Jump to content

Cinler


Recommended Posts

Konu, cin vardır-yoktur tartışmasına odaklı ve sonuç bildiren bir konu değildir.Daha evvel, yine bir tez çalışmasından edindiğim bilgilerin kısa bir özetidir.Geçmişten günümüze, çeşitli kültür ve dinlerin, cin anlayışları hakkında bilgi verir..

SAMİ KAVİMLERİNDE CİN ANLAYIŞI

Sami kökenli kavimlerde toplumun her kesiminde kötü ruh ve cinlere inanılırdı.

Yaratılışları insanlardan farklı olan cinlerin değişik sınıfları bulunmaktaydı. “Utukku” denilen bir grup çölde tuzak kurup insanlara musallat olmak için bekleyen, denizde dağda,

mezarlıkta yaşayan kötü ruhlardan oluşmaktaydı.

“Gallû” denilen ve daha az tanınan diğer bir grup da görünüşte cinsiyetsiz cinlerden meydana gelmekteydi.

“Rabisu” denilen başka bir cin sınıfının gizlice dolaşıp insanlara tuzak kurduğuna inanılırdı.

Ayrıca “Labortu” denilen dişi cinlerin de içlerinde yer aldığı cin grubunun zararından özellikle çocukları korumak için afsunlu tabletlerden boyunlarına muska asılırdı.

Bu cin sınıflarından başka yarı insan görünüşündeki cinlere de inanılmaktaydı.

MISIRLILARDA CİN ANLAYIŞI

Mısırlılar da Sami kavimleri ve Hintlilerde olduğu kadar çok sayıda ve çeşitte cin inancına rastlanmaz.

Mısır dinindeki telakkiye göre cinler genellikle yabanî hayvan, yılan ve kertenkele gibi sürüngen veya kara vücutlu insan şeklinde yaratıklar olup tanrı “Re”'nin düşmanları sayılırdı.

Mısır halkı cinlerin delilik, sara gibi hastalıklara sebep olduklarına büyücülerin cinleri kullanarak insanlara korkunç rüyalar gösterdiklerine, insanlara ve hayvanlara zarar verdiklerine inanırlardı.

YUNANLILARDA CİN ANLAYIŞI

Eski Yunanlılarda "daimon" ikinci derecedeki tanrılara verilen bir isimdi. Yunan mitolojisinde bu kelime insanüstü varlıklar için kullanılır.

Ancak daimonlar insanlar ve melekler gibi tanrı tarafından yaratılmış iyisi ve kötüsü bulunan varlıklar olarak görülmüştür.

Greko-Romen devresinin sonlarında daimon Latince genius gibi genellikle yarı tanrı yarı insan yahut ikinci dereceden ruhlar özellikle evleri ve malları koruyan ruhlar için kullanıldı.

Daha sonra kelimenin anlamı değişikliğe uğradı ve insanları taciz eden, onları bedenî ve zihnî zarara uğratan ruhlar için kullanılmaya başlandı.

ÇİNLİLERDE CİN ANLAYIŞI

Çinlilerde “Kuei” (cinler) ve “shen” (ruhlar veya tanrılar) telakkisi bütün Çin görünmezler alemini kapsar.

Cinler, yaşayanları aldatmak zarara sokmak için insan yahut hayvan şekline girebilir.

Çinliler, cinlerin her yerde bulunduğuna, onların ölüleri canlandırabileceklerine, mezarları, yol kavşaklarını ve akrabalarının evlerini sık sık ziyaret ettiklerine inanırlar. Onlara göre cinlerin bir kısmı “Yen-lo Wang”'ın emrinde cehennemde ölülerin cezalandırılmasında görevli olarak o alemde bir kısmı gökte, bir kısmı da ancak geceleyin gözükerek insanlar arasında yaşarlar.

Birçok zihnî ve bedenî hastalık cinlerden bilinir.

HİNTLİLERDE CİN ANLAYIŞI

Hindistan'da en eski zamanlardan beri tanrılar, görünmeyen varlıklar, insana yakınbir varlık olan cinlerle ilgili mitolojik anlatımlar bulunmaktadır.

En eski Hint kutsal metinleri olan Vedalar’da görünmeyen cinnî varlıklar iki gruba ayrılmaktadır.

İnsanlara iyi davranan birinci gruptakiler gökyüzünde, düşman olanlarsa mağaralarda ve yer altında yaşar.

Bunlar insanlarla birlikte hayvanlara da hastalık ve sıkıntı verirler.

Hatta ölüm ötesinde bile insanların ruhlarına taciz ederler.

Bu cin gruplarından biri olan “pisakalar” insan yiyen cin olarak da bilinir.

İRANLILARDA CİN ANLAYIŞI

İran kültüründe de cinlere oldukça geniş yer verilmiştir.

Zerdüşt Eski İran'ın Deva denilen tanrılarını cin saymıştı.

Cinler, kötü düşünceden, hile ve yalandan ortaya çıkıyordu.

Pehlevî dilindeki eski bir metinde cinleri ve zararlı hayvanları Ehrime'nin (kötü güç,şeytan) yarattığına yer verilir.

Daha sonra cinlerle ilgili tasnif yapılmıştır.

Buna göre baş cin “Aesma” şiddet, soygunculuk ve şehvet işlerini yürütür.

