünkü her iki dinin taraftarları da, gerçek dini, kendilerinin temsil ettiklerine inanıyorlardı. Bu gergin ilişki, Avrupa’da Müslümanlar hakkında çesitli hikâyelere neden oldu; Avrupalılar Müslümanları düşüncesiz katiller olarak görürken, Müslümanların nazarında Avrupalılar, ilkel ve vahşî mahlûklardı. İki taraf da abartılı görülebilir. Ne var ki Müslümanların Avrupalılar hakkındaki düşünceleri gerçeğe daha yakındır. Müslüman doktor Thabit’in Hıristıyanların kampını ziyaret ettiği dönemde, İslâm Dünyası olağanüstü bir kültürel gelişme içindeydi. Bu gelişimi sağlayan şüphesiz Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya ve Avrupa’ya kadar genişleyen yeni din, İslâm’dan başkası değildi. Bu altın çağda (900–1300) İslâm medeniyeti, Avrupalılardan çok daha ileride bulunuyordu. İslamlar bilimin her dalında gündemin belirleyicisi durumundaydılar. Ortaçağ Avrupası’nda bilimin gelişimi, kilise tarafından sıkı bir şekilde kontrol altındaydı, yeniliğe âdeta göz açtırılmıyordu. Meselâ vücûtta anatomik araştırmalar yapmak dinen caiz değildi, yasaktı. Halbuki o çağlarda, İslâm doktorları, astronomları ve matematikçileri bilimde çok önemli adımlar atmışlardı. Ne yazık ki şimdi ‘Batı’ biliminin İslâm âlimlerinin düşünce ve fikirlerinden doğduğunu, Batı medeniyetinin onun üzerine kurulduğunu çok az kişi biliyor ve kabûl ediyor. KÜLTÜR SİLAHTAN DAHA GÜÇLÜYDÜ İslâm biliminin zirvede olduğu 900’lü yıllarda, İslâmiyet geniş bir dünya coğrafyasına hâkimdi. Peygamber’in [asm.] vefatından (632 yılı) hemen sonra başlayan fetih harekâtı dalga dalga yayılarak birkaç yüzyıl içinde Batı’da Kuzey İspanya’ya kadar ulaşmıştı. İslâmlar savaşta da olağanüstü başarı gösteriyorlardı. Bu başarıdaki asıl etki askerlerin savaşçı özelliklerinden çok, bu yeni din ve medeniyetin silah ve kuvvet yerine inanç ve kültüre dayanmasıydı. Diğer din ve kültürlerin aksine İslâm, korku ve terör ile değil, sevgi ile gönüller üzerine taht kuruyordu. Ortaçağda Hırıstiyanlık dini, halk üzerinde baskı aracı olmuştu. Farklı düşünenlerin üzerine ateşle ve terörle gidiliyordu. İslâmlar ise farklı fikir, din ve görüşte olanlara bile tam bir hoşgörü anlayışı ile yaklaşıyorlardı. Bu yüzden, bir çok bölge silah zoru olmadan, kendi istekleri ile İslâm hâkimiyeti altına girdi. 711 yılında büyük İslâm komutanı Tarık, ordusuyla Cebel-i Tarık boğazından İspanya’ya geçtiğinde, fetih ve cihat aşkı ile dolu İslâm askerleri bekledikleri direnişi görmediler. Hatta bazı bölgeler İslâm askerlerini birer kurtarıcı olarak karşıladı. İslâm medeniyeti dünyadaki yerini bu şekilde sağlamlaştırırken, İslâm’ın getirdiği prensiplerle Müslümanlar ticaret hayatında da, hamle üstüne hamle yapıyor, halk zenginlik ve servet içinde yüzüyordu. İslâm medeniyetinin en önemli şehirlerinden birisi olan Güney İspanya’daki Kurtuba’nın nüfüsu, 950 tarihinde 500.000 kişiden oluşuyordu. O dönemde şehirde 600 tane cami, sayısız hamam ve çeşitli kütüphaneler bulunuyordu. Halifeye ait şahsî bir kütüphanede bile 400.000 adet kitap vardı. Şehrin bütün yolları parke taşı ile döşeli olduğu gibi, geceleri sokak ve caddeler aydınlatılıyordu. Halbuki gaz lâmbasının kullanıma girdiği 1800 yıllara kadar batı Avrupa’nın büyük şehirleri hâlâ karanlık içindeydi. BİLİM HALİFELERİN PRESTİJİYDİ Zengin iş adamları, prensler ve halifeler çevrelerinde hep küçük gruplardan oluşan bilim adamları ve filozoflar bulundururlardı.. Bu büyük bir prestij ve onur anlamına