Jump to content

Sağ elime Güneş�i, sol elime de Ay�ı koysalar, ben yine görevimi bırakmam!


Recommended Posts

Eğer iman edeceksen cevap vereyim? Ne diyorsun?

Cahil bir bedevinin laflarına inanacak kadar aklımı kaybetmedim daha.

Kendin gibi mi sandın beni de "Bana inanır ve dediklerimi yaparsanız cennette sonsuza kadar hurilerle alem yapacaksanız, yapmazsanız cehennemde deriniz değiştirile değiştirile yakılacaksınız" diyen birine inanayım?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 175
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

optimum tanrınız sizi hissetmiyor mu duymuyor mu da dua ediyorsunuz. dua etmeniz tanrınıza saygısızlık olmaz mı. sanki sizi duymuyormuş ta siz de tanrınızın kafasını ütüledikçe dediklerinizi kesin yapacak. dua etmenizin krala yalvarmaktan farkı nedir. malum kral dua etmediğiniz zaman pardon söylemediğiniz zaman sizi duymaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Irza da geçtiler, ne sandın?

Nisa/24. "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulundu­ğunuz cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerine farz kıldığı hükümler­dir..."

1- Muhammed b. Abdirrahman b. Bünanî, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Amr en-Nakıd'dan, o Ebû Ahmed Zübeyri'den, o Süfyan'dan, o Osman el-Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini bize rivayet etti:

"Evtas Gazvesi'nin olduğu gün kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik. Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk. Peygamber (s.a.v.)'e bunu sorduk da bu âyet nazil oldu. Biz de o kadınları böylece helal bulduk."

2- Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. el-Haris, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Ebû Yahya'dan, o Sehl b. Osman'dan, o Abdurrahim'den, o Eş'as b. Sevvar'dan, o Osman b. Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şöyle dediğini haber verdi:

"Rasulullah (s.a.v.) Evtas ahalisini esir alınca dedik ki: "Ey Allah'ın Rasulü, soylarını, kocalarını tanıdığımız esir kadınlarla nasıl mucamaatta bulunabi­liriz?" Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

3- Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim el-Farisî, Muhammed b. İsa b. Amraveyh'ten, o İbrahim b. Muhammed b. Süfyan'dan, o Müslim b. Haccac'dan, o Ubeydullah b. Ömer el-Kavarirî'den, o Yezid b. Zuray'dan, o Said b. Ebî Arube'den, o Katade'den, o Ebû Salih Ebû Halil'den, o Ebû Alkame el-Haşimî'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şu rivayette bulundu:

"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn Günü, Evtas Kabilesi'ne bir grup ordu gönderdi. Bu grup bir düşman birliğine rastlayıp onlarla savaştılar da onlara galip gelerek, kadın esirler elde ettiler. Rasulullah (s.a.v.)'ın Ashabı'ndan bir grup, müşrik kocalarından dolayı o esir kadınlarla münasebette bulunmaktan sakındılar. Allah Teala da bu âyeti indirdi,"

4- Ebu Saîd Hudrî'den Nesâî, Tirmizî, Ebu Davut ve Buharî rivayet etti. Ebu Saîd:

-Bize, Evtâs esirlerinden esirler isabet etti. Kadınların kocaları vardı. Biz onlarla birleşmeyi çirkin gördük, Nebî Aleyhisselâm'a sorduk., Nisa: 4/24 âyeti indirildi. Ancak Allah'ın sizin üzerinize Efa ettiği şeydir, biz onların ferclerini helal kıldık, buyurdu.

5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ, Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde, Kadın:

-Benim kocam var, derdi. Bundan Rasûlullah'a soruldu. Allahü Teâlâ, Nisa: 4/24 âyetini indirdi, dedi.

6- İbnu Cerîr Amrete îbni Süleymandan, o babasından anlattı:

Hadraî, erkekler mehri farz kılıyorlar, sonra onlardan biri ona ulaşmakta zorluk görüyor zannetti, Nisa: 4/24 ayeti indi, dedi.

Optimum,

Buradan başla cevap vermeye

Link to post
Sitelerde Paylaş

BENU MUSTALİK GAZVESİ

Hicretin beşinci yılında yapılan ve Peygamberimiz (s.a.s.)'in bizzat ordu kumandanı olarak katıldığı gazve. Bu gazveye "müreysi' gazvesi" de denilir. Mustalikoğulları Huzaa kabîlesine mensup küçük bir obadır. "Müreysi" ise, bu kabilenin çevresinde konakladığı bir kuyunun adıdır.

Mustalikoğulları'nın başkanı Hâris b. Ebi Dırar söz geçirebildiği kabileleri ve kendi obasını müslümanlarla savaşmaya teşvik edip bölgede İslâm'ın yayılmasını engellemek maksadıyla silâh ve harp malzemesi satın alıyor, hazırlıklar yapıyordu.

Peygamberimiz (s.a.s.) Hâris'in hazırlığını haber aldı. Durumla ilgili olarak bilgi sahibi olmak için Büreyde b. Husayb'ı Mustalikoğulları'nın obasına gönderdi. Büreyde, Mustalikoğulları'nın durumunu öğrenebilmek ve bu adamların şerrinden emin olabilmek için gerektiğinde Peygamberimiz hakkında ileri geri konuşabilecekti. Ona bu izni bizzat Peygamber Efendimiz vermişti.

Mustalikoğulları, Büreyde'ye Peygamberimiz hakkında sorular sordular. Büreyde onların niyetlerinin ciddi olduğunu anlayınca, kavmiyle birlikte kendilerine yardım edeceğini ve müslümanların köklerinin kazınması gerektiğini, kendisinin düşüncesinin de bu olduğunu onlara anlatıp durdu. Kavmini toplayarak yardıma gelmek bahanesiyle Mustalikoğulları'nın yurdundan ayrılıp acele Medine'ye döndü. Onların bu haince tutumunu ve tavrını Resulullah'a anlattı.

Hz. Peygamber (s.a.s.) durumu öğrendikten sonra ashabdan bazılarıyla istişare etti. Yedi yüz kişilik kuvvet hazırlayarak yola çıktı. Birliğin içinde münafıklar da yer alıyordu. Peygamber Efendimiz gidilecek yeri gizli tutup ters bir istikamette yola çıktı. Gün boyunca Şam'a doğru kuzey istikametinde yol aldı. Akşam olduğu yerde konakladı. Daha sonra Tihame tarafına doğru süratle yol aldı.

Yolda Mustalikoğulları adına casusluk yapan bir adam yakalandı. Casus, Mustalikoğulları hakkında bilgisinin olmadığını belirtti. Sıkıştırılınca Mustalikoğulları adına casusluk yaptığını itiraf etti, ona müslüman olması teklif edildiği halde o buna yanaşmayıp kabîlesinin alacağı tavra göre hareket edebileceğini belirtti. Bu nedenle boynu vuruldu.

Mustalikoğulları, casuslarının yakalandığını ve öldürüldüğünü öğrenince telaşlandılar, ne yapacaklarını şaşırdılar. Bu arada kendilerine yardıma gelen diğer İslâm düşmanı kabileler de dağılınca yapayalnız kaldılar. Resulullah (s.a.s.) Müreysi kuyusu başında karargâhını kurdu. Birliğini savaş düzenine koyduktan sonra saldırı için uygun bir zamanı beklemeye başladı. Mustalikoğulları'na müslüman olmaları canlarını, mallarını ancak böyle koruyabilecekleri hatırlatıldı. Onlar, bu teklifi kabul etmeyerek, müslümanlara ok atmaya başladılar. Hayvanlarının su başında bulunduğu. kendilerinin gafil olduğu bir anda geceleyin ansızın baskın yapıldı. Mustalikoğulları kaçmaya fırsat bulamadan kıskıvrak yakalandılar. Erkekleri, kadınları ve çocukları esir edildi. Malları ganimet olarak müslümanların ellerine geçti. İçlerinden on iki kişi de öldürüldü.

Ganimet malı olarak müslümanların eline iki bin deve, beş bin davar geçti. Ganimetin beşte biri Beytü'l-Mâl'e ayrıldı. Geriye kalan beşte dörtlük oran savaşa katılanlar arasında paylaştırıldı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çeşitli doğum kontrol yöntemleri gelişip yaygınlaşmadan önce dinlerde "azl" metoduyla gebeliği önleme bilinmekteydi. Yahudiler ve hristiyanlar ve sonra da müslümanlar, istenmeyen gebeliklerin önlenmesinde azl metodunu uyguluyorlardı. Doğu dinlerinde de azl metodu uygulanıyordu. (Encyclopedia Britannica, "Birth control", III, 705; Moye W. Freymann, Encyclopedia Americana, "Birth control", mad., IV/4-7; Eski Ahit, Tekvin, 22/15-17; Ebu'l-Ala Mevdudi, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul 1967; M. Esad Kılıçer, "İslâm'da Aile Planlaması", A.Ü.İ.F. Dergisi XXIV, Ankara 1981, 494 vd.; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1983, 176-178).

İslâm dini, kürtajı kesinlikle cinayet olarak kabul etmiştir. Aynı şekilde, insana zarar verici her çeşit tıbbî müdahaleyi, kısırlaştırmayı doğum kontrolünün dışarıdan zorla yaptırılmasını da yasaklamıştır. Doğum kontrolü uygulanmasının çeşitli sebepleri vardır:

1. Güvenlik endişesi, gelecek korkusu, açlık ve yoksulluk sorunu.

2. Devletin, nüfusun artması veya azalması üzerine, doğumları teşviki veya sınırlandırılmasını sağlaması.

3. İstenmeyen gebelikler.

4. Doğumu mümkün en iyi şartlara ertelemek arzusu.

5. Çok çocuğun rahat yaşamayı engelleyeceği, ancak ekonomik yönden rahatladıktan sonra çok çocuk yapmayı istemek.

6. Hastalıklar Hastalıkların çocuğa da geçeceği düşüncesi. AIDS, Verem vs.

7. Cariyenin çocuğu olursa, azad edileceği yani satılamaması düşüncesi. (Bu sebep, İslâm hukukunun uygulandığı zamanlarda geçerlidir.)

8. Fazla çocuğun, ibadete ve ilme engel olacağı fikri.

9. Yeni bir gebeliğin kadın için tehlikeli olması veya memedeki çocuğuna zarar verme durumu. İslâmî anlayışa göre, zaruretler ve hastalıklar dışındaki diğer sebepler anlamsız bulunmaktadır.

Çeşitli doğum kontrol yolları ve araçları bulunmaktadır, ancak bunların birçoğu kesin olarak gebeliği önlememektedir:

1. Azl, yani erkeğin, cinsî ilişkiyi yarıda kesmesi.

2. Ritm (takvim) usûlü. Bu usulde, kadının doğurgan olmadığı tehlikesiz dönemlerinde cima yapılması gerekmektedir.

3. Ağızdan alınan ilaçlar. Bunların çeşitli yan etkileri vardır.

4. Prezervatif (kondom, kaput). Spermatozoidlerin dölyatağı boşluğuna inmesini önlemek içindir. Aynı zamanda son yıllarda resmen propagandası yapılmış ve çağın en korkunç hastalığı olan AIDS'e karşı en iyi korunma aracı olarak sunulmuştur. Ayrıca kadın kondomları da vardır.

5. Rahim içine konulan aygıtlar. Diyafram, kremler, süpozituarlar, tamponlar, spiraller.

6. Kürtaj.

7. Kısırlaştırma. 8. Lavaj. 9. Laparoskopi.

Başta azl olmak üzere, bütün bu doğum kontrol araçlarının çeşitli yan tesirleri ve tehlikeleri mevcut bulunmaktadır. Hepsi de fıtrata ters olup, doğal birleşmeyi engellemektedir. Bunlar, orgazmı (doyumu) önlemekte, psikolojik sinirsel rahatsızlıklara yol açmakta, imtizaçsızlığa sebep olmakta ve bunalım çıkarmaktadır.

Bunlar, kadının isteği dışında yapıldığında onun çocuk. sahibi olmasını engellemekte ve tatminsizliğe neden olmakta; nasıl olsa çocuk olmayacak fikri yaygınlaşarak kadını fuhşa teşvik etmektedir.

