Jump to content

Evrenin Varoluş Teorileri


Recommended Posts

Hacı bigbang tekillikten çıkmıyor mu?

Tekillikte uzay ve zaman yok olmuyor mu? O halde nasıl tüm evrenleri kapsayan bir uzay ve zamandan bahsedebiliriz? Diyelim ki tüm evrenleri de kapsayan evrensel evren var. O evrenin bir başlangıcı yok. Sonsuzlar öncesinde bile vardı. Böyle bir evrensel evrende herşey termodinamik dengeye ulaşırdı. Hem de sonsuzlar önce.

Big bang tekillikten çıkamaz. Evvleden öyle olabileceği öngörülüyordu, ama kara madde varken singularite genişleyemez. Kara enerji varkende singularite var olamaz.

Big bangın bugünkü anlamı, kainatın devri zamanında çok sıcak ve yoğun bir halden geçtiğidir.

Hacının dilinden düşürmediği şu false vacuum filanda, big bang ı tamamlayan değil, ona alternatif olan teoriler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 117
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Soruyu anladığım kadarıyla cevaplayım. Tam anlamamış olabilirim.

Tüm evrenleri kapsayan bir uzay ve zamandan bahsedemeyiz tabii. Her evrenin kendi uzay zamanı olmalı, eğer çok evren varsa.

Her birinin başlangıcı ve fizik yasaları farklı olmalı.

Tüm evrenleri kapsayan evrensel evren ne demek anlamadım.

ya hacı abi diyorum yaşını bana cevap vermek zorunda deyilsinde yorulmanı istemem senin verdiyin mücadeliyi saygıyla karşılıyorum benim yazıma cevap yazın benim yüzümden şimdi tartışıyor yoruluyrsun buna benim hakım yo diye düşünüyorum anabal arkdaş belki hacı arkadaş beni bilime yönelik teşvik etemek için motvisiyon aşıladı benim gibi yeni öyrenler için cesaretlendidi unut gitsin anabal arkadaş hacıyı yorma o çok deyridir sakın sitenin sahibidir yalaklakık olarak algılamayın o olmasa bu site olmazı benim gibi cahiler aydınlanmazdı diye düşünüyorum sağlıcakla kalın

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok akıl karıştıran bir konu. Evet her evren kendi uzay-zamanı ile ortaya çıkıyor. Ama fizikte akıl almaz konular var. Örneğin iki evrenin birbirine yaklaştığından bahsediyorlar. İki evren nerede yaklaşıyor? Başka bir üst evren mi var ki onun içinde birbirlerine yaklaşıp uzaklaşıyorlar? Eğer her bir evrenin tüm kanunları farklı ise birbirlerini nasıl etkileyebilirler? Çekim yasası bu evrene aitse çekim yasasının olmadığı bir evren bizim evrenimizi etkileyebilir mi? Çekim yasası sadece bizim evrenimiz için mi geçerli? Ya da uzay-zaman sadece bizim evrenimiz için mi geçerli? Diğer evrenlerde uzay zaman var mı yok mu?

Bu konularda maymunlardan bir farkımız kalmıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kara madde neden tekillikten genişlemeye engel teşkil ediyor? bilmediğim için soruyorum.

Etmez. Hiç alakası yok.

Kara maddenin ne olduğu bile bilinmiyor.

Baryonik madde ile tek ortak paydası çekim kuvvetinden etkilenmesi.

Başka türlü varlığını gösteremezsin.

Big Bang sırasında ortaya çıkan bir madde olabilir.

Yani tekillik genişlerken ondan baryonik madde ile birlikte ortaya çıkan bir madde, kara madde..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Anibal kardeşim sen bigbang karşıtı bazı bilim adamlarının akımlarına kapılmış gibisin. Bigbang yerine farklı kuramlar ortaya atılabilir. Bigbang genişlemeyi açıklamaya çalışan bir kuramdır. Gerçekte var olan ise 13,7 milyar yıl önceki genişlemedir. Bu ise bilimsel bir gerçektir. Kuramlar bu bilimsel gerçeği açıklamaya çalışıyor.

