Jump to content

Müslümanların akıllarına gelmeyen sorular, müslüman soru sormaz


Recommended Posts

Forumdan atılan ve geri dönen yüzsüzlerden biridir muhtemelen ilk mesajındaki hızına bakarsak diyebiliriz ki hız felakettir :D

Bence kalmaları lazım. Yaptığı güzel açıklamalarla bizi mort etsin :D

Hem hızlı girmiş hem de lafı sokmuş. Kendini mutlu hissetmiş bu mutluluğu bozmamak lazım. Ama ona bir soru (yüz tane de rahatlıkla sorulabilir ama gerek yok) sormadan da duramayacağım :D

Hammurabi denilen bir kul bundan 4000 (DÖRTBİN) yıl önce bazı kanunlar yazmış ve o kanunlar bugün hala ilk günkü gibi duruyor. Özellikle sözlerinin değiştirilmesinden bu kadar şikayetçi bir tanrı Hammurabi abimiz kadar niye olamamış?

İsteyen google amcaya sorsun ve Hammurabinin ayetlerini görsün, kimse değişti mi değişmedi mi diye tartışmıyor.

Ama Allah Hamurabimiz (Muhammed den 2400 yıl önce yaşamıştır. İKİBİNDÖRTYÜZYIL ÖNCE) kadar olamamış onu da savunmak Bilal e düşmüş.

Buyur Bilal cehaletimizi gider

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 615
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Zinayla ilgili onlarca ayet olmasına rağmen tecavüz ile ilgili niçin tek bir ayet yoktur?

Müslümanlar açısından zina, tecavüzden daha mı kötüdür?

Niçin Kuran da fuhuş suç olarak sayılmamış ve cezalandırılmamıştır?

Niçin Allah insanları fuhuşa zorlayanları (yani pezevenkleri) lanetlememiştir?

Lanetlemeyi bırak tek bir sopa bile vurulmasını söylememiştir?

Tuhaf değil mi bunlar?

ırzın namusun kişisel hakların kutsallığı...senin için ne ifade ediyo sorun kuranda tecavüz kelimesinin geçmeme si mi?

Allah zinayıda zinaya alet olanı da haramı da haramı işleyeni de kötülemiştir bu yolları haram kılmıştır...ayrıntılı bilgi için helak olan kavimlerin...Helak sebeplerine bakabilirsiz...

Zina eden kadına da erkeğe de 100 deynek vurun derken...hiç düşünmedin mi tecavüzün sonu ne olur...SEn birşeyi araştırıken hiç aurıntılı düşünemez misin...hep ara:tecavüz....bulunan..0....diye mi ararsın...

At gözlüğünü ne zaman çıkaracaksın?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence kalmaları lazım. Yaptığı güzel açıklamalarla bizi mort etsin :D

Hem hızlı girmiş hem de lafı sokmuş. Kendini mutlu hissetmiş bu mutluluğu bozmamak lazım. Ama ona bir soru (yüz tane de rahatlıkla sorulabilir ama gerek yok) sormadan da duramayacağım :D

Hammurabi denilen bir kul bundan 4000 (DÖRTBİN) yıl önce bazı kanunlar yazmış ve o kanunlar bugün hala ilk günkü gibi duruyor. Özellikle sözlerinin değiştirilmesinden bu kadar şikayetçi bir tanrı Hammurabi abimiz kadar niye olamamış?

İsteyen google amcaya sorsun ve Hammurabinin ayetlerini görsün, kimse değişti mi değişmedi mi diye tartışmıyor.

Ama Allah Hamurabimiz (Muhammed den 2400 yıl önce yaşamıştır. İKİBİNDÖRTYÜZYIL ÖNCE) kadar olamamış onu da savunmak Bilal e düşmüş.

Buyur Bilal cehaletimizi gider

kardeşim sorunu anlayamadım üstelik benim hammurabi kanunlarıyla ilgili bir bilgim yoktur. İslam ile ilgili bir sorun varsa çekinme sor itina ile cevaplamaya çalışırız

Link to post
Sitelerde Paylaş

Niçin islam ülkeleri geri kalmıştır?

Müslümanlıkla gelişmişlik arasında niçin ters orantı vardır?

Kuran ın emirleri olan şeriatın hangi kuralları gelişmeye balta vurmaktadır?

Kadını ikinci sınıf gören bir toplum, kadını eve kapatan bir toplum, kadını sosyal yaşamdan alan bir toplum gelişebilir mi?

Eve kapatılan bir kadın, yarının umudu olan çocukları iyi eğitebilir mi?

Daha çocukken sorgulamasına izin verilmeyen çocuklar büyüyünce sorgulayabilirler mi hayatı, dünyayı?

Niçin islam ülkelerinin yöneticileri cahil insanı sever?

Niçin halklarının cahil kalmasından rahatsız olmaz islam ülkelerindeki siyasetçiler, krallar?

Bu çağda Kral da nedir?

Bu çağda bir soyun bir toplumu yönetmesi yani hanedanlık nasıl mümkün oluyor?

Kuran da hanedanlık var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

kardeşim sorunu anlayamadım üstelik benim hammurabi kanunlarıyla ilgili bir bilgim yoktur. İslam ile ilgili bir sorun varsa çekinme sor itina ile cevaplamaya çalışırız

Sorun değil. Anlayan olursa cevaplar. Burada gördüğün gibi şimdiden sanırım 100 tane soru olmuştur. Beğendiğin soru olursa cevaplarsın. İlk iletinin son satırı hariç düzgün, derli toplu yazın için teşekkürler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Niçin islam ülkeleri geri kalmıştır?

Müslümanlıkla gelişmişlik arasında niçin ters orantı vardır?

Kuran ın emirleri olan şeriatın hangi kuralları gelişmeye balta vurmaktadır?

Kadını ikinci sınıf gören bir toplum, kadını eve kapatan bir toplum, kadını sosyal yaşamdan alan bir toplum gelişebilir mi?

Eve kapatılan bir kadın, yarının umudu olan çocukları iyi eğitebilir mi?

Daha çocukken sorgulamasına izin verilmeyen çocuklar büyüyünce sorgulayabilirler mi hayatı, dünyayı?

Niçin islam ülkelerinin yöneticileri cahil insanı sever?

Niçin halklarının cahil kalmasından rahatsız olmaz islam ülkelerindeki siyasetçiler, krallar?

Bu çağda Kral da nedir?

Bu çağda bir soyun bir toplumu yönetmesi yani hanedanlık nasıl mümkün oluyor?

