Jump to content

EVREN CANLI MIDIR?


Recommended Posts

  • İleti 295
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

evrenin canı nerde...

Canlıyı cansızdan davranışları ile ayırırız.

Canlının ne olduğundan çok ne yaptığı önemlidir.

İkiz kardeşleri düşünün. Bir sağ, diğeri ölü..

Her bakımdan aynı maddeden oluşsalar da, davranışları farklı olacaktır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlıyı cansızdan davranışarı ve yaptıkları ile ayırırsak, ki başka bir şekilde ayıramayız zaten, evren açıkça canlıdır.

Çünkü evren içinde canlıları barındırmaktadır.

Onları oluşturan madde, cansız maddenin aynısıdır.

Cansız madde bazı koşullar altında bir araya gelmiş ve canlılık kazanmıştır.

Canlılık maddenin davranış biçimlerinden biridir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ortaya çıkış mekanizması ne olursa olsun canlılık, maddenin davranış biçimlerinden biridir arkadaşlar.

Bu sonuç kaçınılmazdır.

Bir yaratıcı olsa da madde ve enerjiden oluşan evren canlıdır, olmasa da..

Bu ilahi bir inanç değildir. Tanrıüstü bir görüştür.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Paralel evrenlerle ilgili izlediğim bir belgeselde evrenin devasa bir kuantum bilgisayar gibi davaranabileceğini duymuştum. Bunu söyleyen bilim adamı evrenin saniyede 10 üzeri 106 işlem yapabilme kapasitesinde oludğunu böylesine büyük bir hesaplama gücü ile evrenin ister istemez bilinçli bir varlık olabilceğini hatta onunla iletişim kurabilceğimizi idda ediyordu.Bir başka senaryoda ise evrenimizin süper gelişmiş bir uygarlık tarafından tasarlanan yapay zekaya ve büyük işlem kapasitesine sahip bir bilgisayarda tasarlanan simülasyon olduğu. Bilim adamlarına göre bu iki kuramda test edilebilir

Link to post
Sitelerde Paylaş

Paralel evrenlerle ilgili izlediğim bir belgeselde evrenin devasa bir kuantum bilgisayar gibi davaranabileceğini duymuştum. Bunu söyleyen bilim adamı evrenin saniyede 10 üzeri 106 işlem yapabilme kapasitesinde oludğunu böylesine büyük bir hesaplama gücü ile evrenin ister istemez bilinçli bir varlık olabilceğini hatta onunla iletişim kurabilceğimizi idda ediyordu.Bir başka senaryoda ise evrenimizin süper gelişmiş bir uygarlık tarafından tasarlanan yapay zekaya ve büyük işlem kapasitesine sahip bir bilgisayarda tasarlanan simülasyon olduğu. Bilim adamlarına göre bu iki kuramda test edilebilir

Biz evrenle iletişim kuruyoruz. Bu iletişim kurgu bilimsel değil.

Bilmediğimiz onun da bizimle iletişim kurup kurmadığı...

Bu demektir ki evrenin manifest canlı tarafı, potansiyel canlı tarafına ulaşmaya ve onu anlamaya çalışıyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılık... Sıfat gibi kullanalım. Canlı olmanın en asgari katmanını, evrende, herhangi bir şekilde var olan, var olduğunu "belli eden" noktasına kadar çekelim. Kavramın ihtivasını bir nevi sonsuzlaştırmış olalım ve soruya cevap vermeyi deneyelim... Aslında soru, sorulduğu anda buna ulaşılması için yanıp tutuşuyor...Yalnız cevabı / cevapları deneme aşamasına gelmem biraz vakit alacak.

3 - 4 gündür ilgimi çeken bir konu var; "Uzay nedir?" Sanki sınırları olmayan bir hiçlik teknesi gibi hissettiğimiz, çoğu zaman sorgulamadığımız yapı... Bu yapı gerçekten de boş mu? Boşluğu - hiçliği - vakumu mu işaret ediyor? Yoksa henüz bilmediğimiz ve gözlemlenebilir başka bir form mu? Konuyla ilgili 3 - 4 gün içinde edinebildiğim bilgi ve ürettiğim varsayımlarla belli aşamaları geçtim, maddeler halinde sıralayayım...