Bana göre genişlemeyi inkar etmek, evrimi inkar etmekle birdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Anibal kardeşim sen bigbang karşıtı bazı bilim adamlarının akımlarına kapılmış gibisin. Bigbang yerine farklı kuramlar ortaya atılabilir. Bigbang genişlemeyi açıklamaya çalışan bir kuramdır. Gerçekte var olan ise 13,7 milyar yıl önceki genişlemedir. Bu ise bilimsel bir gerçektir. Kuramlar bu bilimsel gerçeği açıklamaya çalışıyor.

Bana göre genişlemeyi inkar etmek, evrimi inkar etmekle birdir.

Bu kadar basit değil CD. Genişlemeyi inkar etmek değil, böyle bir genişlemenin olmasının pek olası görülmemesi mesele. Hacı bak oradan hala çırpınıyor. Kara maddenin ne olduğu olacağı filan belli değilmişte. Ne değişir ki, her durumda bu kadar yerçekimi varsa, tekillik genişleyemez.

Ki onun boyuna sayıkladığı şu false vacuum olayı da, tekillik filan yok diyen bir şey olan, enflasyon teorisinde geçer.

Big bang maalesef bir hayli sakat bir teori. Bunu evrimle karşılaştırmak filan olası değil. Sorunlar ortada ama cevap yok. Açıkca, nasıl genişliyor bu kadar, nasıl oluyor da kara madde varken, nasıl oluyorda kara enerji vs. gibi sorunların cevabı yok. Ve bu açıkca, big bangın olamayacağını gösteriyor. Başka bir şey olmuş, ama big bang değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrenin ve muhtemelen evrenlerin, sonsuz bir boşluk içinde genişlediklerini öngördük.

Vaküm diyebileceğimiz bu boşlukta ne vardır?

Biraz da ona değinelim.

Kuantum fiziğine değinmeden evrenin ortaya çıkışını anlayamayız.

Vakümde enerji vardır. O enerjiden yalancı parçacıklar sorumludur.

Yalancı parçacıklar sürekli olarak karşıtları ile birlikte ortaya çıkarlar ve 10^-21 saniye var olduktan sonra kaybolurlar.

Yalancı parçacıların (virtual particles) varlığını Casimir deneyi ile göstermek mümkündür.

Ona, Anibal'in bütün protestolarına rağmen, gelecek iletimde değineceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrenin ortaya çıkış nedenlerini, bazı ayrıntıları ile birlikte tartışmadan önce bazı temel kavramlara ve Casimir etkiye değinmek zorunluğu vardır.

Hendrik Casimir Holandalı bir teorik fizikçidir. Kendi ismini taşıyan bir etkiyi 1948 yılında ortaya atmış ve bu kuram daha sonra kesinlik kazanmıştır.

Vaküm nedir? Bir kap alın.. İçinde ne varsa boşaltın.. İçinde tek bir atom bile kalmasın. Sonra onun sıcaklığını absolu sıfıra indirin.

Klasik fizikte vakümun tanımı bu kadar basittir. İçinde hiç bir şeyin olmadığı daha soğuğunun olamayacağı kadar soğuk bir yerdir.

Vakümu kuantum fiziği bakış açısından değerlendirirsek çok daha farklı bir boşluk olduğunu görürüz.

Bütün alanlar belli değerler arasında dalgalanırlar. En iyi bilineni elektromanyetik alanlardır.

Vaküm boşluğu da bir alandır ve bu bağlamda bir istisna değildir. Dalgalanır.

İlginç olarak bu dalgalanma yalnız soyut bir kavram değildir.

Onun somut gösterileri de vardır. Casimir etki vaküm dalgalanmasına bağlı olarak ortaya çıkan mekanik bir süreçtir.

Elektromanyetik alanlarda geniş bir yelpaze oluşturan çesitli frekanslar bir arada bulunurlar.

Serbest ve geniş bir boşlukta her frekansın önemi aynıdır.

