Jump to content

Hz. Muhammed ve İçki


Recommended Posts

Önce Kur’an’da içki konusunda nasıl bir seyir takip edilmiş, buna bakalım, ondan sonra detaylara geçelim.

- “Hurma ve üzümden hem içki hem de güzel gıdalar temin ediyorsunuz. İşte bunda aklını kullanan kimseler için büyük ibret vardır” deniliyor Kur’an’da. Dikkat edilirse bu ayette içki aleyhinde herhangi bir işaret yok. (1)

- “Senden şarap ve kumar hakkında sorarlar/bilgi edinmek isterler. De ki; her ikisinde hem büyük günah, hem de insanlar için yararlar vardır. Ancak günahları yararlarından daha büyüktür.”(2) Bu ayette de içkinin kâr ve zararından söz edilir; ikisi arasında bir karşılaştırma söz konusudur. Ancak günah daha çoktur deniliyor.

- “Ey iman edenler, sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayınız.”(3) Bu ayette de özel bir durumdan söz edilir. Sarhoşluğun namaz için sorun olduğu belirtilir. Bu ayete göre namaz dışındaki zamanla ilgili içki içmekte sorun yok demektir. Ayet gayet açıktır.

- “Ey iman edenler! İçki-şarap, kumar, tapınmak için dikilen taşlar, fal okları şeytan işi birer pisliktir; bunlardan uzak durun; ola ki kurtuluşa erersiniz. Gerçekten şeytan, içki-şarap ve kumarla aranıza düşmanlık ve kin düşürmek, sizi, Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçer misiniz? İnanıp erdemli işler yapanlara… tattıklarından ötürü bir günah yoktur. Allah iyi davrananları sever.” Dikkat edilirse burada yine haram terimi kullanılmamaktadır. (4)

- İslamiyet’e göre yaşayanlara vaat edilen cennetin durumu şöyledir: “İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren hamrdan (içki-şaraptan) ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır” deniliyor Kur’an’da. (5)

İçkiyle ilgili Kur’an’da var olan ayetler bunlar.

İçki-şarap ayetlerinden çıkan sonuç

Yukarıda içki ile ilgili sunulan ayetlerden, bir kere Kur’an’da içki hakkında haram mefhumu söz konusu değildir; ancak bazı hadislerde haram ifadesi kullanılmıştır; yeri gelince onları anlatacağım. Hatta kimi İslam düşünürleri, sakınması gereken sadece üzümden imal edilenidir; bunun dışında neden yapılırsa yapılsın içilebilir; yalnız üzüm dışındaki maddelerden imal edileni içildiğinde kişide sarhoşluk başladığı an o da haram sayılır demişlerdir. Bu konuda, Hz. Nuh tufandan sonra gemiden çıkınca ve Hz. İsa da göklere çıktığı gece içki içmişlerdir denilmektedir. Nuh’un keyfi içtiği hem Tevrat’ta anlatılır, hem de Sünni kaynaklarda. Önceki meşhur peygamberlerden çoğu şarap içmiştir. (6)

İçki konusu Kur’an’da öyle işlenmiştir ki, bir Müslüman Kur’an içinde kalarak bir sonuca varmak isterse ve hele eğer içme taraftarıysa şunu rahatlıkla söyleyebilir: Madem ki Kur’an’a göre içkinin faydası değil de; çoğul olarak faydaları vardır deniliyor, o zaman ben faydalarını neden kaçırayım, içerim diyebilir. Yine mademki sarhoş olarak namaza yaklaşmayın deniliyor, o zaman ben uygun bir saatte içerim ki namaza da engel olmasın. Bir de içki Kur’an’da cennetin bir nimeti olarak takdim edilmiştir: “Cennette Hamr (içki-şarap) ırmağı vardır” diye ayet var ve hatta bir iki yerde cennet içkisinin rengi bile belirtilerek, “İçenlere lezzet verir, beyazdır-berraktır, onunla ne sersemleşirler, ne de sarhoş olurlar” denilmektedir. Durum bu iken, içme taraftarı olan Müslümanlar, biz içeriz demekte haklılar. (7) Yine Müslüman kişi içmek taraftarıysa şu ayeti kanıt olarak gösterebilir: “Dillerinizin yalan yere nitelendirmesinden ötürü ‘Şu helaldir, şu haramdır’ demeyin, sonra Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah’a karşı yalan uyduranlar ise iflah olmazlar” denilir. (8)

Bu ayete göre, içki haramdır diyenler iftiracı sayılır. Zira ortada kesin kanıt yoksa eşyada asıl olan temiz ve helal olmasıdır (İslam’a göre).

