Jump to content

Sormak isteyip soramadıklarımız...Derin düşünceler...


Recommended Posts

Bir hayalim var diyerek konuya başlayayım. ucu açık yada ucu olmayan birçok düşüncemi sizlerle paylaşmak istiyorum. bunların bazıları bilimin de cevap vermek için uğraştığı konular kimileri herkesin merak ettiği ama yaşadığımız dünyada cevabının çok zor olacağı, belki de hiç olmayacağını düşündüğüm bilimkurgular mı olacak.

Hertürlü farklı kategoriden düşünceleri bu başlıkta karşılıklı olarak paylaşıp sohbet tarzı ilerleyerek cevapsız sorularımıza cevap arayalım, saygı ve sevgi ile...

Benim için en büyük soru işaretlerinden birisi olan malumunuz, kainatın başlangıcı Bigbang...Bir başlangıç meydana geliyor ortalama 14 milyarlık ömür biçilen evrenimizi geriye doğru hayalimizde saralım. düşüncenin hızı olmaz diyerek genişleyen kainatı daraltalım. Hızla küçülen küçüldükçe içinde bulunan zaman, galaksiler, yıldızlar, güneşler, karadelikler, vs...hepsinin enerjisini de düşünerek devasayı minikleştirip bir pinpon topu olana kadar hayal edelim. şuan önümüzde duran pinpon topu, bu kainatın ilk anı gibi olmasa da böyle varsayarak bakalım. pinpon topunun dışında ne var, zamansız,mekansız,hacimsiz, kütlesiz bir yer mi yoksa herşeye zaman,hacim,kütle, yani maddeyi yapan şeye gücünü veren enerji ile mi çevrili.

Pinpontopunu daha daküçültüp Bigbang in B sine gelip düşünelim. küçük bir nokta...kainatı bu noktaya kadar indirdik. Bu noktanın akıl almaz gücünün kaynağı nedir. Bu kadar güç bir noktaya nasıl sığar. Bu nokta aslında içinde bulunduğu enerjiyi maddeyi kısaca var olan herşeye gücünü veren okyanusun içinde solucan deliği tarzı bağlantılarla, enerji depolayarak hızlıca mı büyüyor. Tekerleğe vurulan hava misali... Kara deliklerin yıldızları yutması, önüne çıkan herşeyi yutması gibi buna benzer bir delikte kainatı oluşturmak için, içinde bulunduğu ortamın gücünü alarak hızlıca mı büyüyor...

Peki bu akıl almaz enerji ve gücün kaynağı nedir, sürekli devam eden ilk patlama anındaki gücün etkileşmesini gerçekleştiren ve hala devam eden bu kainatın jeneratörü nereden dolduruldu. jeneratörün düğmesine basan kim, jeneratör gücünü nereden alıyor. bu muazzam durumun izahı nasıl yapılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 836
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

evet bunlar güzel sorular. fizikçiler cevap arıyor. ama cevap tanrı'dır deyip kolaya kaçmıyorlar. bu sorular olgusal olarak açıklanabilir, anlaşılabilir ve bilinebilir. tek dayanak ise bilimdir. onun ise yöntemi bellidir. deney, gözlem vardır. bilimin sınırları bellidir. sadece görünen evren açıklanabilir. onun dışında akıl yürütmek havanda su dövmeye benzer, abesle iştigaldir.

hele cevap islam'ın allah'ı hiç değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

arkadaşlar, İslami konulardan ziyade kendi düşüncelerinizle mantıklı, mantıksız hiç farketmez, hayali senaryonuzu belirtseniz daha memnun olacağım. burada amaç kişileri yada ideolojileri yargılamak değil, kendi düşüncelerimizi paylaşmak. biraz olsun tanımlamalardan ziyade bilimkurgularımızla yanıt verelim, ne dersiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

arkadaşlar, İslami konulardan ziyade kendi düşüncelerinizle mantıklı, mantıksız hiç farketmez, hayali senaryonuzu belirtseniz daha memnun olacağım. burada amaç kişileri yada ideolojileri yargılamak değil, kendi düşüncelerimizi paylaşmak. biraz olsun tanımlamalardan ziyade bilimkurgularımızla yanıt verelim, ne dersiniz.

Bilgi olmadan kurgu olmaz...