Alan çok geniş ise, frekanslardan biri diğerinden daha önemli değildir.

Ama dar bir alanda, alanın genişliğine bağlı olmak üzere, durum değişir.

Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz:

Vaküm içinde iki aynayı, yüzleri birbirlerine karşı olmak üzere bir araya getirin.

İkisi arasında elektromanyetik bir dalganın varlığını düşününün.

Bu alan kendisine tam uyan dalga boyundaki yarım dalgaların iki ayna arasında gidip geldikleri için çoğaltıldığı bir boşluk olacaktır.

Belli dalga boyunda olan elektromanyetik spektrumlar abartılacaklardır.

İki ayna arasına mükemmel şekilde sığanların dışındakilere yer yoktur.

Bu dar boşluğun içindeki frekansı ifade etmek için kavite rezonansı(kavite titreşimi) terimi kullanılır.

Yalnız belli dalga boyunda olan dalgalar burada yer alabilecekler ve abartılacaklardır.

Aynı şekilde vaküm dalgalanmalarının frekansları da kavite titreşimine bağlı olarak ya abartılacaklardır, ya da süprese edileceklerdir.

Yeri gelmişken yeni bir kavrama kısaca değinmek istiyorum. Ona radyasyon alanı basıncı deniyor.

Kuantum mekaniğine göre istisnasız her alan enerji içermektedir....

Yukarda tanımını yaptığımız vaküm alanı bir istisna değil demiştik.

Elektromanyetik alanlar uzayda yayılırlar. Ve bu arada etrafa bir basınç uygularlar.

Buna radyasyon basıncı deniyor.

Nasıl bir nehir akarken yamaçlarına basınç uyguluyorsa, elektromanyetik alan da etrafa basınç uygulamaktadır.

Bu radyasyon basıncı enerjiye parelel olarak artacaktır. Radyasyonun enerjisini ise dalgalarının frekansı saptayacaktır.

Aynalar arasındaki kavite titreşimi basıncı söz konusu olunca, kavite titreşim frekanslarında kavite içindeki radyasyon basıncı daha büyük olacak ve aynaları dışa doğru itmeye çalışacaktır. Kavite titreşim frekansı dışındaki radyasyon basıncı ise dışarda daha çok olacak ve aynaları birbirlerine doğru itecektir. Casimir etki bu enerjilerin fizik olarak gösterilmesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Casimir etki vakümda vuku bulan dalgalanmaları ölçen bir yöntemdir.

İki metal yüzeyi birbirlerine son derece yakın olmak üzere karşı karşıya getirin.

Aralarındaki mesafeyi birkaç nanometreye indirin.

Vakümda dalgalanma oluyorsa ve bu dalgalanmalar belli frekanslar arasında gerçekleşiyorsa, ancak belli dalga boyunda olan frekanslar iki metal plaka arasına sığacaktır.

Yani kavite titreşimine uyanlar kavite içinde abartılacaklardır.

Diğer frekanslar metal plakaların dışında kalacaklardır.

Enerji içeren bu dalgalanmaların bir radyasyon basınıcı olacaktır.

Ancak belli frekansların sığdığı plakalar arasındaki boşlukta basınç daha az, dışında ise daha çok olacaktır.

Bu da metal plakaların birbirlerine doğru yaklaşmasına neden olacaktır.

Casimir etki vakümda belli frekanslar arasında dalgalanan bir enerjinin varlığına işaret etmektedir.

Bu enerjinin kaynağı ise yalancı parçacıklardır..

Vakümdaki enerjiden ve bu enerjinin dalgalanmasından yalancı parçacıklar sorumludur.

Yalancı parçacı (virtual particle) kavramı çok önemlidir.

Çünkü evrenin ve muhtemelen evrenlerin ortaya çıkışını onlarla açıklamak mümkündür.

