Jump to content

Recommended Posts

KURAN'DA YER (EARTH/DÜNYA)

Meded (15:19): Uzatmak, genişletmek, germek. مَدَدْ

Sutihat (88:20): Yaymak, sermek, düzleştirmek, preslemek. سطحت

Dehaha (79:30): Germek, uzatmak. دحاها

Mehden (20:53): Uzatmak, yaymak, genişletmek. مهاد

Fereş (51:48): Sermek, düzleştirmek. فَرَشَْ

Besat (71:19): Düzleştirmek, kaplamak, yaymak, sermek. بسط

Mihâd (78:6): Düz arazi, ova, düzlük. مهاد

tumblr_inline_myxvjtgWK81s5qqpq.jpg

Kuran'daki Eski Kozmoloji:

O, yeri sizin için döşek ( فِرَاشاً), göğü de bina yapan, gökten su indirip onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkarandır. Öyleyse siz de bile bile Allah’a ortaklar koşmayın. (Bakara 2/22)

O, yeri yayıp döşeyen (مَدَّ الأَرْضَ), orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır. (Rad 13/3)

  • Ragıb dedi ki: “Medde: çekmek, uzatmak demektir” Müfradat (2/597)
    Taberi dedi ki: “Medde’l-arz: enine boyuna yaymaktır” Taberi Tefsiri (16/328)
    Mukatil b. Süleyman: “Kabenin altından dünyayı yayıp döşedi” demektir. Mukatil, el-Eşbah ve’n-Nezair (281) Tefsiru Mukatil (2/165)
    İbn Kesir dedi ki: “Medde’l-arz”: enine ve boyuna uzatıp genişletti demektir. İbn Kesir (4/431)
    Kurtubi der ki: “Yüce Allah göklerdeki âyetleri (delilleri) beyan ettikten sonra "yeri uzatıp döşeyen... O'dur" buyruğu ile yeryüzündeki âyetleri beyan etmektedir. Yani yeri enine, boyuna yayıp döşeyen O'dur.
    Bu âyet-i kerîme yeryüzünün küre gibi olduğunu iddia edenlerin kanaatleri ile yeryüzünün kapılarının yukarıdan aşağıya doğru üzerine düştüğünü iddia edenlerin kanaatlerini reddetmektedir. İbnu'r-Râvendî'nin iddiasına göre yer aşağı doğru yuvarlanır gibi olmakla birlikte; yerin altında yukarı doğru yükselen rüzgarı andıran, yukarı doğru çıkan bir cisim de vardır. O bakımdan yukarıdan aşağı düşen ile aşağıdan yukarı doğru çıkan hacim ve güç itibariyle mutedil hale gelerek birbirleriyle uyum sağlamaktadırlar.
    Başkaları ise; yerin birisi yukarıdan aşağı doğru düşen, diğeri ise aşağıdan yukarı doğru çıkan iki cisimden meydana geldiğini iddia etmişlerdir. Böylelikle bu iki cisim arasında denge kurulmaktadır. İşte yeryüzünün durmasının sebebi budur. Müslümanların ve Kitap ehlinin kabul ettiği görüş, yeryüzünün durduğu, sakin olduğu ve uzanıp döşenmiş olduğudur. Yeryüzünün hareketinin adeten meydana gelen zelzeleler ile ortaya çıktığı şeklindedir” Kurtubi (9/280)
  • İbn Atiyye el-Endülüsi dedi ki: “Medde’l-Arz” ifadesi dünyanın küre şeklinde değil, yayılmış olmasını gerektirir. şeriatın zahiri de budur.” İbn Atiyye, el Muharraru’l-Veciz (3/298)

Yeri de yaydık (مَدَدْنَاهَا), ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik. (Hicr 15/19)

“Rabbim, yeryüzünü size beşik (مَهْدًا) yapan, orada size yollar açan ve size gökten yağmur indirendir.” Böylece onunla sizin için yerden türlü türlü bitkileri çift çift çıkardık. (Taha 20/53)

Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi (بِسَاطًا) yapmıştır. Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye). (Nuh 71/19-20)

  • Kurtubi dedi ki: Allah, yeri sizin için bir sergi" gibi yayılmış halde" kılmıştır. Kurtubi (18/306)
  • Begavi “Sizin için yeri yayıp serdi” demektir” demiştir. Tefsiru’l-Begavi (8/231)
  • “Besate”: bir şeyi yaymak ve genişletmektir. Bazen bu her iki anlamda da kullanılır. Bazen de bu anlamlardan biri kastedilerek kullanılır. Besate’s-sevb: elbiseyi sermek anlamına gelir. Bisat: sergi de bu köktendir. Her serilen şey bisat adını alır. Bu yüzden Allah: “Yeryüzünü de sizin için yayan O’dur” (Nuh 19) buyurmuştur. Bu ayette geçen bisat, geniş yer demektir.” Ragıb, Mufradat (1/135)

Q07EzVf.jpg

Yeryüzünü de yaydık (مَدَدْنَاهَا) ve orada sabit dağlar yerleştirdik. Orada her türden iç açıcı çift bitkiler bitirdik. (Kaf 50/7)

Yere ve onu yayıp döşeyene (طَحَاهَا) andolsun. (Şems 91/6)

Yeryüzüne bakmıyorlar mı, nasıl yayılmıştır! (سُطِحَتْ)(Gaşiye 88/20)

İşte bundan sonra arzı yayıp döşedi (دَحَاهَا). (Naziat 79/30)

