Jump to content

Din Kusurludur, İnsan Kusurlu Olduğu İçin.


Recommended Posts

Daha da korkunç olan nedir, biliyor musunuz? Çocukların 5 yaşına gelmeden önce bu inançların onlara işlenmesi..

Çünkü 4,5-5 yaş civarı çocuklar, soyut kavramları kabul etmez, soyutla öğrenmezler. Her şeyi görmek ve öyle kabullenmek isterler. O çağa gelmeden, yani karşı çıkmalar ve maddi deliller istemeye başlama çağı gelmeden çocuklara din çoktan öğretilmiştir.. Cariye'nin belirttiği gibi eller yukarı kaldırılıp dua etme seansları başlar, namaz başlar vs. Bunlar hep basitçe, taklit yoluyla öğretilir ama sürekliliği olduğundan çocukta yerleşir. Yani çocuklar açıkça istismar edilir. Eğer o çağda verilmezse ileride zor olacaktır, eveveynler de bunu bilgi olarak değilse bile sağduyularıyla bilirler.

İşte bu yüzden 28 şubatta Kuran öğrenme yaşını 15 yapmışlardı. Ama şimdi hepsi içerde. Allah'ın dinini bitiremezsiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 168
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Orada inancın yeri yoktur. Dini inançlar da herhangi bir Tanrı inancı da sadece öğretildiği vakit ortaya çıkar. 0-2 yaş deyip duruyorsunuz ama, kişiliğin ilk oluşma evresi 0-3 yaştır ve evet, hayati derecede önemlidir bebeğe nasıl davranıldığı. Ama burada yaşanan her ne olursa olsun, dini inanca yer yoktur, kendiliğinden gelişmez vb.

Çocuklar entelektüel savunmalar geliştiremedikleri için daha bebek çağda din öğretimine maruz bırakılırlar. İşler.

İnancın duygusal boyutunu, duygusal tatmin sağladığını ve sonra bu tatmine sıklıkla ihtiyaç duyulduğunu hiç kimse reddetmiyor. Ateistler, dini inançların psikolojik ve sosyolojik sorunlar olduğunu bilir ve söyler.

Herhangi bir din veya Tanrı inancı öğretilmemiş bir çocuk/bebek, hiçbir şekilde Tanrı'ya ve dine inanmaz. Ona öğretilmemişse, beyni kirletilmemişse durduk yerde Tanrı uydurmaz ve ihtiyaç duymaz. En zor anlarında bile aklına böyle şeyler gelmez.

Daha da korkunç olan nedir, biliyor musunuz? Çocukların 5 yaşına gelmeden önce bu inançların onlara işlenmesi..

Çünkü 4,5-5 yaş civarı çocuklar, soyut kavramları kabul etmez, soyutla öğrenmezler. Her şeyi görmek ve öyle kabullenmek isterler. O çağa gelmeden, yani karşı çıkmalar ve maddi deliller istemeye başlama çağı gelmeden çocuklara din çoktan öğretilmiştir.. Cariye'nin belirttiği gibi eller yukarı kaldırılıp dua etme seansları başlar, namaz başlar vs. Bunlar hep basitçe, taklit yoluyla öğretilir ama sürekliliği olduğundan çocukta yerleşir. Yani çocuklar açıkça istismar edilir. Eğer o çağda verilmezse ileride zor olacaktır, eveveynler de bunu bilgi olarak değilse bile sağduyularıyla bilirler.

Siz sadece inanırları referans alıyor ve bilimsel tüm verileri inanç eğilimini manipüle etmek için kullanıyorsunuz.

Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor. 5 yaş civarında çevre etkileşimi daha fazla olduğundan, taklit eğilimleri ve telkine açıklık elbette artacaktır. Dikkat edin, her telkinde bir korkutma veya güven verme gibi olgular yatar. Misal, şu lokmanı bitirmezsen Allah baba çarpar! hıı; Yalan söyleme! Söylersen Allah cehenneme atar orada yanarsın; Doğru insan olursan ölünce cennete gidersin; Namaz kıl, Allah namaz kılanı yakmaz.. vs.. Aslında her telkinle duygularla oynanır, bunu siz bile anlamadan bilinç altına yerleşir ve önyargılarınız olur....

