Jump to content

Sormak isteyip soramadıklarımız...Derin düşünceler...


Recommended Posts

Evrim sürecinde rol alan sayısız yararlı mutasyon örneği var. Bunlara süpervital mutasyonlar da deniyor ve bu mutasyonlar özellikle yeni ırkların ortaya çıkmasına yardımcı oluyorlar. Yararlı mutasyonlara şu üç örneği verebiliriz:

1)Canlıların vücut boylarını küçültmeleri. Günümüzde yaşayan hayvanların çoğu atalarına oranla çok daha küçük vücut ölçülerine sahipler. Bunun onlara sağladığı yararsa daha kolay barınak bulabilme, daha az besine ve daha az suya ihtiyaç duyma, su kaybının azalması, rahat hareket edebilme ve buna bağlı olarak düşmandan daha rahat kaçma ve saklanma...

2)Mongoloid ırkın gözlerinin çekik olması. Eskimolarda buzdan veya kardan yansıyan ışıktan korunmada ve dolayısıyla kar körlüğünün engellenmesinde çekik gözün önemi çok büyük. Moğollarda da çekik gözler hem çöl kumlarından, hem de çölün yansıttığı ışıktan korunabilmeyi sağlıyor.

3)Çöl bitkilerinde görülen bütün uyumlar mutasyonlar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin yaprakların küçülmesi ve dikensi yapılar halini alması çöl bitkilerinde su kaybını en aza indirger.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 836
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Evrim sürecinde rol alan sayısız yararlı mutasyon örneği var. Bunlara süpervital mutasyonlar da deniyor ve bu mutasyonlar özellikle yeni ırkların ortaya çıkmasına yardımcı oluyorlar. Yararlı mutasyonlara şu üç örneği verebiliriz:

1)Canlıların vücut boylarını küçültmeleri. Günümüzde yaşayan hayvanların çoğu atalarına oranla çok daha küçük vücut ölçülerine sahipler. Bunun onlara sağladığı yararsa daha kolay barınak bulabilme, daha az besine ve daha az suya ihtiyaç duyma, su kaybının azalması, rahat hareket edebilme ve buna bağlı olarak düşmandan daha rahat kaçma ve saklanma...

2)Mongoloid ırkın gözlerinin çekik olması. Eskimolarda buzdan veya kardan yansıyan ışıktan korunmada ve dolayısıyla kar körlüğünün engellenmesinde çekik gözün önemi çok büyük. Moğollarda da çekik gözler hem çöl kumlarından, hem de çölün yansıttığı ışıktan korunabilmeyi sağlıyor.

3)Çöl bitkilerinde görülen bütün uyumlar mutasyonlar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin yaprakların küçülmesi ve dikensi yapılar halini alması çöl bitkilerinde su kaybını en aza indirger.

Teşekkür ediyorum bu açıklamalar için. Fakat yararlı mutasyona bir örnek veremediniz. Bunlar zaten canıların doğaya uyum sağlamasıdır. Mutasyonla olan alakasını anlayamadım. Acaba uyum sağlamak yada ihtiyaçları dahillinde metobolizmasında çeşitli değişiklikler olmasına mı denir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

yararlı mutasyon zaten canlının genetik değişiklikler ile doğaya uyum sağlaması değil midir?

Canlının geninde oluşan bir mutasyon, eğer o canlıya bir fayda sağlıyorsa, yani bulunduğu ortam şartlarında yaşamını ve üremesini kolaylaştırıyorsa, sonraki nesillere aktarılır. Böylece bu mutasyona uğramış genin popülasyondaki sayısı artar. Aksi şekilde, eğer mutasyon bu şartları kolaylaştırmıyor ve canlının üremesine katkı sağlamıyorsa, o canlı zaten üreyemeyeceği için zamanla mutasyona uğramış genler azalır ve yok olur, ayıklanır. Böylece, yararlı genlerle zararlı genler ayıklanarak yaşadığı ortama daha iyi uyum sağlamış canlılar gelişir.

çekik gözlü olmak nesilden nesile aktarılıyor ise bu bir mutasyondur. Fayda sağlıyorsa ki örnekteki gibi sağlıyor o halde yararlı mutasyondur. Anlaşılamaması mümkün olmayan bir tarif :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

6 parmaklılık yararlı bir mutasyon değildir örneğin. Eski çağlarda 6 parmaklı kişiler bir şekilde hayatta kalma şanslarını artırsalardı(normal 5 parmaklılara göre) bu gen daha çok kopyalanacaktı ve belkide günümüzde 6 parmaklılık normal karşılanacaktı hatta tüm insanlık 6 parmaklı olabilirdi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

yararlı mutasyon zaten canlının genetik değişiklikler ile doğaya uyum sağlaması değil midir?

Canlının geninde oluşan bir mutasyon, eğer o canlıya bir fayda sağlıyorsa, yani bulunduğu ortam şartlarında yaşamını ve üremesini kolaylaştırıyorsa, sonraki nesillere aktarılır. Böylece bu mutasyona uğramış genin popülasyondaki sayısı artar. Aksi şekilde, eğer mutasyon bu şartları kolaylaştırmıyor ve canlının üremesine katkı sağlamıyorsa, o canlı zaten üreyemeyeceği için zamanla mutasyona uğramış genler azalır ve yok olur, ayıklanır. Böylece, yararlı genlerle zararlı genler ayıklanarak yaşadığı ortama daha iyi uyum sağlamış canlılar gelişir.