Yalancı parçacıklar vaküm boşluğunda ve hiçlik (yokluk) dediğimiz kuramsal ortamlarda aniden, karşıtları ile birlikte, ortaya çıkan ve 10^-21 saniye kadar var olduktan sonra yok olan parçacıklardır. Karşitları ile demek, biri negatif ise, diğeri pozitif demektir. İkisi bir araya gelince birbirlerini yok etmektedirler. Bunu madde ve antimadde olarak düşünmemeliyiz. Çünkü yalancı parçacıklar maddenin ortaya çıkmasından çok daha önceki bir dönemi simgelemektedirler. O dönemde daha ne madde vardır ne de büyük bir enerji.

Yarım foton enerjisi içeren yalancı parçacıklar bu kısa zaman dilimi tükenince doğadan borç aldıkları enerjiyi ona iade ederek yok olur gideceklerdir.

Borç aldıkları bu enerji vaküm enerjisidir.

Bizim hiçlik veya yokluk dediğimiz kavram işte budur.

Hiçbir şey yok gibi durmaktadır ve pratik olarak yoktur da ama, bu yokluk zıt nitelikli yalancı parçacıkların birbirlerini nötralize etmesinden başka bir şey değildir.

Başka bir deyişle: Her türlü alanda enerji vardır ve bu enerji bazı değerler arasında dalgalanır.

Vaküm boşluğu da bir alandır. Bu alanlardaki enerjiyi dalgaların frekansları saptar.

Her türlü radyasyon etrafına basınç uygular.

Alanın genişliği sınırlı ise, örneğin alan yüzyüze bakan iki paralel aynanın arasında ise, ancak belli dalga boylarının uyacağı bir aralık olacak ve radyasyon basıncı dışa göre hafifce az olacaktır. Nedeni dar aralığa uyan frekansların sınırlı olmasıdır.

Vaküm dalgalanması kuantum dalgalanmasıdır. Bu dalgalanmalardan yalancı parçacıklar sorumludur.

Aslında ortaya çıkan yalancı parçacık çiftleridir. Bunlar birbirlerinin zıttı olduklarından evrenin elektrik yükünün dengesi bozulmaz. Hep nötraldir.

Bunların ortaya çikmasi konservasyon (tutum) yasalarını tatmin etmek zorundadır. Doğa için bu önemli bir yasadır.

Evren konservasyon yasalarına uyacak şekilde ortaya çıkmak zorundadır.

İlerde bunu nasıl başardığına değineceğiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı konuştukça batıyorsun. Vakumun sıcaklığını sıfıra indiremezsin, vakumun sıcaklığı mı olur?

Ve zaten bu anlattığın olay, big bang değil, başka bir şey. Eee, hala ne diyorsun o zaman sen?

Sen absolü sıfır diye birşey duydun mu?

Daha Big Bang'e gelmedik.

Acele etme..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Görüldüğü üzere, diğer teorilerden farklı olarak, benim değindiğim varoluş, tek bir önkoşula dayanıyor.

O da sonsuz bir boşluğun var olması koşulu.. Hepsi o kadar. Membran teorisi ve sicim kuramı gibi başka koşullar gerektirmiyor.

Bu teorilerin biri birbirleri ile çarpışan iki membranın, diğeri ise sayısı 25'i bulan ek boyutların varlığını gerektiriyor.

Yani sayıklamadan başka birşey değil onlar. Bilinen fizik yasaları ile bağdaşmıyor. Birilerinin fantezilerinden başka birşey değil.

Sonsuz bir boşluğun var olması elbette olası.. Hiç fanteziye kaçmıyor. Son derece gerçekçi bir yaklaşım.

Bu sonsuz boşluk için alan terimi de kullanılıyor. Çok da uygun.

Çünkü her quantum alanda olduğu gibi, bu alanda da enerji var. Ona alan enerjisi veya quantum enerji veya vaküm enerjisi diyebilirsiniz.

Bu enerji dalgalanıyor. Yani bazı değerler arasında oynuyor.

Bu enerjiden yalancı parçacıklar sorumlu ve onların her birinde yarım fotondaki enerji var. Onlar yanıp sönerek varlıklarını sürdürüyorlar ve vakümdeki enerjiden sorumlular.