İslâm dininde "azl" vasıtası ile doğum kontrolü meselesinde dört büyük imam, cevaz yanlısıdırlar. Yine de fukaha arasında azl meselesi ihtilâflıdır. Çeşitli mezheplerde azl için mekruh, caiz, mübah, helâla yakın mekruh, haram gibi hükümler verilmiştir. Kürtaj ve çocuk düşürmek cinayet olarak görülmüş; ancak gebeliğin ilk yüzyirmi günü içerisinde, cenin henüz canlı bir varlık haline gelmeden çocuğun düşürülebileceğini de caiz görmüşlerdir. (İbn Âbidin, Terc. A. Davudoğlu, İstanbul 1983, VI 32 vd.; Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, İstanbul 1985, 116; Melâhat Aktaş, İslâm Toplumunda ve Çağımızda Kadın, İstanbul 1982, 67)

Azl (kesik cima, meninin kadından uzaklaştırılması), hakkında Kur'ân-ı Kerim'de bir beyan yoktur. Hz. Peygamber (s.a.s.)'den bize gelen rivayetlerde de azl konusunda O'nun açık bir yasaklaması bulunmamaktadır. (bk. Azl mad.) Bu sebeple azli, cumhur, mübah olarak görmüştür. Azli mübah görenler onu, zarûrî hallerde caiz bulmuşlardır. Azle karşı olan alimler ise, ashabın çoğunluğunun ve bizzat Peygamber'in azle karşı olduğunu, Peygamber'in azl konusunda soru soranlara "isterseniz yapmayın" demesinin yasaklamaya daha yakın olduğunu söylemişlerdir. Kıyas yoluyla bazı ulema da doğum kontrolü için şunları söylemiştir: Gazâlî, "Azl, nikâhı terketmek gibidir" der. (Gazâlî, İhyâu Ulûmid-Din, II, 41 vd.) Caferiye mezhebi, çocuğun millet ve ana-babanın ortak bir malı olduğunu belirtmiş zarûret sebebiyle doğum kontrolünde azl yolunu câiz görmüştür. Dürzîler, ailelerin özellikle fakirlerin az sayıda çocuk sahibi olmalarının iyilik ve takvaya daha yakın olduğunu söylemişlerdir. İbn Kudâme, azlin mekruh olduğunu, onun darü'l-harb'te caiz olacağını belirtir. İmam Nevevî de, azli ved'e benzeterek, mekruh olduğunu söyler. İbn Hazm da aynı görüştedir. Mevdûdi doğum kontrolünün İslâm'la bağdaşmadığını savunur. O, doğum kontrolünün ümmet çapında bir hareket olmadığını; birkaç sahabînin bu yola başvurduğunu; büyük çapta bir hareket olsaydı Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bunu yasaklamış olacağını belirterek, ancak zarûrî hallerde, kadının gebe kalmasının onun ölümüne yol açması ihtimali veya memedeki çocuğun ardından hemen ikinci bir doğumun memedeki çocuğa zarar vermesi durumu gibi zarûret(erde tedbir alınabileceğini söylemektedir. (Mevdûdî, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul 1967) O, fakirlikten dolayı ailelerin çocuktan kaçınmalarını suç olarak telâkkî eder. Delîl olarak İsrâ Sûresinin "Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyiniz. Sizi de onları da biz besliyoruz. Onları öldürmeniz büyük günahtır. "(el-İsrâ, 17/31) âyetini getirir ve En'âm Sûresinin 140. âyetine dayanarak helâli haramlaştırmamak gerektiğini söyler Mevdûdî, doğum kontrolün,ün İslam'ın temel ilkelerine ve özüne aykırı olduğunu, bunun nüfus azalması ve fuhşa teşvik yolu olduğunu da belirtmektedir. T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı, devletin resmi politikasına uydurmak maksadıyla 1960'da başkan Ömer Nasuhi Bilmen'in uygun bulmasıyla "ilkaha mâni tedbir almakta kadının rızası şart olup, zaman gereği çocuğun kötü yetişeceği, harp veya seferde bulunulması ve benzer sebeplerle bu şartın da sâkıt olacağı ve dolayısıyla azlin, bir kısım ashab ve ulemanın kerih görmelerine rağmen, yine bir kısım ashab ve cumhûr-ı ulemaca caiz görüldüğünü" savunmuştur. Çeşitli fetvalarda, ulema, zarûret yoksa herhangi bir şekilde gebeliği önlemenin câiz olmadığını, ancak tehlikeli hallerde azlin de, ilaç almanın da caiz olduğunu söylemiştir. Ancak hiçbir zaman "devamlı doğum kontrolü"nden yana olunmamıştır. Hz. Peygamber'in "Azl yapılsa da, yapılmasa da; Allah'ın dilediği her canlının kıyamete kadar dünyaya geleceğini" söylemesini (Buhârî, Nikâh, 42; Müslîm, Nikâh, 1438; Neseî, Nikâh 107/6; Ebû Dâvud, Azil, 2170-2173; Tirmizî, Bâbu Kerâhiyeti'l-Azli, 1138) kaynak olarak alan ve doğum kontrolüne istisnai hallerde cevaz veren İslâm uleması, genel olarak şu delillerle doğum kontrolüne karşı çıkmaktadırlar: Fakirlik korkusu için: Allah, kadınları sadece hoşça vakit geçirmek için yaratmamıştır. Kadınla erkek arasındaki ilişki, tarla ile çiftçi arasındaki ilişki kadar ciddîdir. Çiftçi tarlasına sadece hoşlandığı için değil, onu ekmek ve ürün almak için gider. Aynı şekilde bir erkeğin de karısına çocuk üretmek amacıyla yaklaşması gereklidir. Bu, sünnettir ve çocuk, ailenin esas amacıdır. Allah, "Kadınlar sizin tarlanızdır, o halde tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın." buyurur. (el-Bakara, 2/223; Ebû'l-Âlâ Mevdûdi, Tefhimû'l-Kur'ân, İstanbul 1986, I, 151) Rızık korkusu, basit bir iddiadır. Allah, milyonlarca canlının rızkını vermektedir; O, Hâlik ve Rezzâk'tır. İnsan, Allah'ın denge ve düzenine, açlık korkusuyla müdahale etmemeli, fıtrî yapıyı, tabiî cinsî yakınlaşma yolunu ve çocuk edinme nimetini kendine kapamamalıdır. Özellikle, kısırlaştırma kesinlikle düşünülmemelidir. Allah'ın yarattığını değiştirenler müslüman olamaz (en-Nisâ, 4/119). Ancak Allah dilediğini kısır kılar. (Şûrâ, 42/49-50) Fazla çocuk istenmemesi gerekçesini de İmam Şâfiî şöyle tenkid etmiştir: Allahü Teâlâ'nın Nisâ sûresinde "Aralarında adalet yapamamaktan korkarsanız. bir kadınla yetininiz" şeklindeki beyanı, fazla çocuk olup, aile efradınız ve sıkıntınız artmasın anlamındadır.

İslâm Peygamberi (s.a.s.), ümmetinin çokluğuyla övüneceğini, doğurgan kadınlarla evlenmelerini ve sünnetinden yüz çevirenlerin müslüman olmadıklarını, ümmetine öğütlemiştir. (İbn Mâce, I, 592).

Doğum, bebeğin dünyaya gelişi, olağanüstü bir olaydır. Âyetlerde buyrulduğu üzere herşey bir ölçüye göredir, ve insan dokuz ay ana karnında ve memede bu evreyi geçirir. (Lokman, 31/14)

Hz. Peygamber sevdiklerine "mal ve evlad bolluğu" için dua ederdi Amellerde esas Allah rızasıdır. Birşey ya helâldir, ya haramdır. Evliliğin iki ana hikmeti vardır: fıtraten kadın ve erkek olarak yaratılmış iki karşı cinsin birbirini tatmini ve bu yolla neslin devamı. Zaten insanlar her ne yapsalar, "....O'nun bilgisi olmadıkça ne meyveler kabuklarından çıkar, ne bir dişi gebe kalır ve ne de doğurur. " (Fussilet, 41/47) şeklindeki ilâhî hükümden uzak değildirler. İnsanlar kendi kendilerine azab ve zulüm ederler. Meni rahme boşaltılsa bile bazen çocuk olmaz; meniyi rahimden kaçırmak isteyenin ise çocuğu olabilir. Bu, eninde sonunda Allah'ın kudretinde olan bir olgudur. Doğal cinsî yakınlaşmayı bozmayan müslüman, çocuk talep etme niyeti ve eylemi ile ayrıca sevap da kazanmakta; oysa doğum kontrolü yapan, en azından bir sevaptan mahrum olmaktadır. Doğum kontrolü yapanlar, fıtrî yapıyı bozmakta, değiştirmekte, iptal etmektedir ki; eğer zarureti yoksa bu, açıkça sünnete karşı gelmek anlamını da taşımaktadır. Kaldı ki, Rasûlullah, "Nikâh benim sünnetimdir; kim benim sünnetimi yerine getirmezse, benden değildir. Evlenin; zira ben diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim. " (bu hadisi değişik lâfızlarla Buharî, Müslim, Ahmed b. Hanbel, Taberani, Hakim ve Beyhaki, İbn Mace kitaplarında yazmışlardır.) Evlenme, bir ibadet, bir sünnet olduğuna göre; Şeriata bir bütün olarak bakıldığında, evlenmiş olanların, doğum kontrolü yapmaları bekârlığın bir başka türü, veya sünnete karşı çıkış olarak değerlendirilmektedir. İster ana rahmine çocuk düşmesini engellemek, isterse rahimde teşekkül etmiş cenînin yaşamasına mani olmak olsun, her ikisinde de ana amaç, istenmeyen bir gebelik veya istenmeyen bir çocuk ise, bunun çelişik, bir müslümandan zaten beklenmeyecek bir hareket olduğu açıktır.

Hz. Peygamber, emzikli bir kadının yeniden gebe kalmaması için onunla ilişkiyi ertelemek veya ilişkide kontrol uygulamak konusunda da ümmetini serbest bırakmıştır. Gîle, Gayl, Gıyal şeklinde geçen meselede, bugün tıp, memedeki çocuğun sütünün sonraki çocuk için zararlı olduğunu söylemiştir. Ancak bu konuda, "Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm), emmeyi tamam yaptırmak isteyen(ler) içindir." (el-Bakara, 2/233) şeklindeki Kur'ân âyetini, iki çocuk arasında iki yıl müddet bırakılmalıdır şeklinde yorumlayanlar da olmuştur. Bu çevreler üst üste yapılan doğumlarda gebe annenin çok yıprandığını, kendisini toparlayamadığını; memedeki çocuğa gereken önem verilemeden diğer bir çocuğun ardından gelmesiyle, ek yardım yollarından yararlanmayan çağdaş karıkocadan ibaret olan çekirdek ailenin, ekonomik açıdan da çok zor durumlarda kaldığını; gelir düzeyi düşük bu ailelerde, kadının, "çocuk üretim fabrikası" gibi ardı ardına çocuk doğurmasının başka bir azab olduğunu ileri sürerler. Demek ki, her çocuk arasında en az iki yıl bırakılmalıdır. Bu mesele her ne kadar erkek ile kadın arasında bir mesele gibi görünüyorsa da; doğum kontrolü, yani çocuk yapmayı önleyici düşünce ve uygulamalar, sosyal adalet, İslâm ülkesi, çocukların bakım ve eğitimi, çevre şartları gibi etkenlerle de yakından ilgilidir.

Sonuç olarak, "Allah'ın kaderi olmaksızın cinsî münasebetin çocuğa götürmemesi veya çocuk olması mümkün olmadığına göre, korunma niye?" diye düşünülsün; isterse doğum kontrolü yapan hakkında, "tarlayı sürmekten yüz çevirdi, tohumunu zâyi etti, yaratılışı âtıl bıraktı, sünneti terketti, zürriyetini kuruttu" tarzında hüküm verilsin; veya doğum kontrolü kavramı, çağdaş bir zorunluluk ve dayatma şeklinde algılansın, bu kabul edilmesi mümkün olmayan bir düşüncedir. Ama, İslâm'da doğum kontrolü konusu için ictihad gereklidir. İsteyen müctehid azl veya başka yöntemlerle doğum kontrolü hakkında caizdir veya değildir gibi ictihad edebilir. Bu da aslında İslâm devleti âlimlerinin vereceği karara ve ictihada dayalı bir husustur. Çünkü gebeliğin veya doğum kontrolünün sebep ve sonuçlarına katlanacak olan, aile fertleridir.

tarihinde optimum tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hevazin Gazvesi ve Evtas Gazveleri

Savaşın Başlaması

Müşrik araplarm kuvveti azar azar eksilmeye ve dağılmaya başlamıştı. Mekke-i Mükerremenin fethinde, o şehirde gönülle­rin sevgi ve merhametle birbirine bağlanıp ısınmasından, akra­balar arasında kardeşlik bağlarının yeniden teessüsünden son­ra Araplar arasında sadece Hevazin ve Sakif kabileleri kuvvet­lerini muhafaza edebilmişlerdi. Hevazin ve Sakif kabileleri Ta-ifte olup araplar arasında güçlü, kuvvetli birer kabile idiler.

Hikmete dayanarak konuşan Ebu Bekir el-Sıddık hazretleri: "Mekke´nin fethinden sonra artık biz mağlup edilmeyiz." demiş ve gerçekten de doğru konuşmuştur. Çünkümüslümanların sa­yıları artmış, teçhizatları çoğalmış ve güçleri bilenmişti. Fakat müslümanlar gurur ya da nefis zaafiyetine kapılmaları yahut kapsamlı ve derli toplu bir düzene sahip olamamaları dolayısıy­la hezimete uğrayacaklardı. Ebu Bekr´in yukarıdaki sözünü-doğrulayan Rabbi şöyle buyurmuştur:

"Andolsun Allah size bir çok yerlerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani( o gün) çokluğunuz sizi böbürlendirmişti, fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı. Bütün genişliğine rağ­men yeryüzübaşınıza dar gelmişti. Nihayet bozularak arkanızı dönmüş (kaçmağa başlamışjtınız.

Sonra Allah, Resulünün ve müminlerin üzerine sekinetini (güven veren rahmetini) indirdi, sizin görmediğiniz askerler in­dirdi ve kafirleri azaba çarptırdı( Bozguna uğrattı). îşte kafir­lerin cezası budur!

