Jump to content

Kurana göre dünya düzdür


Recommended Posts

  • İleti 1,8k
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Koskoca güneş bulutların arasına girmiş yavaşça tuzlu suyun içine girecek,batacak.

KP8Lld.jpg

Müslim de demiş güneş kümların ardında batar bazen olur kendini göstermez miş olacak iş degil.

Güneşin bir yere battığı yok, sana öyle geliyor, 1400 yıl önceki araplar da aynen senin gibi güneşin bir yerlere battığını sanıyorlarmış.

Kehf/85-86. O da bir yol tuttu. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.

Güneşin battığı yere varmak diye bir şey olmaz, sadece "Ben oraya vardığımda güneş batıyordu." denir.

Kehf/90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.

Ayetin devamına bakınca Zülkarneyn hem güneşin battığı yere hem de doğduğu yere gidiyor yani dünyanın iki ucuna.

Burada da Allah güneşle o güneşin doğduğu yerde yaşayan kavim arasına bir örtü koymamış, demek ki güneşin doğmadığı yerlerde yaşayan kavimlerle güneş arasında bir örtü var, nasıl bir örtü acaba bu örtü? Ne işe yarıyor?

Yine güneşin doğduğu yere varmak diye bir şey yoktur, "Ben oraya vardığımda güneş doğuyordu." denir.

Anlatılmak istenen doğuya ya da batıya doğru gidilmek ise güneşi doğduğu ve ya battığı "yere" gidiyorum denmez, güneşin doğduğu veya battığı "yöne" gidiyorum denir.

Bu ayetleri zorlayarak mecazi olarak alsak bile anlatım bozukluğu vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gunes ufukta bulanik suya batarmismis. Hatta Buhari, gunesin Aise'nin evine girdigini zirvaliyor. Hiç koskoca gunes kucucuk eve girermi yahu.

Ufukta bulanık su.

Ufuktaki suyun gerçekten bulanık olduğunu görebilen gözlerin sahibi şüphesiz ki gelmiş geçmiş en iyi gözlere sahip olmalı. Ve elbette ancak ufuk çizgisini izleyerek yorum yapabilen bir insan olmalı.

Veya, gelmiş geçmiş en iyi gözlere sahip olmayan, hatta ancak birkaç metre öteyi görebilen bir insan olmalı. Çünkü ufuk çizgisi, göz eriminin, geçen yatay düzlemle kesiştiği çizgi olarak tanımlanır. Yani gözün yatay düzlemde görebildiği en uzak noktadır. Suyun bulanık olduğunu görebilmek için ancak birkeç (belki birkaç on) metre uzakta olmak gerekir. Ufuk çizgisi bu kadarcık olan insan kısmen kördür. Dahası hemen burnunun dibinde batan güneş tarafından da elbette kavruluyor olması gerekir.

Veya güneş gerçekten dünya üzerinde bulanık suyun içine batıyor, biri de bunu yukardan izliyor olmalı. Bu da aslında dünyayı düz sanan müslünün, ufuktaki güneş batımını yukardan bakan Allah'ın gözüne göre anlatımı.