İnancı Din inacı veya sosyal inanç olarak ayırmıyorum, zira din inancı'da sosyal inançlar gibidir. Bir konda geliştirmiş olduğunuz inançtan bir farkı yoktur. İnsanlar, cevap bulamadığı konularda varsayım geliştirirler ve buna eğilim gösterirler ve hatta bir konu da birşeyleri ilk kez duyduklarında inanma eğilimindedirler. Sonradan sorgulama yaparlar...

tarihinde bakifani tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu konuda size katılmıyorum. İnanç kişiye özel varsayımları kapsar. İnançların temel duygulardan duygudan uzak olması düşüncesi, sadece küt bir materyal görüş olabilir...

Keyfin bilir ama söylediklerimi çarpıtmaktan vazgeçmelisin. Bak konuyu tekrarlıyorum:

0-2 yaş arası duyguların otomatik olarak inanca yönelttiğini iddia ettin. Kanıt diye verdiğin bilimsel makale tam tersini söylüyor. Referans diye verdiğin adam İlahiyat Okulunda hoca. Yaptığı çıkarım desteksiz ve yanlış. Diğer verdiğin referanslar senin iddianı desteklemekten tamamen uzak.

Sen çok tipik bir ilahiyatçı gibi bilimi çarptırdın ve dinine uydurdun. Dininde ki abuklukları da insan kusurudur diye açıklamaya çalıştın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herhangi bir din veya Tanrı inancı öğretilmemiş bir çocuk/bebek, hiçbir şekilde Tanrı'ya ve dine inanmaz. Ona öğretilmemişse, beyni kirletilmemişse durduk yerde Tanrı uydurmaz ve ihtiyaç duymaz. En zor anlarında bile aklına böyle şeyler gelmez.

Bunun böyle olduğunu ben kendi çocuklarımdan biliyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor. 5 yaş civarında çevre etkileşimi daha fazla olduğundan, taklit eğilimleri ve telkine açıklık elbette artacaktır. Dikkat edin, her telkinde bir korkutma veya güven verme gibi olgular yatar. Misal, şu lokmanı bitirmezsen Allah baba çarpar! hıı; Yalan söyleme! Söylersen Allah cehenneme atar orada yanarsın; Doğru insan olursan ölünce cennete gidersin; Namaz kıl, Allah namaz kılanı yakmaz.. vs.. Aslında her telkinle duygularla oynanır, bunu siz bile anlamadan bilinç altına yerleşir ve önyargılarınız olur....

İnancı Din inacı veya sosyal inanç olarak ayırmıyorum, zira din inancı'da sosyal inançlar gibidir. Bir konda geliştirmiş olduğunuz inançtan bir farkı yoktur. İnsanlar, cevap bulamadığı konularda varsayım geliştirirler ve buna eğilim gösterirler ve hatta bir konu da birşeyleri ilk kez duyduklarında inanma eğilimindedirler. Sonradan sorgulama yaparlar...

İyi de, bebeğin ağlayarak ihtiyaçlarının giderileceğine dair bir inancı yok. Biliyor.

Bebekler ihtiyaçlarını ağlayarak belirtirler. O ihtiyacın ne olduğunu anlamak annenin işidir, doğa anneyi bebeği anlayacak biçimde donatmıştır zaten.

Anneliğin en önemli parçası kendi bebeğinin sesini tanımak ve o sesin/ağlamanın anlamını çözmektir. Bebek karnı acıksa da ağlar, altı ıslansa da ağlar, burnu çok kaşınsa da ağlar, üşüse de ağlar, huzursuzsa da ağlar. Ağlayınca annesinin geleceğine ihtiyacını karşılayacağına dair bir inancı yoktur. Ağlamak içgüdüsel davranışıdır ve milyonlarca yıllık evrim, anne bakımı ve çocuğun yaşaması gerekliliğini, türün devamı açısından birtakım mekanizmalar geliştirerek garanti altına almıştır.

Hiçbiri tesadüf değildir, hiçbiri inanmakla ilgili değildir. Son derece komplekstir üstelik.