  • Taberi, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Kabe, dünya yaratılmadan iki bin sene önce su üzerinde dört direk üzerine kuruldu. Sonra yeryüzü kabenin altından yayıldı” Hasen. Taberi (3/61, 24/208) Ebu’ş-şeyh el Azamet (4/1381)
  • Taberi, Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Allah kabeyi yeryüzünü yaratmadan iki bin sene önce yarattı, dünyayı da oradan yaydı” Hasen. Taberi (24/208) Beyhaki Şuab (3/431) İbn
    İshak es-Siyra (1/27)
  • Katade dedi ki: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” dehâhâ; yayıp sermek demektir. Hasen. Taberi (24/210)
  • Suyuti, Durru’l-Mensur’da dedi ki: Abd b. Humeyd ve İbn Ebi Hatim İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar: “Bir adam İbn Abbas’a dedi ki: Allah’ın kitabında iki ayet bir birine muhalif” İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Sen bunu ancak görüşünle söylüyorsun, oku bakalım” dedi. Adam: “De ki: "Arzı iki günde yaratan Allah'ı siz mi inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz?” (Fussilet 9) ayetinden “Çeşitli rızıklarını arayıp soranlar için tam dört günde takdir etmiş, sonra yaratmak için, gaz halinde bulunan gökyüzüne yönelmiştir” (Fussilet 11) ayetine kadar okudu. Sonra da “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” (Naziat 30) ayetini okudu. İbn Abbas radıyallahu anhuma Ģöyle cevap verdi: “Yer, gök yaratılmadan önce yaratıldı. Sonra sema yaratıldı, sonra yer, sema yaratıldıktan 9 sonra yayıldı. Dehaha sözü ancak yaymak, sermek demektir.” Durru’l-Mensur (8/412)
  • İbn Munzir İbrahim en-Nehai’den rivayet ediyor: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı”: Dünya Mekke’den yayılmıştır.” Durru’l-Mensur (8/412)
  • Katade dedi ki: “Bana ulaştığına göre dünya Mekke’den yayılmıştır. Sahih. Taberi (11/531) Abdurrazzak Tefsir (2/213)
  • Abd b. Humeyd, Ata’dan rivayet ediyor: “Bana ulaştığına göre dünya kabe’nin altından yayılıp uzatılmıştır.” Durru’l-Mensur (8/412)

Iraklı astronomi araştırmacısı Fadhel Al-Sa'd 2011'de katıldığı bir TV programda yerin düz olduğunu savundu.

Yeryüzüne ilişkin ayetlerin analizi:

da580104-b72e-42ec-9ac7-9b23567a41cb_zpsfe3d487a.jpg

Daha fazlası için kaynak: http://ateistcanavar...n_duz_olusu.pdf

BAa4L.jpg

Mûsâ, “O, doğunun da batının da ve ikisi arasındaki her şeyin de Rabbidir. Eğer düşünüyorsanız bu, böyledir” dedi. (Şuara 26/28)

Doğu da, Batı da Allah’ındır. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü işte oradadır. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir. (Bakara 2/115)

Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar (gibi) buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik. (Kehf 18/86)

Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu. (Kehf 18/90)

  • Güneş Arş’ın altında secde yapmaya gider; bu maksatla izin ister, kendisine izin verilir. Secde
    edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi
    yakındır. O vakit kendisine: ”Geldiğin yere dön!” denir. Böylece battığı yerden doğar.”
    (Buhari, Tefsir Ya-sin 1, Bed’ul-Halk 4, Tevhid 22,23, Müslim, İman 250, (159), Tirmizi, Tefsir, Ya-sin, 4225)

Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. (Lukman 31/10)

Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzmektedir. (Yasin 36/40)

Allah geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Güneşi ve Ay'ı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir vakte kadar akıp gitmektedir. İşte bu Allah'tır, Rabbinizdir. Mülk yalnızca O'nundur. Allah'ı bırakıp da ibadet ettikleriniz, bir çekirdek zarına bile hükmedemezler. (Fatır 35/13)

Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine örtüyor, gündüzü de gecenin üzerine örtüyor. Güneşi ve ayı da koyduğu kanunlara boyun eğdirmiştir. Bunların her biri belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. İyi bilin ki, o mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır. (Zümer 39/5)

Güneş de kendi yörüngesinde akıp gitmektedir. Bu mutlak güç sahibi, hakkıyla bilen Allah'ın takdiri(düzenlemesi)dir. (Yasin 36/38)

O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler (Enbiya 33)

0543f32a-5f9d-452b-b7c6-408705d4db06_zpsc0fd0468.jpg

tumblr_inline_myxvm6JFkr1s5qqpq.jpg

Bakara suresi-29.ayet

29. O, yeryüzünde olanların hepsini sizin için yaratan sonra (ثُمَّ) göğe yönelip onları yedi gök

halinde düzenleyendir. O, her şeyi hakkıyla bilendir.

Fussilet suresi-12. ayet

12.Böylece onları, iki günde (iki evrede) yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir.

50874b6c-225d-48f7-a5a9-3c833bed3699_zps02cb951c.jpg

"Dahv" kelimesi arzın küresel olduğuna işaret ediyor apolojyasının kritiği

Bazı Müslim apolojistler 79:30'da geçen dahv kelimesinin devekuşu yumurtası anlamına geldiğine iddia ederek "Tanrı yeryüzünü oval şekilde yaratmıştır" anlamı veriyorlar.

Gerçekten öyle mi?

48d10c00-7b66-4564-ac70-e0748becb7f7_zps5cabb2b0.jpg

İddia:

DEHÂ:
دحو – dahv
” sözcüğünün manası “devekuşu yumurtası” anlamı eksenindedir. Bu sözcüğün türevleri “devekuşu yumurtası”, “devekuşunun yumurtasını bıraktığı yer” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu sözcüğün türevlerinden olan “
مدحة – midhat
” sözcüğü, Mekkelilerin yuvarlak taşlar ve ceviz ile oynadıkları, bu günkü golf oyununa benzer bir oyunun adıdır. Bir çukur kazılır, kazılan çukura yuvarlak taş veya ceviz düşürülmeye çalışılırdı. Yuvarlak nesneyi çukura düşüren kişi oyunun galibi, düşüremeyen de mağlûbu sayılırdı. Ebi Rafi’ rivâyetinde Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin’in de bu oyunu oynadıkları anlatılır. ”
دحو – dahv
“sözcüğünün türevlerinden olan “
مداحى – medâhî
” sözcüğü de kursa/yufka gibi yuvarlak taşlara verilen addır (
Lisanü’l-Arab
, cilt 3, s. 310, 311).