geliyordu. Bilimin böylesine itibar ve teşvik görmesi, yetkili çevreler tarafından takdir edilmesi, yaygınlaşmasının başlıca sebebiydi ve bilim, teknolojinin gelişimini hızlandırıyordu. Sanat ve mimarî güzellikleri yanında, bağ ve bahçelerle donatılan cazip bilim metropolleri doğuyordu. Bilim ve araştırma için gerekli alt yapı ve kütüphanelerle donatılan bu şehirler bilim adamlarının akınına uğruyordu. Bağdat, Kahire, Kurtuba gibi ve daha bir çok şehir önemli bilim merkezleri haline gelmişti. Büyük âlimler kütüphanelerde ve davetli bulundukları evlerde, gece gündüz bilim problemlerini tartışırlardı. Halife el-Me’mun, 800’lü yıllarda Bağdat’ta ‘Bilim Evi’ adında (Beyt-ül Hikme) bir akademi kurdu. Burası gerçekten bir bilim ve araştırma akademisiydi. Burada eğitim görenler unutulmaya yüz tutmuş eski Bizans ve Doğu Roma’dan kalma eserleri Arapça’ya çeviriyorlardı. Bu tercüme faaliyetleri olmasaydı bu eserlerin yok olmaktan kurtulması ve bize kadar ulaşması mümkün olamayacaktı. İslâm biliminin gelişmesine en önemli katkılardan birisi bu tercüme faaliyetleriydi. Kadîm bilim, kaldığı yerden daha ileri bir noktaya bu şekilde fırlatılmış oldu. Ama asıl ateşleyici unsur, inkılapçı ruha sahip bilim adamlarının 800 yıllarda başlayan Kur’an’ı bilimsel gelişme çerçevesinde ele alması ve onu yorumlamasından doğuyordu. Bu değişimci ve yenilikçi kişiler, insanî tercihlere ve insan aklına şüphesiz büyük önem veriyorlardı. Ama ondan daha önemlisi Kur’an’ın bilime gösterdiği büyük ilgi ve teşvikti. Çünkü Kur’an, sürekli olarak inananları merak etmeye ve düşünmeye çağırıyordu. Her şeyin araştırılmasını, doğadaki olayların mekanizmalarının ve sırlarının incelenmesini en ince ve en ileri şekliyle istiyordu. Kur’an’ın mesajlarını doğru okuyan ve yorumlayan bilim adamları ve düşünürler, bilimin bu altınçağında, bilimi ve aklı, dinî akidelere karşı görmüyorlardı. Aksine, bunlar dünyayı anlamanın gerekli yoluydu. Allah’ın büyüklüğü ve gerçek varlığı bu şekilde anlaşılabilirdi. Müslümanlar, Hıristıyanlık ve Yahudilik dinini reddetmiyor aksine, İslâm’ı bu dinlerin ileri ve gelişmiş şekli olarak görüyorlardı.. Diğer dinlerin mensuplarına da, genel anlamda çok esnek ve yumuşak davranıyorlardı.. Bu serbest bilim ortamında sadece okumuş Hıristiyan ve Yahudileri değil, başka din ve inançlara sahip insanları da bünyelerine almışlar onlarla işbirliği içinde çalışıyorlardı. Çeşitli ülkelerden, çeşitli ırk ve dinlerden olup İslâm ülkelerinde bir araya gelen araştırmacılar ve bilim adamlarının iletişiminde aracı dil Arapça idi. Arapça zamanın dünya ve bilim diliydi. İngilizcenin bugünkü konumuna sahipti.. Böylece İslâm ülkeleri, bilimin ve büyük bilim adamlarının toplandığı bölge oldu. Bu işbirliğinden inanılmaz ilginç sonuçlar ortaya çıkıyordu. İBADET ASTRONOMİ GEREKTİRİYOR Matematikçi el-Harizmî’nin (770-840) ortaya koyduğu sayı sistemi Matematikte yeni bir çağ başlatıyordu.. Harizmî’nin matematik alanında neşrettiği küçük bir kitap büyük bir devrim yaptı ve yeni bir dönüşüm başlattı. ‘Hiç’i temsil eden ‘sıfır’ rakamını keşfetmişti. Bu sayı sistemi şimdiye kadar kullanılan tüm sistemlerin en üstünüydü. Sayı sistemi, bizim bugün bildiğimiz arap sayı sistemi, bir inkılaptı. Çünkü akla gelen bütün rakamlar ifade edilebiliyordu artık. Kullanımı çok kolaydı. Avrupa’lı iş adamları çetin Roma rakamlarıyla baş etmeye çalışırken, İslâm dünyası kalem ile hesaplarını kolayca yapıyorlardı Sayı sistemi