Jump to content

Ateistler bu ayeti yorumlayın


Recommended Posts

Ben yardımcı olayım,

Yûnus 61

(Mekkî 51) Ne zaman sen bir işte bulunsan, ne zaman Kur'an'dan bir şey okusan ve siz ne zaman bir iş yaparsanız, o işe daldığınız zaman biz mutlaka üstünüzde şahidizdir. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki apaçık kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.

zerre

  1. Çok küçük parçacık
  2. Atom.
  3. Corpuscle.

Şaka yapıyorsun değil mi yok değilse sana gerçekten acımaya başladım ben ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 320
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı. Naziat 30

İlgili makale:

Ayetin Arapça’sında geçen “dahv” kelimesinin köklerinden türetilen kelimeler “yuvarlaklık” ifade etmekte, “devekuşu yumurtası” gibi anlamlara gelmektedir. Bu yüzden yukarıdaki ayeti “Yeryüzüne devekuşu yumurtasının şeklinin verildiği” anlamında algılayanlar da olmuştur. Prof. Dr. Süleyman Ateş, en ünlü Arapça sözlük olan Lisanul Arab’a da dayanarak bu kelimenin anlamını şöyle açıklamaktadır : “…Hasılı dahv döşemek, düzeltmek demek ise de sadece basit bir döşemek ve düzeltmek değil, yuvarlak olarak düzeltmek, döşemek anlamını verir ki bu ayetten Yeryüzünün yuvarlak yaratıldığı anlamı çıkar.” “Dahv” kelimesi cevizle oynanan bir oyun anlamında da kullanılmış, aynı kökten türeyen “medahi” kelimesi yuvarlak taşları ifade etmek için kullanılmıştır. “Dahv” kelimesinde ve bu kelimenin kökünden türeyen kelimelerde yuvarlaklık anlamı olmasına karşın bazı çevirmenler yeryüzünün yuvarlaklığını algılamaktaki zorlukları sebebiyle ayeti sadece yeryüzünün düzenlenmesi olarak algılamışlar, yazı ve çevirilerinde bunu yansıtmışlardır. Oysa Dünya’nın şekli gerçekten de “dahv” kelimesinin ifade ettiği yuvarlaklığa, yumurta biçimine, devekuşu yumurtası şekline benzemektedir. Dünyamız aynı devekuşu yumurtası gibi geoittir. Yani tam düzgün küre olmayan, fakat küremsi, kutuplardan basık şekildedir. İnsanlığın yıllarca anlamaya çalıştığı Dünya’nın şeklinin ne olduğu konusunu da Kuran böylelikle çözmüştür.

Koskoca prof nasıl da kıvrım kıvrım kıvranmış.. Neymiş efendim dahv kelimesi yuvarklık anlamı veriyormuş da, bu anlamı dünyanın devekuşu yumurtası gibi yuvarlaklığına işaret ediyormuş..

Bu müslüler kıvırtmanın her türünü sergiliyorlar.. Bunlarda utanma falan da yok..

Peki efendi neden "dahv" kelimesinin en az kullanılan anlamını alacağız da, en mantıklı ve en çok kullanılan "döşemek, düzeltmek" anlamlarını almayacağız?

Hem bir profesöre küre şeklindeki dünyayı yamuk yumuk devekuşu yumurtasına benzetmek ve bu başlığı açan şahıs gibi aklı hafifleri kerizlemek yakışıyor mu?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Koskoca prof nasıl da kıvrım kıvrım kıvranmış.. Neymiş efendim dahv kelimesi yuvarklık anlamı veriyormuş da, bu anlamı dünyanın devekuşu yumurtası gibi yuvarlaklığına işaret ediyormuş..

Bu müslüler kıvırtmanın her türünü sergiliyorlar.. Bunlarda utanma falan da yok..

Peki efendi neden "dahv" kelimesinin en az kullanılan anlamını alacağız da, en mantıklı ve en çok kullanılan "döşemek, düzeltmek" anlamlarını almayacağız?

Hem bir profesöre küre şeklindeki dünyayı yamuk yumuk devekuşu yumurtasına benzetmek ve bu başlığı açan şahıs gibi aklı hafifleri kerizlemek yakışıyor mu?

Teşekkürler profesör.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bak burda kivranma falan yok bunuda sen açıkla bakalım.