Kuran da hanedanlık var mı?

Osmanlı devleti nasıl 600 yıl ayakta kalmıştır?

kuranın hiçbir emri genişlemeye balta vurmamaktadır..

Eve kapatılan kadından kastın nedir?

İslam ülkeleri cahil insanları sever gibi öznel cümleler senin için ne kadar değerli?

ne zaman kaynağın kuran ve hadis olacak... battığın yerden her daim Kuranı ve islami kaynakları bırakarak etraftan örneklerle çıkmaktan ne zaman vazgeçeceksın...

NOT:Müslüman aldanır aldatmaz...anlayana

Müslümanların geri kalmasıyla ilgili Osmanlı devletinden birşey çıkaramazsan ayrıntılı açıklama:

Müslümanlar, dinleri hak olmasına rağmen niçin başka devletlerden geri kalmıştır?

Evet Müslümanlar bugün pek çok sahada, bilhassa Batılı ülkelerin hemen hepsinden geri kalmış durumdadırlar. Bu bir vakıa olarak doğrudur. Bunun pek çok sebebi vardır; ama zannediyorum en başta Kur'an'ı doğru anlayıp seviyeli temsil edememeleri gelmektedir. Daha başka sebepler üzerinde de durulabilir; ama bana göre tedenni saiklerinin başında bu gelmektedir. Allah'ın (cc) yüce kelamını ruhumuza mal etmede, yaşamada, hayatımıza hayat kılmada gösterdiğimiz gevşeklik bugünkü durumumuzu netice vermiştir. Bir zamanlar, Kur'an'ı olduğu gibi anlayıp tam temsil eden insanlar, dünya çapında başarılar elde edip, hemen her alanda zirveleri tutmuşlardı. Başta 4 büyük raşid -doğruyu bulmuş, doğruyla kaynaşmış ve bütünleşmiş, Allah Rasulü'nün hilafet yanının temsilcileri- halifeler, bunların başında gelir. Daha Hz. Osman (ra) döneminde Hazar Denizi aşılmış, Amuderya'ya varılmış ve Aral Gölü çevresi huzurun soluklandığı, ilmin yaygınlaştığı bir ideal bölge haline gelmişti. Bütün bu baş döndürücü gelişme ve ilerlemeler, 10-15 sene gibi kısa bir zaman içinde gerçekleşmiş oluyordu. Çünkü bu dönemde temsil vazifesi bihakkın yerine getiriliyordu. Daha sonraları Emevi-Abbasi, Selçuklu-Osmanlı gibi devletler bu süreci belli ölçüde devam ettirdiler.

İslam'ı Hakkıyla Yaşamamak

Hasılı, mesele gelip İslam adına bilinmesi gerekli olan şeylerin bilinmesine, idrak edilmesi ve hayata geçirilmesi zaruri olan hususların kavranıp yaşanmasına bağlanmaktadır. Zannediyorum Müslümanlar, bunları yapamamanın cezasını çekiyorlar bugün. Tarihin şehadetiyle sabittir ki; bugüne kadar zamanın aşındırıcı dişleri arasında çiğnenmemiş ne bir millet, ne bir toplum, ne bir devlet ve ne de bir medeniyet vardır. Şimdiye kadar ne büyük devletler ne muhteşem imparatorluklar ve ne medeniyetler o gaddar u devvarın dişleri arasında öğütülüp gitmişlerdir de bunu kimse durduramamıştır. Evet, herkes, her toplum, her millet bir gün mutlaka miadını dolduracak ve yok olacaktır. İkballeri idbarlar takip edecek ve bir bir gelenler bir bir gidecektir. Ancak birinin talih yıldızı sönerken, bir başkasınınki parlayacak ve bu şekilde ölüm ve doğumlar birbirini takip edip duracaktır. Bu Allah'ın (cc) bir kanunudur. İnsanlar ve medeniyetler doğarlar, büyürler ve ölürler. Biz de bir manada, eski şartlar çerçevesinde miadımzı doldurmuş sayılırız.

Düşmanlarımızın Baskısı

Öte yandan; 8-10 asırdan beri, milletimiz bir kısım kafir ve zalimler tarafından sürekli baskı altında tutulmakta ve onun gelişip inkişaf etmesine fırsat verilmemektedir. Evet, şu 8-10 asırlık tarihimiz itibariyle bizler, İslam'ı temsile çalışırken, korkunç bir taassup ve yobazlıkla gelip gelip bize toslayan bir düşman cephe vardı ki, hiçbir zaman ellerini yakamızdan çekmediler. Tek başına bir milletin bütün bunlara mukavemet etmesi ise çok zordu. Bakın, Haçlı seferleri başladığı günden itibaren, hiç durmadan gelip gelip üzerimize çullandılar. Biz 3-4 asır sürekli bunları göğüsledik. Sonra devleti aliye ile uğraşmaya başladılar; hatta onun içine sızıp bu koca milleti paramparça ederek birbirine düşürdüler.. yer yer içimize ırkçılık mülahazaları atarak, Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Boşnak'a, Boşnak'ı Arnavut'a vurdurdu ve herkesi birbirinin kurdu haline getirdiler. Çekip giderken de geride bir sürü virüs bıraktılar. Bütün bu olumsuzlukları da geri kalışımızın sebepleri arasında zikredebiliriz.

Entelijansiyamızın Gafleti

Entelijansiyamızın gafleti, geri kalışımızın önemli sebeplerinden biridir. Buna "münevver körlüğü" de denebilir. Evet bir dönemde, biz de ilim, teknik ve teknoloji açısından aydınlanma mülahazasıyla dışarıya bir hayli insan göndermişiz. Ancak gidenlerin çoğu gittikleri yerlerde mahiyet değiştirmiş, fıtrat ve karakter dejenerasyonuna uğramış, hatta bunlar arasında milletini, teb'asını değiştirenler bile olmuş.. ve sonra bu çarpık beyin gücü hiç de arzu edilmeyen bir seviyeye ulaşmış ve koskoca bir millet üç-beş maceraperestin gadrine uğramıştır. Bu konuda Bediüzzaman'ın yaklaşımları da çok dikkat çekicidir. Onun bu konudaki düşüncelerini özetlemede yarar var: O, bizim geriye kalışımız ve başkalarının ileriye gitmesini, bize ait bir kısım kusur ve seyyielere bağlar. Bunu biraz daha açalım; her mü'minin her sıfatının mü'min olması şart değildir. Bazı mü'minlerde kafir sıfatları bulunabilir. Her kafirin de her sıfatı kafir olmayabilir. Bazı kafirlerde mü'min sıfatlarının bulunması mümkündür. Mesela tembellik bir kafir sıfatıdır. Kahveleri doldurup sabahtan akşama kadar oturmak da öyle. Sistem ve yöntem bilmemenin de mü'mine yaraşır yanı yoktur. Bir mü'min namaz kılıyor, oruç tutuyor olabilir; ama eğer o, kahvelerde zaman öldürüyor, sistemden, yöntemden de haberi yoksa, mü'min evsafı adına onu olumlu kabul etmemiz mümkün değildir. Allah'ın ilk emri "oku" iken, okumadan nefret etmek bir kafir sıfatı olsa gerek...