“Yuvarlakça yaymak, döşemek” anlamındaki sözcüğün yeryüzü için kullanılması, yeryüzünün insanların ve diğer canlıların yaşamasına ve yiyeceklerini sağlamasına elverişli bir şekilde yaratılmış olduğunu ve şeklinin de tam yuvarlak değil, yuvarlakça olduğunu anlatmaktadır. Dünyamızın şeklinin “kutuplardan basık elipsoit [dönel elipsoit]” olduğunun daha yeni sayılabilecek bir tarihte keşfedildiği hatırlanacak olursa, 14 asır önceden yeryüzünün şekli için “dönel elipsoit”e en benzer yapıdaki devekuşu yumurtasını anlatan bir sözcüğün kullanılması, gerçek ve büyük bir mucizedir.
  • Taberi, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Kabe, dünya yaratılmadan iki bin sene önce su üzerinde dört direk üzerine kuruldu. Sonra yeryüzü kabenin altından yayıldı” Hasen. Taberi (3/61, 24/208) Ebu’ş-şeyh el Azamet (4/1381)
  • Taberi, Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Allah kabeyi yeryüzünü yaratmadan iki bin sene önce yarattı, dünyayı da oradan yaydı” Hasen. Taberi (24/208) Beyhaki Şuab (3/431) İbn
    İshak es-Siyra (1/27)
  • Katade dedi ki: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” dehâhâ; yayıp sermek demektir. Hasen. Taberi (24/210)
  • Suyuti, Durru’l-Mensur’da dedi ki: Abd b. Humeyd ve İbn Ebi Hatim İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar: “Bir adam İbn Abbas’a dedi ki: Allah’ın kitabında iki ayet bir birine muhalif” İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Sen bunu ancak görüşünle söylüyorsun, oku bakalım” dedi. Adam: “De ki: "Arzı iki günde yaratan Allah'ı siz mi inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz?” (Fussilet 9) ayetinden “Çeşitli rızıklarını arayıp soranlar için tam dört günde takdir etmiş, sonra yaratmak için, gaz halinde bulunan gökyüzüne yönelmiştir” (Fussilet 11) ayetine kadar okudu. Sonra da “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” (Naziat 30) ayetini okudu. İbn Abbas radıyallahu anhuma Ģöyle cevap verdi: “Yer, gök yaratılmadan önce yaratıldı. Sonra sema yaratıldı, sonra yer, sema yaratıldıktan 9 sonra yayıldı. Dehaha sözü ancak yaymak, sermek demektir.” Durru’l-Mensur (8/412)
  • İbn Munzir İbrahim en-Nehai’den rivayet ediyor: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı”: Dünya Mekke’den yayılmıştır.” Durru’l-Mensur (8/412)
  • Katade dedi ki: “Bana ulaştığına göre dünya Mekke’den yayılmıştır. Sahih. Taberi (11/531) Abdurrazzak Tefsir (2/213)
  • Abd b. Humeyd, Ata’dan rivayet ediyor: “Bana ulaştığına göre dünya kabe’nin altından yayılıp uzatılmıştır.” Durru’l-Mensur (8/412)

UJrMk4M.jpgZO8t5q2.jpg

Kaynak: Dünya ve Kubbesi, Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

http://ateistcanavar...n_duz_olusu.pdf

Devekuşu zemini düzleştirir (satıh yapar) yumurtalarını gömdükten sonra. Arabi lügatlara ve tefsirlere göre bu kelime düzleştirdik anlamına gelir. Devekuşunun yumurtalarını bırakmaya hazırlamış olduğu bir yataktır. Bazı apolojetikler dehaha'nın devekuşu yumurtası anlamına gelen duhiya olduğunu iddia etti. Bakalım gerçekten öyle mi?

"Duhiya", bu kelime kök değildir. Bu, dehaha ile aynı kökten olan de-ha-wa'dan türetülen bir isimdir. Dahası Duhiya devekuşu yumurtası manasına gelmez. En saygın sözlükler bu konuda şunu söylüyor:

Lisan El Arab

يُّها موضعها الذي تُفَرِّخ فالأُدْحِيُّ و الإدْحِيُّ و الأُدْحِيَّة و الإدْحِيَّة و الأُدْحُوّة مَبِيض النعام في الرمل , وزنه أُفْعُول من ذلك , لأَن النعامة تَدْحُوه برِجْلها ثم تَبِيض فيه وليس للنعام عُشٌّ . و مَدْحَى النعام : موضع بيضها , و أُدْحِيه .ِ

Çeviri: Al-udhy, El-idhy, El-udhiyya, El-idhiyya, El-udhuwwa: Devekuşunun yumurtalarını bıraktığı kumluk. Bu yüzden devekuşu ayaklarıyla arzı (toprağı, yeryüzünü) serer/yayar, sonra yumurtalarını oraya yatırır

الدَّحْوُ البَسْطُ . دَحَا الأَرضَ يَدْحُوها دَحْواً بَسَطَها . وقال الفراء في قوله والأَرض بعد ذلك دَحاها قال : بَسَطَها ; قال شمر : وأَنشدتني أَعرابية : الحمدُ لله الذي أَطاقَا

بَنَى السماءَ فَوْقَنا طِباقَا

ثم دَحا الأَرضَ فما أَضاقا

قال شمر : وفسرته فقالت دَحَا الأَرضَ أَوْسَعَها ; وأَنشد ابن بري لزيد بن عمرو بن نُفَيْل : دَحَاها , فلما رآها اسْتَوَتْ

على الماء , أَرْسَى عليها الجِبالا

و دَحَيْتُ الشيءَ أَدْحاهُ دَحْياً بَسَطْته , لغة في دَحَوْتُه ; حكاها اللحياني . وفي حديث عليّ وصلاتهِ , اللهم دَاحِيَ المَدْحُوَّاتِ يعني باسِطَ الأَرَضِينَ ومُوَسِّعَها , ويروى ; دَاحِيَ المَدْحِيَّاتِ . و الدَّحْوُ البَسْطُ . يقال : دَحَا يَدْحُو و يَدْحَى أَي بَسَطَ ووسع

Çeviri: Toprağı dehâlamak: onu yaymak anlamına gelir. Daha sonra bu anlamı teyit eden Arapça poemlerden bir çift söz. Arapça okuyabilen herkes bunu dehâ'nın yaymak anlamına geldiğinin kesin kanıtı olarak bulacaktır.

İlgili video:

Bence Kuran'ın ilkel evren modelini görmemek için kör olmak lazım. İman da tıpkı aşk gibi gözleri kör eden bir marazdır.

Özetle ayetlerde geçen satıh, sergi, döşek, beşik, yaygı, medd-i arz gibi tasvirleri inceleyen Taberi, İbni Abbas, İbni Kesir, Kurtubi, Celaleddin Suyuti, Ragıb el-Isfahani, Vehhabi müftü Abdulaziz bin Baz gibi alimler "Kuran'a göre dünya düzdür" sonucunu çıkarmışlar. Ayetleri dürüstçe analiz ettiğimizde, parçaları birleştirdiğimizde Muhammed'in düz Dünya'sıyla yüzleşiriz. Bu tevil götürmez bir gerçek.