esasen Hindistan’da da biliniyordu. Ama Harizmî sayı sistemini çok daha ileri noktalara götürdü. Daha da önemlisi, İslâm dünyasına tanıttı. Bu Araplar için normaldi, çünkü Araplar İran, Hindistan, Çin ve eski Yunan’dan bilim ve düşüncelerini bir araya getiriyor, bilim ve fikirlerini katarak çok ileri seviyeye çıkarıyorlardı. Müslüman ilim adam ve araştırmacıları astronomiye büyük ilgi duyuyordu. Matamatiğin ilerlemesi astronomi için kritik öneme sahipti Günde beş kere Mekke’ye doğru namaz kılabilmek için Güneş ve Dünya’nın konumlarının bilinmesi önemliydi. Müslümanların hangi ülkede olursa olsun Kâbe’ye yönelmeleri namazın şartlarındandı. Bu dinî motivasyon zamanla astronomi içinde büyük keşiflere yol açtı. Mesela Dünya’nın çevresi ve arz derecesinin uzunluğu keşfediliyordu. İslâm astronomi bilim adamları bu bilimi bir sisteme bağladılar her şeyden önce. Rastgele gözlem yapmıyorlar, göğü sistematik olarak izliyorlardı. Çeşitli yerlerde öyle gözlemevleri kuruldu ki bunlar ilerde gelecek modern astronomi için birer örnek teşkil edecekti. İslam bilginleri Ptolemeus’un (tahminen 120-180) Güneş ve yıldızları dünya etrafında döndüren dünya merkezli modeline şüpheyle bakıyorlardı. Ptolemeus’un hesaplarındaki yanlışlığı ve çelişkiyi ispatlayarak yeni bir model ortaya koydular. Güneş merkezli şu andaki Güneş Sistemi modelinin Polanyalı Kopernik’e (Copernikus, 1473-1543) ait olduğunu biliriz. Halbuki bu konudaki asıl çalışmaları İslâm âlimleri yapmıştı. Kopernik’in hesapları ile İslâm âlimlerinin hesapları arasında o kadar benzerlik vardır ki bazı tarihçiler Kopernik’in, hesaplarını İslâm âlimlerinden aşırdığını söylemekten kendilerini alamıyorlar. KEDİ BAĞIRSAĞINDAN AMELİYAT İPİ En büyük İslâm bilimi kuşkusuz tıp bilimiydi ve ortaçağda Müslüman bilim adamları, Avrupalı meslektaşlarından çok çok öndeydi. Daha 10. asırda doktorlar kol ve bacak kesebiliyorlardı ve yaraları kedi bağırsaklarıyla dikiyorlardı. İslâm doktorları kırılmış burnu tedavi edebildikleri gibi 1000’li yılların sonlarında göz doktoru el-Mevsilî katarakta karşı tedavi yöntemi bulmuştu. Bu, içi delikli küçük iğnelerle gözden zararlı maddeleri emme tekniği idi. Bu teknik 1846 yılında Fransız doktor Blanchet tarafından yeniden keşfedildi. İslâm tıbbı insan bedeni üzerine araştırma ve deney yapmaları ile çeşitli hastalıkları birbirinden ayırdetmeyi ve onları tedavi etmeyi başarıyordu. Mesela doktor El-Razî (825- 930) ilk olarak çiçek hastalığını teşhis etmis ve tedavi altına almış. Ve 1200 lü yıllarda Mısırlı doktor İbn ül-Nafis (1213 –1288) akciğer sistemini buldu ve ögrencisi İbn al-Kuff kılcal damarları buldu. Böylece modern tıp biliminin temeli tek başına atılmış oluyordu. İslâm dünyasının en önemli doktorlarından birisi İbni Sina’dır (980-1037). İbni Sina, Bizans, Hindistan, Arap ve diğer Asya milletlerinin tıp bilimini bir araya getiriyor ve daha önemlisi kendi buluşlarını bunlara ekliyordu. İbni Sina tıp biliminin en büyük eserini “el-Kanun fıt-Tıp” adıyla yayınladı. Bu kitap 1700 yıllarına kadar Avrupa’daki tüm büyük üniversitelerin temel ders kitabıydı. Hatta hâlen bazı yerlerde meselâ Pakistan’da bugün bile kullanılmaktadır. Bugün bildiğimiz modern hastane sistemi de İslâmlardan gelmedir. 1100 yıllarında Bağdat’taki Adudî hastanesi büyük ün kazanmıştı. 