Hz. Yusuf’un hikâyesi Kur’an’da anlatılırken, iki cezaevi arkadaşının kendisine anlattıkları ve yorum istedikleri ayrı ayrı rüya hikâyeleri var. Malum İslam’a göre Hz. Yusuf rüya tabirlerinde uzman biriymiş. Onlardan biri, ben rüyamda hamr/içki-şarap sıktığımı gördüm; diğeri de, ben başımın üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığımı gördüm diyorlar. Hz. Yusuf şarap görene, sen daha önce nasıl efendine şarap yaptıysan hapisten çıkınca aynı işe devam edeceksin; diğer adama da, sen asılacaksın, senin beynin de kuşlara yem olacak diye tabir ediyor. İşte madem Kur’an’a göre rüyasında şarap gören kârlı çıkmış, o halde bir Müslüman da ben içerim diyebilir. (9)

Hele şu ayet daha ilginç: “De ki (ey Muhammed), bana vahyolunan Kur’an’da bir kimsenin yiyecekleri arasında leş, akıtılmış kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesilmiş bir hayvandan başka haram kılınmış bir şey (yiyecek ve içecek olarak) bulamıyorum. Fakat istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın kim bunlardan yemek zorunda kalırsa yiyebilir.”(10)

Durum böyle olunca kim diyebilir ki içki-şarap Kur’an’da haramdır! Kimse böyle bir iddiada bulunamaz. Çünkü tanrı haram olanları saydıktan sonra Hz. Muhammed’e, “Bu sayılanlar dışında yiyecek ve içecek konusunda Kur’an’da başka haram bulamıyorum” diyerek net bir şekilde talimat veriyor. İçki haram olsaydı onu da yukarıdaki listeye eklerdi.

Yine en başta Fahrettin Razi, İmam-ı A’zam’a atıfta bulunarak sarhoşluk içeren madde, sarhoş etmeyene kadar içilebilir/helaldir dediğini ve kanıt olarak da Nahl suresi 67. ayeti gösterdiğini belirtiyor. Madem ayette, hurma ve üzümden içki ve güzel rızık edinirsiniz demekle, Allah insanlara karşı iyiliğini dile getirmiş, o halde helal olmalı ki Allah bunu kullarına karşı bir lütuf olarak saymış olsun. Ayetten tam anlaşılabilmesi için ondan önce geçen ilk iki ayeti de bilmekte yarar var. Konu şöyle başlıyor: “Allah gökten su indirmek suretiyle ölü olan yeryüzünü canlandırdı. Bunda kulak verecekler için ayet/ibret vardır. Ayrıca sağmal hayvanlarda da ibret vardır. Sizin için onların karınlarındaki fışkı ile kan arasından halis süt yarattık. Bir de hurma ve üzümden sarhoş eden madde (içki-şarap) temin ediyorsunuz, yanı sıra bu iki maddeden güzel rızık da (kuru üzüm, pekmez, kuru hurma ve başka yiyecekler) sağlıyorsunuz. Aklını kullananlar için şüphesiz bunda ayet/ibret vardır” deniliyor. (11)

Kısacası; içmek isteyenler, madem içkiyle ilgili Kur’an’da var olan bilgiler insanları iştahlandırıyor o zaman biz de içeriz, Kur’an’da buna bir engel yoktur diyebilirler.

Bilindiği gibi Müslüman bir kişi cennet ve nimetlerini kazanmak için malıyla, canıyla ve her şeyiyle çaba içindedir; hatta bunun için savaşır, şehit olur, gazi olur. Hele bir de cennetin bir nimetini bu dünyada ele geçirme fırsatına sahipse (içkiyi kastediyorum) ve onu içmiyorsa, o zaman onun aklından şüphe etmek lazım! En önemlisi de mademki inanıp yararlı işler yapanlar, iyilik yaptıkları sürece tattıklarından/ yiyip içtiklerinden kendilerine bir günah da yoktur diye içki ayetinden hemen sonra gelen ayetle ifade ediliyor, o halde ben hem evrensel bazda iyilik yaparım, hem dini vecibelerimi yerine getiririm ve hem de içki içerim diyebilir.

Bir diğer önemli nokta, Kur’an’da cennet içkisiyle ilgili, insan içerken ne başı döner, ne de aklı karışır diye ayet vardır. Kur’an’da, cennete girmeyi hak edenlere hizmet eden, servis yapan ve içki dağıtanlarla ilgili bilgi verirken, “Cennetliklerin çevresinde gencecik uşaklar dolanır. Sürekli hizmete adanmışlardır. Sürahiler, ibrikler ve öz kaynağından içkilerle doldurulmuş kadehler eşliğinde. Ondan (cennet içkisinden) ne başları döner ne de akılları karışır” denilir. Bunu Yaşar Nuri’nin Kur’an mealinden sundum. (12)

Daha bitmedi; bunları takviye eden başka ayetler de var. Bu sefer de Diyanet Vakfı’nın Kur’an mealinden verelim. Cennette, “Bağlar, bahçeler, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar ve içki dolu kâseler vardır” deniliyor. (13)

En önemlisi de bir Müslüman, madem Kur’an’da net bir şekilde içki haramdır ifadesi yer almıyor, o zaman ben içerim diyebilir (Haram konusunda bazı hadisler var. Onlar da sağlam mı değil mi yeri gelince anlatacağım). Çünkü Kur’an’a göre hüküm sahibi/bir şeyi helal veya haram kılma yetkisine sahip ancak Allah’tır; Hz. Muhammed’e böylesine bir yetki verilmemiştir. Yine Kur’an’da, “Tevrat’ın indirilmesinden önce, İsrail’in (Yakup’un) kendisine haram kıldıkları dışında, yiyeceğin her türlüsü İsrail oğullarına helâl idi” deniliyor ve Yakup’un bu tutumu eleştiriliyor: Bir peygamber haram kılma yetkisine sahip değildir demek isteniyor. (14)

Kaldı ki Hz. Muhammed’in bir şeye helal veya haram deme yetkisinin olmaması konusu Kur’an’da net bir şekilde geçiyor. Kur’an’a göre Hz. Muhammed ancak tebligatçıdır/postacıdır (din mantığına göre). Mesela Kur’an’da birkaç yerde, “Ey Muhammed senin görevin ancak duyurmaktır” şeklinde ayetler var. Yine “Gerçek şu ki, sen (ey Muhammed), sevdiğini hidayete erdiremezsin, ancak Allah dilediğini hidayete erdirir” denilir. Başka bir yerde, “Hüküm konusunda sana düşen bir şey yoktur. Allah ya tövbelerini kabul ederek onları bağışlar yahut da zalim oldukları için onlara azap eder” denilir.