Bebekler de küçük çocuklar da çok bencildirler, sosyal lobları henüz bir yetişkininki kadar devreye girmediği için acımasızdırlar, empati yapmazlar ve inançlarla falan da ilgilenmezler. Çocuklar için ihtiyaç duyulacak en son şey bile değildir inanç. Onlar katı yaşamla ilgilidirler.

O nedenle inançları da içselleştiremezler. Korkutularak din öğretilmesinin nedeni de budur. Sözünü ettiğiniz o tehditler, korkutmalar, çocuklar dini inançları saçma ve anlamsız buldukları ve soru sorma eğilimi içinde oldukları içindir. Bilinçdışına yerleşen ise aslen inanç değil, korkularıdır.

Yetişkinlik çağlarında dinler hakkında sorular sormaya ve saçma bulup reddetme aşamasına gelen milyonlarca insan, korkularından arınmakta güçlük çekmektedir. Tanrı'ya karşı gelmeye başladığı için suçluluk duyar, geleneksel hurafeler aklından çıkmaz ve çarpılmaktan korkar, cehennemde yanmak riskini göze almaktan korkar, cinlerden korkar... korkar da korkar. İnançlarını terketmekte güçlük çekmesinin ilk ve en büyük nedeni bile korkularıdır.

Görülüyor ki dini inanışlar çocuklara öğretilirken evvela korku ve tehdit faktörü kullanılıyor (ilk olarak Allah kızar ve cehenneme gideriz), aynı kişi dini inancı sorgulamaya ve saçma bulmaya başladığında da korku faktörü onu zorluyor. Dinler korkular üzerine inşaa edilmiş. Disiplin anlayışı bile ceza sistemi üzerine kurulu.

Yetişkinler çocukları korkunç bir biçimde istismar ediyor. Aslında bütün bunları bilimsel olarak anlatıp açıklamak gerek.

tarihinde Mrs. Missing tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor. 5 yaş civarında çevre etkileşimi daha fazla olduğundan, taklit eğilimleri ve telkine açıklık elbette artacaktır. Dikkat edin, her telkinde bir korkutma veya güven verme gibi olgular yatar. Misal, şu lokmanı bitirmezsen Allah baba çarpar! hıı; Yalan söyleme! Söylersen Allah cehenneme atar orada yanarsın; Doğru insan olursan ölünce cennete gidersin; Namaz kıl, Allah namaz kılanı yakmaz.. vs.. Aslında her telkinle duygularla oynanır, bunu siz bile anlamadan bilinç altına yerleşir ve önyargılarınız olur....

İnancı Din inacı veya sosyal inanç olarak ayırmıyorum, zira din inancı'da sosyal inançlar gibidir. Bir konda geliştirmiş olduğunuz inançtan bir farkı yoktur. İnsanlar, cevap bulamadığı konularda varsayım geliştirirler ve buna eğilim gösterirler ve hatta bir konu da birşeyleri ilk kez duyduklarında inanma eğilimindedirler. Sonradan sorgulama yaparlar...

Bebekler doğar doğmaz ağlarlar. Bu noktada ne süt emmeyi bilirler ne de yemek yemeyi. Bebeklere süt emme öğretilir, aynen 4 aydan sonra yemek yemenin öğretilmesi gibi.

Bebekler bir çok nedenden dolayı ağlarlar. Ağlayınca birisinin onu kucağına aldığını veya altını kontrol ettiğini veya annesi varsa süt vermeyi denediğini öğrenir ama bunun inançla bir ilgisi yoktur. Bu öğrenilen bir davranıştır.

Bu örneği kimin verdiğini söylemeni rica ediyorum (pozisyonunu). Diğer örneklerini de kuşku ile karşılaman lazım çünkü bu vatandaşın dünyadan haberi yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İyi de, bebeğin ağlayarak ihtiyaçlarının giderileceğine dair bir inancı yok. Biliyor.

Bebekler ihtiyaçlarını ağlayarak belirtirler. O ihtiyacın ne olduğunu anlamak annenin işidir, doğa anneyi bebeği anlayacak biçimde donatmıştır zaten.

