Jump to content

İlahi adalete inanır mısınız?


Recommended Posts

NOIR, özellikle senin için, Arthur Schopenhauer'ın İsteme ve Tasarım Olarak Dünya'dan yazıyorum. Oku bak emek verdim. Umarım anlarsın;

İsteme özgürdür, onun her şeye gücü yeter.İsteme her şeyde kendi kendini belirlediği gibi kendinde,zamanın dışında ortaya çıkar. Dünya bu istemenin aynasıdır yalnızca. Dünyanın içerdiği tüm sonsuzluk, tüm acı, tüm sefalet istemenin isteğinin dile gelişine aittir. Onlar isteme böyle istedi diye böyledirler. Böylece her varlığın tam varolma hakkı vardır: En başta genelde var olmasında, daha özelde bir tür olarak varlığında, belli bir birey olarak varlığında... Her varlığa kusurlu bir çevrede, böyle rastlantıyla, yanılgıyla yönetilen kusurlu bir dünyada, zamana bağlı, geçici, her zaman acı çeken bir dünyada olduğu gibi var olma hakkı tanınmıştır. Adalet her yaratığın başına gelende ya da gelebilecek olan da her zaman yerine getirilir. Çünkü isteme ona aittir, isteme gibi dünya da ona aittir. Kendi varoluşunun, doğasının sorumluluğunu yalnızca bu dünya taşıyabilir - Bu sorumluluğu başka hiç kimse taşıyamaz - Bu sorumluluğu başkası nasıl üstlenebilir ki?Törel bakımdan hangi insanların değerli olduğunu bilmek istersek (hem bütün olarak hem de genelde) yapmamız gereken tek şey onların yazgılarını bir bütün olarak, genelde göz önüne almaktır. Bu yazgı, yokluk, perişanlık, acı, sefalet, ölümdür. Bengi adalet hüküm sürmektedir. Onlar bir bütün olarak değersiz olmasa, yazgıları da bir bütün olarak böyle üzücü olmazdı. Bu anlamda dünyanın kendisinin dünya üzerine karar verdiğini söyleyebiliriz. Terazinin bir kefesine dünyanın bütün sefaletini, ötekine de dünyadaki bütün suçları koysaydık, ibre kesinlikle onların eşit ağırlıkta olduğunu gösterirdi.

Sonunda dünya kendini araştırmacıya bir tek yaşama isteğinin nesne olması olarak sunar, bu araştımacının ta kendisidir. Ama şu da doğru, dünya kendisini bilgiye (Bilgi istemeden, bu aynı istemeye hizmet etmek amacıyla çıkar,bireye de bu niteliği ile verilir.) araştırmacıya sunduğu gibi sunmaz. Kültürsüz bireyin gözü Hintlilerin dediği gibi Mâyâ'nın perdesiyle örtülmüştür. Kendinde şey ona gösterilmez. Kendinde şey yerine bu bireye, olsa olsa zaman-uzam içindeki, yeter sebep ilkesinin öteki kalıplarının içindeki görüngü gösterilir. O, sınırlı bilgisinin bu kalıbında, şeylerin bir olan doğasını görmez. Tersine, kültürsüz birey bir olanın görüngülerini, ayrılmış, birliği bozulmuş, sayısız, pek değişik olarak, gerçekte karşıt olarak görür. Ona haz bir şey, acı düpedüz başka bir şey gibi gelir. Ona bu adam işkenceci, katil olarak, şu adam şehit, kurban olarak görünür; fenalık bir şey, kötü başka bir şey gibi görünür. Böyle biri, birinin sevinçli sevinçli, bolluk içinde hazla yaşadığını, bu arada başka bir adamın yoksulluktan, soğuktan onun kapısında öldüğünü görür. O zaman sorar: "Adalet yok mu? Ceza yok mu?, Ödül yok mu?" Kendisi de onun kaynağı, özü olan istemenin zorlamasıyla yaşamın hazlarına, zevklerine tutunur, onlara sımsıkı sarılır. Ama istemesinin bu eylemiyle, gördüğünde tüylerini ürperten acılarla üzüntüleri sımsıkı tutup kendine yaklaştırdığını bilmez. Dünyadaki fenalıkları görür görmesine ya bunların ikisininde bir tek yaşama isteğinin ortaya çıkışının değişik yönleri olduğunu saptamaktan çok uzaktır. Onları bambaşka hatta iyiden iyiye karşıt gibi görür. Sık sık fenalıkla, açıkçası, başka birinin acı çekmesine neden olarak, kötülüklerden kendi bireyliğinin çektiği acılardan kaçmak ister. Çünkü o zaman ve uzam içinde şaşkına dönmüş, Mâyâ'nın peçesiyle aldatılmıştır.