Şimdi gelin bir kafir düşünün ki, hayatını disipline etmiş, program altına almış ve öyle metotlu çalışıyor ki, bir dakikasını bile zayi etmiyor. İşte bu kafir, bir mü'min sıfatını haiz sayılır. O, bir durakta otobüs beklerken kitap okuyorsa mü'mince bir iş yapıyor demektir. Eğer Allah (cc), insanların ihraz ettikleri vasıflara göre hüküm veriyorsa -ki veriyor- bir mü'min sıfatı olduğu takdirde onu galip kılması adet-i sübhaniyesinin gereğidir. Tabii, kafir vasıflarıyla ittisaf etmiş bir mü'min için de bunların aksi söz konusudur.

Hakka Giden Vesileler Hak Olmalı

Bediüzzaman ikinci olarak, yaklaşık şu mütalaayı serdeder: İnsanları hak bir hedefe götüren vesileler de hak olmalıdır. Aksi halde maksadın aksiyle tokat yenilir. Aksine eğer hakka ulaşma adına batıl vesileler değerlendiriliyorsa, mesela, insanlara İslam adına bir şeyler anlatalım denirken, kitle ruh haletinden istifade etme gibi batıl bir yola tevessül ediliyor, propaganda gücüne dayanılıyor ve insanlar aldatılıyorsa, böyle bir yolda başarıların devamı imkansızdır. Biz, Allah'a giderken, attığımız her adımın, onun rızası dairesinde olup olmadığına fevkalade dikkat etme mecburiyetindeyiz.

Biraz daha açabiliriz: Birkaç asırdan beri Müslümanlar, hakka, hakikate giderken, hep batıl yolları, batıl sistemleri denemişlerdir. Allah da (cc) maksatlarının aksiyle onları sürekli tokatlamıştır. Diğer yandan Müslümanlar arasında uzlaşmacı olacağımıza hep uzaklaştırmadan yana olmuşuzdur. Halbuki tevfiki İlahinin en büyük teminatı ve bizim Allah (cc) katında kabul gören en büyük fiili duamız, ittifakımızdır. Hakkın hatırı alidir. Meşrep ve mizaç farklılıkları fıtratın muktezasıdır. Öyleyse hemen şunun bunun aleyhinde olmamak ve onunla uğraşmak yerine yapılan her hizmeti alkışlamak mü'min olmanın gereğidir.

Allah'ın Kanunlarına Uyulmalı

Bu konuda üçüncü husus da Allah'ın kanunlarına riayet meselesidir. Allah'ın (cc) iki çeşit kanunu vardır. Bunlardan biri, kainatta cereyan eden ve fizik, kimya, astronomi, astrofizik, biyoloji ve tıp gibi değişik ilimlerin esaslarını teşkil eden kanunlardır. Buna kainat kitabı da diyebiliriz. Bu kitap bir bakıma sessizdir; fakat dilinde bin bir nağmenin tesiri gizlidir. İkincisi; nebiler vasıtasıyla Allah'ın bize gönderdiği kanunlardır ki, bizde Kur'an, diğer peygamberlerin elinde de Tevrat, Zebur, İncil gibi kitaplardan ibarettir. İşte bu iki kitabın da bilinmesi ve hükümlerine riayet edilmesi şarttır. Ekseriyet itibariyle, kainat kitabını okuyup değerlendirmenin mükafatı dünyada verilegelmiştir.. Kur'an'a uymanın mükafatı da ahirette.

Binaenaleyh müminler, Kur'an'ın sadece ibadet ü taata müteallik meselelerine uyuyorlarsa, mükafatsız kalmayacaklar ama bu, ahirette olacaktır. Başkaları kainat kitabını okuyor ve onun kanunlarına riayet ediyorsa onun mükafatı da dünyada verilecektir. Hem dünya hem ukba muvaffakiyetlerine gelince; bu da her iki kitabı aynı seviyede okuyup anlamaya bağlıdır. Aslında bu iki kitap, bir hakikatin iki yüzünden ibarettir. Her ikisinde de aynı el ve aynı kudret vardır. Kainatı, çeşitli zenginlikler ve derin muhtevasıyla bir kitap, bir meşher haline getirip önümüze seren Cenab-ı Hak -tabiri caizse- aynı zamanda onu bir de Kur'an'ıyla seslendirmektedir. Hatta O, kainat kitabının bir parçası olan bizleri de yine Kur'an'la bize anlatıyor. Cazibe-dafia, infilak, nümüvv kanunları çerçevesinde, bütün varlıkla alakalı bize neler ve neler anlatıyor.! İşte bu iki kitaptan herhangi birindeki bir eksiklik, bize telafisi imkansız nelere ve nelere mal olagelmiştir...

Evet, bugün bazı Müslümanlar, belki Kur'an'ın ibadet ü taata müteallik meselelerini biliyorlar ama; şeriat-ı fıtriye veya ayatı tekviniyeyi, yani kainattaki cari kanunları bilemiyorlar; bilip uygulamaya koyamıyorlar. Onun için de sürekli mağlubiyet ve hezimet tokatları yiyip duruyorlar. Kafirlere gelince, onlar Kur'an'ın dünyaya ait meselelerini, hayata geçirebildiklerinden her zaman mükafatlarını alabiliyorlar. Öyleyse bizler her iki kitabı da aynı seviyede mütalaa edip hayatımıza hayat kılmakla, hem dünya hem de ukba saadetine namzet olduğumuzu düşünce ve tavırlarımızla ispat etme mecburiyetindeyiz.

