Jump to content

Şeytanın Suçu Nedir?


Recommended Posts

Aslında tanrı zannedilen şeytan, şeytan zannedilen tanrıdır. Tanrı zannedilen varlığa X, şeytan zannedilen varlığa Y diyelim. Aslında tanrı Y idi. Onun yönetiminde evren huzur içindeydi. Fakat X darbe yaparak onun tahtına kuruldu. Sonra tanrılar idam edilemeyeceği için bir plan yaptı. Bu plan sonucu Y'yi sürgün etti. Adem bu işin sadece figüranı. Filler tepişince çimenler ezilir. Y iyi olan tanrıydı, X ise kötü bir tanrıydı. Y insanlara ateizmi öğreterek evreni bu kötü diktatörden kurtarmayı planladı. Bu kötü diktatör devrilince iyi tanrı Y yani şimdi sizin kötü sanıp şeytan dediğiniz iyi tanrı tahta oturacak ve evrene tekrar huzur, barış gelecek.

 

Bu hamleye karşı kötü X de dinleri gönderip insanları düşmanlaştırıyor, savaştırıyor ve ateizmi engellemeye çalışıyor. Fakat bu tanrı kötü olduğu kadar kurnaz. Dinleri iyi, ateizmi kötü gösteriyor ve kendini iyilikten yana, muhalifi tanrıyı şeytan olarak lanse ediyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 40
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

20 dakika önce, democrossian yazdı:

Aslında tanrı zannedilen şeytan, şeytan zannedilen tanrıdır. Tanrı zannedilen varlığa X, şeytan zannedilen varlığa Y diyelim. Aslında tanrı Y idi. Onun yönetiminde evren huzur içindeydi. Fakat X darbe yaparak onun tahtına kuruldu. Sonra tanrılar idam edilemeyeceği için bir plan yaptı. Bu plan sonucu Y'yi sürgün etti. Adem bu işin sadece figüranı. Filler tepişince çimenler ezilir. Y iyi olan tanrıydı, X ise kötü bir tanrıydı. Y insanlara ateizmi öğreterek evreni bu kötü diktatörden kurtarmayı planladı. Bu kötü diktatör devrilince iyi tanrı Y yani şimdi sizin kötü sanıp şeytan dediğiniz iyi tanrı tahta oturacak ve evrene tekrar huzur, barış gelecek.

 

Bu hamleye karşı kötü X de dinleri gönderip insanları düşmanlaştırıyor, savaştırıyor ve ateizmi engellemeye çalışıyor. Fakat bu tanrı kötü olduğu kadar kurnaz. Dinleri iyi, ateizmi kötü gösteriyor ve kendini iyilikten yana, muhalifi tanrıyı şeytan olarak lanse ediyor.

 

Tevekkeli, sormadım Tanrı mi şeytan mı daha zeki diye! İşte aradığım cevap buydu. 'Kim daha zeki' topicte aradığım cevabı burada buldum. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 07.11.2018 at 21:00, democrossian yazdı:

Aslında tanrı zannedilen şeytan, şeytan zannedilen tanrıdır. Tanrı zannedilen varlığa X, şeytan zannedilen varlığa Y diyelim. Aslında tanrı Y idi. Onun yönetiminde evren huzur içindeydi. Fakat X darbe yaparak onun tahtına kuruldu. Sonra tanrılar idam edilemeyeceği için bir plan yaptı. Bu plan sonucu Y'yi sürgün etti. Adem bu işin sadece figüranı. Filler tepişince çimenler ezilir. Y iyi olan tanrıydı, X ise kötü bir tanrıydı. Y insanlara ateizmi öğreterek evreni bu kötü diktatörden kurtarmayı planladı. Bu kötü diktatör devrilince iyi tanrı Y yani şimdi sizin kötü sanıp şeytan dediğiniz iyi tanrı tahta oturacak ve evrene tekrar huzur, barış gelecek.

 

Bu hamleye karşı kötü X de dinleri gönderip insanları düşmanlaştırıyor, savaştırıyor ve ateizmi engellemeye çalışıyor. Fakat bu tanrı kötü olduğu kadar kurnaz. Dinleri iyi, ateizmi kötü gösteriyor ve kendini iyilikten yana, muhalifi tanrıyı şeytan olarak lanse ediyor.

 

Tanrı, ne X ne de Y'dir. Tanrı, X ve Y'yi yoktan var eden, basit matematiksel simgelerle ifade edilemeyecek kadar "kusursuz ve yüce" olandır. Tanrı, yarattığı kusurlu varlık olan X'in mükemmel olmasını, kendisine benzemesini istemektedir. Bununla beraber X, asla ve asla kusursuz olamayacaktır. Bu, Tanrı'nın kendi tahtından yoksun kalabileceğini iddia edebilecek "kusurlu" hikayelere figüran olabilmesini engellemek için değil, yaratılan varlığın yaratan statüsünde (kusursuz) olamayacağındandır.

 

Tanrı, X'i o kadar çok sevmektedir ki, onun kusurlarını örtmek, kendisine benzetmek istemektedir. Fakat X'in gelişebilmesi için bir "neden"e ihtiyacı vardır. Bu gereksinim, Tanrı için değil, yoktan var ettiği "X"in gelişimi içindir. Bu vesileyle Tanrı "Y"yi yaratır.

 

De ki: "Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl, yok olmaya mahkûmdur." | 17.81

Link to post
Sitelerde Paylaş

X, kusurlu bir varlık olduğundan, kendi paylaşımında bazı eksikler, yanlış anlaşılmaya meğilli noktalar görmektedir. Bu vesileyle paylaşımını güncellemektedir:

 

İYİLİK-KÖTÜLÜK, YERYÜZÜ VE İÇİNDEKİLERİN YARADILIŞ SEBEBİ HAKKINDA

 

Konuya giriş yapılmadan evvel biraz ruhtan ve özelliklerinden bahsedilmesi gerek.

 

Ruh'un ne olup-olmadığı açıklanamaz ancak sahip olduğu niteliklerden bir ölçü bahsedilebilir.

 

Akıl, nefs, irade ve inanç (iman) olarak bilinen kavramlar ruh'un özellikleri konumundadırlar.

 

Akıl: Ruhun “+” kutbu. Hakikate dönük, hakikati arzulayan yüzü

 

Nefs: Ruhun “-” kutbu. Dünyevi istek ve arzulara dönük yüzü

 

İrade: Ruhun herhangi bir 3.etkene bağlı kalmaksızın + ve – kutuplar arasında pozisyon alabilme yetisi

 

İyilik: İradenin akıl yönünde kullanılmasıyla ortaya çıkan eylemler

 

Kötülük: İradenin nefs yönünde kullanılmasıyla ortaya çıkan eylemler

 

(Bu noktada inanç ve vicdan devreye girer)

 

İnanç: İradenin nefs yönünde kullanılmasını dizginleyen, o'nun akıl yönünde kullanılabilmesini kolaylaştıran mekanizma

 

Vicdan: İradeyi denetleyen ve bu vesileyle kişinin eylemlerini sorguya çekmesini, kendiyle hesaplaşmasını sağlayan mekanizma

 

İrade, inanç olmadığı takdirde çoğu kez nefse yem olur. Nefs, iradeyi tek başına kendi yönüne çekebilme konusunda akıldan baskın iken, aklı bulmak ve hakikate ermek noktasında tek başına vicdan yeterli değildir.