Olsa bile doğruluk payı olmaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi sen Mars'ın kıta yapısı hakkında ne düşünüyorsun? Düşünemiyorsun değil mi? Bilmiyoruz çünkü.

ben çok şey düşünüyorum, hatta bütün gezegenlerin yapısını enerjisini dizaynını düşünüyorum. doğru yanlış bilmiyorum fakat sen bana şunlar hakkında ne düşünüyorsun diye sorduğun zaman ben yani şahsi düşüncemi buraya açıklayıp hayalimde canlandırdığım senaryoyu yazıya dökerim. herşeyi bu kadar abartmayın, illa birşeyler hakkında konuşmak için gözlemleyip test edip kanıt delil bulup noter huzurunda onaylayıp konuşmak gerekmiyor.

başlıüı açarken belirtmiştim, sohbet tarzı düşüncelerimiz diye...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bellerophonun yokluğunda Kozmopolitde olmayınca böyle hayali senaryolara cevap veren çıkmıyor. neyse diğer bir soru işaretime geçeyim.

ortaya karışık birşeyler olsun her daldan ilerleyelim.

soru: evrimcilerin açıklamaları doğrultusunda, canlıların amacı hayatta kalmak ve neslin devamını sağlamaktır. denizde yaşam süren canlılardan bir balığı ele alıp, deniz ortamına elverişli bedenini sudan dışarıya çıkarmak için nasıl bir güdü ile hareket etmiştir. amacı hayatta kalmak ama karaya çıkmaya çalışıyor, neslin devamını sağlamak ama birkaç dakika sonra ölüme kulaç atacak. bu bir çelişki değil midir. bir balık neden sudan çıkmayı düşünsün, onu bu düşünceye sevk eden nedir. sudan çıkıp, ekmek arası balık mı olacak( Bellerophonun kulakları çınlasın)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğal seçilimi düşün şimdi. Orada bir nüans var. Balığı anlaman için önce bunu anlaman gerek. Yaşamak diye bir amaç yoktur. Sen sadece yaşayanları görebiliyorsun.

Şu an kendimi ifade edemiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Doğal seçilimi düşün şimdi. Orada bir nüans var. Balığı anlaman için önce bunu anlaman gerek. Yaşamak diye bir amaç yoktur. Sen sadece yaşayanları görebiliyorsun.

Şu an kendimi ifade edemiyorum.

ben seni anlayabiliyorum. gerçekten anlayabiliyorum. peki bu doğal seçilim bilinçlimi, çünkü mekan,zaman,yer, konum, hava,sıcaklık,doğal olaylar vs. bunları üst üste koyunca, böyle birşeyi seçmek ne kadar doğal bir seçilim oluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bak şimdi, mesela soğuk ormanlarda yaşayan hayvanların kürkleri var değil mi? Hatta dikkatini çekmiştir, hayvanlar genelde ortama cuk oturur. Sanki orada yaşaması için yaratılmış gibilerdir. Tüyleri vardır soğuktan korunmak için, veya yüzmek için yüzgeçleri vardır.

Halbuki ortama uygun olmayan değişimler elenirler. Soğuk ortamda yaşayan bir geyiğin yavrusu mutasyon sonucu tüysüz doğarsa ne olur? Ölür.

İsmini unuttuğum bir geyik vardı. Bu türde dişiler büyük boyutlu ve boynuzlu geyikleri seçiyorlardı. Çünkü avantajlı olan buydu. Bu yüzden geyikler sürekli büyüdü, hep en büyük seçildi. Öyle ki boyları 2 metreyi aştı. Boynuzları da o kadar büyüdü ki...

Yani bir balık karaya çıkayım diye düşünemez. Zaten tek balıkla da olacak iş değildir. Binlerce, milyonlarca yıl sürer. Bir şeyler o balıkları seçti. Bir afet veya bir iklim değişimi, bilmiyorum.

Doğal seçilim canlıların sanki o ortam için yaratıldıkları ilizyonunu oluşturur. Halbuki o ortama uygun olmayanlar çoktan ölmüştürler...

Ayrıca doğal seçilim biyolojik bir kanun değildir. Hacı'nın da dediği gibi bir fizik kanunudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi bir felaket gerçekleştiğini düşün. Uzaylılar dünyamıza geldi, bir makineyle bütün oksijeni topladılar. Ama makine arızalı olduğu için en fazla 3 dakika boyunca tutabiliyorlar. Arada bir gelip yapıyorlar bunu. Bir süre sonra insanların nefes tutma sürelerinin arttığını görürsün. Çünkü bu alet 3 dakikadan az nefes tutabilenleri eler. Bu şekilde çok uzun bir zaman sonucunda insan nesli daha uzun nefes tutmaya başlar. Ama burada asıl önemli nokta bu değişimin bir kişiyle değil, nesillerle olması.

tarihinde Bir tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi bir felaket gerçekleştiğini düşün. Uzaylılar dünyamıza geldi, bir makineyle bütün oksijeni topladılar. Ama makine arızalı olduğu için en fazla 3 dakika boyunca tutabiliyorlar. Arada bir gelip yapıyorlar bunu. Bir süre sonra insanların nefes tutma sürelerinin arttığını görürsün. Çünkü bu alet 3 dakikadan az nefes tutabilenleri eler. Bu şekilde çok uzun bir zaman sonucunda insan nesli daha uzun nefes tutmaya başlar. Ama burada asıl önemli nokta bu değişimin bir kişiyle değil, nesillerle olması.

bu güzel örnek için de teşekkür ediyorum. kısaca yukarıdaki verdiğim örneğin farkını açıklarmısın lütfen.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Pinpon topunun dışı olarak nitelendirdiğiniz bölge gerçek anlamıyla boş değildir. Her boşluğun, aslında kuantum boyutuna indiğinizde bir şeylerle dolu olduğunu görebilirsiniz.

