Jump to content

Işık Hızı Neden Gözlemciden Bağımsız Olarak Sabittir?


Recommended Posts

EINSTEIN'IN ÖZEL GÖRELİK KURAMI:

Einstein özel görelik kuramını 1905 yılında yayınlamıştır. Bu kurama göre:

1. Fizik yasaları her türlü referans noktasından bağımsızdır.

Başka bir deyişle evrenin her yerinde fizik yasaları aynıdır.

2. Işık hızı uzayda sabittir ve gözlemi yapanların hızından bağımsızdır. Hızınız ne olursa olsun ışık hızını hep aynı ölçersiniz.

Bu iletide ışık hızının uzayda gözlemciden neden bağımsız olduğunu açıklamaya çalışacağım. Önce insan sağduyusu ile bağdaşan birkaç örnek vermek istiyorum.

Size saatte 100 km hızla yaklaşmakta olan bir otobüse doğru saatte 50 km hızla hızla ilerleyen bir otomobildesiniz. Bu durumda kendinizi referans alırsanız, otobüsün size yaklaşma hızını saatte 150 km olarak ölçersiniz.

Belli bir hızla rüzgara karşı koştuğunuzu düşünün. Hızınız rüzgarın hızı kadar yavaşlayacaktır. Rüzgarı arkanıza aldığınız zaman ise hızınız artacaktır.

Hergün sağduyumuzla bağdaşan bunlara benzer sayısız gözlemler yapmaktayız. Bu durumda diyebiliriz ki sağduyumuza göre ışığın hızının bizim hızımızdan etkilenmesi gerekmektedir. Hareket halinde iken ölçtüğümüz ışık hızının bizden etkilenmemesi inssan sağduyusu ile bağdaşmaz. O halde Einstein'ın bu kuramı yanlıştır. Böyle şey olmaz. Bu bir yanılsamadır.

Işık hızının uzayda sabit olması gerektiğini ilk ortaya atan Einstein değildir. Bu gözlem Maxwell tarafından yapılmıştır. Newton'un hareketle ilgili denklemleri ile Maxwell'in denklemleri çelişirler. Newton'a göre hareketler birbirlerine eklenirler. Bu durumda ışığa doğru hareket eden birisi ışığın hızını, hareketsiz duran birinden daha fazla olarak ölçmelidir. Ama ölçmemektedir. Bu örneği ışık için verdim ama Newton ışığın bir hızı olduğunu bilmiyordu. Ona göre her olgu evrenin her tarafında aynı anda vuku bulmaktaydı.

Albert Michelson önce kendi laboratuvarında, daha sonra Edward Morley ile birlikte başka bir laboratuvarda, son derece hassas bir ölçüm aleti olan interferometer ile dünyaya çeşitli yönlerden ulaşan ışığın hızını karşılaştırmış ve her zaman aynı olduğunu bulmuştur. Bu gözlem Michelson-Morley deneyi olarak bilinir.

Bu gözlemin anlamı nedir? Kısaca sizin hızınız ne olursa olsun, size saatte 100 km hızla yaklaşmakta olan otobüsün hızını her zaman saatte 100 km olarark ölçmek demektir. Otobüs hangi yönden size yaklaşırsa yaklaşsın, hızını hep aynı, saatte 100 km ölçmek demektir.

İnsan sağduyusu ile bağdaşmayan bu durumun insan sağduyusu ile bağdaşan bir açıklamasını yapmak gerekmektedir.

Zamanın inanışına göre gökcisimleri esir (ether) denen sihirli bir maddenin içinde hareket etmektedirler.

Işık bir dalga hareketi olduğundan yayıldığı ortamın bu dalga hareketini iletme özelliği olmalıdır.

Bunu esir sağlamaktadır.

Esirin içinde dalgalar daha hızlı yayıldıklarından esir sağlam bir dokuya sahip olmak zorundadır.

Ayrıca bu doku sağlam olmasının yanı sıra, bütün gökcisimlerinin içinde hareket etmesine direnç göstermemelidir.

Maxwell ışığın bir dalga hareketi olduğunu göstermiştir.

O halde ışığı ileten bir ortama gereksinim vardır. Aksi takdirde ışık evrende yayılamaz.