Anneliğin en önemli parçası kendi bebeğinin sesini tanımak ve o sesin/ağlamanın anlamını çözmektir. Bebek karnı acıksa da ağlar, altı ıslansa da ağlar, burnu çok kaşınsa da ağlar, üşüse de ağlar, huzursuzsa da ağlar. Ağlayınca annesinin geleceğine ihtiyacını karşılayacağına dair bir inancı yoktur. Ağlamak içgüdüsel davranışıdır ve milyonlarca yıllık evrim, anne bakımı ve çocuğun yaşaması gerekliliğini, türün devamı açısından birtakım mekanizmalar geliştirerek garanti altına almıştır.

Hiçbiri tesadüf değildir, hiçbiri inanmakla ilgili değildir. Son derece komplekstir üstelik.

Bebekler de küçük çocuklar da çok bencildirler, sosyal lobları henüz bir yetişkininki kadar devreye girmediği için acımasızdırlar, empati yapmazlar ve inançlarla falan da ilgilenmezler. Çocuklar için ihtiyaç duyulacak en son şey bile değildir inanç. Onlar katı yaşamla ilgilidirler.

O nedenle inançları da içselleştiremezler. Korkutularak din öğretilmesinin nedeni de budur. Sözünü ettiğiniz o tehditler, korkutmalar, çocuklar dini inançları saçma ve anlamsız buldukları ve soru sorma eğilimi içinde oldukları içindir. Bilinçdışına yerleşen ise aslen inanç değil, korkularıdır.

Yetişkinlik çağlarında dinler hakkında sorular sormaya ve saçma bulup reddetme aşamasına gelen milyonlarca insan, korkularından arınmakta güçlük çekmektedir. Tanrı'ya karşı gelmeye başladığı için suçluluk duyar, geleneksel hurafeler aklından çıkmaz ve çarpılmaktan korkar, cehennemde yanmak riskini göze almaktan korkar, cinlerden korkar... korkar da korkar. İnançlarını terketmekte güçlük çekmesinin ilk ve en büyük nedeni bile korkularıdır.

Görülüyor ki dini inanışlar çocuklara öğretilirken evvela korku ve tehdit faktörü kullanılıyor (ilk olarak Allah kızar ve cehenneme gideriz), aynı kişi dini inancı sorgulamaya ve saçma bulmaya başladığında da korku faktörü onu zorluyor. Dinler korkular üzerine inşaa edilmiş. Disiplin anlayışı bile ceza sistemi üzerine kurulu.

Yetişkinler çocukları korkunç bir biçimde istismar ediyor. Aslında bütün bunları bilimsel olarak anlatıp açıklamak gerek.

Bebek doğuştan Dindardır demiyorum.Greenberg, Kushe ve Speltz (1991)'e göre temel duygusal sinyallerin tümü hayatın ilk üç yılında oluşur vezamanla çocuklar duygusal tepkilerini gösterebilmek adına dili kullanırlar. Goleman'a göre (1998) bebek 3 aylık olduğunda ses tonu ile ile iletilen sesli duygusal mesajlara bebek tepki vermektedir. Berk'e (1997) göre 7 ay civarında bebekler seslerini ve yüz ifadelerini koordineli kullanabilmektedir.

Harris(2000)!e göre, 3 yaşında çocuklar, duygular ile bu duygulara neden olan durumlar arasındaki ilişkinin apaçık olmadığını, bunu başka faktörlerinde etkilediğini anlayabilirler. Kısaca bebek gelişim kaydeder.

Berk'in anlattığına göre, bebekler motor ve bilişsel anlamda becerilerini mutluluk ifadesi olan gülümseme ile gösterirler. Sroufe ve Waters'ın aaştırmalarına göre (1976) bebekler ilk ayın sonunda, ilginç görüntülere gülmeye başlarlar. 6-10. hafta arasında insan yüzüne sürekli bir gülümseme ile karşılık verirler.Zira Stenberg ve Campos'un bebekler üzerindeki öfke tepkileri de benzerdir. Mesela, ilk 2 ay boyunca bebek ağladıkça öfkeye benzer yüz ifadeleri gözlenebilir. Öfke tepkileri elbette yaşla beraber de gelişimm gösterir. Yine empatinin ilk gelişimi de bebekliğe kadar uzanan bulgular vardır. Martin Hoffman (1982;1988) a araştırmalarında bebeklikten itibaren sistamatik bir gelişim gözlenmiştir. Mesela, 1 haftalık bebeklerin başka bebeklerin ağlama seslerine, ağlama ile tepki verdikleri görülürken, bilgisayarda verilen ağlama seslerine tepki vermedikleri görülmüştür. Haffman bunu empatinin ilk empati habercisi olduğunu ifade eder, bunu ayrıca aktaranlar Barnett (1990) ve Goleman (1998)'dır. Bu konuda goleman'ın da araştırmaları var. Misal bir bebeğin parmakları acıdığında, bir yaşındaki bir başka bebeğin de , kendi parmaklarını ağzına götürüp acıyıp acımadığına bakar. Daha da örnekler var. İlk yılda gözlenen empatiye hoffman, global empati ismini verir.