Eski İran'ın cinleri erkek cinsiyetine sahiptir.

Ancak “Drujdan” gelme dişi cinler de vardır.

Cinler karanlık ve kirli yerleri, ölü kulelerini sık sık ziyaret ederler.

Ahura Mazda'nın Ehrimen'i yenmesinde cinler de yer almıştır.

TÜRKLERDE CİN ANLAYIŞI

Türklerin Müslüman olmadan önceki inançlarına göre bütün dünya ruhlarla

doludur. Tabiatın her tarafına yayılmış olan bu ruhlar iyi ve kötü olmak üzere iki gruba

ayrılır. İyi ruhlar Tanrı Ülgen'in emrindedir ve insanlığın iyiliği için çalışırlar. Kötü ruhlar

arasında daima kavga, ihtilaf ve savaş olmaktadır. Hastalık, ölüm ve yaralar onlar

tarafından yapılmaktadır. Bu cinler ancak Şaman tarafından hasta bedenlerden

uzaklaştırılır.

YAHUDİLERDE CİN ANLAYIŞI

Yahudilikte Babil sürgünü öncesine kadar cinler ve kötü ruhlarla ilgili kavramlara çok az rastlanmaktaydı.

Tevrat’ta yer alan bazı ifadelerden onlarda da cin anlayışının varolduğunu görüyoruz.

Tesniye bölümünden Hz. Musa döneminde bir kısım Yahûdiler’in cinlere kurban kesmek sûretiyle tapındıkları anlaşılmaktadır.

Ancak bu tapınma olayı diğer milletlere karıştıktan sonra ortaya çıkmıştır.

Ancak Yahudiler, Hz.Musa’dan sonra yine cinlere tapmaya dönmüşlerdir.

Dış etkilerle özellikle İran'ın dualist sisteminin tesiriyle iyi ve kötü varlıklar arasında ayrım başlamış, kötü varlıklar arasında kötü cin ve ruh anlayışı ortaya çıkmıştır. Yahudi Kutsal kitabında bütün ruhanî, manevî varlıkların Tanrı'ya bağlı olduğu belirtilir.

Bununla beraber halkın diğer kültürlerden etkilenmesi sonucu bir takım cinnî varlıkların kutsal kitaba girdiği görülür.

Bunlar “Şedim”, “Lilit”, “Seirim”'dir.

Bunlardan putperestlerin tanrıları Seirim ile lilit ise Mezopotamyalılar’ın Lilitus’u ile bir tutulur.

Bu putperest tanrıları satir (yarı insan, yarıkeçi) ve tüylü olarak tasvir edilmekteydi.

Ayrıca iki önemli cinnî şahsiyette Kippur denilen keffaret günü günah keçisinin salıverildiği çöllük yerlerde yaşayan ve Levililer'de adı geçen “Azazel” ile kutsal kitap sonrası Yahudi menkıbelerinde geçen, çocuklara saldırması ve Adem'in ilk karısı olmasıyla bilinen dişi cin “Lilith”'dir.

Eski Ahit veya Yahudi kutsal kitabında ağrı ve felaket veren, kan emici cinlerden de bahsedilir.

Yahudilerde Babil sürgünü sonrası dini literatüründe cinlerle ilgili anlatımların çoğaldığı görülmektedir.

Apokrif eserler ve Kabbala denilen mistik gelenekte şekilsiz, gölge gibi cinler, yarı melek, yarı insan olarak ıssız yerlerde yaşayan, geceleri hünerlerini gösteren varlıklar olarak kabul edilmekteydi.

Bunlar bedeni ve mali felaketlere sebep olan ve insanları Allah'ın yolundan saptıran varlıklar olarak kabul edilmiştir.

Aggada, ilgili gelenekte cinlerin kaynağı hakkında çeşitli varsayımlar ileri sürülmüştür.

Buna göre cinler ilk sebt gününün akşamının alaca karanlığında Allah tarafından yaratılmıştır.

Veya Adem'in “lilith”'ten zürriyetidir.

Ya da kadınlarla cinsi yakınlığa giren kovulmuş meleklerin zürriyetidir.

Başka bir anlayışa göre de şeytanın başkanlığı altında Tanrı'ya isyan eden kovulmuş meleklerdir.

Yahudilik’te, cinlerin varlığının kabul edilmesinden başka, insan ve hayvanların içine girerek onları delirttiğine de inanılmaktaydı.

Kur’an-ı Kerim’in bildirdiğine göre, Firavun ve adamları Hz. Musa’nın tebliğ ettiği dine karşı çıkarak sihirbazlık ve mecnunluk (cinlenmişlik) suçlamasında bulunmuşlardı.

HIRİSTİYANLARDA CİN ANLAYIŞI

Hıristiyanlar da cinlerin varlığına inanmaktadırlar.

Gerek İnciller’de gerekse Pavlus’un Mektupları’nda cinlere çokça yer verilmiştir.

Ya’kub’un Mektubu’nda ise, cinlerin Allah’ın varlığını ve birliğini kabul ettikleri kaydedilmektedir.

İnciller’de yer alan ifadelerden Hz. İsa’nın bir çok defalar deli olan kişilerdeki cinleri kovarak onları iyileştirdiği nakledilmektedir.