24 doktorun çalıştığı Adudî hastanesi, bügün bildiğimiz modern bir hastane gibi çalışıyordu. Burada öğrenim için kullanılan salonlar ve yine büyük kütüphaneler vardı. Akıllı ve yetenekli gençler burada öğrenim görmek için uzak diyarlardan ve tehlikeli bölgelerden seve seve geliyorlardı. Adudî hastanesi öyle bir etki oluşturdu ki zamanla İslâm dünyasında yerden çiçek çıkar gibi hastaneler ortaya çıktı. Bunlardan en büyüğü Kahire’deki bir hastaneydi, burada hemen her türlü hastalığın tedavisi mümkün oluyordu. Yaklaşık 1000 kişilik yatak kapasitesi vardı; neredeyde Danimarka’nın halihazır en büyük hastanesi Righospital gibiydi. İslâmların icatları ve bilimsel buluşları şüphesiz çok önemliydi. Ama belki de ondan daha önemlisi bilimsel araştırma metodunu bulmaları, bilime sistematik bir anlayış getirmeleriydi. İslâmlar bilimsel test ve denemeleri gelişigüzel olmaktan kurtarmış sistematik şekle ve düzene sokmuşlardı. Bugün olduğu gibi tüm nesneleri/olayları sınıflara ayırıyor, bilimsel tartışmalar akıl ve mantık metotları ile yürütülüyor; bilimsel kuşkuculuk ve sorgulama çerçevesinde ele alınıyordu. Bu tartışma ve araştırmalardan çıkan tüm bilimsel sonuçlar özenle ve dikkatle Müslümanların 700 yıllarında kullanmaya başladıkları kağıt üzerine kaydedilerek kalıcı hale getiriliyordu. Avrupalılar, İslâm bilim ve düşüncesi ile 1200 yıllarında İspanya‘yı ele geçirmeleri ile tanıştılar. 1100 yıllarında Toledo’nun başpiskoposu Don Raimundo, bir grup dil uzmanı rahibi Arapça bilimsel eserleri Latinceye çevirmekle görevlendirdi.. Castillien Kralı X. Alfonso (1258-84) döneminde bu tercümeler daha da hız kazanmıştı. SINIRLAMALAR BİLİMİ BOĞDU İslam bilim eserleri Hırıstiyanlar tarafından Arapça’dan Latince’ye çevirilirken bilimde yaşanan altınçağ da yavaş yavaş solmaya yüz tutuyordu.. 1200’lü yılların sonlarında geri gidiş süreci başladı. Bilim adamları bu gerilemenin nedenini tam olarak bilmiyorlar. Bir kısım bilim adamı bilimdeki duraklamayı ve gerilemeyi İslâm’ın gerçek yorumları yerine kısmen dogmatizme dayalı şahsî görüşlerin hakim hale gelmesine bağlıyor. Şahsî istibdatlar, Kuran’ın düşünceye tanıdığı olağanüstü özgürlüğün önüne geçiyordu. Bilimin ilerlemesinin en büyük amili olan Kur’an’ın mesajları artık sınırlı bir şekilde yorumlanmaya başlamıştı. Çeşitli dinî kılıflar altında bilimsel yorumlara bazı yasaklar ve sınırlamalar getiriliyordu. Bazı bilim adamlarına göre ise bilimin zayıflamasında ana neden, savaş ve iyi gitmeyen ekonomiydi. Kana susamış Moğollar İslâm devletlerinin Doğu kısmını harap ediyorlardı ve felâket 1258’de Bağdat’ın saldırıya uğramasıyla ve soyulmasıyla geldi. (Benzer felâket Endülüs Emevî devletinin başına da gelmişti-çevirenin notu) Aynı zamanda savaş, vergi ve devlet tekelciliği ticaret ve ekonomiyi boğuyordu. Tarihçi İbn-i Haldun’un 1300 yıllarında dediği gibi, “Vergi yükseldiği ve kazanç yok olduğu zaman, ekonominin kültüre katkısı da yok olur.” İslâm dünyası solarken Avrupalılar için bilim kapıları açılıyordu. İslâm eserlerinin batı dillerine çevrilmeleri Avrupa’da Rönesansın başlangıcı oldu. Avrupalılar sadece bilimi öğrenmekle kalmadılar, kendilerini her sahada bir dönüşümün içinde buldular. Bunlardan belki de en önemlisi İslâm biliminin, Hıristiyan âleminin kiliseye ve dünyaya bakışını değiştirmesiydi. Bu yeni düşünceler bilimi dinden ayırdı ve bu da modern bilimin 1700 yıllarında yeşermesinin ana unsuru oldu. İslâm’da bilimin altınçağı 700 yıl önce zayıflamıştı. Ancak bildiğimiz şey bu gelişmeler bilimi kurtardı, Avrupa’nın uyanmasına, bilimin bugüne taşınmasına vesile oldu.