Ayetlerin durumu bu! Ancak ortalıkta bazı hadisler var. Kabul etsek ki o hadisler sağlamdır; o zaman da az önceki ayetlere göre Hz. Muhammed bir şey konusunda helaldir-haramdır deme yetkisine sahip olmadığı için, var olan hadislerin ayete karşı bir değeri kalmaz.

Bir de Maide suresinde içki ayetinin sonunda, emir kipiyle ondan sakınınız ifadesi söz konusu. Bu gibi emirler Kur’an’da çoktur ve eğer açık olarak haram terimi yoksa bunlar genelde tavsiye niteliğindedir; bunlara uymak zorunluluğu yoktur. Mesela Kur’an’da, emir şeklinde, istediğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder getirin deniliyor. Kelime emir şeklinde olduğu halde, burada kastedilen ruhsattır/cevazdır. Şayet emir kipi asıl anlamında kullanılsa, o zaman tüm Müslüman erkekler dört kadın almak zorunda olacaktı. Yine Kur’an’da, eşine karşı gelen bir kadın hakkında erkeklere hitaben, onları dövün deniliyor. Burada da kullanılan terim emir şeklindedir deyip de tüm erkeklerin, kendilerine karşı gelen eşlerini dövmek zorunda oldukları sonucunu çıkarmak mümkün mü? Benzer örnekler çoğaltılabilir.

Bir de içme taraftarı olmayan bir Müslüman, Kur’an’da kesin haramdır hükmü olmamakla beraber, o ki namaz için engeldir, zararı kârından daha fazladır ve şeytan işidir deniliyor, ben de içmeyeceğim diyebilir.

Ayetin sebep-sonuç ilişkisi arasında şu gerçek de var: O zamanlar halk aşırı derecede içiyordu. Maide suresindeki bu ayetler inince, bazı sahabeler alay edercesine, “Yazık! Kimi Müslümanlar Uhud savaşının sabahı bile içki içip öylesine savaşa katıldılar ve vurulurken (en başta Hz. Muhammed’in amcası Hamza’yı kastederek) midelerindeki o içkiyle gömüldüler” diyorlardı. Bu sözler Hz. Muhammed’in damarına dokunmuş olsa gerek ki, o sırada Maide suresi 93. ayetinin geldiğini duyurur. Ayetin özetini de verelim; inanan ve iyi işler yapanlara tattıklarından dolayı (sözde burada yasaktan önce içki içenler kastedilmiştir) günah yoktur deniliyor. Bu cümle, içki şeytan işidir, ondan uzak durun ayeti inmeden önce içenlere bir müjdedir şeklinde yorumlanmıştır. Yani yasak öncesi dönemde içilen içki suç sayılmaz; ancak sonraki dönemleri kapsar demek isteniyor. Bu, inandırıcılığı olmayan bir yorum! Çünkü namaz farz kılınmadan önce kimse namaz da kılmıyordu. Oruç, hac, zekât da aynı... Bu durumda da tanrı ayet göndermeliydi ki, sakın daha önce bu ibadetleri yapmayanlar endişelenmesinler, onlar eski hallerinden sorumlu değiller diye müjde vermeliydi. Neden sadece içki için özel durum uygulansın ki? Görüldüğü gibi benzer yorumların hiçbir inandırıcılığı yok. (15)

Bu ayetin içki yasaklanmadan önceki dönemde içenler için indiğine dair hadisler Buhari ve Müslim’de geçmektedir. (16)

Bir de Kur’an’da içki şeytan işi pisliktir denilirken, devamında bunun gerekçesi de açıklanıyor: Şeytan, içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak ister, bir de sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister deniliyor. Gerekçeler arasında “İçki sağlığınıza zararlıdır” açıklaması yok. Bir nedeni kin-düşmanlık, diğeri de Allah ve namazdan uzak durmak şeklinde belirtiliyor. Hatta en başta Müslim’de ve diğer birçok müsnedde geçen şu hadis de var: Hz. Muhammed Muaz ve Ebu Musa’yı Yemen’e gönderirken içki konusunda onlara, “Sizi sarhoş edip namaza engel olan her madde haramdır” açıklamasında bulunmuş ve burada haram için namazı ölçü olarak göstermiştir. (17)

