Zecalufinon 0 Oluşturuldu: Mayıs 7, 2008 Raporla Share Oluşturuldu: Mayıs 7, 2008 (düzenlendi) Evet. Biyolojik evrimden bahsettik, sıra düşüncede. -İnsan'ın temel düşünce yapısı nasıl gelişmiştir? -Soyutlama yeteneği düşünce evrimine nasıl etki sağlamıştır? -Konuşma dil'inin düşünce üzerindeki etkisi nedir? Bu konu hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum. Umarım zevkli bir tartışma olur. Zec. Mayıs 7, 2008 tarihinde Zecalufinon tarafından düzenlendi Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi Düşünce, insan beyninin soyutlama yeteneğinin ürünüdür. Tasarımdır bir çeşit. İş yaparken maddi oluşumları kullanır, Düşünürken bunların soyutlamalarını. Yani soyutlamalar maddi alemin, madde ve hareketin bir tür imgeleridir insanın beyninde. Bu konuda daha önce yazdığım bir yazı ile açılışı yapayım. Soyut – Somut Bilim dilinde objektif ve subjektif karşılığı olarak kullanılır. Bu iki kavram insan ve doğa nın ayrı ayrı iki varlık olduğu gerçeğinden ve birbirlerini etkilemelerinden çıkar. En genel değerlendirme ile insan da doğanın bir parçasıdır ama ÇOK ÖZEL BİR PARÇASIDIR. İnsan doğayı biyolojik yapılanmasının imkanları kadar algılar. Biyolojik araçları ise genel olarak bedeni, özel olarak duyuları ve aklıdır. İnsan doğayı algılarken doğadaki olguları olduğu gibi algılamaz. Onları duyu organları ve aklının süzgecinden geçirir. Bir başka deyişle duyu organlarının yapısının elverdiği oranda algılar. Örneğin; görme eyleminde, ışık onu algılayan beyindeki görme merkezine direkt olarak gelmez. Göz merceğinden geçerek odaklanır. Göz dibindeki hücrelere gelir bu hücrelerde birtakım biyokimyasal değişikliklere yol açar, bu değişiklikler sinirler aracılığı ile beyinde görme merkezine ulaşır, görme merkezindende beynin tümüne, yine benzer sinir uzantı ve bağlantıları ile yayılır. Beyinin geneli bu verileri değerlendirir. Anlamlandırır. Aynı şekilde ses maddelerin titreşimidir. Atmosferin dalgalanması veya titreşimi kulak zarı, arkasındaki kemikleri ve iç kulaktaki oluşumları titreştirir ama iç kulakta bu titreşim yine sinirsel ileti şeklinde dönüşerek beyne taşınır. Yine beynin tümü bu sesleri anlamlandırır. Diğer duyu organlarımız, tat, his ve koku için de aynı mekanizma geçerlidir. Soyut – Somut ilişkisinde, insan, duyularının uyarılmasını, bu uyarıların değerlendirilmesini soyut olarak kabul etsek bile Bu soyutlama maddi yapıların, özel maddi örgütlenmelerin ürünü olduğu için aynı zamanda somut olgulardır. Gerçeklik anlamında maddeden bağımsız soyut gerçeklik yoktur. İnsanlar Dil ile, matematik ve geometri ile, yazı ile ve sanat ile soyutlamalar yapabiliyor ama bu soyutlamalar maddi zemine oturtulmadığında anlamları da kayboluyor. Somutun (Maddenin) Soyutu (Bireyi) etkilemesinde herhangi bir amaç ve bu amaca hizmet eden bir tasarım olduğunu (Dinsel inançları ve allah kavramını dışarıda bırakarak) gözlemleyemiyoruz, tespit edemiyoruz. Doğada insan düzeyinde bir canlının ortaya çıkışını, bu çıkışın şartlarının bulunduğu dünya ortamında kendiliğinden olduğunu düşünüyoruz. Ancak Soyutun (Bireyin) Somutu (Doğa ve toplumu) etkilemesinde durum kendiliğinden değildir. Birey; kendi varlığını sürdürebilmek amacına yönelik akılsal tasarımlar uyarınca doğayı ve toplumu etkiler. Etkileme araçları ise bedeni, dışa açık organları, Hareket sistemine bağlı, (kol, bacak, baş, çene, boyun) diş, tırnak, kıl ile akciğer ve gırtlak yapılanmasından elde edilen Ses tir. Bunlara ilave olarak yalnız insanlara özgü olan yaptığımız araçlar (aletler, makineler, robotlar, silahlar vs) dır. Tüm bu araçları aklımız yönlendirmektedir. İnsan-doğa etkileşiminde doğanın amacını