sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Akli muvazeneni kaybetmişsin..sağlıklı düşünemiyorsun..Devekuşuna demişler "kanatların var uç" devekuşu kanatlarını kısıp "ben deveyim demiş uçmamış"...sonra ona demişler "madem deveyim diyorsun yük götür" O da kanatlarını açıp "ben kuşum" demiş..İşte sen de aynı bu devekuşu gibisin..Çünkü, öncelikle ben onun soyunun hep "secde edenlerden" olduğuna dair ayet meali söylüyorum ve bütün İslam aleminin bunda müttefik olduğunu söylüyorum..Sen de bana hadis meali getiriyorsun...Devekuşumisali arkadaşım, İslamiyet gelmeden önceki kavimlere "ehl-i fetret" denir..Yani, onların hepsi küfre de girseler, imani muamele de bulunmasa dahi kurutulmuşlar...Çünkü, Cenab-ı Hak, Kur'anında peygamber gönderilmeyen kavimlere azab etmeyeceğini ferman ediyor..Onlar itaat etseler sevap alırlar, fakat itaat etmezlerse azap görmezler..Bütün İslam alemi bunda müttefiktir.. “Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nübüvvetten önce, Beldah’ın27 aşağı kısmında bulunduğu bir sırada oradakiler tarafından bir sofraya dâvet edildi. Sofrada Zeyd bin Amr bin Nüfeyl de bulunuyordu. Âlemlerin Efendisi’ne et ikrâm edildi. Fahr-i Kâinât Efendimiz bu yemekten yemediği gibi Zeyd de yemekten imtinâ etti. Zeyd, etten yememesinin sebebini şöyle îzah etti: «–Ben sizin putlarınız adına kestiğiniz etten yemem. Ben sâdece Allâh’ın ismi zikredilerek kesilenden yerim.» Zeyd, Kureyş kabîlesinin, hayvanlarını putlar adına kesmelerini ayıplar ve şöyle derdi: «–Koyunu Allâh yarattı. Onun için gökten yağmur indirdi, yerden de nebat bitirdi. Ama siz onu Allâh’ın ismini zikretmeden kesiyorsunuz!»” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 24; Zebâih, 16) Bir başka rivâyet de şöyledir: “Zeyd bin Amr, Varaka bin Nevfel’i de yanına alarak, hakîkî dîni sorup ona tâbî olmak üzere Şam’a gitti. Orada bir yahûdî âlime rastladı. Ona dinleri hakkında suâl sordu ve: «–Belki dîninize girerim, bana onun hakkında bilgi ver.» dedi. Yahûdî: «–Sen, Allâh’ın gazabından nasîbini almadıkça bizim dînimize giremezsin!» cevâbını verdi. Zeyd: «–Ben Allâh’ın gazabından kaçarak buralara geldim, (gazap değil, rızâ ve rahmet arıyorum). Allâh’ın gazabından herhangi bir pay almaya aslâ niyetim yok! Sen bana başka bir dîn göster (de ona gireyim)!» dedi. Yahûdî âlim: «–Ben Hanîflikten başka bir dîn bilmiyorum!» cevâbını verdi. Zeyd: «–Hanîflik nedir?» diye sordu. Yahûdî âlim: «–Hazret-i İbrâhîm’in dînidir. O, ne yahûdî ne de hristiyandı, Allâh’tan başka bir şeye de tapmıyordu.» cevâbını verdi. Zeyd onun yanından çıkınca hristiyan âlimlerinden biriyle karşılaştı. Ona da aynı şeyleri söyledi. O da: «–Sen Allâh’ın lânetinden nasîbini almadıkça bizim dînimize giremezsin!» dedi. Zeyd ona da: «–Ben zâten Allâh’ın lânetinden kaçarak bu diyarlara geldim. Elimden geldiğince hiçbir zaman Allâh’ın lânetinden bir şey almayacağım. Sen bana başka bir dîn gösterebilir misin?» dedi. O âlim de yahûdi âlim gibi hanîflikten bahsetti. Zeyd onların Hazret-i İbrâhîm hakkındaki sözlerini işitince, oradan ayrıldı. Dışarı çıkınca ellerini kaldırıp: «Allâh’ım, Sen’i şâhit kılıyorum, ben İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın dîni üzereyim!» dedi.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 24) Esmâ bint-i Ebî Bekir -radıyallâhu anhümâ- der ki: “Zeyd bin Amr’ın ayakta dikilip sırtını Kâbe’ye dayayarak şöyle dediğini işittim: «–Ey Kureyş cemaati! Vallâhi ben hâriç hiçbiriniz İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın dîni üzere değilsiniz!» Zeyd diri diri toprağa gömülecek kızları (kurtarıp) hayâtını bağışlardı. Kızını öldürmek isteyen adama: «–Onu öldürme, onun külfetini ben üzerime alıyorum» der ve kızı alırdı. Kız büyüyüp serpilince babasına: «–Dilersen onu sana teslîm edeyim, dilersen ihtiyaçlarını görmeye devâm edeyim.» derdi.” (Buhârî, Menâkıbu’l-Ensâr, 24) Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hanîflerden Varaka hakkında: “Onu cennetin ortasında, üzerinde sündüsten elbise olduğu hâlde gördüm.” Zeyd hakkında da: “O, kıyâmet gününde, benimle Îsâ -aleyhisselâm- arasında ayrı bir ümmet olarak diriltilecektir.” buyurmuştur. (Heysemî, IX, 416) Bahsi geçen bu hanîfler, önceki mukaddes kitaplara az çok vâkıf oldukları için “Son Peygamber”in vaktinin yaklaştığını biliyor ve büyük bir hasret ile O’nu bekliyorlardı. İslâm âlimlerinin ekserisine göre Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ın annesi ve babası da Mekke’deki hanîflerdendi. Hanîflik, İslâm’ın tevhîd inancından başka bir şey değildir. Bu sebeple Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz’e hanîf olan İbrâhîm -aleyhisselâm-’ın