Hatırlanacağı gibi, yine içkiyle ilgili bir ayette, içkiliyken namaza yaklaşmayınız cümlesi vardı; bu daha önce sunuldu. Demek ki namaz tanrı için o kadar önemli olmalı ki, her fırsatta içkiyle birlikte gündeme getirmiş. Hadislerde de kim içki içip tövbe etmezse, kırk güne kadar namazı kabul olunmaz. Yani sakın ha! İçki yüzünden namaza bir şey olmasın diye hep insanlar bu konuda uyarılmıştır: İçkinin bir numaralı zararı, namazın elden gitmesi. Bu gibi hadislerde şu da var: İnsan içip pişman olursa, bir daha içip pişman olursa ve pişmanlığını her defasında ihlal ediyorsa artık dördüncü seferden sonra tövbe etse de fayda vermez. Her kim tek bir sefer sarhoş olarak namaz kılarsa sanki tüm dünya onun malıymış da ondan alınmış gibi büyük kayıplara uğrar. Kim dört sefer sarhoş olarak namazını kılarsa artık Allah’ın onu cehennemin pisliğinden içirmesi gerekir gibi hadisler var. Bu gibi abartılı rivayetlere girmem. Gayem, ayet ve hadislerde içkinin zararından söz edilirken hep namazla birlikte dile getirilmiş olması. Bu dikkat edici bir nokta!(18)

Kur’an’da leş, domuz eti, kan, Allah dışında putlar adına kesilen hayvan et, faiz, zina-fuhuş, adam öldürmek (tabii ki Kur’an’a göre kısas var; bu ayrı bir şey), anne, baba gibi yakın akrabayla evlilik hakkında kesin haram ifadesi kullanılmıştır; içki bu sınıftan olsaydı onunla ilgili de haram terimi kullanılmalıydı. (19)

Kur’an’a göre haramdır diyenlerin kanıtı, Maide suresinde içkinin anlatıldığı ayetin sonunda, “Uzak durun/kaçının ki kurtuluşa eresiniz” şeklinde bir emir kipi söz konusu. Bu kelime kalıbı Kur’an’da başka şeyler için de kullanılmıştır. Mesela yalan sözden, zannın çoğundan (kişiler hakkında olumsuz düşünmekten) sakının denilmiştir. Dediğim gibi terimler aynı. Burada maksat nasihattir, öğüttür... Herkesin hayatında yalan konuşması, başkaları hakkında kötü niyetli olması illaki vardır. Kur’an’da içkiyle ilgili anlatılanların tümünden “Sigara sağlığa zararlıdır” mesajı kadar bir sonuç ortaya çıkabilir. Yani ayete göre kişi özgürdür, takdir onundur. Şayet içerse onun için ne herhangi bir ceza ne de haram söz konusu değildir. Ayetlere göre içkinin helal veya haram olma durum böyle. (20)

DİPNOTLAR

1) Nahl suresi 67.

2) Bakara suresi 219. ayet.

3) Nisa suresi 43.

4) Maide 90-93.

5) Muhammed suresi 15. ayet.

6) İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid, cilt 8/72. Tevrat, Tekvin bölümü, bab 9/20-25 ve bab 19/30-38.

7) Muhammed suresi 15 ve Saffat 45-47.

8) Nahl suresi 116.

9) Yusuf suresi, 36-41.

10) En’am suresi ayet 145.

11) Nahl suresi, 65-67.

12) Vakia 17-19.

13) Nebe suresi, 32-34.

14) Maide suresi, 93.

15) Maide, 93.

16) Buhari, Mezalim bab 21, no: 2464 ve Müslim Eşribe bölümü no: 1980.

17) Müslim, Eşribe bölümü, no: 1733.

18) a) İbni Mace, Eşribe, bab 4, no: 3377.

B) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe 8/138, no: 24511-24550.

c) Tirmizi, Eşribe, bab 1, no: 1862.

d) Heysemi Beğiyyet-ü Raid, cilt 5/107, no: 8181.

19) Bakara 173 ve 275, Nisa, 23, Maide 3, A’raf 33, Nahl 115,. Bütün bunlarda net olarak haramdır denilir.

20) Hac suresi 30 ve Hucurat 12. ayetler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hz. Muhammed ve içki-şarap

İslami kaynaklarda Hz. Muham-med’in içtiği “Nebiz” olarak geçiyor. Bağımsız bir başlık altında nebizin içki-şarap sayılıp sayılmadığını ayrıca izah edeceğim. Ancak bazı somut örnekler var ki, bugün bildiğimiz şaraptan içtiği de olmuştur. Bunları da anlatacağım. Hz. Muhammed zaten nebiz içiyordu. Hele hele onunla abdest alıp namaz bile kıldığı ve hatta Veda haccında (son hac) Kâbe’yi tavaf ederken o durumda bile içtiği, güvenilir İslami kaynaklarda anlatılmaktadır. Bunlar üzerinde duracağım. Şarap içtiğine dair somut bazı kanıtlar var; hemen sunmaya geçelim.