"İnsan neden yaratıldığına bir baksın; o, atılan bir sudan yaratıldı. (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır." (Tarık, 86/5-7)

Erkekte meninin atılması, testis ve uzuvların âni kasılmasıyla olur. İçinde spermleri taşıyan bu suyun atım olayı, tamamen refleks mekânizmasına bağlanmıştır. Beyindeki merkezin bu sırada bir müdahalesi yoktur. İzdivaçta, pudental sinirler yoluyla -iletilen uyarılar- sırt kemiklerinden thoracal-1 (birinci göğüs omuru) ile, lumbar 2 (ikinci bel omuru) kemikleri bölgesinde bulunan, 14 sırt omuru arasındaki sempatik çekirdekler uyarılır. Buna cevap, göğüs kaburga kemikleri ile omur kemiklerinin birleşim yerinin altında bulunan deliklerden verilir. Cevabî uyarılar truncus sympathicus ve plexus pelvicus'tan gangionlara uğrayıp, cinsiyet organlarına gelir; fırlatmayı önleyen düz kasları gevşetir, fırlatmayı sağlayacak olan ductus deferens ve vesicula seminalis kaslarının kasılmasını sağlayarak meniyi fırlatır. Şimdi bu anatomik tespitle, Kur'ân-ı Kerim'de anlatılanlara bakalım: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın; o, atılan bir sudan yaratıldı. (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır." (Tarık, 86/5-7)

Âyette geçen sulb ve terâib tabirlerini; bazı tefsirciler göğüs ve bel kemikleri, bazıları da erkek ve kadının bel kemikleri olarak yorumlamışlardır. Ancak bugünkü anatomik bilgilerimize göre ise, "atılan su" erkekten olduğuna göre, sulb tabirini kuvvetli mânâsına aldığımızda -erkekte omurganın en kuvvetli ve iri omurları olan bel (lumbar) omurlarını katı ve sağlam mânâlarını da nazara alırsak- omurganın birbiriyle kaynaşmış ve sağlam bir yapı teşkil etmiş sacral (sağrı) bölgesi olduğunu anlamak mümkündür. Bu durumda "suyun atılması" ile gerekli işlemin yaptırılacağı sinirler bu bölgeden daha yukarıda demektir.

Âyetteki sulb ve terâib ifadeleri çoğuldur ve kemikleri kelimesiyle, birden fazla kemik arasından çıktığı ifade edilmiştir. Bu durumda, hem bel ve sağrının, hem de göğüs omurlarının çok sayıda olduğunu anlamamız gerekir. Nitekim thorasic omurlar (göğüs) 12, lumbar omurlar (bel) 5, sacral omurlar (sağrı) 5 tanedir (Şekil 1).

Meniyi fırlatma merkezi ile ilgili sinirler, birinci thorasic omur ile (T 1) ikinci bel omuru (L 2) arasındaki 14 kemik arasından çıkmaktadır ki, âyette çoğul kullanılarak bu durum izah edilmiştir.

İlmin, bilhassa tıp ilminin, çok geri olduğu bir çağda, hiçbir insan cesedi üzerinde anatomik çalışmanın ve fizyoloji deneyinin yapılmadığı, bilim tarihince sabit bir husustur. Yukarıdaki âyetin bugünkü anatomik bilgilerimize dayanan gerçeklerle örtüşmesi; Kur'ân'ın, bizi yaratan ve bedenimizi bizden daha iyi bilen Allah'ın kitabı ve Efendimiz (sas)'in de, Kur'ân'ı bize ulaştıran elçi olduğunu gösteren yüzlerce delilden biridir.

O devrin insani nerden bilecek menin in göğüs kemiklerinden geldigini

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen üste yazanı cevapla hayali resim cizme

Cevaplanacak ne var ki?

Kendiniz o Sızıntı'dan aldığınız yazının ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Hiç sanmam.

Reflekslerin çalışma mekanizması zaten bu şekilde omuilik boyunca sinirsel iletilerle meydana gelir. Bunlar sizin sandığınız gibi su falan değil elektrik sinyalleridir.

Ayette suyun bel kemiği ile göğüsten çıktığı söylenir. Hal böyleyken yukarıda yazdıklarınız tamamen zırva.

O suyun ayette söylenen yerden çıkmış olması mümkün değil. Sizler de bunun farkındasınız ve nasıl kıvıracağınızı şaşırmış durumdasınız. Fakat ne yaparsanız yapın olmuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bak burda kivranma falan yok bunuda sen açıkla bakalım.