çekik gözlü olmak nesilden nesile aktarılıyor ise bu bir mutasyondur. Fayda sağlıyorsa ki örnekteki gibi sağlıyor o halde yararlı mutasyondur. Anlaşılamaması mümkün olmayan bir tarif :D

Metobolizmanın bütün değişimlerinden, canlıların gerek doğa gerek ortamın verdiği etkilerden dolayı değişmesinin adı mutasyon mudur? Vücudumuzun verdiği tepki, aldığı şekil, büyümesi, gelişmesi, çoğalması vs herşey mutasyonun kapsamına girmiş oluyor.

tarihinde BersHan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Mutasyonun örneklerine ve tanımlamalarına bir de buradan bakar mısınız.

Burada bir hususun hatırlanmasında fayda vardır. Canlıların eşeyli üremelerinde sperm ve yumurta hücresi rol oynar. Bu iki hücre birleşerek tek hücreli zigotu hâsıl eder. O da gelişerek çok hücreli canlıyı verir. Sperm ve yumurta hücreleri birleşmeden önce kromozom sayıları yarıya iner. Böylece kromozom sayısı yarıya inmiş iki hücre birleşince, o canlıya ait olan kromozom sayısı değişmemiş sabit kalmış olur. Döllenmeden önce erkek ve dişi hücrelerde kromozom sayısının yarıya inmesi bir kanun şeklinde bitkilerde, hayvanlarda ve insanlarda aynı şekilde cereyan eder.

Mutasyon, canlının genetik yapısında meydana gelen değişikliklerdir. Bu değişiklik kromozomlarda olabilir, ya da genlerde olabilir. Kromozomlarda olan değişiklik de, ya kromozomun sayısında olur, ya da yapısında. Her canlının kromozom sayısı sabittir. Kromozom sayısının değişmesi, artma veya eksilme şeklinde olabilir. Sözgelimi, 40 kromozomu olan bir bitkide, üreme esnasında kromozomların uygun bölünememesi veya uygun yere taşınamaması sebebiyle, bazı fertlerde bu sayı değişebilir. Mesela 41 veya 42, ya da 30 veya 38 olabilir. Böyle sayı değişikliğine sahip olan fertler sıhhatli bir hayata sahip olamazlar. Çoğu zaman bunların nesilleri devam etmez ve genelde bu tip değişiklikler canlıların anormalliğine ve ölümüne sebep olur.

Bir başka değişiklik de, kromozom sayısının tam katları veya yarı katları kadar artması şeklinde olabilir. 40 kromozomlu bir bitkinin üremesi esnasında çiçek tozu ve yumurta hücrelerinin teşkili esnasında kromozom sayısının yarıya inmesi gerekir. Çünkü erkek ferdi temsil eden polen ile yumurta hücresi birleşince kromozom sayısının 40 olarak sabit kalacaktır. Hücredeki kromozomların yarıya inmesi esnasında müdahale edilerek bu yarıya inmeye mani olunabilir. Bu yarıya inme, yumurta hücresinde yapılabileceği gibi sperm hücresinde de veya her ikisinde de yapılabilir. Bu durumda kromozom sayısı 40 yerine, 60 veya 80 olan fertler meydana gelir. Bu şekildeki kromozom artışı fertleri öldürmez. Bunların nesilleri de devam eder. İşte bu tip kromozom değişikliğine faydalı mutasyon adı verilir. Özellikle bitki ve hayvan ıslahında bu metottan faydalanılmaktadır. Mesela, kromozom sayısı iki katına veya dört katına çıkmış mısırlar, normal fertlere göre daha büyük koçanlı ve daha iri daneli olmaktadır. Aynı şekilde süt ve et verimini arttırmak için hayvanlar âleminde de benzer uygulamalar vardır.

Bunun haricindeki mutasyonlar, ister genlerde olsun, isterse kromozom yapısında veya sayısında olsun zararlı ve genelde öldürücüdürler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonuç

Mutasyonların faydalı olanları, kromozom sayısının katları şeklinde artış gösterenlerdir. Bitki ve hayvan ıslahında iri yapılı meyvelerin elde edilmesinde, et ve süt veriminin arttırılmasında bu metot kullanılmaktadır. Ancak, bunlardan yeni ve farklı bir canlı meydana gelmesi mümkün değildir. Mısırın kromozom sayısını iki kat arttırınca iri daneli ve büyük koçanlı mısır elde edilmekte, mısır yine mısır olarak kalmakta, mısırdan fasulye meydana gelmemektedir.

http://www.sorularla...der-mi-237.html

tarihinde BersHan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim Teorisi, bütün varlıkların plânsız ve programsız şekilde rastlantılar, sonunda, ya da tesadüflerin ürünü olarak ortaya çıktığını, yaratılışçılar ise, atomlardan galaksilere kadar her şeyin şuurlu, plânlı, hikmetli ve gayeli yaratıldığını belirtir. İşte Evrim Teorisiyle dinlerin çatıştığı nokta budur. Bir başka deyişle, yaratılışçılarla evrimciler ara­sındaki düşünce farkı, ilmî metotlarla elde edilen verilerin yorumlanmasındadır.

Materyal her ikisinde de kâinat içindeki varlıklardır. İnce­leme metotları da aynıdır. Ancak, yorum farklıdır. Selimiye'yi Mimar Sinan'nın eseri bilerek incelemek, bu eserin tesadüf ve tabiat ürünü olduğunu kabul ederek incelemekten çok daha akla uygundur. Dolayısıyla, bir hücreyi, ya da hücre içerisin­deki bir organeli bir yaratıcının eseri olarak tetkik etmek, in­celeme ve araştırmaya ket vurma değil, aksine araştırmaya teşvik eder. Çünkü araştırıcı, her şeyin mutlaka bir gayeye ve maksada ve plâna göre yapıldığını düşünür ve varlıklar ara­sındaki o gizli nizam ve intizamı bulmaya çalışır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Netice olarak, konu ile alâkalananların, ideolojik yakla­şımlardan ve acele yorumlardan kaçınmaları gerekir. Tama­men materyalist felsefeyle meseleleri açıklama yerine, hem materyalist felsefe taraftarlarının ve hem de bir yaratıcıyı ka­bul edenlerin konuya yaklaşım tarzları nazara verilmelidir.