Dünyanın esir içinde hareket ederken bir esir rüzgarı oluşturduğuna inanılmaktadır.

Bu rüzgardan dolayı dünyaya çeşitli yönlerden ulaşan ışığın hızının farklı olarak ölçülmesi gerekmektedir.

Dünya esir rüzgarına doğru hareket ederken ölçülen ışık hızı ile, dünyaya arkadan ulaşan ışığın hızının aynı olması mümkün değildir. Bu nedenden Michelson-Morley deneylerinin mantıklı bir açıklaması yapılamamıştır. Işık hızının neden gözlemcinin hareketinden bağımsız olduğu, bu gözlemin önemi ve anlamı bilinmemektedir.

Esirin varlığını son bir kere kanıtlamak için Hollandalı fizikçi Hendrik Lorentz ile İrlandalı fizikçi George Fitzgerald bu ilginç duruma kendilerine göre bir açıklama getirmişlerdir. Bu açıklamaya göre dünya esir içinde hareket ederken maruz kaldığı esir rüzgarlarından dolayı sıkıştırılmaktadır. Esir, içinde hareket halinde olan dünyanın atomlarını sıkıştırdığı için, dünya büzülerek küçülmekte ve bu yüzden dünyaya çeşitli yönlerden ulaşan ışığın hızı hep aynı ölçülmektedir.

Bu Lorentz-Fitzgerald kontraksiyonu olarak bilinir. Bu fizikçilerin ününe rağmen bu iddiayı çok az fizikçi kabul etmiştir. Einstein ise önceleri bu açıklamanın yapay ve zorlama olduğunu ileri sürmekle yetinmiştir. Einstein'a göre ışık hızının gözlemcinin hareketinden bağımsız olmasının başka nedenleri olmalıdır.

Einstein bu konu üzerinde çalışmış ve özel görelik olarak bilinen ilk kuramını 1905 yılında yayınlamıştır.

Buna göre esir yoktur. Çünkü esire gereksinim yoktur.

Einstein'ın Lorentz-Fitzgerald kontraksiyonunu temel alarak kendi kuramını oluşturduğunu iddia etmek mümkündür. Çünkü Einstein da özel görelik kuramında bir tür sıkıştırılmadan bahsetmektedir. Ama bu farklı bir sıkışmadır. Fiziksel bir sıkıştırma değildir. Uzayın sıkışmasıdır.

Lorentez ve Fitzgerald sıkıştırma kavramını Faraday'ın bir kuramına dayandırmışlardır.

Faraday'ın bir kuramına göre elektrik yüklü parçacıklar, yani atomlar, hareket ettikleri zaman birbirlerine yaklaşmakta ve sıkışmaktadırlar.

Bu teoriyi ciddiye alan Lorentz ve Fitzgerald kendi sıkıştırılma kuramlarını geliştirmişlerdir.

Ancak sonraları Faraday'ın bu kuramının yanlış olduğu anlaşılmıştır. Hareket halinde olan elektrik yüklü parçacıklar sıkışmamaktadırlar.

Öyleyse Lorentz-Fitzgerald kontraksiyonu kuramı da yanlıştır. Esir içinde hareket eden dünyanın fiziksel bir sıkıştırılmaya maruz kaldığı iddiası doğru değildir.

Devam edecek...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Einstein Maxwell denklemlerinin sonucu olarak ışık hızının değişmemesinden hareket ederek, matematiksel olarak aynı sonuca varmıştır.

Lorentz-Fitzgerald kontraksiyonunun açıklaması yanlıştır.

Esir içinde hareket eden dünyanın fiziksel bir sıkıştırılmaya maruz kaldığı iddiası doğru değildir.

Einstein'a göre de ortada sıkışan birşey vardır ama o dünya değildir. Uzay sıkışmaktadır.

Uzayda hızla hareket eden bir obje gözlemciye göre hareketin yönünde kısalmaktadır.

Einstein'ın matematik hesaplarına göre bu durumda ayrıca zaman da genişlemektedir.

Yani duran bir gözlemciye göre ölçülünce hareket halinde olan saat yavaşlamaktadır.

Uzayın sıkışması (kontraksiyonu) ve zamanın genişlemesi (yavaşlaması) birlikte Lorentz transformasyonu olarak bilinir.

Tabii bu arada hareket eden objelein hızları ile birlikte kütleleri de artmaktadır.

Saatte 5 km hızla hareket halinde olan otomobillerin çarpışması sonucu ortaya çıkan zararla, saatte 50 km hızla hareket eden otomobillerin çarpışmasının neden olacağı zarar aynı değildir. Hareket halinde olan objelerde kinetik enerji artmakta ve bu enerji pratik olarak kütleye dönüşmektedir. Einstein 1905 yılnda kütle, enerji ve hızla ilgili formülünü önce şu şekilde ifade etmiştir:

M=E/C2

Yani bir cismin enejisi, artarsa, kütlesi de bu enerjini ışık hızının karesine olan oranı kadar artar. Kinetik enerji cisme eklenince cismin kütlesi artar ve simetri yasalarından dolayı bu artma her türlü enerji için geçerlidir.

Einstein bu formül üzerinde iki yıl düşünmüş ve şu sonuca varmıştır:

Eğer her enerjinin kütle olarak karşılığı varsa, her kütlenin de bir enerji olarak karşılığı olmalıdır.

O zaman bu formülü şöyle ifade etmek mümkündür.

E=MC2

20'nci yüzyılın en ilginç denkleminin öyküsü kısaca budur.

Devamı var...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sıra şimdi ışık hızının neden gözlemcinin hızından bağımsız olduğunu açıklamaya geldi.

Çok ileri teknolojiye sahip bir uygarlıkta yaşadığımızı ve saniyede 250 bin km hızla hareket edebilen bir uzay gemisi satın aldığımızı düşleyelim. Bu uzay gemisi ile saniyede 300 bin km hızla hareket eden bir ışık huzmesini izleyeceğiz. Ayrıca satın aldığımız uzay gemisinin gerçek hızını da bilmiyoruz. Saniyede 250 bin km hızdan daha hızlı hareket etmesi mümkün. Bu fırsattan yararlanarak onun maksimum hızını da ölçeceğiz.

Çok güvendiğimiz bir arkadaşımızdan bize start vermesini istiyoruz. Arkadaşımızın elinde çok sofistike bir lazer cihazı var. Üçe kadar sayacak ve bu cihazı boşluğa doğru ateşleyecek. Biz de aynı anda uzay gemisinin warp motorunu ateşleyeceğiz.

Arkadaş üçe kadar sayıp start komutunu veriyor ve lazeri ateşliyor. Biz da aynı anda warp motorunu ateşliyoruz. Yarış başlıyor.

Newton'a göre uzay ve zaman absolüdür. Arkadaşımız bizi uzaktan izliyor ve lazer ışık huzmesinin saniyede 300 bin km hızla giderken, bizim uzay gemisinin ancak saniyede 250 bin km hızla gittiğini gözlemliyor. Newton'a göre arkadaşın ışık huzmesinin bizden saniyede 50 bin km hızla uzaklaştığını görmesi gerekiyor. Ayrıca uzay gemisi ile ışık huzmesini izlemekte olan bizim de aynı şeyi görmemiz ve ışığın hızını saniyede 50 bin km olark ölçmemiz gerekiyor.

Bir süre sonra yarış bitiyor ve arkadaşımızla bir araya geliyoruz. Arkadaş bize uzay gemisi ile lazer ışığını izlerken ışığın hızını kaç km ölçtüğümüzü soruyor. Uzay gemisi ile ışığı izlerken bütün çabalarımıza ve warp motorunu zorlayarak hızımızı bir ara saniyede 275 bin km hıza çıkarmamıza rağmen, lazer ışık huzmesinin bizden saniyede 300 bin km hızla uzaklaştığını söylüyoruz. Biz ne kadar hızlı gidersek gidelim, bize göre ölçtüğümüz ışığın hızı hiç değişmiyor. Hep saniyede 300 bin km.

Görünüşe göre biz ışık hızıyla da gitsek, ışığın hızını saniyede 300 bin km olarak ölçeceğiz. Biz hızla hareket ederken de ışığın hızını arkadaşımızla aynı ölçüyoruz. Bu nasıl olabilir? Biz kendi saatimize güveniyoruz ve arkadaşın hesaplarına inanmıyoruz. İlk defa çok güvendiğimiz bir arkadaşımızla aramızda uyuşmazlık çıkıyor.

Einstein bu durumu şöyle açıklıyor:

Newton'un absolü zaman ve uzay kavramları yanlıştır. Çünkü geçen yüzyıl içinde yapılan yüzlerce deney ışık hızının kendisini ölçenin hızından bağımsız olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır. Burası kesin. Bilinmeyen bunun neden böyle olduğudur.

Einstein'a göre zaman ve uzay rölatiftir. Işık hızı sabittir ama uzay ve zaman onları ölçenlere göre değişmektedir. Uzay ve zaman göreli olmasaydı, ışığın hızı bizim hızımızdan bağımsız olarak sabit olmazdı. Bizim hızımıza göre değişirdi. Çünkü biz ne kadar hızlı hareket edersek edelim, ışık hızı değişmemektedir. Eğer ışığın hızını her gözlemci aynı ölçüyorsa, sorun onların zaman ve uzay kavramlarının farklı olmasında aranmalıdır.

Herbirimizde kendimize ait güvenilir bir saat olsun. Onunla aradan geçen zamanı ölçelim. Newton’a göre, diğerlerine göre hareket ettiğimiz zaman bu saatlerin uyuşması lazım ama, nedense bu saatler uyuşmuyor. Hepsi de iki olay arasında geçen zamanı farklı olarak gösteriyor. Biz lazer ışığının ardından saniyede 250 bin km hızla giderken ışığın hızını saniyede 300 bin km olarak ölçüyoruz.

Dünyadan bizim hareketimizi ve ışığın hızını izleyen arkadaşımız için ise durum çok farklı. O her iki hızı da doğru olarak ölçüyor. Ona göre bizim hızımız saniyede 250 bin km. Işığın hızı ise saniyede 300 bin km. Arkadaşımız açıkca arada mevcut saniyede 50 bin km'lik farkı farkedebiliyor. Biz edemiyoruz. O halde bizle arkadaşımız arasında zaman bazında görelik var.

Mesafe için de aynı þeyleri söyleyebiliriz. Hareket ederken elimizde güvendiğimiz bir ölçü olduğunu düşünelim. Birbirimize göre hareket etmeye başladığımız an ölçülerin de değiştiğini gözlemliyoruz. Aynı mesafe için farklı ölçüler ortaya çıkıyor. Belli olaylar arasındaki mesafeyi her biri farklı olarak ölçüyor. Uzay ve zaman bu şekilde davrandıkları için ışık hızı değişmiyor. Hep sabit kalıyor. Işık hızını sabit yapmak için uzay ve zaman bu şekilde davranıyor. Einstein’ın iddiası bu. Bu iddia günlük yaşamımızda karşılaştığımız olgular ve sağduyumuzla çelişiyor. Einstein'ın bu teorisini sağduyumuza da hitabecek şekilde nasıl açıklayabiliriz?

Devamı var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Işık Nedir?

Işık foton denen enerji paketlerinden oluşmuştur.

Atomdan kaynak alır. Elektronların orbitallerde yer değiştirmeleri ve çekirdeğin titremesi (vibrasyonu) sırasında açığa çıkan enerji, fotonlar aracılığı ile etrafa yayılır. Elektronlar yörüngeye ne kadar yakınsa fotonların enerjisi o kadar fazladır ve farklı elektromanyetik radyasyon açığa çıkar. Çekirdeğin titremesi gama ışınlarının açığa çıkmasına neden olur.

Enerjinin etrafa yayıldığı her durumda ışık ortaya çıkar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gelecekte yaşadığımızı düşlediğimiz ileri teknolojiden günümüze dönelim ve kendimize en fazla saatte 100 km hızla gidebilen ucuz bir motorsiklet alalım. Onunla kuzeye doğru giden bir yolda saatte 100 km hızla ilerliyoruz. Bu yol daha sonra kuzey-doğuya doğru yönelen bir diğer yolla birleşiyor. Bu keresinde kuzey-doğuya doğru aynı hızla ilerliyoruz. Bu durumda kuzeye doğru olan hareketimizin hızı artık saatte 100 km değil. Çünkü hızın bir kısmı ile doğuya doğru hareket etmeye başladık. Bu demektir ki kuzeye gitme hızından çaldık. Onunla doğuya doğru hareket ediyoruz.

Bu basit gözleme dayanarak Einstein'ın kuramını şöyle açıklayabiliriz:

Objeler uzay içinde ilerlerler. Bu hepimizin malumu.. Ama objeler ayrıca zaman içinde de ilerlerler. Hiçbir şekilde hareket etmeseniz bile, içinde bulunduğunuz ortamda mevcut objelerle birlikte, zaman içinde hareket halindesiniz. Uzay içinde hareket etmeyebilirsiniz ama, zaman içinde hareket etmek zorundasınız. Zaman içinde hareket etmemek elinizde değil. Buna mecbursunuz.

Newton zaman içinde hareketin, uzay içindeki hareketten çok farklı olduğuna inanıyordu. Ama Einstein öyle düşünmüyor. Einstein'a göre uzay ve zaman içinde yapılan hareketler birbirleri ile yakından ilgili..

Sokakta hareketsiz durmakta olan bir otomobili uzaktan izleyelim. Otomobil uzay içinde hareket etmiyor. Hareketsiz durmasına rağmen otomobil, zaman içinde hareket ediyor. Zaman geçiyor. Otomobil, şöförü, içindeki yolcular, onlara bakan bizler ve diğerleri hep birlikte zaman içinde senkronize bir hareket halindeyiz. Uzay içinde hareket etmiyorz. Yalnız zaman içinde hareket ediyoruz. Yani zaman hepimize göre aynı hızla geçiyor. Her birimiz için aynı zaman söz konusu.

Şimdi her şey yerli yerinde dururken yalnız otomobilin hareket ettiğini düşünelim. Bu durumda diyebiliriz ki otomobil yalnız zaman içinde değil, aynı zamanda uzay içinde de hareket ediyor. Otomobilin zaman içinde yaptığı hareket ne idi ise (ki bu durumda hareketsiz durmaktır), bu keresinde otomobil uzay içinde yapılan bir harekete katılıyor. Uzay içinde yapılan hareket, zaman içinde yapılan hareketten çalıyor. Kuzey yönüne doğru ilerlerken, doğuya dönmenin, kuzeye gitmeden çalması gibi, uzay içinde yapılan hareket, zaman içinde yapılan hareketten çalıyor. Hareketsiz durmayı da bir tür hareket olarak düşünebiliriz. Sıfır hareket.. Yani matematiksel olarak hareketsizliği bu şekilde ifade edebiliriz. Kuzeyden doğuya doğru dönünce nasıl kuzeye doğru olan hızımız azalıyorsa, zaman içinde hareket ederken, uzay içinde de hareket etmeye başlayınca, zaman içindeki hareketimiz yavaşlıyor. Otomobil hareket etmeye başlayınca zaman içinde yapılan hareletin bir kısmı uzay içinde de yapılmaya başlıyor. Bu demektir ki otomobilin zaman içindeki hızı, uzay içinde hareket ettiği zaman yavaşlıyor. Otomobil içinde olanlar için dışarıda hareketsiz duran bize ve diğerlerine oranla zaman, daha yavaş geçmeye başlıyor. Aynı olguyu otomobilin içinde ve dışında olanlar farklı hızlarla algılıyorlar.

Motorsikletle kuzeye doğru giderken doğu yönüne dönme örneğine geri dönelim. Saatte 100 km'den daha hızlı gidemiyorsunuz. Eğer gidebilseydiniz, doğuya doğru dönünce hızınızı biraz artırabilir ve kuzeye doğru olan hızınızdan fedakarlık yapmazdınız. Ama hızınızı artıramadığınıza göre, kuzeyden ne kadar çok saparsanız, kuzeye doğru olan hızınızdan o kadar çok kaybedersiniz. Kuzeye ve doğuya doğru olan hızınızın toplamı saatte 100 km'yi geçemez. Bu motorsikletin hız limiti. Dolayısıyla doğuya doğru olacak her sapma, kuzeye doğru olan hızdan çalacaktır. Bu bir zorunluktur.

Işık hızı sabit olmasaydı, Einstein'ın bu kuramı doğru olmayacaktı. Ama ışık hızı sabit olduğundan uzay ve zaman içinde yapılan hareketlerin toplamı ışık hızın aşamaz. Veya bunu şöyle de ifade edebiliriz: Uzay ve zaman içinde yapılan hareketlerin toplamı ışık hızı ile sınırlıdır. Işık hızını geçemez.

Bu durumda biz bir objenin zaman ve uzay içinde yaptığı hareketlerden bahsediyoruz. Bu hareketler birbirlerini tamamlıyorlar. Duran otomobil harekete geçince onun zaman içinde yaptığı ışık hızı ile ilgili hareketin bir kısmı, uzay içindeki harekete dönüşeceği ve bu iki değerin toplamı ışık hızına eşit olacağı için, otomobilin zaman içinde yapacağı hareketin hızı yavaşlamak zorunda kalacaktır. Uzayda ışık hızına yakın hızlarla hareket eden bir uzay gemisinde zaman daha yavaş geçmeye başlayacaktır. Yani zaman yavaşlayacaktır.

Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur.

Işık hızı sabit olduğu ve bizim hızımızdan etkilenmediği için uzay ve zaman görelidir.

Uzay ve zaman göreli olduğu için de ışık hızı sabit olmak zorundadır. Çünkü ancak o zaman ışık hızı bizim hareketimizden bağımsız olabilir.

Işık hızının sabit olması için bizim uzayda ve zamanda yaptığımız hareketlerin göreli olması (sabit olmaması, yani her gözlemciye göre farklı ölçülmesi) gerekiyor. Burada rölatif olan uzayda ve zamanda yaptığımız harekettir. İlginç olarak burada biz zamanın yavaşladığını hissetmiyoruz. Zaman gerçekten yavaşlıyor. Biz ışık hızına yakın hızlarla hareket ederken yanımıza aldığımız saat, yerde kalan saatten daha yavaş hareket ediyor. Bu bir illüzyon değil. Bize ait bir izlenim değil. Somut bir gerçek.

Tabii bunun tersi de doğru. Bizim zaman ve uzay içinde yaptığımız hareketler göreli oldukları için, ışık hızının sabit olması gerekiyor. Çünkü biz hızlandığımız zaman da ışığın hızını hep aynı ölçüyoruz. Demek ki biz hızlandığımız zaman uzay genişliyor ve bizim ışığın hızını hep aynı ölçmemize neden oluyor. Işığın hızı bizim hızımızdan bağımsız. Çünkü biz ne kadar hızlı hareket edersek edelim, ışığın hızını hep aynı ölçüyoruz. Bizim hızımızın bu ölçmede yeri yok. Oysa ışığın hızını ve bizim hareketimizi dışardan izleyen birisi bizim ve ışığın hızlarını doğru olarak ( farklı olarak) ölçüyor. Bizim hızımızla ışığın hızı arasındaki farkı o biliyor. Biz bilmiyoruz. Ona göre bizimle ışık arasında hız farkı var. Bize göre ise yok.

Umarım bu ilginç sorun anlaşılmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beyler sanirim UZAYDA tüm galaxylerinde isik hizindan daha hizli bir sekilde YOL aldigini belkide isik hizina yakin bir hizda ilerledigimizi biliyoruz.

Hatta acaba galaxy girdabinin nekadar hizli hareket ettigimizide biliyor olmaliyiz.

O halde dünyada uzaya göre isik hizinda hareket ediyor ve dogal olarak burda caktigimiz bir hüzmesi gene 300.000 hizla bizden önce ilerliyor. Bu durumda ne anlamamiz gerekir. Uzayda nekadar hizli olursak olalim. Buludugumuz nokta HIz acisindan SIFIR dir.

Yani kavramamiz gerek bir baska nokta. hizi neye göre ölcüyoruz acaba ? Dünyanin cekim gücü ve sürtünme olmasina göremi ?`Dünyanin uzaya göre kendi hizida var. O halde dünyayla beraber aldigimiz HIZ suan bizim icin SIFIR hizdir ve isiginda , sesinde hizini artik dünyaya göre ölcüyor olmaliyiz.

Peki simdi simdi biz dünyadan 10.000 km hizla cikarsak ve uzayda sürtünme olmadigindan 10.000 hizla dünyadan uzaklasacagiz. Bir sonraki gök cismi bizden nekadar uzaksa hizima göre hesaplanip o zamanda orda olacagiz.