Adamın biri (çoğu kaynakta Temimüddaraî olarak geçiyor) her yıl Hz. Muhammed’e bir tulum hamr/yani içki-şarap getirip hediye ediyormuş. Bir ara yine getirince, bu kez Hz. Muhammed kabul etmiyor ve artık içki yasaklanmıştır diyor. Kimi rivayetlerde bu son getirdiği dönem Mekke’nin fethinden sonraymış. Bu durumda demek ki nerdeyse ölümüne kısa bir süre kalana kadar onun evine bu hediye gelmiştir. Evet; hadiste Hz. Muhammed’e her yıl tulumlar dolusu ikram edilen o madde, Kur’an’da adı geçen ve şeytan işi pisliktendir denilen “Hamr (içki-şarap)” kelimesiyle geçiyor; nebiz falan değil; bu önemli bir saptamadır. Kaldı ki bu örnek birçok kaynağa da konu olmuştur; birkaçını ekliyorum. (21)

Burada deniliyor ki, her yıl bu içkiyi Hz. Muhammed’e hediye eden kişi Temimüddaraî’ymiş. Halbuki bu adam Hz. Muhammed’in ölümüne 1-2 yıl kala Müslüman olmuş. Dolayısıyla onun birkaç yıl öncesine kadar Hz. Muhammed’e hediye getirme koşulları yokmuş… gibi yorumlar öne sürülerek olay hakkında bir güvensizlik yaratanlar olabilir. Bir kere bazı kaynaklarda isim belirtilmeden adamın biri her yıl hediye ederdi şeklinde geçiyor. Yani bunu yapan başka biri de olabilir. (22)

Bir de Temimüddaraî’nin ne zaman Müslüman olduğu pek belli değildir. Üstelik hediye veren kişinin ille de Müslüman olması şartı da yok. Onların dostluğu Hatice döneminden beri sürmüş olabilir. Malum Hatice zengin bir kadındı, o coğrafyada dostları çoktu. Bu da onlardan biri olabilir.

Burada farklı bir örnek verelim: Hatice Hz. Muhammed’e istenirken onun velileri buna karşı çıkıp Hz. Muhammed bize göre değildir, kızımızı ona vermiyoruz diyorlardı. Hatice kendi velisine içki içiriyor ve adam bayılıyor. O sırada kendisine bir gömlek giydiriyor. Velisi ayılıp bu nedir diye sorunca Hatice, “Sen beni Hz. Muhammed’e verdin bu da onun sana hediye ettiği ve giydirdiği gömleğidir” diyor. (23)

O zamanlar bir insan kızını birine verdiğinde karşı taraf kızın velisine bir şeyler giydiriyordu, bu bir gelenekti. Peki, peygamberlik iddiasında bulunmadan önce böylesine özel bir gününde hazırlanan içkiyi kendisi içmiyor muydu? Yineliyorum: Hz. Muhammed’in ölümüne yaklaşık üç yıl kalana kadar geçen süre zarfında her yıl kendisine hediye olarak sunulan bu içki tulumlarına ne oluyordu, kim içiyordu? Bu kenardan bir bilgi değil. Bunu, mezhep lideri Ahmet b. Hanbel Müsned’inde, Suyuti ve İbni Kesir kendi tefsirlerinde, İbni Hacer Askalani Buhari’nin şerhi Fethü-l Bari’de; Taberani, İbni Abdilber, Zerkani, Heysemi, Takiyyüddin ve daha sayamadığım birçok ünlüdüşünürün eserinde görmek mümkün. (24)

Üstelik Temimüddaraî içki getirirken Hz. Muhammed gülerek ona, haberin var mı, senden sonra içki haram kılınmıştır ifadesini kullanıyor. Ne demek haberin var mı, senden sonra haram kılındı ve nedir bu gülmek!(25)

Malum Hz. Muhammed 13 yıl Mekke’de peygamberlik yapmış. Bu süre zarfında Bakara, Nisa ve Maide surelerindeki ayetler henüz inmemişti. Medine’ye gelince kimi rivayetlere göre hicri üçüncü yılından sonra, kimilerine göre Mekke’nin fethinden sonra ayet gelir ki, içki şeytan işidir, ondan uzak durun diye. Burada şunu sormak lazım: Peki, bu ayetlerden önce de Hz. Muhammed en az 16 yıllık peygamberdi ve her yıl ona içki tulumları geliyordu. Ayrıca önemli sahabeler de içiyordu. Bu durumda geçen 16 yıl zarfında kim içmişse ayete göre şeytan işini yapmış olmuyor muydu?

Temimüddaraî dışında farklı bir kişiden başka bir içki örneği: Keysan b. Abdullah adında biri Hz. Muhammed zamanında içki ticareti yapıyordu; uzak yerlere gidip çeşitlerini satın alır, Medine’ye getirip satardı. Bir ara Şam tarafından içki getirip Medine’de satmak isterken Hz. Muhammed’e, “Sana güzel, yeni bir içki getirdim” diyor. Tanıtımını yapıyor ki Hz. Muhammed satın alsın. Çünkü o beğenip alsaydı parası olan da ona bakarak alırdı. Adamın bu konuşmasına karşı Hz. Muhammed, “Ey Keysan! Senden sonra içki yasaklandı” diyor. Burada kullanılan “Senden sonra yasaklandı” ifadesi dikkat çekicidir. Demek ki bu adam daha önce defalarca getirmiş, Hz. Muhammed’e vermiş ki, kendisi adama senden sonra yasaklandı diyor. Bir de eğer Hz. Muhammed daha önce ondan almamış olsaydı adam ona, “Ey Hz. Muhammed sana Şam’dan yepyeni bir içki getirdim, mal güzeldir” diyebilir miydi? Asla diyemezdi.