Bu konudaki tartışmaların tamamen ortadan kalkacağını beklemek de çok büyük iyimserlik olur. Buna gerek de yok­tur. Çünkü, farklı düşünce ve yaklaşım tarzları, bilimsel ge­lişmelere yol açar. Esas olan farklı görüş ve düşüncelere saygılı olmak ve onlara karşı tolerans göstermektir.

Bütün dünyanın eğitim sisteminde böyle bir metodun be­nimsenmesi, insanların birbirlerine karşı olan tolerans ve hoşgörüsünü de artıracak ve daha huzurlu ve yaşanılabilir bir dünyanın yolu açılmış olacaktır.

Prof.Dr. Adem Tatlı

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yararlı mutasyon örnekleri:

Delta32 mutasyonu

Bu mutasyon HIV virüsünden korunmayı sağlıyor. HIV Virüsü saldıracağı hücreyi seçerken hedef hücredeki CCR5 adlı bir geni reseptör olarak kullanıyor. Hücrede CCR5 tespit ederse hücreye saldırıyor. Ancak bazı insanlarda bu CCR5 geni gen delesyonu mutasyonuna uğradığından HIV virüsü CCR5'i yapısının farklılaşmış olmasından ötürü tespit edemiyor ve HIV virüsünün insana saldırması önlenmiş oluyor. Yani hücreler HIV için görünmez oluyor diyebiliriz.

H1N1 virüsünün yayılmasına neden olan mutasyonlar

H1N1 yani domuz gribi virüsünün başlarda ilaçlara karşı yüksek direnç mutasyonunun olduğu biliniyordu. Ancak bu direncin virüsün çoğalmasını yavaşlatıcı etkisi vardı bu yüzden büyük bir sağlık sorunu olarak görünmüyordu. Ancak H1N1 birkaç sene sonra öyle bir mutasyon geçirdi ki, artık sahip olduğu ilaç direncinin yavaşlatma etkisini ortadan kaldırmıştı. Böylece virüs bir anda tüm dünyaya yayıldı. Bunun peşine tekrar direnç kazandırıcı bir mutasyon daha geçirdi ve tüm dünyaya korku saldı.

Bir sinek türünün zehire karşı geçirdiği nokta mutasyonu

Sineği zehirleyen maddenin çalışma prensibi, sinekteki bir enzime bağlanıp enzimin görevini yapmasını engellemek. Ancak sineğin geçirdiği tek bir nokta mutasyonu, altını çiziyorum sadece tek bir nükleotitin değişmesi (GGT -> GAT) , enzime zehri parçalayıcı bir özellik kazandırmış ve zehri yok edebilmeyi başarmasını sağlamıştır. İşte tek başına bu basit mutasyon bile sineğin hayatını kurtarıcı etkiye sahip.

Naylon fabrikasının atığındaki bakterilerin geçirdiği mutasyon

Bir naylon fabrikasının atığında keşfedilen mutasyon, bir bakteri türünün naylon oligomerlerini birincil besin kaynağı olarak kullanmasını sağlayan naylon lineer oligomer hidrolaz enziminin üretilmesini sağladığı bulunmuş. Ayrıca bu enzim kusursuz değil. Bu da bize mutasyonların aslında bilinçsiz ve kör olduklarını, rastgele gerçekleştiklerini gösteriyor.

Bunlara ek olarak her gün karşılaştığımız gündelik bir olaydan bahsetmek gerekirse, hepimiz virüslerin mutasyon geçirdiğini farkedebiliyoruz. Örneğin bir kere grip aşısı olduğunuz zaman, aşı hiçbir şekilde bir daha grip olmayacağınızı garanti edemez. Artı her sene tekrar aşı olmak zorundasınız. Bunun sebebi virüslerin sürekli mutasyon geçirerek aşılara karşı direnç kazanmasıdır. Her sene direnç kazanan virüsler için farklı aşılar üretilir ve bu sefer yeni çıkan aşıyı olmak zorunda kalırsınız.

Aynı şekilde düzensiz antibiyotik kullanımı sizi daha çok hasta edebilir. O yüzden doktorlar size her zaman iyileşseniz dahi antibiyotiği bitirmeden bırakmayın der. Düzensiz antibiyotik kullanımı sonucu bakterilerin bir kısmı ölmez ve direnç kazanır. Bu kez istediğiniz kadar antibiyotik alın sadece kendinize zarar verirsiniz. Bakteriler ise daha dirençli bir şekilde vücudunuzda üremeye devam eder.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yararlı mutasyon örnekleri:

Delta32 mutasyonu

Bu mutasyon HIV virüsünden korunmayı sağlıyor. HIV Virüsü saldıracağı hücreyi seçerken hedef hücredeki CCR5 adlı bir geni reseptör olarak kullanıyor. Hücrede CCR5 tespit ederse hücreye saldırıyor. Ancak bazı insanlarda bu CCR5 geni gen delesyonu mutasyonuna uğradığından HIV virüsü CCR5'i yapısının farklılaşmış olmasından ötürü tespit edemiyor ve HIV virüsünün insana saldırması önlenmiş oluyor. Yani hücreler HIV için görünmez oluyor diyebiliriz.