Her yöne sınırsızca uzanan, öfkeli, uluyan, dağ gibi yükselip kabaran bir denizdeki kayıkçı, kayıkçığına oturur, kırılgan teknesine güvenir. İnsan bireyi de işkence dünyasının ortasında o balıkçı gibi, sakince oturur. Zaman ve uzam onu taşır, birey de ona güvenir. Hem sonsuz geçmişte, hem de sonsuz gelecekte acıyla dolu olan dünya bireye yabancıdır. Dünya onun için düşlemsel bir masaldır gerçekte. Daha doğru bir anlayış gözünü açana dek, birey için yalnızca yer kaplamayan şimdisinin, geçici rahatlığının, bölünemeyecek ölçüde küçük kişisinin gerçekliği vardır.

esra eron, seda sayan tarzı programlarla eğlenebilseydim keşke. aptalların cennetinde mutlu olamamaktan sıkıntım da yok gerçi ..( sözüm sana değil, onlara prim veren gerizekalılara)

yazıyı ellerinle yazdıysan emeğine sağlık teşekkür ederim. schopenhauer iki yüzlülük hakkında bak ne diyor;

''Fakat ikiyuzluluk, duzenbazlik, riyakarlik, gosteris, sahtecilik ve hilekarlik ortusunu de -ki her seyin uzerine ortmustur- siyirmak,

dun yada gercek durustlugun ne kadar nadir rastlanir bir sey oldugunu ve en az umuldugu yerde bile,

erdemli gorunen butun islerin arkasinda, gizlice ve en ic derinlikde, gunahkarligin, ahlaksizligin pusuda bekledigini gostermek!

Ne azim bir mesele!

Sirf bu sebepten oturu bircok iyi insan dort ayaklilardan dostlar edinmistir:

cunku durust yuzlerine herhangi bir guvensizlik kirintisi tasimaksizin bakabilecegi kopekler olmamis olsaydi,

insanlarin sonu gelmez riyakarliklarina, sahtekarliklarina ve garazkarliklarina nasil tahammul edebilir,

neyle teselli bulabilirdi insan?''

bak çiçero ne demiş;

Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir.

Fakat içerisindeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır.

Sınırları zorlayan düşman, silah ve alametlerini açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir.

Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanda konuşur, onların çehresine bürünür ve onların argümanlarını kullanarak ulusun politik yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer, sesi en üst düzey yönetim koridorlarında duyulur, ulusun ruhunu çürütür, politik yapıya her türlü hastalık bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır.

Bir katil daha az korkulasıdır.

...

[Marcus Tullius Cicero]

okumak güzel bir şey, gerçekten güzel fakat, okuyan kişinin ufkunun da okuduğunu oturtacağı yeri bilmesi lazım.

'ayırdedebilecek' kadar zeka, vicdan olmadı hayat tecrubesi ister kanımca.

yani bir yazarı yarım yamalak okumakla o insanın anlatmak istediği şeyi kavramak çok az insana nasip olur.

onun isteme eylemi tasavvuf literatüründe aşk olarak geçiyor. bak mevlana da schophenhauerin söylediğini kendi aynasından nasıl yansıtır.

Aşığın derdi bütün dertlerden ayrıdır.Aşk, ilahi sırların usturlabıdır.Aşk, mecazide olsa hakikiye dönüşüp aşığı gerçeğe ulaştırmalıdır.

Aşkı, aşıklığı yine aşk anlatır.Güneşin varlığına delil,yine güneştir.Gölge,gece söylenen masal gibi uyku getirir.Fakat gün doğdumu ay bile görünmez.Görünüşe tabi güzelliğe ait olan aşklar,aşk değildir.Onlar, sonunda birer ar olur.