Bazı inançsız ama vicdanlı insanlar “biz zaten iyi yaşıyoruz, din’e ihtiyacımız yok” diyebilmekteler. Vicdansız bir insan aynı zamanda inançsız olabilir, ancak inançlı bir insanın normal şartlar altında vicdansız olması beklenemez.

 

Bilinç ve zeka kavramları ruha ait fonskiyonlar olmadığı için tanımlarına yer verilmemiştir.

 

Yaradılışın amacı; iradenin akıl yolunda kullanılması, bu vesileyle ruhun olgunluğa erişiminin (tekamülünün) sağlanmasıdır.

 

Peki ruh, Tanrıya ait ve Tanrı her türlü eksiklikten beri ise nasıl oluyor da üfürdüğü ruhu gelişime (tekamüle) açık olabiliyor?

 

Bu soruyu cevaplayabilmek için Tanrının doğasını anlayabilmek gerek.

 

Bu noktada Yard.Doç.Dr.Metin YASA'nın "Panenteizmin Tarihsel Ardalanı Üzerine" adlı yazısındaki aşağıda tırnak içinde belirtilen paragraf yol gösterici olabilir:

 

"Tanrı, evren ile olan ilişkisinin dışında, kendi olarak da ikili görünüme sahip bir varlıktır. İbn Arabi, bu ikili görünümün bir ayağına 'Rab' der, ve bununla Tanrı'nın değişmeyen doğasını kasteder; 'Rab için sübut vardır'. İlgili görünümün ikinci ayağına ise İlah der; bununla da Tanrı'nın değişen doğasını kasteder. Çünkü, İbn Arabi'ye göre, kendinde olan Tanrı, isim ve nitelikleriyle değişmektedir. İbn Arabi'nin, ötekine atıfta bulunmaksızın sözünü ettiği tanrısal ikili görünüm, çağdaş din felsefesinde Tanrı-evren ilişkisini en az sorunla açıklama amacında olan panenteizm ya da Mehmet Aydın'ın ifadesiyle, 'çift kutuplu uluhiyet anlayışı'nın belki de en erken habercilerinden biri durumundadır. Çünkü en genel anlatımıyla panenteizme göre, 'Tanrı'nın her türlü değişmenin ötesinde olan bir veçhesi, bir de değişen, sürecin içinde olan ve dolayısıyla oluşmakta olan veçhesi vardır.' İbn Arabi, Tanrı'nın değişen doğasına kanıt olarak, 'her gün bir iştedir' içerikli ayeti gösterir."

 

Yukarıdaki paragraftan, evrenin ve içindekilerin Tanrı'nın doğasından meydana geldiği, onun özelliklerini taşıdığı ancak “o” olmadığı; nitekim "o" denilen şeyin her türlü değişmenin ötesinde “mutlak” bir varlık olduğu anlaşılmaktadır.

 

Burada anlaşılmakta güçlük çekilen kısım; bir varlığın aynı anda hem mutlak hem de nasıl değişime açık olabileceğidir. Çünkü değişim varsa ihtiyaç, ihtiyaç varsa eksiklik vardır; “öyleyse Tanrı eksiktir” düşüncesi ortaya çıkmaktadır.

 

Peki ya değişebilir (oluşmakta olan, mutlak olmayan) veçhesini (yönünü) kendisi yaratıyorsa? Bu veçhe “ruh” olarak kabul edildiği takdirde, Tanrı’nın yarattığı iddia edilen şeyin, yine Tanrıya ait bir yan-yön olarak değil, “onun yarattığı ayrı bir varlık” olarak izole edilebilmesinin önünde yatan engel nedir?

 

Bu vesileyle “Tanrının kendisinde değil, yarattığında kusur vardır” demek, mümkün olmuyor mu?

 

Tanrı, yarattığı ruhunda tekamül vesilesi ile minimum düzeylere inmesi beklenen kusurluluğu, kendi kusursuzluğuyla örtmeyi irade etmiş olabilir mi?

 

Diğer yandan, Tanrı’nın oluşmakta olan veçhesinin özünde “yarattığı ruh” var ise, mutlak yönünün de “özünde ruh özelliği taşıyabileceği” (tekamüle muhtaç bir ruh değil) düşünülebilir mi? Bu noktadan hareketle “Tanrı içimizdedir” şeklinde bir benzetme neden yapılamasın?

 

Bir üst paragraftaki anlatımı kolaylaştırabilmek adına bir senarist hayal edilir. Bugüne kadar bir çok film yazmış, yönetmiş. Hepsi Oscar almış, başyapıt filmler. Gel gelelim bu senarist yukarıda bahsedilen "sebebinin bilinemeyeceği 3.üncü bir nedenden dolayı" yönettiği bir filmin aynı zamanda oyuncusu da olmak isteyemez mi? Bir şekilde bunu murat etmiş olması onun senarist vasıflarında bir eksikliğe yol açar mı? Ya da diğer bir ifade ile bunu yapmak istemesi neden ona ille de bir eksiklik atfedilmesini gerektirir? İnsanoğlu kendi yazmadığı bir şiiri ya da şarkıyı bile seslendirirken, kendisini o eserin içeriğine kaptırabiliyor, onu yaşıyormuşçasına bir eda ile icra edebiliyor iken; bütün bir senaryoyu yazan olarak, Tanrı neden kurguladığı sahneyi bir de oyuncu gözüyle görmek isteyemesin? Neden yazdığı senaryonun baş kahramanı olamasın?

 

Aşağıdaki varsayımlar, yukarıda verilen bilgiler doğrultusunda iyilik-kötülük, insan, şeytan ve yeryüzünün neden yaratılmış olabileceği konularına açıklama getirmektedir.

 

Varsayım 1: Tanrı, yarattığı değişime açık yönünün (ruhunun) tekamülünü sağlayabilmek için her bir ruhunda cüzi akıl, cüzi irade, nefs, iman gibi özellikleri var etmiştir.

 

Varsayım 2: Tanrı, yarattığı ruhunda tekamül vesilesi ile oluşması beklenen minimum kusurluluk halini, kendi kusursuzluğuyla örtmeyi irade etmiştir.

 

Varsayım 3: Şeytan'ın lambanın fitilini ateşlemesi sonucu “kötülük” kavramının ortaya çıktığı biliniyor. Ancak Tanrı için, "şeytan'ın bu asi tavrı sergileyeceğini bilmiyordu" denilemez. Bu da Tanrı’nın yönlendirmesi olan “iyilik” kavramı ile şeytan’ın start verdiği “kötülük” kavramının ne olup ne olmadığının Tanrı nezdinde çok daha önceden bilindiği ya da yaratıldığı anlamını taşır.

 

Varsayım 4: Bir önceki varsayımdan hareketle, iyiliğin ve kötülüğün her ikisinin de bir misyon taşıdığı; iyiliğin ruhların gelişimine katkıda bulunduğu, kötülüğün ise ruhların tekamülünü engellediği söylenebilir.