H1N1 virüsünün yayılmasına neden olan mutasyonlar

H1N1 yani domuz gribi virüsünün başlarda ilaçlara karşı yüksek direnç mutasyonunun olduğu biliniyordu. Ancak bu direncin virüsün çoğalmasını yavaşlatıcı etkisi vardı bu yüzden büyük bir sağlık sorunu olarak görünmüyordu. Ancak H1N1 birkaç sene sonra öyle bir mutasyon geçirdi ki, artık sahip olduğu ilaç direncinin yavaşlatma etkisini ortadan kaldırmıştı. Böylece virüs bir anda tüm dünyaya yayıldı. Bunun peşine tekrar direnç kazandırıcı bir mutasyon daha geçirdi ve tüm dünyaya korku saldı.

Bir sinek türünün zehire karşı geçirdiği nokta mutasyonu

Sineği zehirleyen maddenin çalışma prensibi, sinekteki bir enzime bağlanıp enzimin görevini yapmasını engellemek. Ancak sineğin geçirdiği tek bir nokta mutasyonu, altını çiziyorum sadece tek bir nükleotitin değişmesi (GGT -> GAT) , enzime zehri parçalayıcı bir özellik kazandırmış ve zehri yok edebilmeyi başarmasını sağlamıştır. İşte tek başına bu basit mutasyon bile sineğin hayatını kurtarıcı etkiye sahip.

Naylon fabrikasının atığındaki bakterilerin geçirdiği mutasyon

Bir naylon fabrikasının atığında keşfedilen mutasyon, bir bakteri türünün naylon oligomerlerini birincil besin kaynağı olarak kullanmasını sağlayan naylon lineer oligomer hidrolaz enziminin üretilmesini sağladığı bulunmuş. Ayrıca bu enzim kusursuz değil. Bu da bize mutasyonların aslında bilinçsiz ve kör olduklarını, rastgele gerçekleştiklerini gösteriyor.

Bunlara ek olarak her gün karşılaştığımız gündelik bir olaydan bahsetmek gerekirse, hepimiz virüslerin mutasyon geçirdiğini farkedebiliyoruz. Örneğin bir kere grip aşısı olduğunuz zaman, aşı hiçbir şekilde bir daha grip olmayacağınızı garanti edemez. Artı her sene tekrar aşı olmak zorundasınız. Bunun sebebi virüslerin sürekli mutasyon geçirerek aşılara karşı direnç kazanmasıdır. Her sene direnç kazanan virüsler için farklı aşılar üretilir ve bu sefer yeni çıkan aşıyı olmak zorunda kalırsınız.

Aynı şekilde düzensiz antibiyotik kullanımı sizi daha çok hasta edebilir. O yüzden doktorlar size her zaman iyileşseniz dahi antibiyotiği bitirmeden bırakmayın der. Düzensiz antibiyotik kullanımı sonucu bakterilerin bir kısmı ölmez ve direnç kazanır. Bu kez istediğiniz kadar antibiyotik alın sadece kendinize zarar verirsiniz. Bakteriler ise daha dirençli bir şekilde vücudunuzda üremeye devam eder.

Teşşekkür ediyorum. Emeğinize sağlık.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıllı Tasarım Teorisi...

Darwin zamanından itibaren yakın geçmişe kadar, tek hücrelilik “basit yapılı” olarak algılanıyordu. “Kompleks yapıların, basit yapılardan zaman içerisinde kademe kademe geliştiği” varsayılıyordu. Hücre seviyesinde ve moleküler düzeyde yapılan çalışmalarla, “yüksek yapılı canlıların ve kompleks organların, ilkel tiplerden farklılaşarak teşekkül edemeyeceği” anlaşılmaya başlandı. Çünkü her bir organın yaptığı görev, çok kompleks ve karmaşık olaylar zincirinin bir sonucuydu. Bu görevin yapılabilmesi bütün şartların bir anda var olmasıyla mümkün olabiliyordu, aksi hâlde sistem görev yapmıyordu.

Bunun manası şu idi:

Biyolojik olayların büyük bir kısmı, çok komplikedir, basit bir veya iki kademeli hadise değildir. Dolayısıyla bu biyolojik reaksiyonlar, “kendiliğinden oluşma”yla veya “gelişigüzellik”le açıklanamaz. Çünkü burada fevkalade plânlı/prog­ram­lı ve son derece komplike bir yapı göze çarpmaktadır.

Biyokimyacı Michael J. Behe, bu fikri sistemleştirenlerin başında gelmektedir. “Darwin’in Kara Kutusu” adlı kitabında ileriye sürdüğü “Akıllı Tasarım Teorisi,” ilim çevrelerinde “Darwinizm’in alternatifi” olarak değerlendirilmiştir. Dar­win’in Evrim Teorisi’ne karşı şimdiye kadar ileri sürülmüş gö­rüşler içerisinde en kapsamlı olanı, Behe’nin Akıllı Tasarım Teorisi’dir.

tarihinde BersHan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıllı tasarım teorisinden yola çıkarak, Tüycükleri inceleyelim.

Behe, karmaşık fonksiyonlara örnek olarak tüycüklere de dikkati çeker ve bunların yapıları ile görevleri hakkında detaylı açıklamalar yapar.