Hz. İsa, cinleri çıkarma yetkisini Havarilerine de vermiştir.

Havariler de Hz. İsa’dan aldıkları bu yetkiyle murdar ruhlar üzerine hakim olmuşlar ve cinleri çıkararak, hastaları iyileştirmişlerdir.

Hıristiyanlıktaki cin anlayışı Yahudilik, Manihaizm, Gnostizm, Greko-Romen düşüncesi Yahudi apokrif ve apokaliptik geleneklerinin bir karışımıdır.

Ancak Hıristiyan cin telakkisi daha çok milattan önce II. ve I. Yahudi apokrif ve apokaliptik literatüründen etkilenmiş, meleklerle birlikte yaşayan insan kızlarından yasak ilişki sonucu bir dev sınıfı oluşup bunlarında zamanla kötü ruhlar zümresine dönüştüğü konusu, Yeni Ahit yazarlarınca şeytan ve emrindeki cinnî topluluk haline getirilmiştir.

Yeni Ahit, cinlerin putperestlerin tanrıları olduğunu bildirmekteyse de onların bedenî ve ruhî hastalıkların kaynağı olduğunu da açıklamaktadır.

Yeni Ahid’e göre cinler insanın içine girip hastalık yaparlar; onlar ancak Tanrı'nın adı anılarak bedenden çıkarılabilir.

İlk Hıristiyanlıkta daha fazla melek ve ruh üzerinde durulduğu cin konusuna pek el atılmadığı görülmektedir.

Asırlar geçtikçe büyü yapma ve cinleri kullanma uygulamaları artmış XII y. yıldan itibaren cinler Hıristiyan sanatında her çeşit talihsizlik felaket, sel, ferdî ıstıraplar ve ölümün sebebi olarak tasvir edilmeye başlanmıştır.

Latoron Konsili'nde cinler ve kâfirlerin şeytanla birlikte ebedî cezaya çarptırılacağı açıklanmış XV ve XVI y. yıllarda cinnî inançlar zirveye çıkmış, ayrıca Avrupa'da ve daha sonra Amerika'da cadı ve büyücülük büyük bir ilgi görmüştür. Reformcular da cin inancını kabul etmiştir.

Ancak ilmî ilerlemeler sonucu Protestan ülkelerde bu konu eski itibarını kaybetti.

Buna rağmen cin çıkarma Protestanlığın bir kolu olan Reforme Hıristiyan kilisesiyle doğu kiliselerinde hala uygulanmaktadır.

Buraya kadar anlatılanlar, Hıristiyanların cinler hakkında olumsuz görüşe sahip olduklarını gösterir.

Onlara göre cinler murdardır, sapıklığa, küfre, dalalete çağırırlar ve cehenneme gitmeye layıktırlar.

İslâmî görüşün aksine, cinleri tek sınıf olarak görmektedirler ki, o da kâfir cinlerdir.

ARAPLARDA CİN ANLAYIŞI

Cin terimi, Arap kültüründe en genel anlamıyla bütün şer güçleri göstermek için kullanılırdı.

İslam öncesi Arap toplumunda ruhlar aleminin iyi ve kötü güçlerin önemli bir yeri vardı.

Cahiliyye insanı gözle görülmedikleri için melekleri de cin diye isimlendirirlerdi.

Bazı taş ve ağaçlarda, kuyu, mağara ve benzeri yerlerde insan hayatına tesir eden varlıkların olduğuna inanılıyordu.

Cahiliyye Arapları cinleri yeryüzünde oturan

ilahlar olarak kabul ediyor pek çok olayı onların yaptığına inanıyorlardı.

Cinler, hayır ve şer işleri yapmaya muktedir sayılırdı.

Bu sebeple onların teveccühünü kazanmak onlara saygı göstermek ve ibadet etmek gerekirdi.

Kur’an-ı Kerim'in bildirdiğine göre Kureyşliler, cinlerle Allah arasında soy birliğinin olduğunu ileri sürüyor, cinleri Allah'a ortak koşuyor ve cinlere tapıyorlardı.

Aslında Arap Müşrikleri, her putun içinde bir cin bulunduğunu zannederek putun şahsında cinne tapmaktaydılar.

Bu tapma şekli Kur’an-ı Kerim’de dile getirilmekte ve şöyle denilmektedir:

“ Cinleri Allah’a ortak koştular. Oysa ki onları da Allah yaratmıştı.

Bilgisizce O’na oğullar ve kızlar yakıştırdılar.

Hâşâ! O, onların ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.”

Putların içinde bulunan bu cinne Hâtif denirdi.

Cahiliyye Arapları cinlerin de kabileler halinde yaşadıklarına, fırtına gibi bazı tabii olayların onların işi olduğuna inanıyorlardı.

Onların da evlenip çoğaldıklarını, hastalıkları onların getirdiğine, genellikle tenha ve kuytu yerlerde yaşadıklarına inanıyorlardı.

Cahiliyye Araplarının yeni doğmuş çocuklara cinnin zarar vereceğinden korktukları ve bu sebeple çocuğun yastığının altına ustura koydukları böylece cinlerin çocuğa zarar vermesini önlediklerine inandıkları anlaşılmaktadır.

Hz. Aişe böyle bir olayla karşılaşınca çocuğun yastığının altındaki usturayı atarak bunu yasaklamış ve Peygamber Efendimizin böyle şeylerden hoşlanmadığını söylemiştir.