Bebekler elbetteki duygularını kontrol etmekte zorlanır ve baskılayamaz. Davidson bunu örneklemiştir. Kısaca, bebeklikle beraber meydana gelen temel duygular, empati ile beraber etkileşim ve bütünleşme gösterirler.

Kaynakça

Berk, L.E. (1997). Child devolopment (Fourth Ed.). Massacchusetts

Goleman, D. (1998). Duygusal Zeka (3. baskı). İstanbul: Varlık yayınları

Barnett,M.A. (1990) Empathy and related responses in Children.

Yrd. Doç. Dr. Hatice Ergin(2010) Gelişim Psikolojisi (2. baskı) Nobel yayınları Sf:152-153-154

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bebekler doğar doğmaz ağlarlar. Bu noktada ne süt emmeyi bilirler ne de yemek yemeyi. Bebeklere süt emme öğretilir, aynen 4 aydan sonra yemek yemenin öğretilmesi gibi.

Bebekler bir çok nedenden dolayı ağlarlar. Ağlayınca birisinin onu kucağına aldığını veya altını kontrol ettiğini veya annesi varsa süt vermeyi denediğini öğrenir ama bunun inançla bir ilgisi yoktur. Bu öğrenilen bir davranıştır.

Bu örneği kimin verdiğini söylemeni rica ediyorum (pozisyonunu). Diğer örneklerini de kuşku ile karşılaman lazım çünkü bu vatandaşın dünyadan haberi yok.

Doğuştan gelen reflekstir efendim. Duygusal motor dönem 6 basamaktan oluşur. (Bee& Boyd, 2009, inanç, bilgin ve Atıcı ,2008)

Duyusal-motor evre (0-2 Yaş)

Bu evre 6 basamaktan meydana gelmektedir.

Refleksif D.

0-2 ay

Yakalama ve emme gibi basit (ilkel) refleksleri içeren dönem

Birincil Döngüsel Tepkiler (2-4 ay)

Eğer çocuk yaptığı davranışın sonucundan haz alıyorsa parmaklarını açma ya da kapama gibi bazı refleks hareketlerini düzenli olarak yapmaya başlar

İkincil döngüsel tepkiler (4-8 ay)

Çocuk başlangıçta rastlantısal olarak yaptığı bir eylemin sonucundan zevk alırsa bu davranışını tekrarlamaya başlar. Yatağının üzerinde asılı duran oyuncağa değdiğinde ses çıkardığını fark etmesi gibi

İkincil tepkilerin kooridnasyonu (8-12 ay)

Çocuklar amaçlı davranışlarda bulunmaya başlarlar.İlgisini çeken bir oyuncağa ilerlemesi gibi.

Üçüncül döngüsel tepkiler (12-18 ay)

Herhangi bir durumla ilgili olarak bildikleri bir davranış örüntüsü yerine yeni davranışlar denerler. Örnek: ouuncağa uzanıp almak yerine oyuncağın altındaki yastığı kendisine doğru çekerek oyuncağa ulaşması

Mantıksal çözüzmlerbulma (18-24 ay)

Çocuklar herhangi bir eylemde bulunmadan önce düşünmeye başlarlar. Böylelikle eylemleri ve sonuçlarını içselleştirirler.

tarihinde bakifani tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğuştan gelen reflekstir efendim. Duygusal motor dönem 6 basamaktan oluşur. (Bee& Boyd, 2009, inanç, bilgin ve Atıcı ,2008)

...