Bizim Türk Müslümanları ise hâlâ "ayetler bunlar ama anlamları farklı" deyu başını kuma gömmeye, birkaç ilahiyatçının keyfi yorumuyla avunmaya devam ediyor ne yazık ki. Ama avunmak da bir yere kadar. İnternet kullanımı yaygınlaştıkça elbet bir gün bu avuntular yeni nesiller için tatmin edicilikten çok uzak olacak.

tarihinde Tasvir-i Efkar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İddia:

DEHÂ:دحو – dahv” sözcüğünün manası “devekuşu yumurtası” anlamı eksenindedir. Bu sözcüğün türevleri “devekuşu yumurtası”, “devekuşunun yumurtasını bıraktığı yer” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu sözcüğün türevlerinden olan “مدحة – midhat” sözcüğü, Mekkelilerin yuvarlak taşlar ve ceviz ile oynadıkları, bu günkü golf oyununa benzer bir oyunun adıdır. Bir çukur kazılır, kazılan çukura yuvarlak taş veya ceviz düşürülmeye çalışılırdı. Yuvarlak nesneyi çukura düşüren kişi oyunun galibi, düşüremeyen de mağlûbu sayılırdı. Ebi Rafi’ rivâyetinde Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin’in de bu oyunu oynadıkları anlatılır. ” دحو – dahv“sözcüğünün türevlerinden olan “مداحى – medâhî” sözcüğü de kursa/yufka gibi yuvarlak taşlara verilen addır (Lisanü’l-Arab , cilt 3, s. 310, 311).

“Yuvarlakça yaymak, döşemek” anlamındaki sözcüğün yeryüzü için kullanılması, yeryüzünün insanların ve diğer canlıların yaşamasına ve yiyeceklerini sağlamasına elverişli bir şekilde yaratılmış olduğunu ve şeklinin de tam yuvarlak değil, yuvarlakça olduğunu anlatmaktadır. Dünyamızın şeklinin “kutuplardan basık elipsoit [dönel elipsoit]” olduğunun daha yeni sayılabilecek bir tarihte keşfedildiği hatırlanacak olursa, 14 asır önceden yeryüzünün şekli için “dönel elipsoit”e en benzer yapıdaki devekuşu yumurtasını anlatan bir sözcüğün kullanılması, gerçek ve büyük bir mucizedir.

DEHÂ: “دحو – dahv” sözcüğünün manası “devekuşu yumurtası” anlamı eksenindedir

[Apolojist lafı ağzından kaçırıyor. "Devekuşu yumurtasını ifade etmiyor ama o eksende." Mantıksızlığı maskelemeye çalışıyorum, beni hoşgörün diyemiyor ki. Tasvir-i Efkar]

Bu sözcüğün türevleri “devekuşu yumurtası”, “devekuşunun yumurtasını bıraktığı yer” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu sözcüğün türevlerinden olan “مدحة – midhat” sözcüğü, Mekkelilerin yuvarlak taşlar ve ceviz ile oynadıkları, bu günkü golf oyununa benzer bir oyunun adıdır. Bir çukur kazılır, kazılan çukura yuvarlak taş veya ceviz düşürülmeye çalışılırdı. Yuvarlak nesneyi çukura düşüren kişi oyunun galibi, düşüremeyen de mağlûbu sayılırdı. Ebi Rafi’ rivâyetinde Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin’in de bu oyunu oynadıkları anlatılır. ” دحو – dahv“sözcüğünün türevlerinden olan “مداحى – medâhî” sözcüğü de kursa/yufka gibi yuvarlak taşlara verilen addır (Lisanü’l-Arab , cilt 3, s. 310, 311).

“Yuvarlakça yaymak, döşemek” anlamındaki sözcüğün yeryüzü için kullanılması, yeryüzünün insanların ve diğer canlıların yaşamasına ve yiyeceklerini sağlamasına elverişli bir şekilde yaratılmış olduğunu ve şeklinin de tam yuvarlak değil, yuvarlakça olduğunu anlatmaktadır. Dünyamızın şeklinin “kutuplardan basık elipsoit [dönel elipsoit]” olduğunun daha yeni sayılabilecek bir tarihte keşfedildiği hatırlanacak olursa, 14 asır önceden yeryüzünün şekli için “dönel elipsoit”e en benzer yapıdaki devekuşu yumurtasını anlatan bir sözcüğün kullanılması, gerçek ve büyük bir mucizedir.

Burada da yazar açılımını tahrif ettiği kelimeye başka yorumlar ekleyerek allayıp pullamaya çalışmış. Zorlama bir tercüme maalesef.

Dahv sözcüğü ceviz oynamak için kullanılsa da cevizin formuna değil onların, örneğin, rüzgârla sürüklenmesine dahv denir.

Deha Arabi lügatlarda "yaymak, sermek" diye karakterize edilmiştir.

yTPjU2G.jpg

Tefsir alimlerinin ve linguistlerin ayete ilişkin açıkalamaları

İbn Kesir (r.h) yeri döşedi anlamını taşıyan ayeti açıklarken şunları söyler:

Allah (c.c) şu ayeti kerimeyle yeri döşemenin manasını açıklamıştır: “Suyunu ve otlağını içerisinden çıkardı” Fussilet Suresi’nde yerin göklerden evvel yaratıldığı daha önce bahsedilmişti (ne kadar ilginç değil mi?) . Fakat yer gök yaratıldıktan sonra döşendi. Yani yerde potansiyel olarak bulunanı aktif hale getirdi. Abdullah b. Abbas (r.a)’tan şu nakledilir: ‘Yeri döşemesi suyunu ve otlağını ondan çıkarması, üzerinde nehirlere yol açması, dağlar ve kumlar, yollar ve tepeler yaratmasıdır. İşte ‘daha sonra yeri döşedi’ ile kasdedilen budur.

Celaleyn tefsiri yazarları (Allah her ikisine de rahmet eylesin) şunları zikrederler: “Daha sonra yeri döşedi yani onu düz kıldıve yaşanabilir olması için hazırladı. Gökten önce döşenmemiş bir halde yaratılmıştı. Ayetteki ‘çıkardı’ kelimesinin anlamı şudur: Suyunu –pınarları fışkırtmak suretiyle- ve otlağını ondan çıkartarak onu döşedi. Otlak ise hayvanların gıdalandığı ağaçlar ve otlarla insanların yediği azıklar ve meyvelerdir. Bunlara otlak denmesi bir istiâredir.