1- Soruyu sormazdan önce, uzay benim için sonsuz bir vakumdu. Evren ise bu sonsuz vakumun içine serpişmiş sonsuz kütle adacıklarıydı... Bu vakumun içini talan etmiş ihtiva, kendi kütlesinin çekimini (evrensel çekim) kullanıp, vakuma karşı savaş veriyor ve bu da evrenin etini kemiğine yapışık tutuyordu.

2- Soruyu sorduğum - aslında soruyla karşılaştığım anda gayet sakin ve 1 numaralı maddeyi devreye sokmuştum ama devreye soktuğum anda yanlış olduğumu fark ettim. Vakum ve içindeki madde aynı anda sonsuz ise, nasıl oluyor da vakumdan bahsedebilirdik?

3- Sonsuz = sonsuz olduğuna göre, 1 cm3 vakum alanında 1 cm3 madde bulunmalıydı ki bu durumda evrende / uzayda hareket etmenin imkanı kalmayacaktı. Yani ikili bir yapı olamazdı geriye sadece biri kalırdı. Olan bitenin tamamına sadece vakum ya da sadece evren diyecektik.

4- Bu sorunu, zihnimdeki evren tanımını revize ederek aşmayı denedim; Evreni, uzay + madde olarak tanımladım. Uzay ve madde, etle tırnak gibi yapışık ve bir bütündür dedim. Evrenden bir sicim çekip sıyırdım: sadece x koordinat doğrultusu anlamına gelen bu ipe baharatlarını serpiştirdim:

>>>>>........ biraz boşluk - biraz madde kümesi, çok az boşluk - daha geniş madde kümesi - araya birkaç atom ve quark - çok çok çok daha fazla boşluk...............bla bla bla >>>>>>

biçiminde ipi, tıpkı pi sayısının küsüratı gibi kendini asla tekrar etmeyecek bir şekilde betimleyip yine ancak birkaç saatliğine huzur bulacaktım. Aslında ipe un mu sermiştim?

5- Uzayın mükemmel bir hiçlik ve dolayısıyla sonsuz şiddete sahip bir vakum olması durumunda, maddenin buna sonsuz şiddette tepki vermesi gerekmez miydi? Sonsuz hiçliğin aç gözlülüğü karşısında, maddenin kütle direnci ne kadar direnebilirdi ki? Uzayın, hiçbir yaşam formuna zeval vermeyecek en ücra köşesinde, iki ucunu birleştirmediğim ama uçları birbirini görecek şekilde çok yakın, neredeyse çember şeklinde, 168 trilyon km'lik vakum boru yaptım. Fotonu boruya attığım anda, diğer ucundan çıktı. Yani foton, borunun diğer ucundan çıktığında boruya girdiğini görebilmişti. Foton dile gelip, bunu ilk kez tecrübe ediyorum çünkü ben saniyede maksimum 300 Bin km hızla yol alabiliyorum dedi. Fotonu, foton kılan zamkının direncini de hesaba katarak hızını ölçtüm. Saniyenin sonsuzda 1'i veya ona çok yakın bir sürede 168 trilyon km yol almıştı. E hani saniyede maksimum 300 Bin km hıza sahipti (maksimum diyorum çünkü ışık bulunduğu ortama göre hızını kaybedebiliyor - ama asla daha hızlı olamıyor)

6- Bu işin çözümü ışıkta dedim... Işığın bir sürü numarası var. Mesela üzerinde bir barkod var, kaynağının ihtivasını eksiksiz olarak şifrelediği... Kırsaldaki bir eve bir hafta öncesinin gazetesini taşıyan yavaş bir kargo şirketi gibi sürekli geçmişten haber taşıyor. Üstelik evrenin en hızlısı... En hızlısı ama evrensel otoyolun ne yazık ki bir hız sınırı var. Mekan bu kadar geniş olunca saniyede 300 bin km, karınca adımı sayılır... İşte tam burada ışığı frenleyen bir şey olup olmadığına takıldı kafam... Biliyorsunuz ışık maddede yol alırken hız kaybeder. Mesela prizma sayesinde tayflarına ayrılır ki bu hız kaybının yarattığı bir durumdur.

7- Madem varolanlar içinde en hızlısı ışık ve bu hız da saniyede 300 Bin km... Buna karşın maddede yol alırken hızını kaybedebiliyor... O zaman henüz saptayamadığımız bir şeyler onu 300 bin km'ye kadar yavaşlatıyor olabilir. Hemen varsayımlar ürettim ve zaten varolan varsayımlardan yararlanmaya çalıştım ki bu da beni 3 numaralı maddede izah ettiğim duruma geri götürdü... Bazen ileri adım atmaktansa geri adım atmak iyidir.