Yineliyorum: Bu olayda iki nokta dikkate değerdir. Biri, içki satan kişinin Hz. Muhammed’e, sana Şam’dan yeni bir şarap getirdim demesi. Bir diğeri de Hz. Muhammed’in ona, senden sonra haram kılınmıştır demiş olması. Keysan adındaki içki tüccarının bu olayını mezhep lideri Ahmet b. Hanbel, İmam Buhari, İbni Kesir (tefsirinde), Taberani, tarihçi İbni Asakir (defalarca), İbni Hacer Askalani, İbni Esir, İbni Ebi Asım, Ebu Naim Asbahani, Zeylai, İbni Beşkeval, Heysemi, İbni Kani, İbni Ebi Hayseme ve daha sayamadığım birçok İslam düşünürü işlemişlerdir. Kaldı ki, olay sadece bunlardan ibaret değildir. Verdiğim bu örneklerde açık olarak “hamr (içki-şarap)” kelimesi geçiyor. Ancak başka birçok örnekte anlatılıyor ki kendisi ölene kadar nebiz içmiştir. Somut örneklere geçelim 26)

Hz. Muhammed ölene dek “nebiz” içiyordu

İbni Mesut anlatıyor: Cin gecesinde (sözde Hz. Muhammed bir gece cinlerle konuşmuş; bu konuda zaten Kur’an’da bir bölüm de var; adı Cin suresi.) Hz. Muhammed bana, “Sende temiz su var mı?” diye sordu. Ben, hayır; ancak kabımda biraz nebiz var dedim. Kendisi “Ver bana. Nasıl olsa hammaddesi su ile hurmadır ve ikisi de temizdir” dedi. Ben de verdim. O hem içti, hem de onunla abdest aldı. (27) Aşağıdaki örnek Buhari’de altı yerde, birkaç kez de Müslim’de anlatılmaktadır. Aktaran ise Sehl b. Sad’dır.

Ebu Üseyd Saidi’nin düğünüydü; kendisi Hz. Muhammed’i de davet etmişti. Çünkü her şeyden önce onun nişanlısı Hz. Muhammed’e hizmet edenlerden biriydi. Damat olan kişi o gece gördüğü önemli bir olayı arkadaşlarına anlatırken, “Düğünümde Hz. Muhammed’e ne ikram ettiğimizi biliyor musunuz? Eşim ona hurmaları suya batırdı, yemekten sonra Hz. Muhammed’e ikram etti, o da içti” diyor. Hadiste, Hz. Muhammed’e ikram edilen o içecek aynı gecede yapılmış deniliyor. Burada vurgulanmak istenen, sanki Hz. Muhammed bir nevi hurma şerbeti içmiş gibi bir hava yaratılmaya çalışılmış. Ancak hadiste dikkatleri çeken bir ifade var ki, içilenin normal bir meşrubat olmadığını gösteriyor. Cümle şu: “Biliyor musunuz düğünümde Hz. Muhammed’e ne içirdik?” Ben bu hadiseyle ilgili Buhari ve Müslim’in olayı gerçek olarak yazmadıklarına, cümleyi istedikleri biçimde ayarladıklarına inanıyorum. Çünkü adamın heyecanla arkadaşlarına, “Biliyor musunuz düğünümde Hz. Muhammed’e ne içirdik?” demesi farklı bir içeceğin ikram edildiğini çağrıştırıyor; yoksa normal hurma şerbeti olsa bunda hayret edilecek bir şey yok ki adam böyle konuşsun.

İlerde değineceğim gibi, sözde nebiz denen madde 1-2 günlükse insan içebilirmiş. İşte kadın yeni yapmış denilmesinin nedeni de bu. Kabul edelim ki Hz. Muhammed’in o düğünde içtiği nebiz taze olsun. Peki, bu durumda İslami kurallara göre içilebilir mi? Bunun detaylarını nebiz kısmında göreceğiz. Kısacası, konu hakkında sadece bu olay olsaydı kapatılabilirdi. Ama böyle değil. Yukarıda Keysan ve Temimüddaraî örnekleri geçti; ayrıca daha anlatılacaklar da var. (28)

Bekr b. Abdullah anlatıyor: Biz Kâbe’nin yanındaydık. O sırada bir köylü gelip İbni Abbas’ın yanına geçti ve onunla konuşmaya başladı: Bakıyorum amcaoğulların bal ve süt içiyorlar; ancak siz “nebiz” içiyorsunuz. Acaba bu bir ihtiyaçtan mı kaynaklıdır? İbni Abbas, hayır; herhangi bir mazeret falan yok. Bir gün Hz. Muhammed devesine binmiş, arkasına da Üsame’yi almıştı. Bir ara su isteyince kendisine içinde nebiz bulunan bir kap verdiler, o da içti ve kalanını da Üsame’ye verdi. Hz. Muhammed onu içince de, “İyi yapmışsınız, çok güzel, işte böyle yapın!” dedi. İbni Abbas soru sorana, durum bu iken bizim içmemizde dini herhangi bir sakınca yoktur diyor; adeta helaldir ve içiyoruz demeye getiriyor. (29)

Cabir b. Abdullah: Biz Hz. Muhammed’le birlikte bir yerdeydik; kendisi su istedi. Adamın biri, “Nebiz içer misin?” diye sordu. Hz. Muhammed, “Evet içerim” dedi. Bunun üzerine adam nebiz getirdi. Hz. Muhammed bu arada, “Bir çöple de olsa üstünü kapatsaydın bari” dedi ve içti diyor. (30)

