Jump to content

Gerçek, Zihin ve Yanılsama


Recommended Posts

Madem trene dair sertlik ve nüfuz edilememezlik gibi kavramları beynimiz uyduruyor, sen baygın olduğun yani algının devre dışı olduğu durumda tren sana nasıl sertlik ve nüfuz edilememezlik özelliklerini sergiliyor?

Bir kavanoz bala kaşık attığını düşün. İlk birkaç saniye hareket etmediğini gördüğünde, kaşık batmıyor demen doğru mudur?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 96
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bir kavanoz bala kaşık attığını düşün. İlk birkaç saniye hareket etmediğini gördüğünde, kaşık batmıyor demen doğru mudur?

bu algımızın sınırlı olduğuna dair bir örnek, ben algımız devrede olmadığında algımıza bağımlı bir kavramın nasıl varolabileceğini soruyorum..

tarihinde BRUTAL tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

bu algımızın sınırlı olduğuna dair bir örnek, ben algımız devrede olmadığında algımıza dair bir kavramın nasıl varolabileceğini soruyorum?

Kısa sürede nüfuz edilemez. Uzun sürede edilebilir. Sen ne düşünüyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cisimlerin farklı özelliklere sahip olması başka birşey, senin o cisimlere ait olmayan şeyleri zihninde uydurman ayrı birşeydir.

Dış dünyada senin algıladığın gibi ne renk ne koku ne tat ne de boyut şekil sertlik vs gibi birşeyler var.

Senin de haklı olduğun noktalar var tabi ama buna yanılsama yerine görecelik demeyi tercih ederim.

Zihnimizden bağımsız gerçekliğin olduğunu,nesnelerden yansıyan ışığın dalga boyunda fark olduğu gerçeğinde tartışılacak bir taraf yok elbette.

Kırmızı gördüğüm şeyi belki sen mavi görüyorsundur ya da benden farklı görüyor olabilirsin.

Bok bizim için iğrenç bir şey bok böceği için lezzetli bir öğlen yemeği falan filan tamam da buradan ne sonuca varacağız peki?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cevap kağıdını as.

Kapıdan 3 gün ayrılmayanı alacak mısın?

hahaha ben de kapıda bekleyenlerdenim, beynimdeki yapbozun tüm parçaları yerlerine oturmuş değil..

cevap ''benlik'' yanılsamasıyla alakalı ama gereken net cevabı kurgulayamıyorum(:

Link to post
Sitelerde Paylaş

Senin de haklı olduğun noktalar var tabi ama buna yanılsama yerine görecelik demeyi tercih ederim.

Zihnimizden bağımsız gerçekliğin olduğunu,nesnelerden yansıyan ışığın dalga boyunda fark olduğu gerçeğinde tartışılacak bir taraf yok elbette.

Kırmızı gördüğüm şeyi belki sen mavi görüyorsundur ya da benden farklı görüyor olabilirsin.

Bok bizim için iğrenç bir şey bok böceği için lezzetli bir öğlen yemeği falan filan tamam da buradan ne sonuca varacağız peki?

Kırmızı, mavi, iğrenç lezzetli birşeylerin olmadığı sonucuna varacağız..

göreceli demekle de birşeyi gerçek yapamazsın, zaman da görecelidir ve aynı şekilde zihnimizin dışında zaman diye birşey de yoktur

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben de merak ettim şimdi cevabı. Nüfuz edilemez veya sert kavramları zihnimiz dışında yok bence. Biz sadece kısa vadede ve aklımız el verdiğince yorumlar yapıp gerçeği öyle modelliyoruz. En sert, en yoğun dediğin madde bile neredeyse tamamen boşluk... Ama sorunumuzun bununla ilgili olduğunu sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu arada buldunuz mu, evren gerçek miymiş yanılsama mı?

burada evrenin algıladığımız gibi olup olmadığını sorguluyoruz, bilimsel veriler ışığında algıladığımız gibi olmadığını kanıtlayarak bir yanılsamada yaşadığımızı söylüyoruz

bu evreni gerçek dışı yapmaz, bunu söyleyebilmek için algımızın dışına çıkabilmemiz gerekiyor

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben de merak ettim şimdi cevabı. Nüfuz edilemez veya sert kavramları zihnimiz dışında yok bence. Biz sadece kısa vadede ve aklımız el verdiğince yorumlar yapıp gerçeği öyle modelliyoruz. En sert, en yoğun dediğin madde bile neredeyse tamamen boşluk... Ama sorunumuzun bununla ilgili olduğunu sanmıyorum.

şöyle bir cevap var mesela https://eksisozluk.com/entry/1669038

duvarlar da bizler de atomlardan yapılmayız. atomların da %99.9'undan daha fazlası boşluktur. o halde neden duvarların içerisinden geçemiyoruz ya da neden masanın üzerine koyduğumuz bir kağıt masanın içinden geçerek yere düşmüyor? sorunun cevabı elektronların fermion olmasında gizlidir. fermionlar yapıları gereği bir noktada bulunamazlar ve birarada bulundukları ortamlarda birbirlerinden uzaklaşma eğilimindedirler. bu, atomların hacimlerinin belirli bir değerin altına küçültmenin ya da elektron kabuklarını birbirleri içerisinden geçirmenin dünyevi şartlar altında atomları bozmadan mümkün olamayacağını anlatır.