Fizilal müellifi şunları söylemektedir: "yerin döşenmesi; hazırlanması,yerkabuğunun yayılması anlamlarına gelir. Böylece yer, üzerinde yürümeye ve bitki bitiren toprağın oluşumuna uygun hale gelir. Allah Teala, kaynaklardan ve gökten yağan su ile yerden su çıkarmıştır. Gökten yağan su aslında yerden buharlaşan, sonra da yağmur şeklinde yağan sudur. Allah Teala yerden otlağı çıkarmıştır. Bu insanların ve hayvanların yediği bitkidir. Canlılar doğrudan veya dolaylı olarak bu bitkilerle yaşarlar."

Safvetü'l-beyan li meani'l-Kur'an kitabında şu ifadeler geçmektedir." Yeri döşedi demek onu düzgün ve geniş kıldı demektir.Bunu göğün inşa edilmesi, kalınlığının yükseltilmesi, düzenlenmesi, gecesinin örtülüp karartılması ve gündüzünün açığa çıkarılmasını zikrettikten sonra bahsetmektedir. Allah (c.c) döşemeyi şu sözüyle açıklar: ‘ondan suyunu çıkardı’ Su çıkartma, kaynakların fışkırması, nehirlerin ve büyük denizlerin oluşmasıyla gerçekleşmiştir.'ve otlağı çıkardı." Yani insanların ve hayvanların yediği her şeyi. Bu Allah Teala'nın sonra gelen şu sözünden de anlaşılmaktadır: 'size ve hayvanlarınıza geçim olsun diye'. Daha sonra bizlere yeri düz kılanın o olduğunu, insanların üzerinde yaşaması için yeri elverişli kıldığını bildirmiştir. Birinci haberi daha önce zikretmiştir; çünkü göğün büyüklüğü Allah'ın açık kudretine daha açık bir şekilde işaret etiği gibi akılları hayrete düşüren olağanüstülükleri de göstermektedir. Göğün bina edilişi ve ardından zikredilenlerin sıralanması sadece zikrediliştedir, kendileri değil. Ayette döşeme fiilinin göklerin ve içindekilerinin yaratılmasından sonra olduğuna dair bir kanıt yoktur.

Safvetü't-tefasir adlı eserde şunlar söylenmektedir: “Daha sonra yeri döşedi.” Yani yeri, göğü yaratıp düz hale getirdi. İnsanların yaşaması için elverişli kıldı. 'ondan suyunu ve otlağını çıkardı.' Yani yerden su kaynakları çıkardı, üstünde nehirler yarattı, insanların ve hayvanların yediği bitkileri ve otlakları bitirdi.

El-Müntehab fi tefsiri'l-Kur'an adlı eserde de şu sözlerle karşılaşırız: daha sonra yeri düz ve insanların yaşaması için elverişli yarattı.Kaynaklar fışkırtarak, nehirler akıtarak yerden su çıkarttı. İnsanlar ve hayvanlar beslensin diye de bitkisini bitirdi.

tarihinde Tasvir-i Efkar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kehf:

83 (Ey Muhammed!) Bir de sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar. De ki: “Size ondan bir anı

okuyacağım.”

84 Biz onu yeryüzünde kudret sahibi kıldık ve kendisine her konuda (amacına ulaşabileceği) bir yol

verdik.

85 O da (Batı’ya gitmek istedi ve) bir yol tuttu.

86 Güneşin battığı yere varınca, onu siyah balçıklı bir su gözesinde batar buldu. Orada (kâfir) bir

kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın”

dedik.

87 Zülkarneyn, “Her kim zulmederse, biz onu cezalandıracağız. Sonra o Rabbine döndürülür. O da

kendisini görülmedik bir azaba uğratır” dedi.

88 “Her kim de iman eder ve salih amel işlerse ona mükâfat olarak daha güzeli var. (Üstelik) ona

emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz.”

89 Sonra yine (doğuya doğru) bir yol tuttu.

90 Güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine

doğar buldu.

91 İşte böyle. Şüphesiz biz onun yanındakileri ilmimizle kuşatmışızdır.

92 Sonra yine bir yol tuttu.

93 İki dağ arasına ulaşınca, bunların önünde, neredeyse hiçbir sözü anlamayan bir halk buldu.

94 Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cüc ve Me’cüc (adlı kavimler) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktadırlar.

Onlarla bizim aramıza bir engel yapman karşılığında sana bir vergi verelim mi?”

95 Zülkarneyn, “Rabbimin bana verdiği (imkân ve kudret, sizin vereceğiniz vergiden) daha hayırlıdır.

Şimdi siz bana gücünüzle yardım edin de, sizinle onların arasına sağlam bir engel yapayım” dedi.

96 “Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya

getirince “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun

üzerine boşaltayım” dedi.

97 Artık onu ne aşabildiler, ne de delebildiler.

98 Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle

bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi.

1. Dünya üzerinde "güneşin battığı bir yer" var mı?

2. Dünya üzerinde "güneşin doğduğu bir yer" var mı?

3. Bu hiç bir sözü anlamayan halk iki dağ arasını dolduracak demir ve bakırı nereden bulmuş?

4. Bu demir ve bakırdan oluşan set nerede?

Link to post
Sitelerde Paylaş

1. Dünya üzerinde "güneşin battığı bir yer" var mı?

Yok

2. Dünya üzerinde "güneşin doğduğu bir yer" var mı?

Yok

3. Bu hiç bir sözü anlamayan halk iki dağ arasını dolduracak demir ve bakırı nereden bulmuş?

İki dağın arası geçit anlamında kullanılmış, (o) civardaki tek geçit olarak. Ne kadar geçit dahi olsa demir ve bakır ile dolmaz.

4. Bu demir ve bakırdan oluşan set nerede?

Set Karadeniz ile Hazar Denizi arasında, Kafkas dağlarının güneyinde. Büyük İskender orada kuzeyli akıncı kabilelerin istilasını engellemek için civarın tek geçidine bir sur inşaa etmişti. Belki ve ancak kapısını demirden yapmış olabilir.