Veya okyanus kenarında ufku izleyen sıradan bir insan olmalı. Güneşin Suya batar gibi göründüğü yerde, suyun ufuk çizgisine doğru olan kısmınının gerçekten berrak olarak görünememesi sonucu bu kanıya varmıştır. Tabii bu sefer de ayetlerdeki "onun yanında da bir kavim buldu(kehf:86)" ifadesi sorun çıkarmaktadır. Batar haldeki güneşin "yanında" bir kavim bulması ufka bakan birisi için pek mümkün değildir. Haydi bu yorumu da zorladık ve dedik ki, "ufka baktığı yerde bir de kavim buldu". Devamında güneş ile arasında herhangi bir örtü bulunmayan bir kavim buluyor güneşin doğduğu yerde. Bu sefer ufuk yok işin içinde, hatta bulanık su da yok. Demek ki bulanık su aslında güneşi ile kavim arasında bir örtü imiş. Demek ki bulanık suyun ışık geçirmiyor olması, bu yüzden güneşin batarken kararıyor olması da aslında gerçekten bulanık bir suyun içine batıyor olmasıymış. Ya da aslında bunu da zorlamayalım ve diyelim ki, öyle bir kavim buldu ki onlar çıplak bedenleri ile , çatısız, insiz olarak güneşin altında yatıyor kalkıyor. Haydi bu da Kurana göre mümkün olsun. Sonrasında yürümeye? devam edip hiç bir laftan anlamayan bir kavim buluyor ve bu kavimle konuşuyor. Kavim zul'e yecüc mecüc'den bahsediyor. Diyelim ki zul'ün mucizesi, hiç bir laftan anlamayan bir kavimle konuşabilmek olsun. Ve diyelim ki hiçbir laftan anlamayan kavim de birşekilde iletişim kurabiliyor olsun. Hiçbir laftan anlamayan kavim yecüc ve mecüc'den bahsedecek kadar bilgiye de, hiçbir laftan anlamamalarına rağmen sahip olsun. Neyse; zul, y ve m geçmesin diye iki dağın arasını demirle kaplamalarına yardım ediyor. Diyor ki, bu geçit ancak o gün geldiğinde dümdüz olacaktır.Enbiya 96 ve sonrası da yine yecüc ile mecüc'ün kıyamette ortaya çıkacağını söyler. Bu arada, iki dağın arasını demirle kaplayarak onlara sağlam bir kapı yapan zul de yine dünyanın yuvarlak olduğunu bilmiyor ki, sadece tek kapı yapmış diye anlıyoruz. Belki bu dağlar, bizim masallarımızda da kaf dağı olarak geçen, dünyanın sınırları olan aşılamaz dağlardır. Böylece y ve m'nin dünyanın sınırlarından içeri girip de kıyameti getiriyor olmaları engelleniyordur. Tabii bu durumda y ve m'nin yükseklik nedeni ile aşamadığı dağlar hangileri ise, onların zaten onlarca kere aşıldığını(evereste bile defalarca tırmanıldı); kıyameti getirecek bu varlıkların, tırt bir kaç ölümlü kadar bile olamadığını anlıyoruz. Zorlama yorumlar ile gelebildiğimiz yer bile yine masallar oldu. Bu arada; siz iyi kötü bilimsel jargona sahipsiniz; yorumlarla dallara ayırdığımız konular içinde bir binary tree (sadece iki olasılıklı düşündüğümüzü varsayalım) oluşturduk diyelim. Zorlaya zorlaya kaçıncı dalda olduğumuzu bulabilir misiniz? Bu kadarlık kısım, sadece ben üşendim diye bir kaç ayetteki anlatımın yorumu. Tüm kurandaki dil oyunlarını, mecazları katarsak ismi olmayan basamaklı sayılardaki dallara ulaşabileceğimizin farkında mısınız? Olasılık çok düşük diye evrimi reddeden müslüler, kuranın gerçeğe uyma olasılığının 1/ismi bulunmayan sayılar kadar küçük olduğunun farkında mı?

Yazmaktan sıkıldığım için burada bırakıyorum. Kuran da, islam da insan aklına hakarettir. Mecazlarla, dil oyunları ile beyin çürüten; şiirden başka bir işe yaramayan bir dilin ve bu dil etrafında temellenmiş dandik bir kültürün insanlığa sunduğu ayak bağıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kehf/85-86. O da bir yol tuttu. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.

islamı ve kuranı bitiren ayet budur bu ayeti okuyupta bu yazıyı tanrı gönderdi diyen varsa direk akıl hastahanesine yatırılmalı

Link to post
Sitelerde Paylaş

Güneşin bir yere battığı yok, sana öyle geliyor, 1400 yıl önceki araplar da aynen senin gibi güneşin bir yerlere battığını sanıyorlarmış.

Kehf/85-86. O da bir yol tuttu. Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.

Güneşin battığı yere varmak diye bir şey olmaz, sadece "Ben oraya vardığımda güneş batıyordu." denir.

Kehf/90. Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.