Tabi bu noktada bir sürü farklı teori ve hipotezler var. Öyle bir yer ki matematik bile anlamını yitirebiliyor. Bu teorilerden en çok kabul edilenlerinden biri de, Stephen Hawking'in teorisidir.

Stephen Hawking, evrenimizi oluşturan bu devasa pozitif enerjiyi, uçsuz bucaksız çöldeki bir kumdan tepeye benzetiyor. Bu kumdan tepeyi yaparken kullandığınız kumları, yine çöldeki kumu kullanarak yaparsınız. En sonunda kumdan tepenizi bitirdiğinizde, hemen yanında kullandığınız kumların tepeyle aynı derinlikte bir çukur oluşturduğunu görürsünüz.

Yani aslında enerji yoktan var olmamıştır. Enerji zaten 0'dır. Ancak bir etki 0'ı bileşenlerine ayırmıştır.

0 = -1 +1

Bildiğimiz maddeyi oluşturan enerji işte bu +1 lik kısımdaki pozitif enerjidir. Peki bu 0'ı bileşenlerine ayıran neydi ? Bu noktada, en başta belirttiğim kuantum boyutundaki parçacıklar devreye giriyor. Bildiğim kadarıyla sanal parçacıkların false vacuum etkisi buna sebep oluyor ancak o konuda haci daha bilgili sanırım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

teşekkür ediyorum. peki bir balığın denizden karaya çıkması ile bir insanın karadan denize dalması arasında ne fark vardır.

Balıkların karaya evrilmesi bir anda olmuş bir olay değildir. Önce amfibiler (iki yaşamlılar) evrilir. Hem karada hem suda yaşayabilirler. Zamanla bunlar da sürüngenlere evrilir ve karaya böyle geçilir. Balıkların, karaya çıkmasında herhangi spesifik bir amaç yok. Evrim kördür. Amaç doğrultusunda gerçekleşmez. Rastgele mutasyonlar sonucu, duruma en uygun olanlar seçilir. Buradan, canlıların karaya geçişi tesadüfen olmuştur sonucu çıkarılmamalıdır. Rastlantı ve tesadüf kelimeleri birbirine çok karıştırılıyor.

Bir torbada 99 kırmızı ve 1 siyah top olduğunu düşünün. Bu torbadan mavi topu çekmek tesadüftür. Ancak torbada 100 topun 100'ünün de farklı renkte olması durumunda çekilen topun siyah olması tesadüf değil rastlantıdır.

Atıyorum 20 tane A canlısı düşün. Bu canlılar zamanla rastgele mutasyonlara maruz kalır. Dönemin kaotik ortamı, özellikle atmosferin yetersizliği sonucu dünyaya gelen zararlı ışınlar, mutasyon oranını kaçınılmaz şekilde yüksek tutmuştur. Bu 20 tane A canlısının 15'i zararlı mutasyonlardan öldü, geri kalan 3'ü etkisiz, 2'si yararlı mutasyon geçirdi ve X özelliği kazandı diyelim. Bu 3'ü etkisiz, 2'si yararlı mutasyon geçiren canlılar ürer. Yeni sayıları 15 normal A canlısı, 5 tane de X özellikli A canlıları olsun. Bu X özelliğini canlının avcılardan daha iyi korunmasını sağlayan bir özellik olduğunu düşün. A canlısından oluşan bu sürü, avcılarla karşılaştığı zaman X özelikli canlılar kaçabilirken, kaçamayan normal A canlıları avcılara yem olur ve hayatta kalan X canlıları tekrar kendi aralarında ürer. Ve A canlısı popülasyonunun X özellikli bireylerinin oranı normal olanlara oranla sürekli artar. En sonunda popülasyon X özelliğini bulunduran bireylere sahip başkalaşmış A canlılarından oluşur.

Amfibilik özelliği de avcılardan korunmak için iyi bir yol olarak nitelendirilebilir. Yaklaşan avcılardan karaya yaklaşarak korunulabilir. Böylece amfibi özelliğine sahip canlılar sürekli seçilerek evrilir.

Karadan suya insanların geçmesi şuan mümkün değil. Çünkü şartlar bunu gerektirmiyor. Aksine bizim beynimizdeki evrim, karaya çok iyi adapte olabilmemizi sağlamıştır bile.

Peki karadan suya geçen canlı yok mu ? Var. Balinalar ve yunuslar karadan suya evrilmiştir. Zaten bu yüzden karadaki canlılarla çok fazla benzerlik gösterirler. En belirgin özellikleri, akciğer solunumu yapabilmeleri ve memeli canlılar olmalarıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...