"İnsan neden yaratıldığına bir baksın; o, atılan bir sudan yaratıldı. (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır." (Tarık, 86/5-7)

Erkekte meninin atılması, testis ve uzuvların âni kasılmasıyla olur. İçinde spermleri taşıyan bu suyun atım olayı, tamamen refleks mekânizmasına bağlanmıştır. Beyindeki merkezin bu sırada bir müdahalesi yoktur. İzdivaçta, pudental sinirler yoluyla -iletilen uyarılar- sırt kemiklerinden thoracal-1 (birinci göğüs omuru) ile, lumbar 2 (ikinci bel omuru) kemikleri bölgesinde bulunan, 14 sırt omuru arasındaki sempatik çekirdekler uyarılır. Buna cevap, göğüs kaburga kemikleri ile omur kemiklerinin birleşim yerinin altında bulunan deliklerden verilir. Cevabî uyarılar truncus sympathicus ve plexus pelvicus'tan gangionlara uğrayıp, cinsiyet organlarına gelir; fırlatmayı önleyen düz kasları gevşetir, fırlatmayı sağlayacak olan ductus deferens ve vesicula seminalis kaslarının kasılmasını sağlayarak meniyi fırlatır. Şimdi bu anatomik tespitle, Kur'ân-ı Kerim'de anlatılanlara bakalım: "İnsan neden yaratıldığına bir baksın; o, atılan bir sudan yaratıldı. (O su) bel kemiği ile göğüs kemikleri arasından çıkmaktadır." (Tarık, 86/5-7)

Âyette geçen sulb ve terâib tabirlerini; bazı tefsirciler göğüs ve bel kemikleri, bazıları da erkek ve kadının bel kemikleri olarak yorumlamışlardır. Ancak bugünkü anatomik bilgilerimize göre ise, "atılan su" erkekten olduğuna göre, sulb tabirini kuvvetli mânâsına aldığımızda -erkekte omurganın en kuvvetli ve iri omurları olan bel (lumbar) omurlarını katı ve sağlam mânâlarını da nazara alırsak- omurganın birbiriyle kaynaşmış ve sağlam bir yapı teşkil etmiş sacral (sağrı) bölgesi olduğunu anlamak mümkündür. Bu durumda "suyun atılması" ile gerekli işlemin yaptırılacağı sinirler bu bölgeden daha yukarıda demektir.

Âyetteki sulb ve terâib ifadeleri çoğuldur ve kemikleri kelimesiyle, birden fazla kemik arasından çıktığı ifade edilmiştir. Bu durumda, hem bel ve sağrının, hem de göğüs omurlarının çok sayıda olduğunu anlamamız gerekir. Nitekim thorasic omurlar (göğüs) 12, lumbar omurlar (bel) 5, sacral omurlar (sağrı) 5 tanedir (Şekil 1).

Meniyi fırlatma merkezi ile ilgili sinirler, birinci thorasic omur ile (T 1) ikinci bel omuru (L 2) arasındaki 14 kemik arasından çıkmaktadır ki, âyette çoğul kullanılarak bu durum izah edilmiştir.

İlmin, bilhassa tıp ilminin, çok geri olduğu bir çağda, hiçbir insan cesedi üzerinde anatomik çalışmanın ve fizyoloji deneyinin yapılmadığı, bilim tarihince sabit bir husustur. Yukarıdaki âyetin bugünkü anatomik bilgilerimize dayanan gerçeklerle örtüşmesi; Kur'ân'ın, bizi yaratan ve bedenimizi bizden daha iyi bilen Allah'ın kitabı ve Efendimiz (sas)'in de, Kur'ân'ı bize ulaştıran elçi olduğunu gösteren yüzlerce delilden biridir.

O devrin insani nerden bilecek menin in göğüs kemiklerinden geldigini

Bre kazma, meni göğüsten değil, testislerden gelir.. Sizi keriz yerine koyup testis geçiyorlar diyorum, ama anlatamıyorum..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bre kazma, meni göğüsten değil, testislerden gelir.. Sizi keriz yerine koyup testis geçiyorlar diyorum, ama anlatamıyorum..

Teslislere nerden geliyor oraya bakmak ve işin başlangıcını da düşünmek gerek..

Ayrıca kadın ve erkeği ayrı ayrı analiz etmeğe ihtiyaç vardır..

tarihinde Serdaar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Teslislere nerden geliyor oraya bakmak ve işin başlangıcını da düşünmek gerek..

Ayrıca kadın ve erkeği ayrı ayrı analiz etmeğe ihtiyaç vardır..