 

Aşağıdaki sorular, yukarıdaki varsayımlar neticesinde ortaya çıkmaktadır.

 

Soru 1: Kötülük eyleminin hiç var olmadığı bir ortamda iyilik kavramı da vücut bulamayacağı için kötülüğün de dolaylı olarak ruhların tekamülünde bir pay sahibi olduğu söylenebilir mi?

 

Cevap 1: Neden söylenemesin?

 

Soru 2: Kötülüğün, dolaylı olarak da olsa ruhların tekamülünde bir pay sahibi olduğu söylenirse, bu durum ruhların tekamülüne uygun ortama neden olduğu gerekçesiyle Şeytan'ın Tanrı tarafından affedilmesine olanak tanır mı?

 

Cevap 2: Bkz. Kur’an-ı Kerim

 

Soru 3: Tanrı, şeytanın insana secde etmeyeceğini bile bile meleklere secde etme emri verdi. Bu durumda şeytanın, önceden yazılmış rolünü oynamaktan başka ne suçu olabilir?

 

Cevap 3: Suçu olması gerekiyor mu? Ruhların tekamülü için bir suçluya ihtiyaç duyulmuş olamaz mı? Bu suçlu, Tanrı’nın direkt kendi ihtiyacı değil, İnsanın “beni neden yarattın” sorusuna cevap verebilmek için kasten kusurlu yaratılmış bir varlık neden olamasın?

 

Soru 4: Şeytan asilik yapmasa idi, ruhların tekamülü gerçekleşebilir miydi?

 

Cevap 4: Neden gerçekleşemesin? Gerçekleşemeyeceğini iddia etmek, Tanrı'nın mutlak iradesine sınır getirmek anlamına gelmez mi?

 

Soru 5: Tanrı hangi nedenden şeytana kıyamete kadar izin vermiştir?

 

Cevap 5: Yarattığı ruhların tekamülünün sağlanabilmesi, dolayısıyla mükemmelliği yakalayabilmeleri için olabilir mi?

 

Soru 6: Şeytan, sonunda en büyük cezayı çekeceğini bile bile ne tür bir motivasyonla mücadelesini sürdürebiliyor?

 

Cevap 6: Kasten kusurlu yaratıldığı için olabilir mi?

 

Soru 7: Amaç insanın sınavı ise Tanrı neden durup dururken insanı sınavdan geçirme gibi bir fikre kapılmıştır?

 

Cevap 7: Bkz. Cevap 5

 

Soru 8: Onun gibi kudretli bir varlığın (Tanrı) bundan (insanı yaratmaktan) ne gibi bir beklentisi vardır?

 

Cevap 8: Bkz. Cevap 5

 

Soru 9: Şeytanı var eden, insanı var eden, sonra secde etmeyeceğini bile bile şeytana insanın önünde secde etmesini söyleyen, şeytan secde etmeyince de onu lanetleyen bir Tanrıdan bahsediyorsak, bugün şeytana atfedilen kötülüklerin arkasındaki asıl ve gizli güç Tanrı olmuyor mu? Bir başka deyişle şeytan'ı saptıran, yani onu itaatsizliğe iten Allah’ın ta kendisi değil midir?

 

Cevap 9: Neden olamasın?

 

Soru 10: Tanrı kendi düzeni içerisinde şeytana ihtiyaç duymakta mıdır?

 

Cevap 10: Bkz. Cevap 3

 

Soru 11: Kendi uydurduğu bir sınavın sonunda insanların çıkıp "benim ne suçum var da beni cehenneme atıyorsun?" diye serzenişte bulunmalarını önlemek için mi şeytanı kullanmaktadır? Kısaca şeytan, Tanrının bir bahanesinden mi ibarettir?

 

Cevap 11: Bkz. Cevap 3

 

Soru 12: Tanrı tüm melekleri mutlak itaatkar varlıklar olarak yaratırken, niçin şeytanı kendisine başkaldırabilecek potansiyele sahip olarak yaratmıştır?

 

Cevap 12: Bkz. Cevap 3

 

Soru 13: Şeytanın suçu nedir?

 

Cevap 13: Bkz. Cevap 3

 

Tez: Şeytan, Allah'ı görmüş, onunla konuşup iddiaya bile girmiş, demek ki Allah o kadar muhteşem değil yani görünce etkilenmeden onunla zıt gidilebiliyor, Allah'a sinirlenilebiliyor.

 

Anti tez: Şeytan’ın kasten kusurlu yaratılmış bir varlık olduğu kabul edilecek olursa, Tanrıya neden zıt gidemeyeceği açıklanabilir mi?

 

Saygı ve sevgiler.

tarihinde Düşünen Pilot tarafından düzenlendi
editöryal
Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah'ın bilmesi demek, özgür iradenin olmaması demek değildir. Allah kullarının özgür iradeleriyle ne yapacağını biliyor ve onları kendileri içlerindekiyle yüzleştirecek deneyimler yaşatıyor.

 

Zaten imtihan hayatının işlevi kulları kendileriyle yüzleştirmek ve neden cehenneme veya cennete gittiklerini göstermektir. İtiraz hakları böylece ortadan kalkıyor cehenneme gidenlerin.

 

Bunu ayrıntısıyla anlattım yazımda:

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

 

Selam

 

tarihinde Emre Karaköse tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎9‎.‎11‎.‎2018 at 20:55, Düşünen Pilot yazdı:

"Hak geldi, batıl yok oldu.

 

Bu anlattığın masallar ilkçağda uydurulmuş ve ortaçağı karanlık bir zindana çevirmiş uğursuz, özgür düşünce düşmanı, fikir ve bilim karşıtı zırvalar. Bunlar reform ve rönesans hamleleri ile çöpe atılalı yüzyıllar oldu. Hâla bu çağda bu uyduruk saçma masalları gevelemeniz utanç verici.

 

Taa ilkçağda Aristo göğün yedi mükemmel kristal şeffaf küreden yapılı olduğunu ileri sürmüştü. Bunu muhtemelen yağmurlu bir günde su birikintileri üzerinde yüzen su kabarcıklarına bakarak düşünmüştür. :) Gökte hiç kusur yoktu. Kusurlu olan yeryüzüydü. Haftanın yedi gün olması da bu görüşe atama olarak hâlâ sürmektedir. Bu masum bir durum, sakıncası çok fazla yok ama sizin bu dogmalarınızda bu bataklığa saplanmış gibi saplanıp kalmanız insanlık utancı.

 

Kuran'da yazan göğün yedi kat olduğu ve gökte kusur bulunmadığı taaa ilkçağın ilkel fikirleri. Bu çöl yağmacısı cahiller ilkçağı değil miladı bile aşamamışlar. Bir çok bakımdan Kuran daha geri, taş devri bilgi düzeyini sergiler. Milattan yüzlerce yıl sonra yazılmış değil düzülmüş diyorum, çünkü Kuran kitap vasfı taşımaz, bir betiğin bu kadar geri olması bir skandal. Düzüldüğü çağdan hiç haberleri olmadığını bir kenara bıraktık, ilkçağ fikirleri bunların en ileri :D fikirleri! :lol:

Link to post
Sitelerde Paylaş
59 dakika önce, democrossian yazdı:

 

Bu anlattığın masallar ilkçağda uydurulmuş ve ortaçağı karanlık bir zindana çevirmiş uğursuz, özgür düşünce düşmanı, fikir ve bilim karşıtı zırvalar. Bunlar reform ve rönesans hamleleri ile çöpe atılalı yüzyıllar oldu. Hâla bu çağda bu uyduruk saçma masalları gevelemeniz utanç verici.