19. Asırda Yaşadığımız Hezimetler

Son bir husus da, 19. asırda üst üste yaşadığımız hezimetlerdir. Evet bu yıllarda biz sürekli, içte ve dışta sırtımızdan hançerlendik ve iki büklüm olduk. Aslında bu bir bakıma bizim uyanmamıza vesile olmadı da değil. Evet biz, dünya ile hesaplaşmaya hazırlanan bir toplumuz. Müslümanlığı bütün dünya karşısında en üst seviyede temsil edecek ve dinimizi bütün dünyaya bir kere daha duyuracak kıvama gelmiştik. Zannediyorum artık İslam'ın, ilimler adına ortaya koyduğu meselelere tercüman olacak, hukuk sistemiyle, dünya hukuk sistemlerine ışık tutacak, iktisadi sistemiyle dünyanın iktisadi sistemlerini çağdaşlaştıracak ve kendimizi bir kere daha ifade edecektik. Halbuki 18. asra girerken, Batı'da başdöndürücü değişmeler karşısında, insanımız şaşırıp kalmıştı. İhtişam dönemini çoktan unutmuş, milli hisleri sarsılmış ve mazisiyle bütün bütün kopuk hale gelmişti. Dolayısıyla o günün insanı kendi çağı ile katiyen hesaplaşamazdı. Bize gelince, zannediyorum aynı şeyler bizler için de geçerli. Bakın 21. asrın eşiğinde bulunuyoruz ama teorik seviyede dahi olsa hala kendimize ait, herhangi bir konuyla alakalı hiçbir sistem geliştiremedik. Sağlam bir iktisadi sistem kuramadık. Pozitif ilimleri bütün bütün ihmal ettik. Bari şimdilerdeki şu kıpırdanışı değerlendirebilseydik. Gece-gündüz çalışarak, okuyarak, düşünerek ve çağı kavramaya çalışarak... Bunu başarabilirsek bir taraftan Rabbimize karşı iştiyakımız, sevgimiz ve inancımızla kanatlanabilir, diğer taraftan Allah'ın kainat kitabı içinde araştırmalar yapıp, elde ettiğimiz neticeleri hayata geçirebiliriz. Bunları gerçekleştirdiğimiz takdirde 21. asrı yaşadığımızdan söz edilebiliriz; yoksa kendi kendimizi aldatmış oluruz.

tarihinde insaf tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Niçin cahil adam masallara inanma ihtiyacı içinde olur?

Cehaletinin bile farkında olmayan bir insandan bu topluma nasıl fayda gelir?

Cahil adam "Soğukta donmak üzere olan kuşu kurtaran arabacının" hikayesini bilir mi?

Eğer bilse o öyküden kendine hisse çıkarabilir mi?

Anadolu 1920 de ne haldeydi?

Fotograflara bakıp 1920 de Anadolu nun ne halde olduğunu görmek zor mu?

Anadolu ya Osmanlı 600 yılda ne yatırımı yapmıştır?

Anadolu da diğer uygarlıkların (selçuklu dahil) mı çok eseri yatırımı vardır son yoksa 600 (ALTIYÜZYIL) hüküm süren Osmanlı'nın mı?

Acaba Osmanlı sanılanın aksine Anadoluyu dibine kadar sömürmüş olabilir mi?

tarihinde katalan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

katalan hariden türünün son örneğisin olum NUH tufanına ne oldu arada kaynadı YAV ŞU FORUMA ÜYELİK İÇİN IQ ŞARTI GETİRİLİRSİN YETER.

Ya insaf gerçekten sen kaç yaşındasın?Bu kadar saçma özgüven anca bir ergende olur, yani yaşını yazda ona göre tavır alalım, Çocukmusun? Acayip ötesi saçma savunuların var, konuşma tarzında cabası.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah niçin önce diğer dinlerin mensuplarına "senin dinin sana benim dinim bana" demiş sonra da cihadı emretmiş?

Sözünde durmayan bir Allah olur mu?

Ya müslümanlara da verdiği sözden dönerse ne olacak?

Allah cihadı hangi anlarda emretmiş...Ne zaman üzerine o kadar ilim dalı çıkarılmış derin bir ilahi kitap hakkında yüzeysel işine geldiği gibi dşünmekten vazgeçeceksin...Allah diyenin taşlandığı öldürüldüğü işkencelere maruz bırakıldıgı...namaz kılanın üzerine deve işkembeleri bırakıldıgı bir anda sana misliyle saldıran bir düşmana karşı ne lazım gelirdi...Cihadın durduk yere yerlerinde sakin sakin duran etliye sütlüye karışmayan insanlara karşı yapıldıgını mı sanıyosun?...GÖRMEDİN Mİ: KİM BİR İNSANI SUÇSUZ YERE ÖLDÜRÜRSE BÜTÜN İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR...

Link to post
Sitelerde Paylaş

GÖRMEDİN Mİ: KİM BİR İNSANI SUÇSUZ YERE ÖLDÜRÜRSE BÜTÜN İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR...

Aslında bu arkadaşın yaptığı anlatmaya çalıştığım bazı hususlar için çok güzel örnek. Bu kafanın (hile hurda yalan dolan) meşru görülmesi dürüst insanın geri plana gitmesine sebep olmaktadır. Gerçek geride yalan önde kalmaktadır.

Şimdi arkadaş bir ayetten bir cümlecik vermiş, acaba bu arkadaş ayetin (Maide 32) tamamını niye vermemiş? Çünkü ayet yahudilere hitaben yazılmış onu gizlemek için bu hileye başvurmuş. Eğer herhangi bir müslüman bu ayeti sahiplenirse (o ayeti yazan dahil) o zaman Allah ın yine Yahudiler hitaben söylediği Bakara 65'i de sahiplenmesi lazım. Bakara 65'de Allah Cumartesi yasağına uymayanları lanetliyor. Şimdi bu yasağın kalktığına dair ayet var mı, YOK? Eğer Maide 32 yi sahipleniyorsan yanında Bakara 65 veriyoruz ve bugüne kadar çalıştığın her Cumartesi günü için Allah ın laneti üzerine oluyor.

Maide 32- Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.

Bakara 65- Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun" demiştik.

1)Niçin bazı Müslümanlar sıkıştıkları yerde hileye başvurmaktan utanmazlar?

2)Niçin kendilerini ampul cini sanırlar?

3)Niçin bazı Müslümanlar kendilerini rezil etmekten utanmazlar

4)Karşılarında cahil insan olmadığında niçin saçmalamaya başlar bazıları?

5)Şark kurnazlığının din ile alakası var mıdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslında bu arkadaşın yaptığı anlatmaya çalıştığım bazı hususlar için çok güzel örnek. Bu kafanın (hile hurda yalan dolan) meşru görülmesi dürüst insanın geri plana gitmesine sebep olmaktadır. Gerçek geride yalan önde kalmaktadır.