Bütün bunları ben demiyorum bak ha ona göre başkaları söylüyor. Hem de hıristiyan. Dikatle okuyun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi ateist arkadaşlar da İslam'ın bilime engel olduğunu söyleyip bizzat İslamcı bilim adamları tarafından bilimin geliştirildiğini gördükten sonra hangi kanıtları ortaya koyacaklar? Demek ki Kuran dan alıp da sizin kendi yorumlarınızı katarak uydurduğunuz görüşler bu İslşamcı bilim adamları tarafından sizin anladığınız şekilde anlaşılmamış.

biz ne diyoruz? islam tarihi bilimi gereksiz gören, bilimadamlarını günahkar veya sapık gören islam alimleri, otoriteler var.. şimdi sen bunu ret mi ediyorsun??

daha yukarıda bir örnek verdim; rasathane yıkılıyor, din alimlerinin fetvası nedeniyle.. http://www.teblig.net/index.php?topic=4813.0;wap2

onu da geç, 1000 yıldır islam alimi olarak görülen, islam düşüncesine yön vermiş bir Gazali var.. klasik islami anlayışın temsilcidir.. bu adam tam bir bilim düşmanıdır.. pozitif bilimleri, deney ve gözlem gibi şeyleri kesinlikle reddeder, gereksiz ve hatta günah olarak görür.. başka örnek vermeye gerek bile görmüyorum şahsen.. http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/hasan_aydin_gazzali_bilim_karsitlik.pdf

aslında bugün müslümanların evrim konusundaki tavrı bile islamın bilime ne kadar engel olduğunu görmek için yeterli.. islam alimleri neredeyse oy birliğiyle evrime karşıdır.. bilim dünyasında kabul gören tek açıklama evrim olduğu halde.. islam bilime engeldir derken böyle şeyleri kastediyoruz işte.. ama siz engel olduğunun farkında bile değilsiniz.. işinize gelmediği için evrimi reddediyorsunuz.. sonra da evrim sadece teoridir gibi komik şeyler söylüyorsunuz..

ayrıca, sadece islam dünyasında bilimin gelişmemesine bakarak, islam dininin bilime engel olup olmadığını anlamak mümkün. yeter de artar..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün bunları ben demiyorum bak ha ona göre başkaları söylüyor. Hem de hıristiyan. Dikatle okuyun

Ben bundan daha saçma bir yazı görmedim.

Hele Kur'an'ın düşünceye tanıdığı olağanüstü özgürlük tümcesi beni gülmekten kırdı geçirdi. Koptum.

Helal olsun. Demek böyle düşünenler de var. Bu yazıyı yazan Suudi Arabistan'dan ne kadar grant aldı acaba?