 

Taa ilkçağda Aristo göğün yedi mükemmel kristal şeffaf küreden yapılı olduğunu ileri sürmüştü. Bunu muhtemelen yağmurlu bir günde su birikintileri üzerinde yüzen su kabarcıklarına bakarak düşünmüştür. :) Gökte hiç kusur yoktu. Kusurlu olan yeryüzüydü. Haftanın yedi gün olması da bu görüşe atama olarak hâlâ sürmektedir. Bu masum bir durum, sakıncası çok fazla yok ama sizin bu dogmalarınızda bu bataklığa saplanmış gibi saplanıp kalmanız insanlık utancı.

 

Kuran'da yazan göğün yedi kat olduğu ve gökte kusur bulunmadığı taaa ilkçağın ilkel fikirleri. Bu çöl yağmacısı cahiller ilkçağı değil miladı bile aşamamışlar. Bir çok bakımdan Kuran daha geri, taş devri bilgi düzeyini sergiler. Milattan yüzlerce yıl sonra yazılmış değil düzülmüş diyorum, çünkü Kuran kitap vasfı taşımaz, bir betiğin bu kadar geri olması bir skandal. Düzüldüğü çağdan hiç haberleri olmadığını bir kenara bıraktık, ilkçağ fikirleri bunların en ileri :D fikirleri! :lol:

 

Merhaba democrossian,

 

Nasılsınız? İyi hafta sonları dilerim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎7‎.‎11‎.‎2018 at 21:41, Getaf yazdı:

 

Tevekkeli, sormadım Tanrı mi şeytan mı daha zeki diye! İşte aradığım cevap buydu. 'Kim daha zeki' topicte aradığım cevabı burada buldum. 

 

Evet fakat X ne yapıp edip dinleri bir şekilde dayatıyor. O din olmazsa öbürü, o da olmazsa öbürü. Her toplumun nabzına göre şerbet veriyor. Çok yalancı ve sahtekar. Çevir kazı yanmasın taktiği ile bir dediği bir dediğini tutmuyor ama bu yöntemle çok farklı kültürlerde bile bir çok insanı ağına düşürebiliyor.

 

Y ise dürüstçe tanrının yalan ve dinlerin uydurma olduğunu söylüyor ama herkesi ikna edemiyor. Lafı topluma, kültüre, muhatabına göre değiştirip sahtekarlık yapmıyor. Doğrusu her yerde herkes için doğru.

 

Ama insanlar ne yazık ki çoğunlukla yalana aşık oluyorlar. Doğruculuk işlerine gelmiyor. İnsanların kandırılmaktan hoşlanmak gibi garip bir huyları var. Gerçekten hoşlanmıyorlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

GOD ⊂ SI (Symbol of Units)

 

Tanrı, ne X ne de Y'dir. Tanrı, X ve Y'yi yoktan var eden, basit matematiksel simgelerle ifade edilemeyecek kadar "kusursuz ve yüce" olandır. Tanrı, yarattığı kusurlu varlık olan X'in mükemmel olmasını, kendisine benzemesini istemektedir. Bununla beraber X, asla ve asla kusursuz olamayacaktır. Bu, Tanrı'nın kendi tahtından yoksun kalabileceğini iddia edebilecek "kusurlu" hikayelere figüran olabilmesini engellemek için değil, yaratılan varlığın yaratan statüsünde (kusursuz) olamayacağındandır.

 

Tanrı, X'i o kadar çok sevmektedir ki, onun kusurlarını örtmek, kendisine benzetmek istemektedir. Fakat X'in gelişebilmesi için bir "neden"e ihtiyacı vardır. Bu gereksinim, Tanrı için değil, yoktan var ettiği "X"in gelişimi içindir. Bu vesileyle Tanrı "Y"yi yaratır.

 

CREATION OF "Z" 

 

Tanrı, "Büyük Oyun"un (The Great Play) oynanabilmesi için X ve Y ile birlikte Z'yi de yaratır. 

 

Z, X ve Y'nin içinde rollerini sergileyebilecekleri koca bir platform; X ve Y ise bu platformun bir dekoru konumundadırlar.

 

Z'nin en büyük rolü; X'in gelişim süreci içerisinde ihtiyaç duyacağı optimum şartları kendisine sunarak ona basamak olmak; bu vesileyle en yükseğe (mükemmellik makamına) sıçramasını sağlayabilmektir.

 

Büyük Oyun'da yer alan hiçbir varlık boşuna yaratılmamış olup her ünitenin bir görevi (rolü) bulunmaktadır. Herkes görevini yapar, rolünü oynar. Hangi rolü oynamak üzere yaratılmış ise o rol ona kolaylaştırılır. "Y" bile "kaderin memuru" olarak görevlendirilmiştir ve oyunu zenginleştiren önemli figürlerdendir.

 

Kusurlu ünitelerin (X, Y) tamamı "Ana Ünite"den yani "Yüce Yaratıcı"dan geldiler ve rollerini oynadıktan sonra yine O'na döneceklerdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 09.11.2018 at 21:09, Emre Karaköse yazdı:

Allah'ın bilmesi demek, özgür iradenin olmaması demek değildir. Allah kullarının özgür iradeleriyle ne yapacağını biliyor ve onları kendileri içlerindekiyle yüzleştirecek deneyimler yaşatıyor.

 

Zaten imtihan hayatının işlevi kulları kendileriyle yüzleştirmek ve neden cehenneme veya cennete gittiklerini göstermektir. İtiraz hakları böylece ortadan kalkıyor cehenneme gidenlerin.

  

Bunu ayrıntısıyla anlattım yazımda:

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

 

Selam

 

 

Yazdığınnız yazının ateistler üzerinde bir etkisi ve ateislere göre değeri bulunmuyor. Zira buradaki insanlar daha basit mantıklar yürüterek Kuran'ın uydurma bir kitap olduğu sonucuna varmış insanlar. 

Dolayısıyla olmayan bir şeyin üzerinden çıkarımlarda bulunmanın, sonuçlara varmanın bir anlamı yok. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

3 saat önce, EnverPasa yazdı:
On 09.11.2018 at 21:09, Emre Karaköse yazdı:

Allah'ın bilmesi demek, özgür iradenin olmaması demek değildir. Allah kullarının özgür iradeleriyle ne yapacağını biliyor ve onları kendileri içlerindekiyle yüzleştirecek deneyimler yaşatıyor.

 

Zaten imtihan hayatının işlevi kulları kendileriyle yüzleştirmek ve neden cehenneme veya cennete gittiklerini göstermektir. İtiraz hakları böylece ortadan kalkıyor cehenneme gidenlerin.