dînine tâbî olmayı Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle emretmiştir: “Sonra da (ey Habîbim) Sana: «Doğru yola yönelerek İbrâhîm’in dînine tâbî ol! O, müşriklerden değildi.» diye vahyettik.” (en-Nahl, 123) Bu sebeple hanîflik, İslâm dîni hakkında da kullanılmış ve samîmî, ihlâslı her müslümana “hanîf” vasfı verilmiştir. Nitekim Peygamber Efendimiz: “Ben, müsâmahakâr hanîf dîni ile gönderildim.” buyurmuştur. (Ahmed, V, 266)28 Sen ne anlatıyorsun İLİMCİK? Muhammed imansız, ktapsızın biriydi diyorum sen gidip falan yahudi alim, filan hristiyan alim hanifti diyorsun. Bana ne onlardan, ben Muhammed'den bahsediyorum. İslamiyet gelmeden önceki kavimlere "ehl-i fetret" denir..Yani, onların hepsi küfre de girseler, imani muamele de bulunmasa dahi kurutulmuşlar...Çünkü, Cenab-ı Hak, Kur'anında peygamber gönderilmeyen kavimlere azab etmeyeceğini ferman ediyor..Onlar itaat etseler sevap alırlar, fakat itaat etmezlerse azap görmezler..Bütün İslam alemi bunda müttefiktir.. Demek peygamber gönderilmeyen kavimlere azab edilmeyecek ha? İyi, o zaman araplar ve yahudiler düşünsün çünkü sadece onlara gönderilmiş, geri kalanlar hala bekliyor. Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Sağduyu, sana niçin devekuşumisal dediğimi biraz olsun anlaman için seni imtihan edeceğim..Madem, sen hadis-i şeriflerden delil getiriyorsun..Ben de sana Muhammed aleyhisselamın peygamberliğine bir iki delil getireyim: Başta Buharî, kütüb-ü sahiha nakl-ı kati ile beyan ediyorlar ki: Hazret-i Ebu Hüreyre aç olmuş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasından gidip menzil-i saadete gitmişler. Bakarlar ki, bir kadeh süt oraya hediye getirilmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: "Ehl-i Suffeyi çağır." Ben kalbimden dedim ki: "Bu sütün bütününü ben içebilirim; ben daha ziyade muhtacım." Fakat emr-i Nebevî için onları topladım, getirdim. Yüzü mütecaviz idiler. Ferman etti: "Onlara içir." Ben de o kadehteki sütü birer birer verdim. Herbirisi doyuncaya kadar içer, diğerine veririm. Böyle birer birer içirerek bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler. Sonra ferman etti "bakiye ene ve ente feşrab" Ben içtim. İçtikçe, "İç" ferman eder. Tâ, ben dedim: "Seni hak ile irsal eden Zât-ı Zülcelâle kasem ederim, yer kalmadı ki içeyim." Sonra kendisi aldı, Bismillâh deyip hamd ederek bakıyesini içti. Yüz bin âfiyet olsun! Nakl-i sahih ile, feth-i Mekke vaktinde, Hazret-i Bilâl-i Habeşî Kâbe damına çıkıp ezan okumuş. Rüesa-yı Kureyş’ten Ebu Süfyan, Attab ibni Esid ve Hâris ibni Hişam oturup konuştular. Attab dedi: "Pederim Esid bahtiyardı ki bugünü görmedi." Hâris dedi ki: "Muhammed bu siyah kargadan başka adam bulmadı mı ki müezzin yapsın?" Hazret-i Bilâl-i Habeşîyi tezyif etti. Ebu Süfyan dedi: "Ben korkarım, birşey demeyeceğim. Kimse olmasa da, şu Batha’nın taşları ona haber verecek, o bilecek." Hakikaten, bir parça sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onlara rast geldi, harfiyen konuştuklarını söyledi. O vakit Attab ile Hâris şehadet getirdiler, Müslüman oldular. 5575 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Benî'l-Hâris İbnu'l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rumân, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensârdan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim." Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikah 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); Nesai, Nikah 29, (6, 82). 5581 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber'e geldi. Allah kaleyi fethetmeyi müyesser kılınca, kendisine Safiyye Bintu Huyey İbnu Ahtab'ın güzelliğinden bahsedildi. Safiyye'nin kocası savaş sırasında öldürülmüştü. Kadın daha yeni evlenmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ganimetten pay olarak kendisine onu seçti. Oradan Safiyye ile birlikte çıktılar. Revhâ nem mevkiye geldiler. Aleyhissalâtu vesselâm orada gerdek yaptı. Sonra küçük bir yaygı içerisinde hays (denen hurma, yağ ve keş'ten mamul bir yemek) hazırladı. Sonra bana: "Etrafındakileri çağır!" buyurdu. Bu, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Safiyye için verdiği düğün yemeği idi. Sonra oradan Medine'ye hareket ettik. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Safiyye için, bineğinin terkisine bir örtü seriyordu. Sonra devesinin yanında çömelip dizini dayadı. Safiyye radıyallahû anhâ, dizine basarak deveye bindi." Buhari, salat 12, Esan 6, Salatu'l-Havf 6, Cihad 102, 130, Menâkıb 27, Megazi 38; Müslim, Nikah 464, (1367); Ebu Davud, Harâc ve'l-İmaret 21, (2996, 2997, 2298); Nesai, Nikah 79, (6, 131-134). 