Bizim bütün yapacağımız bu enerjiden evreni oluşturmaktır.

Gelecek iletilerimizde bu enerjiden yeni bir evren oluşturacağız.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yeni bir evren yaratmadan önce ilginç bir konuya değinmek istiyorum.

Bu önemli bir konu. Çünkü evreni ancak onunla yaratmak mümkün. Onu hepiniz biliyorsunuz..

Ama tekrar okumakta yarar var. Çok ilginç bir konu..

HEİSENBERG’İN BELİRSİZLİK İLKESİ

200 yıl kadar önce Laplace, Newton kanunlarının ne kadar başarılı olduklarını dikkate alarak, “evrende mevcut maddelerin konumları, momentumları ve onların etkileyen güçler bilinirse, geçmiş hakkında bilgi sahibi olmak ve geleceği kesinlikle bilmek mümkündür”, demiştir.

Bu sözler açıkca Laplace’in Newton’a duyduğu güvenin sonsuz olduğunu göstermektedir.

Son yüzyıl içindeki gelişmeleri duysaydı, mezarında kahrolurdu herhalde Laplace.

Aslında Newton’a bu kadar güvenmesi kendi hatası idi. Laplace’in bu sözleri onun kadere olan inancını da dile getiriyordu.

Eğer cisimler değişmeyen bazı yasalara uyarak hareket ediyorlar ve o yasalar her zaman geçerliklerini koruyorlarsa, geleceği tahmin etmek mümkün olduğu gibi, geleceğin değişmeyeceğini de kabul etmek zorunluğu vardır diyordu, Laplace.

Başka bir deyişle Laplace’e göre geleceğin akibeti geçmişte saptanmıştır.

Bu durumda diyebiliriz ki Big Bang sırasında geleceğin akibeti, tabiri caiz ise, kaderi, saptanmış olmalıdır.

Bu büyük sözlerin söylenişinin üzerinden 100 yıl geçtikten sonra, Alman asıllı ünlü fizikçi Werner Heisenberg (1901-1976), herşeyin bilinemeyeceğinin bir fizik yasası olduğunu bulmuş ve onu açıkca formüle etmiştir. Bu yasa Heisenberg’in belirsizlik yasası olarak bilinir. Bu ilginç ve temel yasa için kuantum şüphe terimini de kullanmak mümkündür. Ama ben şüphe yerine belirsizlik terimini kullanmayı yeğliyorum.

Heisenberg kuantum belirsizliğini atom düzeyinde tanımlamıştır.

Ama bu kuramı evrensel boyutlarda da tanımlamak mümkündür.

Hatta diyebiliriz ki evrensel boyutlarda bu kuramın anlamı çok daha derin olup, yaratılışın gizemine ışık tutmaktadır.

Orasına ilerde değineceğiz.

Heisenberg belirsizlik ilkesini 1920’li yılların sonlarına doğru somutlaştırmıştır.

Kuantum belirsizlik aslında son derece belirli bir kuramdır.

Kuantum parçacıklar, örnegin elektronlar için geçerili olup, önemli bir fizik yasasıdır.

Bu yasaya göre elektronların yerini ve momentumlarını aynı anda ölçmek mümkün değildir.

Burada kullanılan momentum bir yöne doğru hareket etmekte olan objenin hızı ile kütlesinin çarpımının ürünüdür.

Günlük yaşamda hareket halinde olan parçacıkların yerini ve momentumlarını saptamak bir sorun oluşturmaz.

Örnegin bilardo topunun bilardo masasının neresinde olduğunu, hızını ve yönünü aynı anda kolaylıkla biliriz.

Kuantum varlıkları, örnegin elektron ve fotonları, yakından inceleyen Heisenberg, onların davranışlarının bilardo topunun davranışlarından çok farklı olduğunu gözlemlemiştir.

Bu gözlem ilk bakışta insan aklı ve rasyonalitesi ile çelişiyor gibi görünmektedir ama, elektron ve fotonlarla ilgili dalga ve parçacık düalitesi dikkate alınırsa, hiç de olağanüstü değildir.