bilemiyor, tespit edemiyoruz. Ancak; doğada canlıları ve insanı ortaya çıkaran şartları bir lütf, bir şans, bir ayrıcalık olarak kabul edebiliriz. Canlılar ve insanla beraber artık doğada AMAÇ denilen bir kavram ve bu amaca yönelik bilinçli davranış ve etkileşimler ortaya çıkmıştır. Artık doğanın insanı etkilemesinden daha önemli olarak, insanın doğayı ve toplumu etkilemesi önem kazanmıştır. İnsanın doğayı etkilemesinde başarılı olabilmesi için, doğadaki yasaları, madde etkileşimlerini ve madde özelliklerini olabildiğince doğru tespit etmesi gerekir. (Gökyüzünün başka rengi de varmış! Geç farkettim taşın sert olduğunu. Su insanı boğar, ateş yakarmış! Her doğan günün bir dert olduğunu, İnsan bu yaşa gelince anlarmış. Cahit Sıtkı Tarancı) İnsan doğayı neden değiştirir? Daha rahat ve sorunsuz yaşama standardı sağlamak için. İhtiyaçlarını karşılamak için. Doğaya yaptığımız amaca uygun müdahaleler kullanacağımız, tüketeceğimiz ihtiyaçlarımızı karşılarken aklımızın, düşüncemizin gelişmesini de sağlamaktadır. Yaptığımız bir ürünün eksik ve yetersizliklerini görüp daha iyisini nasıl yapabiliriz diye düşünürken düşünce kapasitemiz de gelişir. Önceleri basit aletler giderek fabrikalar, motorlar ve hatta tıpkı beynimiz gibi bilgi işlem yapabilen bilgisayarlar üretebilecek seviyeye geliriz. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
Zecalufinon 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi ..... Önceleri basit aletler giderek fabrikalar, motorlar ve hatta tıpkı beynimiz gibi bilgi işlem yapabilen bilgisayarlar üretebilecek seviyeye geliriz. ..... Drekinci, Yazı gerçekten çok hoş. Yukarda aldığım paragrafta ben biraz takılıyorum. Evrimsel süreçte doğayı taklit ederek basit aletler yaparken, akıl ve beyin geliştikçe doğa'nın üst seviyesine çıktığımızı düşünüyorum. Bu üst-seviyede bizim açımızadan önemli bir sorun teşkil ediyor. Neden mi? -Çünkü kurduğumuz akıl sistemleri birbiriyle çakışıyor. Bir dönem sadece dünyada tıkılı kalmışken, ilerleyen zamanlarda uzaya ulaşabildik. Güneşin merkez olup gezegenlerin etrafında yörünge üzerinde dönmesi ve daha önce karşılaştığımız sistemlerle çakışan "havada asılı olarak duran ve dönen" yapı, önemli bir olgu. Bugün dahi insanların düşünceleri bunu kavrayabilmiş değil. Bir ara forumda bir yazı görmüştüm; "Güneşi direksiz diken rabbim" diyordu birisi. Yani hâlâ direksiz bir yapıya hayranlık duyup şaşıran var. İşte ben buna sistemlerin çakışması diyorum. Bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir sayın Drekinci? Bundan biraz daha zaman sonra bilim ve teknoloji daha da ilerleyecek. Ve eminim yine bu tarz çakışmalar olacaktır. Gelişmek için çelişkilere düşmek kaçınılmaz bir durum herhalde. Zecal. Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi Sevgili Zecalufinon Büyüklük açısından evrene bir sınır koyamıyoruz. Böyle olunca evrenin bir üst seviyesine çıkmaktan kastın nedir bilemiyorum? Bilinçsiz kendiliğinden evren; sonra evrende bilinç oluşması ve bunun insan bilinci düzeyine gelmesini kasdediyorsan bu metafor anlaşılır. Eğer dünyanın dışına çıkmamızı kastediyorsan, bu elbetteki evrenin dışına çıkmak değildir. Yalnız dünyanın dışına çıkmaktır. Bu anlamda önümüzde bin yıllar boyunca gidebileceğimiz koca bir evren var. Uzay cisimlerinin uzayda, boşlukta durabilmesi ise farklı bir durumdur. Öncelikle uzayda durmuyorlar. Hareket halindedirler. Gezegenler güneş etrafında, güneş ise samanyolunun merkezi etrafında dönüyor. Birbirlerini kütleleriyle orantılı ve aralarındaki mesafe ile ters orantılı olarak çekiyorlar. Bu çekme gücü ile, dönmenin ortaya çıkardığı merkezkaç kuvvet dengelendiği için yörüngesel bir