Ayetin devamına bakınca Zülkarneyn hem güneşin battığı yere hem de doğduğu yere gidiyor yani dünyanın iki ucuna.

Burada da Allah güneşle o güneşin doğduğu yerde yaşayan kavim arasına bir örtü koymamış, demek ki güneşin doğmadığı yerlerde yaşayan kavimlerle güneş arasında bir örtü var, nasıl bir örtü acaba bu örtü? Ne işe yarıyor?

Yine güneşin doğduğu yere varmak diye bir şey yoktur, "Ben oraya vardığımda güneş doğuyordu." denir.

Anlatılmak istenen doğuya ya da batıya doğru gidilmek ise güneşi doğduğu ve ya battığı "yere" gidiyorum denmez, güneşin doğduğu veya battığı "yöne" gidiyorum denir.

Bu ayetleri zorlayarak mecazi olarak alsak bile anlatım bozukluğu vardır.

batmak

Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek

Örnek: Sonra hani bir gemimiz batmıştı. S. F. Abasıyanık

Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek

Örnek: Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu. Ö. Seyfettin

İflas etmek.

Kirlenmek.

Saplanmak

Örnek: Ayağına yolda diken batmıştı. O. C. Kaygılı

Tedirgin etmemesi gereken şeyler tedirgin etmek.

Hoşa gitmeyen bir duruma uğramak

Yok olmak.

Bir gökcisminin gözerimi altına inmesi eylemi.

Ben Arapların güneşin batıyor demelerini yok olma anlamında kullandıklarını anlamıyorum. Anladığım o gününün bittiği,güneşin konumunun kaybolduğu yerini geceye bıraktığı.

Batan birşey geri gelmez güneş geri geliyor ama yaşadıkların geri gelmiyor. Batmak budur.

Verdigin ayet batan güneşle alakalı degil. Güneş üzerinden anlatım var. Kelimelerin manalarını yanlış koyarsak ortaya anlamsız şeyler çıkar tabiki. Güneşin battığı yerimi buldu yoksa güneşin battığı yerdemi buldu !! Güneş nerde batar bir örneklere 31 Mart sabahı bazıları için yok oldu(battı). Örnekleri geniş düşünürsek manalar,anlatımlar değişir.

1. hattâ izâ : olduğu zaman

2. belega : erişti, ulaştı

3. magribe eş şemsi : güneşin battığı yer

4. vecede-hâ : onu buldu

5. tagrubu : grup ediyor, batıyor

6. fî aynin : pınar içinde, pınarda

7. hamietin : bulanık, çamurlu

8. ve vecede : ve buldu

9. inde-hâ : onun yanında

10. kavmen : bir kavim, topluluk

11. kulnâ : biz dedik

12. yâ ze el karneyni : ey Zülkarneyn

13. immâ : ya, veya

14. en tuazzibe : senin azaba uğratman

15. ve immâ : ve ya, veya

16. en tettehıze : senin edinmen, ittihaz etmen

17. fî-him : onların içinde, onlar hakkında, onlara karşı

18. husnen : güzellikle, iyilikle, güzel davranışla

Link to post
Sitelerde Paylaş

batmak

Bir sıvının üstündeyken içine gömülmek

Örnek: Sonra hani bir gemimiz batmıştı. S. F. Abasıyanık

Dünyanın dönüşü dolayısıyla güneş, ay ve yıldız ufkun altına inmek

Örnek: Güneş renksiz bulutlar altında batıyordu. Ö. Seyfettin

İflas etmek.

Kirlenmek.

Saplanmak

Örnek: Ayağına yolda diken batmıştı. O. C. Kaygılı

Tedirgin etmemesi gereken şeyler tedirgin etmek.

Hoşa gitmeyen bir duruma uğramak

Yok olmak.

Bir gökcisminin gözerimi altına inmesi eylemi.

Ben Arapların güneşin batıyor demelerini yok olma anlamında kullandıklarını anlamıyorum. Anladığım o gününün bittiği,güneşin konumunun kaybolduğu yerini geceye bıraktığı.

Batan birşey geri gelmez güneş geri geliyor ama yaşadıkların geri gelmiyor. Batmak budur.