Bu çöp olayı kimi hadislerde kendisine sunulan süt için de kullanılmış. İbni Ömer anlatıyor: Hz. Muhammed’in içinde bulunduğu meclise bir adam geldi ve onun yanında oturdu. Hz. Muhammed ondan sert bir koku aldı ve “Ne içmişsin” diye sordu. Adam, nebiz içtim dedi. Hz. Muhammed, hele içtiğinden getir bir bakalım dedi. Adam getirince Hz. Muhammed içine su döküp içti ve “Eğer içtiğiniz böyle sertse o zaman benim gibi içine su katıp ondan sonra için” dedi. Dikkat edilirse o kadar koku vermiş ki Hz. Muhammed onu fark etmiş, adamı sorgulamış ve buna rağmen kendisi ondan içmiş. (31)

Mücahit: Bir defasında Hz. Muhammed nebiz içerken çok sert olduğunu anladı. O yüzden içine su katıp içti. Buna rağmen yine sertliği gitmedi. Bir daha su kattı; ancak tadına bakınca sertliği hâlâ vardı. Üçüncü kez su kattı, ondan sonra içti diyor. (32)

İbni Ömer: Hz. Muhammed’e bir içecek ikram edildi, burnuna yaklaştırınca kokusu ona ağır geldi. O yüzden içmeden geri çevirdi. Bazı arkadaşlar, niye böyle yaptın; acaba haram mı deyince, o tekrardan geri aldı ve içine su kattıktan sonra içti; bir de bize, size ağır geldiği zaman içine su katıp öylesine için dedi. (33)

Hz. Muhammed’in Kâbe’de, tavaf esnasında içtiği neydi?

Hz. Muhammed tavaf sırasında su isteyince, o sırada kendisine nebiz ikram edilir. Ağzına yanaştırınca sert olduğunu anlar ve içine zemzem suyu katıp öylesine içer. Oradakiler, haram mı diye sorunca, haram değildir karşılığını verir. Bunu Ebu Mesut Ensari, İbni Abbas ve Abdulmuttalip anlatıyorlar. Beyhakı bu olayla ilgili birçok örnek sunmuştur. Elbette ki Beyhakı bunu kaldıramadığı için bazı İslam düşünürleri gibi olayı aktaran kişilerin sicillerinin sağlam olmayan yanları üzerinde durmuş: Olayı anlatanlar arasında güvensiz kişiler var diye. Burada kısa bir yol var: Madem kişilerin sicili bozuk, neden onlardan bu gibi hadisleri kaynaklarınızda işleyip sonra “kusura bakmayın; bunlar dürüst insanlar değil” demek zorunda kalıyorsunuz! O zaman bunları baştan işlemeseydiniz. (34)

Verdiğim örnek tavaf esnasında meydana gelir. Bir de Hz. Muhammed son haccında Mekke’ye dönünce yolda nebiz içmiştir.

Bu konuda İbni Abbas’ın anlattığı uzunca bir hadiste özetle şunlar var: Hz. Muhammed son haccında bir yerde dinleniyordu ve o sırada içecek bir şey istedi. Abbas (Hz. Muhammed’in amcası), sana evlerimizde yaptığımızdan verelim mi dedi. Hz. Muhammed, herkesin içtiğinden bana verin dedi. Sonunda Abbas ona bir bardak nebiz verdi. Hz. Muhammed onu koklayınca çok sert buldu ve geri çevirdi. Abbas, sen Mekkelilerin içeceğini bozuk mu buldun deyince, Hz. Muhammed bir daha bardağı geri istedi ve ona zemzem suyundan kattıktan sonra (hafifletmek için) içti, sonunda da “Siz de içerken ağır geldiğinde onun sertliğini su ile giderin, ondan sonra için” dedi. Hadiste geçen “Evlerimizde yaptığımızdan sana verelim mi?” cümlesiyle, Hz. Muhammed’in vermiş olduğu cevap dikkat çekici. Bundan hem evlerde farklı şeyler yapıldığı, hem de Hz. Muhammed’in bundan haberdar olduğu net olarak anlaşılıyor. Bilmeseydi bana normal bir su verin demezdi. Ayrıca bundan farklı olarak Hz. Ayşe’nin, Hz. Muhammed’in içtiği nebiz sertleşince ben içine kuru üzüm bırakır bu şekilde hafifletirdim ondan sonra içerdi rivayeti de var. Peki, böyle olunca dinen sakıncası yok mu? Bunun yanıtını nebiz kısmında göreceğiz. (35)

Ebu Hureyre anlatıyor: Ben Hz. Muhammed’e iftarlık hazırlarken yanına kabak içine doldurduğum nebiz de bıraktım. Çok sertleşmiş ve köpüğü üste çıkmıştı. Hz. Muhammed bana, bunu duvara vur; bu, Allah’a ve ahirete inanmayanların içeceğidir dedi diye aktarıyor. Burada iki neden göstermek mümkün: Biri, Hz. Muhammed’in karşı olduğu kap olayıdır: Onun Ebu Hureyre’nin hazırlamış olduğu içecek için gösterdiği reaksiyon, aslında kabak içindir; işin gerçeği budur. Çünkü Hz. Muhammed kabağı kap olarak kullanmayın demiştir. İkinci bir neden de o nebizin bozulmuş olma ihtimalidir. Dolayısıyla hem kabak, hem de bozulduğu için Hz. Muhammed içmemiştir demek en doğrusudur. (36)