5582 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Beni'l-Mustalik'ten Cüveyriye Bintu'l-Hâris, Sâbit İbnu Kays İbni Şemmâs radıyallahu anh'ın hissesine düşmüştü (esaretten kurtulmak için mukâtebe anlaşması yaptı). O, çok güzel bir kadındı, gözde onun için bir hisse vardı (gören göz haz duyardı). Mukâtebe bedelini ödemede yardım talep etmek üzere Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldi. Hz. Aişe devamla der ki: "Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resûlullah'ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından korktum). Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım. "Ey Allah'ın Resûlü dedi. Ben Hâris'in kızı Cüveyriye'yim. Durumum size meçhul değil. Ben Sâbit İbnu Kays'ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla mukâtebe yaptım. Size, mukâtebe (bedelini ödemem)de yardım istemek üzere geldim. Resûlullah: "Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?" buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi. "Senin yerine mukâtebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?" buyurdular. Cüveyriye de: "Kabul ediyorum!" dedi. (Bunun üzerine, Sabit İbnu Kays'a adam göndererek Cüveyriye'yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, Ey Allah'ın Resûlü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm mukâtebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye ile evlendiğini işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve: "Bunlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz. Aişe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik'ten yüz aile halkı azad olundu." Ebu Davud, Itk 2, (3931). Link to post Sitelerde Paylaş
İLİMCİK 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Sen ne anlatıyorsun İLİMCİK? Muhammed imansız, ktapsızın biriydi diyorum sen gidip falan yahudi alim, filan hristiyan alim hanifti diyorsun. Bana ne onlardan, ben Muhammed'den bahsediyorum. Demek peygamber gönderilmeyen kavimlere azab edilmeyecek ha? İyi, o zaman araplar ve yahudiler düşünsün çünkü sadece onlara gönderilmiş, geri kalanlar hala bekliyor. Sen körsen ben ne yapayım: “Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nübüvvetten önce, Beldah’ın27 aşağı kısmında bulunduğu bir sırada oradakiler tarafından bir sofraya dâvet edildi. Sofrada Zeyd bin Amr bin Nüfeyl de bulunuyordu. Âlemlerin Efendisi’ne et ikrâm edildi. Fahr-i Kâinât Efendimiz bu yemekten yemediği gibi Zeyd de yemekten imtinâ etti. Zeyd, etten yememesinin sebebini şöyle îzah etti: «–Ben sizin putlarınız adına kestiğiniz etten yemem. Ben sâdece Allâh’ın ismi zikredilerek kesilenden yerim.» İkinci olarak, artık dünya köy şekline girdi..Son peygamberlin tebliğini ve mesajını duymayan hemen hemen kalmadı..Yani, son peygamber bütün insanlığa gönderilmiş..Sen onun tebliğini işittin..Bu sebeple "bana tebliğ ulaşmadı ki iman edeyim" diye bir özrün kalmadı..Geçmiş olsun... Link to post Sitelerde Paylaş
İLİMCİK 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi 5575 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Benî'l-Hâris İbnu'l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rumân, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensârdan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim." Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikah 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); Nesai, Nikah 29, (6, 82). 5581 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber'e geldi. Allah kaleyi fethetmeyi müyesser kılınca, kendisine Safiyye Bintu Huyey İbnu Ahtab'ın güzelliğinden bahsedildi. Safiyye'nin kocası savaş sırasında öldürülmüştü. Kadın daha yeni evlenmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ganimetten pay olarak kendisine onu seçti. Oradan Safiyye ile birlikte çıktılar. Revhâ nem mevkiye geldiler. Aleyhissalâtu vesselâm orada gerdek yaptı. Sonra küçük bir yaygı içerisinde hays (denen hurma, yağ ve keş'ten mamul bir yemek) hazırladı. Sonra bana: "Etrafındakileri çağır!" buyurdu. Bu, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Safiyye için verdiği düğün yemeği idi. Sonra oradan Medine'ye hareket ettik. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Safiyye için, bineğinin terkisine bir örtü seriyordu. Sonra devesinin yanında çömelip dizini dayadı. Safiyye radıyallahû anhâ, dizine basarak deveye bindi." Buhari, salat 12, Esan 6, Salatu'l-Havf 6, Cihad 102, 130, Menâkıb 27, Megazi 38; Müslim, Nikah 464, (1367); Ebu Davud, Harâc ve'l-İmaret 21, (2996, 2997, 2298); Nesai, Nikah 79, (6, 131-134). 