Elektron ve fotonların kuantum davranışlarını dalga ve parçacık olarak tanımlamak mümkündür.

Dalgaların uzayda yeri kesin değildir. O halde bu varlıkları uzayda kesin olarak lokalize etmek de mümkün değildir.

Bunun daha iyi anlaşılması için somut bir örnek olarak deniz dalgalarını gösterebiliriz.

Hareket halinde olan dalgayı bir nokta olarak belirtemezsiniz. Bazı yerlerde daha çok, diğer yerlerde daha az belirlidir.

Heisenberg ayrıca bu parçacıkların yerlerinin kesinlik kazanması durumunda, momentumlarının giderek daha belirsiz olduğunu bulmuştur.

Momentumlarının belirli olduğu durumlarda ise yerleri belirsizlik kazanmaktadır.

Heisenberg bu iki belirsizliği matematiksel bir formülle bir araya getirmiştir.

Ortaya çıkan formül Heisenberg’in belirsizlik ilişkisi olarak bilinir.

Bu belirsizlik doğanın en önemli temel yasalarından, hatta yapı taşlarından biridir.

Örnek olarak en basit atom olan Hidrojeni ele alalım.

Hidrojende yalnız tek bir protondan oluşan çekirdeğin etrafındaki bir yörüngede tek bir elektron dönmektedir.

Bu elektronun yeri az çok bilinmektedir. Ama buna rağmen hızını ve momentumunu aynı anda bilmeye olanak yoktur.

Çünkü tek olmasına rağmen elektron, aynı zamanda dalga da olduğu için, Hidrojen çekirdeginin etrafında bir bulut oluşturmaktadır.

Elektronun oluşturduğu bu bulutun bazı yerlerinde daha çok, diğer yerlerinde daha az zaman geçirdiğini söyleyebilirsiniz.

Kuantum belirsizlik için ilginç bulacağınız bir örnek daha verebilirim. Aslında bu örnek evrenin varoluş nedenine de ışık tutmaktadır ama, ona sonra değineceğiz.

Bunda elektronun yeri ve momentumunda olduğu gibi, farklı bir çift kuantum niteliği ele alabiliriz.

Onlar enerji ve zaman olsunlar.

Heisenberg’in belirsizlik kuramı ile Einstein’ın özel görelik kuramını birleştirip, herhangi bir hacimdeki boş uzayı dikkatle izlerseniz, o boşlukta ne kadar enerji olduğunu bilemezsiniz.

Bunu bilmeyen yalnız siz değilsiniz. Doğa da bilemez. Bu doğanın bilinmezlik yasasıdır.

O boşluğu ne kadar kısa bir zaman için izlerseniz, enerji muhtevasından o kadar az emin olursunuz.

O boşlukta enerji yok demeyin. Çünkü var!

Çok kısa bir zaman için boşluğu enerji doldurur ama, belirsizlik ilişkisi tarafından saptanan belli bir zaman dilimi içinde yok olur gider.

Enerjinin ömrü 10^-21 saniyedir.

Yeri gelmişken bu enerjiden de kısaca bahsedeyim. Bu enerji kendini foton şeklinde belli edebilir. Hiç yoktan aniden ortaya çıkar ve çıktığı gibi hızla kaybolur gider.

Bazı durumlarda bu enerji elektron kılığına da bürünebilir. Tabii yine belirsizlik ilişkisinin izin verdiği bir zaman dilimi içinde vardır. O sürenin sonunda yok olup gider.

Bu kısa ömürlü varlıklar için yalancı parçacıklar (virtual particles) denir ve bu süreç kısaca vaküm dalgalanması olarak bilinir.

Bu konuya yukarda değindik.

Bütün bu gözlemleri evrenin başlangıcını simgeleyen bir model olarak kabul etmek mümkündür.

Gözlemler diyorum, çünkü Casimir deneyi ile adı geçen yalancı parçacıkların varlığını göstermek mümkündür.