Onlar aynı zamanda deli olanları cinlerden kurtarmak için nefes ederlerdi.

Araplar, kahin, falcı, müneccim gibi kişilerin gökleri dinleyen cinlerden haber aldıklarına inanıyorlardı.

Onlara göre cinler, kahinlere gökten haber getiren semavî varlıklardı.

Bu tür cinlere “reî” veya “tâbî”, görünmeyen kaynaklardan gelen seslere de “hâtif” deniyordu.

Arap Yarımadasında bu tür kişilerin görev yaptığı birçok mâbed vardı.

Beytü Riâm , Beytü’l-Uzza, Beytü’l-Celsed bu yerlerin meşhur olanlarıydı.

Cahiliyye döneminde zaten sihir bir sanat olmaktan çok cinlerle, gizli kuvvetlerletemas kurup onlardan bilgi alma mesleğiydi.

Her cinnin seçtiği bir şair vardı.

Şairle cinarasında çok sıkı bir ilişki vardı.

Her şairin kendisine zaman zaman ilham veren bir cini olduğuna inanılırdı.

Şair genellikle kendi cinine “Halil” yani samimi dost der ve onu insan isimlerinden biriyle anardı.

Bu isimlere daha çok şair-cin ikilisini ele alacağım paragrafta değineceğim.

Peygamber Efendimizin de böyle bir ilişki kurduğuna inanan Araplar O’na da şair, mecnun, kahin diye iftira etmişlerdir.

Bir kısmı ise şeytanın şer tanrısı olduğuna cinlerin şeytanın askeri meleklerin de Allah’ın askeri olduğuna inanırlardı.

Cahiliyye Arapları, her evin bir cinni olduğuna inanırlardı.

Bu sebeple yeni bir ev yapan kişi evin yapımını tamamladığı zaman evin cinni için kurban keser ve böylece onun evde yaşayanlara bir zarar vermeyeceğinden emin olurdu.

Peygamberimiz bu inancı reddetmiş ve bu şekilde kesilen kurbanların etlerinden yenilmesini yasaklamıştır.

Buraya kadar hadislere hiç değinmedim ama, evdeki yılanın cin olduğuna dair bir hadis var, sanırım o hadis bu konuyla ilintili.

Hadisleri aktardığımda değineceğim.

Cahiliyye Arapları bir köye girecekleri zaman orada bulunan cinlerden emin olmak için eşek gibi anırılardı.

Bu anırmanın adına “Ta’şir” denirdi.

Bir vadide geceleyecekleri zaman yüksek sesle; “Ey bu vadinin azizi! Ben senin itaatinde bulunan beyinsizlerden sana sığınıyorum.”

Der ve böylece o vadideki cinnin kendilerini koruyacağına inanırlardı.

Şimdi cinlerle normal insana göre çok daha fazla içli-dışlı olduğuna inanılan şairlere gelelim.

Bu konuda malumat oldukça fazladır ancak hepsini birden almak pek mümkün değil.

Eski Araplarda şairlerin, kendilerine şiir melekesi verdiklerine ve yine kendilerine şiir ilham ettiklerine inandıkları cinleri, şeytanları mevcuttu.

Böylece şair ilham kaynağını, irtibat halinde bulunduğu bir cin ile, bu dünyanın ötesinde sihirli bir aleme bağlıyor, dolayısıyla kendisi de tabiat üstü bir kuvvetle mücehhez bulunuyordu.

Rivayete göre şair Ubeyd b. el-Abras (Ö. 554) daha önceleri şair değildi.

O uykuda iken bir şeytan ona bir yumak saç getirdi, onu ağzına attı ve sonra da şöyle dedi:

“Kalk!” O da kalktı ve o andan itibaren şiir söylemeye başladı.

Benzer şekilde Küseyyir (Ö. 723), bir yolculuğunda yanına gelen ve onun karini olduğunu söyleyen bir cin vasıtasıyla şiir söylemeye başladığını anlatmıştır.

Şairin cini etrafında dolaşmaya başladığında şiir sanatındaki kabiliyeti artardı.

Şairin cini bir fert olarak kabul edilir ve ona bir isim verilirdi.

İnsanlar, cinlerin zaman zaman ortaya çıktığını ve onlara faydalı olabilecek şairlerden bahsettiklerine inanırlardı.

Yine onlar, şiirlerini bu şairlerin isimleri ile söylerlerdi.

Mesela; Hutay’e’nin (ö. 678) kasidesinin ilk beytini meçhul bir genç söylemiştir.

Bununla ilgili olarak “Bu Hutay’e’nin değil mi?” diye sorulduğunda “Evet. Ben onun cininin sahibiyim.” demiştir.

Kendisine ilham veren şeytanının olduğu ileri sürülen şairlerin ilki İmru’l- Kays’tır.

Yine bu konu ile ilgili olarak Ebu’l-‘Alâ el-Ma’arrî’nin (ö. 1057) Basra’da arkadaşı Hüseyin Ahmet en-Nüktî’ye yazmış olduğu mektup zikredilebilir.

tarihinde Pahis tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Mektupta el- Ma’arrî şöyle diyor:

“Araplarca her şairin, kendi dilinde şiir söyleyen birer şeytanı olduğu bilinmektedir.”