5582 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Beni'l-Mustalik'ten Cüveyriye Bintu'l-Hâris, Sâbit İbnu Kays İbni Şemmâs radıyallahu anh'ın hissesine düşmüştü (esaretten kurtulmak için mukâtebe anlaşması yaptı). O, çok güzel bir kadındı, gözde onun için bir hisse vardı (gören göz haz duyardı). Mukâtebe bedelini ödemede yardım talep etmek üzere Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldi. Hz. Aişe devamla der ki: "Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resûlullah'ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından korktum). Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım. "Ey Allah'ın Resûlü dedi. Ben Hâris'in kızı Cüveyriye'yim. Durumum size meçhul değil. Ben Sâbit İbnu Kays'ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla mukâtebe yaptım. Size, mukâtebe (bedelini ödemem)de yardım istemek üzere geldim. Resûlullah: "Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?" buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi. "Senin yerine mukâtebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?" buyurdular. Cüveyriye de: "Kabul ediyorum!" dedi. (Bunun üzerine, Sabit İbnu Kays'a adam göndererek Cüveyriye'yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, Ey Allah'ın Resûlü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm mukâtebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye ile evlendiğini işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve: "Bunlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz. Aişe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik'ten yüz aile halkı azad olundu." Ebu Davud, Itk 2, (3931). İşte dedim ya..devekuşu gibisin..Senin işin çok zor..Çünkü, iman yüz kapılı bir saray gibidir..Bir kapı açık olsa bile o saraya girilir..Yani, o sarayın bütün kapılarını kapatman lazım...tamam bu hadis-i şerifleri duyuyorsun ve aynen kabul edip bana aktarıyorsun..Yani, bu kapılar sana göre kapalı..Buyurun ben size bir kapı açıyorum..Bakalım devekuşu olmadığını bana gösterebilecek misin: Başta Buharî, kütüb-ü sahiha nakl-ı kati ile beyan ediyorlar ki: Hazret-i Ebu Hüreyre aç olmuş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın arkasından gidip menzil-i saadete gitmişler. Bakarlar ki, bir kadeh süt oraya hediye getirilmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm emretti ki: "Ehl-i Suffeyi çağır." Ben kalbimden dedim ki: "Bu sütün bütününü ben içebilirim; ben daha ziyade muhtacım." Fakat emr-i Nebevî için onları topladım, getirdim. Yüzü mütecaviz idiler. Ferman etti: "Onlara içir." Ben de o kadehteki sütü birer birer verdim. Herbirisi doyuncaya kadar içer, diğerine veririm. Böyle birer birer içirerek bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler. Sonra ferman etti "bakiye ene ve ente feşrab" Ben içtim. İçtikçe, "İç" ferman eder. Tâ, ben dedim: "Seni hak ile irsal eden Zât-ı Zülcelâle kasem ederim, yer kalmadı ki içeyim." Sonra kendisi aldı, Bismillâh deyip hamd ederek bakıyesini içti. Yüz bin âfiyet olsun! Nakl-i sahih ile, feth-i Mekke vaktinde, Hazret-i Bilâl-i Habeşî Kâbe damına çıkıp ezan okumuş. Rüesa-yı Kureyş’ten Ebu Süfyan, Attab ibni Esid ve Hâris ibni Hişam oturup konuştular. Attab dedi: "Pederim Esid bahtiyardı ki bugünü görmedi." Hâris dedi ki: "Muhammed bu siyah kargadan başka adam bulmadı mı ki müezzin yapsın?" Hazret-i Bilâl-i Habeşîyi tezyif etti. Ebu Süfyan dedi: "Ben korkarım, birşey demeyeceğim. Kimse olmasa da, şu Batha’nın taşları ona haber verecek, o bilecek." Hakikaten, bir parça sonra Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm onlara rast geldi, harfiyen konuştuklarını söyledi. O vakit Attab ile Hâris şehadet getirdiler, Müslüman oldular. Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Sen körsen ben ne yapayım: “Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- nübüvvetten önce, Beldah’ın27 aşağı kısmında bulunduğu bir sırada oradakiler tarafından bir sofraya dâvet edildi. Sofrada Zeyd bin Amr bin Nüfeyl de bulunuyordu. Âlemlerin Efendisi’ne et ikrâm edildi. Fahr-i Kâinât Efendimiz bu yemekten yemediği gibi Zeyd de yemekten imtinâ etti. Zeyd, etten yememesinin sebebini şöyle îzah etti: «–Ben sizin putlarınız adına kestiğiniz etten yemem. Ben sâdece Allâh’ın ismi zikredilerek kesilenden yerim.» Muhammed peygamberliğinden önce imansız, kitapsızın biriydi diyorum sen peygamberlik sonrasını anlatıyorsun. İkinci olarak, artık dünya köy şekline girdi..Son peygamberlin tebliğini ve mesajını duymayan hemen hemen kalmadı..Yani, son peygamber bütün insanlığa gönderilmiş..Sen onun tebliğini işittin..Bu sebeple "bana tebliğ ulaşmadı ki iman edeyim" diye bir özrün kalmadı..Geçmiş olsun... İbrahim/4: Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Bak, Kuran'da ne diyor: "Biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik." Bana Türkçe konuşan bir peygamber gönderilmedi, senin aran iyi, söyle Türkçe konuşan bir peygamber göndersin, arapçasından bir şey anlamıyorum. 