özetle atomlar, hacimce büyük miktarda boşluklar içerseler bile elektronların birarada bulunmama eğiliminden dolayı birbirleri içerisinden geçemezler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani "nüfuz edilemez" olması bir gerçek... En azından bizim ölçeğimiz için bu geçerli. Yanılmışım sanırım.

Bu da Dawkins'den

Bilim, tüm önsezilerimize karşın, kristaller ve kayalar gibi katı cisimlerin dahi neredeyse tamamen boşluklardan ibaret olduğunu öğretti. Ve bildik bir örnek de bir atomun çekirdeğinin bir stadyumun ortasındaki sinek olduğu, sonraki atomun ise bir diğer stadyum olduğu. Dolayısıyla en sert, en aralıksız, en yoğun kaya bile gerçekten de neredeyse tamamen birbirinden uzak küçük parçacıklar tarafından bozulan bir boşluktan ibaret. Öyleyse kayalar neden sert ve içinden geçilemez görünüyor ve hissediliyor? Bir evrim biyoloğu olarak şöyle derdim: beyinlerimiz, vücutlarımızın iş gördüğü büyüklük ve hız koşullarında hayatta kalmamızı sağlayacak şekilde evrildi. Hiçbir zaman atomların dünyasında hareket edecek şekilde evrilmedik. Öyle olmuş olsaydı muhtemelen beyinlerimiz kayaları boşluk ile dolu olarak algılardı. Kayalar ellerimiz tarafından sert ve içine girilemez hissediliyor, çünkü kayalar ve eller gibi cisimler birbirlerinin içlerine giremezler. Dolayısıyla beyinlerimizin "sertlik" ve "nüfuz edilemezlik" gibi kavramlar inşa etmiş olması faydalı, çünkü içinde hareket etmemiz gereken orta boy dünyada, vücutlarımızı hareket ettirebilmemize bu gibi kavramlar yardım ediyor.

Steve Grand, sizin ve benim, bizlerin, sabit bir şeyden ziyade dalga gibi olduğumuzu söyler. Okuyucusunu düşünmeye davet eder: "çocukluk günlerinizden kalma, net bir şekilde hatırladığınız, gerçekten oradaymış gibi görebildiğiniz, hissedebildiğiniz bir deneyimi düşünün. Sonuçta gerçekten her an oradaydınız, değil mi? Yoksa nasıl hatırlardınız? Sürpriz ise burada: Orada değildiniz. Hatırladığınız olay gerçekleşirken, bugün vücudunuzda olan hiçbir atom orada değildi. Madde mekândan mekâna akar, "siz" olmak için anlık olarak biraraya gelir. Dolayısıyla her ne iseniz, aslında sizi meydana getiren şey değilsiniz. Bu önemli. Bu yüzden eğer tüyleriniz diken diken olmadıysa tekrar okuyun, ta ki olana kadar. Çünkü bu önemli."

Dolayısıyla "gerçekten", yalın bir güven ile kullanabileceğimiz bir kelime değil. Eğer nötrinonun, nötrino-boy atalarından evrilmiş bir beyni olsaydı, kayaların gerçekten boşluktan ibaret olduğunu söylerdi. Bizim, taşların içinden yürüyemeyen, orta-boy atalarımızdan evrilmiş beyinlerimiz var. Bir hayvan için "gerçekten", beynin hayvanın hayatta kalması için ihtiyacı neyse odur, farklı türler farklı dünyalarda yaşadıkları için de, rahatsız edecek kadar çeşitli "gerçekten"ler ortaya çıkar. Gerçek dünya olarak gördüğümüz şey yalın dünya değil, dünyanın, algının sağladığı verilerle düzenlenen ve ayarlanan bir modelidir, fakat gerçek dünyayla başa çıkmakta faydalı olacak şekilde inşa edilmiştir.

Eğer evren varsayabileceğimizden daha tuhaf ise, bunun sebebi buzul çağının Afrika'sında hayatta kalmak için, "sadece varsaymamız gerektiği kadarını" varsaydığımız için doğal seçilmiş olmamız olabilir mi? Yoksa beyinlerimiz evrimimizin yarattığı ilk izlenimi kıracak şekilde eğitilecek kadar çok yönlü ve genişleyebilir bir şey mi? Ya da, son olarak, evrende, ne kadar tanrısal olursa olsun hiçbir şey tarafından hayal edilemeyecek kadar tuhaf şeyler var mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

burada evrenin algıladığımız gibi olup olmadığını sorguluyoruz, bilimsel veriler ışığında algıladığımız gibi olmadığını kanıtlayarak bir yanılsamada yaşadığımızı söylüyoruz

bu evreni gerçek dışı yapmaz, bunu söyleyebilmek için algımızın dışına çıkabilmemiz gerekiyor

Evrenin algıladığımız gibi olmadığına kanıt olarak kırmızı renk algımız ve gerçekte kırmızı diye bir rengin olmadığı bilgisi,gerçeğini ifade etmişsiniz.

Algımız dışındaki evrenin gerçekte ne olduğunu bilmiyoruz, evet beynimiz evreni anlamlandırıyor, ama gerçekte beynimizin dışında bir evren var değil mi?

Kırmızı renk yoksa bile bizim kırmızı olarak algıladığımız bir dünya var dışarıda.

Tamam da bunun anlamı ne?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...