  

Bunu ayrıntısıyla anlattım yazımda:

 

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

 

Selam

 

 

Yazdığınnız yazının ateistler üzerinde bir etkisi ve ateislere göre değeri bulunmuyor. Zira buradaki insanlar daha basit mantıklar yürüterek Kuran'ın uydurma bir kitap olduğu sonucuna varmış insanlar. 

Dolayısıyla olmayan bir şeyin üzerinden çıkarımlarda bulunmanın, sonuçlara varmanın bir anlamı yok. 

 

Alıntı

Eğer irade varsa kader yoktur, kader varsa irade yoktur. İkisi bir arada geçerli olamaz

 

Uslamlama- İrade:

 

1- Tanrı varsa her şeyi bilendir.

2- İnsanların özgür iradesi ya vardır, ya yoktur.

3- Eğer bir durum, gerçekleşmeden önce "kesin olarak" biliniyorsa, o durum gerçekleşecektir (gerçekleşmezse kesinliği olmaz).

4- Eğer tanrıya inanmayışımız, biz daha ortada yokken biliniyorsa, bu gerçekleşecektir.

5- İrademiz varsa; inanıp inanmamayı seçebiliriz

6- Fakat inanmayışımız, daha gerçekleşmeden, tanrı tarafından kesin olarak seçildiği için irade kapsamına girmez.

7- Dolayısıyla ya irade yoktur, ya da tanrı her şeyi bilmiyordur.

8- Tanrı her şeyi bildiğine göre irade yoktur.

9- Dolayısıyla insan iradesine bağlı, ölümden sonra yaşam vaad eden hiçbir görüş gerçek olamaz.

 

Uslamlama- Sınanma:

 

1- Tanrı varsa her şeyi bilendir (tanım gereği).

2- Tanrı insanları yaratmış ve dünyada sınamaktadır (kutsal kitaplardan).

3- Her şeyi bilen tanrı, insanların ne yapacaklarını daha onlar yapmadan, hatta ortada daha cennet, cehennem, evren, dünya yokken bilmektedir.

4- Bir sınav sonucunun bilinmemesini gerektirir.

5- Sınanma düşüncesi ile her şeyi bilme düşüncesi aynı anda yürüyemez.

 

Uslamlama- İspat:

 

1- Tanrı, bize, yapacaklarımızı ispat etmek için bizi dünyaya gönderir.

2- Fakat ispat edilmesi gereken sonsuz sayıda olasılık vardır. Örneğin "Ben 21. yüzyılda değil de 15. yy.da yaşamış olsaydım sana inanırdım" olasılığını ispat etmek için de 15. yüzyılda dünyaya göndermesi gerekir.

3- Eğer bunu yapmazsa; neden, ateist olup olmayacağımı ispat etmek için göndermiştir?

4- Eğer bunu yapıp bir kere daha dünyaya gönderirse bu sefer de diğer sonsuz sayıda olasılığı gerçekleştirmek için dünyaya yollamalıdır.

5- Bunun sonucunda da cehenneme asla kimse gidemez.

 

Kısaca bize ispat etmesi gereken sonsuz sayıda olasılık vardır.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

 1- Tanrı varsa her şeyi bilendir.

2- İnsanların özgür iradesi ya vardır, ya yoktur.

3- Eğer bir durum, gerçekleşmeden önce "kesin olarak" biliniyorsa, o durum gerçekleşecektir (gerçekleşmezse kesinliği olmaz).

4- Eğer tanrıya inanmayışımız, biz daha ortada yokken biliniyorsa, bu gerçekleşecektir.

5- İrademiz varsa; inanıp inanmamayı seçebiliriz

6- Fakat inanmayışımız, daha gerçekleşmeden, tanrı tarafından kesin olarak seçildiği için irade kapsamına girmez.

7- Dolayısıyla ya irade yoktur, ya da tanrı her şeyi bilmiyordur.

 

Tanrı, yarattığı varlığın alacağı muhtemel aksiyonları "mutlak hakimiyeti" dahilinde önceden öngöremiyor ya da bilemiyor mu? 1 no'lu maddede "Tanrı varsa her şeyi bilendir" önermesinin akabinde, 7 no'lu maddede "ya da Tanrı her şeyi bilmiyordur" önermesinin yapılabilmesi durumu, "Tanrı" olarak algılanan varlık ya da yapılan akıl yürütmelerde kusur olma ihtimalinden kaynaklanabilir mi? Bu arada "eğer" bir Tanrı varsa, Tanrı'da kusur olmaması gerekmez mi?

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

8- Tanrı her şeyi bildiğine göre irade yoktur.

 

Bu sonuca varılabilmesi için ilk 7 önerme hakkında sorulan yukarıdaki soruların cevap bulması gerekmez mi?

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

9- Dolayısıyla insan iradesine bağlı, ölümden sonra yaşam vaad eden hiçbir görüş gerçek olamaz.

 

Bu sonuca varılabilmesi için ilk 8 önerme hakkında sorulan yukarıdaki soruların cevap bulması gerekmez mi?

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

 4- Bir sınav sonucunun bilinmemesini gerektirir.

 

Burada ilköğretim düzeyinde bir sınavdan mı yoksa akademik düzeyde bir sınavdan mı bahsediliyor? Kastedilen sınav dünyevi bir sınav değil ise, bu dünyaya ait olmadığı düşünülen ile bu dünyaya ait olduğu düşünülen iki olgu, hangi mantıksal zemine dayandırılarak kıyaslanabiliyor?

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

5- Sınanma düşüncesi ile her şeyi bilme düşüncesi aynı anda yürüyemez.

 

Sınanan varlık ile sınavı yapan (her şeyi bildiği düşünülen) varlığın "aynı varlık" olması durumunda bu varsayım doğru olarak kabul edilebilir. Fakat varsayım; "Sınama (sınanma değil) düşüncesi ile her şeyi bilme düşüncesi aynı anda yürüyemez" şeklini alır ise, felsefe anabilim dalında "ordinaryüs" sıfatına sahip bir akademisyenin, bu alanda kariyer edinmek isteyen akademisyen adaylarını sınava tabi tutması örneği nasıl açıklanacaktır? 

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

2- Fakat ispat edilmesi gereken sonsuz sayıda olasılık vardır. Örneğin "Ben 21. yüzyılda değil de 15. yy.da yaşamış olsaydım sana inanırdım" olasılığını ispat etmek için de 15. yüzyılda dünyaya göndermesi gerekir.

 

"Eğer" bir Tanrı var ise, bahsi geçen önermenin vuku bulup-bulmadığı nasıl/hangi yolla ispatlanabilir?

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

3- Eğer bunu yapmazsa; neden, ateist olup olmayacağımı ispat etmek için göndermiştir?

 

Bu soru, bir önceki önermede sorulan sorunun cevaplanabilmesine bağlı olarak cevaplanabilecek ya da cevaplanamayacaktır.

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

4- Eğer bunu yapıp bir kere daha dünyaya gönderirse bu sefer de diğer sonsuz sayıda olasılığı gerçekleştirmek için dünyaya yollamalıdır.

 

Bu varsayım, 2 no'lu önermenin vuku bulduğu durumu ifade etmektedir. Tanrı'nın iradesinin "yok hükmünde" olduğu durumda, kendi içinde tutarlı görünmektedir.