Batmanın anlamını yazmana gerek yok, herkes ne anlama geldiğini bilir, ayrıca güneş batıyor ifadesi ile de bir sorunum yok, bu da bir deyimdir.

Batan bir şey nasıl geri gelmez, mesela ben denize gidip kendimi suya bıraktığımda batıyorum ama biraz hareket edince çıkıyorum. Denizin altından ne batık şeyler çıkarılıyor. Yaşadıklarımızın batma ile ne alakası var? Yaşadıklarımız batmaz, geçmişte kalır sadece.

Verdigin ayet batan güneşle alakalı degil. Güneş üzerinden anlatım var. Kelimelerin manalarını yanlış koyarsak ortaya anlamsız şeyler çıkar tabiki. Güneşin battığı yerimi buldu yoksa güneşin battığı yerdemi buldu !! Güneş nerde batar bir örneklere 31 Mart sabahı bazıları için yok oldu(battı). Örnekleri geniş düşünürsek manalar,anlatımlar değişir.

1. hattâ izâ : olduğu zaman

2. belega : erişti, ulaştı

3. magribe eş şemsi : güneşin battığı yer

4. vecede-hâ : onu buldu

5. tagrubu : grup ediyor, batıyor

6. fî aynin : pınar içinde, pınarda

7. hamietin : bulanık, çamurlu

8. ve vecede : ve buldu

9. inde-hâ : onun yanında

10. kavmen : bir kavim, topluluk

11. kulnâ : biz dedik

12. yâ ze el karneyni : ey Zülkarneyn

13. immâ : ya, veya

14. en tuazzibe : senin azaba uğratman

15. ve immâ : ve ya, veya

16. en tettehıze : senin edinmen, ittihaz etmen

17. fî-him : onların içinde, onlar hakkında, onlara karşı

18. husnen : güzellikle, iyilikle, güzel davranışla

Güneşin battığı yeri buluyor tabii, ayeti okumadan mı yorum yapıyorsun?

Ne yazıyor ayette, Zülkarneyn güneşin "battığı" yere ulaşınca onu çamurlu bir pınarda batarken bulmuş.

Dünya üzerinde güneşin battığı bir yer mi var?

Ayrıca masalın devamına da bakınca her şey daha açık görülüyor, Zülkarneyn sadece güneşin "battığı" yere gitmiyor, bir de "doğduğu" yere gidiyor. Oraya gittiğinde güneşle arasında "örtü" olmayan bir kavim buluyor. Yani orada örtü yokmuş ama diğer yerledeki kavimler ve güneş arasında örtü varmış. Acaba bu örtü ne işe yarıyor?

Yahudiler Muhammed'i denemek için Zülkarneyn kimdir diye bir soru sormuşlar, Muhammed de başlamış palavraya, yahudiler de kıs kıs gülmüştür herhalde Muhammed'in bu palavrasına. O zamanki yahudiler bile Muhammed'in palavra attığını anlamış, sen bu devirde bu palavradan bir anlam çıkarmaya çalışıyorsun. Yok orada öyle demek istemiyor da böyle demek istiyor diye ayetten ilahi bir anlam çıkaracağım diye yırtınıp duruyorsun.

Biraz kafası çalışan Muhammed'in palavra sıktığını anlar, Neymiş Zülkayneyn güneşin battığı yere, doğduğu yere, sonra da başka bir yere gitmiş oralarda bazı kavimler bulmuş. Bu gittiği yerlerin ismi yok mu, oradaki kavimlerin ismi yok mu? Bu herifler hangi dilde konuşuyorlar? Ne zaman gitmiş buralara? Var mı bu ayrıntılar? Yok. Ne var, içinde hiç bir bilgi olmayan ifadeler var.

Yahu adam firavun kelimesini bile isim sanıyor, habire firavun şöyle yaptı, firavun böyle yaptı diye bir şeyler anlatıyor, bu firavunun ismi yok mu da habire firavun diyor bu adam?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu kadar saçmaliklari bir arada okumamistim hiç. Magribe'l Sems demek, bati tarafi demek. Bu bölgeye göre degisir. Örnegin Turkiyede karadan Avrupa'nin batidaki sahilleridir. Avrupada Amerikadir, Amerikada Japonya ve saire.