Ben, öyle bir aşka gark olmusum ki,benden önce gelenlerin aşkları da benim aşkıma eklenmiştir,benden sonrakilerin aşklarıda...Yemyeşil aşk bağının ne sonu sonu vardır, ne ucu bucağı.

Orada gamdan, neşeden baika ne meyveler var.Aşık, aşk ülkesinde ne söylerse söylesin,ağzından aşk kokusu duyulur.Aşk,susuzdur,susuzu arar.Bunlar,geceyle günüdüz gibi birbirinin ardına düşmüşlerdir.Gündüz geceye aşıktır, onsuz olamaz.Fakat bakınca görürsün ki gece, gündüze daha ziyade aşıktır.

Bir aşkı başka aşk söndürebilir.Aşkta ne yükseklik, ne alçaklık, ne de akıllılık ve akılsızlık vardır.Hafızlık,seyhlik, müritlik yoktur.İnsanın toprağını aşk şebnemi ile yoğurduklarıiçin alemde yüzlerce fitne ve kargaşa peyda olur.Aşk öyle engin bir denizdir ki, ne kenarı vardır nede ucu bucağı.

Aşk, büyüklere baldır, çocuklara süt. O, her gemiye yüklenen ve geminin ağırlığının fazla olduğu için batmasına sebep olan son yüktür.Dinim, aşkla yaşamaktır.Bu canla, bu başla diri kalmak, bana ayıptır...

konu ile ilgili olarak şunu söyleyebilirim, ''din ve devrim yokluk ve sefalat içinde başlar, konfor ve lüks içinde yok olur'' demiş aliya izzet begoviç.

burada devrim schopenhauerin yukarıda bold yaptığım suçlu portresine uyar.

yani; Terazinin bir kefesine dünyanın bütün sefaletini, ötekine de dünyadaki bütün suçları koysaydık, ibre kesinlikle onların eşit ağırlıkta olduğunu gösterirdi.

ve elbetteki onun gibi farkındalığının fevkinde olan birisi için bunun doğal olduğunu söylemek çok kolaydır. ve doğrudur da.

son olarak onun sevdiğim bir sözünü yazacağım,

''hayatın içinden dinin ve aşkın nadir anlarını çekip alırsanız, geriye önemsiz düşünceler kalır'' der.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 180
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

''din ve devrim yokluk ve sefalat içinde başlar, konfor ve lüks içinde yok olur'' A.İzzet Begoviç

bakarak din kavramının bir nevi şiddet olarak algılayabilirsiniz. devrim. öyle ya devrim kelimesi ''kimilerine'' göre terör olabiliyor!

********************************

İsteme özgürdür, onun her şeye gücü yeter.İsteme her şeyde kendi kendini belirlediği gibi kendinde,zamanın dışında ortaya çıkar. Dünya bu istemenin aynasıdır yalnızca. Dünyanın içerdiği tüm sonsuzluk, tüm acı, tüm sefalet istemenin isteğinin dile gelişine aittir. Onlar isteme böyle istedi diye böyledirler. Böylece her varlığın tam varolma hakkı vardır: En başta genelde var olmasında, daha özelde bir tür olarak varlığında, belli bir birey olarak varlığında... Her varlığa kusurlu bir çevrede, böyle rastlantıyla, yanılgıyla yönetilen kusurlu bir dünyada, zamana bağlı, geçici, her zaman acı çeken bir dünyada olduğu gibi var olma hakkı tanınmıştır. Adalet her yaratığın başına gelende ya da gelebilecek olan da her zaman yerine getirilir. Çünkü isteme ona aittir, isteme gibi dünya da ona aittir. Kendi varoluşunun, doğasının sorumluluğunu yalnızca bu dünya taşıyabilir - Bu sorumluluğu başka hiç kimse taşıyamaz - Bu sorumluluğu başkası nasıl üstlenebilir ki?Törel bakımdan hangi insanların değerli olduğunu bilmek istersek (hem bütün olarak hem de genelde) yapmamız gereken tek şey onların yazgılarını bir bütün olarak, genelde göz önüne almaktır. Bu yazgı, yokluk, perişanlık, acı, sefalet, ölümdür. Bengi adalet hüküm sürmektedir. Onlar bir bütün olarak değersiz olmasa, yazgıları da bir bütün olarak böyle üzücü olmazdı. Bu anlamda dünyanın kendisinin dünya üzerine karar verdiğini söyleyebiliriz. Terazinin bir kefesine dünyanın bütün sefaletini, ötekine de dünyadaki bütün suçları koysaydık, ibre kesinlikle onların eşit ağırlıkta olduğunu gösterirdi.