Buna şu beyitler şüphesiz güzel misaldir:

"Yaşım her ne kadar küçük ve gözden de ırak olsam, şeytanım cinlerin reisidir ve beni şiir sahasında her türlü sanata ulaştırır."

Rivayetlere göre şair birisini hicvetmek istediğinde kahinlerin elbiselerine benzer özel elbise giyerdi.

Saçını traş eder ve iki perçem bırakırdı.

Bu perçemlerden birisini yağlar ve ayağına bir nalin giyerdi.

Biz, saç kesmenin hacca mahsus bir adet olduğunu biliyoruz.

Hicveden şair, hac sırasında yaptığı işlemleri hiciv sırasında da yaparak, sanki bu işlemlerle hicvinin, lanetinin hasmına mümkün olan her yoldan eza ve cefa olarak ulaşmasını arzulamaktadır.

Şiir, Arapların ileri gelenlerinin dillerinde uçup giden birşey değildi, bilakis kalıcı idi.

Aynı zamanda şairler, tarihi bilen kişilerdi.

Ayrıca şairler, şiirlerinin cinlerin kendi dillerinden verdikleri yakıcı sözler olduğuna ve bunu gayptan aldıklarına inanırlardı.

O dönemde şairlerin insanlardan üstün, cinlerden ise daha alt sınıfta oldukları kabul edilirdi

Ebu Ubeyde’nin anlattığı gibi, Araplar cinleri isimleriyle tanırlardı.

Arap; inkar, zulüm, düşmanlık ve bozgunculuk yaptığında ona şeytan denilirdi.

Bazen de kızgınlığı şeytan olarak isimlendirirlerdi.

Bununla ilgili olarak Ebu’l-Vecih el-‘Aklî şöyle anlatıyor:

“Şeytanım sırtıma bindiğinde de böyle idi.” diyince, “Hangi şeytanı kastediyorsun?” diye sorulduğunda “kızgınlık” şeklinde cevap vermiştir.

[Öfke şeytandandır, şeytan ise ateşte..kim kızarsa abdest alsın... mealindeki hadisle alakalı olabilir diye düşünüyorum.]

Cinlerle şairler arasındaki ilgilerden birisi de şudur: Geçen sıfatlar, şairlere şeytanları yolu ile gelmekte idi.

Onlar bu inanca kendileri için şiirden daha önemli olan kehanet vasıtası ile ulaşmışlardı.

Her kahinin “Tabi’” ismi verilen bir sırdaşı bulunmaktaydı.

Şairler, gayba ait güçlü yardımları bunlardan alıyorlardı.

Çünkü şiir, neredeyse şairin ruhunun başka bir ruh ile karışımını sağlayan ruhi bir etkileşimdi.

Şair o ruh ile zaman zaman bazı şeyler hissederdi.

Yunan ve Romalı şairler bunu manzumelerinin başlangıcı için gerekli görürlerdi.

Bu kişiler şairlerin ilahları, zenginlerin tanrıları vs. şeklinde isimlendirilirdi.

Bu konuyla ilgili birçok hikaye mevcuttur.

Araplar bu işi daha da ileri götürmüş, bu şeytanlarına birer isim vermişlerdir.

Şairlerin şeytanlarından isimlerini bildiklerimizi saymaya çalışalım:

İmru’l- Kays (ö. 545): Lafiz b. Lahiz

Ubeyd b. el- Abras: Hubeyd

Beşir b. Ebî Hazım: Hubeyd

Ziyâd ez- Zebibânî: Hazir b. Mahir

A’şâ (ö. 629): Mishel b. Esâse

Amr b. Kutn: Cühünnâm

el- Mahbelu’s- Sa’dî: Amr

Kumeyt: Müdrik b. Vağim

Beşşâr (ö. 784): Senâknâk

Cerir (ö. 733): Müktehil

Hasan b. Sabit (ö. 670) : Amr

A’şâ bir beytinde şöyle diyor:

"Ben dostum Mishel’i çağırdım. Onlar da ona karşı Cühünnâm’ı çağırdı. Bayağı ve adi kişi helâk olsun"

Beyitte zikri geçen Mishel’in, A’şâ’nın şeytanı olduğu, Cühünnâm’ın ise Amr b. Kutn’un şeytanı olduğu bilinmektedir.

Şair A’şa, Mishel isimli cinini, şiir söylerken ona dayandığını ve aralarındaki uyumu anlatırken şöyle demektedir:

"Ben şiir sanatında tecrübesiz bir çırak değilim.

Ben ancak Mishel bana söz lütfettiği zaman konuşurum İkimiz arasında sıkı bir dostluk var; öyle iki dost ki, biri cin, öbürü de ona tabi olan insan.

O söyler, peşinden ben de söyleyeceğim her şeyi söylerim.

O bana yeter.

Zira o ne dili tutuk biridir, ne de acemidir"

Ebu Bekr b. Düreyd de arkadaşlarına şöyle bahsetmiştir:

“Rüyamda gördüğüm birisine: “Sen kimsin?” diye sordum, o da şeytanım Ebu Zaciye olduğunu ve Musul’da iskan ettiğini anlattı.”