Mantıksal çözüzmlerbulma (18-24 ay)

Çocuklar herhangi bir eylemde bulunmadan önce düşünmeye başlarlar. Böylelikle eylemleri ve sonuçlarını içselleştirirler.

Yahu iyi güzel de bu yazdıklarının daha önce verdiğin örnekle alakası ne?

Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor.

...

Bak devamlı aynı şeyi yapıyorsun. Bir iddia ortaya atıyorsun, senden iddianı destekleyici bilimsel makale/araştırma/vs istenince ya kel alaka ya da yanlış referans veriyorsun.

Bu örneği kimin verdiğini rica ediyorum. Çok zor bir soru değil. Eğer bir hocan veya yakının ise isim vermeden pozisyonunu söyleyebilirsin.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yahu iyi güzel de bu yazdıklarının daha önce verdiğin örnekle alakası ne?

Bak devamlı aynı şeyi yapıyorsun. Bir iddia ortaya atıyorsun, senden iddianı destekleyici bilimsel makale/araştırma/vs istenince ya kel alaka ya da yanlış referans veriyorsun.

Bu örneği kimin verdiğini rica ediyorum. Çok zor bir soru değil. Eğer bir hocan veya yakının ise isim vermeden pozisyonunu söyleyebilirsin.

Yahu iyi güzel de bu yazdıklarının daha önce verdiğin örnekle alakası ne?

Bak devamlı aynı şeyi yapıyorsun. Bir iddia ortaya atıyorsun, senden iddianı destekleyici bilimsel makale/araştırma/vs istenince ya kel alaka ya da yanlış referans veriyorsun.

Bu örneği kimin verdiğini rica ediyorum. Çok zor bir soru değil. Eğer bir hocan veya yakının ise isim vermeden pozisyonunu söyleyebilirsin.

Alakası, emme davranışının doğuştan gelen bir reflex olduğu ...

Yanlış refarans verdiğimi düşünmüyorım. Sanırım sen hiç çıkarım yapmadan,direk birinin duygu gelişimi Dinleri etkiler demesini bekliyorsun. Bu arada örneği veren ders anlatan ve kurslar veren birisi...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Alakası, emme davranışının doğuştan gelen bir reflex olduğu ...

Emme davranışı ile daha önce iddia ettiğin: "Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor"

Alakası ne? İnanç temelleri refleks midir diyorsun?

Emme davranışı doğuştan gelen bir refleksdir, doğru. Ben zaten hiç aksini iddia etmedim. Ama bebeklere annelerinden süt emme öğretilir. Bazıları hemen öğrenir, bazıları için zaman alır. Anne yoksa biberondan emer.

Yanlış refarans verdiğimi düşünmüyorım. Sanırım sen hiç çıkarım yapmadan,direk birinin duygu gelişimi Dinleri etkiler demesini bekliyorsun. Bu arada örneği veren ders anlatan ve kurslar veren birisi...

Bunu günlerdir söyleyen sensin:

İnsan, korkularıyla doğar. Doğuştan 3 duygu vardır. Korku, sevgi ve şaşırma. Bu üç duygu sizi otomatik bir şekilde inanca yöneltir..

Ne kursu, ne dersi veriyor? Okçuluk, satranç, tahta boyama?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bebekler doğar doğmaz ağlarlar. Bu noktada ne süt emmeyi bilirler ne de yemek yemeyi. Bebeklere süt emme öğretilir, aynen 4 aydan sonra yemek yemenin öğretilmesi gibi.

.....

Emmeyle ilgili rivayet şu yazdığınaydı. Duygusuz bir İnanç oluşamaz ve duygunun temelleri bebeklikte atılır. Bir bak inanç neymiş;

İnanç

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Atla: kullan, ara

İnanç, kelime anlamıyla bir düşünceye gönülden bağlı bulunmak demektir. Ayrıca inanılan şey, görüş, öğretidir. Şüphelerden sıyrılıp emin olmaktır.