 

3 saat önce, Ebu Kafir yazdı:

5- Bunun sonucunda da cehenneme asla kimse gidemez.

 

Tanrı'nın iradesinin "yok hükmünde" olması durumunda muhtemel bir sonuçtur.

 

Saygılar ve sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tanrı ve şeytan arasında her ne gectiyse biz orada deģildik.Ne Tanrı nede Şeytan hakkında bize anlatılanlar dışında bilgimiz yok.olayların cereyan ettiği mekan hakkinda da bilgimiz yok .hicbirşey gormedik.mesela şeytan 10 ciltlik kendini ve Tanrı ile aralarinda gecenleri ,olayin mantiğını anlattiğı bir kitap yazsa ,biz bu 10 ciltlik kitaptan öğreneceğimiz bilginin ne kadarını bildigimizin farkına varacağız  ? bilmediğimiz çok şey olmadığı kesin.ateist kafasıyla düşündüğümde söyle demeliyim "eğer Tanrı ve şeytan varsa,şeytan Tanrıya başkaldırmışsa ve benden cok az bilgiyle bunlara iman etmem  isteniyorsa , inanmam bilgiyle olmayacaktır.demekki bilmeyerek inanmam benden isteniyor .madem bilgi iman etmek icin  makbul gerekli bir yol , araç değil öyleyse niçin iman ederken bir sürü soru sorup bilgi edinmeye çalışıyorum ? Lazim olsaydi bu bilgi bana verilirdi.aslolan bilmeden inanmaksa ,bilmeye çalişıp asla öğrenemiyeceğin cevaplar için sorgulamaya başladığında baştan kaybetmeyi göze almışsın demektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba fezadabirtürk

 

Akılcı sorular bunlar. (Benim de sormak istediklerim var)

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

bilmediğimiz çok şey olmadığı kesin.

 

"Bilmediğimiz çok şey olduğu kesin." demek istediğinizi varsayıyorum.

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

madem bilgi iman etmek icin  makbul gerekli bir yol

 

Peki "yeterli" bir yol mu? Bilgi, iman etmek için yeterli bir yol olsa, bilginin sonunun birtakım hakikatlere aralandığını duyan/dileyen herkes bu bilgiye ulaşır ve böylelikle "iman etmek = kaçınılmaz son" gibi bir tablo ortaya çıkmaz mıydı?

 

Eğer çıkarsa, bu durumda, bilgiye ulaşmayı "dilemeyen" kaç kişinin varlığından söz edilebilir ya da edilebilir miydi?

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

araç değil

 

Araç olmadığını kim söylüyor?

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

öyleyse niçin iman ederken bir sürü soru sorup bilgi edinmeye çalışıyorum ?

 

Mutmain olmak için olabilir mi?

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

Lazim olsaydi bu bilgi bana verilirdi.

 

Henüz size lazım olmadığı için olabilir mi?

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

aslolan bilmeden inanmaksa

 

Teoride evet, fakat bir de pratiğe bakarak doğrulatmak gerekmez mi?

 

Bir saat önce, fezadabirtürk yazdı:

bilmeye çalişıp asla öğrenemiyeceğin cevaplar için sorgulamaya başladığında baştan kaybetmeyi göze almışsın demektir.

 

Bilmeye hiç çalışmadan mı bu çıkarımı yapmaktasınız? Hiç "samimi olarak" bilmeye çalıştınız mı?

 

Sevgilerimle.

tarihinde Düşünen Pilot tarafından düzenlendi
editöryal
Link to post
Sitelerde Paylaş

@Düşünen Pilot

 

   Mantık sınırlarının dışında bir tanrı fikri saçmadır, hem iyi hem kötü olabilir, verdiği sözleri tutmamaya kadir olabilir, iyileri cehenneme kötüleri cennete koyabilir, vs. böyle bir tanrıyı tartışamazsınız.


   Aklımızı kullanıp asla ulaşamayacağınız bir tanrının öğretisi, kerameti kendinden menkul  bazı tanrı adına konuşan heriflere kayıtsız şartsız inanmaya dayananıyorsa bir şeylerin yanlış olduğunu düşünme vakti çoktan gelmiştir.


   Diğer yorumlarınız sadece cevap vermek adına yazılmış boş laflar, yorum yazmadan önce yazılanları iyice akıl süzgecinden geçirmenizi tavsiye ederim, yoksa ortaya kaale alınıp cevap verilecek bir şey çıkmıyor maalesef..

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 dakika önce, Ebu Kafir yazdı:

@Düşünen Pilot

 

   Mantık sınırlarının dışında bir tanrı fikri saçmadır, hem iyi hem kötü olabilir, verdiği sözleri tutmamaya kadir olabilir, iyileri cehenneme kötüleri cennete koyabilir, vs. böyle bir tanrıyı tartışamazsınız.


   Aklımızı kullanıp asla ulaşamayacağınız bir tanrının öğretisi, kerameti kendinden menkul  bazı tanrı adına konuşan heriflere kayıtsız şartsız inanmaya dayananıyorsa bir şeylerin yanlış olduğunu düşünme vakti çoktan gelmiştir.


   Diğer yorumlarınız sadece cevap vermek adına yazılmış boş laflar, yorum yazmadan önce yazılanları iyice akıl süzgecinden geçirmenizi tavsiye ederim, yoksa ortaya kaale alınıp cevap verilecek bir şey çıkmıyor maalesef..

 

Yanıtınız için teşekkür ederim. 

 

Selamlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 07.11.2018 at 23:20, Düşünen Pilot yazdı:

Merhaba,

 

Zaman içerisinde geliştirdiğim tezlerime kendi kendime cevap verirken, burada sorulmuş sorulara da ister istemez cevap vermiş bulundum.

 

İYİLİK-KÖTÜLÜK, YERYÜZÜ VE İÇİNDEKİLERİN YARADILIŞ SEBEBİ HAKKINDA

 

Konuya giriş yapılmadan evvel biraz ruhtan ve özelliklerinden bahsedilmesi gerek.

 

Ruh'un ne olup-olmadığı açıklanamaz ancak sahip olduğu niteliklerden bir ölçü bahsedilebilir.

 

Akıl, nefs, irade ve inanç (iman) olarak bilinen kavramlar ruh'un özellikleri konumundadırlar.

 

Akıl: Ruhun hakikate dönük, hakikati arzulayan yüzü

 

Nefs: Ruhun dünyevi istek ve arzulara dönük yüzü

 

İyilik: İradenin akıl yönünde kullanılmasıyla ortaya çıkan eylemler

 

Kötülük: İradenin nefs yönünde kullanılmasıyla ortaya çıkan eylemler

 

(Bu noktada inanç ve vicdan devreye girer)

 

İnanç: İradenin nefs yönünde kullanılmasını dizginleyen, o'nun akıl yönünde kullanılabilmesini kolaylaştıran mekanizma

 

Vicdan: İradeyi denetleyen ve bu vesileyle kişinin eylemlerini sorguya çekmesini, kendiyle hesaplaşmasını sağlayan mekanizma

 

İrade, inanç olmadığı takdirde çoğu kez nefse yem olur. Nefs, iradeyi tek başına kendi yönüne çekebilme konusunda akıldan baskın iken, aklı bulmak ve hakikate ermek noktasında tek başına vicdan yeterli değildir.

