Jump to content

Organların Bağı


Recommended Posts

Organlar birbirine ne kadar bağlılardır? Mesela bir kafa düşünelim. Bu kafa sürekli olarak stabil bir kan ile beslense , bilinç devam eder mi? Yoksa diğer organlara bağımlı mıdır? Bağımlıysa neden?

Sadece beslenme değil, dışarı venlerin (toplar damar) olması da gerek, teorik olarak yaşayabilir gibi. Bilinç sadece nöronlar ise ki öyledir, teorik olarak devam etmesi gerek. Fakat pratikte mümkün görmüyorum, soluk alma verme isteği (bak gereği değil isteği), yemek yeme isteği, bunları gideremeyecek. Konuşması da mümkün olmayacak, birçok refleksi olmadığı için tepki zamanı olmayacak, gözlerini bile kapatamayabilir (omurilik yok çünkü). Heycanlanmayacak (adrenalin-->böbrek) vd... Pratikte çok uzak bakıyorum ben.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Organlar birbirine ne kadar bağlılardır? Mesela bir kafa düşünelim. Bu kafa sürekli olarak stabil bir kan ile beslense , bilinç devam eder mi? Yoksa diğer organlara bağımlı mıdır? Bağımlıysa neden?

Bir motoru düşün, karbüratörle akü arasında nasıl bir ilişki var, yada egzosun.Benzin deposu,termostat (radyatör) bağlantılarını insan bedeniyle bir eşleştir farlar,tekerlekler..vs..farkı bulabilecekmisiniz :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fransa'da giyotin tarafından kafaları kesilen insanların birkaç saniye mimik falan yapabileceğini okumuştum.haci yazmıştı sanırım böyle bir şey.Ne kadar doğrudur bilmiyorum.Eğer doğruysa senin dediğin şey de mümkün olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir motoru düşün, karbüratörle akü arasında nasıl bir ilişki var, yada egzosun.Benzin deposu,termostat (radyatör) bağlantılarını insan bedeniyle bir eşleştir farlar,tekerlekler..vs..farkı bulabilecekmisiniz :)

bir canlıya bütün canlılık faaliyetini kapsayacak biçimde ona organizma adını veriyoruz. yani birçok organın fonksiyonunun topyekün teşekkülünü ve birlikte işlerliğini anlatan bir terim organizma . biraraya gelen organların totali. organ=>organism. birçok parçanın uyumlu hareket ederek oluşturduğu fonksiyonlar toplamın bütünü. burada kilit nokta şu: birbiri ile uyum içinde çalışmak. yani yararlı bir bütün oluşturmak. bir arabayı düşünecek olursak: birçok parçadan meydana gelir ve parçaların birlikte uyumlu çalışıp böylece işlerlik kazanan yani ''yakıt gücüyle fiziksel bir iş yapan'' bir makinedir. bu durumu bedenimizede uyarlayabiliriz aynı şekilde.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün organların birbirleri ile ilişkileri vardır.

Bunu çeştli şekillerde yaparlar. Onların en en önemlisi homeostazisdir.

Kan, organların hemen tümünün işlevlerini doğru olarak yansıtan bir sıvıdır. Vücudun pH'sı (asit baz dengesi) son derece dar sınırlar arasında tutulur. Ayrıca kan şekeri, kalsyum, demir, bakır gibi mineraller, protein ve enzimler, çesitli hormonlar vücudun normal etkinlik göstermesi için, dar sınırlar arasında tutulmak zorundadırlar. Canlı vücudu bütün bunları sağlayan santral bir mekanizmadan yoksundur. Buna rağmen bu değerler ve diğerleri sağlıklı canlılarda hemen her zaman dar sınırlar arasında kalır. Bu denge homeostasis olarak da bilinir.

Homeostazis eski Yunanca bir terim olup iki kelimenin bir araya gelmesinden oluşmuştur. Homeo benzer anlamına gelir. Stasis ise hareketsiz durmak demektir. Kabaca hep aynı kalmak anlamına gelen homeostasis, bir sistemin iç ortamını kontrol etmek ve sıcaklık ve asit baz dengesi gibi değerlerin dar sınırlar içinde kalmasını sağlayarak idame ettirmek özelligi olarak tanımlanabilir.