Varsayım 1: Uzay sınırsız bir hiçlik ve mükemmel bir vakum + Madde, bu vakuma serpilmiş sınırlı yapı... Bunlar birbirine tahammülü olmayan iki düşman. Bu durumda ikisi de birbirini yok edecek. Madde sonsuza kadar parçalanıp uzayın her zerresini dolduracak ve ortada uzay kalmayacak ama sonsuza kadar parçalanan maddeden de geriye bildiğimiz şekilde hiçbir şey kalmayacak.

Ziyadesiyle 1. varsayımımız ölü doğdu... Kaş yapalım derken göz çıkardık. Koca evreni yok ettik. Ayrıca ışığın frenleri patladığında, başımıza ne geldiğini de görmüş olduk.

Varsayım 2: Ses bir dalgadır ve dalga, yapısı itibarıyla bir şeyleri tetikleyerek - iterek - onlara kene gibi yapışarak yoluna devam eder. Uzayda ise asılı kalır. Çünkü uzay, boşluktur. Buna karşın ışık yoluna devam eder. Oluşmak için bir kaynağa ihtiyaç duyar fakat kaynağını terk ettikten sonra onun izini taşımasına rağmen, artık ona ait değildir.

E bu varsayım ışığın hızı hakkında bilgi vermiyor ki... Sadece sesin uzayda asılı kaldığından - ışığın yapısından bahsediyor. Üstelik uzayın boş olduğunu söylüyor. Halbuki biz uzayın bir boşluk olmadığını, saptanabilir bir "şey" olduğunu, bunun da ışığın tekerine taş koyduğunu onun hızını sınırladığını varsayıyoruz

Varsayım 3: Uzay bir boşluk değildir. Çoğunlukla atom altı parçacıklarla bezelidir, nadiren de olsa atom ve hatta çok çok nadiren de olsa element ve bunların irili ufaklı kümelenmelerinden oluşur. Bu parçacıklar ışığa sakinleştirici verdiği gibi, ses dalgasını taşıyabilecek nitelikte değildir.

Bu varsayımın, ilk varsayımdan daha fazla bilimsel dayanağı var. En kötü şartlarda, koca uzayda ancak mum ışığı bir kaç kırıntıya sırtını yasladığını söyleyebiliriz.

Kendi çapımda ışık hızının bir güç tarafından frenlendiğini, bu frenin de uzayın bir boşluk olmadığını kanıtlayacak atom altı parçacık denizi olması gerektiğini iddia ettim. Birkaç saat önce ise BBC'nin Everything and Nothing isimli 2 bölümlük belgeselini tavsiye üzerine hüplettim. 2. bölümde konu "Hiçbir şey" idi... Sırasıyla Toricelli - Michelson - Dirac - Einstein - Heisenberg'in söylediklerini bambaşka bir kafayla daha önce bilmediğim yanlarıyla dinledim. Evren - uzay - vakum - madde... Adına ne dersek diyelim hep aynı şeyden ama farklı kesitleri ile bahsediyoruz... Geceleri uzaya baktığımızda gördüğümüz ışık, karanlıkla kıyaslanamayacak kadar küçük. Gözümüz siyah zemindeki beyaza kayıyor. Karanlığa yokluk atfediyoruz. Evet ona hiçbir şey demekte bir sakınca yok ama bir sorun var... O hiçbir şey, tüm belirsizlikleri ile birlikte, ne kadar vakumlaştırırsanız (son elektrona kadar) o kadar elektron ve anti elektron üretiyor. Sanırım evren canlı... Madde üretiyor. Bu madde karanlıktan geliyor. Hiçlikten... Aslında bildiğimiz yoktan var olmak değil bu. Canlı bir hiçlik. İçine girmeyi ne zaman başaracağız bilmiyorum. Geceleri gökyüzüne baktığımızda et ve kemiği görüyoruz. Hani evrenin bir sınırı var çünkü yaşını biliyoruz, tam tamına 13.7 Milyar yıl... Ve evren sınırsız - sonsuz olsaydı evrenin tüm ihtivasının ışığı bize çoktan ulaşmış olurdu deniyor ya... Sanıyorum çürük bir iddia bu... Evren, canlı karanlığı ve onun çocuğu ışık ile bir bütün. Gökyüzüne baktığımda tek bir yıldız bile göremediğimi - dipsiz bir karanlığa baktığımı varsaysam bile evrene bakıyorum... Sonsuz evrene... Çünkü bu karanlık, bir miktar çökeleği bozulmaya bıraktığınız zaman, üzerinde oluşmaya başlayan kurtçuklar gibi madde üretiyor. Canlı...