5575 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ben altı yaşında iken benimle evlendi. Medine'ye geldik. Benî'l-Hâris İbnu'l-Hazrec kabilesine indik. Ben hummaya yakalandım. Saçlarım döküldü. (İyileşince) saçım yine uzadı. Annem Ümmü Rumân, ben arkadaşlarımla salıncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediğini bilmeksizin yanına gittim. Elimden tuttu. Evin kapısında beni durdurdu. Evimizde, Ensârdan bir grup kadın vardı. "Hayırlı, bereketli olsun!", "Uğurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kılık-kıyafetime çeki düzen verdiler. Beni, (kuşluk vakti aniden) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm(ın gelişinden) başka bir şey şaşırtmadı. Annem beni O'na teslim etti. O gün ben dokuz yaşında idim." Buhari, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikah 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933, 4934, 4935, 4936, 4937); Nesai, Nikah 29, (6, 82). 5581 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hayber'e geldi. Allah kaleyi fethetmeyi müyesser kılınca, kendisine Safiyye Bintu Huyey İbnu Ahtab'ın güzelliğinden bahsedildi. Safiyye'nin kocası savaş sırasında öldürülmüştü. Kadın daha yeni evlenmişti. Aleyhissalâtu vesselâm, ganimetten pay olarak kendisine onu seçti. Oradan Safiyye ile birlikte çıktılar. Revhâ nem mevkiye geldiler. Aleyhissalâtu vesselâm orada gerdek yaptı. Sonra küçük bir yaygı içerisinde hays (denen hurma, yağ ve keş'ten mamul bir yemek) hazırladı. Sonra bana: "Etrafındakileri çağır!" buyurdu. Bu, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın Safiyye için verdiği düğün yemeği idi. Sonra oradan Medine'ye hareket ettik. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Safiyye için, bineğinin terkisine bir örtü seriyordu. Sonra devesinin yanında çömelip dizini dayadı. Safiyye radıyallahû anhâ, dizine basarak deveye bindi." Buhari, salat 12, Esan 6, Salatu'l-Havf 6, Cihad 102, 130, Menâkıb 27, Megazi 38; Müslim, Nikah 464, (1367); Ebu Davud, Harâc ve'l-İmaret 21, (2996, 2997, 2298); Nesai, Nikah 79, (6, 131-134). 5582 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Beni'l-Mustalik'ten Cüveyriye Bintu'l-Hâris, Sâbit İbnu Kays İbni Şemmâs radıyallahu anh'ın hissesine düşmüştü (esaretten kurtulmak için mukâtebe anlaşması yaptı). O, çok güzel bir kadındı, gözde onun için bir hisse vardı (gören göz haz duyardı). Mukâtebe bedelini ödemede yardım talep etmek üzere Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldi. Hz. Aişe devamla der ki: "Cüveyriye kapıda durduğu vakit onu görünce durumu hoşuma gitmedi (Resûlullah'ın onu beğenip evlenmeye kalkacağından korktum). Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın da benim onda gördüğüm (güzelliği) göreceğini derhal anladım. "Ey Allah'ın Resûlü dedi. Ben Hâris'in kızı Cüveyriye'yim. Durumum size meçhul değil. Ben Sâbit İbnu Kays'ın hissesine düştüm. Fakat hürriyetime kavuşmak için onunla mukâtebe yaptım. Size, mukâtebe (bedelini ödemem)de yardım istemek üzere geldim. Resûlullah: "Sana ondan daha hayırlısını söylesem ne dersin?" buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi. "Senin yerine mukâtebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayım?" buyurdular. Cüveyriye de: "Kabul ediyorum!" dedi. (Bunun üzerine, Sabit İbnu Kays'a adam göndererek Cüveyriye'yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, Ey Allah'ın Resûlü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm mukâtebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye ile evlendiğini işitince ellerindeki esirleri salıp azad ettiler ve: "Bunlar Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın artık akrabalarıdır (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz. Aişe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik'ten yüz aile halkı azad olundu." Ebu Davud, Itk 2, (3931). Link to post Sitelerde Paylaş