Bilindiği gibi, bazı hücrelerde yüzmek için tüycükler vardır. Bu tüycükler kirpiklere benzerler. Behe’ye göre, eğer tüycükleri olan bir hücre, sıvı içinde serbestçe hareket edebiliyorsa, bir küreğin tekneyi hareket ettirmesi gibi, tüycüklerin de hücreyi hareket ettirmesi mümkündür. Eğer hücre diğer hücrelerin ortasında ise, hareket hâlinde olan tüycükler sıvıyı, sabit hücrenin yüzeyine doğru sıçratırlar. Behe, tüycüklerin iki farklı görevinden söz eder. Birisi hücrenin yüzmesinde vazife görür; spermde olduğu gibi. Diğeri de, senkronize hareket yaparlar, solunum yollarındaki hücrelerin tüycüklerinde olduğu gibi. Roma savaş gemilerinde kürek çeken köleler gibi, tüycükler de mukus sıvısını boğazdan yukarıya doğru iterler. Bunlar nefes alırken içeri kaçarlar ve sonra dışarıya itilmeye çalışılırlar.

Tüycüklerin üzeri zarla örtülmüş liflerden oluşmuştur. Tüycüğün zarı, hücre zarının dışında gelişen bir parçasıdır. Böylece, tüycüğün iç kısmı hücrenin içiyle temas hâlindedir. Behe, bir tüycük diklemesine kesilerek elektron mikroskopta incelendiğnde, çubuk şeklinde dokuz ayrı yapnını göze çarptığını ifade eder. Bu çubuklara ‘mikrotüpler’ adı verilir. Bu dokuz mikrotüpten her biri iç içe geçmiş iki halkadan oluşur. Bu halkaların her birisi de 13 ayrı telden teşekkül eder. O, biyokimyasal deneylerin, mikrotüplerin ‘tubulin’ denilen proteinlerden oluştuğunu gösterdiğini nazara veirir. Her mikrotüpte iki ayrı uzantı vardır. Bunlar ‘dynein’ denilen bir proteine sahiptirler. Dynein, ‘hücredeki motor’ görevini yapar ve mekanik bir güç oluşturur. Dynein hareketine devam ettikçe gerilim artar. Behe, mikrotüpler esnek olduğu için dynein molekülünün sebep olduğu kayma hareketinin zamanla bükülme hareketine dönüştüğünü belirtir.

Tüycüklerin hareketi için mutlaka mikrotüpler gerekmektedir. Ayrıca tüycüklerin mikrotüplerinin hareketsiz kalmamaları için bir motoru bulunmalıdır. Komşu lifleri hareketlendirebilmek için de bağlayıcılara gerek vardır. Ancak bu şekilde ayrıştırma hareketini bükülme hareketine dönüştürürler ve yapının yıkılıp dağılmasını engellerler.

Behe, bütün bu anlatılanların ışığında, tüycüklerin eksiltilemez ya da indirgenemez karmaşıklıkta olduğunu, dolayısıyla, bu kadar komplike ve karmaşık yapıların hiç birisinin evrim süreci veya aşamasıyla oluşamayacağını belirtir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Akıllı tasarım teorisinden yola çıkarak, Tüycükleri inceleyelim.

Behe, karmaşık fonksiyonlara örnek olarak tüycüklere de dikkati çeker ve bunların yapıları ile görevleri hakkında detaylı açıklamalar yapar.

Bilindiği gibi, bazı hücrelerde yüzmek için tüycükler vardır. Bu tüycükler kirpiklere benzerler. Behe’ye göre, eğer tüycükleri olan bir hücre, sıvı içinde serbestçe hareket edebiliyorsa, bir küreğin tekneyi hareket ettirmesi gibi, tüycüklerin de hücreyi hareket ettirmesi mümkündür. Eğer hücre diğer hücrelerin ortasında ise, hareket hâlinde olan tüycükler sıvıyı, sabit hücrenin yüzeyine doğru sıçratırlar. Behe, tüycüklerin iki farklı görevinden söz eder. Birisi hücrenin yüzmesinde vazife görür; spermde olduğu gibi. Diğeri de, senkronize hareket yaparlar, solunum yollarındaki hücrelerin tüycüklerinde olduğu gibi. Roma savaş gemilerinde kürek çeken köleler gibi, tüycükler de mukus sıvısını boğazdan yukarıya doğru iterler. Bunlar nefes alırken içeri kaçarlar ve sonra dışarıya itilmeye çalışılırlar.

Tüycüklerin üzeri zarla örtülmüş liflerden oluşmuştur. Tüycüğün zarı, hücre zarının dışında gelişen bir parçasıdır. Böylece, tüycüğün iç kısmı hücrenin içiyle temas hâlindedir. Behe, bir tüycük diklemesine kesilerek elektron mikroskopta incelendiğnde, çubuk şeklinde dokuz ayrı yapnını göze çarptığını ifade eder. Bu çubuklara ‘mikrotüpler’ adı verilir. Bu dokuz mikrotüpten her biri iç içe geçmiş iki halkadan oluşur. Bu halkaların her birisi de 13 ayrı telden teşekkül eder. O, biyokimyasal deneylerin, mikrotüplerin ‘tubulin’ denilen proteinlerden oluştuğunu gösterdiğini nazara veirir. Her mikrotüpte iki ayrı uzantı vardır. Bunlar ‘dynein’ denilen bir proteine sahiptirler. Dynein, ‘hücredeki motor’ görevini yapar ve mekanik bir güç oluşturur. Dynein hareketine devam ettikçe gerilim artar. Behe, mikrotüpler esnek olduğu için dynein molekülünün sebep olduğu kayma hareketinin zamanla bükülme hareketine dönüştüğünü belirtir.

Tüycüklerin hareketi için mutlaka mikrotüpler gerekmektedir. Ayrıca tüycüklerin mikrotüplerinin hareketsiz kalmamaları için bir motoru bulunmalıdır. Komşu lifleri hareketlendirebilmek için de bağlayıcılara gerek vardır. Ancak bu şekilde ayrıştırma hareketini bükülme hareketine dönüştürürler ve yapının yıkılıp dağılmasını engellerler.