Sonra Allah, bunun ardından yine dilediğinin tevbesini ka­bul eder. Allah bağışlayan, esirgeyendir." (Tevbe:25-27)

îslam ordusu 12000 kişiden oluşmuştu. Bu ordu Hevazin´e doğru yola çıktı. Evtas denen yerde Hicri Ö.senenin Şevval ayı­nın onunda müşriklerle karşılaştı.

Burada islam ordusunun durumuna işaret etmek istiyoruz. Bu ordu gerçekten müminler ordusu muydu, yoksa bu ordunun safları arasına kalbine iman girmeksizin müslümanlara teslim olan kimseler de mi sızmıştı Nitekim bir ayeti kerimede Ce-nab-ı Allah şöyle buyurmuştur:

"Bedeviler ´inandık´ dediler, de ki: ´Siz inanmadınız, ama İs­lam olduk´ deyin´ fakat henüz iman kalplerinize girmedi." (Hucurat: 14)

îşte böyle.. îslam ordusunun arasında peygamber efendimi­zin fetih gününde serbest bıraktığı ve : "Gidin bakalım hepiniz serbestsiniz" dediği kimseler vardı. Bunların arasında iman za-afîyeti olan kimseler de vardı. Bunlar peygamber efendimizin başına yeni gaileler açmayı kuran kimselerdi. Nitekim Ebu Süfyan da peygamber efendimizin başına yeni işler açmayı için­den tasarlarken peygamber efendimiz ona: "O takdirde Allah seni rezil rüsvay eder! " demişti.

Bunlar arasında, peygamber efendimize suikast yapmak is­teyen, ancak sırlan Cenab-ı Allah tarafından keşfedilen kişiler de vardı. Huneyn savaşında iki ordu arasında çarpışma cere­yan ederken peygamber efendimizi öldürmeye yeltenen bazı ha­inler de îslam ordusunun safları arasındaydı. Teslim olan ama kalplerinde iman bulunmayan bazı arabiler de müslümanların safları arasına girmişlerdi. Şu halde Huneyn´e doğru gitmekte olan bu orduya iman ordusu değil de, îslam ordusu, yani teslim olanlar ordusu demek daha uygun olur. Ayrıca görülüyor ki,

Peygamber (s.a.v.) efendimiz, Huneyn savaşında elde edilen ga­nimetlerin büyük bir bölümünüKureyş büyüklerine vermiştir ki, onların gönüllerini İslama ısındırsın. Örneğin Ebu Süfyan bin Harb ile oğlu Muaviye´ye büyük miktarda ganimet vermiş­tir. Gönülleri İslama ısındırmak, karşı taraftaki kimsenin iman zaafîyetini gösterir. Çünküfazla miktarda ganimet payı ver­mekle peygamber efendimiz onların gönüllerini imana ısmdır-mıştı.

Hudeybiye gününde peygamber efendimize biat eden iman ehli kimseler, Huneyn savaşında hezimete sebeb veren kimse­ler olmamışlardı. Muhacir ve Ensar ile Hevazinliler arasında savaş kızışıp şiddetli çarpışmalar vuku bulmakta iken Peygam­ber efendimiz ehli imanı yüksek sesle çağırmış, bunlardan yüz kişi dönerek İslam ordusunun yenilgisini zafere çevirmişlerdi. O zorlu esnada peygamber efendimizin yanında sadece on mü­min sebat etmişti. Bunlar da Ebu Bekir es-Sıddık, Ömer el-Fa-ruk, Ali bin Ebi Talip, Bedir Savaşından sonra müslüman olan Abbas, Peygamber efendimizin amcası oğlu Ebu Süfyan bin Ha­ris, Fadl bin Abbas, Cafer bin Haris, Rebia bin Haris, Üsame bin Zeyd, Eymen bin Ümmü Eymen idiler. Peki Halid bin Velid ile Amr bin As nerede idiler !

Cenab-ı Allah´ın, Peygamber efendimiz ile müminlerin üzeri­ne huzur ve güven indirdiğini ayeti kerime açıkça beyan etmek­tedir, îman ve müminler hakkında tecrübesi olmayan kimseler tarafından İslam ordusu paniğe kapılınca, Peygamber efendi­mizin yanında sebat eden müminlerin üzerine Cenab-ı Allah huzur ve güven bırakmıştı. Peygamber efendimiz Muhacir ve Ensardan olan müminleri, kaçmayıp savaşmaya davet edince onlar Peygamber efendimizin çağırışına koşmuş ve yüz kişilik bir mümin grubu müslümanların hezimetlerini Allah´ın yardı­mıyla zafere döndürmüşlerdi.

Savaşın Başlaması

Önce de söylediğimiz gibi Mekke-i Mükerremenin fethinden sonra Arap beldelerinde Hevazinlilerden başka güçlübir kabile kalmamıştı. Peygamber efendimiz de onların İslama girmeleri için azmetti ve gayret sarfetti. Buna karşılık Hevazinliler Pey­gamber efendimize karşı savaş açmayı ve kendilerini İslama girmekten korumayı(!) düşünüyorlardı. İslama girenleri men etmek ya da peygamber efendimize saldırmak planını kuruyor­lardı. Peygamber efendimiz, eman dileyip teslim olan kimselere hücum edecek bir kimse değildi. O, ancak kendisine karşı sava­şan ya da tuzaklar hazırlayan kimselerin üzerine gitmek dü-şüncesindeydi.

Malik bin Avf el-Nadri, gelip asker toplamaya başladı. Heva-zinlilerin tümüona katıldılar. Nadir oğulları Cüşenliler ve Kays bin Ayla Kabilesinden de az sayıda kimseler onlarla güç birliği ettiler. Cüşenliler arasında tecrübeli ve savaşta dirayet sahibi biri vardı. Her ne kadar savaşamayacak bir ihtiyar idiyse de Düreyd bin Sımme adındaki bu kişi, savaş taktikleri konusun­da uzmandı. Malik bin Avf, askerlerin yanısıra kadınlarını ve mallarını da savaş meydanına getirdi ki, onların kahramanlık­larını ve hamiyetlerini galeyana getirsin, böylece onlar çocukla­rını, kadınlarını ve mallarını korumak için cansiperane bir şe­kilde düşmanın üzerine atılsınlar.

Düreyd bin Simme, üstüaçık bir hevdeç içinde savaş alanına getirildi. "Ne için deve böğürmelerini, eşek anırmalarını, çocuk ağlaşmalarını ve koyun melemelerini işitiyorum " diye sorunca, etrafındakiler şöyle cevap verdiler: "Malik bin Avf, savaş alanı­na getirdiği insanlarla beraber, onların mallarım, kadınlarını ve çocuklarını da getirdi." Bu defa Malik ´i sordu. Malik yanına gelince ona şöyle sordu: "Ey Malik sen kavminin reisi oldun. Bu günden sonra da günler gelecektir. Neler oluyor ki, burada deve böğürmeleri, eşek anırmaları, çocuk ağlaşmaları ve koyun melemelerini işitiyorum " Malik: "Savaşa getirdiğim insanlarla birlikte onların mallarını, kadınlarını ve çocuklarım da getir­dim" deyince, "Peki bunu niçin yaptın " diye sordu.

Malik: "Ben, her savaş erinin ev halkını ve malını arkasına koydum ki, onlar için çarpışsın da kaçıp gitmesin," dedi.

Düreyd, Malik´in bu tedbirine el çırptı sonra da: "Vallahi sen, bir deve çobanısın! Bozguna uğrayanı hangi şey geri çevi­rebilir Sen yenersen ancak adamın kılıcı ve mızrağından ya­rarlanarak yenersin! Yenilirsen ev halkını, kendi elinle esir ve malım ganimet olarak bırakmış, kendini de rezil rüsvay etmiş olursun" dedi.

Ancak Malik bin Avf, Düreyd´in bu sözlerine itaat etmedi.

Hevazinliler Malik ´e itaat ettiler. Öte yandan Peygamber efen­dimiz (s.a.v.) bir elçiyi Hevazinlilere gitmekle görevlendirdi. Bu elçiye, halkın içine girip onlar hakkında bilinmesi gereken bü­tün bilgileri elde edinceye kadar aralarında kaldıktan sonra ha­ber getirmesini emretti. Elçi de çıkıp gitti. Hevazinlilerin ordu­gahında dolaştı. Malik bin Avf m yanına kadar sokuldu. Hevazin başkan ve kumandanlarım onun yanında buldu. Sonra izle­nimlerini gelip Peygamber efendimize bildirdi.

Hakkı müdafaa eden alicenap Peygamberimiz Hevazinlilere karşı hazırlanmaya başladı. Anlatıldığına göre o zaman Safvan bin Ümeyye´nin yanında epeyi zırh ve silah varmış. O günlerde henüz müşrik olan ve müslüman olmak için Peygamber efendi­mizden düşünme süresi isteyen Safvan´a Peygamber efendimiz haber saldı. Yanındaki zırhlardan yüz tanesini ve silahlarını iğreti olarak müslümanlara vermesini istedi. "Silah ve zırhla­rını bize iğreti olarak ver ki onları kuşanıp yarın düşmanları­mıza karşı gidelim" deyince Safvan "Ey Muhammed sen bu malımı gasbetmek mi istiyorsun " diye sordu. Peygamber efen­dimiz de: "Hayır sana geri vermeyi tekeffül edip iğreti olarak almak istiyoruz"-deyince Safvan: "Bunun bir sakıncası yoktur, verebilirim" dedi ve Peygamber efendimize yüz zırh ve yeteri kadar silah verdi.

Peygamber efendimiz on iki bin savaşçı ile yola çıktı. On bin kişi, kendisinin Medine´den getirdiği savaşçıları idi. Bu on iki bin kişilik ordunun tamamı muhacir ve ensardan değildi. İki bin kişi, fethin akabinde müslüman olan Mekkelilerdi. Ya da müslümanlıklarını ancak fetih esnasında izhar eden kimseler­di. Bunlar arasında Ebu Süfyan bin Harb de vardı. Onun gibi birçok kimse de bu ordunun safları arasında bulunuyordu. Son­ra Peygamber efendimiz Hevazin veya Huneyn veya Evtas -bü­tün bunlar mezkur savaşa verilen addır- taraflarına yöneldi.

Önce de işaret ettiğimiz gibi îslam ordusunun safları arasın­da cahiliyyetten henüz yeni kurtulmuş iki bin kadar savaşçı vardı. Haris bin Malik´ten rivayette bulunan îbn Ishak der ki: Haris şöyle dedi: "Biz Resulullah (s.a.v.) ile birlikte Huneyn´e doğru yola çıktık. O zamanlar biz cahiliyyetten yeni kopmuş­tuk." Yolda gitmekte olan ordu büyük ve yeşil bir ağaçla karşı­laştı. O ağaca "zat-ı envat" adı verilmişti. Kureyşliler ile çevre kabilelerin insanları o ağacı kutsal kabul etmiş oldukları için her sene gelip yanında kurbanlar keserlerdi. Ağacı görünce, ca-hiliyetten yeni dönmüş askerler sevindiler. Haris Bin Malik der ki: "Yolun iki tarafında bulunan bizler o ağacı görünce sevinip birbirimize seslendik ve dedik ki: Ta Resulullah! Bize takdis edeceğimiz, yanında kurban keceğimiz zat-ı envat gibi bir ağaç belirle." Resulullah (s.a.v.) efendimiz onların bu isteklerine kar­şı şu cevabı verdi: "Allahü ekber... Nefsim kudret elinde bulu­nan Allah´a andolsun ki sizler, kavminin Musa´ya dediğini di­yorsunuz: "Ey Musa, onların nasıl tanrıları varsa bizim için de bir tanrı yap." Musa onlara dedi ki: "Siz cahillik içinde bulu­nan bir kavimsiniz."

Doğrusu sizler önceki milletlerin adetlerine uymaktasınız!" Peygamber efendimizin Huneyn´e götürdüğü ordunun arasında bu düşüncede olanlar çoktu. Bunların tamamı ya da büyük bir kısmı kalplerine iman yerleşmemiş olan ve cahiliyetten henüz kopmuş olan kimselerdi.

Hezimet Sonra Da Zafer

islam ordusu Huneyn vedisine doğru ilerledi. Orası muhtelif yol ve vadileri bulujıan bir mıntıkaydı. Müslümanlar Tihame vadilerinden birinde ilerlediler. İlerlediler derken yuvarlandı­lar demek daha uygun olur. Çünkü vadinin diplerine kadar düştükleri oldu. Hevazinli askerler ise onlardan önce Huneyn vadisine varıp çeşitli yerlerine gizlenip siper kurmuş ve dar bo­ğazları ele geçirmişlerdi. Savaşa hazırlıklı olup korunma ted­birlerini almışlardı. Müslüman ordusunun baş tarafında, Sü-leym oğullarının komutanı Halid bin Velid vardı. Bunlar, çeşitli tuzaklarla örülü vadide ilerlerken vakit sabah olup çevre henüz iyice âydmlanmamıştı. Bu yarı karanlık ortam içinde ilerle­mekteyken üzerlerine Hevazinliler çullandılar, ani bir saldırıya uğradılar. Hevazinliler aniden hep birden baskın yapmışlardı. Beklenmeyen bu sürpriz olay çok acı ve şiddetli olmuştu. Müs­lümanlar biribirlerine bakamadan geri dönüp kaçmış ve dağıl­mışlardı. Peygamber efendimiz ordunun sağ tarafına çekilerek şöyle seslenmişti: "Ey insanlar! bana gelin. Ben Allah´ın Resu­lü olan Abdullah oğlu Muhammed´im!"