İLİMCİK 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi (düzenlendi) Muhammed peygamberliğinden önce imansız, kitapsızın biriydi diyorum sen peygamberlik sonrasını anlatıyorsun. İbrahim/4: Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. Bak, Kuran'da ne diyor: "Biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik." Bana Türkçe konuşan bir peygamber gönderilmedi, senin aran iyi, söyle Türkçe konuşan bir peygamber göndersin, arapçasından bir şey anlamıyorum. Burada da mantığın ters çalışıyor..Çünkü, arapça bilen ve arapça konuşan bir peygambere Türkçe bir kitap indirilseydi, o kitabı diğer insanlara ders veremezdi peygamber..Kendi diliyle indirildi ki, o kitabı başka insanlara ders verip, tebliğ etsin..Bu kadar basit bir şeyde bile mantığın ters çalışıyor.. Ayrıca, devekuşu olduğunu bağıra bağıra ilan ediyorsun..Çünkü, madem hadis-i şerif meali veriyorsun..Benim de sana verdiğin hadis-i şeriflere niçin gözünü kapayıp başını kuma görüyorsun..Akıllı bir insan Muhammed aleyhisselam madem Allah'ın resulüdür..İhtiyarlığındaki evlenmesinin hikmetleri nelerdir? diye sorması lazım değil mi?..Fakat senin imana niyetin yok..Bu sebeple gündüz güneş ışığına karşı gözünü kapatıyorsun..Sonra da gece oldu zannediyorsun..Sen hadis-i şerif veriyorsun..ben de hadis-i şerif veriyorum..gözlerini kapamak sadece kendine gündüzü gece yapar..Buyur: Hazret-i İmam-ı Cafer-i Sadık, pederleri İmam-ı Muhammedü’l-Bâkır’dan, o da pederi İmam-ı Zeynelâbidîn’den, o dahi İmam-ı Ali’den nakleder ki: Fatımatü’z-Zehrâ, yalnız ikisine kâfi gelecek bir yemek pişirdi. Sonra Ali’yi gönderdi, tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin, beraber yesinler. Teşrif etti ve emretti ki, o yemekten herbir ezvâcına birer kâse gönderildi. Sonra kendine, hem Ali’ye, hem Fatıma ve evlâtlarına birer kâse ayrıldıktan sonra, Hazret-i Fatıma der: "Tenceremizi kaldırdık; daha dolu olup taşıyordu. Meşiet-i İlâhiye ile, hayli zaman o yemekten yedik. Ekim 10, 2012 tarihinde İLİMCİK tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Burada da mantığın ters çalışıyor..Çünkü, arapça bilen ve arapça konuşan bir peygambere Türkçe bir kitap indirilseydi, o kitabı diğer insanlara ders veremezdi peygamber..Kendi diliyle indirildi ki, o kitabı başka insanlara ders verip, tebliğ etsin..Bu kadar basit bir şeyde bile mantığın ters çalışıyor.. Sen ve mantık ha? Bunlar birbirine tamamen zıt. Bir müslüman mantıkla akıl yürütmez, Kuran'a göre yürütür. Madem arapça bilen ve arapça konuşan bir peygambere Türkçe kitap olmuyor, o zaman Türkçe konuşan ve bilen bir peygamber göndersin, çok mu zor? Senden hala Muhammed'in hanif olduğuna dair ayet bekliyorum. Ben diyorum ki, Muhammed hanif falan değildi, kitapsız, imansızın biriydi? Var mı itirazın? Ayrıca, devekuşu olduğunu bağıra bağıra ilan ediyorsun..Çünkü, madem hadis-i şerif meali veriyorsun..Benim de sana verdiğin hadis-i şeriflere niçin gözünü kapayıp başını kuma görüyorsun..Akıllı bir insan Muhammed aleyhisselam madem Allah'ın resulüdür..İhtiyarlığındaki evlenmesinin hikmetleri nelerdir? diye sorması lazım değil mi?..Fakat senin imana niyetin yok..Bu sebeple gündüz güneş ışığına karşı gözünü kapatıyorsun..Sonra da gece oldu zannediyorsun..Sen hadis-i şerif veriyorsun..ben de hadis-i şerif veriyorum..gözlerini kapamak sadece kendine gündüzü gece yapar..Buyur: Hazret-i İmam-ı Cafer-i Sadık, pederleri İmam-ı Muhammedü’l-Bâkır’dan, o da pederi İmam-ı Zeynelâbidîn’den, o dahi İmam-ı Ali’den nakleder ki: Fatımatü’z-Zehrâ, yalnız ikisine kâfi gelecek bir yemek pişirdi. Sonra Ali’yi gönderdi, tâ Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin, beraber yesinler. Teşrif etti ve emretti ki, o yemekten herbir ezvâcına birer kâse gönderildi. Sonra kendine, hem Ali’ye, hem Fatıma ve evlâtlarına birer kâse ayrıldıktan sonra, Hazret-i Fatıma der: "Tenceremizi kaldırdık; daha dolu olup taşıyordu. Meşiet-i İlâhiye ile, hayli zaman o yemekten yedik. Yahu senin verdiğin hadislerde hiç bir numara yok, bak benim verdiğim hadisler daha zihin açıcı. Muhammed'in karakterini ortaya koyuyor. Önüne gelen kadına sulanmış. Peygamberlik bayağı işine yaramış. Link to post Sitelerde Paylaş
İLİMCİK 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Sen ve mantık ha? Bunlar birbirine tamamen zıt. Bir müslüman mantıkla akıl yürütmez, Kuran'a göre yürütür. Madem arapça bilen ve arapça konuşan bir peygambere Türkçe kitap olmuyor, o zaman Türkçe konuşan ve bilen bir peygamber göndersin, çok mu zor? Yahu senin verdiğin hadislerde hiç bir numara yok, bak benim verdiğim hadisler daha zihin açıcı. Muhammed'in karakterini ortaya koyuyor. Önüne gelen kadına sulanmış. Peygamberlik bayağı işine yaramış. Sen hiç okula gitmedin herhalde hayatında..Önünde bir sürü Türkçe kitap var..Niçin okula gidip o kitapları öğretmenlerden öğreniyorsun..Çünkü, o kitapları ders veren öğretmenlere ihtiyaç var.. İnsanlar ilkokul çağından üniversite çağına geldiler..Yani, bir tek öğretmeni dinleyecek ve bir tek hocadan ders alacak seviyeye geldiklerinden ayrı ayrı muallimlere ihtiyaç da yok..Sen daha ilkokulda kalmışsın..Sonuçta Kur'an bir insanın her ihtiyacına cevap veren ve her müşkilini halleden ve aklındaki bütün sorulara tam ikna edecek cevaplar veren bir kitap..Yani, Kur'an gibi bir kitap ve Hz Muhammed aleyhissalatü vesselam gibi bir muallim varken başka peygamberlere ve kitaplara ihtiyaç yok...