Behe, bütün bu anlatılanların ışığında, tüycüklerin eksiltilemez ya da indirgenemez karmaşıklıkta olduğunu, dolayısıyla, bu kadar komplike ve karmaşık yapıların hiç birisinin evrim süreci veya aşamasıyla oluşamayacağını belirtir.

2006 yılında Pennsylvania A.B.D'de "akıllı tasarım" teorisinin okullarda evrim teorisiyle yanyana okutulması için bir grup yaratılışçı dava açtı. Avukatlar akıllı tasarımın bilim olup olmadığını tartışıyorlardı. Mahkeme bilim adamlarına döndü. Dindar bir katolik olan Biyoloji profesör Kenneth Miller, ulusal mahkemede Michael Behe'nin indirgenemez karmaşıklığı iddiasını çürüttü.

Miller, Akıllı Tasarımın iddaalarına karşıIık vermek için bilimsel kanıtları bir araya getirdi. Akıllı Tasarımın temelini hedef aldı.Michael Behe'nin argumanı indirgenemez karmaşıklık, ve onun en bariz örneği "flagellum"a benzer bakterileri inceledi.Bir çok bakteri hücre içinden çıkıp hareket etmesini sağlayan flagel kamçıIı yapısına sahiptir.

Akıllı Tasarımın görüşü yada indirgenemez karmaşıklık bir kehanette bulunuyor ki, kamçının çalışabilmesi için bütün parçaların eksiksiz olması gerekir, aksi halde bu karmaşık makinenin parçaları çalışmaz olurdu. Miller bilimsel literatür içerisinde derhal Behe'ye meydan okuyacak bir delil keşfetti. Başka bir bakteride tam çalışır durumda basit bir mekanizma vardı. Hatta sisteminde 50 parçadan 40'ı yoktu. Yani %80'i eksikti ve kamçı aynı hassasiyette mükemmel çalışıyordu. Miller gösterdi ki flagellum evrim geçirmek için çok karmaşık değildi.

2 gün süren ifadelerde, Miller Akıllı Tasarımın argumanlarına bir bir cevap verdi. Miller'ın görüşü, ve bilim topluluğun büyük çoğunluğunun görüşü Akıllı Tasarım teorisyenlerinin gördüğü boşlukların olmadığıydı. Ve Aralık 2005'te, karar açıklandı. Amerikan mahkemesi "Akıllı Tasarım"ın bilim olmadığı ve Pennsylvania'da ki okullarda evrime alternatif olarak öğretilmesinin zararlı sonuçlar doğuracağı için yasaklanmasını onayladı.

Vaktiniz varsa Kenneth Miller'ın kesin kanıtlarla akıllı tasarımı çürüttüğü 2 saatlik konferansı :

tarihinde Deschain tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

2006 yılında Pennsylvania A.B.D'de "akıllı tasarım" teorisinin okullarda evrim teorisiyle yanyana okutulması için bir grup yaratılışçı dava açtı. Avukatlar akıllı tasarımın bilim olup olmadığını tartışıyorlardı. Mahkeme bilim adamlarına döndü. Dindar bir katolik olan Biyoloji profesör Kenneth Miller, ulusal mahkemede Michael Behe'nin indirgenemez karmaşıklığı iddiasını çürüttü.

Miller, Akıllı Tasarımın iddaalarına karşıIık vermek için bilimsel kanıtları bir araya getirdi. Akıllı Tasarımın temelini hedef aldı.Michael Behe'nin argumanı indirgenemez karmaşıklık, ve onun en bariz örneği "flagellum"a benzer bakterileri inceledi.Bir çok bakteri hücre içinden çıkıp hareket etmesini sağlayan flagel kamçıIı yapısına sahiptir.

Akıllı Tasarımın görüşü yada indirgenemez karmaşıklık bir kehanette bulunuyor ki, kamçının çalışabilmesi için bütün parçaların eksiksiz olması gerekir, aksi halde bu karmaşık makinenin parçaları çalışmaz olurdu. Miller bilimsel literatür içerisinde derhal Behe'ye meydan okuyacak bir delil keşfetti. Başka bir bakteride tam çalışır durumda basit bir mekanizma vardı. Hatta sisteminde 50 parçadan 40'ı yoktu. Yani %80'i eksikti ve kamçı aynı hassasiyette mükemmel çalışıyordu. Miller gösterdi ki flagellum evrim geçirmek için çok karmaşık değildi.

2 gün süren ifadelerde, Miller Akıllı Tasarımın argumanlarına bir bir cevap verdi. Miller'ın görüşü, ve bilim topluluğun büyük çoğunluğunun görüşü Akıllı Tasarım teorisyenlerinin gördüğü boşlukların olmadığıydı. Ve Aralık 2005'te, karar açıklandı. Amerikan mahkemesi "Akıllı Tasarım"ın bilim olmadığı ve Pennsylvania'da ki okullarda evrime alternatif olarak öğretilmesinin zararlı sonuçlar doğuracağı için yasaklanmasını onayladı.

Vaktiniz varsa Kenneth Miller'ın kesin kanıtlarla akıllı tasarımı çürüttüğü 2 saatlik konferansı :

Teşekkürler Deschain. Sizin bu iletinize Behe nin kendi savunmasını izninizle sunuyorum.

Darwinci evrimin dogmatik savunucuları salt gerçeği saptırıyorlarsa, bu yeterince kötüdür. Ama bu kadarıyla yetinmediler. Onlar şimdi İngilizce konuşulan dünyada biyoloji bilimlerinde hâkimdirler. Ancak, bu hâkim konumlarını kendilerininkinden farklı görüşleri sansürden geçirmek için kullanmaktadırlar.