hareket halinde oluyor, ama bize duruyormuş gibi geliyor. Kütle çekimin varlığı biliniyor. Gücü biliniyor ancak nedeni yani doğası bilinmiyor. Graviton denilen çekim parçacıklarından dolayı olduğu düşünülüyor ancak gravitonlar daha ortaya konulamadı. Düşüncenin evrimi, yaptığımız işlerin evriminden önde gelebiliyor. Çünkü düşüncelerin ağırlığı yoktur ve kolay taşınabiliyor. Milyarlarca düşünen insan, herbiri dünyanın bir başka yerinde yaptığı işlerin plan, proje ve bilgilerini kolaylıkla diğer insanlara aktarabiliyor. Ve diğer insanların deneyimlerinden yararlanmak kolaylığı olduğu gibi. Demiri eritip şekil verme fikri, demiri eritmekten daha kolaydır. Bu nedenle bir iş yaparken önce ne yapacağımızı düşünür, sonra yapmaya çalışırız. Doğru, doğa ile uyumlu, kullandığımız maddelerin özelliklerini dikkate alarak yaparsak düşündüğümüz kolaylıkla hayata geçer. Ama bunları hesaba katmadan yapmaya kalkarsak düşünemediğimiz şey önümüze çıkar, engel olur. Bu olumsuzluk ve engel aynı zamanda deneyim ve yeni bilgidir. Su insanı boğar, Ateş yakarmış, esprisi gibi. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
Zecalufinon 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Yazar Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi .... Böyle olunca evrenin bir üst seviyesine çıkmaktan kastın nedir bilemiyorum? .... Evrenin değil doğanın sayın Drekinci. Dünya'nın yuvarlak olması savını hatırlayın. Herkes karşı çıkıyordu. Nedeni ise "dünyada elde edilen düşünce" bu yeni sava izin vermiyordu. Yuvarlağın altındaki insanlar yere düşmez miydi? Dünya'da havaya birşey attığınız zaman yine aynı şekilde yere doğru ivme kazanmaz mıydı? Uzayda bu olgular tamamen değişik. İşte bu yeni bilgiler düşünceyide etkiliyor. Çakışma derken ben bundan söz ediyordum. Zec. Link to post Sitelerde Paylaş
bercenay 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi çalışma prensibi bakımından düşünce evrimi diye bir şey yoktur.düşüncenin gelişimini evrim olarak *düşünürsek* "bilgi" ile düşüncelerinize evrim geçirtebilirsiniz. algılamada bir değişiklik yok. hafıza potansiyelinde yok. konuşabilme yeteneğinde yok. anlamada yok. değişen tek şey bilgi. daha az bilgi veya daha çok bilgi. illa evrim diyeceksen düşüncenin evrimi bilgi ile olur. Link to post Sitelerde Paylaş
Mr.Kont 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi berce unuttuğun bir şeyler var. İnsan algılamasında, hafızasında, konuşmasında genelde negatif yönde değişiklik olur buna bağlı olarak anlaması ağırlaşır ama yine de bilgi devamlı değişir insanda yeni bilgi devamlı insana hücum eder. Çok tezat ama sanırım bu, insanın düşünce sisteminin soyutlama yeteneğinin üzerine kurulu olmasında kaynaklanır o nedenle bilgiyi devamlı alır. Biz ağaç derken aslında onu kafamızda soyutlayarak düşünürüz ağaç dediğimizde onu kafamızda anlamamız için gidip onu görmemiz gerekmiyor neden? Çünkü daha önce görmüş olduğumuz için... İnsan beyninin hafıza ve soyutlama yeteneğiyle çalıştığını görüyoruz tabi bunun yanında benzetme kurabilme, bundan başka bence en önemlisi çözüm üretebilme yetimiz var... Link to post Sitelerde Paylaş
haci 0 Mayıs 8, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 8, 2008 gönderildi Aramızdaki politik ve sosyo-ekonomik sorunlardaki yaklaşım farklarına rağmen ben sevgili Drekinci'inin dünya ve evren hakkındaki görüşlerini kendime çok yakın ve sempatik buluyorum. Fizik yasalarının doğası hakkında yaptığımız tartışmalarda bile onun kendi savını son derece başarılı savunduğunu kabul ediyorum. Düşünce hakkında yazdığı yukardaki ileti onlardan biri.. Kendisine katılıyor ve görüşlerini paylaşıyorum.. Selamlar.. HACI Link to post Sitelerde Paylaş