Ama insanlar habire kaçışıyorlardı. Biribirlerini ezip çiğneyenler dahi olmuştu, fakat Medine´den getirilmiş olan ilk Mü­minler, ordunun düzenini bozmamış ve panik yaratmamışlar­dı. Ordunun arasına Mekke´nin fethinden sonra katılanlar pa­niğe kapılıp düzeni bozmuşlardı. Kimin ne olduğu belirsizdi. Herşey birbirine karışmıştı. Peygamber efendimizin yanında Ebu Bekir, Ömer ve Haşim oğullarından gerçek iman sahibi se­kiz kişi sebat etmişti, onun yanından ayrılmamışlardı. Bu sekiz kişilik Haşimi grubunun başında Ebu Talib oğlu Ali ile Abdul-muttalib oğlu Abbas vardı. Hz. Ali´nin akrabalık nedeni ile Pey­gamber efendimizin yanında bulunup oradan ayrılmadığını söylemek doğru olmaz. Aksine o, îslam kahramanı ve bahadırı olan bir kimse olup, kendi karakterinin gereği olarak orada se­bat etmişti. Ayrıca kuvvetli imanından dolayı sebat etmişti. Akrabalık bağı üçüncü derecede gelmekte idi. Yani kendi baha­dırlığı ve dindarlığından sonra gelen akrabalık nedeniyle de orada sebat ettiğini söylemek mümkün olur. Hz. Ali dışında orada sebat eden diğer yedi kişilik Haşimilere gelince, bunların akrabalık bağı nedeni ile peygamber efendimizin yanından ay­rılmamış olduklarım söyleyebiliriz Ancak bunları da dindarlık ve iman özelliğinden mahrum bırakamayız. Özellikle Abbas´ı bu Özellikten kesinlikle mahrum bırakamayız. O Bedir harbin­den sonra Peygamber efendimize iman etmişti. Kullandığı tak­tik Bedir´de ortaya çıkmıştı. Allah kendisinden razı olsun. Hu-neyn savaşında durum Hevazinlilerin lehine dönmüş iken Pey­gamber efendimizin Muhacirlerle Ensarı imdada çağırmasın­dan önce bazı olaylar cereyan etmişti ki, bunlar yenilginin se-beblerini açıklamaktadırlar.

1- Hevazinliler ve beraberindeki müşrikler her ne kadar sa­pıklıkta idiyseler de aralarında düşünce birliği vardı. Şirklerine rağmen böyle bir durum savaşta onların lehlerine sonuçlar do­ğurmuştu. Sağlam inanca bağlı olsalar bile insanların görüş ve hevesleri farklı olunca, orduda kuvvetli iman sahiplerinin yanı-sıra zayıf imanlılar da bulununca, böylesine değişik unsurlar­dan oluşan bir ordunun elde edeceği sonuç, müşrik de olsalar görüş ve mefkure birliği içinde olan kimselerden oluşan ordu­nun elde edeceği sonuçtan daha iyi olamaz!

Müşrikler arasında kızıl tüylü bir devenin üzerinde ve elinde uzun bir mızrak olan bir kimse vardı. Bu şahıs bir hedef gördüğünde mızrağı ile oraya dokunurdu. Bir hedef bulamadığı za­man mızrağını Hevazin ordusunun önünde semaya diker ye in­sanlar ardısıra gelip onu takip ederlerdi.

2- Daha sonra İslam ordusuna katılan iki bin kişilik asker arasında tereddüt ve yenilgi ruhu zuhur etmişti. Bazı kaba ta­biatlı Mekkeliler, ileri geri konuşmaya başladılar. îbn tshak der ki: İnsanlar hezimete uğradıklarında Peygamber efendimi­zin yanında bulunan bazı kaba tabiatlı Mekke´liler hezimeti gördüler. Hezimeti görünce de kalplerindeki kini dışarıya vur­maya ve ileri geri konuşmaya başladılar. Ebu Süfyan bin Harb "Onların hezimetleri devam eder, deniz kıyısına varıncaya ka­dar firar edip kaçarlar" dedi. Onun temennisi de bu idi. Fal ok-larıyla oynayarak şansını aradı. Kendisine göre bir sonucu fal­da bulmak istiyordu. Müslümanların köklü bir yenilgiye uğra­malarım temenni ediyordu.

Öte yandan henüz müslüman olmamış olan ve Peygamber efendimiz tarafından müslümanlık üzerine düşünmesi için ken­disine süre tanınan Safvan bin Ümeyye de müslümanlarla bir­likte savaşa gelmişti. Kelde bin Hanbel adındaki adam bağıra­rak Safvan´m yanına geldi ve "Haberiniz olsun, bugün büyü bo­zuldu!" deyince Safvan:"Sus Allah senin ağzına toprak doldur­sun! Allah´a andolsun ki Kureyşlilerden bir adamın bizi idare etmesi Hevazinlilerden birinin bize hakim olmasından ve bizi idare etmesinden daha çok hoşuma gider!" dedi.

3- Bilahare onbin ikişilik İslam ordusuna katılmış olan Mek-keli ikibin kişi arasında bu savaş kargaşası içinde Peygamber efendimize suikast yapmaya çabalayan biri görüldü. Şeyban bin Osman bin Ebu Talha dedi ki: "Bugün, Muhammed´ten Öcü­mü alacağım gündür!" Şeyba n´ın babası Uhud´ta öldürülen müşrik sancaktarlarından biri idi. Seyhan´ın babası Osman, Halid bin Velid´le birlikte Müslüman olan ve Peygamber efendi­miz tarafından Ka´be´nin anahtarı kendisine teslim edilen Os­man bin Talha ile karıştırılmamalıdır. Hz. Ali Ka´be´nin anah­tarını istediği halde Peygamber efendimiz ona vermemiş, Os­man bin Talha´ya vermişti.

Bu anlattıklarımız, hezimetten sonra görülen ve hezimetin sebebini gözler önüne seren bazı olaylardır.Büyük İslam ordu­sunun arasında panik ve -hezimeti meydana getirmek için çaba gösteren bazı kimseler vardı. Bunların çoğu, kalplerine iman yerleşmemiş olan ve cahiliyyetten henüz kopmuş bulunan kim­selerdi.

Şimdi de müslümanların yenilgiden sonra ellerine zaferin nasıl geçtiğine bakalım. Sağlam inançlı mü´minlerin kalplerine sarsıntı düşmemişti. Bu zorlu durumda bile Peygamber efendi­miz olumsuz yönde etkilenmemiş, bilakis gücü daha da artmış ve azmi daha da bilenmiş olarak mü´minlere şöyle demişti: "îşte şimdi fırın kızıştı!" Böyle dedikten sonra yerini bilmeleri için ilk muhacirlere vüksek sesle şöyle dedi: "Ey insanlar nere­desiniz, Ey Abbas ses ver! Ey Rıdvan ağacı altında biat edenler neredesiniz Ey Allah ve Resulünün Ensarı neredesiniz1 Ey Hazreçlüer topluluğu neredesiniz Bana gelin." Onun bu çağrı­sına herkes "Buyur ya Resulallah, buyur ya Resulallah!" diye­rek cevap verdiler ve yanına gelip toplanmaya başladılar. Hat­ta adamın biri peygamber efendimizin yanına gelmek için deve­sini geri döndürmeye çalışırken bunu becerememiş zırhını boy­nuna atmış, sonra kılıcını ve kalkanını alarak koşup Peygam­ber efendimizin yanına varmıştı. Peygamber efendimizin yanı­na ancak Bedir Savaşının kılıç artıkları gelebilmişlerdi. Nite­kim Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarının kahramanı Hz. Ali şöyle demişti: "Kılıç artıkları daha çok yaşar ve daha çok evlat sahibi olurlar."

Evet imdada çağırdığı müminler yanına dönmekte iken Pey­gamber efendimiz de katırına binmişti. Katırının yularını Ab­bas tutmuştu. Bu haldeyken o yanında bulunan müminlere şöyle sesleniyordu:

"Ben Peygamberim yalan yoktur.

Ben Abdülmuttalibin oğluyum

Allah´ım yardımını indir."

Bundan sonra müminler peygamber efendimizin etrafında toplandılar, o şöyle diyordu: "îşte şimdi fırın kızıştı!" Bundan sonra murdar ile temiz birbirinden ayrıldı ve hezimet sona erip durum mü´minlerin lehine döndü.

Hz. Ali, Hevazinlilerin başında kumandan olarak bulunup kızıl tüylü bir devenin üzerinde elindeki mızrağıyla hedef ara­yan ve bulduğunda hedefi vuran bir kimseyi gördü. Ensardan bir adamla birlikte ona yöneldi. Devesinin arka bacaklarına vurup deveyi kıç üstü çöktürdü. Ensardan olan adam da o Heva-zinli müşrik üzerine saldırıp, bir kılıç darbesiyle ayaklarım kesti. Onların bayraktarlığım yapan bu adam öldürülünce He-vazinlilerin bayrağı da yere düştü.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz, mü´minleri savaşa teşvik ede­rek şöyle buyuruyordu: "Bir düşmanı öldüren kimse, onun üze­rindeki eşyaları kendine alabilir." Müminlerden biri Hevazinli-lerden yirmi kadar adam öldürmüş ve onların üzerlerindeki eş­yaları kendine almıştı. Bu savaş esnasında Peygamber efendi­mizin katırının yularını amcası Abbas tutmuştu. Ebu Süfyan bin Haris bin Abdülmuttalip de, bu savaşta peygamber, efendi­mizin yanından ayrılmayan ve savaşnı zahmetlerine karşı sab-rü sebat gösteren müminlerdendi.

Peygamber efendimizin ordusunda mümin kadınlar da var­dı. Bunlardan biri Ümmü Süleym idi. Hamile olduğu için beline bir kuşak bağlamıştı. Bir deveye binmişti. Devenin kaçıp kendi­sini sarsmasından korkuyor, bu sebeble hem devenin yularını, hem de sırtındaki kuşağını tutuyordu. Ümmü Süleym, ordunun hezimete uğramasına yol açanların, Mekke´nin fethinden sonra orduya katılan tereddüt ve hezimet çığırtkanlığını yapan kim­seler olduklarını görmüştü. Peygamber efendimiz onu görünce: "Ümmü Süleym sen misin " diye sorunca, Ümmü Süleym, şu cevabı verdi. Evet! Anam babam sana feda olsun ya resulullah! gördün mü sana biat edip müslüman olmuş olan şu cemaatı, seni nasıl yalnız bırakıp kaçtılar ! Ya Resulullah! Suçlarını bağışladığın ve senin ordunu bozguna uğratan şu Mekkelilerin suçlarını bağışlama! Allah, fırsat verince, seninle çarpışan şu müşrikleri öldürdüğün gibi onları da yok et.! Çünkü onlar bu­nu hak ettiler!"

Peygamberimiz: "Ey Ümmü Süleym! Allah, bana yetmez mi " dedi.

Ümmü Süleym´in yanında bir hançer vardı. Kocası "Yanın-daki´bu hançer de neyin nesi Ey Ümmü Süleym ! diye sorunca, Ümmü Süleym şu cevabı verdi: "Bir hançer.. Müşriklerden biri yanıma yaklaştığı takdirde onu öldüreceğim diye yanıma al­dım!" Kocası ise ona şu karşılığı verdi: "Ey Ümmü Süleym! Re-sulullahın söylediklerini duymuyor musun !"

İnsanlar savaştılar, metanet gösterdiler.. Hevazinliler okçu kimselerdi fakat Ceneb-ı Allah müminlere yardım etti, Hevazinlileri hezimete uğrattı ve Müslümanlar, öldürdükleri müş­riklerin üzerlerindeki malları alıp ganimet edindiler.

Savaşın Köklü Yenilgiyle Sona Ermesi

Huneyn savaşı köklü hezimetle sona erdi. Hezimete uğra­yanlar Evtas´a sığınmışlardı. Bu olay Peygamber efendimizi-min duasından ve müminlerin gelip çevresinde toplanmasından sonra vuku bulmuştu. O şöyle dua etmişti: "Allahım bana va-elettiklerinin gerçekleştirmeni istiyorum. Allahım müşriklerin bize galib gelmeleri layık olmaz!"

Böyle dua ettikten sonra ashabına şöyle seslendi: "Ey biat ashabı! Ey Hudeybiye ashabı! Peygamberinize dönün. Ey Al-lah"ın ensarı ve Resulünün ensarı! Ey Hazreç oğulları! Ey Ba­kara suresinin ashabı!"

Yanında bulunan çağmasına da müminlere bu şekilde ses­lenmesini emretti. Yerden bir avuç çakıl alıp müşriklerin surat­larına fırlattı. Fırlatırken de: "Yüzleri çirkin olsun" diye beddua etti. Allah onun ve hakkın düşmanlarını o çakıl tanelerinin darbesiyle hezimete uğrattı. Müminler peşlerine düşüp onları kovalamaya ve öldürmeye başladılar. Cenab-ı Allah o müşrikle­rin mallarını, kadınlarını ve çoluk^çocuklarim müslümanlara ganimet olarak ihsan etti.