Bu modelde vaküm da denen boş uzay, kuantum düzeyde müthiş bir etkinlik göstermektedir.

Elektronlar, yalancı parçacıklar ve fotonlar, bir okyanus içine serpiştirilmiş elementer parçacıklardır.

Bu okyanusda fotonlar ve yalancı zerreler birbirleri ile sürekli bir etkileşme halindedirler.

Belirsizlik ilkesi ile ilgili önemli bir diğer sonuç da kuantum sistemlerinde hareketesizliğin olmamasıdır.

Bu sistemde her şey sürekli bir hareket halindedir.

Kuantum mekaniğinin hükmettiği bir alemde parçacıkların davranışı geniş bir yelpaze oluşturur. Parçacıklar sert duvarlara penetre olabilirler ve geçmemeleri gereken engelleri aşarlar.

Elektronlarına bağlı olarak atomlar farklı enerji düzeylerine sahip olabilirler. Aynı koşullar altında yapılan aynı deneyler her zaman aynı sonucu vermezler.

Kuantum olguların sonuçlarını daha önceden saptamak mümkün değildir.

Deneylerin sonucu da bir yelpaze oluşturur. Sonuçlar olasalık dağılımı olarak ifade edilirler.

Kuantum mekaniği her ne kadar kendini, yalnız mümkün olabilecek en küçük ölçüde belirtirse de, aynı zamanda irili ufaklı bütün kozmik yapıların ve evrenin gözlemlediğimiz şekilde ortaya çıkışından sorumludur. Bazı kuantum mekanik ilkelerden dolayı hızla genişleyen bir yalancı paçacık, evreni oluşturmuştur. Kuantum mekanik dalgalanmalar yaratılışın ilk mikro saniyesi içinde maddenin ortaya çıkmasını sağlamış, daha sonra aynı ilkeler galaksilerin tohumunu atmıştır. Yıldızların merkezinde enerji kuantum ilkelere uyarak açığa çikmaktadır. Mevcut bütün elementlerin varlık nedeni kuantum ilkeleridir. Kayalardan oluşan gezegenlerin varlık nedeni de kuantum yasalarıdır. Kayalar ve evrende mevcut her türlü katı ve solid yapı, kuantum mekanik süreçlere bağlı olarak ortaya çıkmışlardır. Dünyanın derinliklerinde açığa çıkan nükleer enerji de varlığını önemli bir ilke olan kuantum mekanik tünelleşmeye borçludur.

Kimyasal bağlar ve elektron paylaşmak ana teması üzerine kurulan yaşam bile, kuantum mekanik bir süreçtir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hacı, quantum parçalarını bir arada tutan bağ ne, etkileyen bağ ne? yorum alayım lütfen kısacık ve senden olsun...

Quantum parçacıkları üç kuvvet bir arada tutar ve onların davranışlarını manüple eder.

1. Elektromanyetik kuvvet. Bu kuvvet elektronlarla çekirdek (protonlar) arasındaki bağı kurar. Elektronlar bu kuvvete sadık kalarak çekirdek etrafından bir bulut oluşturacak şekilde dönerler.

2. Güçlü Nükleer kuvvet. Bu kuvvet aracılığı ile quarklar, onlardan oluşan protonlar ve nötronlar çekirdekte bir arada tutulurlar. Bu kuvvetin etki alanı on derece dardır.

3. Zayıf nükleer kuvvet. Bu kuvvet atomun çözünmesini sağlar. Atom birden ve hızla değil, bu kuvvetin etkisi altında yavaşça bozunur. Radyoaktiviteden bu kuvvet sorumludur.

4. Gravity (çekim kuvveti) Bu parçacıkları bir arada tutamayan, etkisini büyük gök cisimleri üzerinde gösteren, son derece zayıf bir kuvvetir. Ama evrenin bildiğimiz şekilde olmasından sorumludur.

Bu dört kuvvetin Big Bang sırasında tek bir kuvvetten kaynak aldığı sanılmaktadır.

Daha doğrusu bu dört kuvvet tek bir kuvvetin farklı manifestasyonlarıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...