Bazı inançsız insanlar “biz zaten iyi yaşıyoruz, din’e ihtiyacımız yok” diyebilmekteler. Vicdansız bir insan aynı zamanda inançsız olabilir, ancak inançlı bir insanın normal şartlar altında vicdansız olması beklenemez.

 

Bilinç ve zeka kavramları ruha ait fonskiyonlar olmadığı için tanımlarına yer verilmemiştir.

 

Yaradılışın amacı; iradenin akıl yolunda kullanılması, bu vesileyle ruhun olgunluğa erişiminin (tekamülünün) sağlanmasıdır.

 

Peki ruh, tanrıya ait ve tanrı her türlü eksiklikten beri ise nasıl oluyor da üfürdüğü ruhu gelişime (tekamüle) açık olabiliyor?

 

Bu soruyu cevaplayabilmek için tanrının doğasını anlayabilmek gerek.

 

Bu noktada Yard.Doç.Dr.Metin YASA'nın "Panenteizmin Tarihsel Ardalanı Üzerine" adlı yazısındaki aşağıda tırnak içinde belirtilen paragraf yol gösterici olabilir:

 

"Tanrı, evren ile olan ilişkisinin dışında, kendi olarak da ikili görünüme sahip bir varlıktır. İbn Arabi, bu ikili görünümün bir ayağına 'Rab' der, ve bununla Tanrı'nın değişmeyen doğasını kasteder; 'Rab için sübut vardır'. İlgili görünümün ikinci ayağına ise İlah der; bununla da Tanrı'nın değişen doğasını kasteder. Çünkü, İbn Arabi'ye göre, kendinde olan Tanrı, isim ve nitelikleriyle değişmektedir. İbn Arabi'nin, ötekine atıfta bulunmaksızın sözünü ettiği tanrısal ikili görünüm, çağdaş din felsefesinde Tanrı-evren ilişkisini en az sorunla açıklama amacında olan panenteizm ya da Mehmet Aydın'ın ifadesiyle, 'çift kutuplu uluhiyet anlayışı'nın belki de en erken habercilerinden biri durumundadır. Çünkü en genel anlatımıyla panenteizme göre, 'Tanrı'nın her türlü değişmenin ötesinde olan bir veçhesi, bir de değişen, sürecin içinde olan ve dolayısıyla oluşmakta olan veçhesi vardır.' İbn Arabi, Tanrı'nın değişen doğasına kanıt olarak, 'her gün bir iştedir' içerikli ayeti gösterir."

 

Yukarıdaki paragraftan kainatın ve içindekilerin Tanrı'nın doğasından meydana geldiği, onun özelliklerini taşıdığı ancak “o” olmadığı; nitekim "o" denilen şeyin mutlak hakimiyet sahibi "tek ve en yüce varlık" olduğu anlaşılmaktadır.

 

Burada anlaşılmakta güçlük çekilen kısım; bir varlığın aynı anda hem mutlak hem de nasıl değişime açık olabileceğidir. Çünkü değişim varsa ihtiyaç, ihtiyaç varsa eksiklik vardır; “öyleyse Tanrı eksiktir” düşüncesi ortaya çıkmaktadır.

 

Peki ya değişebilir (mutlak olmayan) veçhesini (yönünü) kendisi yaratıyorsa? “İhtiyaç” kavramı mutlak olmayan varlıklara ait bir kavram değil midir? Mutlak olan, mutlak olmayana ihtiyaç duyabilir mi?

 

Sırf bu nedenden dolayı “Tanrı’nın kuluna ihtiyacı yok ama kulunun o’na var” deniliyor olmasın?

 

O takdirde Tanrı'ın değişmek istemesi ihtiyaçtan değil ise keyfiyetten midir? Tanrı için “keyfiyet” diye bir kavram olabilir mi?

 

Olabilir ya da olamaz. İhtiyaç ya da keyfiyet dışında bilinmeyen 3'üncü bir neden, “neden” var olmasın?

 

“Tanrı’nın oluşmakta olan veçhesi” ifadesi ile Kur’anda geçen “Allah nurunu tamamlayacaktır” ifadesi birbiriyle ilişkili olabilir mi? Tanrı, tekamül vesilesi ile yarattığı ruhunda oluşması beklenen mükemmelliği, kendi kusursuzluğuyla örtmeyi irade etmiş olabilir mi?

 

Tanrı’nın oluşmakta olan veçhesinin özünde, “yarattığı ruh” var ise, mutlak yönünün de, “özünde ruh (tekamüle muhtaç bir ruh değil) özelliği taşıyabileceği” düşünülebilir mi? Bu noktadan hareketle “Tanrı içimizdedir” şeklinde bir benzetme neden yapılamasın?

 

Bir üst paragraftaki anlatımı kolaylaştırabilmek adına bir senarist hayal edilir. Bugüne kadar bir çok film yazmış, yönetmiş. Hepsi Oscar almış, başyapıt filmler. Gel gelelim bu senarist yukarıda bahsedilen "sebebinin bilinemeyeceği 3.üncü bir nedenden dolayı" yönettiği bir filmin aynı zamanda oyuncusu da olmak isteyemez mi? Bir şekilde bunu murat etmiş olması onun senarist vasıflarında bir eksikliğe yol açar mı? Ya da diğer bir ifade ile bunu yapmak istemesi neden ona ille de bir eksiklik atfedilmesini gerektirir? İnsanoğlu kendi yazmadığı bir şiiri ya da şarkıyı bile seslendirirken, kendisini o eserin içeriğine kaptırabiliyor, onu yaşıyormuşçasına bir eda ile icra edebiliyor iken; bütün bir senaryoyu yazan olarak, Tanrı neden kurguladığı sahneyi bir de oyuncu gözüyle görmek isteyemesin? Neden yazdığı senaryonun baş kahramanı olamasın???

 

Aşağıdaki varsayımlar, yukarıda verilen bilgiler doğrultusunda iyilik-kötülük ve yeryüzünün neden yaratılmış olabileceğini açıklamaktadır.

 

Varsayım 1: Tanrı, değişime açık olan doğasında (ruhunda) bulunan iradeyi kendi mutlak iradesi doğrultusunda kullanmayı ve bu şekilde yarattığı ruhunda oluşacak mükemmelliği kendi kusursuzluğuyla örtmeyi (nur'unu tamamlamayı) murat etmiştir.

 

Varsayım 2: Tanrı, değişime açık yönünün tekamülünü sağlayabilmek için her bir ruhunda cüzi akıl, cüzi irade, nefs, iman gibi özellikleri var etmiştir.

 

Varsayım 3: Şeytan'ın lambanın fitilini ateşlemesi sonucu “kötülük” kavramının ortaya çıktığı biliniyor. Ancak Tanrı için, "şeytan'ın bu asi tavrı sergileyeceğini bilmiyordu" denilemez. Bu da Tanrı’nın yönlendirmesi olan iyilik kavramı ile şeytan’ın start verdiği kötülük kavramının ne olup ne olmadığının Tanrı nezdinde çok daha önceden bilindiği ya da yaratıldığı anlamını taşır.