Bu savaşta müşriklerin büyüğü ve komutanı olan Malik bin Avf askerlerine hep müslümanlara saldırmaları için teşvikte bulunuyordu. Yenilgiye uğrayınca gerisin geriye kaçtılar. Taif kalesine sığındılar. Bir kısımları da Evtas´a kaçtılar. Peygam­ber efendimiz, onları takip etsin diye bir seriyyeyi peşlerine taktı. Bu seriyyenin faaliyetlerini Allah izin verirse ileride an­latacağız.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz ile ashabı ele geçirilen mal ve cariye gibi ganimetleri toplamaya başladılar.

Ibn îshak´ın anlattığına göre peygamber (s.a.v.) efendimiz ganimetleri savaş nihayete erdikten sonra toplamaya ve yenil­ginin izlerim tespit etmeye başlamış, idi. Bunun için savaş ala­nında dolaşırken, öldürülmüş bir kadın cesedine rastladı, ona bu kadını Halid´in öldürdüğünü söylediler. Öyle anlaşılıyor ki, o kadın müşrik savaşçılarının gerisinde duruyordu. Onları sa­vaşa teşvik etmek için cephe gerisinde yer almıştı. Onu oraya Malik bin Avf yerleştirmişti ancak Düreyd bin Sinime, Malik´in bu uygulamasını uygun görmemiş ve onu böyle yapmaktan sa-kındırmıştı. Peygamber (s.a.v.) efendimiz o kadının cesedini yerde görünce durumu beğenmeyerek: "Bu kadın öldürülme-meliydi!" dedi ve yanında bulunanlardan birine şu talimatı verdi: "Halid ibni Velid´e git, ona, çoluk çocuğu ve işçileri öldür­memesini söyle." Bu savaşta Halid ancak bu olayla hatırlan-mıştı. Onu Samdaki ordunun komutanlığından azlederken Hz. Ömer: "Halid´in kılıcında zulüm vardır!" demişti.

Evtas

Hevazin kabilesi köklü bir hezimete uğramış ve Taife kaç­mıştı. Orada toplanarak Peygamber efendimizin karşısına çık­mayı ümid ediyorlardı. Hevazinlilerin diğer bir grubu da Evtas tarafına yönelip orada garnizon kurdular. Az sayıdaki kalıntı­ları da Nahle civarına yöneldiler. Müslümanların yakaladıkla­rından biri de Hevazinlilerin görüş ve fikir adamı olan Düreyd ibn Simme idi. Hevazin komutanı Malik bin Avf onun görüşü­ne muhalefet ettiğinden dolayı Düreyd´in tahmin ettiği kötü so­nuç meydana gelmişti. Çünkü kadınlar bile esir alınmıştı. Hal­buki Hevazinli kadınların cepheye getirilmelerinde hiçbir yarar yoktu. Aksine, durum kötü bir şekilde sonuçlanmıştı.

îbn îshak der ki: "Peygamber (s.a.v.) efendimiz Hevazinlile­rin peşine Ebu Amir el Eş´ari´yi gönderdi. O ve beraberindeki mü´minler bazı mağluplara ulaşıp yakaladılar. Orada çarpışma meydana geldi. Atılan bir ok sebebi ile Ebu Amir öldürüldü. Çünkü Hevazinliler iyi ok atan kimselerdiler. Ebu Amir, Hu-neyn savaşında müslümanların sancağım taşımıştı. Kendisin­den sonra sancağı amcası oğlu Ebu Musa el-Eş´ari taşımaya başlamış ve Hevazinlilerle savaşmıştı. Cenab-ı Allah Evtas´ın fethim ona nasip etmiş, o da Evtaslılara galip olmuştu. Ondan önce amcası oğlu, kuvvetli ve şiddetli bir şekilde savaşıp cihat vermişti. Çünkü on kardeşle karşı karşıya gelip düelllo yapmış dokuzuncusunu öldürünceye kadar çarpışmaya ara vermemişti. Onuncuları da korkusundan değil bilakis îslama olan rağbetinden ötürü müslüman olmuş ve mükemmel bir şekilde müslü-manlığmı sürdürmüştü. Peygamber efendimiz kendisiyle karşı­laştığında o adama: "Ebu Amir´in elinden kaçan kişi" diyerek espri yaparmış.

Evtas savaşında, Huneyn savaşmdakine oranla daha fazla esir alınmıştı. Rivayete göre peygamber efendimizin ashabı Ev­tas savaşında bir çok cariyeleri - ki bunların hepsi de müşrik­lerle evli idiler- ele geçirmişlerdi Peygamber efendimizin asha­bından bazıları kendilerine nasip olan bu cariyelerle aynı yata­ğı paylaşmaktan ötürü günahkar olacaklarını zannetmişler ve bu sebeble de şu ayeti kerime nazil olmuştu:

"(Savaşta esir olarak) ellerinize geçen (cariye)ler müstesna (bunlarla cinsel ilişkide bulunabilirsiniz)/´ (Nısa.24)

Bu ayet-i kerime, kendilerine, kendileriyle evlenilmesi caiz olmayan mahrem kadımların kimler olduklarını açıklamak için nazil olmuştu. Bu ayet-i kerime, cariyelik yolu ile ele geçen müşrike kadınlarla müminlerin aynı yatağı paylaşıp cinsel mü­nasebette bulunmalarının caiz olduğunu göstermektedir. Çün­kü bu kadınlar kafir erkeklerin nikahlarında kalamazlar. An­cak, kendilerine sahip olan mümin erkeklerin kendileriyle cin­sel münasebette bulunmaları, bir aybaşı hali görerek rahimle­rini temizlemeleri şartına bağlıdır.

Bu büyük gazveye Hevazin, Huneyn ve Evtas gazveleri de­nilmektedir. Ancak bu gazve Hevazin´de ve Huneyn gününde yapılmış ve Evtas´a varıncaya kadar devam etmişti.

Savaşın Sonuçları

Peygamber (s.a.v.) efendimiz, Hevazinlilerden artakalan malları ganimet olarak topladı. Onları Cinane´ye gönderdi ki mağlupları rahatlıkla takip edebilsin. Sonra Evtas´ta ele geçir­diği mal ve cariyeleri o ganimetlere ekledi, böylece ganimetler büyük bir miktara ulaştı. Çünkü Hevazinliler Malik bin Avfın görüşüne uyarak çoluk çocuk ve bütün mallarını savaş alanına getirmişler bu da yenilgilerine sebeb olmuştu.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz, cariyeleri ve ganimet olarak ele geçirilen diğer malları bir araya getirmelerini emretti. Son­ra da Cinane´ye yöneldi. Altı bin kadın ve çocuk, yirmi dört bin deve, kırk binden fazla koyun ve dört bin okka gümüş, ganimet olarak ele geçirilmişti. Bundan da anlaşılıyor ki Hevazinliler muamelelerini gümüş ve paralarla yapıyorlarmış. O zamanlar­da Bizans altınını parasal işlemlerde kullanmıyorlarmış.

Hezimete uğramalarından hemen sonra peygamber efendi­miz onların bu mallarını mücahidler arasında paylaştırmamış-tı. Müslüman olarak Hevazinlilerin geri dönecekleri umuduyla Peygamber efendimiz bu taksimatı geciktirdi. Çünkü Peygam­ber efendimiz insanların gönüllerini kazanmak istiyordu. O sa­dece İslama davet eden bir hidayet rehberi idi. Çünkü ele geçi­rilen bu ganimetler onların bütün mal varlıkları değildiyse de varlıklarının büyük bir kısmım teşkil etmekteydi. Ama aradan yirmi geceden fazla bir süre geçmesine rağmen Hevazinlilerden bir tek kişi dahi müslüman olarak Peygamber efendimizin ya­nına gelmedi. Bunun üzerine o, Hevazinlilerden ele geçirilen ganimetleri fatihler arasında paylaştırdı. Bu ganimetlerden bir kısmını müellefe-i kulüb´a verdi. Gönlünü İslama ısındırmak ve kalbine imanı yerleştirmek için Ebu Süfyan bin Harbe Kırk okka gümüş ve yüz deve verdi. Ama o bununla yetinmedi. Oğlu Yezid için de bir miktar isteyince Peygamber efendimiz ona da kırk okka gümüş ve yüz deve verdi. Ama tamahkar olan Ebu Süfyan oğlu Muaviye için de istedi. Peygamber efendimiz ona da kırk okka gümüş ve yüz deve verilmesini emretti. Muaviye müellefe-i kulup´tan idi. Kalbine imanı yerleştirmek için pey­gamber efendimiz ona bu kadar çok ihsanda bulunmuştu. Onu Hz. Ali ile mukayese eden ya da ondan yana olanlar bu olay üzerinde biraz düşünüversinler!

Peygamber efendimiz müellefe-i kuluptan olan Hakim bin Hüzam´a da yüz deve verdi. Hakim tekrar isteyince ona yüz de­ve daha verdi. Nadir bin Haris bin Kelde´ye de verdi. Ala bin Harise el-Sekafîy´ye elli deve verdi. Abbas bin Mirdas´a kırk de­ve verdi. Abbas daha fazla talep ettiğini ifade eden bir şiir oku­yunca Peygamber efendimiz ona verdiği develerin sayısını yüze çıkardı. Sonra da Zeyd bin Sabite, bütün ganimetleri ve halkı yanına getirip toplamasını emretti. Bu emir yerine getirildik­ten sonra ganimetleri mücahitlere taksim etti. Her erkeğe dört deve ve kırk koyunluk bir pay düştü. Süvarilere de 12 deve ve 120 koyunluk pay düştü. Savaşta seyirci olarak bulunan müellefe-i kulüp ise mücahitlerden daha fazla pay aldılar. Bir mü­cahit kendi kılıcının hakkı ile ganimetten dört develik pay alır­ken, orada savaş seyircisi olarak bulunan Ebu Süfyan yüz deve ve kırk okka gümüş almış, ayrıca her oğlu için de bu kadarhk pay almıştı. Ancak gerçek iman sahibi müminler bu uygulama­sından ötürü peygamber efendimize itiraz etmediler. Çünkü o, hidayet rehberi ve insanları doğru yola ileten bir kimse idi, hakka davet eden bir şahsiyet idi. Kendisine yönelen kalpleri İslama ısındırmak ve imandan uzaklaştırmamak istiyordu. Mü-ellefe-i kulüp ise maddeye önem veriyordu. Yalın hakkın cez-betmesinden çok madde onları cezbediyordu. Bunu, imanı satın almak şeklinde anlamak doğru olmaz. Çünkü iman mal ile sa­tın alınmaz, ancak hakkı anlamakla elde edilebilir. Fakat ora­da hazır bulunan müellefe-i kuluba gelince, onlardan Mekkenin reisliği saltanat ve iktidarı alınmıştı. Geçmişlerinden de anla­şıldığı gibi onlar yalın hakkı idrak edemeyecek, delilleri anla-yamıyacak durumda idiler. îslama girmenin şerefini kavraya-mazlardı. Şu halde ganimet hisseleriyle onların gönüllerini ka­zanmak ve imana girmelerini sağlamak gerekiyordu. Peygam­ber (s.a.v.) efendimiz hidayet önderi Ebu Talip oğlu Ali´ye şöyle demişti: "Senin vasıtan ile Cenab-ı Allah´ın bir adamı hidayete kavuşturması, Kızıl tüylü develere sahip olmandan daha hayır­lıdır."

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, îslama girmede tereddüt eden Mekke halkının büyük bir kısmı bu açık zaferi ve Cenab-ı Allah´ın desteğini görünce grup grup gelerek tslama girmişler­di.

Ensar´ın Kırgınlığı

İbn îshak, Ebu Said el-Hudri´nin şöyle dediğini rivayet eder: Resulullah (s.a.v.) efendimiz Kureyşin bazı büyüklerine bir ta­kım arap kabilelerine ganimetten büyük miktarda pay verirken ensar buna darıldı. Ensardan bazıları Peygamber efendimize bu hususta kalplerinde kırgınlık duydular. Hatta sözcüleri şöy­le demişti "Resulullah (s.a.v.) kendi kavmini bulunca onlara da­ha yakın oldu" Bunun üzerine Sa´d bin Ubade gelip: "Ya Resu­lullah! Şu Ensar kabilesi, ganimeti bölüştürürken kavmine ve diğer arap kabilelerine bol bol dağıtıp ensara ise ondan birşey vermemek sureti ile yaptığın uygulamadan dolayı sana karşı kalplerinde kırgınlık ve üzüntü duymaktadırlar!" dedi.

Peygamberimiz: "Ey Sa´d! bu hususta sen neredesin, ne gö­rüştesin diye sordu.

Sa´d bin Übade: "Ya Resulullah! Ben de ancak kavmimden bir ferdim. Benim bundan başka bir sıfatım yok!"

Peygamberimiz: "Öyleyse haydi benim için, kavmini şu çev­rede ve şu çitin içinde topla!" diye emir verdi.