[bu örneği, şairin rüyasının salih bir rüya olduğu inancına delalet ettiği için alıntıladım]

Cahiliye döneminde Araplar, kendisinde zekâ ve soyluluk görülen insanlarda, Abkar vadisinde (Periler Ülkesi) ikamet eden cinlerin dokunuşunun etkisinin olduğu inancını taşırlardı.

Aynı şekilde şairlerin de kasidelerinde onlara ilham veren cinlerin etkisinin bulunduğuna inanırlardı.

Bu sebepten şairlere “Abkarî şair” ismini verirlerdi.

Yine cahiliye döneminde insanlar metruk, ıssız, vahşi ve tanıdık olmayan bir bölgeye gittiklerinde, [yukarıda değişik bir şekilde bahsetmiştim] “Bu bölgenin sefihlerinden yani cinlerinden buranın efendisine sığınırım.” derlerdi

Araplar, kendilerini insanların şiire en fazla meyyal olanları olarak kabul etmektedirler.

Yine aynı şekilde şeytanın, şiiri onların bölgelerine üflediğine ve kadın-erkek herkesin bu sayede şiir öğrendiği inancını taşımaktadırlar.

Cahiliye Araplarının cinler ile, özellikle cahiliye şairlerinin cinlerle alakasını anlatan daha bir çok malumat vardır.

Bunların bir ksımı uydurmadır tabi.

Örneğin, dönem şairlerinden Züheyr b. Ebi Sülma adlı bir şair için, Peygamberimiz, Züheyr ile karşılaştığında

“Allah’ım beni onun şeytanından (yani hicvinden) koru.” şeklinde dua etmiştir.

Züheyr, o andan itibaren de tek bir beyit bile söyleyememiştir.

denilmiştir, fakat konu uzmanları ilgili şairin Peygamberimiz ile karşılaşmasının imkansız olduğunu dile getirmişler.

Sonuç itibarı ile şunu söyleyebilirim; cin kavramı, farklı kültür ve dinlerde de bulunmaktadır.

Kaynak olarak ters bir yol izledim, yani önce Kuran ve hadisler üzerinden giderek bu konudaki bilgileri derleyebilridim.

Ancak, buraya kadar vermeye çalıştığım malumatın yarısının uydurma olduğunu düşünsek bile, bu uydurmaların bugünkü cin kavramına olan inancımızda ne kadar etkili olduğunu görmek açısından bence daha faydalı bir yol.

Gerçi bundan sonra cin kavramına getirilen modern yorumlarda, ilgili ayet ve hadisleri görmek de mümkün olacak.

Dediğim gibi cin kavramı hakkında gerek cahilye, gerekse ondan daha önce çeşitli din ve kavimlerin bize ulaşan bilgileri çok daha fazla.

Ancak sanırım yazı hacmi oldukça uzadı, şimdilik kesmek yerinde olacak..

MODERN CİN TASAVVURLARI

1- Cinler, vaktiyle bir gezegende yaşayan daha sonra bu gezegenin komşusu olan gezegenin çekim gücüyle dağılması sebebiyle üzerindeki hayatın kalıntılarıyla yeryüzüne gelmiş varlıklar olup, insandan önceki tekamül safhasının yaratıklarıdır.

Yeryüzündeki cin kavmi fesat çıkartmış ve kan dökmüş sert mizaçlı varlıklardır.

Bu görüşe göre “cânnı ateşten bir mâricden yarattık” âyetindeki mâric, ateşten katılan demektir.

Bu deyim, karbon bileşimlerinin ilki olan karbon asidini ifade eder.

O halde cinler, karbon asidinden yaratılmıştır.

Bu görüş Cin sûresi (72/8-9) âyetlerinin tevili zorlanarak delillendirilmek istenmiştir.

2- Cinler, maddeye nüfuz edici ve dumansız ateşten yani ışınlardan ezelde yaratılmış, varlığını ve canlılığını ruhtan alan varlıklardır.

Cinnin, kendi varlığını bilmesi, periperiye (rûh-i hayvânî ) bürünmesinden itibaren olmaktadır.

Bu da bir anlamda cinlerin doğumu demektir.

Mutlak manadaki ölümleri kıyametle meydana gelecek olan cinlerin, basit ölümleri, kendileri için belirlenmiş sürenin sonunda perisperilerinden soyunmaları tarzında olmaktadır.

Yine bu görüşe göre cinlerin kendi öz zamanlarına göre altmış-yetmiş yıl olan ömürleri insanlara göre bin yıla yakın olduğundan, insanların bilmediği bazı şeyleri bilmeleri mümkündür.

Onlar geçmiş bir takım olayları bilebilirler.

Bu da seyyal bir yapıya sahip olmaları ve maddeyle kayıtlı bulunmamalarındandır.

Cinlerin yapıları çok gelişmiş olmakla beraber düşünce ve şuur açısından insandan geridirler.

Ruh çağırma denilen şey bazı insanların cinlerle temas kurmasıdır.

UFO veya onlarla gelen kişiler görüntüsünü veren varlıklar cinlerdir.

Bu görüşte yer alan cinlerin ezelde yaratıldığı fikri ile doğum ve ölümlerinin olduğu fikri bir çelişki oluşturmaktadır.

Ayrıca cinler, insanlar gibi sonradan yaratılmış varlıklardır.