AteshBey 0 Mayıs 9, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 9, 2008 gönderildi Düşüncenin evrimi bana ters geliyor. Pek mümkün görünmüyor... Düşünce, evrim geçirse idi bugün zararlı düşüncelerden kurtulmuş olması gerekirdi insanoğlunun... Mesela; Size göre dinler son derece tehlikeli ve zararlı olduğu halde neden hala körelmediler? Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Mayıs 9, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 9, 2008 gönderildi Sevgili HACI dan övgü almak çok hoş. Evet pek çok konudaki görüş ayrılıklarımıza rağmen. Bende sevgili hacı hakkında benzer duygular taşıyorum. Onu üzdüğümü hissettiğim yazılarımda, ben de üzülüyorum, Benzer düşündüğümüz konular beni sevindiriyor. Veee sevgili hacıdan çok şey öğrendiğimi de söylemeden geçemeyeceğim. Sevgiler Link to post Sitelerde Paylaş
HayyamOmer 0 Mayıs 27, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 27, 2008 gönderildi sizi diğer insanlardan ayrı bir yerde boş büyük bir küpün içinde yetiştirsek ve birşey öğretmesek konuşmayı dahi. beyininiz yıllardır çalışmadığı için zayıflamıştır kolay kolay bir şey öğrenemzsiniz çok zorlanırsınız. ama bu demek değildir ki beyniniz ilkeldir. ama eğitilseniz bilgi seviyenizi artırsanız bu seviyede zeka seviyenizde artacaktır. ilk zamanlarda insanlar ilkeldi demelerinin sebebi bu. ilkel değil sadece eğitilmediği için zayıf kalmıştır. evrime kanıt olarak sunanlar var yanıltmasın. Link to post Sitelerde Paylaş
thecrow 0 Mayıs 27, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 27, 2008 gönderildi Düşüncenin evrimi bana ters geliyor. Pek mümkün görünmüyor... Düşünce, evrim geçirse idi bugün zararlı düşüncelerden kurtulmuş olması gerekirdi insanoğlunun... Mesela; Size göre dinler son derece tehlikeli ve zararlı olduğu halde neden hala körelmediler? Evrilemeyen, adapte olamayan, binlerce yıl öncesine saplanıp kalmış bir akla elbette düşüncenin evrimi ters gelecektir. Halbuki evrilmiyor dediğiniz düşünceler amma da değişmiş son 10.000 yılda... Nice tanrılar doğmuş, bir anda sevilivermişler. Nica tanrılar ölmüş, yasını tutan bile olmamış. Körelmiyor dediğiniz dinlerin yok oluşunu hissedemeyecek kadar hissizleşmiş beyinleriniz evrildiklerini nasıl anlasınlar ki? Link to post Sitelerde Paylaş
AteshBey 0 Mayıs 28, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 28, 2008 gönderildi Evrilemeyen, adapte olamayan, binlerce yıl öncesine saplanıp kalmış bir akla elbette düşüncenin evrimi ters gelecektir. Halbuki evrilmiyor dediğiniz düşünceler amma da değişmiş son 10.000 yılda... Nice tanrılar doğmuş, bir anda sevilivermişler. Nica tanrılar ölmüş, yasını tutan bile olmamış. Körelmiyor dediğiniz dinlerin yok oluşunu hissedemeyecek kadar hissizleşmiş beyinleriniz evrildiklerini nasıl anlasınlar ki? Evrilen, adapte olan ve çağdaş düşünceye sahip olan sen misin? Ehh burdan şu sonuç çıkıyor, Demekki din sosyalizmden, komünizmden ve ateizmden çok daha az zararlı ki hala milyarlarca taraftarı var... Ne yaparsın işte doğal seleksiyon :P Link to post Sitelerde Paylaş
OHM 0 Mayıs 28, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 28, 2008 gönderildi Evrilemeyen, adapte olamayan, binlerce yıl öncesine saplanıp kalmış bir akla elbette düşüncenin evrimi ters gelecektir. Halbuki evrilmiyor dediğiniz düşünceler amma da değişmiş son 10.000 yılda... Nice tanrılar doğmuş, bir anda sevilivermişler. Nica tanrılar ölmüş, yasını tutan bile olmamış. Körelmiyor dediğiniz dinlerin yok oluşunu hissedemeyecek kadar hissizleşmiş beyinleriniz evrildiklerini nasıl anlasınlar ki? yanlış yanlış yanlış.. ilk dinle beraber ilk ateist de var olmuş olmalıdır. bunlar her zaman kol kola olmuştur..ilk çağlarda da son çağlarda da..bunun evrimle ilgisi yoktur. ayrıca evrimsel süreçlerin varlığıo kabul edildiğinde ilk insan Adem gibi bir dindar değil katıksız dir ateist olmalıdır(tanrının varlığını bilmeyen anlamında) dolayısıyla ilk insan dinsiz olmalıdır. Link to post Sitelerde Paylaş