Dogmatik Darwinciler, zayıf bir yorumu delilin üzerine giydirerek, onu ‘bilim yapmanın tek yolu’ olarak ilan etmektedirler. Bunun üzerine yapılan eleştiriler ‘bilimsel değildir’ etiketiyle yaftalanır. Eleştirenlerin makaleleri, editörlerinin baskın şekilde dogmatik Darwincilerden oluştuğu, önde gelen dergiler tarafından reddedilir. Eleştirenlere devlet kurumları fon ayırmaz. Söz konusu kurumlar büyük önerileri, ortaklaşa inceleme yapmaları için Darwinci dogmatiklere götürür ve sonunda eleştirenler bilimsel camianın tamamen dışına itilirler.

Wells, çok daha vahim bir meseleye de dikkat çekmekte ve Darwinci görüşe karşı sunulan delillerin, gangster çetesine şahitlik edenlerin ortadan kaldırılması gibi, yok edildiğine veya gizlendiğine işaret etmektedir:

Fiiliyatta Darwinci görüşe karşı sunulan deliller ortadan kaldırılır. Gangster çetesine şahitlik edenlerin ortadan kaldırılması gibi veya deliller sadece gayretli bir araştırmacının bulabileceği, uzmanlaşmış yayınlar içinde saklanır. Bazı eleştiri sahipleri susturulur veya karşı deliller gizlenir. Dogmatikler, teoremleriyle ilgili bir tartışmanın olmadığını ve ona karşı hiçbir delilin sunulmadığını ilan ederler. Darwinci ortodoksluğun savunucuları bu taktikleri kullanarak, araştırma ödenekleri, fakülte atamaları ve ortaklaşa inceleme alanlarında Amerika’da tekel kurmayı başarmışlardır.

Darwinci evrimin dogmatik savunucuları, sadece çoğu Amerikan üniversitelerini kontrol etmekle kalmıyorlar, aynı zamanda çoğu halk okulu üzerinde koca bir gücü ellerinde tutuyorlar. Ulusal Bilim Eğitim Merkezi (NCSE), Darwinci evrime karşı sınıf içi eleştirileri engellemek için yerel okullara baskı uygular.

Gerçek şu ki, şaşırtıcı sayıda biyolog, Darwinci evrimin ileri sürdüklerinin bazılarından sessizce kuşku duymakta veya onları reddetmektedir. Ancak en azından Amerika’da onlar ağızlarını kapalı tutmak zorundalar. Aksi hâlde, kınamaya, marjinalleşmeye veya sonunda bilimsel camiadan ihraç edilmeye maruz kalırlar. Bu çok sık olmasa da, böyle bir riskin bulunduğunu herkese hatırlatacak orandadır. Umarım Darwincilerin karşıt görüşlere uyguladıkları sansürün etkisiyle gözleri açılan biyologlardan oluşan ve sayıları giderek artan bir yeraltı camiası oluşur! İzole olmuş muhalifler kaç tane meslektaşının aynı şekilde düşündüğünü fark etmeye başladığında, onların sayıları giderek artacak ve sesleri daha gür çıkmaya başlayacaktır.

Darwinistler, ‘dinî bağnazlık’ korkusunu öne çıkararak tekellerini desteklemekte oldukça başarılı olmuşlardır. Bizlere ‘Darwinizm’in kaçınılmaz olduğu, çünkü ‘onun bizi, bilimin üzerine boğucu bir ortodoksluk dayatabilecek dindar fanatiklerden koruduğu’ söylenir. İronik bir şekilde bu insanlar, bilimi, dinî dogmatizmden, kendi dogmatizmlerini dayatmak suretiyle korumaktadırlar.

“En güvenli ve iyi yaklaşım, biyoloji bilimini gerçek temeline, yani ispata oturtmaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evrim Teorisi, bütün varlıkların plânsız ve programsız şekilde rastlantılar, sonunda, ya da tesadüflerin ürünü olarak ortaya çıktığını, yaratılışçılar ise, atomlardan galaksilere kadar her şeyin şuurlu, plânlı, hikmetli ve gayeli yaratıldığını belirtir. İşte Evrim Teorisiyle dinlerin çatıştığı nokta budur. Bir başka deyişle, yaratılışçılarla evrimciler ara­sındaki düşünce farkı, ilmî metotlarla elde edilen verilerin yorumlanmasındadır.

Materyal her ikisinde de kâinat içindeki varlıklardır. İnce­leme metotları da aynıdır. Ancak, yorum farklıdır. Selimiye'yi Mimar Sinan'nın eseri bilerek incelemek, bu eserin tesadüf ve tabiat ürünü olduğunu kabul ederek incelemekten çok daha akla uygundur. Dolayısıyla, bir hücreyi, ya da hücre içerisin­deki bir organeli bir yaratıcının eseri olarak tetkik etmek, in­celeme ve araştırmaya ket vurma değil, aksine araştırmaya teşvik eder. Çünkü araştırıcı, her şeyin mutlaka bir gayeye ve maksada ve plâna göre yapıldığını düşünür ve varlıklar ara­sındaki o gizli nizam ve intizamı bulmaya çalışır.