Şimdi arkadaş bir ayetten bir cümlecik vermiş, acaba bu arkadaş ayetin (Maide 32) tamamını niye vermemiş? Çünkü ayet yahudilere hitaben yazılmış onu gizlemek için bu hileye başvurmuş. Eğer herhangi bir müslüman bu ayeti sahiplenirse (o ayeti yazan dahil) o zaman Allah ın yine Yahudiler hitaben söylediği Bakara 65'i de sahiplenmesi lazım. Bakara 65'de Allah Cumartesi yasağına uymayanları lanetliyor. Şimdi bu yasağın kalktığına dair ayet var mı, YOK? Eğer Maide 32 yi sahipleniyorsan yanında Bakara 65 veriyoruz ve bugüne kadar çalıştığın her Cumartesi günü için Allah ın laneti üzerine oluyor.

Maide 32- Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır.

Bakara 65- Şüphesiz siz, içinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, "Aşağılık maymunlar olun" demiştik.

1)Niçin bazı Müslümanlar sıkıştıkları yerde hileye başvurmaktan utanmazlar?

2)Niçin kendilerini ampul cini sanırlar?

3)Niçin bazı Müslümanlar kendilerini rezil etmekten utanmazlar

4)Karşılarında cahil insan olmadığında niçin saçmalamaya başlar bazıları?

5)Şark kurnazlığının din ile alakası var mıdır?

1)KAynağın neden İslam kaynağı değil

2)KAynağın neden İslam kaynağı değil

3)KAynağın neden İslam kaynağı değil

4)KAynağın neden İslam kaynağı değil

5)KAynağın neden İslam kaynağı değil

sen ne zaman iki kavram arasında kıyas yapabilme yeteneğine sahip olacaksın...cumartesi yasağı ile suçsuzların öldürülme mevzusunu kıyaslama da bu ne ÇIĞIR DIR....Dedim ya ne zaman at gözlüklerini çıkaracaksın..

1)MAİDE 32..

İlgili ayetin meali:

“İşte bundan dolayı İsrâiloğulları'na şöyle yazmıştık: "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olmaksızın kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanların hayatım kurtarmış gibi olur." Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.”

(Maide, 5/32)

Rivayete göre Medine Yahudileri Hz. Peygamber (asv)'i ve sahabeden bazılarını öldürmek için tuzak peşindelerdi. Bu sebeple yüce Allah onlara adam öldürmenin ne kadar büyük bir cinayet olduğunu göstermek için haksız yere bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek; bir canı kurtarmanın da bütün insanlığı kurtarmak gibi olduğunun yazılı bulunduğunu haber vermiştir.

Bu talimat elimizdeki Kitâb-ı Mukaddes'te yer almamakta, fakat Mişna'da (Sanhedrin, IV/5), "İsrail'den tek bir kişiyi öldürenin bütün ırkı öldürmüş gibi cezalandırılacağı ve İsrail'den tek bir kişiyi koruyanın Allah'ın kitabına göre bütün dünyayı korumuş sayılacağı" şeklinde bir ibare bulunmaktadır.

Haksız yere birini öldüren katil, genellikle yaşama hakkı tanımamış, kanların haramlığına, nefislerin masumluğuna saldırmış, adam öldürmeye yol açmış, başkalarına da cesaret vermiş olur. Şu halde bir kimseyi öldüren herkesi öldürmüş gibi, Allah'ın gazabını ve büyük azabını haketmiş olur da hayat hakkı kalmaz, kanı boşa gider ve öldürülmesi gerekir. İşte haksız yere adam öldürme, böyle genel bir zarardır.

Bu gibi adam öldürmelerine sevkeden ve herkesin zararını gerektirecek ve genel asayişi bozacak fesat, eşkıyalık, ihtilal de böyledir. Bunun için böyle bir katil veya bozguncuyu öldüren herkesi öldürmüş gibi değil, belki hakkı yerine getirmiş veya bir kurtarma yapmış olur. Her kim de bir nefse hayat verir, yani affetmek veya öldürülmesine engel olmak veya herhangi bir yok olma sebebinden kurtarmak suretiyle hayatının devam etmesine sebep olursa, sanki insanların hepsine hayat vermiş, birine yaptığını -kendisi de dahil olduğu halde- hepsine yapmış gibi olur.

Bilinmektedir ki, herhangi bir teşbih (benzetme), müşebbeh (benzeyen) ile müşebbehün bih (kendine benzetilen) in her yönde ve bütün hükümlerde eşit olmalarını gerektirmez. Şu halde bundan herkesi ilgilendiren öldürmek veya hayat vermenin, bir kişiyi ilgilendiren adam öldürme ve hayat vermeden hiçbir şekilde farkı yoktur demek anlaşılmamalıdır. Her iki fıkradaki tepkilerden maksad, adam öldürmenin zararını, kişiye hayat vermenin de genel bir fayda olduğunu açık bir şekilde anlatmak ve dolayısıyla adam öldürmeye karşı kısas olarak (öldüreni öldürerek) ve yeryüzünde bozgunculuk suçuna karşı ceza olarak öldürme ve idamın meşruluğunu tesbit ile adam öldürmeye saldırmaktan korkutmak ve hayatı muhafaza etmeye teşviktir.

Fakat burada iki soru vardır:

Önce İsrailoğulları'na bu hükümlerin yazılıp vacib olması niçin "bundan dolayı" olsun? Vaktiyle Kâbil'in Hâbil'i o şekilde öldürmüş olması, İsrâiloğulları'na bu hükümlerin vacib olması için ne münasebette sebep ve illet olabiliyor?

Bunu İsrailoğulları'na tahsis etmenin sebebi nedir? "Bundan dolayı insanlara yazdık" veya "Adem oğullarına yazdık" buyurulmak gerekmez miydi?

İşte bundan dolayı Hasen ve Dahhâk anılan kıssadaki öldürmenin bizzat Hz. Âdem (as)'in sulbünden gelen iki oğulları arasında değil, İsrailoğulları'nda vuku bulduğuna ve iki âdem oğlundan maksad İsrâiloğulları'ndan iki kişi demek olduğuna ve İsrailoğulları'nda böyle bir öldürme olayının olması, bu hükümlerin inmesi için belirli bir sebep teşkil ettiğine kâni olmuşlardı. Fakat çoğunluğun açıklamasına göre kıssa böyle değildir.