Makedonyalı İskender, o dönem için tıpkı İbrahim gibi ve belki daha da popüler bir karakter. Üstelik gerçekten yaşamış biri. Dokuz - on asır önce yaşamış dahi olsa bilinen dünyanın altını üstüne çevirmiş, büyük değişiklilere yol açmış bir kumandan. Miğferinden dolayı "iki boynuzlu yani Zükarneyn"

Muhammed'e gelip gelip herşeyi soruyor tabi insancıklar. Dostu da soruyor safiyane, düşmanı da soruyor imtihan edeyim diye! Zülkarneyn'i soruyorlar, o da karınca kararınca birşeyler söyleyip konuyu kapatıyor.

"Rabbimin vaadi gerçektir - Kıyamet gerçektir"

O dönemde Zülkarneyn hikayesi kıyamet kavramı ile birlikte türlü mucizevi öğelerle bezeli olarak Bizans tarafından kurgulanıp 2. İskender namı ile Heraklios'u işaret edecek şekilde anlatılıyor.

Kıyamet, Zülkarney, Heraklios, İskender, Kuzeydeki geçit, yecüc mecüc (Kuzey ve Orta Asya barbarları)

Kur'an'daki hikaye minimum detay ile anlatılmış. O kadar ki Zülkarneyn'in hangi nedenle orala gittiği dahi yazmaz. Bir nedenle der, gitmek istedi der. O kadar.

Allah bizden detayları esirgemiş anlayacağınız!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şunu merak ettim.Hadisleri okur okumaz abes derecede saçma oldukları hemen anlaşılıyor.Dünya balık üstündedir vb.Ve bu hadisler hicretten 200 yıl kadar sonra yazılıyor.Bu zaman farkında insanların dünya ile ilgili fikirleri neden değişmiş?Muhammed'in bu sözleri neden Kur'an'da yok?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şunu merak ettim.Hadisleri okur okumaz abes derecede saçma oldukları hemen anlaşılıyor.Dünya balık üstündedir vb.Ve bu hadisler hicretten 200 yıl kadar sonra yazılıyor.Bu zaman farkında insanların dünya ile ilgili fikirleri neden değişmiş?Muhammed'in bu sözleri neden Kur'an'da yok?

Hadisler sonradan toparlanıyor da ayetler baştan beri toplanmış bir şekilde miydi? Ayetler "rivayetlere" göre yazılmıştı zaten ama kitap haline sonradan getirildi. Hadisler de "rivayetlere" göre yazıya geçiriliyor. İki rivayeti birbirinden daha geçerli kılan ne? Yani ayrtlerin zaten yazılı bulunduğunu rivayetler vasıtasıyla biliyorsun. Bu rivayete inanıp rivayet edilen hadisleri reddetmeni geçerli kılan ne? Diyorsan "ayetler yazıya geçirilmemiş olabilir, evet bu da rivayet", o zaman okuduğunun Kuran olduğuna delilin ne?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hadisler sonradan toparlanıyor da ayetler baştan beri toplanmış bir şekilde miydi? Ayetler "rivayetlere" göre yazılmıştı zaten ama kitap haline sonradan getirildi. Hadisler de "rivayetlere" göre yazıya geçiriliyor. İki rivayeti birbirinden daha geçerli kılan ne? Yani ayrtlerin zaten yazılı bulunduğunu rivayetler vasıtasıyla biliyorsun. Bu rivayete inanıp rivayet edilen hadisleri reddetmeni geçerli kılan ne? Diyorsan "ayetler yazıya geçirilmemiş olabilir, evet bu da rivayet", o zaman okuduğunun Kuran olduğuna delilin ne?

Kur'an'a süper dürüst(!) atalarımın rivayet yeteneklerine güvendiğim için inanmıyorum.Ama konu zaten bu değil.Bu farklı bir konu.Asıl konumuz şu:Neden Kur'an rivayetleriyle hadis rivayetleri arasında bariz bir fark var?Bu fark sadece kozmolojide de değil,kadın konusunda,haram-helal konusunda da aralarında açık bir fark var.Bunun nedeni nedir bunu merak ediyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur'an ve hadisler arasında bariz bir fark yok. Birbirlerini tamamlıyorlar. Tabi ki bariz bir şekilde aykırı hadisler de var fakat zaten bunlar mevzu hadis kategorisine alınıyor. Ayriyeten hadislerle çelişen hadisler var. Onlar apayrı mesele.

Fakat çelişkiler olması sana göre hadislerin yalan olduğunu gösteriyor. Bize de Muhammedin yalancı olduğunu gösteriyor. Bakış açılarımız farklı...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran da zaten 7 kat gök şeytanlara atmalık taşlar falan baya ilkelliği kanıtlıyor.Tanrının arşa istiva etmesi gökte oturması falan eskilerin inançları.Kurana birçok eski inanç girmiş yani.

Link to post
Sitelerde Paylaş

tOqVayv.jpg

İslamın tanrısı zamansız ve mekânsız değildir. Kuran'da açık adresi bile verilir. İkametgâhı 7 kat semanın ötesindedir. Krallığı göklerin üstünde bir yerdedir. İbrahimi dinlerin ortak inancıdır. Bir de Hindu mitolojisinde Tanrı Maha Vişnu'nun tahtı/yatağı olduğuna inanılır. Kuran'da 25 kez Arş denen kutsal koltuktan söz edilir. Kürsü Ayeti'nin Kuran'ın en büyük tek ayeti olduğu bildirilmiştir. Bu ayeti okuyanların şeytanın saldırısından korunacağı hadis alimlerince öykülenir.

DizErNL.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş

yalan......başkada bişi değil.....

klasik dinci yalanlarından biri daha.

Neden yalan, bunu açıklar mısın? Bir mealci tepsi manası veriyor, diğeri düz manasını veriyor, bir başkası insan ise doktorasını sadece bu '' dahv'' üzerine yapıyor ve devekuşu yumurtası şekli manasını veriyor. Yöresel dilde hala ^^ dahv^^ yumurta için kullanılır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Neden yalan, bunu açıklar mısın? Bir mealci tepsi manası veriyor, diğeri düz manasını veriyor, bir başkası insan ise doktorasını sadece bu '' dahv'' üzerine yapıyor ve devekuşu yumurtası şekli manasını veriyor. Yöresel dilde hala ^^ dahv^^ yumurta için kullanılır.