Yani bir düşünceye, bir kişiye, soyut bir kavrama (örneğin tanrı) gönülden bağlanma durumudur. Bu bağlılık, bağlanılan şeyin bizzat var olup olamasına veya ahlaken doğruluğuna yönelik olabilir. Ama her halûkârada özünde sevgi, korku gibi bir duygu bulunmaktadır. Hatta bazen bir tür sevgi-nefret ilişkisi olarak da tanımlanabilinir. İnanan ile inanç konusu arasındaki ilişkidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Emmeyle ilgili rivayet şu yazdığınaydı. Duygusuz bir İnanç oluşamaz ve duygunun temelleri bebeklikte atılır. Bir bak inanç neymiş;

İnanç

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Atla: kullan, ara

İnanç, kelime anlamıyla bir düşünceye gönülden bağlı bulunmak demektir. Ayrıca inanılan şey, görüş, öğretidir. Şüphelerden sıyrılıp emin olmaktır.

Yani bir düşünceye, bir kişiye, soyut bir kavrama (örneğin tanrı) gönülden bağlanma durumudur. Bu bağlılık, bağlanılan şeyin bizzat var olup olamasına veya ahlaken doğruluğuna yönelik olabilir. Ama her halûkârada özünde sevgi, korku gibi bir duygu bulunmaktadır. Hatta bazen bir tür sevgi-nefret ilişkisi olarak da tanımlanabilinir. İnanan ile inanç konusu arasındaki ilişkidir.

Sen emmeyi falan boşver. Hala daha ilk iddian:

İnsan, korkularıyla doğar. Doğuştan 3 duygu vardır. Korku, sevgi ve şaşırma. Bu üç duygu sizi otomatik bir şekilde inanca yöneltir..

desteksiz durmaya devam ediyor. Referans diye verdiğin makale senin iddianın tersini gösteriyor. Sahtekar bir ilahiyat hocasının peşine takılıp gitmişsin, kurtulamıyorsun. Üst üste verdiğin tüm referanslar/bilgiler sahtekarın iddiasını yanlışladığı halde sen ısrarla inanmaya devam ediyorsun.

Son iddianı kimden duyduğunu paylaşmanı rica ediyorum : Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Niye desteksiz, Watson da doğuştan itibaren üç duyguyla örneklemiş (Bazıları 4, bazılarıda 7 temel Duyguya bölmüş); 1. Yüksek sesle veya bir desteğin kaybıyla ortaya çıkan korku 2. Vücut hareketlerinin kısıtlanmasıyla ortaya çıkan öfke,3. dokunma ve okşamayla ortaya çıkan sevgi. Sosyal öğrenme teorisine göre de çocuklar öğrenilen duygular ve olaylar arasında ilişki kurarlar. Bu yolla klasik veya edimsel koşullanabilirler. O bebek şartlanması da bu edimsel koşullanmadan kaynaklanıyor olmalı. Örneği veren bir psikolog arkadaş konuya buradan geliyor sanırım. Bununla beraber Watson'un 9 aylık Allbert ile de yaptığı bir deney var.

http://www.izlesene....-deneyi/2458609

deneyden önce küçük Albert'a bir kaç duygusal test yapılıyor: ona beyaz bir fare, tavşan, yanan kağıt parçaları, peruk, maske vb. küçük bir çocuğun ilk kez görebileceği nesneler ve durumlar gösteriliyor. Amaç onun koşulsuz bir şekilde bunlara karşı tepkisi olup olmadığını incelemek. Tahmin ettikleri gibi, Albert hiç birine karşı korku göstermiyor, koca bir köpeğin patisinden tutup, gördüğü her şeye gülümsüyor..

Deneyden sonrası malum...

Not bu arada yazdığım kaynakçalara bakmadığın da belli oldu.

tarihinde bakifani tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Niye desteksiz, Watson da doğuştan itibaren üç duyguyla örneklemiş (Bazıları 4, bazılarıda 7 temel Duyguya bölmüş); 1. Yüksek sesle veya bir desteğin kaybıyla ortaya çıkan korku 2. Vücut hareketlerinin kısıtlanmasıyla ortaya çıkan öfke,3. dokunma ve okşamayla ortaya çıkan sevgi. Sosyal öğrenme teorisine göre de çocuklar öğrenilen duygular ve olaylar arasında ilişki kurarlar. Bu yolla klasik veya edimsel koşullanabilirler. O bebek şartlanması da bu edimsel koşullanmadan kaynaklanıyor olmalı. Örneği veren bir psikolog arkadaş konuya buradan geliyor sanırım. Bununla beraber Watson'un 9 aylık Allbert ile de yaptığı bir deney var.

http://www.izlesene....-deneyi/2458609

...