Gunesin ufukta batmasi, hemen butun dillerde kullanilan bir deyimdir. Turkçede de bu böyle.

Surede dogunun ve batinin ucra köselerine kadar tanri inancini yayan bir kimse resmedilip, degisik insan topluluklarinin kesfi biraz siirimsi bir tarzda anlatilmakta. Bunlardan birisi tamamen çiplak biçimde yasar olarak anlatilmakta, ve bu hakikaten artik gözlemlenen bir gerçek olarak herkesçe bilinmektedir. Bir kavim de neredeyse konusamayan olaran anilmakta. Buradan saçmalayip imkansiz seyler anlayanlarin aklindan suphe ederim. Bir insan bu kadar mi saçmalayabilir ?

http://www.fond-ecran-image.com/hotlink.php?photo=/galerie-membre/coucher-soleil/hpim6064-coucher-de-soleil-jaune-lac-leman.jpg

Bati tarafinda en uç bir toprak dilinden bulanik sularin ufkunda gunesin batmasi demek, gunesin suya girmesi degil, onun ustunde göreceli olarak ufkun arkasina çekilmesi anlamindadir. Bunu Kuranda fantastik anlamlar çikarmak isteyen kimseler baska turlu yormus olmalari, bunun dil bakimindan apaçik olmasini hiç degistirmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah mahlası ile yazan Muhammed, şiirde gerçeküstücülük akımının en ünlü temsilcilerinden olabilir. Fakat ne şiirleri, ne de hayranlarının o şiirleri gerçeğe uydurmak için olmadık anlamlara bulama çabaları, onları gerçek ve akla yatkın kılmaya yetmektedir.

Kısacası: olmamış, bir daha denesin.

Şiir konusunu bir kenara atarsak: örneğin gözlemlenen gerçek denilen, güneşle arasında örtü bulunmayan insanlara bir örnek almak iyi olabilir. İlgili ayetin bütün çevirileri güneşle aralarına herhangi bir örtü, siper, barınak vb. olmadığından bahseder. Bu, insanlar çıplak ve onlara gölge edecek ne bir dam, ne bir mağara, ne bir ağaç, ne bir deve, ne bir kaya, ne bir başka şey bulunuyor demek. Bu tür bir kabile, bu tür bir insan topluluğuna (yer ve isim bildirerek) örnek alalım mümkünse. Bu arada, insanlar güneş altında korunaksızken güneş çarpmasından veya aşırı hızlı su kaybından kolayca ölürler. Güneş çarpması, başın vücut tarafından soğutulamadan aşırı ısınmasıdır. Su kaybı ise.. su kaybıdır. Güneşle arasında örtü, siper vb. bulunmayan insanlar için aşırı hızlı su kaybı ve güneş çarpması kaçınılmazdır.

Kaçak oynayabilirsiniz; "allah yine her zamanki gibi net konuşmamış, bu sefer de (mesela necm:9'daki gibi: böyle, ben diyeyim iki yay, sen de daha az gibi işte şeklinde) yarattığı sistemi bilmezmiş gibi yarım yamalak tasvirlerle anlatmış ve insanlar vücutlarına çamur sürerek güneşten korunuyorlardı dememiş" diyebilirsiniz (çamur da örtü gerçi ya, bilmezden gelelim yine de). Bu durumda, böyle uyduruk bir tanrıyla uğraşmanız her türlü israftır. Ondan bin kere daha iyi tasvirler sunan şairler, yazarlar, çizerler mevcut; kendinizi bu kadar düşürmeyin, mevcutlardan birini kendinize tanrı seçin. Hiç değilse bunlar görünebiliyor, çağrılarınızı cevaplayabiliyor. İsteklerinizi, onlara da uyarsa, yerine getirebiliyor.

tarihinde bir_akil_insan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا

Burada hiç bir engel denmiyor, arkalarını دُونِ yani popoların veya alt tarafları örtecek bir şeyleri yoktu deniyor...