Bu görüşün, cinlerin varlık ve canlılığını kendisinden aldıkları şey olarak ileri sürdüğü ruh da kelamcılara göre sonradan yaratılmıştır, ezelî değildir.

3- Maddeyi son derece yoğun bir enerji, enerjiyi de son derece seyrek bir madde olarak ele alan bir görüşe göre cinler akıllı enerjidirler.

Enerjinin ölümlü olması sebebiyle ölürler.

Bu görüşe göre de dünya atmosferinde gözüken UFO’lar cinlerdir.

Uzaylılar uydurması da cinler tarafından tezgahlanmaktadır.

4- Cinler ateşin siyahıyla karışmış olan alev (mâric)den, bir başka ifade ile ışınların biraz daha yoğunlaşıp maddeye yaklaşmış şeklinden yaratılmıştır.

Bu görüşe göre yaratılış sırası melek, cin, insan şeklindedir.

Melek tamamen soyut ruhtur.

Ruhun hiçbir maddî özellik almayıp ancak belli bir şekle (kalıba) sokulmasıyla melek yaratılmıştır.

Biraz maddeye yaklaşmakla birlikte ruhânî tarafı fazla olan varlık ise cindir.

Ruhanî ve maddî yönü dengeli biçimde yaratılan varlık ise insandır.

Melek tamamen soyut ruh olduğundan ve maddî biç bir yönü bulunmadığından kötülüğe eğilimi yoktur.

Cin latîf cisim olmakla birlikte maddî yönü dolayısıyla iyiye kötülüğe eğilimi olan fakat madde ve ruhanîyet dengeli olmadığı için kötülük ve hafiflik tarafı ağır basan varlıktır.

Yaptıkları işler kendi şuurlarına dayandığından dolayı sorumludurlar.

5- Cinler, bazı hastalıkların sebebi olan mikroplardan ibarettir.

Ali Osman Ateş Hoca, cinlerin mikrop olmasıyla ilgili şöyle bir yorumda bulunmaktadır:

“Mikro dünyayı bilgimizin sahasına sokan mikroskopun henüz keşfedilmediği, mikropların varlığının ilim dünyası tarafından tanınmadığı bir dönemde, Hz. Peygamber tarafından onların varlığına işaret edilip tesirlerinden bahsedildiğini bazı hadislerden öğreniyoruz.

Hz. Peygamberden nakledilen bu hadislerde kullanılan ‘cin/şeytan’ kelimesiyle mikroplar kastedilmektedir."

Bu görüş birçok İslam alimi tarafından eleştirilmiştir. Zira âyet ve hadislerle telifi mümkün olmayan bir açıklamadır.

Cenab-ı Allah birçok âyette cinlerin insanlar gibi sorumlu olduğunu, insanlar gibi öleceklerini, hesaba tabi tutulacaklarını, iyilerinin mükafaatlandıralacağını, kötülerinin cezaya uğrayacaklarını bildirmektedir.

6- Son olarak tasavvur edilen cin kavramı şöyledir:

Kur’an’da anlatılan cinlerden maksat temelde insandır veya Kur’an’daki cinlerden maksat göklerdeki geçmiş veya gelecek kuşak insanlardır.

Bu görüşe dayanak olarak, el-En’am Sûresi, 6/112; el-‘Araf Sûresi, 7/38; Hûd Sûresi, 11/119; es-Secde Sûresi, 32/13 ayetleri öne sürülür.

Yani bu ayetler, cin kavramı, insanın şeytani güçler ile ilişkisinin sembolik olarak kişiselleştirilmesine işaret eder.

Bazen alternatif olarak bir kimsenin genel olarak “esrarlı güçler” şeklinde tanımlanan gerçek ya da yanılsama ürünü güçlerin etkisi altına girmesinin ve bunun sonucunda Kur’an’ın her zaman suçlayıcı terimlerle andığı sihirbazlık, falcılık, astroloji vb. uygulamaların bir sembolü olarak zikredilmiştir.

Bazen de, cin terimi, bizatihi görünmez olmayan, ama o zamana kadar tanınmayan bilinmeyen varlıkları gösterir.

el-Ahkâf Sûresi, 46/29-32; el-Cin Sûresi, 72/1-15 ayetleri ile bu son tevil yapılır..

Bunlara ek olarak bir de Fethullah Gülen in cin kavramına yaklaşımı var.

Günümüz bakış açısı ile daha çok cinlerden nasıl fayda sağlanabileceği noktasına değinmiş.

Merak edenler, Varlığın Metafizik Boyutu, adlı kitabından bakabilirler.

tarihinde Pahis tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sümer mitolojisinde ise, Galla/Gallu diye isimlendirilen varlıklar, ölüler diyarının acımasız küçük cinleri diye tarif ediliyorlar.

Ancak bazı kaynaklarda bunlar, küçük şeytanlar diye tanıtılırken, bazı kaynaklarda yarı Tanrı olarak tarif ediliyor.

Konuya ilgi duyanlar, "Gallu" şeklinde arama ile İngilzce kaynaklardan araştırabilirler..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da yer alan ve 28 ayetli Cin suresinin meal ve tefsirini çok detaylı araştırmanızı öneririm. İlginç bilgiler edinebilirsiniz.

