Jump to content

İlahiler - şirk dolu sözler


Recommended Posts

Müslümanların bir diğer şirk alanı: İlahiler

Bayındır: "mahşerde nebiler bile senden medet ister" diyorlar. İmdat diye peygambere sığınıyorlar... KİMDEN?

Bayındır: Bana soruyorlar "musiki nedir", ilahi okumayın da ne okursanız okuyun derim :D

Bayındır: "Şefaat ya resullahlah" ne demek? Kimden kurtaracak? Allah'tan kaçıp peygambere sığınıyorsun öyle mi?

Bayındır: Mevlütte Allah'ın peygambere aşık olmasından bahsediyorlar. Allah "ben sana aşık olunca" der mi?

Aşağıdaki videoda Abdulaziz Bayındır'ın Kuran'a göre doğru tespitleri var. Genel kültür açısından faydalı

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 41
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Allah (c.c.)'ın İzni Olmadan Kimse Şefaat Edemez

"De ki: "Allah'ın dışında (ilah diye) öne sürdüklerinizi çağırın: Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile (hiç bir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiç bir ortaklığı olmadığı gibi, O'nun bunlardan hiç bir destekçi olanı da yoktur."

"O'nun katında, kendisine izin verdiği kimsenin dışında şefaati yarar sağlamaz. En sonunda kalplerinden korku giderilince (birbirlerine:) "Rabbiniz ne buyurdu?" derler, "Hak olanı" derler. O, çok yüce olandır, çok büyük olandır." (34 Sebe' 22-23.)

Allah Teâlâ bu âyetlerde, kendisinden başka herhangi bir şeye dua edeni tehdit etmiş, O'nun dışındakilerinin hiçbir hükümranlıklarının olmadığını, mülkünde O'na hiçbir ortak ve yardımcı bulunmadığını açıklamıştır.

Kalblerin umut, korku, ibadet ve yardım isteme konusunda hiçbir yaratığa bağlanamıyacağını kesin olarak bildirmiştir.

Ortada kala kala ancak şefaat kalmıştır ki, şefaat haktır. Lâkin bu hususta da "Allah katında O'nun izin verdiği kimselerden başkasına şefaat fayda vermez" buyurmuştur.

Kıyamet günündeki şefaat konusunu anlatan sahih hadîslerin de işaret ettiği budur:

İnsanlar Âdem (a.s.)'a, sonra sırasıyla ülü'l-azm peygamberlere, yani Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsâ'ya başvuracaklar; onlardan her biri insanları kendinden sonraki peygambere gönderecek ve nihayet İsa Mesih'e geldiklerinde, O diyecek ki:

"Sizler, Allah'ın geçmiş ve gelecek tüm günahlarını affettiği kula, Muhammed'e gidin"

Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem)buyurur ki:

"Nihayet bana gelecekler; ben de Rabbime gideceğim. O'nu görünce secdeye kapanacağım. Rabbime, beni o an muvaffak kılacağı hamdlerle hamdedeceğim, ki şu anda onları tam ve kâmil mânada bilmem. Nihayet bana denecek ki :

- Ey Muhammed, kaldır başını. Söyle dinleneceksin. İste verilecek. Şefaat et, kabul edilecek. Ve Rabbim bana bir yer belirleyecek; ben de orada bulunan insanları cennete girdireceğim."

Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) haberin tamamını anlatmıştır. (Buhârî, Tevhid 19, Enbiyâ 3)

Mesih (a.s.), Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in, şefaati kabul olunacak bir şefaatçi olduğunu, zira Allah Teâlâ'nın O'nun geçmiş ve gelecek günahlarını affettiğini açıklamıştır.

En üstün yaratık, en saygın ve itibarlı şefaatçi, Allah katında en kıymetli insan olan Allah'ın kulu ve Resulü Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)de belirtmiştir k: kendisi gelecek, Rabbin huzurunda secdeye kapanacak ve hamdedecek. Hemen şefaate başlamayacak. Nihayet kendisine izin verilecek ve şöyle denecek:

- Kaldır başını! İste verilecek, şefaat et kabul edilecek. Hadiste belirtildiğine göre, Rabbi O'na (sallallahu aleyhi ve sellem) bir yer belirleyecek; O da oradaki insanları cennete sokacak.

Bütün bunlar açıkça ortaya koyuyor ki:

Emir ve yetkinin tümü Allah'ındır; şefaatçiye şefaat izni lütfedecek olan O'dur. Şefaatçi, ancak Allah'ın izin vereceği kimselere şefaat edecek; sonra da şefaatçi için bir sınır tayin edecek; o da oradakileri Cennete girdirecek. Bütün her şey, O'nun (c.c.) dilemesi, kudreti ve ihtiyariyledir.