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Canlılık" bilinçli olmak zorunda mı? veya şöyle de sorulabilir; Maddenin bilinci canlılığa tabi mi?

Canlılık ve bilinç, aynı olayın iki farklı yorumudur bence. Yani bilinç de aslında bir canlılıktır.

Canlılık çok fazla maddenin birbiriyle etkileşmesidir. Bu maddelerin etkileşimiyle hücre dediğimiz canlılık birimleri ortaya çıkıyor. Bu birimlerden biri olan nöronların kendi aralarında etkileşmesiyle de bilinç oluyor. Bilinç, ya da düşünme dediğimiz olay da beyindeki nöron hücrelerinin yapısındaki iyonların yer değiştirerek sürekli kutuplaşmasından başka bir şey değil.

Canlılık ve bilinç birbirinden farklı şeyler değil. Bilinç de bir canlılık olayı.

Nasıl ki kas hücrelerinin kasılması olayı, kas hücrelerindeki canlılık etkileşiminin bir ürünü ise; bilme olayı da, nöron hücrelerindeki canlılık etkileşimlerinin bir ürünü.

Canlılığı bir kategori olarak alırsak; bilme, kasılma, sindirme gibi olayları da canlılığın ürünü olarak alt bir kategoride birleştirebiliriz.

tarihinde nemesis_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Biz evrenle iletişim kuruyoruz. Bu iletişim kurgu bilimsel değil.

Bilmediğimiz onun da bizimle iletişim kurup kurmadığı...

Bu demektir ki evrenin manifest canlı tarafı, potansiyel canlı tarafına ulaşmaya ve onu anlamaya çalışıyor.

Zannımca Zeki Müren de bizi görecek mi sorunsalına benziyor bu durum... Ayrıca tanrıya giden ana yola bağlanan patikalardan biri... Kendi vücudum hakkında verdiğim kararların sonuçlarını doğa tayin ediyor. Sigara soluduğum zaman bronşlarıma yapışan nikotin gibi... Veya atomu parçaladığım zaman ortaya çıkan radyoaktivite... Doğa zaten iletişim halinde insanla... Ama aramızda bir fark var. Doğa anı yaşarken insan buna ek olarak öngörüde bulunuyor. İnsan, "2 ile ikiyi çarparsam 4 edecektir" diyebiliyor, doğa ise 2 ile 2 çarpılınca 4 sonucunu veriyor (Doğa=Evren) Yani doğa, "insan bendeki 2'leri çarparsa ona 4 vereyim" diye plan yapmıyor. İletişim kuruyor ama bunu planlamıyor. Plana - öngörüye ve aslında asıl söylemek istediğim, hipoteze ihtiyacı yok. Bütün, parçaya her şekilde vakıf. Parça ise bütüne vakıf olmak isteyince soyutlama - hipotez - öngörü kullanmak zorunda kalıyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

"Canlılık" bilinçli olmak zorunda mı? veya şöyle de sorulabilir; Maddenin bilinci canlılığa tabi mi?

Canlılığın ve bilincin aynı olayın iki farklı belirtisi olduğuna ben de inanıyorum. Bu güzel bir analoji.

Herşey atom ve moleküllerin birbirlerini tanıması ve birbirlerine kimyasal yapılarına uygun tepkiler vermesi ile başlıyor.

Madde bunu yapmasaydı ne bilinç olurdu ne de canlılık kazanırdı.

Evrende bilinçsiz bir canlılıktan bahsedemeyiz. Canlılığın özü, temeli bir bilince sahip olmaktır.