Sa´d bin Übade gidip Ensarı topladı. Ensarm ileri gelenleri deriden bir çadır içinde toplandılar. Oraya muhacirlerden bazı­ları gelip girdiler başka gelenleri geri çevirdiler. Ensar topla­nınca, Sa´d bin Übade gelip Peygamber efendimize: "İşte, En­sar kabilesi senin için toplanmış bulunuyor!" dedi. Peygambe­rimiz onların yanına vardı. Allah´a layıkı veçhile hamdü sena­da bulunduktan sonra: "Ey Ensar cemaati! sizin tarafınızdan söylenmiş olup bana haber verilen yersiz ve ağır sözlerin sebebi nedir Bana karşı kalplerinizde niçin kırgınlık ve üzüntü duyu­yorsunuz Ben, sizi dalalete düşmüş kimseler olarak bulma­dım mı Sizler yollarını şaşırmış kimseler iken ben sizin yanı­nıza gelmedim mi Allah´ın hidayeti size benim vasıtamla eriş­medi mi Sizler yoksul iken Allah benim yüzümden sizleri zen­gin kılmadı mı Sizler birbirinize düşmanlar iken Allah, kalp­lerinizi benim yüzümden birleştirip ısındırmadı mı !´* dedi En­sar da şu karşılığı verdi:

"Allah ve Resulünün üzerimizdeki minnet ve nimetleri üs­tündür. Allah´a ve Resulüne minnettarız" dediler. Bunun üzeri­ne Peygamber efendimiz onlara: "Ne diye benim size sorduğum sorulara istediğim gibi cevap vermiyorsunuz " diye sordu. On­lar da: "Sana ne diye cevap verelim ya Resulallah " diye sordu­lar. Sonra Peygamber efendimiz onlara şöyle deâi:"Vallahi siz isteseydiniz doğru cevabı verir ve şöyle derdiniz: ´Sen bize ya­lanlanmış olarak geldin biz seni tasdik ettik. Sen yardımsız ve terk edilmiş olarak geldin biz sana yardım ettik. Sen kovulmuş olarak geldin biz seni bağrımıza basıp barındırdık. Sen yoksul olarak geldin biz sana yardım ettik´ derdiniz. "Ey Ensar toplu­luğu, siz kalbinizde dünyalık endişesi duydunuz ancak ben o ganimetlerin bir kısmını gönüllerini İslama ısındırmak için müellefe-i kuluba verdim. Sizin İslama sımsıkı bağlı olduğu­nuzdan dolayı buna itiraz etmeyeceğinizi düşünmüştüm. Ey Ensar topluluğu! insanlar koyun ve develerle yurtlarına dönüp giderlerken, siz, Resülullah (s.a.v) ile birlikte kendi vatanınıza dönmekten memnun olmaz mısınız Ey Ensar topluluğu! Al­lah´a andolsun ki hicret olayı olmasaydı, ben, Ensardan bir adam olmak isterdim. İnsanların tümü bir vadiye yönelseler öte yandan Ensar da bir başka vadiye ve yola girse, ben Ensa-rın yoluna ve gittiği vediye giderim. Ensar, benim iç çamaşırım kadar bana yakındır. Diğer insanlarsa iç çamaşırın üzerine gi­yilen kaftan kadar bana uzaktır. Allah´ım! Ensara, Ensarın oğullarına sen rahmet et."

Ebu Said el Hudri der ki: "Peygamber (s.a.v.) efendimizin bu hitabesinden sonra ensar, sakalları ıslanıncaya kadar ağladı­lar, ´Hisse ve pay olarak Resülullah´ a razı olduk´ dediler."

Ensar´m başlangıçta Peygamber efendimize kırgınlık duy­masının sebebi, kendisiyle savaştıkları Ebu Süfyan´ın ganimet­ten iki oğluyla birlikte büyük pay almasıydı. Halbuki ensar, Al­lah yolunda cihad ederlerken Ebu Süfyan´la savaşmışlardı.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz ensara, oğullarına ve torunları­na Allah´ın rahmet etmesi için duada bulunmuştu. Bu sebeble de ilahi rahmet ve rıza ile Resulünün merhamet ve hoşnutluğu­nu hak etmişlerdi. Fakat o günkü savaşta büyük pay alan mü­ellefe-i kulübün çocukları Harre vakasından Ensarın kadın ve çocuklarını esir almışlardı. Bunu yapanlara ve bu olayın faille­rine imkan tanıyanlara Allah lanet etsin.

Ganimetlerin Hevazinlilere iadesi İçin Yapılan Tavassut

Peygamber (s.a.v.) efendimiz savaşın sona ermesinden son­ra Hevazinlilerden elde edilen ganimetleri; müslüman olarak geri gelirler ya da zimmilik anlaşması yaparak mallarını geri

isterler ümidi ile ganimetleri 20 gece süre ile paylaştırmaksızın yanında bekletti. Muhammed (s.a.v.)´in ümidi bir savaşçının ümidi değildi. Onun ümidi, bir hidayet rehberinin ve mürşidin ümidiydi. O gönülleri kazanmak istiyor, sırf çarpışmak için savaş istemiyordu.

Peygamber efendimiz ganimetleri paylaştırdıktan sonra He-vazin kabilesinden on dört kişilik bir heyet geldi. Başlarında peygamber efendimizin süt amcası vardı. Yanına geldiklerinde komutanları Malik bin Avf m ahmaklığı nedeniyle bütün mal varlıklarını kaybettiklerini ifade ettiler. Malik bin Avf kendi fi­kir babaları olan Düreyd bin Sımmse´ye itaat etmemiş ve bu se­beple hezimete uğramışlardı. Bu heyet, Hevazinli kadınların da esir düştüklerini gözleriyle görmüştü. Peygamber efendimizin yanına vardılar. Ele geçirilen kadınlarının ve mallarının iadesi­ni istediler. Öyle anlaşılıyor ki, Peygamber efendimiz, çoluk ço­cuklarını iade etmek, ancak mallarını geri vermemek istiyordu. Kendilerine şöyle dedi: ´Yanımda gördükleriniz benimle bera­berdir. Söz, en doğruya varır. Kadınlarınız ve çocuklarınız mı, yoksa mallarınız mı sizin için daha sevimlidir !" Onlar da: "Biz neseplerimize hiç bir şeyi denk tutmayız!" diye cevap ver­diler. Bu defa onlara Peygamber efendimiz şu tavsiyede bulun­du:

"Sabah namazı kılındığında mescidde kalkıp şöyle deyin: "Biz Resulullahı müminlere karşı, müminleride Resülullaha karşı şefaatçi kılıyoruz ki, çoluk çocuklarımızı ve kadınlarımızı bize iade edesiniz!"

Sabah namazı kılındıktan sonra, Hevazin heyeti mescidde peygamber efendimizin tavsiye ettiği şekilde konuştular. Bu konuşmaları üzerine Resulullah (s.a.v.) efendimiz: uBana ve Abdulmuttalip oğullarına ait olan cariye ve esirleri size iade et­tim" dedi ve bu hususta diğer insanlara da fikirlerini sordu. Muhacirlerle Ensar: "Resulullahın görüşü bizim de görüşü­müzdür" dediler. Akra bin Habis: "Bana ve Temim oğullarına gelince biz, bu görüşte değiliz, esirleri iade etmeyiz" dedi. Uyey-ne bin Hısn: "Bana ve Fezare oğullarına gelince biz bu görüşte değiliz, esirleri iade etmeyiz" dedi. Abbas bin Mirdas: "Bana ve Süleym oğullarına gelince biz bu görüşte değiliz, esirleri iade etmeyiz." deyince, Süleym oğulları şöyle karşılık verdiler: "Ha­yır, Resulullahın görüşü bizim de görüşümüzdür." Onların bu şekilde itiraz etmeleri üzerine Abbas bin Mirdas, kendi kavmi­ne: "Beni küçük düşürdünüz" dedi.

Özgürlüğü seven alicenap peygamber efendimizin, esirleri serbest bırakmak istediği yukarıda aktarılan konuşmalardan anlaşılmış oluyor. Peygamber efendimiz onlara şöyle demişti: " Şu heyet müslüman olarak bize gelmiş bulunuyor.Ben onların esirlerini size dağıtmayı geciktirdim. Onları iki şeyde muhay­yer kıldım. Fakat onlar kadınlarını dünya malına değişmedi­ler. Bizden her kimin yanında bunlara ait esir kadın varsa ve gönlü de razı ise, iade etsin. Ama her kim de geri vermek iste­mez se yine geri versin, ama ona Cenab-ı Allah´ın bize bahşede­ceği ilk ganimette bire karşı altı hisse vereceğime söz veriyo-rum" Bunun üzerine Hevazinli esirler müminlerin malları ile fidyelendirilip hürriyetlerine kavuşturuldular, insanlar da bu­na memnun olup "Biz Resulullahın uygulamasına gönül hoşlu­ğu ile itaat ettik" dediler. Bundan sonra peygamber (s.a.v.) efendimiz bu uygulamadan kimin razı olup olmadığını anlamak için şöyle dedi: "Dönün ve vefakarlığınızı gösterin." Orada bu­lunanlar dağılıp evlerine gittiler; yanlarında esir olarak bulu­nan kadın ve çocukları iade ettiler. Uyeyne bin Hısn´dan başka hiç kimse bu emri yerine getirmede gecikmedi yalnız o, yanında esir bulunan ihtiyar bir kadını geri vermek istemedi, fakat bila­hare o da geri verdi.

Peygamber (s.a.v.) efendimiz cariyeleri ikramla donatarak geri gönderdi. Onlara kıymetli giysiler giydirdi. Kıptilere ait kumaşlarla onları bezedi. Her birine de bir kipti hizmetçi verdi. O mağlublara ikram ederek lisanı hali ile rahmeti ifade ediyor­du. .

Hevazinlilerin mal ve ganimetlerine dair konuşmalarımızı sona erdirmeden önce cenab-ı Allah´ın bu husustaki hikmetini ve islam ordusunu teleflyetten koruyuşunu hatırlatmamız ge­rekiyor. Şöyle ki: Mekke-i Mükerremenin fethinde müslüman-lar herhangi bir ganimete sahip olmamışlardır. Cenab-ı Allah, Mekkeye olan ikramından ve Mekkelilerin malını himayesin­den dolayı fethe gelen mü´minlere ganimet vermemişti. Medi-neden gelen müminler fatihler olarak değil de Ka*beyi tavaf eden, Safa ve Merve arasında Sa´y yapan, ziyaretçiler olarak gelmişlerdi. Bunlar her ne kadar umre ihramına girmemişlerse de ziyaretçi durumunda idiler. Fakat islam ordusu Medine´den Mekke-i Mükerremeye kadar gelmiş olduğuna göre erzakını da temin etmesi gerekiyordu. Çöllerden ve vadilerden geçerek gelen bu ordu, kendi yurdu olan Medine´den uzakta kalmıştı. İhti­yacı olan erzakı bulması icabediyordu. îşte bunun için Cenab-ı Allah onları Hevazine, Hevazinlileri de onlara sevk etti. Cenab-ı Allah Hevazinlilerin komutanı Malik bin Avf in kalbine, He-vazinlilerin bütün mallarını, çocuklarını ve kadınlarını savaş alanına getirme düşüncesini yerleştirdi. Güya çoluk çocuk, ka­dın ve mallarını savaş alanında gören Hevazinli savaşçılar da­ha bir gayretle çarpışacaklardı! Fakat cepheye getirilen çoluk çocuk, kadın ve malları zafer hususunda onlara bir yarar sağla­madı. Neticede Cenab-ı Allah, onların çoluk çocuk, kadın ve mallarının tamamını müslümanlara ganimet olarak ihsan etti. îslam ordusu onların bütün mallarına el koydu. Peygamber efendimiz, kendi uygun gördüğü ölçüye göre bu ganimetleri îs­lam ordusuna ihsan etti.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Optimum,

Hala aşağıda yazanları açıklamadın hem de bir suçlu gibi konuyu örtmeye çalıştın. Ama örtemezsin. Cevap bekleyeceğim

Bilmeyenler Not: Mücamaat, cinsel ilişkide bulunma demektir. TAMAMI DA İSLAMİ KAYNAK.

Bir de soru: BU ERKEKLERİ ÖLDÜRÜLEN KADINLARA TECAVÜZ EDİLMİŞ MİDİR? EĞER BUNA TECAVÜZ DEMİYORSAN NEYE DİYORSUN?

-------------------------------------------------------------

Nisa/24. "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulundu­ğunuz cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerine farz kıldığı hükümler­dir..."

1- Muhammed b. Abdirrahman b. Bünanî, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Amr en-Nakıd'dan, o Ebû Ahmed Zübeyri'den, o Süfyan'dan, o Osman el-Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini bize rivayet etti:

"Evtas Gazvesi'nin olduğu gün kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik. Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk. Peygamber (s.a.v.)'e bunu sorduk da bu âyet nazil oldu. Biz de o kadınları böylece helal bulduk."

2- Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. el-Haris, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Ebû Yahya'dan, o Sehl b. Osman'dan, o Abdurrahim'den, o Eş'as b. Sevvar'dan, o Osman b. Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şöyle dediğini haber verdi:

"Rasulullah (s.a.v.) Evtas ahalisini esir alınca dedik ki: "Ey Allah'ın Rasulü, soylarını, kocalarını tanıdığımız esir kadınlarla nasıl mucamaatta bulunabi­liriz?" Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

3- Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim el-Farisî, Muhammed b. İsa b. Amraveyh'ten, o İbrahim b. Muhammed b. Süfyan'dan, o Müslim b. Haccac'dan, o Ubeydullah b. Ömer el-Kavarirî'den, o Yezid b. Zuray'dan, o Said b. Ebî Arube'den, o Katade'den, o Ebû Salih Ebû Halil'den, o Ebû Alkame el-Haşimî'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şu rivayette bulundu:

"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn Günü, Evtas Kabilesi'ne bir grup ordu gönderdi. Bu grup bir düşman birliğine rastlayıp onlarla savaştılar da onlara galip gelerek, kadın esirler elde ettiler. Rasulullah (s.a.v.)'ın Ashabı'ndan bir grup, müşrik kocalarından dolayı o esir kadınlarla münasebette bulunmaktan sakındılar. Allah Teala da bu âyeti indirdi,"

4- Ebu Saîd Hudrî'den Nesâî, Tirmizî, Ebu Davut ve Buharî rivayet etti. Ebu Saîd:

-Bize, Evtâs esirlerinden esirler isabet etti. Kadınların kocaları vardı. Biz onlarla birleşmeyi çirkin gördük, Nebî Aleyhisselâm'a sorduk., Nisa: 4/24 âyeti indirildi. Ancak Allah'ın sizin üzerinize Efa ettiği şeydir, biz onların ferclerini helal kıldık, buyurdu.

5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ, Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde, Kadın:

-Benim kocam var, derdi. Bundan Rasûlullah'a soruldu. Allahü Teâlâ, Nisa: 4/24 âyetini indirdi, dedi.

6- İbnu Cerîr Amrete îbni Süleymandan, o babasından anlattı:

Hadraî, erkekler mehri farz kılıyorlar, sonra onlardan biri ona ulaşmakta zorluk görüyor zannetti, Nisa: 4/24 ayeti indi, dedi.

tarihinde Değnek tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Optimum,

Hala aşağıda yazanları açıklamadın hem de bir suçlu gibi konuyu örtmeye çalıştın. Ama örtemezsin. Cevap bekleyeceğim

Bilmeyenler Not: Mücamaat, cinsel ilişkide bulunma demektir. TAMAMI DA İSLAMİ KAYNAK.

Bir de soru: BU ERKEKLERİ ÖLDÜRÜLEN KADINLARA TECAVÜZ EDİLMİŞ MİDİR? EĞER BUNA TECAVÜZ DEMİYORSAN NEYE DİYORSUN?

-------------------------------------------------------------

Nisa/24. "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulundu­ğunuz cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerine farz kıldığı hükümler­dir..."

1- Muhammed b. Abdirrahman b. Bünanî, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Amr en-Nakıd'dan, o Ebû Ahmed Zübeyri'den, o Süfyan'dan, o Osman el-Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini bize rivayet etti:

"Evtas Gazvesi'nin olduğu gün kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik. Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk. Peygamber (s.a.v.)'e bunu sorduk da bu âyet nazil oldu. Biz de o kadınları böylece helal bulduk."

2- Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. el-Haris, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Ebû Yahya'dan, o Sehl b. Osman'dan, o Abdurrahim'den, o Eş'as b. Sevvar'dan, o Osman b. Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şöyle dediğini haber verdi:

"Rasulullah (s.a.v.) Evtas ahalisini esir alınca dedik ki: "Ey Allah'ın Rasulü, soylarını, kocalarını tanıdığımız esir kadınlarla nasıl mucamaatta bulunabi­liriz?" Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

3- Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim el-Farisî, Muhammed b. İsa b. Amraveyh'ten, o İbrahim b. Muhammed b. Süfyan'dan, o Müslim b. Haccac'dan, o Ubeydullah b. Ömer el-Kavarirî'den, o Yezid b. Zuray'dan, o Said b. Ebî Arube'den, o Katade'den, o Ebû Salih Ebû Halil'den, o Ebû Alkame el-Haşimî'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şu rivayette bulundu:

"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn Günü, Evtas Kabilesi'ne bir grup ordu gönderdi. Bu grup bir düşman birliğine rastlayıp onlarla savaştılar da onlara galip gelerek, kadın esirler elde ettiler. Rasulullah (s.a.v.)'ın Ashabı'ndan bir grup, müşrik kocalarından dolayı o esir kadınlarla münasebette bulunmaktan sakındılar. Allah Teala da bu âyeti indirdi,"

4- Ebu Saîd Hudrî'den Nesâî, Tirmizî, Ebu Davut ve Buharî rivayet etti. Ebu Saîd:

-Bize, Evtâs esirlerinden esirler isabet etti. Kadınların kocaları vardı. Biz onlarla birleşmeyi çirkin gördük, Nebî Aleyhisselâm'a sorduk., Nisa: 4/24 âyeti indirildi. Ancak Allah'ın sizin üzerinize Efa ettiği şeydir, biz onların ferclerini helal kıldık, buyurdu.

5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ, Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde, Kadın:

-Benim kocam var, derdi. Bundan Rasûlullah'a soruldu. Allahü Teâlâ, Nisa: 4/24 âyetini indirdi, dedi.

6- İbnu Cerîr Amrete îbni Süleymandan, o babasından anlattı:

Hadraî, erkekler mehri farz kılıyorlar, sonra onlardan biri ona ulaşmakta zorluk görüyor zannetti, Nisa: 4/24 ayeti indi, dedi.

Okusaydın anlardın pardon oku"yacan ama yine anlamayacan" :

Duymak istediğin kısım: Gazvede Altı bin kadın ve çocuk, yirmi dört bin deve, kırk binden fazla koyun ve dört bin okka gümüş, ganimet olarak ele geçirilmişti.

Ortada sizin pis iftiralarınız gibi tecavüz yok. Sahabenin hassasiyeti var. 6 bin kadın ve çocuk savaştan dolayı ortalıkta kalamaz ve müslümanlar tarafında birnevi nikah altına alınmış ve helal kılınmışlar. Siz bunları dilinize dolayın durun bakalım. Bekleyip sonumuzu göreceğiz.

Senin de ayağın çukurda katalan. sigarayı da bırakmamışsan işin daha da zor..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Okusaydın anlardın pardon oku"yacan ama yine anlamayacan" :

Duymak istediğin kısım: Gazvede Altı bin kadın ve çocuk, yirmi dört bin deve, kırk binden fazla koyun ve dört bin okka gümüş, ganimet olarak ele geçirilmişti.

Ortada sizin pis iftiralarınız gibi tecavüz yok. Sahabenin hassasiyeti var. 6 bin kadın ve çocuk savaştan dolayı ortalıkta kalamaz ve müslümanlar tarafında birnevi nikah altına alınmış ve helal kılınmışlar. Siz bunları dilinize dolayın durun bakalım. Bekleyip sonumuzu göreceğiz.

Senin de ayağın çukurda katalan. sigarayı da bırakmamışsan işin daha da zor..

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

-----------------------------------------------------

Hala aşağıda yazanları açıklamadın hem de bir suçlu gibi konuyu örtmeye çalıştın. Ama örtemezsin. Cevap bekleyeceğim

Bilmeyenler Not: Mücamaat, cinsel ilişkide bulunma demektir. TAMAMI DA İSLAMİ KAYNAK.

Bir de soru: BU ERKEKLERİ ÖLDÜRÜLEN KADINLARA TECAVÜZ EDİLMİŞ MİDİR? EĞER BUNA TECAVÜZ DEMİYORSAN NEYE DİYORSUN?

-------------------------------------------------------------

Nisa/24. "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulundu­ğunuz cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerine farz kıldığı hükümler­dir..."

1- Muhammed b. Abdirrahman b. Bünanî, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Amr en-Nakıd'dan, o Ebû Ahmed Zübeyri'den, o Süfyan'dan, o Osman el-Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini bize rivayet etti:

"Evtas Gazvesi'nin olduğu gün kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik. Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk.Peygamber (s.a.v.)'e bunu sorduk da bu âyet nazil oldu. Biz de o kadınları böylece helal bulduk."

2- Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. el-Haris, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Ebû Yahya'dan, o Sehl b. Osman'dan, o Abdurrahim'den, o Eş'as b. Sevvar'dan, o Osman b. Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şöyle dediğini haber verdi:

"Rasulullah (s.a.v.) Evtas ahalisini esir alınca dedik ki: "Ey Allah'ın Rasulü, soylarını, kocalarını tanıdığımız esir kadınlarla nasıl mucamaatta bulunabi­liriz?" Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

3- Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim el-Farisî, Muhammed b. İsa b. Amraveyh'ten, o İbrahim b. Muhammed b. Süfyan'dan, o Müslim b. Haccac'dan, o Ubeydullah b. Ömer el-Kavarirî'den, o Yezid b. Zuray'dan, o Said b. Ebî Arube'den, o Katade'den, o Ebû Salih Ebû Halil'den, o Ebû Alkame el-Haşimî'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şu rivayette bulundu:

"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn Günü, Evtas Kabilesi'ne bir grup ordu gönderdi. Bu grup bir düşman birliğine rastlayıp onlarla savaştılar da onlara galip gelerek, kadın esirler elde ettiler. Rasulullah (s.a.v.)'ın Ashabı'ndan bir grup, müşrik kocalarından dolayı o esir kadınlarla münasebette bulunmaktan sakındılar. Allah Teala da bu âyeti indirdi,"

4- Ebu Saîd Hudrî'den Nesâî, Tirmizî, Ebu Davut ve Buharî rivayet etti. Ebu Saîd:

-Bize, Evtâs esirlerinden esirler isabet etti. Kadınların kocaları vardı. Biz onlarla birleşmeyi çirkin gördük, Nebî Aleyhisselâm'a sorduk.,Nisa: 4/24 âyeti indirildi. Ancak Allah'ın sizin üzerinize Efa ettiği şeydir, biz onların ferclerini helal kıldık, buyurdu.

5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ, Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde, Kadın:

-Benim kocam var, derdi. Bundan Rasûlullah'a soruldu. Allahü Teâlâ, Nisa: 4/24 âyetini indirdi, dedi.

6- İbnu Cerîr Amrete îbni Süleymandan, o babasından anlattı:

Hadraî, erkekler mehri farz kılıyorlar, sonra onlardan biri ona ulaşmakta zorluk görüyor zannetti, Nisa: 4/24 ayeti indi, dedi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

BENU MUSTALİK GAZVESİ

Hicretin beşinci yılında yapılan ve Peygamberimiz (s.a.s.)'in bizzat ordu kumandanı olarak katıldığı gazve. Bu gazveye "müreysi' gazvesi" de denilir. Mustalikoğulları Huzaa kabîlesine mensup küçük bir obadır. "Müreysi" ise, bu kabilenin çevresinde konakladığı bir kuyunun adıdır.

.....

Çeşitli doğum kontrol yöntemleri gelişip yaygınlaşmadan önce dinlerde "azl" metoduyla gebeliği önleme bilinmekteydi. Yahudiler ve hristiyanlar ve sonra da müslümanlar, istenmeyen gebeliklerin önlenmesinde azl metodunu uyguluyorlardı. Doğu dinlerinde de azl metodu uygulanıyordu. (Encyclopedia Britannica, "Birth control", III, 705; Moye W. Freymann, Encyclopedia Americana, "Birth control", mad., IV/4-7; Eski Ahit, Tekvin, 22/15-17; Ebu'l-Ala Mevdudi, İslâm Nazarında Doğum Kontrolü, İstanbul 1967; M. Esad Kılıçer, "İslâm'da Aile Planlaması", A.Ü.İ.F. Dergisi XXIV, Ankara 1981, 494 vd.; Halil Gönenç, Günümüz Meselelerine Fetvalar, İstanbul 1983, 176-178).

İslâm dini, kürtajı kesinlikle cinayet olarak kabul etmiştir. Aynı şekilde, insana zarar verici her çeşit tıbbî müdahaleyi, kısırlaştırmayı doğum kontrolünün dışarıdan zorla yaptırılmasını da yasaklamıştır. Doğum kontrolü uygulanmasının çeşitli sebepleri vardır:

.............

Hevazin Gazvesi ve Evtas Gazveleri

Savaşın Başlaması

Müşrik araplarm kuvveti azar azar eksilmeye ve dağılmaya başlamıştı. Mekke-i Mükerremenin fethinde, o şehirde gönülle­rin sevgi ve merhametle birbirine bağlanıp ısınmasından, akra­balar arasında kardeşlik bağlarının yeniden teessüsünden son­ra Araplar arasında sadece Hevazin ve Sakif kabileleri kuvvet­lerini muhafaza edebilmişlerdi. Hevazin ve Sakif kabileleri Ta-ifte olup araplar arasında güçlü, kuvvetli birer kabile idiler.

....

Kaynak:

masal_dunyasi_zu.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Okusaydın anlardın pardon oku"yacan ama yine anlamayacan" :

Duymak istediğin kısım: Gazvede Altı bin kadın ve çocuk, yirmi dört bin deve, kırk binden fazla koyun ve dört bin okka gümüş, ganimet olarak ele geçirilmişti.

Ortada sizin pis iftiralarınız gibi tecavüz yok. Sahabenin hassasiyeti var. 6 bin kadın ve çocuk savaştan dolayı ortalıkta kalamaz ve müslümanlar tarafında birnevi nikah altına alınmış ve helal kılınmışlar. Siz bunları dilinize dolayın durun bakalım. Bekleyip sonumuzu göreceğiz.