006183-PO1.jpg

http://translate.goo...;ونِ

tarihinde Levia tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

حَتَّى إِذَا بَلَغَ مَطْلِعَ الشَّمْسِ وَجَدَهَا تَطْلُعُ عَلَى قَوْمٍ لَّمْ نَجْعَل لَّهُم مِّن دُونِهَا سِتْرًا

Burada hiç bir engel denmiyor, arkalarını دُونِ yani popoların veya alt tarafları örtecek bir şeyleri yoktu deniyor...

006183-PO1.jpg

http://translate.goo...;ونِ

Allah neden bu insanların popolarına örtü koymamış? Canı sıkıldığı zaman seyretmek için mi? Sapık falan mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah neden bu insanların popolarına örtü koymamış? Canı sıkıldığı zaman seyretmek için mi? Sapık falan mı?

(araf/26) : ''Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).''

Bu konuda ibrahimi dinlerdeki çıplaklık algısı bu ayette de görünüyor. Şahsi bir yorum değil...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arapçayı Elmalılı, Ömer Nasuhi Bilmen, Abdülbaki Gölpınarlı başta olmak üzere, geri kalanların tamamına yeniden öğretmek gerekiyor bu durumda. Çünkü hepsi de çıplak yerine, güneşe karşı hiçbir siper verilmemiş olarak çevirmişler. Çıplak diyen bir kişi var, o da işin içine barınağı da katmış.

Resimdeki topluluğun elinde bir barınağın çatısı veya duvarı, üzerlerinde de sık ağaçlar bulunuyor. Öyle ki bu topluluğun bireylerinin güneş görebilmek için açıklık bir yere gitmesi gerekiyor.

Bu, insanlar çıplak ve onlara gölge edecek ne bir dam, ne bir mağara, ne bir ağaç, ne bir deve, ne bir kaya, ne bir başka şey bulunuyor demek. Bu tür bir kabile, bu tür bir insan topluluğuna (yer ve isim bildirerek) örnek alalım mümkünse.

Açık biçimde istediğim bir örnek için bile yukardaki resmi verebilen kişinin zırva külliyatı olan Kuran'ı da anlayabildiğine güvenmek de elbette mümkün değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu sözde tercümeler birebir çevirme değil geleneksel tefsirlere göre yorumlamadan ibaret. Yukarda kelimelerin birebir çevirilerini google translate ile paylaşıp yapıştırdım. Güneşin altında hiç bir örtkü olarak genel anlamda anlamak da dil açısından mümkün. Ancak سِتْرً kelimesi aspap anlamına da gelmekte : türkceye geçen tesettür kelimesinin kökeni. Tefsirlere göre bunlar serinlemek için suya dalıyorlarmış... Bu bir geç dönem yorumundan ibaret ve bütün çevirmeler bunun üzerinden siper diye çevirmekte.

tarihinde Levia tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

(araf/26) : ''Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takva elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi).''

Bu konuda ibrahimi dinlerdeki çıplaklık algısı bu ayette de görünüyor. Şahsi bir yorum değil...

Güneşin doğduğu yerdeki kavmi unutmuş anlaşılan ya da elindeki giysiler bitmiş. Ne dersin, belki de oradakileri çıplak görmek hoşuna gidiyordur. Olamaz mı?

Bu put elbise demesini biliyor da Kehf/90'da neden elbise değil de örtü demiş?

Bu put elbise indirmeseydi insanlar cıbıldak dolaşacaktı demek ki. Yine de bazı yerlere indirmeyi unutmuş. Olur o kadar, yaşlılıktandır, kaç trilyon yıldır yaşıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her dilde elbise sınıf sınıf. En basitinden en şıkına kadar kelimeler değişir. Burada elbise adına hiç bir örtküleri yoktu denmekte. Bu ne basit bir yaprak, ne bir urgan, ne bir bambu, ne de bir demir zırh demeye geliyor, yani anadan doğma. Sen bezle mi çıktın ? :lol:

tarihinde Levia tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...