Çünkü, zaten Kur'an tevhidin bütün mertebelerini ve iman hakikatlerinin en azami derecelerini beyan edip, ders vermiş..Kur'anın beyanından daha üstün bir beyan olamaz ki, başka bir peygambere ihtiyaç duyulsun.. her ne ise..sonuçta mülk Allah'ındır..Mülkünde istediği gibi tasarruf eder..O kadar maskara oluyorsun ki farkında değilsin..Güneşten aldığı ışıkla güneşe meydan okuyan küçücük bir zerrecik gibisin.. İkinci olarak, sen ahlak kurallarını kimden alıyorsun.. hangi ahlakın iyi, hangi ahlakın kötü olduğununda ölçüyü kim koymuş..Mesela, nikahsız bir anne ve babadan mı dünyaya gelmek istersin yoksa nikahlı mı?..Mesela, (bunu istemeden söylüyorum) karını yabancı bir erkek ile yakalasan ona kızar mısın? Eğer kızarsan niçin kızıyorsun "yabancı bir erkekle zina etmek kötüdür" kuralını kim koymuştur? Üçüncü olarak, senin mantığın hep ters çalışıyor..Bir kimse gençliğinin en hararetli ve şehvetinin doruk noktalarda olduğu zamanlarda tam bir iffet ile ihtiyare tek bir kadın ile iktifa etsin..Sonrada, o kimsenin 55 yaşında evlenmesi haşa şehvani ve nefsani olsun..Şeytan bile bu fikri sana nasıl kabul ettirdiğine şaşırıyordur...Dediğim gibi, devekuşu olmak zor. Son olarak, demek devekuşu gibi işine gelmeyen hadis-i şeriflere gözlerini kapıyorsun ha...sen bilirsin. Bak, başını kuma gömeceğin 3 tane hakikat daha geliyor: Dininde bulunan bütün ibadetlerin bütün envaında en ileri olması ve herkesten ziyade takvada bulunması ve Allah’tan korkması; ve fevkalade daimi mücahedeler ve karışıklıklar içinde tam tamına ubudiyetin en ince sırlarına kadar müraat etmesi....elbette misli görülmez ve görülmemiş. Risaletini tebliğde ve insanları hakka davette o derece metanet ve sebat ve cesaret göstermiş ki, büyük devletler ve büyük dinler, hatta kavim ve kabilesi ve amcası ona şiddetli adavet ettikleri halde, zerre miktar bir tereddüt ve telaş ve korkaklık göstermemesi ve tek başıyla bütün dünyaya meydan okuması ve başa da çıkarması ve İslamiyeti dünyanın başına geçirmesi ispat eder ki, tebliğ ve davette dahi misli olmamış ve olamaz. İmanda öyle fevkalade bir kuvvet ve harika bir yakin ve mucizane bir inkişaf ve cihanı ışıklandıran bir ulvi itikad taşımış ki, o zamanın hükümranı olan bütün fikifleri ve akideleri ve felsefecilerin hikmetleri ve ruhani reislerin ilimleri ona muarız ve muhalif ve münkir oldukları halde, onun ne yakinine, ne itikadına, ne itimadına, ne itminanına hiçbir şüphe, hiçbir tereddüt, hiçbir zaaf, hiçbir vesvese vermemesi ve maneviyatta ve iman mertebelerinde terakki eden başta Sahabeler ve bütün evliyalar, onun, her vakit iman mertebesinden feyz almaları ve onu en yüksek derecede bulmaları apaçık gösterir ki, imanı dahi emsalsizdir. Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Sen hiç okula gitmedin herhalde hayatında..Önünde bir sürü Türkçe kitap var..Niçin okula gidip o kitapları öğretmenlerden öğreniyorsun..Çünkü, o kitapları ders veren öğretmenlere ihtiyaç var.. İnsanlar ilkokul çağından üniversite çağına geldiler..Yani, bir tek öğretmeni dinleyecek ve bir tek hocadan ders alacak seviyeye geldiklerinden ayrı ayrı muallimlere ihtiyaç da yok..Sen daha ilkokulda kalmışsın..Sonuçta Kur'an bir insanın her ihtiyacına cevap veren ve her müşkilini halleden ve aklındaki bütün sorulara tam ikna edecek cevaplar veren bir kitap..Yani, Kur'an gibi bir kitap ve Hz Muhammed aleyhissalatü vesselam gibi bir muallim varken başka peygamberlere ve kitaplara ihtiyaç yok...Çünkü, zaten Kur'an tevhidin bütün mertebelerini ve iman hakikatlerinin en azami derecelerini beyan edip, ders vermiş..Kur'anın beyanından daha üstün bir beyan olamaz ki, başka bir peygambere ihtiyaç duyulsun.. her ne ise..sonuçta mülk Allah'ındır..Mülkünde istediği gibi tasarruf eder..O kadar maskara oluyorsun ki farkında değilsin..Güneşten aldığı ışıkla güneşe meydan okuyan küçücük bir zerrecik gibisin.. Hala soruya cevap yok. Kuran'da biz her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik diyor, sen gitmiş bana kendi fikirlerini anlatıyorsun. Bana ne senin fikrinden, Kuran'da bu konuda başka bilgi var mı onu söyle. İkinci olarak, sen ahlak kurallarını kimden alıyorsun.. hangi ahlakın iyi, hangi ahlakın kötü olduğununda ölçüyü kim koymuş..Mesela, nikahsız bir anne ve babadan mı dünyaya gelmek istersin yoksa nikahlı mı?..Mesela, (bunu istemeden söylüyorum) karını yabancı bir erkek ile yakalasan ona kızar mısın? Eğer kızarsan niçin kızıyorsun "yabancı bir