Bershan öncelikle ilk yazdığın cümle tamamen yanlış. Genel görüş bu, evrimi savunanlar tamamen rastlantısalcı ve tesadüfçü sanılıyorlar. sana bir örnek veriyorum dikkatli oku kendim yazdım :D

bir balık sürüsü var ve bunlar su üzerindeki suya yakın dallarda bulunan böceklerle besleniyorlar. böceklere atlayarak onları yakalıyorlar ve yiyorlar. Gel zaman git zaman su seviyeleri yıllar içinde yavaş yavaş azalıyor. ilk yıl 10 cm sular çekiliyor. başlarda 40 cm su yüzeyine zıplayarak yakalayabildikleri böcekleri yakalamak için artık 50 cm zıplamaları gerekiyor. ancak tüm balıklar bu güçte değiller ve yüzgeçleri yeterli büyüklükte değil. Ancak bazılarının yüzgeçleri daha iri ve daha güçlüler. 50 cm zıplayamayanlar ölüyor ve yok oluyorlar. artık kalan tüm balıklar 50 cm zıplayabiliyorlar. artık bu 50 cm zıplayabilenler birbirleri ile çüftleşiyorlar ve yeni nesiller daha güçlü genetik özellikler ile doğuyor. yıllar içinde suların çekilmesi ile aynı bu kurallar uygulanarak 1 metre zıplayan balıklar görülmeye başlanıyor. çok güçlüler ve vücut yapıları ancak 40 cm zıplayan ilk atalarına göre daha farklı, yüzgeçler büyümüş, vücut daha aerodinamik bir hal almış, kas yapısı daha gelişmiş bir tür bu. işte evrim böyle gerçekleşiyor yani bahsettiğin gibi """ Evrim Teorisi, bütün varlıkların plânsız ve programsız şekilde rastlantılar, sonunda, ya da tesadüflerin ürünü olarak ortaya çıktığını, yaratılışçılar ise, atomlardan galaksilere kadar her şeyin şuurlu, plânlı, hikmetli ve gayeli yaratıldığını belirtir""" bir durum yok :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bershan öncelikle ilk yazdığın cümle tamamen yanlış. Genel görüş bu, evrimi savunanlar tamamen rastlantısalcı ve tesadüfçü sanılıyorlar. sana bir örnek veriyorum dikkatli oku kendim yazdım :D

bir balık sürüsü var ve bunlar su üzerindeki suya yakın dallarda bulunan böceklerle besleniyorlar. böceklere atlayarak onları yakalıyorlar ve yiyorlar. Gel zaman git zaman su seviyeleri yıllar içinde yavaş yavaş azalıyor. ilk yıl 10 cm sular çekiliyor. başlarda 40 cm su yüzeyine zıplayarak yakalayabildikleri böcekleri yakalamak için artık 50 cm zıplamaları gerekiyor. ancak tüm balıklar bu güçte değiller ve yüzgeçleri yeterli büyüklükte değil. Ancak bazılarının yüzgeçleri daha iri ve daha güçlüler. 50 cm zıplayamayanlar ölüyor ve yok oluyorlar. artık kalan tüm balıklar 50 cm zıplayabiliyorlar. artık bu 50 cm zıplayabilenler birbirleri ile çüftleşiyorlar ve yeni nesiller daha güçlü genetik özellikler ile doğuyor. yıllar içinde suların çekilmesi ile aynı bu kurallar uygulanarak 1 metre zıplayan balıklar görülmeye başlanıyor. çok güçlüler ve vücut yapıları ancak 40 cm zıplayan ilk atalarına göre daha farklı, yüzgeçler büyümüş, vücut daha aerodinamik bir hal almış, kas yapısı daha gelişmiş bir tür bu. işte evrim böyle gerçekleşiyor yani bahsettiğin gibi """ Evrim Teorisi, bütün varlıkların plânsız ve programsız şekilde rastlantılar, sonunda, ya da tesadüflerin ürünü olarak ortaya çıktığını, yaratılışçılar ise, atomlardan galaksilere kadar her şeyin şuurlu, plânlı, hikmetli ve gayeli yaratıldığını belirtir""" bir durum yok :D

Bu yazın için teşekkür ediyorum. Verdiğin örneğe katılmıyor değilim, canlılar ihtiyaçları dahilinde yaşadığı çevreye, doğaya, zemine vs uyum sağlarlar ve kendilerini geliştirirler. Bu güç yada güçsüzlük dengesi nesillere aktarılabilir. Bunlarla bir sorunumuz yok. Muhtemelen b örneği okuyan her insan evet mümkündür yada evet olması gereken budur diyecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Behenin savunması tamamen boş iddialar. Asla kanıtlayamayacağı kendi iddialarını savunma olarak ileri sürmüş. Böyle bir savunmayı mahkemede sunmuş olabileceğini sanmıyorum çünkü hiçbir değer taşımıyor. Fifa 2014 te fark yiyip savunma durumuna geçen liseliler gibi nerdeyse :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

Behenin savunması tamamen boş iddialar. Asla kanıtlayamayacağı kendi iddialarını savunma olarak ileri sürmüş. Böyle bir savunmayı mahkemede sunmuş olabileceğini sanmıyorum çünkü hiçbir değer taşımıyor. Fifa 2014 te fark yiyip savunma durumuna geçen liseliler gibi nerdeyse :D

Açıklmasını yukarıda verdim sanırım behe nin savunmasını okumadın. Bir göz at istersen.

tarihinde BersHan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu yazın için teşekkür ediyorum. Verdiğin örneğe katılmıyor değilim, canlılar ihtiyaçları dahilinde yaşadığı çevreye, doğaya, zemine vs uyum sağlarlar ve kendilerini geliştirirler. Bu güç yada güçsüzlük dengesi nesillere aktarılabilir. Bunlarla bir sorunumuz yok. Muhtemelen b örneği okuyan her insan evet mümkündür yada evet olması gereken budur diyecektir.

eyw

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...