Cine inanmayanlar için söyleyeyim; amatör olarak paranormal olaylarla ilgilendiğim dönemlerde, elektronik cihazla onları görüntülemeyi başarmıştım. Tipleri insanlar gibi birbirlerine pek benzemiyorlar. Envai çeşit tipleri var. Boynuzlusu, boynuzsuzundan tutun da yeşiline ve mavisine kadar renkte olanlar var.

Dikkat etmeniz gereken; onlar, Kuranda belirtildiği gibi ateş yani enerjiden oluştuklarından fiziki madde halinde değildir. Cisimlerin içinden geçebilirler. Her insan üzerinde 1'den fazla şeytan olan ve olmayan cin yaşar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cine inanmayanlar için söyleyeyim; amatör olarak paranormal olaylarla ilgilendiğim dönemlerde, elektronik cihazla onları görüntülemeyi başarmıştım. Tipleri insanlar gibi birbirlerine pek benzemiyorlar. Envai çeşit tipleri var. Boynuzlusu, boynuzsuzundan tutun da yeşiline ve mavisine kadar renkte olanlar var.

Ne tip elektronik cihazla görüntülediniz?

Görüntülemek denilince insanın aklına monitör, ekran vb. gibi cihazlar geliyor.

İlgili cihaz nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

cin, hayalet, ruh, öcü, karabasan adını ne koyarsak işte bu tür metafizik varlıklar bütün toplumlarda kendine yer bulmuştur. bunların varlığına dair toplumda anlatılagelen hikayeler vardır. tabi bunlar spekülasyondan ibarettir. ancan inanç olarak kendine yer edinmiştir. bunlarla kontak kurduğunu iddia eden, deneyim yaşadığını söyleyen insanların anlatılarında psikolojik bozukluk bulurum. birde iletişim kurduğunu iddia eden işin medyum tarafı var fakat tamamen zırvalıktan ibaret.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da yer alan ve 28 ayetli Cin suresinin meal ve tefsirini çok detaylı araştırmanızı öneririm. İlginç bilgiler edinebilirsiniz.

Cine inanmayanlar için söyleyeyim; amatör olarak paranormal olaylarla ilgilendiğim dönemlerde, elektronik cihazla onları görüntülemeyi başarmıştım. Tipleri insanlar gibi birbirlerine pek benzemiyorlar. Envai çeşit tipleri var. Boynuzlusu, boynuzsuzundan tutun da yeşiline ve mavisine kadar renkte olanlar var.

Dikkat etmeniz gereken; onlar, Kuranda belirtildiği gibi ateş yani enerjiden oluştuklarından fiziki madde halinde değildir. Cisimlerin içinden geçebilirler. Her insan üzerinde 1'den fazla şeytan olan ve olmayan cin yaşar.

-----------------------

Kendine dikkat et. Halüsinasyonlar ciddi bir şeylerin habercisi olabilir.

tarihinde albastı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Cine inanmayanlar için söyleyeyim; amatör olarak paranormal olaylarla ilgilendiğim dönemlerde, elektronik cihazla onları görüntülemeyi başarmıştım. Tipleri insanlar gibi birbirlerine pek benzemiyorlar. Envai çeşit tipleri var. Boynuzlusu, boynuzsuzundan tutun da yeşiline ve mavisine kadar renkte olanlar var.

Hocam ilginçmiş. Bu kanıtı (resim veya videoyu....) burada paylaşabilir misiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 4 years later...

Haber yeni, 24 Mart 2017 tarihli.

Kartal Esentepe Mahallesi, Tecerdağı Caddesinde, çocuğu olmayan kadınlara muska yazdığı ve cin çıkarma vaadiyle dolandıran S.G. isimli Cinci Hoca yakalandı. Hocanın evine yoğunluktan dolayı, bankalarda sıra fişi veren sıramatik aparatı gibi sıramatik koyduğu belirlendi. Evin duvarına asılan "Bakım ücreti 30 lira", "Muska ücretimiz 300 lira, Pazarlık yapılmaz" yazıları dikkat çekti. Polis ekipleri aramalarında, muska yazmak için kullanılan çok sayıda arapça metinli kağıtlar ve 6,300 TL nakit para ele geçirdiler.  

 

Günde 1 saatte bir müşteri gelse ve ona okuyup üflese, 1 kişiye de muska yapsa, temizinden 1500 liralık günlük ciro yapıyor bu cinci hoca. Asgari ücret aylık 1404 lira iken bu cinci hoca günde 1500 lira kazanıyor, düşünün artık akp'nin %55'li oy'unun nereden geldiğini!

 

tarihinde Engse Hohol tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 months later...

Komünist ve ateist olmalarına rağmen bazı Çinliler, cinlerin varlığına inanıyorlar. Çinlilerin kuei (cinler), shen (ruhlar) dedikleri yaratıklara inanmaları karanlık korkusundan aslında. Geceleyin mezarlara saldıran cinlerinin, cesetleri yediklerine inanıyorlar. Geceleyin mezarlıktan geçerken rüzgar esiyor, mezarlıktaki ağaçların yaprakları hışırtı sesi çıkarınca, sanıyorlarki cinler, ölülerin cesetlerini yiyorlar. Tamamen çocuksu bir karanlık korkusundan kendilerine kuei (cinler), shen (ruhlar) alemi yaratmışlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...