Canlı organizmalar için kullanılan iç ortam kavramı ilk defa 1865 yılında Calude Bernard tarafından ortaya atılmıştır. Homestazis bu kavramdan türemiştir. Çesitli sistemlere ait çok sayıda değer, o sistemlere hükmeden santral bir otorite olmamasına rağmen, bazı sabit değerler arasında tutulur. Bu şekilde oluşan dinamik denge, dar sınırlar arasında kalmak üzere kendi kendini ayarlar.

Canlı vücudunda çok sayıda doku ve organın yer almasına ve onların birbirlerinden nisbeten bağımsız işlevlere sahip olmalarına rağmen, homeostazis sağlanmakta ve idame ettirilmektedir. Homeostazis canlının bütün ömrü boyunca devam etmektedir. Homeostazis sırasında idame ettirilen değerlerin birçoğu yaşam için gereklidir. Onlardaki hafif sapmalar hastalıklara, aşırı sapmalar ise ölümlere neden olacaktır. Kan dolaşımının bir parçası olan her doku ve organ homoestasise katkıda bulunacaktır. Bazı organlar bazı değerlerle diğerlerinden daha fazla ilgilidirler. Örnegin kanın oksijen ve karbondioksit düzeyinden akciğerler, kan şekeri düzeyinden pankreas beta hücreleri, üreden böbrekler diğer organlardan daha fazla sorumludur. Yine de hemen her doku ve organın homeostazise az ya da çok katılım payı vardır. Bütün bu farklı oranlarda katılıma rağmen, homoestazis oldukça dar sınırlar içinde tutulmakta ve idame ettirilebilmektedir. Zaten bu bir zorunluktur. Homeosatazis sağlanmadan canlılık mümkün değildir. Değişgenleri oldukça çok ve farklı olan homeostazis, kendisini sağlayacak santral bir otoritenin yokluğuna rağmen, nasıl ortaya çıkmakta ve idame ettirilmektedir?

Homeostazise katkısı olan organların onda ortaya çıkan sapmaları bir dereceye kadar düzeltme ve kompanze etme yetisi vardır. Örnegin oksijen satürasyonun düştüğü hipoksik durumlarda akciğerler, dolaşım ve sinir sistemleri devreye girerek, düşük oksijen satürasyonun olumsuz etkilerini kompanze etmeye çalışır. Hayvan daha sık solumaya başlar ve kalp atışları hızlanır. Kan asiditesinin arttığı durumlarda da bu organlar ve böbrekler devreye girerek, kan pH'sını (asit-baz dengesini) normal sınırlar içinde tutmaya çalışır. Artan kan şekerinin zararlı etkisini önlemek için pankreas beta hücreleri insülin salgılamaya başlar. İnsülin kan şekerini düşürür ve kan şeker düzeyi belli sınırlar arasında tutulmaya çalışılır. Vücuttaki dokular, endokrin bezler ve organlar çesitli hormonlar, nöro-transmiterler, mediyatörler ve kimyasal maddeler salgılayarak homeostazisin normal sınırlar içinde kalmasını sağlarlar. Bu da doku ve organlardaki hücrelerin genetik olarak etkinliğini gerektirir. Hücreler bozulan homeostazisin normale dönmesi için gerekli bir takım hormonları ve kimyasal maddeleri sentez edip, kana salgılamaya başlarlar. Hafif sapmaları bu adaptasyon mekanizması kolaylıkla kompanze edebilir. Homeostazisde gerçekleşen aşırı sapmalar ise, düzeltilemeyebilirler. Bu da canlıda hastalıklara veya ölümlere neden olabilir.

Türleşme sırasında, türler arasındaki benzerliklere rağmen, yeni organ ve dokular ortaya çıkabilir. Onların var olma nedeni diğer organ ve dokuların onların ortaya çıkmasına tepki göstermemeleridir. Çünkü yeni doku ve organlar homeostazis'i olumsuz olarak etkilememektedirler.

Her ne kadar bütün organlar homeostazise katılırlarsa da, bazılarının bu katılmada önemleri olmayabilir. Örneğin canlı estrojen ve testosteron gibi bazı hormonların düzeyinin düşmesinden dolayı canlılığını yitirmez. Ama çoğalma yetisini yitirir. Diğer hormonlardan bazılarının salgılanmaması ise ölüme neden olabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...