Bu saygın ve en üstün şefaatçi ise, Allah'a olan mükemmel kulluğu, itaati, yönelişi ve Rabbinin razı olduğu şeylere uyması sebebiyle Allah tarafından başkalarına tercih edilen ve seçilen kişi (Muhammed) (sallallahu aleyhi ve sellem)'dir.

Allah'tan başkasına yemin ve rağbet etme, korkma, sakınma ve benzeri şeylerde bulunmanın hükmünde bütün yaradılmışlar aynı olunca, hiçbir mahlûka yemin etmek olmaz. O'ndan sakınılmaz, tevekkül edilmez. Bu yaratık, mahlûkatın en efdali olsa da böyledir. Bırakınız şeyhleri ve salihleri, buna hiçbir peygamber ve melek bile müstehak değildir.

"Allah Teâlâ'dan yaratıklarıyla istekte bulunmak, eğer Allah'ın kendilerine yemin ettikleri ve ululadıklarıyla olursa caizdir, değilse caiz değildir" gibi, büyük yaratıklar arasında ayırım yapmak, tıpkı, mahlûkat arasında fark gözeterek:

"bazılarıyla yemin etmek caiz, bazılarıyla caiz değildir" diyen kimsenin ayrımı gibidir ki, bu da, o da batıl bir ayırımdır.

Şayet bir kimse bu konuda, kendisine îman edilenle edilmeyeni ayrı görecek olursa, deriz ki:

"Melâikeye, peygamberlere, Resûlüllah'ın haber verdiği tüm gerçeklere, meselâ Münker ve Nekîre, Hurilere, Vüdân'a v.b. iman etmek gerekir.

İmdi, kendilerine iman vacibdir diye bu yaratıklara yemin etmek ve bunlarla istekte bulunmak caiz mi olacak?

Anlaşılmıştır ki, esbab (vasıtalar) ile istemek, eğer kendisiyle istekte bulunulan şey, duanın kabulü için sebeb değilse, bu hususta bir yaratıkla diğer yaratık arasında fark yoktur.

Nitekim, mahlûkata yemin etme hususunda, bir yaratıkla diğeri arasında fark olmadığı gibi. Bunların hiçbiri caiz değildir. Bu hususu ifade eden âlimlerin de dedikleri gibi, bunun caiz olmadığı açıktır.

Allahu a'lem.

(ibn teymiyye-mecmuul fetava 1)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaratılmışlardan İstenebilecek Şeyler

Bir yaratılmış öbüründen, gücünün yetebileceği şeyi ister.

Yaratığın Allah'a dua etme ve O'ndan istemeye gücü yeter. Bundan dolayı, nasıl ki başkasından, gücünün yeteceği yardım ve yapabileceği işler isteniyorsa, ondan dua istemek de caizdir.

Allah'tan başkasının gücünün yetmeyeceği şeylere gelince:

Bunları Allah'tan başkasından istemek caiz değildir. Bunlar, ne meleklerden, ne peygamberlerden, ne de başkalarından istenir. Allah'tan başka birinden:

"Bana mağfiret et",

"Bize yağmur yağdır",

"Kâfirlere karşı bize yardım et",

"Kalblerimize hidayet ver" gibi şeyler istemek caiz değildir.

Bundan dolayıdır ki, Taberânî'nin Mu'cem'inde şöyle bir olay rivayet edilir:

"Hz. Peygamber zamanında, mü'minlere eziyet eden bir münafık vardı. Hz. Ebûbekir (bir gün) dedi ki:

"Kalkın, gidip Allah'ın Resulünden yardım isteyelim (istiğase edelim)." Ve kalkıp Hz. Peygambere gittiler.

Resûlüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara dedi ki:

"Benden yardım (istiğase) istenmez; ancak Allah'la istiğase edilir".

"İstiâne" (yardım isteme) konusunda da durum aynıdır. Fakat, insan gücünün yettiği şeyler böyle değildir.

Allah (c.c.) buyurmuştur ki:

"Hani siz Rabbinizden yardım istediğinizde Allah bu çağrınıza "Ben size ardarda gelecek bin kişilik bir melek ordusu ile yardım edeceğim" diye cevap verdi." (8 Enfâl 9)

Musa (a.s.)'ın duasında da şu sözler vardır:

"Allahım! Hamd ancak sanadır. Şikâyet mercii ancak sensin. Yardım yalnızca senden istenir ve tevekkül ancak sanadır. Sensiz ne çare var, ne kuvvet"

Ebû Yezîd el-Bestâmî demiştir ki:

"Yaratığın yaratıktan istiğasesi (yardım istemesi), boğulmakta olanın boğulandan yardım istemesi gibidir".