****************************************************

schopenhauer çok keskin bir gözlemci olduğu içindir ki, suçla ve sefaletin eşit ağırlıkta olduğunu vurgulamış. kenardan bakan ve tek çiçekle baharın gelemeyeceğini ''bilen'' birisi olarak çok da güzel açıklamış.

madem konumuz ilahi adalet ve bizler önümüze konulan dünya sahnesinde gördüğümüz haksızlıkları tanrının varlığı yokluğu konusuna malzeme yapıyoruz. bu konuda inanan ve inanmayan bütün insanların elini taşın altına koyabilme cesaretini göstermesi lazım. buna özgür iradem yok deyip kenara çekilen kesim de dahildir. çünkü allahın adaleti çok çetindir.kulun adaletine hiç benzemez mazallah helak olup gidersiniz ..

ihtiyaçla istismarı, terörle adalet arayışını ayırdedebilmeniz için önce iyi bir gözlemci olmak 'zorundasınız'

bakınız bedevinin kitabında doğal dinin ne olduğu açık açık vurgulanmıştır.

''Rum 30: Böylece sen, batıl olan her şeyden uzaklaşarak yüzünü kararlı bir şekilde dine çevir ve Allah'ın bünyesine nakşettiği fıtrata uygun davran. Allah'ın yarattığında bir ve çürümeye meydan vermesin; bu, sahih dindir; ama çoğu insanlar onu bilmezler.''

burada bahsedilen doğal din nedir? bu din bizim anladığımız din anlayışıyla uyumlu mudur ? ister istemez aklıma din nedir ne değildir soruları geliyor. hayatı böylesine iyi gözlemleyip insanlara gerçekleri hatırlatan insanları gözardı eden gafillerden mi olmalıyız yoksa durup bir düşünmeli miyiz?

din bize nasıl hizmet eder? madem hem dünyada hem ahirette bizim kurtuluşumuz din ile olacak bu nasıl olacak?

bir de şu var,

din afyondur diyoruz peki afyon nedir? bana göre; içinde bulundunuz durumdan hoşnut olmadığınızda gözünüzü kör edecek kadar aklınızı ipotek etmenizi sağlayacak her şeydir.

eskiden, dünyada haksızlık edenleri ahrete havale ederlerdi. bu halkların afyonuydu.

şimdilerde bir bilim destekli(!) özgür irade yoktur martavalı çıktı!

bu da bir afyon değil midir? bence günümüz insanı için afyonun dikalası budur.

gözlerimizle gördüğümüz 'gerçeği' reddetmeye kadar vardırıyor.

efendim insan özgür iradeye sahip değilmiş. peki bu nasıl oluyormuş? bunu BRUTAL'a sorun o size uzun uzun anlatsın :D

insan özgürdür efendim.

dünyada gördüğünüz bütün savaşlar, haksızlıklar, iğrençlikler insan 'özgür' olduğu içindir.

bu afyonu bize kimlerin yedirdiğini tahmin etmek o kadar zor olmasa gerek!

gözü açılmamış, dünyayı, evreni kendi küçük penceresinden gören, dünyada yaşayan insancıkları hesaba çekmek için koskoca bir evren vareden tanrıdan reçete bekleyenleri afyonlayanlar.

bu gün, global dünyada olan biten bütün haksızlıkları an tibariyle haber alan insancığı afyonlamanın başka yollarını bulmuştur.bunun adına da bilim demiştir.

sevsinler öyle bilimi..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Adalet herşeyin yerli yerinde olması yani denge demektir....

Ateistler yeryüzündeki dengeyi kavrayamıyor ki,

Diğer adaleti kavrasınlar....

örneğin bir insanın kulağı eşeğin kulağı kadar büyük olsaydı dengesizlik olurdu...

İlahi adalet mahkeme-i Kübra da tecelli edecektir....

Bu kayıtlar boşuna mı alınıyor...

Hiçbirşeyin kaybolmadığı dünya da, insanın kaybolup hesaba çekilmeyeceğini düşünmek, akılsızlık değil de nedir?

tarihinde Serdaar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yalnız Schopenhauer'ın belirttiği bengi adalet ile sizin kast ettiğiniz ilahi adalet aynı şeyler değildir. Aynı şeymiş gibi çıkarım yapıp, Allah adına prim yapmaya çalışmanız çok iğreti duruyor. Schopenhauer bilinçsizce gerçekleşen bir sonsuz adaletten dem vuruyor, siz ise bunu her şeyde olduğu gibi anlayamayarak, bilince bağlama gafletinde bulunuyorsunuz. Şu dünya da her şeyin bir bilinçli varlıktan kaynaklanması gerekliliği zırvalarınızdan kurtulamıyorsunuz. Çünkü bütün olanların belli bir zincir şeklinde bilinçsizce kendi kendine olabileceğini kavrayamıyorsunuz. Bunu saçma buluyorsunuz ki saçma da olabilir, yalnız bir bilinç tarafından yönlendirilmesi kadar değil.

tarihinde A.Artaud tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Adalet herşeyin yerli yerinde olması yani denge demektir....

Ateistler yeryüzündeki dengeyi kavrayamıyor ki,

Diğer adaleti kavrasınlar....

örneğin bir insanın kulağı eşeğin kulağı kadar büyük olsaydı dengesizlik olurdu...

İlahi adalet mahkeme-i Kübra da tecelli edecektir....

Bu kayıtlar boşuna mı alınıyor...

Hiçbirşeyin kaybolmadığı dünya da, insanın kaybolup hesaba çekilmeyeceğini düşünmek, akılsızlık değil de nedir?

İnsanlar Muhammed diye ne idüğü belirsiz birine ve onun uydurduğu bir tanrıya inanmadığı için sonsuza kadar yakılacaklar, bunun adı da adalet olacak ha. Buna adalet diyenlerin adalet anlayışına tüküreyim ben. Böyle bir şeye adalet diyenler hangi yüzle adaletten bahsediyorlar?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Adalet senin kafana uymaz ise tabiki yanlıştır(!).

Çünkü kafan kainata mühendis olmalıymış ta yanlışlıkta, bardağın dolu tarafına bakamayacak kadar akılla(!) doldurulmuş...

Eynessera Minessüreyya......

Gerçekler nerede sağduyu nerede..

Link to post
Sitelerde Paylaş

KADER DEDİĞİMİZ ŞEY VARSA.ALLAH HERŞEYİ YAZDIYSA.BU DÜNYA SINAV DÜNYASI OLURMU?

İNSAN 30. Sizler ancak Rabbinizin dilemesi (izin vermesi) sayesinde (bir şeyi) dileyebilirsiniz. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.

NİSA 78. Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile! Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah’tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah’tandır"" de. Bu adamlara ne oluyor ki bir türlü laf anlamıyorlar!

HADİD 22. Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.

Ayete göre Allah'ın yanında bir kitap var, bu kitaba levh-i mahfuz deniyor.

Ne diyor ayette yeryüzünde meydana gelen ve bizim başımıza gelen herşey bu kitapta yazılı. Kitapta yazılı olduğuna göre, Allah bu kitabın dışına çıkabilir mi?

Yani kitapta yazılı olmasına rağmen olacak bir olayı engelleyebilir mi?

Engellerse, kitapta yazılan yanlış olacak,

Engelleyemezse sonsuz kudreti olduğu tezi çöpe gidecek.

Ayetlere göre Allah biz kullarını yaratmadan önce kafir mi mümin mi olacağımızı biliyordu.

Birisi ona inanmıyorsa zaten daha o doğmadan kitaba yazmış inanmayacağını Kurana göre Yaşadığı sürece bu olanları değiştirme şansı yok çünkü o doğmadan önce kararı verilmiş.

Doğmadan bile önce cehenneme göndereceğini bilerek doğmamı sağlıyor.

Ben Doğmadan önce bunun kararını verdiği için..ben yaşadığım sürede birşey yapamam..

Yani Ben Doğmadan Kitabına ben kafir olacağımı yazdığı için..bana yaşarken şans tanımıyor.ne kadar çabalarsam çabalayayım boşuna.

Belki deftere önceden yazmasa bir şeyler beni etkileyecekti ve kafir olmayacaktım..

ama benim elimden birşey gelmiyor..

Musa nın peygamber olacağı doğmadan yazılmış.

peygamber olmak istemem deme şansı yok...

İşte bir çelişki daha kuranın Allahtan gelme bir kitap olmadığının kanıtı.

Yukarıda ne demişti ayetlerde Allah Siz doğmadan ben sizin başınıza gelecekleri yazdım.

Aşağıda ise yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.Biz bişey yapamıyoruz ki neden mutlaka sorumlu tutulalım.yaptığımız her şey önceden belirlenmişti ?

NAHL 93. Allah dileseydi hepinizi bir tek ümmet kılardı; fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yaptıklarınızdan mutlaka sorumlu tutulacaksınız.

Yukardakilerden daha farklı bir durum.Sınav falan yok diyor..Kader de önemlideğil.Ben kendime söz verdim cehennemi dolduracağım diye kurtuluşunuz yok ne yaparsan yap diyor.

HÛD 11/118-119. Eğer Rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet kılardı. Fakat, Rabbinin merhamet ettikleri bir yana, hala ayrılıktadırlar, esasen onları bunun için yaratmıştır. Rabbinin "And olsun ki cehennemi hep insan ve cin ile dolduracağım" sözü yerine gelmiştir.

SECDE 13. Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.

Yukardaki Ayetlerde görülebileceği gibi sınav diye bir şey olamıyor zaten Allah önceden her şeyi belirlemiş.Önceden cehennemi dolduracağım diye sözüde var.ne sınavı?

Kadere inanan birinin dua etmesi kadar saçma birşey olamaz. Örneğin çocuk sahibi olamayan bir aile neden allaha dua eder, zaten çocuğun olup olmayacağı Levh-i Mahfûz da yazıyor istediğin kadar dua et orda yazan hiç bir zaman değişmeyecek (islam inancına göre)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Adalet senin kafana uymaz ise tabiki yanlıştır(!).

Çünkü kafan kainata mühendis olmalıymış ta yanlışlıkta, bardağın dolu tarafına bakamayacak kadar akılla(!) doldurulmuş...

Eynessera Minessüreyya......

Gerçekler nerede sağduyu nerede..

NEREDE İLAHİ ADALET NEREDE SAĞDUYU SINAV DÜNYASIDIR DİYORLAR AMA BİR ÇOKLARINA SINAV ŞANSI TANIMIYOR

kehf 65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

Kehf 74- Yine yola koyuldular. Nihayet bir erkek çocukla karşılaştıklarında, adam (hemen) onu öldürdü. Mûsâ, “Bir cana karşılık olmaksızın suçsuz birini mi öldürdün? Andolsun çok kötü bir iş yaptın!” dedi.

Kehf-80. "Çocuğa gelince, anası babası mü'min insanlardı. Onları azgınlığa ve küfre sürüklemesinden korktuk."

Sürüklemesinden korktuk? Sürükleyeceğinden emin değil

Çocuk aileyi kötü yola sürükleyecekse(ki burada sürüklemesinden korktuk diyor emin değil) Allah neden kötü olacağını bildiği birini yaratıyor?

Hani bu dünya sınav dünyasıydı. çocuk suçsuz, sınava başlamadan sınıftan çıkarılıyor.Herkesin ne olacağını biliyorsa diğerlerine de sınav yapmasın?

Hem sınav var diyorsun Yaptığımdan ben sorumluyum.Hem kadere inanıyorsun benim herhangi bir etkim yok Her şey Allahtan diyorsun.Hangisi bir karar ver.

Allah ta Aynı kararsız Bir ayeti sınav bir ayeti kader.Bu ikisi birbirinin tersi birisi dersen diğeri diyemezsin.

Her şey Allah tandır diyen Müslümanlar da Doktor a tedavi olmak Dinden çıkmaktır.

Çünkü Allahın işine Müdahele ye izin veriyorlar..

Allah hastalığı verdi..Sana problemini verdi.Kaderin olarak sana yazdı.

Böyle inanıyorsun Müslüman olarak.Her şey Allah tandır diye iman ediyorsun...

Neden hastaneye gidip Dinden çıkıyorsun?

Allahın işine karışmaktan korkmuyor musun?

Allah seni öldürmek istiyor..

Sen bir Müslümansın

Allah belki ölmeni istiyor.

Gitme doktora..Allaha karşı gelme.. Öl işte.

İYİ YADA KÖTÜ OLMAK FARKETMİYOR BEN SÖZ VERDİM YAKACAĞIM SİZİ DİYOR

SECDE 13. Biz dilesek, elbette herkese hidayetini verirdik. Fakat, "Cehennemi hem cinlerden hem insanlardan bir kısmıyla dolduracağım" diye benden kesin söz çıkmıştır.

1-Allah neden kendine söz verir?

2-Cehennemi doldurabilmek için bir söz verdiği için gerekli insanları yaratması gerekir.

3-Cehennemde yakmak için nasıl bir yaratmak nasıl bir kötülüktür.bir yaratan bu kadar kötü olabilir mi?

4-Allahın şefkatinden söz ediyorlar.Bu nasıl bir şefkat?

Yani diyor ki ben herkesi iyi yaratırdım.Ama bunu istemedim.Çünkü ben kendime bir söz verdim.İnsanları cehenneme atmam lazım.

Kısaca sözünü tutmak için insanları cehenneme atıyor

kuranın çelişkilerinden biri daha...Hem insanı melek bile secde etsin diye yaratıyor..hemde cehenneme atacağım diye

Allah neden kötü olacağını bildiği birini yaratıyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yalnız Schopenhauer'ın belirttiği bengi adalet ile sizin kast ettiğiniz ilahi adalet aynı şeyler değildir. Aynı şeymiş gibi çıkarım yapıp, Allah adına prim yapmaya çalışmanız çok iğreti duruyor. Schopenhauer bilinçsizce gerçekleşen bir sonsuz adaletten dem vuruyor, siz ise bunu her şeyde olduğu gibi anlayamayarak, bilince bağlama gafletinde bulunuyorsunuz. Şu dünya da her şeyin bir bilinçli varlıktan kaynaklanması gerekliliği zırvalarınızdan kurtulamıyorsunuz. Çünkü bütün olanların belli bir zincir şeklinde bilinçsizce kendi kendine olabileceğini kavrayamıyorsunuz. Bunu saçma buluyorsunuz ki saçma da olabilir, yalnız bir bilinç tarafından yönlendirilmesi kadar değil.

İsteme özgürdür, onun her şeye gücü yeter.İsteme her şeyde kendi kendini belirlediği gibi kendinde,zamanın dışında ortaya çıkar. Dünya bu istemenin aynasıdır yalnızca. Dünyanın içerdiği tüm sonsuzluk, tüm acı, tüm sefalet istemenin isteğinin dile gelişine aittir. Onlar isteme böyle istedi diye böyledirler. Böylece her varlığın tam varolma hakkı vardır: En başta genelde var olmasında, daha özelde bir tür olarak varlığında, belli bir birey olarak varlığında... Her varlığa kusurlu bir çevrede, böyle rastlantıyla, yanılgıyla yönetilen kusurlu bir dünyada, zamana bağlı, geçici, her zaman acı çeken bir dünyada olduğu gibi var olma hakkı tanınmıştır. Adalet her yaratığın başına gelende ya da gelebilecek olan da her zaman yerine getirilir. Çünkü isteme ona aittir, isteme gibi dünya da ona aittir. Kendi varoluşunun, doğasının sorumluluğunu yalnızca bu dünya taşıyabilir - Bu sorumluluğu başka hiç kimse taşıyamaz - Bu sorumluluğu başkası nasıl üstlenebilir ki?Törel bakımdan hangi insanların değerli olduğunu bilmek istersek (hem bütün olarak hem de genelde) yapmamız gereken tek şey onların yazgılarını bir bütün olarak, genelde göz önüne almaktır. Bu yazgı, yokluk, perişanlık, acı, sefalet, ölümdür. Bengi adalet hüküm sürmektedir. Onlar bir bütün olarak değersiz olmasa, yazgıları da bir bütün olarak böyle üzücü olmazdı. Bu anlamda dünyanın kendisinin dünya üzerine karar verdiğini söyleyebiliriz. Terazinin bir kefesine dünyanın bütün sefaletini, ötekine de dünyadaki bütün suçları koysaydık, ibre kesinlikle onların eşit ağırlıkta olduğunu gösterirdi.

*****************

A.Artaud şu sözlerin sahibideki saydam görüşe bakmadan konuşuyor gibisin.. zamana bağlı olmayan isteme nedir bir kez daha derinden düşünsene..

zamana bağlı olmayan, kusurlu dünyanın kusurlu kabullerine bağlı olmayan bir istek sahibi kim ola ki?

dünya neyin aynası oda ayrı mesele ya. bence sen görmek istediğini görüyorsun. tıpkı benim gibi..

adamın bir ''bilim aklın şiiridir, şiir de gönlün bilimi'' demiş.

bir diğeri;

'' ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında; yekpare geniş bir an'ın parçalanmaz akışında'' ! söze bakar mısın?

ZAMAN'a yapılan bunca atıf nedendir hiç düşünmüyor musun?

bilincin en baştan varolmadığını nasıl savlayabilirsin? schopenhaur'a hakaret bu senin dediklerin farkında değil misin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlahi adalete bir ABD li daha çok inanıyor..

Müslümanlar ı Allah onlara oyuncak olarak vermiş...

işte Adalet bu...

Yahudilerde suriyede ilahi adalet yaptırıyorlar..

ABD ve yahudilerin ne mal olduğunu hele şükür senin gibi bir abtal bile anlamış.

Bu durumda mal olanlar müslümanlar gibi duruyo yanlız ?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kesinlikle hayır.

Barıştan çok savaştan, yaşamdan çok ölümlerden bahsetmek zorunda olan bir tarihten geliyoruz. İnsanların basit bir mal gibi satıldığı yüzyıllardaki kölelik ticaretini gerçekleştiren ülkeler bugün zenginlik ve refahta üst düzeydeler. Engelli olarak doğan çoğu insan, belirli önyargılarla yartılan sosyal düzende her türlü sorunla karşılaşıyor ve en basitinden cinsel hayatlarını dahi yaşayamıyorlar. Dandik bir maç sonrası sevincini kutlamak adına havaya ateş açan bir adam, o sırada balkonda oğluna yarınki ödevini tamamlaması için yardım eden bir annenin kaza kurşunuyla hayatını kaybetmesine; çocuğun da annesiz büyümesine sebep olabiliyor. Bazı ülkelerdeki erkek vatandaşlara bu insanlar pasifist olsalar dahi zorunlu askerlik hizmeti dayatılıyor ve ismini bile bilmediği bir insana ateş açma emri altında bıraklıyorken hayatını kaybedebiliyor. Doğadaki ekstrem olaylar sebebiyle bütün yılını emek harcadığı tarlasını kaybeden bir çiftçi ve ailesi, yardıma muhtaç hale gelebiliyor.

Bunlar çok insan odaklı örnekler elbette.. Direkt olarak genellemek gerekirse, doğal seçilim ilahi adaletin olmadığını; gerekli şartlar altında güçlü ve dirençli olmayı başarabilenlerin ayakta kaldığını ve ayakta kalırken de bastıkları yüzeyin güçsüzlerden oluştuğunu bize gösteriyor.

Hüzünlendirici ve acınası düzeyde adaletsiz bir düzende yaşıyoruz.

Hukuk, insansoyunun bu durumu değiştirmesini sağlayabileceği bir şanstı fakat bunu henüz hak ettiği gibi değerlendirmeyi başaramadık ve hukuk tarihin her döneminde güçlülerin elinde oyuncak oldu, yozlaştırıldı.

tarihinde Aberforth tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Dünyaya tirilyarlardan fazla İnsan geldi geçti .katrilyarlardan fazla Nebat ve hayvan geldi geçti .Bunları nereye sığdıracaksınız?Ne anlamı var hesap sormanın? Ha hesapsa O ruhu olan insanın sağken ruhunda oluşturduğu cennet ve cehennemdedir.Meliki yevmiddin olan işte odur.(Din gününün sahibi) Morttan sonra iş biter usta.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Keşke sen haklı olsan Hoca.Ama gerçek daima acıdır. Onun için bu yaşamda severek yaşayabildiğin kadar yaşa vede mutlu ol.Baki olan Allah .

Öte tarafsa senin aklı gönlündür. Orayı iyi tutmaya bakki yaşa.Yoksa para pul makam mevki hepsi lazımsada güme gider.

tarihinde gerçekçi53 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...