O halde bunu, şöyle anlamak gerekir:

“İşte bundan dolayı”

anlamına gelen

“min ecli zalik”

, ifadesi kıssaya değil, kıssanın mânâsındaki etkin mânâlara aittir. Şöyle ki, insan öldürmek, gerçekte, büyük bir zulüm, hüsran ve nedametin sonuçlarından başka bir şey olmayan büyük bir cinayettir. İnsan olanların bundan son derece sakınmaları gerekir. Halbuki insanlıkta bu zulüm olagelen bir iştir. Hatta iki âdem oğlunun biri, iyi bir kardeşine bu zulmü pek hazin bir şekilde yapmış ve felaketi dillere destan olmuştur.

Bu felaket, önce bir menfaat kastinden değil, sırf bir zarar verme arzusundan, bir çekememe ve nefsaniyetten doğmuş, hem de ihtirasın coşmasına uygun bir hal içinde değil, Allah'a sunulan bir ibadetin, bir kurban takdim etmenin kabul edilip edilmemesinden ve Allah'ın iradesine razı olmamaktan doğan bir haset (çekememezlik), bir haset ki, buna karşı en yüksek bir takva hissi ile öne sürülen hayır dileme, barış severlik ve insanlığın her türlü temiz hislerini gıcıklamaya yeterli olacak olan en ahlâkî, en akla uygun nasihatler ve mânevî çekindirmeler asla faydalı olmuyor. Tersine bütün bunları cinayetin teşvik edici sebepleri yerine koyuyor. Kendine karşı elini kaldırmayan, kaldırmak istemeyen ve iyi bir kardeş olmaktan başka bir arzu beslemeyen o güzel kardeşine,

"Seni öldürmek ne kolay, ne tatlı şeymiş"

diyerek saldırıp kıydırıyor. Sonra da zararlara, nedametlere düşürüyor ve öyle bir felaket haline getiriyor ki, ilk önce o yüksek kardeşinin sarih ve açık öğütlerini ve irşatlarını dinlemeyen o kafa, Allah'ın emri ile en sonunda pislikler arkasında dolaşan bir karganın hareketlerinden eyvahlar çekerek uyanma dersi almaya ve ona gıptalar ederek nedametler çekmeye mecbur oluyor.

İşte beşeriyette adam öldürme cinayetinin vâki olan bir iş olmasından dolayı, buna karşı dayanmak ve genel şekilde meşru bir hak olduğu gibi, özellikle bu olay veya bu kıssada cinayete sevkeden ve yapılmasını kolaylaştıran ruh hali, bu cümleden olarak hased, nefsâniyet ve fiilî karşı koyma olmadığı zaman cinayete teşvik etme hasleti İsrailoğulları'nda çok açık ve kıssanın mânâsı bunların hallerine tamamen uygun olduğundan dolayı, bunlar hakkında daha çok şiddetli hükümler indirilmiş; hem kısas, hem de

"yeryüzünde bir fesat"

suçuna karşı idam cezası farz kılınmış, ferdin hayat hakkı, umumun hayat hakkına eşit ve ferdi kurtarma, umumu kurtarma mânâsında olduğu anlatılmıştır.

Şu halde yeryüzünde bunlar ve bu gibi israfçılar bulundukça, bunlara karşı yalnız sözlü ve ahirete âit deliller ile yetinilmeyip, fiilî deliller olan şiddetli hükümlerin tatbiki, bütün insanların hayat hakkını korumak ve yeryüzünde fesatçılığın işlenmesine karşı koymak için her zaman hak bir kanundur. (bk. Hamdi Yazır, Hak Dini, ilgili ayetin tefsiri)

Yüce Allah, gerek İslâm'da gerekse İslâm'dan önceki ilâhî dinlerde insan hayatının kutsal olduğunu bildirmiş, bu sebeple bir canı korumayı bütün insanlığı korumak kadar üstün bir fazilet saymış; bir cana kıymayı da bütün insanları öldürmek kadar büyük bir cinayet olarak değerlendirmiştir. Çünkü bir insan, türünü temsil eder ve insanlar birbirine eşittir. Bir insanın haksız yere öldürülmesi toplumda öldürme olaylarının yayılmasına, insanların birbirine düşmesine ve toplum düzeninin bozulmasına yol açar.

Hukukî bir gerekçe bulunmaksızın bir başkasının canına kıyan kimse, yalnızca o kişiye haksızlık etmiş olmaz, aynı zamanda insan hayatının kutsallığına inanmadığını ve başkalarına karşı hiçbir merhamet duygusu taşımadığını da göstermiş olur. (bk. Bakara 2/178; Mâide 5/33) Oysa insan hayatının korunabilmesi için insanların birbirine saygı göstermeleri, hayatın kutsal olduğuna inanıp korunmasına yardımcı olmaları ve katilleri korumamaları gerekir.

Bütün dinler, hukuk ve ahlâk sistemleri haksız yere adam öldürmenin, cana kıymanın büyük bir suç olduğunda birleşmişlerdir. Ancak bu suçu önlemek için alınan caydırıcı tedbirler farklıdır. İslâm, haksız yere adam öldürmeyi önlemek, toplumun can güvenliğini sağlamak, onları huzurlu ve mutlu yaşarmak için bu suçu işleyenlere dünyada kısas cezasını öngörmüş, âhirette ise katilin Allah'ın gazabı, laneti ve cehennem azabı ile cezalandırılacağını bildirmiştir. (bk. Nisa 4/93)

Allah Teâlâ insan hayatının önemi ve bu hayata kıyanlara verilecek cezalar hakkındaki âyetlerini peygamberleri vasıtasıyla göndermiş ve insanlara tebliğ etmiş olmasına rağmen birçok insan yine de yeryüzünde fesad çıkarmaya ve kan dökmeye devam etmektedir.

Yeryüzünde bu tür katiller ve fesatçılar sürekli olarak bulunduğu için İslâm bunlara karşı sadece vicdanî ve uhrevî ceza ile yetinmemiş, insanların hayat hakkını korumak ve huzurlarını sağlamak için caydırıcı dünyevî müeyyideler getirmiştir. (Kur’an Yolu, Heyet, ilgili ayetin tefsiri)

Ayrıca, Kur'ân'da ilgili âyetlerle insan karakterinin, ilk insanların davranış ve düşünceleri örnek verilerek ana hatları belirtilmiştir. Yaratılışındaki mayadan kaynaklanan hem Allah ve din duygusu; hem de bencillik, kıskançlık, maddeye karşı aşırı isteklilik gibi hislerle donatılan insanı, bu birbirinden tamamen farklı iki yönüne göre, iki ayrı yönden disiplin altına almak gerekir: Ciddi bir eğitim ve ağır cezâî müeyyidelerle, eğitimde Allah düşüncesi, dine ve güzel ahlâka eğilimi geliştirilir. Ağır cezaî müeyyideyle diğer kötü sıfatlarının zararlı sınıra varacak tesir alanına girmesi önlenir.

Bir milletin sosyal yapısında madde ve kişisel çıkar ön plânda bulunur; faziletin ruhları aydınlatan ışıkları sönük kalırsa, o toplumda insan kıymeti sıfıra düşer; sevgi, saygı, yardımlaşma ve dayanışma, kelimelerin dar kalıbında birer masal halini alır. Bilhassa diğer ırk ve milletlere karşı her türlü insanî yakınlıktan uzak bir tutum içine girmiş olur. Bu düzeye gelen bir toplumda adam öldürme, haklara tecavüz, vurgunculuk, tez elden zengin olmak arzusu, aşın faizcilik, çeşitli yollardan sömürme gemi azıya alır.

Bunun için hemen her devirde ve her toplumda dini ve varsa fazilet duygusunu geliştiren millî eğitimin lüzumu, hakları koruyucu yasaların işlerliği geçerlidir.

Başta İslâm olmak üzere bütün hak dinler, insan unsuruna üstün değer verilmesini emretmiş ve bir insanın hayatını kurtarmanın, bütün insanların hayatını kurtarmak kadar anlamlı olduğuna dikkatleri çekmişlerdir. (bk. Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, ilgili ayetin tefsiri)

Sonuç olarak:

1. İnsan öldürmek, gerçekte, büyük bir zulüm,

hüsran ve nedametin sonuçlarından başka bir şey olmayan büyük bir cinayettir. İnsan olanların bundan son derece sakınmaları gerekir.

2. Kim haksız yere veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur.

Demek ki haksiz yere bir cana kıymak, bütün insanlığı öldürmek kadar önem taşımakta ve o ölçüde bir suç işlenmesine sebep olmaktadır. Bir canı bütün insanlığa denk tutan bu açıklama, bir ferdi insanlık kadar genişletmekte, bütün insanlığı bir fertte görmektedir.

3. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış olur.

Bir doktor ölmek üzere olan bir hastayı tıbbî müdahalelerle ve ilâhî takdirle hayata döndürüyorsa; bütün hızıyla devam eden bir savaşı durdurmak için gayret sarfediyor ve durduruyorsa; açlıktan ölmekte olan insanlara gıda yardımı yapan insanlarla çeşitli tabiat âfetleri sebebiyle hayatını kaybetmek üzere olan insanları kurtarıyorsa bütün bunlar ve benzerleri aynı görevi yapmaktadırlar.

4. "Onlara" zamiri, Yahudileri ve Hıristiyanları içine alan İsrâiloğullarma gitmektedir.

Onlar, Allah'a verdikleri sözü bozdular, insanlara lanet ettiler, Allah'ın kelâmını değiştirdiler, Allah'a iftira ettiler, haksız yere peygamberleri öldürdüler, özellikle insanları acımasızca öldürdüler.

5.

Toplumda aşırı gitmenin başka bir tanımı Mâide sûresinin 2. âyetindeki şu kısımdır:

"Günah ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız."

Topluma, Allah'ın günah saydığı ve düşmanlık duygularını salmanın uğruna birbirleriyle yardımlaşıp örgüt kuranlar, toplumun saadetini, dirlik düzenini, birlik beraberliğini katletmektedirler.

6. Yeryüzünde yapılan zulüm ve tahribatlar oluyor.

Çok mâsum ve mazlumların hukukları kayboluyor, mahvoluyor. Güya toplum için çok insanlar feda ediliyor, milletin selâmeti için şahsi haklar zayi oluyor. Ayet, bir ferdin hakkının toplum için de olsa feda edilemeyeceğini, her hakkın Allah katında büyük olduğunu, hakkın küçüğüne, büyüğüne, azına, çoğuna bakılmadan korunması gerektiğini emrediyor.

2)BAKARA 65...

Bakara Sûresinin 65. ve 66. âyetlerinde beyan edilen "maymunlaşma" hâdisesi hakkında âyetlerin mealleri şöyledir:

"And olsun ki, içinizden Cumartesi yasağına uymayanları bilirsiniz. Biz onlara, 'Aşağılık maymunlar olun' dedik. Bunu o zamankilere ve daha sonra geleceklere ibret alınacak bir ceza ve takva sahipleri için bir öğüt olsun diye yaptık."

İbn-i Kesir'in, Fahri Râzi ve Ebussuud'un izahlarına göre bu hâdise İsrailoğullarının Allah'a isyanlarından dolayı maruz kaldıkları azabın bir çeşididir. Cenab-ı Hak, Yahudilere Cumartesi gününü mukaddes kılmıştı. O gün dünyevî işlerini bırakıp, ibadet ve tâatle meşgul olmalarını emretmişti. Dolayısıyla ticaret, alışveriş ve avlanmak gibi meşguliyetlerden yasaklamıştı. Fakat Davud Aleyhisselâm zamanında yaşayan, Medyen'de bir rivayette Eyle'de ikamet eden İsrailoğullarından bir kabile bu yasağa uymadılar. Bir sahil kasabası olan burası senenin yalnız bir ayında her taraftan gelen balıklarla dolardı. Hattâ balıklar o kadar çok olurdu ki, suyun yüzü görünmez hale gelirdi. Diğer aylarda böyle bir durum görülmezdi. Bu durum haftanın Cumartesi gününde olurdu. Diğer günlerde gittiklerinde en küçük bir balık dahi bulamazlardı. Bununla Cenab-ı Hak onları imtihan ediyordu.

Cumartesi günü biriken bu balıklardan istifade etmek için Yahudiler hileye başvurdular. Denize yakın yerlere göletler yaptılar, denizden de oraya kanal açarak balıkların Cumartesiden göletlere girmelerini sağladılar. Göletlere biriken balıkları Pazar günü avlamaya başladılar. Bunu önceleri gizli yapıyorlardı, sonradan gün geçtikçe bu işi açıktan da yapmaya koyuldular. Hatta çarşı, pazara getirip satmaya bile başladılar. İçlerinden Bakiyye kabilesi bu işi yapanları ikaz edip, Allah'ın yasakladığı bu işi yapanların bir felâketle karşılaşacaklarını, hırsla yaptıkları hilekârlığın kötü akıbetini göreceklerini söyledi.