Senin de ayağın çukurda katalan. sigarayı da bırakmamışsan işin daha da zor..

Bayağı karlı bir savaş olmuş. Adamlar böyle bir ganimet için tabii ki Muhammed'in peşine takılırlar.

O 6000 kadın ve çocuktan kaçı kadındı? Bunlar cariye yapılıp yataklara atılmadı mı? İhtiyaç fazlasını da satmışlar.

Müslümanlardan Muhammed bin Mesleme şöyle diyor :

“Beni Kureyza Savaşı’nda kadınlar bölüşülürken bana üç tane düştü; hepsini de sattım.”

(Diyarbekir Tarihi Hamis,1/499 ve Vakıdi age 2/523-25)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

Ulan ahlaksız aşağıdakilerden hangisi bizim iftiramız.

-----------------------------------------------------

Hala aşağıda yazanları açıklamadın hem de bir suçlu gibi konuyu örtmeye çalıştın. Ama örtemezsin. Cevap bekleyeceğim

Bilmeyenler Not: Mücamaat, cinsel ilişkide bulunma demektir. TAMAMI DA İSLAMİ KAYNAK.

Bir de soru: BU ERKEKLERİ ÖLDÜRÜLEN KADINLARA TECAVÜZ EDİLMİŞ MİDİR? EĞER BUNA TECAVÜZ DEMİYORSAN NEYE DİYORSUN?

-------------------------------------------------------------

Nisa/24. "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulundu­ğunuz cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerine farz kıldığı hükümler­dir..."

1- Muhammed b. Abdirrahman b. Bünanî, Muhammed b. Ahmed b. Hamdan'dan, o Ebû Ya'la'dan, o Amr en-Nakıd'dan, o Ebû Ahmed Zübeyri'den, o Süfyan'dan, o Osman el-Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den şöyle dediğini bize rivayet etti:

"Evtas Gazvesi'nin olduğu gün kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik. Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk.Peygamber (s.a.v.)'e bunu sorduk da bu âyet nazil oldu. Biz de o kadınları böylece helal bulduk."

2- Ahmed b. Muhammed b. Ahmed b. el-Haris, Abdullah b. Muhammed b. Cafer'den, o Ebû Yahya'dan, o Sehl b. Osman'dan, o Abdurrahim'den, o Eş'as b. Sevvar'dan, o Osman b. Bettî'den, o Ebu'l-Halil'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şöyle dediğini haber verdi:

"Rasulullah (s.a.v.) Evtas ahalisini esir alınca dedik ki: "Ey Allah'ın Rasulü, soylarını, kocalarını tanıdığımız esir kadınlarla nasıl mucamaatta bulunabi­liriz?" Bunun üzerine bu âyet nazil oldu."

3- Ebû Bekr Muhammed b. İbrahim el-Farisî, Muhammed b. İsa b. Amraveyh'ten, o İbrahim b. Muhammed b. Süfyan'dan, o Müslim b. Haccac'dan, o Ubeydullah b. Ömer el-Kavarirî'den, o Yezid b. Zuray'dan, o Said b. Ebî Arube'den, o Katade'den, o Ebû Salih Ebû Halil'den, o Ebû Alkame el-Haşimî'den, o da Ebû Said el-Hudrî'den bize şu rivayette bulundu:

"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn Günü, Evtas Kabilesi'ne bir grup ordu gönderdi. Bu grup bir düşman birliğine rastlayıp onlarla savaştılar da onlara galip gelerek, kadın esirler elde ettiler. Rasulullah (s.a.v.)'ın Ashabı'ndan bir grup, müşrik kocalarından dolayı o esir kadınlarla münasebette bulunmaktan sakındılar. Allah Teala da bu âyeti indirdi,"

4- Ebu Saîd Hudrî'den Nesâî, Tirmizî, Ebu Davut ve Buharî rivayet etti. Ebu Saîd:

-Bize, Evtâs esirlerinden esirler isabet etti. Kadınların kocaları vardı. Biz onlarla birleşmeyi çirkin gördük, Nebî Aleyhisselâm'a sorduk.,Nisa: 4/24 âyeti indirildi. Ancak Allah'ın sizin üzerinize Efa ettiği şeydir, biz onların ferclerini helal kıldık, buyurdu.

5- İbnu Abbas'tan (r.a.) Taberânî anlattı. İbnu Abbas (r.a.):

-Huneyn gününde indi. Allahü Teâlâ, Huneyn günü Müslümanlara fetih müyesser kılınca, ehli kitabın kadınlarından müslümanlara kadınlar isabet etti. Onların kocaları vardı. Bir erkek, kadınlardan biri ile olmak istediğinde, Kadın:

-Benim kocam var, derdi. Bundan Rasûlullah'a soruldu. Allahü Teâlâ, Nisa: 4/24 âyetini indirdi, dedi.

6- İbnu Cerîr Amrete îbni Süleymandan, o babasından anlattı:

Hadraî, erkekler mehri farz kılıyorlar, sonra onlardan biri ona ulaşmakta zorluk görüyor zannetti, Nisa: 4/24 ayeti indi, dedi.

Çok karaktersin biri olmuşsun "ateist" oldukan sonra...( genelleme yapmıyorum.bazılarınız böyle)..

Sana yazdık, ortada savaş hali var ve buna rağmen "HASSASİYET" ile sorulmuş bir sorudur sahabenin sorusu. Sen bunu idrak edemezsin anca iftira atarsın ve tutarsızca konuşursun.

SANA BİR SORU "ÜSTÜN AHLAKLI" ARKADAŞ:

TÜRKİYE'DE HERGÜN BİNLERCE KADINA "RESMİ" OLARAK TECAVÜZ EDİLİYOR. NEREDE BİLİYORMUSUN, "GENELEVLERDE."

MADEM BU KADAR "HASSASSIN" BRE TUTARSIZ NEDEN BU KADINLARIN HAKLARINI DA SAVUNMAZSIN?? ONLAR İNSAN DEĞİL Mİ? İŞİNE GELENİ YORUMLA SALLA MUTLAKA BİR AHMAK YUTAR ZANNEDİYORSUN. TUTARSIZSIN,AHMAKSIN,AHLAKSIZSIN..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni asacaklarını bilsem yine ateist olmam. O kadar tutarsız konuşanlar var ki, zaten birebir yaşadım geçmişte. Önünde "iyilik abidesi" "Toplum kahramanı" olan ama arkada ahlaksızca işler çeviren birsürü ateist tanıdım zamanında. Çünkü onların arasında birşeyler yapmaya çalışıyordum toplum için. Benim sıkı sıkıya İslamı seçmemdeki en büyük faktör bu oldu. Öyle ki artık midem bulandı onların arasında olmaktan. Çarpık ilişkileri,ayak oyunları,iftiralar,kuyu kazmalar,iktidar mücadeleleri vs vs vs..

bu tututarsız insanları burada da görmüş ve tasdiklemiş oldum.

ASLA VE ASLA YOLUMDAN DÖNMEM.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni asacaklarını bilsem yine ateist olmam. O kadar tutarsız konuşanlar var ki, zaten birebir yaşadım geçmişte. Önünde "iyilik abidesi" "Toplum kahramanı" olan ama arkada ahlaksızca işler çeviren birsürü ateist tanıdım zamanında. Çünkü onların arasında birşeyler yapmaya çalışıyordum toplum için. Benim sıkı sıkıya İslamı seçmemdeki en büyük faktör bu oldu. Öyle ki artık midem bulandı onların arasında olmaktan. Çarpık ilişkileri,ayak oyunları,iftiralar,kuyu kazmalar,iktidar mücadeleleri vs vs vs..

bu tututarsız insanları burada da görmüş ve tasdiklemiş oldum.

ASLA VE ASLA YOLUMDAN DÖNMEM.

Görende ortalık ateist kaynıyor sanır, her tarafta dini kullanıp insanlığın anasını ağlatanlar müslüman yobazlar,adım başı gözümüze sokula sokula yaşanıyor bunlar optik ne yazıyor. Sevsinler yalanlarınızı, muho ve uydurdğu put en büyük yalancı değil mi zaten optik?, Sıkışınca senin dinin sana benim dinim bana demiş güçlenince katliama başlamış, dinin peygamberin iki yüzlü sen hayli hayli olursun kul olarak, yüzünüze tükürseler yarabbi şükür dersiniz utanmanız yok, yolunuz adi arap yolu..
Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni asacaklarını bilsem yine ateist olmam. O kadar tutarsız konuşanlar var ki, zaten birebir yaşadım geçmişte. Önünde "iyilik abidesi" "Toplum kahramanı" olan ama arkada ahlaksızca işler çeviren birsürü ateist tanıdım zamanında. Çünkü onların arasında birşeyler yapmaya çalışıyordum toplum için. Benim sıkı sıkıya İslamı seçmemdeki en büyük faktör bu oldu. Öyle ki artık midem bulandı onların arasında olmaktan. Çarpık ilişkileri,ayak oyunları,iftiralar,kuyu kazmalar,iktidar mücadeleleri vs vs vs..

bu tututarsız insanları burada da görmüş ve tasdiklemiş oldum.

ASLA VE ASLA YOLUMDAN DÖNMEM.

Kur'an gerçekten de ayna gibi.Kim ona bakarsa kendi kafasındakini görür.

Biz iftiraya alıştık.Bırak atsınlar.Biz yolumuzdan dönmeyiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beni asacaklarını bilsem yine ateist olmam. O kadar tutarsız konuşanlar var ki, zaten birebir yaşadım geçmişte. Önünde "iyilik abidesi" "Toplum kahramanı" olan ama arkada ahlaksızca işler çeviren birsürü ateist tanıdım zamanında. Çünkü onların arasında birşeyler yapmaya çalışıyordum toplum için. Benim sıkı sıkıya İslamı seçmemdeki en büyük faktör bu oldu. Öyle ki artık midem bulandı onların arasında olmaktan. Çarpık ilişkileri,ayak oyunları,iftiralar,kuyu kazmalar,iktidar mücadeleleri vs vs vs..

bu tututarsız insanları burada da görmüş ve tasdiklemiş oldum.

ASLA VE ASLA YOLUMDAN DÖNMEM.

İman mı tazeliyorsun? Şimdi bu yağlamalardan sonra kaç adet huri daha bekliyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çok karaktersin biri olmuşsun "ateist" oldukan sonra...( genelleme yapmıyorum.bazılarınız böyle)..

Sana yazdık, ortada savaş hali var ve buna rağmen "HASSASİYET" ile sorulmuş bir sorudur sahabenin sorusu. Sen bunu idrak edemezsin anca iftira atarsın ve tutarsızca konuşursun.

SANA BİR SORU "ÜSTÜN AHLAKLI" ARKADAŞ:

TÜRKİYE'DE HERGÜN BİNLERCE KADINA "RESMİ" OLARAK TECAVÜZ EDİLİYOR. NEREDE BİLİYORMUSUN, "GENELEVLERDE."

MADEM BU KADAR "HASSASSIN" BRE TUTARSIZ NEDEN BU KADINLARIN HAKLARINI DA SAVUNMAZSIN?? ONLAR İNSAN DEĞİL Mİ? İŞİNE GELENİ YORUMLA SALLA MUTLAKA BİR AHMAK YUTAR ZANNEDİYORSUN. TUTARSIZSIN,AHMAKSIN,AHLAKSIZSIN..

Genelevlerde satılan kadınlarla veya satanlarla kendi idollerini mi karşılaştırıyorsun?

Ahlaksız ve ilkesizsin. Hadis yazanlara iftiracı diyecek kadar ahmaksın. Ulan orada yazılanları ben mi yazdım. Kuran'dan sonra ikinci kutsal kitabınız kabul edilen Kuttub-i sitte'ye bunları ben mi koydum da arsız şekilde iftiracılıkla suçluyorsun gerçeği yazanları.

Bütün tecavüzcüler, kadın satanlar şerefsizdir. Şimdi de geçmişte de gelecekte de.

Savaş zamanında öldürdüğün insanın anasına, kızına, bacısına, karısına tecavüzü meşrulaştıran bir soytarısın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

optimum !

optimum!, ayet, kadın köleyse, kocası varsa bile mücamaat (cinsel ilişki) yapabilirsin diyor. Bunun adı tecavüzdür bilmiyor musun?...

optimum!, hadisler, "kocaları olan esir kadınları ele geçirmiştik" diyor, anlamıyor musun?...

optimum!, "Onlara mücamaatta bulunmayı çirkin bulmuştuk." diyor, görmüyor musun?...

optimum!, "Peygamber (s.a.v.)'e bunu sorduk" diyor, okumuyor musun?...

optimum!, " helaldir yapın " diyor, kızmıyor musun?...

optimum, "Kadın: Benim kocam var (yapmayın)..." diyor acımıyor musun?...

Hz. Peygamber "Allah izin verdi" yapın diyor, isyan etmiyor musun?...

Optimum!

Sen ne diyorsun!?...

"Eğer dikkatli değilseniz, gazeteler (DİN) sizin zulüm gören insanlardan nefret etmenizi ve zulmü uygulayan insanları sevmenizi sağlar." Malcolm X

İmzana alıntıladığın bu sözü birkerede yukarıdaki vahşete uygula bakalım ne göreceksin...

Anlamıyor musun?...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...