OHM 0 Mayıs 28, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 28, 2008 gönderildi bir insanın yaşamının belli döneminde ateist belli döneminde dindar olması sosyal evrimin açıklamakta zorlanacağı bir konu olmalıdır. Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Mayıs 28, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 28, 2008 gönderildi Düşüncenin evriminden kasıt. Doğadaki olayları sebep sonuç ilişkilerini doğru tespit ederek, deneylerle dayandırma ile olur. Hastalıkların nedenlerini bulan, bunu ortadan kaldırabilen insan, artık bilimdışı paradigmalara yeniden dönmez. Dinlerin ve inanışların ekonomik ve sosyal temellerini bulan insan artık yeniden dine dönmez. Düşünsel evrim, yanlıştan doğruya doğrudur. Doğru bilinen yanlışlandığı zaman çöpe atılır, yerini yeni doğrulara bırakır. Yani bilim ve teknoloji ilerleyip, doğaya daha çok hakim oldukça, artık tanrının papucu dama atılmış demektir. Yeniden dine dönüş ancak bunama ile mümkün olur. Yani insanlar bazen ateist, bazen dindar olmazlar. Bilimsel gelişmeler inanç alanını daraltır. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
OHM 0 Mayıs 28, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 28, 2008 gönderildi Düşüncenin evriminden kasıt. Doğadaki olayları sebep sonuç ilişkilerini doğru tespit ederek, deneylerle dayandırma ile olur. Hastalıkların nedenlerini bulan, bunu ortadan kaldırabilen insan, artık bilimdışı paradigmalara yeniden dönmez. Dinlerin ve inanışların ekonomik ve sosyal temellerini bulan insan artık yeniden dine dönmez. Düşünsel evrim, yanlıştan doğruya doğrudur. Doğru bilinen yanlışlandığı zaman çöpe atılır, yerini yeni doğrulara bırakır. Yani bilim ve teknoloji ilerleyip, doğaya daha çok hakim oldukça, artık tanrının papucu dama atılmış demektir. Yeniden dine dönüş ancak bunama ile mümkün olur. Yani insanlar bazen ateist, bazen dindar olmazlar. Bilimsel gelişmeler inanç alanını daraltır. Sevgiler. bilimsel bulgular inanç alanını daraltır mı? bilimin en az gelişmiş olduğu ilk çağlarda daha fazla dinsiz vardı bee..ki öyle de olmalıdır zaten. tabi evrimsel süreçlerin varlığını kabul ediyorsan. özellikle big-bang dindar sayısının artmasına neden olmuştur.. ayrıca bilim adamlarının çoğunlukla dindar olması hayli ilginçtir. elektriğin babası Faraday '' doğada tanrının şifrelerinin gizli olduğunu düşünüyorum..amacım bu şifreleri çözmektir'' demiştir. kullandığımız elektiriği ona borçluyuz. oturduğun yerden ahkam keserek olayları çözemezsin. Link to post Sitelerde Paylaş
drekinci 0 Mayıs 28, 2008 gönderildi Raporla Share Mayıs 28, 2008 gönderildi Elektriğin bulunması hangi inancı güçlendirip artırdı. İnancın alanı, bilimsel olarak ortaya konulamayan şeyler üzerinden masal uydurmaktır. Dinlerin temel taşları, tanrı, ruh, cennet, cehennem, melek, şeytan, büyü, sihir, mucize vs. vs. Bir bilim insanı hem bunlara inanıp, hem de tutarlı bir biliminsanı olamaz. Birtakım bilimsel bilgiler edinmişsin ama edindiğin bilgileri inanç paradigmalarına dayandırma gayretin bizi kandıramaz ancak kendini kandırabilirsin. Bir cahile sihirbazlık yapabilirsiniz. Ama bu insan yaptığınız sihirbazlığın arkasında yatan gerçeği yakalamışsa. Aynı sihirbazlığı yaparken gülünç duruma düşersiniz. Sevgiler. Link to post Sitelerde Paylaş
Recommended Posts