"Dahv" kelimesi arzın küresel olduğuna işaret ediyor apolojyasının kritiği

Bazı Müslim apolojistler 79:30'da geçen dahv kelimesinin devekuşu yumurtası anlamına geldiğine iddia ederek "Tanrı yeryüzünü oval şekilde yaratmıştır" anlamı veriyorlar.

Gerçekten öyle mi?

48d10c00-7b66-4564-ac70-e0748becb7f7_zps5cabb2b0.jpg

İddia:

DEHÂ:
دحو – dahv
” sözcüğünün manası “devekuşu yumurtası” anlamı eksenindedir. Bu sözcüğün türevleri “devekuşu yumurtası”, “devekuşunun yumurtasını bıraktığı yer” gibi anlamlar taşımaktadır. Bu sözcüğün türevlerinden olan “
مدحة – midhat
” sözcüğü, Mekkelilerin yuvarlak taşlar ve ceviz ile oynadıkları, bu günkü golf oyununa benzer bir oyunun adıdır. Bir çukur kazılır, kazılan çukura yuvarlak taş veya ceviz düşürülmeye çalışılırdı. Yuvarlak nesneyi çukura düşüren kişi oyunun galibi, düşüremeyen de mağlûbu sayılırdı. Ebi Rafi’ rivâyetinde Peygamberimizin torunları Hasan ve Hüseyin’in de bu oyunu oynadıkları anlatılır. ”
دحو – dahv
“sözcüğünün türevlerinden olan “
مداحى – medâhî
” sözcüğü de kursa/yufka gibi yuvarlak taşlara verilen addır (
Lisanü’l-Arab
, cilt 3, s. 310, 311).

“Yuvarlakça yaymak, döşemek” anlamındaki sözcüğün yeryüzü için kullanılması, yeryüzünün insanların ve diğer canlıların yaşamasına ve yiyeceklerini sağlamasına elverişli bir şekilde yaratılmış olduğunu ve şeklinin de tam yuvarlak değil, yuvarlakça olduğunu anlatmaktadır. Dünyamızın şeklinin “kutuplardan basık elipsoit [dönel elipsoit]” olduğunun daha yeni sayılabilecek bir tarihte keşfedildiği hatırlanacak olursa, 14 asır önceden yeryüzünün şekli için “dönel elipsoit”e en benzer yapıdaki devekuşu yumurtasını anlatan bir sözcüğün kullanılması, gerçek ve büyük bir mucizedir.
  • Taberi, İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Kabe, dünya yaratılmadan iki bin sene önce su üzerinde dört direk üzerine kuruldu. Sonra yeryüzü kabenin altından yayıldı” Hasen. Taberi (3/61, 24/208) Ebu’ş-şeyh el Azamet (4/1381)
  • Taberi, Abdullah b. Amr radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor: “Allah kabeyi yeryüzünü yaratmadan iki bin sene önce yarattı, dünyayı da oradan yaydı” Hasen. Taberi (24/208) Beyhaki Şuab (3/431) İbn
    İshak es-Siyra (1/27)
  • Katade dedi ki: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” dehâhâ; yayıp sermek demektir. Hasen. Taberi (24/210)
  • Suyuti, Durru’l-Mensur’da dedi ki: Abd b. Humeyd ve İbn Ebi Hatim İbn Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyorlar: “Bir adam İbn Abbas’a dedi ki: Allah’ın kitabında iki ayet bir birine muhalif” İbn Abbas radıyallahu anhuma: “Sen bunu ancak görüşünle söylüyorsun, oku bakalım” dedi. Adam:“De ki: "Arzı iki günde yaratan Allah'ı siz mi inkâr ediyor ve O'na ortaklar koşuyorsunuz?” (Fussilet 9) ayetinden “Çeşitli rızıklarını arayıp soranlar için tam dört günde takdir etmiş, sonra yaratmak için, gaz halinde bulunan gökyüzüne yönelmiştir” (Fussilet 11) ayetine kadar okudu. Sonra da “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı” (Naziat 30) ayetini okudu. İbn Abbas radıyallahu anhuma Ģöyle cevap verdi: “Yer, gök yaratılmadan önce yaratıldı. Sonra sema yaratıldı, sonra yer, sema yaratıldıktan 9 sonra yayıldı. Dehaha sözü ancak yaymak, sermek demektir.” Durru’l-Mensur (8/412)
  • İbn Munzir İbrahim en-Nehai’den rivayet ediyor: “Bundan sonra da yeryüzünü yaydı”: Dünya Mekke’den yayılmıştır.” Durru’l-Mensur (8/412)
  • Katade dedi ki: “Bana ulaştığına göre dünya Mekke’den yayılmıştır. Sahih. Taberi (11/531) Abdurrazzak Tefsir (2/213)
  • Abd b. Humeyd, Ata’dan rivayet ediyor: “Bana ulaştığına göre dünya kabe’nin altından yayılıp uzatılmıştır.” Durru’l-Mensur (8/412)

UJrMk4M.jpgZO8t5q2.jpg

Kaynak: Dünya ve Kubbesi, Ebu Muaz Seyfullah el-Çubukâbâdî

http://ateistcanavar...n_duz_olusu.pdf

Devekuşu zemini düzleştirir (satıh yapar) yumurtalarını gömdükten sonra. Arabi lügatlara ve tefsirlere göre bu kelime düzleştirdik anlamına gelir. Devekuşunun yumurtalarını bırakmaya hazırlamış olduğu bir yataktır. Bazı apolojetikler dehaha'nın devekuşu yumurtası anlamına gelen duhiya olduğunu iddia etti. Bakalım gerçekten öyle mi?