Gülmekten kasıklarıma ağrı girdi. Fıtık olursam adamı dava edeceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Benim burada bu kadar uğraşmamın sebebi siz ateistlere "Evet İslam bilime engel olmamıştır. Müslüman bilim adamları yetişmiş ve bilime önemli katkılar sağlamıştır." gerçeğini kabul ettirmek. Örnek olarak da birkaç kişi verdim:

Cabir Bin Hayyan: Atom bombası fikrini ortaya atan kişi.

El Kİndi: Zamanın izafiyetinden bahseden kişi.

Bu kişilerin ortak özelliği de ikisi de müslüman ve bilimi, felsefeyi Allah'a ulaştıran yol olarak görüyorlar. Sizin dediğiniz gibi eğer İslam' da ve Kuran'da bilim kötülenmiş ve bilimle uğraşanlar kafir sayılmış olsaydı o halde bu kişilerin Allah 'a ulaşma çabasına girmesine gerek yoktu. Zİra Allah'a ulaşma çabasında olan biri nasıl olur da Allah'ın kelamı olan Kuran a karşı gelir?

Sizin Kuran a dayanarak dünyanın yuvarlak değil de düz olduğunu iddia ettiğiniz yalanına da dayanak olarak sunduğunuz Suudi Arabistanlı bilmem kim hocanın fetvası da sanki bütün İslam ı içeren, ona genellenen ve olmnazsa olmaz bir fetva olarak sunma çabanız gülünç.Kim iplemiş acaba o fetvayı. Bence ateistler için çok inandırıcı olmuş :) Kendilerini bu fetvanın baş döndürücü iklimine kaptırmışlar kelebekler gibi dans ediyorlar :) Meğer İslam inancına göre dünya düzmüş :) Yaşasııııııın! Biri çıkıp taaaa 1975 'te dünya düz dedi. Hadi saldıralım İslam'a. AMa bazıları da bin yıl önce dünyanın ekliptik düzlemini, sapma açısını, ekvator çevresini ve yarıçapını ölçmüş. Amaaaaaaaaaaaaaaaaaaan :) Onlar dünyanın ekliptik düzlemini ölçerken rastgele bulmuşlar.

:):):) KOMİK OLAN ŞU: MÜSLÜMANLAR BUNDAN BİN YIL ÖNCE DÜNYANIN YARIÇAPINI ÖLÇMÜŞLER VE KAYDETMİŞLER KİTAPLARA. NEYİN YARI ÇAPI ÖLÇÜLÜR? ÇEMBER VEYA KÜRENİN OLMASIN? :):):)

Link to post
Sitelerde Paylaş

simbad... bir türlü anlayamadın gitti bee...

müslüman bilim adamı yoktur, müslümanlar bilime katkıda bulunmamıştır diyen kimse yok. buraya uzun yazı asmanın anlamı yok o yüzden.. bizim karşı olduğumuz şey, sizin "müslüman bilginler bilime yön verdi, avrupaya bilimi öğretti" diyerek abartmanızdır.. böyle birşey yoktur! ayrıca müslüman bilginlerin kaynağı da yine batıdır.. antik yunan, roma vs.. kısaca abartmayın, propaganda yapmayın boşuna diyoruz..

bazı müslümanların bilimle ilgilenmesi bilime katkıda bulunması islamın bilime engel olmadığını kanıtlamaz.. bu adamlar islam adına hareket etmiyorlardı çünkü.. adamların derdi bilimdi, islamiyet değil... sırf islam coğrafyasında yaşadı diye müslüman bilgin diyemezsiniz onlara.. galileo ve bruno hıristiyan bilim adamları mıydı? buna cevap ver, kendi cevabını alırsın..

islam adına harkeet eden alimler otoriteler bilim adamlarını kötülemiş, günahkar saymıştır diyoruz.. islamın sözcülüğünü yapan adamlar bilime hep engel olmuştur diyoruz.. ve bunu yaparken kurana hadise dayanmışlardır.. sana verdiğim kaynaklara var.. bilimsel düşünceyi ve aklı savunan müslüman düşünürler bile dışlanmış, günahkar ilan edilmiştir.. mutezile mezhebi akla önem vermiştir, ama o da abbasi döneminde son bulmuştur.. ondan sonrası islam karanlığı..

ayrıca 1000 yıl önce müslümanların bilimle ilgilenmiş olması bugünü kurtarmaz.. 1000 yıldır ne yaptı müslümanlar? HİÇ!...

bu aşağılık psikolojisini bırakın artık..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...