Ebû Abdillâh el-Kureşi de şöyle demiştir:

"Mahlûkun mahlûktan istiğasesi (yardım istemesi), mahpusun mahpustan yardım istemesidir"

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Müşriklere de ki: "Allah dışında ilah olduklarını sandığınız putları imdada çağırınız bakalım. Onlar, başınızdaki belayı ne giderebilirler ve ne de başka birine aktarabilirler."

"İmdada çağrılan bu ilahların Allah'a en yakın olanları dahil olmak üzere hepsi Allah'a yaklaşmanın yolunu (yaklaşmak için bir vesile) ararlar. O'nun rahmetini diler ve azabından korkarlar. Çünkü Rabbinin azabı korkunçtur." (17 İsrâ 56-57)

Seleften bir cemaat, (bu âyetin tefsiriyle ilgili olarak) şöyle demişlerdir:

"Birtakım kimseler vardı; meleklere ve peygamberlere yakarırlardı. Bunun üzerine Allah Teâlâ buyurdu ki:

"O sizin dua ettikleriniz var ya, nasıl sizler benim kullarımsanız, onlar da öyledirler. Sizler nasıl benim rahmetimi umar ve beklerseniz, onlar da benim rahmetimi umarlar; sizler nasıl benim azabımdan korkuyorsanız, onlar da korkarlar ve sizin bana yaklaşmağa yol aradığınız gibi, onlar da yol ararlar."

Böylece Cenâb-ı Hak, meleklere ve peygamberlere dua etmeyi (yakarıp istemeyi) yasaklamıştır. Halbuki O (c.c.), meleklerin bizim için dua ve istiğfarda bulunduklarını haber veriyor; fakat buna rağmen bizim onlardan bunu istememizi caiz görmüyor.

Peygamberler ve salihler de böyledir. Onlar her ne kadar kabirlerinde diri olsalar ve yaşayanlar için dua ettikleri tasavvur olunsa ve buna dâir bir takım haber (eser) ler olsa da, hiç kimsenin onlardan bunu istemesi caiz değildir.

Seleften hiç kimse böyle bir şey yapmamıştır. Çünkü bu, insanı şirke ve Allah'ın yanı sıra onlara ibadet etmeye götüren bir vesile (zeria, yol) dir.

Halbuki, hayatlarında onlardan bunu (bize dua ve istiğfar etmelerini) istememiz böyle değildir. Çünkü bu, şirke götürmez.

Hem sonra, meleklerin ve öldükten sonra peygamberler ve salihlerin yaptıkları, Allah Teâlâ'nın, tabiatta hakim olan kanunu (kevnî emir) olup, isteyenlerin istemelerinin bu işlerde herhangi bir tesiri olmaz.

Halbuki, hayatlarında onlardan herhangi birinden istekte bulunmak böyle değildir. Zira o durumda isteyenin isteğine cevap vermek (icabet etme), meşrudur. Ama öldükten sonra kendilerinden mükellefiyet kalkar.

Allah Teâlâ buyurmuştur ki:

"Allah'ın kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği insanoğlunun: "Allah'ı bırakıp da bana kul olun" demesi düşünülemez. Fakat kitabı öğrettiğinize ve okuduğunuza göre: "Rabbaniler olun" der."

"(Hiçbir rasul) melekleri ve nebileri rabler edinmenizi size emretmez. Sizler müslüman olduktan sonra, kafir olmanızı mı emredecek(ler)?" (3 Âl-i İmrân 79-80)

Görülüyor ki:

Allah Sübhanehû ve Teâlâ bu âyette melâike ve enbiyayı rab edinenlerin kafir olduklarını beyan etmektedir.

Allah (c.c.) buyurmuştur ki:

"Müşriklere de ki; "Allah dışında ilâh olduklarını sandığınız putları imdada çağırınız bakalım. Onlar ne göklerde ve ne de yeryüzünde zerre kadar bir şeye sahip değildirler. Gökler ile yeryüzü üzerinde hiçbir ortaklıkları olmadığı gibi onların hiçbiri Allah'ın yardımcın da değildir."