"Duhiya", bu kelime kök değildir. Bu, dehaha ile aynı kökten olan de-ha-wa'dan türetülen bir isimdir. Dahası Duhiya devekuşu yumurtası manasına gelmez. En saygın sözlükler bu konuda şunu söylüyor:

Lisan El Arab

يُّها موضعها الذي تُفَرِّخ فالأُدْحِيُّ و الإدْحِيُّ و الأُدْحِيَّة و الإدْحِيَّة و الأُدْحُوّة مَبِيض النعام في الرمل , وزنه أُفْعُول من ذلك , لأَن النعامة تَدْحُوه برِجْلها ثم تَبِيض فيه وليس للنعام عُشٌّ . و مَدْحَى النعام : موضع بيضها , و أُدْحِيه .ِ

Çeviri: Al-udhy, El-idhy, El-udhiyya, El-idhiyya, El-udhuwwa: Devekuşunun yumurtalarını bıraktığı kumluk. Bu yüzden devekuşu ayaklarıyla arzı (toprağı, yeryüzünü) serer/yayar, sonra yumurtalarını oraya yatırır

الدَّحْوُ البَسْطُ . دَحَا الأَرضَ يَدْحُوها دَحْواً بَسَطَها . وقال الفراء في قوله والأَرض بعد ذلك دَحاها قال : بَسَطَها ; قال شمر : وأَنشدتني أَعرابية : الحمدُ لله الذي أَطاقَا

بَنَى السماءَ فَوْقَنا طِباقَا

ثم دَحا الأَرضَ فما أَضاقا

قال شمر : وفسرته فقالت دَحَا الأَرضَ أَوْسَعَها ; وأَنشد ابن بري لزيد بن عمرو بن نُفَيْل : دَحَاها , فلما رآها اسْتَوَتْ

على الماء , أَرْسَى عليها الجِبالا

و دَحَيْتُ الشيءَ أَدْحاهُ دَحْياً بَسَطْته , لغة في دَحَوْتُه ; حكاها اللحياني . وفي حديث عليّ وصلاتهِ , اللهم دَاحِيَ المَدْحُوَّاتِ يعني باسِطَ الأَرَضِينَ ومُوَسِّعَها , ويروى ; دَاحِيَ المَدْحِيَّاتِ . و الدَّحْوُ البَسْطُ . يقال : دَحَا يَدْحُو و يَدْحَى أَي بَسَطَ ووسع

Çeviri: Toprağı dehâlamak: onu yaymak anlamına gelir. Daha sonra bu anlamı teyit eden Arapça poemlerden bir çift söz. Arapça okuyabilen herkes bunu dehâ'nın yaymak anlamına geldiğinin kesin kanıtı olarak bulacaktır.

İlgili video:

""

http://www.ateistfor...showtopic=56727

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur'an'ın Düz Dünyasını Yuvarlatma Operasyonları

http://www.youtube.com/watch?feature=player_embedded&v=dNk-lFafMtY

Kuran: "Biz yeri uzattık, yaydık, serdik, döşedik, ve onu sizin için yatak yaptık." (2:222, 50:7, 79:30, 88:20)

Kuran'da birden fazla yerde DÜZ bir yeryüzü tasvir edilirken müslümanlar hâlâ dehaha kelimesinden devekuşu yumurtası anlamı çıkararak kafalarını kuma gömüyorlar. Apolojetik iddialara göre sözde 79:30 ayetinde geçen "dehaha" kelimesi yeryüzünün jeo-sferik şekilli olduğuna işaret ediyor. Oysa Arabi sözlükler asla deha fiilinin "yuvarlak yapmak" ya da "devekuşu yumurtası şeklinde yapmak" anlamına geldiğini ifade etmez. Devekuşunun yumurtalarını kuma yerleştirdiği yer, yumurtaların kendisi değildir. Ne zaman ki dişi devekuşu, yumurtalarını tehdit eden bir tehlikeden korkar, derhal yumurtalarını gizlemek için kuma kazar. o zaman üstündeki toprağı ayaklarıyla düzleştirir. Böylece o havada dolaşan akbabalar tarafından görülmez. Bu kontextte kelimenin anlamı bir şeyi (üstündeki kum ile) düzleştirmek demek oluyor.

İşte "Dehaha" için Arapça sözlüğe link, ve işte apolojistlerin devekuşu hikayesinin aldığı parça:

http://www.baheth.ne...حاها

والأُدْحِيُّ والإدْحِيُّ والأُدْحِيَّة والإدْحِيَّة والأُدْحُوّة: مَبِيض النعام في الرمل، وزنه أُفْعُول من ذلك، لأَن النعامة تَدْحُوه برِجْلها ثم تَبِيض فيه وليس للنعام عُشٌّ.

ومَدْحَى النعام: موضع بيضها، وأُدْحِيُّها: موضعها الذي تُفَرِّخ فيه. قال ابن بري: ويقال للنعامة بِنْتُ أُدْحِيَّةٍ؛ قال: وأَنشد أَحمد بن عبيد عن الأَصمعي: بَاتَا كَرِجْلَيْ بِنْتِ أُدْحِيَّةٍ، يَرْتَجِلانِ الرِّجْلَ بالنَّعْلِ فأَصْبَحا، والرِّجْلُ تَعْلُوهُما، تَزْلَعُ عن رِجْلِهِما القَحْلِ يعني رِجْلَيْ نَعامة، لأَنه إذا انكسرت إحداهما بطلت الأُخرى، ويرتجلان يَطْبُخان، يَفْتَعِلان من المِرْجَل، والنَّعْل الأَرض الصُّلبة، وقوله: والرجْلُ تعلوهما أَي ماتا من البرد والجرادُ يعلوهما، وتَزْلَعُ تزلق، والقَحْلُ اليابس لأَنهما قد ماتا.

وفي الحديث: لا تكونوا كقَيْضِ بَيْضٍ في أَداحِيَّ؛ هي جمع الأُدْحِيِّ، وهو الموضع الذي تبيض فيه النعامة وتُفْرِخ.

وفي حديث ابن عمر: فدَحَا السَّيْلُ فيه بالبَطْحاءِ أَي رَمَى وأَلْقَى.

والأُدْحِيُّ: من منازل القمر شبيه بأُدْحِيِّ النَّعام، وقال في موضع آخر: الأُدْحِيُّ منزلٌ بين النَّعائِمِ وسَعْدٍ الذَّابِحِ يقال له البَلْدَة.

El-Kamus-ı Muhit:

(دَحَا): الله الأرضَ (يَدْحُوهَا وَيَدْحَاهَا دَحْواً) بَسَطَها

Allah toprağı dehaladı: O toprağı yaydı.

tarihinde Tasvir-i Efkar tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Tasvir bey beni istemiyorsunuz ama konular beni çağırıyor :)

bu konuları boşver de...

herşey kuranda var ya....dünyayı yuvarlak demiş ya sana göre 1400 yıl önce....

bilimin bilmediği ama kuranda olan bişi sölesene...100 yıl sonra bilimin ortaya koyabileceği...kuranda olan bişi ? çok okuduğun belli kuranı.....bilim buldukça aha bu da var demek kolay....

bilim ortaya koymadan 100 yıl sonraki bişeyi sölesene kurandan ?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...