Not bu arada yazdığım kaynakçalara bakmadığın da belli oldu.

Desteksiz çünkü diyorsun ki:

"Doğuştan 3 duygu vardır. Korku, sevgi ve şaşırma. Bu üç duygu sizi OTOMATİK bir şekilde inanca yöneltir.."

Verdiğin hiç bir referans bunu desteklemediği gibi tam tersini gösterdi. En son verdiğin Watson deneyi dahil. Çocuğa beyaz fareden korkmayı ÖĞRETİYORLAR: Tıpkı Allah'ın öğretildiği gibi. Allah inancıda aynen benzer koşullanmalarla öğretiliyor:

1- Korku: Şöyle yapmazsan Allah seni cezalandırır

2- Sevgi: Dua edersen, yemeğini yersen, mızıklamazsan Allah seni sever

Bunu gerçekten göremiyor musun?

Not-1 : Internet'ten erişilebilen tüm kaynakçalarına baktım. Daha önce de dediğim gibi psikoloji bilmediğim bir konu.

Not-2 : Psikolog (?) arkadaşına söyle çocuk psikolojisi konusunda benden bile beter durumda. Hatta zır cahil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Güdüleniyor elbet, sen göremiyormusun, korkutarak güdüleniyor veya sevdirerek güdüleniyor. O bebeğinde süt konusunda güdülenmesi doğal, zira emdikçe süt geliyor ve ağladıkça emziriyorsun, başka iletişim kaynağı mı var bebeğin? Sıkıntısını böyle belli ediyor...

tarihinde bakifani tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Güdüleniyor elbet, sen göremiyormusun, korkutarak güdüleniyor veya sevdirerek güdüleniyor. O bebeğinde süt konusunda güdülenmesi doğal, zira emdikçe süt geliyor ve ağladıkça emziriyorsun, başka iletişim kaynağı mı var bebeğin? Sıkıntısını böyle belli ediyor...

Bunun inaçla, otomatik olarak inanca sevk ile ilgisi ne?

Sen, Fawler denen ilahiyat okulu hocası ve psikolog (?) arkadaşının iddialarınız şöyle:

"Doğuştan 3 duygu vardır. Korku, sevgi ve şaşırma. Bu üç duygu sizi OTOMATİK bir şekilde inanca yöneltir.."

Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor

Verdiğin hiç bir kaynak bu iddiaları desteklemediği gibi tam tersini gösterdi. Sense hala konuları bir oraya bir buraya götürerek tartışmayı sürdürüyorsun.

Çocuklar güdülenerek dinlere ve yaratıcı fikrine yöneltilirler. Güdülenmezlerse ne bir dine inanırlar ne de Allah'a. Akıllarına bile gelmez. Bunu kişisel tecrübe ile biliyorum.

tarihinde gokmavi tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunun inaçla, otomatik olarak inanca sevk ile ilgisi ne?

Sen, Fawler denen ilahiyat okulu hocası ve psikolog (?) arkadaşının iddialarınız şöyle:

"Doğuştan 3 duygu vardır. Korku, sevgi ve şaşırma. Bu üç duygu sizi OTOMATİK bir şekilde inanca yöneltir.."

Bize verilen bir örnek vardı,bebeğe verilen örnek şöyleydi; Soru bebek acıkınca neden ağlar? Cevap,''Ben ağlayınca annemden süt geliyor. Kısaca inanç temelleri 5 yaşın daha da altında yatıyor

Verdiğin hiç bir kaynak bu iddiaları desteklemediği gibi tam tersini gösterdi. Sense hala konuları bir oraya bir buraya götürerek tartışmayı sürdürüyorsun.

Çocuklar güdülenerek dinlere ve yaratıcı fikrine yöneltilirler. Güdülenmezlerse ne bir dine inanırlar ne de Allah'a. Akıllarına bile gelmez. Bunu kişisel tecrübe ile biliyorum.

Güdülemeyi ne sağlıyor bu duygular ve buna bağlı inançlar değil mi? Duyguların olmadan ve dolayısıyla inanmadan nasıl güdülenirsin?

tarihinde bakifani tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...