Evren doğduğu anın ilk üç dakikasında canlılık kazanmıştır. Başka bir deyişle evren canlı doğmuştur diyebiliriz. Çünkü üçüncü dakikadan itibaren ilginç bir bilince sahip olmuştur. İlk üç dakikanın başları kaotiktir. Üçüncü dakikadan itibaren canlılık ve bilinç tesis edilmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bence canlilik denince, her seyden önce homeostatik denge ve metabolizma akla gelmekte. Evrene canli demek, biraz felsefi boyutlu olup, canliliktan kasdin duzenlenme/duzenli kalma ve gelisme olarak ele alinmis : neden olmasin ? Ancak, bu "canlilik" kavrami burada soyut anlamda ve bir benzerlik olarak ancak degerlendirilmesi halinde bu terminolijik ve ontolojik olarak anlam kazanir. Metabolizma ile de kuantum duzeyinden parametrik etkilesim belki bir nevi biyolojik anlamda canliligin enerji degerlendirmesiyle karsilastirilabilinir.

Bence tek çeliski, belki evrenin içsel olarak kuantum duzeyinin kenarlarinda ortaya çikip duzenli kalabilmesi ile homeostatik dengenin benzerliginde degil, evrenin disinda fiziki anlamda baska bir etkilesim olmamasi bu yaklasimda sorunludur. Canlilik, iç dengenin saglanmasi ile degil, çevrenin degisikliklerine adapte olup kendi duzenini muhafaza etmesi hasebiyle canlidir. Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılık aşağıdaki başlık altında tartışılmaktadır. Orada homeostaza daha geniş yer verilmiştir.

http://www.ateistfor...showtopic=56421

Evet, iç dengenin belirli bir ayar uzerine durmasina homeostazi denir, bunu bende yukarda dogruladim, ve kiyasin isabetine degindim. Demek istedigim, bu duzen soluma, gida alma, ve ureme gibi disla irtibat çerçevesinde bir seyi canli kilar. Evrenin iç duzeninin muhafaza edilmesinde fiziki temel kanunlarin ortaya çikmasi ve istatistik bir dengenin gelismesi söz konusu. Burada tepkisel bir muhafaza olmasi için, bir dis etkenin bu duzeni tehdit etmesi gerekir. Degilse, burada sadece isatistik olarak ortaya çikar göreceli duzenin tekrar tekrar olusmasi var. Bilmiyorum fikrimi anlatabildim mi ?
Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, iç dengenin belirli bir ayar uzerine durmasina homeostazi denir, bunu bende yukarda dogruladim, ve kiyasin isabetine degindim. Demek istedigim, bu duzen soluma, gida alma, ve ureme gibi disla irtibat çerçevesinde bir seyi canli kilar. Evrenin iç duzeninin muhafaza edilmesinde fiziki temel kanunlarin ortaya çikmasi ve istatistik bir dengenin gelismesi söz konusu. Burada tepkisel bir muhafaza olmasi için, bir dis etkenin bu duzeni tehdit etmesi gerekir. Degilse, burada sadece isatistik olarak ortaya çikar göreceli duzenin tekrar tekrar olusmasi var. Bilmiyorum fikrimi anlatabildim mi ?

Ne demek istediğiniz iyi anlaşılmıyor. Ama buna şaşırmadım. Sizi anlamak zor..
Link to post
Sitelerde Paylaş

Anlatmaya çalıştığı şeye ben de değinmiştim.

Ancak canlı dediğimiz yapı, tanımı gereği dış ortamla da etkileşim halinde olmalı. Evren bu konuda bir şey yapmıyor gibi ?

Yine de bu konuda kesin bir şey söylemek doğru olur mu bilmiyorum. Belki dış ortamla da bizim bilmediğimiz bir şekilde etkileşimi vardır.

tarihinde nemesis_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Anlatmaya çalıştığı şeye ben de değinmiştim.

Yine de bu konuda kesin bir şey söylemek doğru olur mu bilmiyorum. Belki dış ortamla da bizim bilmediğimiz bir şekilde etkileşimi vardır.

Canlılığın tanımını keyfi olarak kısıtlıyorsunuz.

Canlılık maddenin davranış biçimlerinden biri ise, maddeyi canlı ve cansız olarak ikiye ayırmak zaten yanlış bir yaklaşımdır.

Bu yanlışı hepimiz yapıyoruz. Çünkü bu konuda devrim yapmamız mümkün değil. Bu çok büyük bir adım ve biyoloji buna henüz hazır değil.

Yakın bir gelecekte bu konuda büyük bir gelişmenin olacağını tahmin ediyorum.

21'nci yüzyıl fiziği yeniden keşfedecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...