 

Varsayım 4: Bir önceki varsayımdan hareketle, iyiliğin ve kötülüğün her ikisinin de bir misyon taşıdığı; iyiliğin ruhların gelişimine katkıda bulunduğu, kötülüğün ise ruhların tekamülünü engellediği söylenebilir.

 

Aşağıdaki sorular, yukarıdaki varsayımlar neticesinde ortaya çıkmaktadır.

 

Soru 1: Kötülük eyleminin hiç var olmadığı bir ortamda iyilik kavramı da vücut bulamayacağı için kötülüğün de dolaylı olarak ruhların tekamülünde bir pay sahibi olduğu söylenebilir mi?

 

Cevap 1: Neden söylenemesin?

 

Soru 2: Kötülüğün, dolaylı olarak da olsa ruhların tekamülünde bir pay sahibi olduğu söylenirse, bu durum ruhların tekamülüne uygun ortama neden olduğu gerekçesiyle Şeytan'ın Tanrı tarafından affedilmesine olanak tanır mı?

 

Cevap 2: Bkz. Kur’an-ı Kerim

 

Soru 3: Tanrı, şeytanın insana secde etmeyeceğini bile bile meleklere secde etme emri verdi. Bu durumda şeytanın, önceden yazılmış rolünü oynamaktan başka ne suçu olabilir?

 

Cevap 3: Suçu olması gerekiyor mu? Ruhların tekamülü için bir suçluya ihtiyaç duyulmuş olamaz mı? Bu suçlu, Tanrı’nın direkt kendi ihtiyacı değil, İnsanın “beni neden yarattın” sorusuna cevap verebilmek için kasten kusurlu yaratılmış bir varlık neden olamasın?

 

Soru 4: Şeytan asilik yapmasa idi, ruhların tekamülü gerçekleşebilir miydi?

 

Cevap 4: Neden gerçekleşemesin? Gerçekleşemeyeceğini iddia etmek, Tanrı'nın mutlak iradesine sınır getirmek anlamına gelmez mi?

 

Soru 5: Tanrı hangi nedenden şeytana kıyamete kadar izin vermiştir?

 

Cevap 5: Yarattığı ruhların tekamülünün sağlanabilmesi, dolayısıyla mükemmelliği yakalayabilmeleri için olabilir mi?

 

Soru 6: Şeytan, sonunda en büyük cezayı çekeceğini bile bile ne tür bir motivasyonla mücadelesini sürdürebiliyor?

 

Cevap 6: Kasten kusurlu yaratıldığı için olabilir mi?

 

Soru 7: Amaç insanın sınavı ise Tanrı neden durup dururken insanı sınavdan geçirme gibi bir fikre kapılmıştır?

 

Cevap 7: Bkz. Cevap 5

 

Soru 8: Onun gibi kudretli bir varlığın (Tanrı) bundan (insanı yaratmaktan) ne gibi bir beklentisi vardır?

 

Cevap 8: Bkz. Cevap 5

 

Soru 9: Şeytanı var eden, insanı var eden, sonra secde etmeyeceğini bile bile şeytana insanın önünde secde etmesini söyleyen, şeytan secde etmeyince de onu lanetleyen bir Tanrıdan bahsediyorsak, bugün şeytana atfedilen kötülüklerin arkasındaki asıl ve gizli güç tanrı olmuyor mu? Bir başka deyişle şeytan'ı saptıran, yani onu itaatsizliğe iten Allah’ın ta kendisi değil midir?

 

Cevap 9: Neden olamasın?

 

Soru 10: Tanrı kendi düzeni içerisinde şeytana ihtiyaç duymakta mıdır?

 

Cevap 10: Bkz. Cevap 3

 

Soru 11: Kendi uydurduğu bir sınavın sonunda insanların çıkıp "benim ne suçum var da beni cehenneme atıyorsun?" diye serzenişte bulunmalarını önlemek için şeytanı mı kullanmaktadır? Kısaca şeytan, Tanrının bir bahanesinden mi ibarettir?

 

Cevap 11: Bkz. Cevap 3

 

Soru 12: Tanrı tüm melekleri mutlak itaatkar varlıklar olarak yaratırken, niçin şeytanı bir gün kendisine başkaldırabilecek potansiyele sahip olarak yaratmıştır?

 

Cevap 12: Bkz. Cevap 3

 

Soru 13: Şeytanın suçu nedir?

 

Cevap 13: Bkz. Cevap 3

 

Tez: Şeytan, Allah'ı görmüş, onunla konuşup iddiaya bile girmiş, demek ki Allah o kadar muhteşem değil yani görünce etkilenmeden onunla zıt gidilebiliyor, Allah'a sinirlenilebiliyor.

 

Anti tez: Şeytan’ın kasten kusurlu yaratılmış bir varlık olduğu kabul edilecek olursa (antivirüs örneğindeki gibi) Tanrıya neden zıt gidemeyeceği açıklanabilir mi?

 

Sevgiler.

Ya ne kadar boş konuşuyorsunuz zevkle birşeyler okuyum dini ırkı ne olursa olsun yetrki insan olsun istiyorum bir tane yazı bulamıyorum ilk bir kaç cümleye baktım nefis ha nefis olum nefis ne onu bir anlat. kuranda bana akıldan bahseden bir ayet göster kıvıtmadan kurana  göre insan kalbiyle düşünür,ve kuranda öldür cariye kele kes muhmmede karı ayaralayan başka ne var teziniz başatan çökü hesini okumadım gerek yok boş komuşuyprdun. İYİLİK KUTANIN NERSİNEDE BAR

Şu iki cümleyeye cevap varcek müslüman istiyorum

TİN Suresi 1. ayet.İncire ve zeytine andolsun.

sizin kuarnada olmayanm aşk şiitleridir

 Bakım BENİM TANTIM ZEYUZ NE GÜZEL ŞİİR YAZIYOR. KURANDA HŞÇ GÖRMEDİM

NAZİAT 1.Andolsun çekip koparanlara/yay çekenlere/kuyudan su çekenlere/bağsız-bekçisiz koşan atlara/ayrılık yüzünden hasret çekenlere/daldırıp daldırıp çıkaranlara,

NAZİAT 2.Andolsun rahatça, incitmeden çekenlere/düğümü hünerle çözenlere/bir yerden bir yere gidenlere/coşkuyla iç çekenlere,

Tarık 1- Yemin olsun göğe ve Târık'a;

o, gece gelene,

o, tokmak gibi vurana

o, çıkıverip de yürek hoplatana

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Değerli forum üyeleri, 

 

İnsanların bilgiye en kısa/kestirme yoldan ulaşma hakkını kimi zaman görmezden geliyor olabilir miyiz? 

 

İlk bir kaç cümlesini okuduğumuz veya hiç okumadığımız, buna karşın tamamını alıntı yaptığımız paylaşımlar nedeniyle forumda kalabalığa neden oluyor olabilir miyiz?

 

Hepinize iyi geceler.

tarihinde Düşünen Pilot tarafından düzenlendi
editöryal
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...