erkekle zina etmek kötüdür" kuralını kim koymuştur? Bu kuralların hepsini insanlar koymuştur. İnsanlık toplum halinde yaşamaya başladığı anda kurallar otomatikman ortaya çıkar. Neyin iyi neyin kötü olduğunu anlamak mı istiyorsun? Çok basit, Sadece kendi içine, vicdanına bakacaksın bir de o şey kendine yapılsa ne hissederdin, onu düşüneceksin. Demek birisi "Başka bir erkekle zina etmek kötüdür" kuralını koymasa sen kızmayacaksın. Bu işler kuralla mı oluyor? Ya böyle bir kural olmasa bile insan kızar be, insanın içinde kıskançlık diye bir duygu var. Üçüncü olarak, senin mantığın hep ters çalışıyor..Bir kimse gençliğinin en hararetli ve şehvetinin doruk noktalarda olduğu zamanlarda tam bir iffet ile ihtiyare tek bir kadın ile iktifa etsin..Sonrada, o kimsenin 55 yaşında evlenmesi haşa şehvani ve nefsani olsun..Şeytan bile bu fikri sana nasıl kabul ettirdiğine şaşırıyordur...Dediğim gibi, devekuşu olmak zor. Senin mantığında hep Muhammed'i aklamaya çalışıyor, neden? Önünde apaçık belgeler var, neden görmezden geliyorsun? Ne tip bir insan kendinden özgürlüğü için yardım isteyen bir kadına onu çaresizliğinden faydalanıp evlenme teklif eder? Bundan daha aşağılık bir hareket olabilir mi? Bu arada unuttum sanma, Muhammed hanif dindendi demiştin, ben de o kitapsız, imansızın biriydi demiştim. Neden bu herif kitapsız ve imansız kaldı, neden yahudi veya hristiyan olmadı? Onlar Allah'ın sözü değil miydi? Musa ve İsa'nın tebliği ona ulaşmamış mıydı? Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Bu arada unuttum sanma, Muhammed hanif dindendi demiştin, ben de o kitapsız, imansızın biriydi demiştim. Neden bu herif kitapsız ve imansız kaldı, neden yahudi veya hristiyan olmadı? Onlar Allah'ın sözü değil miydi? Musa ve İsa'nın tebliği ona ulaşmamış mıydı? Cahiliyye döneminde yahudi ve hristiyanlar vardı ama ellerindeki kitap bozulmuştu. Bu sebeple dinleri batıldı. Şimdi ise daha da çok bozuldu, iyice kafir oldular. Bu sebeple Peygamberimiz onların dinine yanaşmadı. Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Babası, annesi hangi dine mensuptu? Allahın adı daha ortada yokken ismi nasıl abdullah (allahın kulu) oluyor? Cahiliyye döneminde bile Allah inancı yarım yamalak vardı ama ahiret inancı yoktu: Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı hizmetinize kim verdi?” diye soracak olsan mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl (haktan) döndürülüyorlar? Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Yahudilerde yoktu, hırıstiyanlara göre ahiret inancı var. Onlar da teslisten dolayı out of din olmuş Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Hırıstiyanlara cennette seks vaad edilmemiş. Üreme olmayacağı için sekse de ihtiyaç yok. Cennette boşaltım sistemleri de çalışmadığı için atmık da üretilmez. Galatians 3:28 Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa`da birsiniz. Sen eskiden hristo muydun? Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Cahiliyye döneminde yahudi ve hristiyanlar vardı ama ellerindeki kitap bozulmuştu. Bu sebeple dinleri batıldı. Şimdi ise daha da çok bozuldu, iyice kafir oldular. Bu sebeple Peygamberimiz onların dinine yanaşmadı. İyi sallıyorsun ama yutan olursa tabii. Muhammed yahudi ve hristiyanların elindeki kitapların bozulduğunu nereden biliyordu? İçine mi doğmuş yoksa birisi mi söylemiş? Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi İyi sallıyorsun ama yutan olursa tabii. Muhammed yahudi ve hristiyanların elindeki kitapların bozulduğunu nereden biliyordu? İçine mi doğmuş yoksa birisi mi söylemiş? Vahiy nedir? Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Vahiy nedir? Bu herif vahiy dediğin şeyleri 40 yaşında almaya başlamadı mı? 40 yaşına kadar neden kitapsız, imansız kaldı? Neden hristiyanlık, yahudilik veya hanif din dediğiniz İbrahim'in dinine girmedi? Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi hanif din dediğiniz İbrahim'in dinine girmedi? O dindeydi zaten. Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi O dindeydi zaten. Yahu nereden o dindeydi, kitapsız, imansız ne demek? Link to post Sitelerde Paylaş
eyvahcubbeli 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Yahu nereden o dindeydi, kitapsız, imansız ne demek? Hz. İbrahim as. ın Kitabı vardı da Hz. Muhammed sav. mi inkar etti. Tövbe tövbeee. Link to post Sitelerde Paylaş
sağduyu 0 Ekim 10, 2012 gönderildi Raporla Share Ekim 10, 2012 gönderildi Hz. İbrahim as. ın Kitabı vardı da Hz. Muhammed sav. mi inkar etti. Tövbe tövbeee. İbrahim'in imanı da mı yoktu? İbrahim'in dinine neden iman etmedi Muhammed? Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts