Jump to content

islam'ın astroloji kökeni / Sabiilik


Recommended Posts

Ortodoks bilim, kadimde yaşamış olan insanların bizlerden daha yeteneksiz, dar görüşlü, aptal insanlar olduğunu empoze etmeye çabalasa da, bu gün geldiğimiz noktada elimizdeki bulgular, vaziyetin hiç de öyle olmadığını gösteriyor !. Kadim insanların tapınak kültlerini incelediğimizde; dünyanın düz bir tepsi olduğuna ve güneş ile ay'ın göksel kayıklara binerek bu tepsi üzerinde yolculuk ettiğine inanan, yerde gökte gördüğü her doğa olgusuna tapınan boş inançlı insanlarlarla karşı karşıya olmadığımızı da kabul etmek zorunda kalırız. Nitekim, Griffith ğözlemevi'nin yöneticisi ünlü astronom edwin krupp 1980 yılında bu zorunluluğu şu sözleriyle itiraf etmiştir:

"dolaylı kanıtlar, ekinokslardaki kaymaya ilişkin bilginin hatırı sayılır derecede eski olabileceğini gösteriyor. çünkü en azından mısır'da ilgi ve ikonografisi, ekinoks kayması döngüsü içinde ikizler, boğa, ve koç'un periyotlarına uygun bir düaliteye dayanan çok sayıda külte rastlıyoruz"

Evet gerçekten de söz konusu kültlerin çıkış noktasındaki gökyüzüne dair farkındalık, kadim toplumların hiçte bizim sandığımız kadar bilgisiz olmadıklarını kanıtlamaktadır.

örnekse; mayalar, "haab" adını verdikleri güneş yılını "365,2421 gün" olarak hesaplamışlardı. biz bugünün teknolojisiyle bu rakamı miladi takvimlerimizde "365,2422 gün" olarak hesaplıyoruz. Kimin daha isabetli olduğu ise tartışılır fakat burda önemli olan, ilkel dediğimiz o insanların bu kadar hassas bir rakamı nasıl bulduklarıdır...

Mayaların ulaştıkları bilgiler bir güneş yılının süresi ile sınırlı değildi elbette. Her fırsatta aşağıladığınız o ilkel insanlar dresten kodeksinde mars, jüpiter, merkür, venüs gibi gezegenlere ait bazı bilgiler de vermişlerdir. örneğin venüs yılını 583,92 gün olarak hesaplamışlardı. bu 6.000 yıllık bir zaman içinde sadece 2 saatlik bir hata demekti. peki ama o ilkeller bu raddede ince hesapları nasıl yapmışlardı ?. bu sorular ortada durmaktadır ve hali hazırda cevapsızdır.

Nasıl olur da bunca ince hesabı yapmayı başarmış bu insanları "dünyayı düz bir tepsi sanıyorlardı, gökte gördükleri cisimlere, güneşe ay'a tapınıyorlardı" gibi vehimlerle küçültmeye, değersizleştirmeye kalkabiliyoruz. Güneş tutulmalarının tarihini bile önceden hesaplayabilen bu insanlar nasıl olur da güneşi ya da ay'ı yaratıcı-tanrı zannedebilirler ?

Onlar ki, takımyıldızların (burçların) meridyen geçişlerini dahi hesaplamışlardı. Bunlar içinde en şaşırtıcı olanı ise dünyanın yaklaşık 26.000 yılda tamamladığı yalpalama (presesyon) hareketini hesaplamış olmalarıdır.

mayalara sözlü gelenekle aktarılan mitlerde evrensel bir döngüden bahsedilir. Bu mitlere göre dünya, çok uzun çağlar yaşamış ve bu çağların her biri, büyük bir katastrof ile son bulmuştur. 5 çağdan oluşan bu döngü toplam 25.627 yıllık bir döngüyü oluşturur. bu süre dünyanın 1 turluk yalpalama (presesyon) hareketinin süresi (25.776) ile hemen hemen eşittir.

Presesyon nedir

Dünyanın ortalama 26.000 yılda tamamladığı bir döngüdür presesyon. bu dönüşü daha kolay kavramak için, gezeğenimizin dönüşünü çocukken oynadığımız topacın yalpalama hareketi gibi düşünebilirsiniz. dünyamız tıpkı bir topaç gibi yalpalamakta fakat tanrının bu topacının 1 yalpalama turu 26.000 yıl sürmektedir.

işbu eksen kayması ve yalpalama hareketleri neticesinde yeryüzünden çıplak gözle yapılan gözlem, gökyüzündeki yıldızların yerlerinin değiştiği izlenimini yaratmaktadır. Aslında değişen yıldızların yerleri değil, dünyanın ekseni ve buna bağlı olarak bizim bakış-görüş açımızdır. (hani diyor ya mevlana: "şu deredeki su, kaç kere değişti, yıldızların akisleri hep yerinde") işte aynen öyle.

mesela bugün kuzey yönünü bulmak için yararlandığımız kuzey kutup yıldızı bundan yaklaşık 2.000 yıl önce tam olarak kuzeyi göstermiyordu. hakeza bundan 2000 / 2500 yıl önce ilkbahar ekinoksunda, güneş koç takımyıldızı hizasındaydı. fakat günümüzde artık ilkbahar ekinoksunda güneş balık ile kova takımyıldızları arasında bir hizadadır. m.ö 100 yılı cıvarında ise tam olarak balık takımyıldızı hizasındaydı.

Demek oluyor ki aslında mart 11'de doğmuş olan ben, kendimi balık burcu sandığım halde aslında koç burcuyum. ve yine atıyorum 30 martta dünyaya gelen birisi de kendisini koç burcu sandığı halde gerçekte boğa'dır.

Bu değişim, dinler tarihinde de kendini bariz bir şekilde gösterir. bundan 4000 yıl önce boğa takımyıldızı ilkbahar ekinoksuna denk geldiği için, boğa-öküz kutsal bir fiğürdür. yaklaşık 2000 yıl sonra güneşin koç takımyıldızıyla aynı hizaya gelmesi dolayısıyla mısır tapınaklarında koç fiğürünün kutsal fiğür olarak seçildiği gözlemlenir. ve nihayet bundan yaklaşık olarak 2000/2500 yıl sonra ilkbahar ekinoksunda balık vardır. bu yüzden bir hadiste, muhammed, "dünya balığın üstündedir" demiştir... bir zamanlar dünyanın öküzün boynuzları üstünde durduğu söyleminin altındaki gerçek de pek ala budur...

Peki kadim insanların bu değişime dair farkındalıkları kuru bir gözleme mi dayanıyordu. Eğer öyleyse ekinoks kaymalarını hesaplamaları için 2000 yıl gibi bir süreye ihtiyaçları var demektir. Bu sayede yaklaşık 2000 yılda bir takımyıldızların yer değiştirdiğini söyleyebilirlerdi. milat öncesine ait olan ve 1946 yılında kumranda bir mağarada bulunan yazıtlarda bu farkındalığa dair ilginç bir söylem vardır

"o günlerde nuh gördü ki, dünyanın ekseni eğildi, ve felaket yaklaşıyordu. o zaman ayaklarını kaldırarak dünyanın ucunda büyük babasının babası enok'un bulunduğu yere götürdü. ve nuh acılı bir sesle üç kez haykırdı. dinle dinle dinle, söyle dünyada neler oluyor. yeryüzü zorlanıyor ve şiddetli bir şekilde sarsılıyor." (enok'un kitabı 64/1-3)

Evet Nuh dünyanın ekseninden bahediyor, ! "yıldızların yerlerinin değiştiğini (kaydığını) gördü" demiyor. Demek ki nuh, bu kaymanın sebebinin, bakış-görüş açısındaki bir değişimden ibaret olduğunu pek ala biliyordu ! Eğer söz konusu metinde bir çeviri oyunu (hatası) yoksa, böyle bir çıkarım yapmamamız için hiçbir neden yok !

Belki şimdi neden bütün kadim toplumların göklerdeki olaylara bu kadar ilgi duyduklarını daha iyi anlayabiliriz. onlar yıldızlara tapmıyorlardı !. astronomik anlamda bunca hassas ölçümü yapmayı başarabilen insanların yıldızlara tapınıyor olması akla mantığa uygun düşmemektedir. fakat onların bunca zahmetle yaptıkları gökyüzü gözlemciliğinin sebebine mantıklı bir cevap arıyorsak şu söylenilebilir:

"belki de göklerdeki hareketliliğin bir şekilde dünyada bir takım olayların yaşanmasına neden olacağına inanıyorlardı. Nitekim az önce milat öncesine ait olan enok'un kitabından yapmış olduğumuz alıntı bu görüşü açıkca desteklemekte.

Yıldızların konumları (Ör: mayalarda) dünya çağlarının sona ermesiyle ve dahi nihayetinde kıyamet vaktiyle doğrudan alakalı kabul ediliyordu. Nispeten daha yakın tarihli islam dininin kutsal kitabı kur-an'ın vakıa suresinde de bu inanç desteklenmektedir. surede baş­lıca, kıya­me­tin kop­ma­sın­dan önceki ve son­raki deh­şetli hal­ler ve kıyameti reddeden kimseler konu edilirken, 75. ayette yıldızların konumlarının / mevkiilerinin çok önemli olduğundan ve kıyamet gününün mutlaka geleceğinden bahsedilir. nahl suresinde ise yıldızların hidayete erdirici olduklarından bahsedilir. kısacası tüm kadim inanışlarda olduğu gibi kur-an'da da yıldızların konumları, bazı olayların sebebi olarak tanıtılır.

vakıa suresi 75-76: "yıldızların yerlerine (mevakıı) yemin olsun. bilirseniz bu büyük bir yemindir"

nahl suresi 16: onlar, alametler ve yıldızla hidayete ererler.

saffat 88-89: ibrahim, yıldızlara baktı ve "ben hastayım" dedi.

islamdaki Kader meselesi doğrudan takımyıldızlarla (burçlarla) alakalıdır ki, ünlü islam alimi muhiddin ibni arabi burçlar meselesini şöyle açıklıyor:

"Gerçek olarak alemimizin öncülüğünü bu 12 burçta (takım yıldızda) bulunan 12 melâike yapmaktadır. böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır."

Aynı mesele Erzurumlu ibrahim hakkı tarafından şöyle dile getirilir:

"fakat sebeplere bağlanmış dünyayı hem alâyı. eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattir

hangi yıldız hükmeder, ol dem nuhusat ya saadettir."

Mevlana celaleddin rumi ise Mesnevisinde bu yıldızların etkilerini keşvedenlerin kaderlerini de bir nebze keşvettiklerini anlatır. Bu konuya daha sonra geri döneceğiz. Öncelikle ibni arabinin söylediği 12 imam (burc) inancının menşeini bulmamız gerekiyor. Hatta bulduk bile: Bu inancın kökeni sabiiliktir. Az sonra ciddi kaynaklardan kanıtlarını da okuyacaksınız.

sabiilerin kutsal metinlerinden ginza'da şu satırları okuyoruz:

"...sonra dünyaya ölçü ve sayılar ihsan edildiölçü ve sayılar 7 gezegene ve 12 idarecilere (yıldıza) verildi"

ibn hazm ise el-fasl adlı eserinde sabiileri şöyle tanıtıyor:

"12 burca ve 7 yıldıza saygı göstermek gerektiğini söylerler. ramazan ayında oruç tutarlar, namazlarında kabeye, el beytül harama dönerler, mekkeye saygı gösterirler..."

islam ansiklopedisi sabiiler maddesinde ise şöyle bir izah var:

"bunlar hakim mukaddes, muhlis olmayan, celal ve azametine ulaşılması imkansız, fakat ruhlar vasıtasıyla kendilerine yaklaşılabilen bir yaratıcıya inanırlar. bunlar (ruhlar) en yüksek ilahi nezdinde şefaatcidir, fiilde eşyayı meydana getirirler, yenileştirir ve bir halden diğer bir hale geçirirler, ilahi azametin kuvvetini sufli varlıklara doğru akıtırlar ve bunların her birini başlangıçtan itibaren kemaline doğru sevk ederler.

7 seyyare bunlardan (ruhlardan) olup, seyyareler onların mabetleri (evleri) gibidir. her ruhun bir mabedi bulunur. bu ruhlar, insan ruhunun vucutta bulunması gibi bu mabetlerde bulunurlar.

işleri seyyareleri hareket ettirmek ve onlar vasıtasıyla madde alemine tesir etmektir..."

Evet, islam ansiklopedisinde Sabiilik böyle tanıtılıyor. Aynı minvalde bir izahat Erzurumlu ibrahim hakkı tarafından islam adına yapılmaktadır. şimdi de onu görelim:

"yıldızlar, meleklerin elinde mecbur ve muztardır. melekler de hak teâlâ’nın emrinde boyun eğerler, itâat ederler. hepsi onun iradesi ile ve kudreti ile harekette ve hareketsizliktedir..."

"oniki burçda oniki melek vardır... yedi gezegen gece gündüz o burçların kapılarında dolaşıp hizmet ederler!"

ibni arabiyle devam edelim:"

hak teâlâ burçlarında olan hazinelerden ve etkili bilgilerden bir şey almak için 12 melâikenin elinde bulunan bu yıldızlardan her bir yıldızı atlas feleği içinde yerleştirmiştir."

"gerçek olarak âlemimizin öncülüğünü bu 12 burçta bulunan 12 melâike yapmaktadır. böylelikle bu 12 burç, âlemlerimizin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır. arşın esası 4 kaide üzerine oturtulduğundan, bu burçlar 12 olmasına rağmen, 4 mertebe üzerine bulunurlar."

işte bu nokta, tüm soruların yavaş yavaş aydınlanmaya başlayacağı noktadır. zira hem sabii dininin hem de islamın temelini oluşturan allaha ve kadere iman meselesi tam olarak astroloji ile ilişkilidir.

Devam edecek...

Link to post
Sitelerde Paylaş

kur-an, bakara suresi'nin 62, maide suresi'nin 69 ve hac suresi'nin 17. ayetlerinde meleklere ve yıldızlara tapınma esasına dayndığı "söylenilen" sabiiliği resmen hak olarak tanımıştır. ve bunlar kitap ehli olarak kabul edilmişlerdir...

peki kimdir bu sabiiler ?

peşin cevaplamak gerekirse: sabii = hanif

ibn nedim'in el fihrist'inde haniflerin bir kitabından (öteki kitaplar gibi bu kitabın da arapça’ya nasıl çevrildiğinden) söz edilirken, hanifler şöyle tanıtılıyor:

"müminlerin emiri harun reşid'in azatlısı abelullah ibn selam oğlu ahmet diyor ki: hanefiler'in kitaplarından olan bu kitabı tercüme ettim. hanifler, ibrahimci sabiilerin ta kendileridir. bunlar, ibrahim peygambere inanmışlardır." (ibn nedim, el fihrist, s.32)

- kur'an'da ibrahim için ne deniyor?

- "hanif"

burada ne deniyor?

- "hanifler, ibrahimci ve ibrahim'e peygamber olarak inanan sabiilerdir."

haniflerle sabiileri birbirine karşıt gösterme çabaları vardır. ama araştırmalar ve temel kaynaklardan birçoğunda, bunların birbirinden temelde ayrı olmadığı, hatta birbirlerinin aynı oldukları yansıtılır. fakat en makul şekliyle şu denebilir: "hanifler, sabiilerin bir koludur."

sabiilerin ibrahim dinine inandıkları, kimi tefsirlerde de belirtilir. bu nedenle, ömer nasuhi bilmen de, tefsirinde, sabiileri tanıtırken şöyle der: "sabii: hazreti nuh'un veya hazreti ibrahim'in dini üzerine bulunmuş kimselerdir."

(turan dursun, din bu cilt 2, s.168)

Turan dursundan yaptığımız alıntıdan da anlaşıldığı kadarıyla haniflik, sabii dininin bir mezhebi olarak ortaya çıkmış, esasen ibranice bir kelime olan hanif, "atalar dinine ve atalar geleneğine aykırı davranan zındık, sapık" demektir. (Y.Nuri.Öztürk)

sabii kelimesine gelince: arapcada s-b-e kökünden "bir dinden çıkıp başka bir dine girmek / meyletmek" anlamındadır. (elmalılı hamdi yazır)

hemen hemen eşanlamlı oldukları da görülüyor.

hakeza, el-mesudi, "et-tenbih ve'l-işraf" adlı eserinde sabiiliğin, hunefa'nın karşılığı olduğunu ve lakin bir nüansla "sabii" lafzının rum-bizans yöresindeki hanifleri işaret ettiğini söylemektedir. (mesudi, bizansın, hırıstiyanlığı kabul etmeden evvel 374 sene 3 ay müddetle sabii hükümdarlar tarafından yönetildiğini de zikreder...)

bu iddia el-biruni tarafından da desteklenir. şöyle söylüyor:

"...oysa bunlara "sabi" ismi verilmeden önce hünefa (hanifler), veseniye ve harraniye adları verilirdi..."

ibn hişam da aynı görüştedir ve der ki;

"cahiliyye döneminde, okudukları göksel kitapların etkisinde kalarak puta tapmak­tan vazgeçip allah’ın birliğine inanan ve tenhalara çekilip tek allah’a ibadet eden zahid ve tevhad ehli bir grup vardı ki bunlara hanafin çoğulu olarak hunefa dendiği gibi, sabii de denilirdi."

ibni hişam gayet isabetli bir tespit yapmıştır. zira ibrahimci bir hanif olan (hz)muhammed de sabii olarak bilinirdi:

"bir bedevi kadın, hz. peygamber hakkında: "şu kendisine sâbi'i de­nilen adam" demişti" (buhari, teyemmüm: 6; ibn hanbel, müsned: 4/434, 435).

sonuç olarak: sabii = hanif diyebiliriz...

(kaynaklarımız: ibn nedim, ibni hişam, el-mesudi, el-biruni, buhari, hanbel...)

SABİİLİK

Klasik islam kaynakları, sabiilik hakkında bir takım temelsiz iddialar ileri sürmüşlerdir. bunlardan birincisi ve en yanlış olanı sabiilerin başta güneş ve ay olmak üzere yıldızlara gezegenlere tapındıkları yönündeki iddialardır. evvelki ulemanın sabiilik hakkında zikrettiklerinin büyük bir bölümü de dışardan yaptıkları sathi gözlemlere dayanmaktaydı. haliyle çok kritik hatalar yapılmış ve islam alemi sabiilik hakkında yanlış yönlendirilmişti.

oysaki sabiilerin kutsal metinleri incelenmiş olsaydı onların putperest ya da yıldızperest olmadıkları pek ala görülebilirdi. kim bilir belki de görenler görmezden gelmek istediler. ama artık bu gidişe dur demenin vakti gelmişti ve nitekim ilk itirazlar hali hazırda ırakta yaşamakta olan sabiilerden geldi. örneğin: yazdığı bir makalesinde islam kaynaklarının geleneksel spekülatif görüşlerini tekrarlayan abdurrezzak el-hasani, sabiiler tarafından mahkemeye verildi. sabiiler kutsal kitaplarından getirdikleri delillerle putperest veya yıldızperest olmadıklarını ıspatlamaya çalıştılar.

böylece herkes şunu görmüş oldu ki; klasik islam kaynaklarının aksine daha en başından sabiilerin yıldızperest olmadıklarını söyleyen ebu hanife çok doğru bir tespit yapmıştı !

ehli sünnet mezheplerinden hanefiliğin kurucusu ünlü fıkıh alimi ebu hanife'ye göre sabiiler, putperest-yıldızperest değillerdir. müslümanların kabe'ye gösterdiği hürmet gibi, sabiiler de yıldızlara hürmet ederler.

bazı alimler, onların, muhavvit olduklarına dikkat çekerek, yıldızlara tapmaktan çok, yıldızların tesirine (astrolojiye) inandıklarını, idris, nuh ve yahya gibi peygamberlere iman ettiklerini ifade etmişlerdir ki bu fikirdeki kişilerin haklı olduğu artık ortaya çıkmıştır. Yıldızların tesirlerinden kasıt muhakkak ki astrolojik etkilerdir. bu etkiler islam literatürüne "kader" olarak yerini bulur. Gerçi iptidai astronominin sabiilerin keşfi olduğunu söylemekte hatalı olur. çünkü sabiiliğin kökeni de nihayetinde şamanizme (gök çıkrığı / çarkı felek inancına) dayanmaktadır. ilk bölümde zati ilkel toplumlardaki astroloji-astronomi merakından bahsetmiştik. yine bu cümleden olmak üzere şunları da biliyoruz; "kader utansın, kahpe felek" gibi deyimler yıldızların yazdığı kötü kader kötü talih için söylenmiş sözler olarak günümüze gelmiştir. bu bağlantıları daha sonraki bölümlerde açıklamaya çalışacağız.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 6 months later...
  • 2 weeks later...

MODERN ASTRONOMİ vs ARKE ASTRONOMİ

Bir olguyu dile getirmek, elbette ki ispatlamaktan çok farklıdır. Doğruyu söylediğiniz halde, bu doğruyu formüle edemiyorsanız, söylemleriniz için sadece "bir öngörü" ve yahut öznel "bir varsayım" diyebilirsiniz. Bir öngörünün öznellikten çıkıp herkes tarafından kabul edilmesi içinse, onu "delilleri" ile birlikte izah edip, herkesi ikna edebileceğiniz "elle tutulur" argümanlar ortaya koyabilmelisinizdir...

işte 1500'lü yıllarda kopernik'in yaptığı da tam olarak buydu. O dönemde genel kabul gören jeosentrik modele muhalefet eden bir çok kimse dünya merkezli değil, Güneş merkezli bir sistemde var olduğumuzu söylüyordu fakat, bunu ilk defa sistematik bir şekilde anlatan kişi kopernik olmuştu.. Örnekse, 973 doğumlu ünlü islam alimi El-biruni, şamlı astronom İbnü'ş-Şatır, Nasirüddin Tusi ve bunlar gibi daha bir çok isim Güneşin dünya etrafında değil, dünyanın güneş etrafında döndüğünü söylemişlerdir. ve fakat onlar bu söylemlerini delilleriyle birlikte açıklamayı başaramıyorlardı. Ta ki, kopernik "De revolutionibus orbium coelestium" adlı eserinde heliosentrik teorisini detaylı şekilde anlatana kadar...

Kopernik, Batlamyus'un dünyayı merkez alan / jeosantrik evren modelinin yanlış olduğunu, bunun yerine güneş'in merkezde olması gerektiğini anlatan eserini ilk defa 1540'da resmi olarak yayınlayabildi. Tabiki o dönemin dünya görüşü bu yayına büyük tepki gösterecekti. Zira batlamyus modeli, kilise tarafından da savunulan bir model olduğu için, Güneşi merkeze koymak, bir anlamda tanrıya karşı gelmek demek oluyordu... Buna rağmen büyük bir cesaretle eserini tamamlayan kopernik, Papa'ya kitabını gönderip yanına da bir mektup iliştirdi. Mektupta şöyle yazıyordu:

"Aziz peder, bu kitapta yazılanları okuyanların hemen reddedeceklerini biliyorum. Ben, ömrüm boyunca çevremin düşüncelerine aldırmayan, fikirlerini savunan biri olamamışımdır. Etrafın tepkisinden, başladığım hususlardan vazgeçmeye niyetlendiğim olmuştur. Fakat çekingenliği üzerimden atarak çalışmalara devam ettim. Yazdıklarımı tenkit edenler olursa onlara aldırmayacağım ve saçma kabul edeceğim..."

Pek ala, Kopernik büyük bir cesaretle yayınladığı bu heliosentrik teorisini nasıl geliştirmişti ? unutmayalım ki hiçbir deha, kendinden öncekilerden faydalanmaksızın tamamen izole bir teori geliştirmemiştir, geliştiremez de.. Nasıl ki fiziğin efsane ismi einstein, bazı bildiklerini kendinden önceki fizikcilere borçluysa, aynı durum kopernik için de geçerlidir. Elbette o da kendi teorisi için kadim yazılarda cevaplar aradı ! Kopernik'i destekleyen birkaç kilise adamından biri olan Kardinal Schonberg ona 1536'da şöyle yazar:

"Öğrendiğime göre kadim matematiksel doktrinlerin temellerini öğrenmekle kalmamış, yeni bir teori de yaratmışsınız... buna göre Dünya hareket etmektedir ve temel ve dolayısıyla ana konumu işgal eden Güneş'tir."

Acaba kopernik kadim matematiksel doktrinlerin temellerini araştırırken "heliosentrik" teorisine kimlerden esin almıştı ?

1973 yılında Willy Hartner adlı bilim tarihçisi, Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki bir yazma eserde, Kopernik'in esinlendiği kaynaklarla ilgili en ciddi kanıtı yakalamıştır:

Buna göre Kopernik, kendisinden yaklaşık 300 yıl önce benzer bir kanıtlamaya giden Nasirüddin Tusi'nin çiziminden faydalanmıştı. Hatta Tusi'nin çizimlerindeki harfleri bile aynen kopya etmekten çekinmemişti. Tusi 'elif'i kullanıyor, Kopernik ise ona Latin alfabesinde A diyordu. Tusi ب derken Kopernik B yapıyordu onu. Aynı şekilde د‎ harfi yerine D, خ harfi yerine de H demişti vb...

O halde kesin olmamakla birlikte Nasuriddin Tusi'nin de Kopernik için kaynak olmuş kişilerden birisi olduğunu düşünebiliriz. Burada yanlış anlaşılmaya yol açmayalım: "Kopernik, teorisini Nasiruddin Tusi'den çalmıştır" demiyoruz !! Evet o kadim araştırmalardan ve eski astronomların görüşlerinden faydalanmıştır fakat kendisinden önceki öznel teorileri elle tutulur hale getirip kanıtladığı için Kopernik Modern Astronominin Babasıdır. Bununla beraber şu da görülüyor ki, kopernik öncesinde de insanlar gökyüzüyle ilgili oldukça fazla bilgiye sahiptiler. Nasiruddin Tusi, bunlara sadece bir örnektir..

Peki o halde, Tusi kimden faydalanmıştı ? Elbette ki bizim bu teorilerin neşet noktalarını adım adım izleme imkanımız yok. Buna rağmen bildiğimiz kesin bir şey var ki, artık en eski uygarlıkların dahi jeosantrik değil, heliosantrik düşündüklerini kat-i olarak biliyoruz. Bu noktada, uygarlık tarihi dediğimizde akla ilk gelen şüphesiz ki Sümerler olacaktır ! Evet aradığımız cevap gerçekten de orada ! Bakınız aşağıda M.Ö. 3. bin yıldan kalan bir Akkad mührü:

10302365_10204199866625004_418448336352102807_n.jpg

Berlin'deki Devlet Müzesinin Ön Asya Bölümü'nde bulunan (VA/243 katalog no'lu) bu mühürde, büyük, ışınlar saçan bir yıldızın merkezde bulunduğu bir sistem görmekteyiz ! Bu yıldız'ın bizim yıldızımız (Güneş) olduğunu düşünürsek, çevresinde toplam 10 gezegenin var olduğunu görülüyor. "modern astronomik bilgilerimize göre" ise, gezegenlerin sayısı 9 olmalıydı !

O halde diyebiliriz ki, sümerler jeosantrik değil, heliosantrik bir sistemin içinde var olduğumuzu kesin olarak bildikleri halde, gezegenlerin sayısını tam olarak doğru gözlemleyememişlerdi ! Ya da biz modern insanlar hali hazırda bu gözlemi doğru yapamamaktayız ! (Şimdilik bu tartışmaya girmeyeceğim) Burada önemli olan şudur:

ortodoks bilim, kadim çağda yaşamış olan insanların bizlerden daha yeteneksiz, dar görüşlü, aptal insanlar olduğunu empoze etmeye çabalasa da, bu gün geldiğimiz noktada elimizdeki bulgular, bunun hiç de doğru olmadığını gösteriyor ! Eski toplumların tapınak kültlerini incelediğimizde; dünyanın düz bir tepsi olduğuna ve güneş ile ay'ın göksel kayıklara binerek bu tepsi üzerinde yolculuk ettiğine inanan, yerde gökte gördüğü her doğa olgusuna tapınan boş inançlı insanlarlarla karşı karşıya olmadığımızı da kabul etmek zorunda olduğumuzu görüyoruz artık...

Doğal olarak aklımıza ilk gelen soru: "Sümerler bu bilgilere nasıl ulaşmışlardı ?" Merak etmeyin, meseleyi uzaylılara bağlamayı düşünmüyorum. ve tabii ki bu, uzaylı teorisini küçümsediğim anlamına da gelmiyor fakat, Sümerlilerin bir uzay üssü'nden ve hatta basit bir teleskoptan bile mahrum olduklarını düşünürsek, bu hususu nasıl izah edebiliriz ? O kadar da zor değil ! Esasında sümerler'in bilgisi tamamen yaptıkları sathi gözlemlere dayanıyordu... Örnekse, Mezopotanya metinleri sık sık MUL.MUL'un yedi (7) LU.MAŞ (tanış gezinen) içerdiğinden bahseder. Ünlü sümerolog zecharia sitchin, sümerce MUL.MUL ifadesi ile bizim Güneş sistemimizin anlatıldığını söylüyor ve şunu ekliyor: "LU.MAŞ ise, MUL.MUL içindeki 7 gezinendir."

Bunlar çıplak gözle gözlemlenebilen Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn... Sümerler bu gezegenlere 7 tanış gezinen demişler. Burası çok ilginç. çünkü bu isimlendirme aynı zamanda tanış olmayan gezinenlerin de var olduğu anlamına gelir. Zira bazı diğer metinlerde "mulmul ul-şu 12" = "mulmul on ikiden oluşan bir banttır" ifadelerine de rastlanmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki sümerler, 7 gezegeni çıplak gözle gözlemleyebildikleri için bunları "tanış gezinen" olarak isimlendirmişler. fakat esasta MUL.MUL'un 12 gezinenden müteşekkil olduğuna inanmışlardır...

Peki uygarlık tarihinin iptidai dönemlerinde dahi, sistemimizin merkezinde Güneş'in var olduğu biliniyorsa, Batlamyus'un jeosantrik (dünya merkezli) evren modeli nasıl gelip orta çağda hakim görüş halini almış olabilir ?

ASTRONOMİ vs ASTROLOJİ

Bu sual ziyadesiyle çetrefildir; m.ö 3. bin yılda dahi Güneşin merkezde olduğu biliniyorsa ve bu model çeşitli kil tabletlerde resmedilmişse, jeosantrik modele nasıl ve hangi şartlar altında geçildi ? Bunun tek bir cevabı olabilir: Tarihin bir kesiminde bilginler, Astroloji ve Astronomiyi birbirine karıştırmış olmalılar. Belki astrolojik hesaplama kolaylığı için benimsenen jeosantrik evren modeli bu şekilde heliosantrik modelin önüne geçmiş olabilir...

Bilindiği gibi, Astroloji ile uğraşan eski toplumlar gökyüzünü sanki iki boyutlu bir pano gibi tasarlamışlar ve yıldızları da o panoda eşit uzaklıkta, yanyana duruyormuş gibi resmetmişlerdir ! Elbette ki bu şematik bir çizimdir ve astrologlar için hesaplama kolaylığı sağlamak maksadıyla bu şekilde çizilmiştir. Zira Uzayın derinliklerinde birbirinden çok uzaklarda olan ve aykırı açılarda yer alan yıldızlar, eğer gökyüzü 2 boyutlu bir arkaplan olarak düşünülürse bir arada gruplanabiliyor, bu da onlara astronomik ölçümlerinde büyük bir pratiklik sağlıyordu...

10402649_10204199940946862_5567500712166857863_n.jpg

Evvela şunu da unutmamak gerek: Eski gökyüzü gözlemcilerinin gayesi, evrenin işleyişini / uzayın mahiyetini izah etmek değildi. Onlar, gökyüzü gözlemlerini, yeryüzünde meydana gelebilecek hadiseleri önceden tahmin edebilmek için, yani kehanet için yapmaktaydılar... Yani astromomi amaç değil araç idi, Astroloji için astronomi ile uğraşılırdı.. Bu sebeple kadim astronom rahipler, hesap kolaylığı için dünyayı merkez alıp jeosentrik çizimler yaptılar. Bu çizimler dünyadan bakan gözlemcinin konumunu referans almaktadır. Dolayısıyla söz konusu çizimlerde dünyanın döndüğü değil, güneşin dünya üstünde hareket ettiği varsayılmıştır. Tekerrürde fayda var. Bu çizimler hesap kolaylığı sağlamak maksadıyla yapılan jeosentrik çizimlerdir. Asla eski toplumların evreni kavrayış biçimlerinin böyle olduğunu göstermez !

Mezopotamya zigguratları ve mısır pramitlerini andıran yucatan-maya tapınaklarının en tepesinde kutsal rahiplere ait odalar bulunur. Bu odalardan yıldızları gözetleyen rahipler aslında birer astrologdular. Gezegenlerin birbirlerine yakınlaşması-uzaklaşması, birbirlerine yaptıkları açılar, güneşle aynı hizaya geldiklerinde bir süre gözden kaybolmaları bu rahipler tarafından dikkatle belirlenip gök günlüklerine (ephemeris) işleniyordu. Açıları en kolay şekilde hesaplamak için gözlemci rahip, kendi bulunduğu konumu merkez alırdı. Bu tür belgelere hem mısırda hem de mezopotamyada bol miktarda rastlanmıştır. Doğaldır ki bunların arasında ilk sırayı Ay'ın gözlenmesi almakta, yıl boyunca sergilediği tüm fazlar ve tam döngüleri dikkatle incelenmekteydi. buna paralel olarak Güneş de aynı şekilde yakın takibe alınmış ekliptik üzerinde izlediği yol boyunca geçtiği takımyıldızlarda kaldığı süre de dikkatle hesaplanmıştır. Bu sebeple kadim milletlerin yıldız tanrıları arasında en başta Güneş ve Ay gelir... Maahaza Ay, gece göklerde bütün yıldızları çevresinde topladığı için baş gezegendir / Lider Tanrı'dır... Bazı yıldız ve gezegenlerin Tanrı olarak kabul edilmesinin iptidai neşet noktası da şüphesiz ki ASTROLOJİK olmalı.

Bakınız en iptidai din olarak bildiğimiz sabiilerin kutsal kitabı GİNZA'dan şu satırları daha önce aktarmıştık:

"...sonra dünyaya ölçü ve sayılar ihsan edildiölçü ve sayılar 7 gezegene ve 12 idarecilere (yıldıza) verildi"

islam ansiklopedisi sabiiler maddesinde ise şöyle bir izah vardı:

7 seyyare bunlardan (ruhlardan) olup, seyyareler onların mabetleri (evleri) gibidir. her ruhun bir mabedi bulunur. bu ruhlar, insan ruhunun vucutta bulunması gibi bu mabetlerde bulunurlar. işleri seyyareleri hareket ettirmek ve onlar vasıtasıyla madde alemine tesir etmektir..."

Demek ki, dinler içinde en eski din olarak lanse edilen sabiilik dininin inanç biçimi özenle tetkik edildirse, "Yıldız tanrılar" meselesinin de mahiyeti aşikar hale gelebilir: islam ansiklopedisinden anladığımız kadarıyla: sabiiler evrenin ruhlar / melekler tarafından yönetildiğine inanıyorlar. ve ilginçtir ki, Ruhlar bu yönetimi gezegenleri ve yıldızları kullanmak marifetiyle yapmaktalar. Gün içinde her bir saat, farklı bir ruhun yönetimi altına giriyor.

Esasında bu inanç sistemi, astrolojiyle hasbel kader tanışmış kişiler için hiç de yabancı değildir. Evet cevap: Gezegen saatleri !

Dileyenler herhangi bir astroloji sitesinden Gezegen saatleri'nin ne anlama geldiğini araştırabilir. Ben burada kısaca değinmeye çalışacağım.

GEZEGEN SAATLERİ / YILDIZ TANRILAR

Gezegen saatleri, astrolojide hangi saatte hangi gezegenin veya yıldızın dünyaya intisab ettiğini bulmaya yarar. Bu inanç başlangıç noktasını kesin olarak tespit edemeyeceğimiz kadar eskiye dayanan bir inançtır. ibrahim hakkı erzurumi'nin, "Eğer bilmek dilersen olduğun saat ne saattır, hangi yıldız hükmeder, ol dem nuhusat ya saadettir." sözleriyle anlatmak istediği meselenin kökenine indiğimizde ise karşımıza YILDIZ TANRILAR çıkmaktadır...

Nusuhat (uğursuzluk) ya da Saadet verenlerin yıldız tanrılar olduğuna dair inanç çok eskilere dayanır. Hemen her toplumda da gözlemlenmiştir. Örnekse Çark-ı felek inancı söylenebilir. Türkler, talih ve kaderlerini hep feleğin dönüşüne bağlıyorlardı. Bütün kötü kaderler, “Kahpe Feleğin” bir oyunu idi. Kötü şanslardan sonra, iyi günlere kavuşabilmek de, yine feleğin tabiatından ileri geliyordu. Bir şiirde, “Tanrı Acunu yarattı, gök çığrısını, yani felek de uğur verir bir şekilde dönmektedir”, deniliyor. Tıpkı İbrahim hakkının "Nuhusat ya Saadet" dediği gibi...

Nihayet aynı inanç sisteminin Sabiilerde de var olduğunu görüyoruz. onlara göre 7 gezegen 12 burcun tesirleri her saat farklı bir şekilde dünyamıza inmektedir. Bu tesirleri indiren gezegen ve yıldızlar bu yüzden yönetici tanrılar olarak kabul edilir. Hangi saat'in hangi yıldıza veya gezegene ait olduğunu bulmak içinse, Gezegen saatleri hesaplaması yapılır:

Bir örnekle izah etmeye çalışalım:

Diyanetin resmi sitesine göre bugün, yani 26 mayıs 2014 pazartesi, Güneş saat 05:18'de doğmakta ve 20:15'de batmaktadır. Arada geçen toplam süre olan 897 dakikayı 12 eşit parçaya böldüğümüzde her 1 saatin toplam 74 dakika olduğunu buluruz. Yani bu gün için 1 saat = 60 dk değil, =74 dakika demektir. işte sabiilere göre bu 74 dakikalık her saatin, bir yönetici gezegeni (meleği veya Ruhu) vardır.

Mesela, 26 mayıs 2014 tarihinde, günün ilk yöneticisi AY'dır. Ay, 74 dakika sonra yerini Satürn'e bırakır. Satürn de 74 dakika dünyaya hükmettikten sonra yerini jüpiter'e bırakacaktır. Daha sonra sırasıyla Mars, Güneş, Venüs, Merkür, Ay, Satürn, Jüpiter, venüs şeklinde her 74 dakikada bir değişerek saat 20:04'de Güneş ile son bulacak ve ardından diğer güne geçilecektir. Böylece bu gezegenleri yöneten ruhlar her 74 dakikada bir, dünyanın yönetimini ele alarak idarecilik yapmış olurlar.

10329313_10204195010823612_6030231987699251474_n.jpg

Muhyiddin ibn arabi'nin dediği gibi söylersek, böylece gün içinde "7 gezegen dünyanın imamlığını yapmış" olur...

Arabi, "Fütuhat'ı Mekkiye" isimli eserinde ise; "Dünyada, berzahta ve cennetlerde tekevvün etmekte olan ve edecek (oluşacak) her şey BURÇLARDAN İNEN TESIRLERLE meydana gelir" demiştir ! ibn Arabi ve ibrahim hakkı erzurimi'nin islam adına yaptıkları bu izahatların temelini sabiilikten aldığı çok net görülüyor...

Yukardaki tabloda da görüldüğü üzre, Yönetici gezegenlerin, yani Tanrıların her 74 dakikada bir değiştiğini söylemiştik. Bununla birlikte bir de değişmeyen ve söz konusu günün tamamını yöneten Gezegen-Tanrılar vardır. Bu da gayet kolay belirlenir ki günün ilk saatinde yönetici gezegen hangisi ise, bütün günün genel yöneticisi-tanrısı da o gezegen demek olur:

Bu inanç sebebiyle, haftanın her gününe o günün yönetici gezegeninin ismi verilmiştir.

Bildiğiniz üzre, ingilizcede Cumartesi günü "Saturday" biçimindedir. Bu sözcük, "Saturn's Day" yani "Satürn günü" demektir.

Pazar günü "Sunday" biçimindedir. Bu da, "Sun Day" yani "Güneş günü" anlamında..

Pazartesi günü ise, "Monday" biçimindedir. Bu sözcük, "Moon Day" yani "Ay günü" demektir.

Salı günü "Tuesday" biçimindedir. Bu sözcük, "Tiw's Day" yani "Mars'ın günü" manasındadır...

Aynı husuta Muhyiddin İbni Arabi "Saatlerin Hazinesi" adlı eserinde yedi kevkebten(yıldız /gezegen) Günlerin yönetici gezegenlerini tek tek sıralamıştır

Buna göre:

Kamer yani ay 1. kat gökte bulunur ve pazartesi gününe hükmeder.

Utarit yani merkür 2. kat gökte bulunur, günlerden salıya hükmeder.

Zühre yani venüs 3. kat gökte, günlerden cumaya,

Şems yani güneş 4. kat gökte, günlerden pazara,

Merih yani mars 5. kat gökte, günlerden çarşambaya,

Müşteri yani Jüpiter 6. kat gökte, günlerden perşembeye,

Zuhal yani satürn 7. kat gökte, günlerden cumartesiye hükmeder.

Bu sıralama günümüz astrolojisi ile birebir uyuşmaktadır (yukardaki tabloya bkz). hakeza kadim inançlarla da en küçük ayrıntılarda bile paralellik göstermektedir.

Doğu bilginlerine göre, gök tarafından idare edilen dünya, yedi iklime ayrılmıştır. Türklerin inanç ve düşünce yapısında da görülen bu bilgiler mitolojik bir tarzda anlatılmakta ve yediye ayrılan iklimlerin her birini bir yıldız idare etmektedir. Bunlar:

1. İklim: Hint Diyarı bölgesini içine almakta ve Zuhal yıldızı tarafından idare edilmektedir. Rengi siyah olup 7. gökte yer almaktadır.

2. İklim: Çin diyarı bölgesini içine almakta ve Müşteri yıldızı tarafından idare edilmektedir. Rengi kahverengi olup 6. gökte yer almaktadır.

3. İklim: Türk diyarı bölgesini içine almakta ve Mirrih yıldızı tarafından idare edilmektedir. Rengi kırmızı olup 5. gökte yer almaktadır.

4. İklim: Horasan diyarı bölgesini içine almakta ve Güneş tarafından idare edilmektedir. Rengi sarı olup 4. gökte yer almaktadır.

5. İklim: Mavareünnehir diyarı bölgesini içine almakta olup Zühre yıldızı tarafından idare edilmektedir. Rengi yeşil olup 3. gökte yer almaktadır.

6. İklim: Rum diyarı bölgesini içine almakta olup Utrait tarafından idare edilmektedir. Rengi mavi olup 2. gökte yer almaktadır.

7. İklim: Bulgar diyarı bölgesini içine almakta olup Ay tarafından idare edilmektedir. Rengi beyaz olup 1. gökte yer almaktadır.

Burda bahsedilen 7 yönetici gezegen, şüphesiz ki sümerlerin MUL.MUL İÇİNDEKİ 7 LU.MAŞ dedikleri, tanış, bilinen gezegenlerdir.

Sabiiler de de aynı şekilde karşımıza çıkmaktadırlar:

1. SİN / ay - kamer

2. NBU / merkür - utarit

3. DLİBAT / venüs - zühre

4. ŞAMİŞ / güneş - şems

5. NİRİG / mars - merih

6. BİL / jüpiter - müşteri

7. KİVAN / satürn - zuhal

İşte YILDIZ TANRILAR meselesinin özü budur. ve lakin, alim ve arkeologlar, kadim yazı şekillerini ve sembolizmleri anlamadıklarından, maalesef eskilerin güneşe taptıkları hakkında yanlış bir şayia çıkarmışlardır. oysaki meselenin temeli tamamen astrolojiktir.. Dünyanın hemen her yerinde inanç sistemlerinin aynı temel üzerine bina edildiğini görebiliyoruz:

Söz konusu bu 7 gezegen gökyüzünün 7 katında ikamet etmektedirler. ve Güneşe olan uzaklıklarına göre sıralandığında hepsinin yerli yerinde olduğu görülür:

0. Dünya - Arz

1. Ay - kamer

2. Merkür - utarit 58 milyon km

3. Venüs - zühre 108 milyon km

4. Güneş - şems

5. Mars - merih 228 milyon km

6. Jüpiter - müşteri 778 milyon km

7. Satürn - zuhal 1 milyar 426 milyon km

10402834_10204195024583956_857389195879885878_a.jpg

Yukardaki resimde Güneşten başlayarak saydığımızda -Ay'ı da hesaba katarsak- dünyanın 4. sıraya denk geldiği görülüyor. Bu, gezegenlerin Güneşe olan uzaklıklarına göre olan hakiki sıralanış biçimidir ! Ancak bu diziliş, teolojik ya da astrolojik anlayıştaki dizilişle uyumsuz gibi görünmektedir. Zira teolojik anlayışa göre, Dünya, zemin kat olarak kabul edilir (jeosentrik bakış), Güneşin ise 4. katta bulunması gerekiyor. Fakat biz bu resmi heliosantrik modelden jeosentrik modele dönüştürdüğümüzde, yani Dünyayı, uydusu Ay ile birlikte merkeze aldığımızda, her şey yerli yerine oturmaktadır. Tek yapmamız gereken dünya ile Güneş'in yerini değiştirmek.. Bu durumda geri kalan 5 gezegenin, Güneşe olan gerçek uzaklıklarına göre sıraya dizildiklerini görüyoruz...

O halde şunu söyleyebiliriz ki kur-an'da geçen "7 kat sema", esasında evrenin tamamını değil, sadece bizim Güneş sistemimizi kapsamaktadır. Söz konusu sema katlarının her birinde, Sümerlerin "yedi tanış gezinen" dedikleri gezegenler bulunmaktadır. Allah bir emri takdir ettiği zaman bu emrin yerine gelmesini sağlayan işte bu gezegenlerdir. Yani bu gezegenler Allah'ı tesbih ederek, Dünyamızın imamlığını / yöneticiliğini yapmaktadırlar...

Şimdi akıllara şu sual mutlaka gelecektir: Muhammed peygamberin Miraç vakıasında yedi semayı kat kat çıktığı söyleniyor. o halde yedinci katta vardığı nokta Zuhal gezegeni midir ? Yani Satürn'e mi gitmiştir muhammed.. ya da satürn'ün ötesine ? Bu husus ilk dönem sahabeler arasında da çok fazla tartışılmıştır. Örnekse hz Aişe bu yükselişin astral (ruhsal) olduğunu savunmuş, buna karşı ibn abbas bedensel olduğunu ileri sürmüştür ! Bilemiyoruz... Fakat tam bu noktada Mevlana celaleddin'in hz idris ile ilgili yazdıkları da oldukca ilgi çekici. Şöyle söylüyor:

"İdris Peygamber, yıldızların cinsinden'di. Onun için sekiz yıl Zühal (satürn)'de kaldı.

Zuhal, Doğularda da onun dostu oldu, Batılarda da.

Herhalde onunla konuştu, onun sırlarına sahip oldu.

Kaybolduktan sonra tekrar Dünya'ya gelince, yeryüzünde yıldızlar bilimine dair ders verdi."

Mevlananın bahsettiği satürne yükseliş kur-an'da yüce bir mekana yükseliş olarak geçmektedir:

Meryem suresinde şöyle söylüyor:

"Kitap'ta İDRİS'i de hatırlat. Muhakkak o, bir sıddıktı ve nebiydi. Biz onu çok yüce bir mekana yükseltmiştik."

Bu anlatımların çok fantastik olduğunun farkındayım fakat idrisi tanımadan Yıldız tanrılar meselesinin esasını kavramak da imkansızdır. İDRİS peygamber bu noktada kilit konumda olan isim. Zira Sabii literatüründe, sabiilere yıldızlar ilmini öğreten kişinin idris olduğu belirtiliyor. Aslında 'idris' bu kişinin gerçek ismi de değil, lakabıdır ! Arapça "D-R-S" kökünden gelen "İDRİS" sözcüğü "ders görmüş kimse" anlamına gelir. Kahır ekseriyetin ittifak ettiği üzre çeşitli literatürlerde THOT, HERMES, ENOK, HANOK, HANUH adıyla anılan kişidir İDRİS..

Muhammed peygamber bir hadisinde şöyle söylüyor:

"Ey Ebu Zer! Bunların dördü Süryanidir. Süryani olanlar şunlardır: Âdem, Şit, Nuh ve Hanuh (ki bu da îdris'tir). Hanuh, kalemle yazan ilk kişidir. Bu peygamberlerin dördü de Araplardandır ki onların adları şöyledir: Hud, Sa­lih, Şuayb ve ey Ebu Zer, dördüncüsü de senin peygamberindir. İsrail oğullarının ilk peygamberi Musa, sonuncusu da İsa'dır."
İdris'in göklerdeki yolculuğu için bakınız: http://www.furkano.com/sayfa16.php

Devam edecek...

tarihinde Özden Kurt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

<<Ortodoks bilim, kadimde yaşamış olan insanların bizlerden daha yeteneksiz, dar görüşlü, aptal insanlar olduğunu empoze etmeye çabalasa da, bu gün geldiğimiz noktada elimizdeki bulgular, vaziyetin hiç de öyle olmadığını gösteriyor !.>>

Evet aynen öyleydi Dar görüşlü ve aptaldılar

Birkaç tane sivri akıllının çıkmış olması bir şeyi değiştirmez

Çünkü çoğunluk öyleydi

Astroloji en büyük saçmalıklardan biridir

Ayrıca sen bütün bu anlattıklarından sonra nereye varmaya çalışıyorsun

Asıl amacın nedir ? Onu söyle !

Link to post
Sitelerde Paylaş
Presesyon nedir

Dünyanın ortalama 26.000 yılda tamamladığı bir döngüdür presesyon. bu dönüşü daha kolay kavramak için, gezeğenimizin dönüşünü çocukken oynadığımız topacın yalpalama hareketi gibi düşünebilirsiniz. dünyamız tıpkı bir topaç gibi yalpalamakta fakat tanrının bu topacının 1 yalpalama turu 26.000 yıl sürmektedir.

işbu eksen kayması ve yalpalama hareketleri neticesinde yeryüzünden çıplak gözle yapılan gözlem, gökyüzündeki yıldızların yerlerinin değiştiği izlenimini yaratmaktadır. Aslında değişen yıldızların yerleri değil, dünyanın ekseni ve buna bağlı olarak bizim bakış-görüş açımızdır.

mesela bugün kuzey yönünü bulmak için yararlandığımız kuzey kutup yıldızı (Polaris) bundan yaklaşık 2.000 yıl önce tam olarak kuzeyi göstermiyordu.

Aslında son hesaplamalara göre bu rakam 25.776

10346629_10204208706045984_5442094873306660023_n.jpg1236443_389163484543635_91622773_n.jpg

Yukarıda zikredilen 2200 rakamı ise sadece bir burçluk ekinoks kaymasıdır. Tabii ki bu da ortalama bir rakam.. doğrusu 2.148 olmalıydı.

Zira resimde gördüğünüz eksen kayması 71.6 yılda 1 derecedir. Gökyüzünde 1 burca ayrılan dilim 30 derce olduğuna göre hesap ortada: 71.6 x 30 = 2.148.. Bu rakam sadece 1 burcluk kayma süresi.. Toplam 12 burç var olduğu için, 360 dercelik bir tam tur, 2.148 x 12 = 25.776 eder. (Yani ortalama 26.000 yıl)

Bazı kaynaklarda 1 dercelik değişim için gereken süre 72 yıla yuvarlanarak, presesyon döngüsünün toplam süresi 72 x 360 = 52.920 yıl olarak belirtiliyor.

Hakeza yukarıda ortalama olarak verilen rakama göre hesaplarsak da, 2.200 x 12 = 26.400 eder.. (Yani ortalama 26.000 yıl)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 years later...

Quran'da bahsedilen gök cisimlerini insanlar keşfetmişlerdir. Quran'da bahsedilen gök cisimleri ve anılan gökyüzü olayları, göktaşı ve yıldırım gibi fiziksel olarak gerçekleşen ama adı konulmayan veya Burçlar kuşağı, Zodyaklar, Ekinokslar şeklinde az da olsa tanımlanan bir gökbilim hakkında yazılı ve sözlü bilgi Muhammed'den önce vardı. Muhammed bunlardan yararlandı. Quran'da öte gezegenlerden, cüce gezegenlerden, GN-z11 galaksisinden bahsedilmez çünkü insanlar 7.YY'da bunları keşfetmedikleri için Muhammed de bilmiyordu. Quran'da bahsedilmiş hikmetlerin tümü insan kaynaklı bilgilerdir ve derin bir sentezle harmanlanarak islama kayıt edilmişlerdir.

Yıldızların uzaklıklarını hesaplama yöntemi 7.YY'da bilinseydi Muhammed bunu da quran'a koyardı herhalde ama bilinmiyordu. Muhammed bilmese de bu tür astronomi işleriyle uğraşanlar vardı. Batlamyus mesela. Batlamyus muhammed'den önce değilde, sonra yaşasaydı veya hiç yaşamasaydı, quran'da birkaç ayet eksik yazılacaktı diyebiliriz. İçerisinde 150 bin kitap bulunan ve Ömer’in emriyle Amr İbnül-As tarafından yok edilen İskenderiye kütüphanesi muazzam bir kaynak olarak Muhammed'e amade duruyordu orada. Fakat quran'ın astronomi bilgileri genellikle Sümer - Babil ve Yunan - Hitit kökenlidir. Giordano Bruno ve Carl Sagan gibi, halkın ilgisini çekici bir şekilde evreni yorumlayan astronomlar en çok Sümer - Babil ve Yunan - Hitit topraklarında yaşamışlardı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir yığın iddiada bulunulmuş ama hiç biri kanıtlanmamış. İddia edilen hesaplamaların yapılmasında zamanın hassa ölçümü gerekiyor. Biz bugün bu ölçümü atom saatleri ile yapıyoruz. Eski çağlarda ölçüm neyle yapılmış da hesap yapılacak?

 

Bu eski bilgilerin İslam tarafından özümsendiği ve aktarıldığı iddiası ise tamamen komik olmuş. Saçma sapan İdris Satürn'e gitti gibi gülünç iddialardan başka bir şey yok. Heee, Alice de tavşan deliğine girdi. Eee? İddia ediyorum, Alice'in gördüğü diye masal yazılan harikalar Muhammed miraçta gördü diye uydurulan saçmalıklara bin basar. Müslümler İskenderiye kütüphanesini ele geçirdiklerinde Erastotenes'in ayrıntılarını kaydedip sakladığı dünyanın çapını ölçme deneyini bile görememişler. Erastotenes kütüphanenin müdürüydü ve deneyin tüm ayrıntılarını, yaptığı hesapları açıkça kaydetmiştir. Herifler bunu görmemiş, görseler de anlayamamışlar.

 

Ha, kitapları Bağdat'a taşımışlar, bunu iyi yapmışlar. Sonra halife Me'mun bunları Arapçaya tercüme ettirdi ve İslam'da ilk kez bir devrim yapılmış oldu, ayrı. Farabi bu devrim sayesinde ortaya çıkmıştır. İbn Sina da... Yobazlar bu devrimi hemen kesintiye uğrattı, o da ayrı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İddia edecekseniz bakın şöyle bir şey var: Milattan önce dişli çarklarla yapılmış basit bir hesap makinesi var. Kadranlı, yıldızların açısını ölçen bir usturlab var, bunlar batık gemilerde bulunup çıkarıldı. Bunlar gerçekten takdire şayan icatlar. Günümüz teknolojisi ile kıyaslanmaları bile ise olası değil. Bu son derece komik olur. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...