Bu ikazlara karşı "Biz bu işi uzun zamandan beri yapıyoruz. Allah işimizi rast getiriyor. Bu zamana kadar bir felâketle karşılaşmadık" diyorlardı. Fakat yine de kendilerine gelebilecek bir âfetten endişe ediyorlardı. Kötü bir âdet haline gelen bu işi çocukları devam ettirdiler. Derken, Bakiyye kabilesi halkı bir sabah kalktıklarında onlardan kimseyi göremediler. Başlarına bir felâketin geldiğini sezdiler. Evlerine bakmaya gittiklerinde kapılarını kilitli buldular. İçeri girdiklerinde hepsini maymun şekline girmiş olarak gördüler. Hepsi de maymun olmuştu. Kadın ve çocuklar bile aynı şekle girmişlerdi. Bunlar hiçbir şey yiyip içmeden üç gün yaşadılar, bu arada hiç de çocukları olmadı. Üç günden sonra hepsi de öldüler. Onlardan kimse yaşamadı.1

Bu insanların maymun suretine dönmelerini yalnız manen olduğunu söyleyen müfessirler de vardır. İnsanlık faziletinden mahrum kalmış bir insan şeklen insan da olsa, manen ameline göre bir hayvanın suretine girmiştir.

Elmalılı'nın izahına göre, insan ile maymun arasındaki fark, bir kıl ve kuyruktan ibaret olmayıp, akıl, mantık ve ahlâk farkı vardır. Maymunun bütün hüneri taklitçiliğidir. Halbuki maymunun önünde günlerce ateş yakılsa, karşısında ısınması öğretilse, sonra da bir kıra götürülüp önüne odun ve kibrit konsa, odunları kendi başına yakıp ısınması mümkün değildir. İşte maneviyatı silinmiş insanlar da böyledir. Onlar kör bir taklitten başka bir şey düşünemezler. İlk bakışta insan gibi görünseler de, hakikatte maymundan başka bir şey değillerdir. Fındığı kırar, yer de, bir fındık ağacını dikmeyi idrak edemezler.2

İnsanların bu hâdiseden alacakları ibret dersi de şudur: Allah'a isyan eden kimseler insanlıktan çıkmış sayılırlar. Görünüşte insan suretinde yaşasalar bile, amellerine göre manen bir hayvan sıfatını almışlardır.

Medeniyet maskesi altında insanlıklarını kaybedenleri kastederek, "Bu medenilerin çoğu, eğer içi dışına çevrilse, kurt, ayı, yılan, hınzır, maymun postu görülecek gibi hayale gelir"3 diyen Bediüzzaman herhalde bu âyetlerden ilham almıştır.

Dipnotlar:

1. Tefsir-i Kebir, 3: 109-110; Tefsir-i İbni Kesir, 1: 106

2. Hak Dini Kıır'ân Dili, 1: 379.

3. Tarihçe-i Hayat, s. 116.

Mehmed Paksu

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah cihadı hangi anlarda emretmiş...Ne zaman üzerine o kadar ilim dalı çıkarılmış derin bir ilahi kitap hakkında yüzeysel işine geldiği gibi dşünmekten vazgeçeceksin...Allah diyenin taşlandığı öldürüldüğü işkencelere maruz bırakıldıgı...namaz kılanın üzerine deve işkembeleri bırakıldıgı bir anda sana misliyle saldıran bir düşmana karşı ne lazım gelirdi...Cihadın durduk yere yerlerinde sakin sakin duran etliye sütlüye karışmayan insanlara karşı yapıldıgını mı sanıyosun?...GÖRMEDİN Mİ: KİM BİR İNSANI SUÇSUZ YERE ÖLDÜRÜRSE BÜTÜN İNSANLIĞI ÖLDÜRMÜŞ GİBİDİR...

66:9 - Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer, ne de kötüdür!

Kimin kime zulüm yaptığını görmek isteyenler bu forumda kısa bir tur atabilirler ama bence sadece aşağıdaki başlık adam olana yeter

http://www.ateistforum.org/index.php?showtopic=52235&st=60

Link to post
Sitelerde Paylaş

66:9 - Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer, ne de kötüdür!

Kimin kime zulüm yaptığını görmek isteyenler bu forumda kısa bir tur atabilirler ama bence sadece aşağıdaki başlık adam olana yeter

http://www.ateistfor...pic=52235&st=60

diyorum sana bırak bu at gözlüğünü ama sende...yok...

Ey Peygamber! Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin yoluna çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et." (Nahl: 125)

Zulmun nasıl başladığını kim tarafından yapıldıgını merak eden arkadaşlar öyle forum da morumda bu iş olmaz TARİH Kaynağınızdır...

tarihinde insaf tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

1)Güney Amerika ne zaman keşfedilmiştir.

2)Kimler keşfetmiştir?

3)Keşfedenler ne gibi zulümler ve katliamlar yapmıştır?

4)Bu katliamlar yapılırken Güney Amerika yerlilerinin dinleri neydi?

5)Katliamı yapanların dinleri neydi?

6)Şimdi Güney Amerikalı yerlilerin dini ne?

7) 5 ve 6ncı soruların cevabı Katolik Hristiyan olabilir mi?

8) Bizler islamı acaba böyle kabul etmiş olabilir miyiz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

1)Güney Amerika ne zaman keşfedilmiştir.

2)Kimler keşfetmiştir?

3)Keşfedenler ne gibi zulümler ve katliamlar yapmıştır?

4)Bu katliamlar yapılırken Güney Amerika yerlilerinin dinleri neydi?

5)Katliamı yapanların dinleri neydi?

6)Şimdi Güney Amerikalı yerlilerin dini ne?

7) 5 ve 6ncı soruların cevabı Katolik Hristiyan olabilir mi?

8) Bizler islamı acaba böyle kabul etmiş olabilir miyiz?

SENİN KAYNAĞIN NEDEN İSLAM KAYNAĞI DEĞİL....

ALLAHU EKBER DEYİP ADAM ÖLDÜREN İNSANLAR SENİN İÇİN NE ZAMAN HEYECANLANDIRAN KAYNAK OLMAKTAN ÇIKACAK...

bu arada sen :robot musun.... Eğer robotsan...Yazılımcına seslenıyorum.....(En kısa zamanda daha geniş kapsamlı bir yazılım yapmanızı istiyorum....program teklıyo...papağanlaşıyo...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...