Ama bu bizim uzayda aldigimiz asil HIZ degil malesef. Eger uzayda cekim gücü diye birsey olmasaydi. Dünyayi terk ettiginmiz an dünya bizden isik hizinda uzaklasacakti. Ama tüm uzayca bir cekim dengesindeyiz malesef. Belki bu galaxyler arasinda gecerli olmasada , ama galaxyde tüm yildizlarin birbirine sanki görünmez bir halka varmis gibi baglantili bir sekilde hiz hem dönmekte hemde galaxy ce hiz almaktadir. AMA ISIK cekim gücünden etkilenmedigi icin herzaman 300.000 km hizla ilerler..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Beyler sanirim UZAYDA tüm galaxylerinde isik hizindan daha hizli bir sekilde YOL aldigini belkide isik hizina yakin bir hizda ilerledigimizi biliyoruz.

Hatta acaba galaxy girdabinin nekadar hizli hareket ettigimizide biliyor olmaliyiz.

O halde dünyada uzaya göre isik hizinda hareket ediyor ve dogal olarak burda caktigimiz bir hüzmesi gene 300.000 hizla bizden önce ilerliyor. Bu durumda ne anlamamiz gerekir. Uzayda nekadar hizli olursak olalim. Buludugumuz nokta HIz acisindan SIFIR dir.

Yani kavramamiz gerek bir baska nokta. hizi neye göre ölcüyoruz acaba ? Dünyanin cekim gücü ve sürtünme olmasina göremi ?`Dünyanin uzaya göre kendi hizida var. O halde dünyayla beraber aldigimiz HIZ suan bizim icin SIFIR hizdir ve isiginda , sesinde hizini artik dünyaya göre ölcüyor olmaliyiz.

Peki simdi simdi biz dünyadan 10.000 km hizla cikarsak ve uzayda sürtünme olmadigindan 10.000 hizla dünyadan uzaklasacagiz. Bir sonraki gök cismi bizden nekadar uzaksa hizima göre hesaplanip o zamanda orda olacagiz.

Ama bu bizim uzayda aldigimiz asil HIZ degil malesef. Eger uzayda cekim gücü diye birsey olmasaydi. Dünyayi terk ettiginmiz an dünya bizden isik hizinda uzaklasacakti. Ama tüm uzayca bir cekim dengesindeyiz malesef. Belki bu galaxyler arasinda gecerli olmasada , ama galaxyde tüm yildizlarin birbirine sanki görünmez bir halka varmis gibi baglantili bir sekilde hiz hem dönmekte hemde galaxy ce hiz almaktadir. AMA ISIK cekim gücünden etkilenmedigi icin herzaman 300.000 km hizla ilerler..

Hayır bilmiyoruz. Kaynak varsa öğrenmek isteriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Haci, neden ışık? Kütlesiz olduğu için mi?

Foton kütlesiz enerji paketi. Kinetik enerjisi var.

Kütlesi olmadığı için de yükü az ve hızı maksimum.

Çok az bir kütlesi olan nötrinoların hızı ışık hızının biraz altında.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fotonun kütlesi hareket ettikçe neden artmıyor? Veya artıyor mu?

Fotonun kütlesi yok ki artsın. Enerjisinin kütle olarak karşılığı var. O da Einstein'in ünlü formulü ile zarif bir şekilde ifade ediliyor.

E=MC2

Bu nedenden ışık çekim kuvvetine tabi.

Ayrıca foton hareket etmeye zorlanmıyor.

Hareket eden cisimlerin kütleleri artar. Nedeni dışardan bir enerji uygulamaktır.

Örneğin otomobilin hareket etmesi durumunda kütlesi artar.

Fotonlarda ise mevcut kinetik enerji, enerji korunumu yasasına gore, ne azalır ne de artar.

Fotonların ışık hızında hareketinden bu enerji sorumludur.

Fotonlar uzayda sonsuza kadar enerjilerinden hiçbir şey kaybetmeden ilerleyebilirler.

Işığın dalga boyu uzar ama nedeni enerji kaybetmek değildir. Uzayın genişlemesidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 weeks later...

Fotonun kütlesi yok ki artsın. Enerjisinin kütle olarak karşılığı var. O da Einstein'in ünlü formulü ile zarif bir şekilde ifade ediliyor.

E=MC2

Bu nedenden ışık çekim kuvvetine tabi.

Ayrıca foton hareket etmeye zorlanmıyor.

Hareket eden cisimlerin kütleleri artar. Nedeni dışardan bir enerji uygulamaktır.

Örneğin otomobilin hareket etmesi durumunda kütlesi artar.

Fotonlarda ise mevcut kinetik enerji, enerji korunumu yasasına gore, ne azalır ne de artar.

Fotonların ışık hızında hareketinden bu enerji sorumludur.

Fotonlar uzayda sonsuza kadar enerjilerinden hiçbir şey kaybetmeden ilerleyebilirler.

Işığın dalga boyu uzar ama nedeni enerji kaybetmek değildir. Uzayın genişlemesidir.

teorik olarak uzayın genişlemesi sonsuza giderse,

ışığın da dalgaboyu sonsuza gider mi

yani fotonun enerjisi sıfırlanır mı

bir ikinci soru da şu:

beynin yaydığı alfa, beta vb dalgalar neden kafatasından 2-3 cm den

fazla uzağa gidemiyor

Link to post
Sitelerde Paylaş

teorik olarak uzayın genişlemesi sonsuza giderse,

ışığın da dalgaboyu sonsuza gider mi

yani fotonun enerjisi sıfırlanır mı

bir ikinci soru da şu:

beynin yaydığı alfa, beta vb dalgalar neden kafatasından 2-3 cm den

fazla uzağa gidemiyor

Işığın hem dalga özelliği var, hem de parçacık özelliği var.

Evren ne kadar genişlerse genişlesin fotonların parçacık niteliği değişmez.

Güzel soru.. Dalga özelliğine ne olur, dalga boyu ne kadar uzar bilmiyorum. Umarım bir bilen vardır.

Beyin dalgaları aslında iyonik akımlardan oluşmuşlardır. Çok zayıf akımlardır. Beyinden fazla uzaklaşamazlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Işığın hem dalga özelliği var, hem de parçacık özelliği var.

Evren ne kadar genişlerse genişlesin fotonların parçacık niteliği değişmez.

Güzel soru.. Dalga özelliğine ne olur, dalga boyu ne kadar uzar bilmiyorum. Umarım bir bilen vardır.

Beyin dalgaları aslında iyonik akımlardan oluşmuşlardır. Çok zayıf akımlardır. Beyinden fazla uzaklaşamazlar.

iyonik akım da eletromagnetik akım gibi değil midir; nasıldır

Link to post
Sitelerde Paylaş

iyonik akım da eletromagnetik akım gibi değil midir; nasıldır

Elektrik akımında negative yüklü elektronlar hareket halindedirler. Elektronlar birbirlerini iterler. Bu arada medyumu ısıtırlar.

İyonik akımda ise iyonlar hareket halindedirler. Na+ veya K+ iyonları örneğin. Isınmaya neden olmazlar.

Elektrik akımında elektronlar negatif yüklüdürler. İyonik akımda iyonlar hem pozitif, hem de negatif yüklü olabilirler. Na+ ve Cl- iyonlarında olduğu gibi.

İyonik akım elektromanyetik alan oluşturmaz. İçinden geçtiği dokuyu ısıtmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elektrik akımında negative yüklü elektronlar hareket halindedirler. Elektronlar birbirlerini iterler. Bu arada medyumu ısıtırlar.

İyonik akımda ise iyonlar hareket halindedirler. Na+ veya K+ iyonları örneğin. Isınmaya neden olmazlar.

Elektrik akımında elektronlar negatif yüklüdürler. İyonik akımda iyonlar hem pozitif, hem de negatif yüklü olabilirler. Na+ ve Cl- iyonlarında olduğu gibi.

İyonik akım elektromanyetik alan oluşturmaz. İçinden geçtiği dokuyu ısıtmaz.

teşekkür ederim anladım

EM dalga olmayınca zaten uzağa yayılamıyor

yazık parapsikolojik varsayımlara (psi akımı gibi) yer kalmıyor

tarihinde osho tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...