Şu yazıyı yazdın ya, sen Bulentten daha kazmasın.. Ulan kalas, madem bilmiyorsun, elinin altında internet var.. Oradan tarat, mevzuyu bul, oku,öğren.. Mesela google'a "testis nedir, nasıl çalışır" yaz, sürüyle sayfa gelecek, oraya bak, Bulent1975 gibi kazma olma diyecem ama kime diyecem?

Adam meninin testislere nereden geldiğine bakmak lazım diyor.. Sanki testise bir hortum bağlı, meni o hortumla başka yerden geliyor.. Testisin üreme hücrelerini üreten bir bez olduğunu bilmiyor kütük..

İnsanlar bu kadar aptal ve cahil olurlarsa, bunları Arap masallarından kurtarmak nasıl mümkün olacak?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teslislere nerden geliyor oraya bakmak ve işin başlangıcını da düşünmek gerek..

Ayrıca kadın ve erkeği ayrı ayrı analiz etmeğe ihtiyaç vardır..

:lol: Allah seni n'apmasın.Teslis hristiyan inancındaki üçleme. Diğeri testis. Aha bak gör neyi ne kadar bildiğini.

Kafan mı karıştı nedir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yazı buldum ama tam açıklayıcı değil sanki..

Yirminci yüzyılın başlarında bilim insanlarıbu konuyu çok basit bir şekilde açıklıyorlardı. Bu açıklamaya göre, her ne kadar nehirlerin suları tatlıise de içlerinde bir miktar da erimiş mineral vardır.

Yataklarındaki bu mineralleri ve içlerinde tuz bulunan kayaları erozyona uğratarak okyanuslara taşırlar. Bu mineraller içinde en çok olanı kimya dilinde sodyum klorür (NaCl) diye adlandırılan bildiğimiz sofra tuzudur ve bir daha karaya geri dönmez. Bilim insanlarıbu teoriden yola çıkarak dünyanın yaşının da hesap edilebileceğine inanıyorlardı. Ancak nehirlerdeki tuz oranı ile okyanuslardaki tuz oranı mukayese edilerek yapılan hesaplamalarda dünyanın yaşı300 milyon yıl çıktı. Dünyamız ise gerçekte 4,5 milyar küsur yaşındadır. Ayrıca bu teoriye göre denizlerdeki tuzun her geçen yıl artması gerekir.

Her ne kadar denizlerdeki tuz oranı bölgelere ve zamana göre değişiklik gösterse de içindeki belli başlı elementlerin yoğunluklarının yüz milyonlarca yıl hemen hemen aynı kaldıkları bilinmektedir. Öyleyse bu yüksek miktardaki tuz başlangıçta denizlere nereden gelmiştir? Bilim insanları da tam olarak bilemiyorlar ve emin değiller ama iyi bir tahminleri var. Tuz iki çeşit atomdan yapılmıştır.

Sodyum (Na) ve Klor (Cl). Bilim insanlarıSodyum’un ilk teoride olduğu gibi nehirler yolu ile karalardan denizlere taşındığını, Klor’un ise dünya tarihinin ilk dönemlerinde, yer kabuğu ile yer merkezi arasında kalan katmanlardan, okyanusların diplerindeki çatlaklar ve volkanlar yolu ile denize karıştığını ve bu ikisinin birleşerek denizin tuzunu oluşturduklarını tahmin ediyorlar.

Ama hala niçin denizlerin gittikçe tuzlu olmadığının cevabını alabilmiş değiliz. Bilim insanları bunun açıklamasını da şöyle yapıyorlar: Tuz nehirler yolu ile denizlere ilave edilmektedir

Alıntı..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben söyle bir aciklama okudum:

En önemli nedenlerden biri:

Tuzun, denizin dibine cöküyor olmasi, kahvenin fincanda cöktügü gibi. Latince "Sedimentum".

bazi hayvanlar tuzu iskeletlerinde, kabuklarinda kullaniyorlar, ölünce bu hayvanlarda denizin dibine cöküyor.

Ayrica, rüzgar denizin tuzlu suyundan bir miktarini karaya sürpüyor.

Zamanla denizin dibinde yeni tabakalar olusuyor,

bir tabaka digerini örtüyor,

denizler kuruyor,

kitasal plakalar kayiyor,

yeni daglar olusuyor.

Ve denizdeki tuzlar yine topraga karisiyor.

Isin komik tarafi: müslümanlarin "arasinda perde var" dedikleri tatlisu, tuzlu suya tuzunu veriyor olmasi :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...