"Allah katında O'nun izin verdiği kimseler dışında hiç kimse şefaat, aracılık edemez. Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku yatıştırılınca biribirlerine "Rabb'iniz ne dedi?" diye sorarlar. Cevap verenler "O gerçeği söyledi, O yüce ve büyüktür" derler." (34Sebe' 22-23)

"Allah, O'ndan başka ibadete layık ilah olmayandır. O, Hayy ve Kayyum'dur. Kendisini uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O' nundur. O'nun izni olmadan katında kim şefaat edebilir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. (Yarattıkları) O'nun ilminden, kendisinin dilediği dışında hiçbir şeyi kavrayamaz. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O Aliyy'dir, Azim'dir." (2 Bakara 255)

"Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra da arşa istiva eden işleri de evirip-çeviren Allah'tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?" (10 Yûnus 3)

"Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra da arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçi olanınız yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (32 Secde 4)

"Allah'ı bırakıyorlar da kendilerine ne zarar, ne de fayda vermeyecek şeylere tapıyor, ibadet ediyorlar ve: "Ha, onlar bizim Allah yanında şefaatçılarımız!" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilmediği birşey mi haber vereceksiniz?" Haşa! O, onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzeh, yüksek çok yüksektir." (10 Yûnus 18)

Yasin Sûresi'nde sözü geçen zâtın sözlerini Kur'ân-ı Kerîm şöyle hikâye eder:

"Bana ne oluyor ki, beni yaratana kulluk / ibadet etmeyecekmişim? siz O'na döndürüleceksiniz."

"Ben, O'ndan başka ilahlar edinir miyim ki, Rahman (olan Allah), bana bir zarar dileyecek olsa, ne onların şefaati bana bir şeyle yarar sağlar, ne de onlar beni kurtarabilirler."

"O durumda ise, gerçekten ben apaçık bir sapıklık içinde olmuş olurum."

"Şüphesiz ben, sizin Rabbinize iman ettim; işte beni dinleyin / işitin." (36 Yasin 22-25)

"Allah katında O'nun izin verdiği kimseler dışında hiç kimse şefaat, aracılık edemez. Bu konuda izin bekleyenlerin yüreklerini ürperten korku yatıştırılınca biribirlerine "Rabb'iniz ne dedi?" diye sorarlar. Cevap verenler "O gerçeği söyledi, O yüce ve büyüktür" derler." (34 Sebe' 23)

"O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz." (20 Tâhâ 109)

"O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir; onlar şefaat de etmezler; (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır." (21 Enbiyâ 28)

(ibn teymiyye -mecmuul fetava)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beyninde.

Kendimin ve bütün müslümanların ve de Kuran adlı kitabın palavralarında demek istiyorsun herhalde.

Tur/19-20. Onlara, "Dünya'da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için" denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

Ayeti yalanlamaya başlamadan önce Araf/36'ya bakmayı da unutma.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kendimin ve bütün müslümanların ve de Kuran adlı kitabın palavralarında demek istiyorsun herhalde.

Tur/19-20. Onlara, "Dünya'da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için" denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

Ayeti yalanlamaya başlamadan önce Araf/36'ya bakmayı da unutma.

O adam her yerde huri görüyor,bu yüzden dedim, ne alaka.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kendimden başkasının aklını bilemem. Kendimi bilirim.Bir de itiraf edeninkini.

Basmakalıp bir laf daha.

Tur/19-20. Onlara, "Dünya'da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için" denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

Bu ayet Kuran'da değil mi? Sen de bu kitaba inanmıyor musun? Ayrıca bütün İslam alemi de bu kitaba inanmıyor mu? Bu verilerden hangi sonuç çıkar, bunu da mı anlayacak kadar aklın yok?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Basmakalıp bir laf daha.

Tur/19-20. Onlara, "Dünya'da yapmakta olduklarınızın karşılığında, sıra sıra dizilmiş koltuklara dayanarak afiyetle yiyin için" denir. Biz, onlara, iri gözlü güzel hurileri eş olarak vermişizdir.

Bu ayet Kuran'da değil mi? Sen de bu kitaba inanmıyor musun? Ayrıca bütün İslam alemi de bu kitaba inanmıyor mu? Bu verilerden hangi sonuç çıkar, bunu da mı anlayacak kadar aklın yok?

Kuranda pekçok ayet var.sadece hurilerden bahseden ayetleri aklında tutan tutabilir,serbest.Ben başka ayetlerle ilgilenirim daha çok.Rabbim verirse verir,vermezse vermez,düşünecek birşey yok. Ama senin pek kafana takılmış, tarihinde atılan2 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...