Enes bin Malik Hz. Muhammed’in ölümünden sonra bir gün bir bardak göstererek, “Bundan Hz. Muhammed’e hem süt, su, nebiz ve hem de bal içirdim” diyor. (37)

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslami eserlerde Hz. Muhammed’e hazırlanan nebizin kaç günde tüketildiği bile yazılıdır. Kimi hadislerde Hz. Muhammed’e pazartesi akşamı hazırlanan nebizi kendisi salı akşamına kadar tüketirdi, sıcağı sıcağına içerdi. Kimilerine göre de pazartesi hazırlanan nebizden çarşamba gününe kadar içerdi; ondan sonra kalanını ya döker, ya da hizmetçilerine verir, onlar kullanırdı şeklinde bilgiler var. Peki, her şeyden önce ya kokmuş ya da sarhoş edecek hale gelmiş, artık kendisine yaramayan o içeceği, inanan başka insanlara verip siz için demesi nasıl açıklanabilir? Ayrıca üç günlük iken helaldir; ondan sonra sertleşir haram sayılır hükmünü çıkarmak yanlıştır. Çünkü eskimiş olanı haram sayılsaydı o zaman kendi hizmetlilerine içirmemesi gerekiyordu. Öz olarak, kendisine hazırlanan nebizi iki-üç gün içinde kullanıyordu; bir kere bunda ihtilaf yok. Burada Hz. Muhammed’in neler içtiğini tespit etmeğe çalışıyorum. Yalnız şu unutulmamalı ki, yukarıda verdiğim bazı örneklerde kendisine direkt hamr hediye edilmişti bilgisi vardı.

Hz. Muhammed’in nebizle abdest alıp namaz kıldığı doğru mu?

Yukarıda İbni Mesut hadisinde, Hz. Muhammed’in cin gecesinde nebizle abdest aldığı belirtildi; bunu biraz açmak yarar var. Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace, Darekutni gibileri nebizle abdest alma adı altında özel bir başlık bile açmışlar. Tabii ki Hz. Muhammed bunu yapmışsa eleştiri gelir düşüncesiyle, “Bu hadisi aktaranlar arasında Ebu Zeyd, İbni Lehia gibi isimler var; bunların kim oldukları belirsizdir” diyerek hadis üzerine gölge düşürmeye çalışmışlardır. Bazıları da, madem Abdullah b. Mesut bu olay cin gecesinde meydana gelmiş diyor, o halde hadis doğru değildir. Çünkü Abdullah o gece Hz. Muhammed’le beraber değilmiş diyerek, konuyu sanki nebizden abdest almadığı noktasına getirmeye çalışmışlar ve hadisi gerçek bulmamışlar. Cin olayı, Hz. Muhammed Taif seferinde geceleyin namaz kılarken sözde yedi ya da dokuz kişilik bir cin grubu Allah’ın emriyle gelip onu dinlemiş ve memleketlerine dönünce insanlara, bu Hz. Muhammed hak peygamberdir tebligatında bulunmuşlar. Bu, Kur’an’da hem cin suresinde, hem de Ahkaf suresinde anlatılmaktadır.

Ahkaf’tan numune olarak bir ayet verelim: “Bir zamanlar, cinlerden bir topluluğu Kur’an dinlemek üzere sana yöneltmiştik. Geldiklerinde -birbirlerine- ‘Susun/dinleyin’ dediler. Senin okuman bitince de uyarıcılar olarak kavimlerine döndüler” deniliyor. (38)

Kimileri, hayır, Abdullah o gece Hz. Muhammed’le berabermiş; ancak anlatılanlar doğru değil yorumunda bulunmuşlardır. Evet; bu hadiste adı geçen kişilere ilişkin güvensizlik konusunu biraz açmak istiyorum ki senaryo iyi anlaşılsın.

Mezhep lideri Ahmet b. Hanbel, Hz. Muhammed’in nebizle abdest aldığına ilişkin İbni Mesut’a dayanan raviler zincirinde İbni Lehia’dan hadis aktarmış ve hiçbir itirazda da bulunmamıştır. Üstelik kendi kaynağında bununla ilgili iki farklı ravi listesiyle iki hadis aktarmıştır. Kendisi hem mezhep lideri, hem de eski âlimlerden (h.241.ö). Ancak ondan sonra gelen bazı yazarlar -örneğin Darekutni (h.385.ö)- efendim bilmem falancaların sicilleri bozuktur diyerek hadis hakkında şüphe oluşturmaya çalışmışlardır.

Değişik ravi listesiyle kaynaklara konu olan bu hadis hakkında basit bir örnek verelim.

Bazı listelerde İbni Lehia’ya itiraz edilmiş, bazılarında Ali b. Zeyd, bazılarında Hüseyin b. Abdullah, kimisinde Hasan b. Kuteybe, farklı bir listeden Muhammed b. İsa, bir başka listeden İbni Gaylan, ayrı bir ravi listesinden Ebu Zeyd hakkında güvensizdir demişlerdir. Hesaplarına gelmeyen bir hadisi inkâr etmek için bu kadar insana rastgele olumsuz yaklaşabiliyorlar. Görüldüğü gibi her listeden ille de birini kıstırmışlar. Sanki onları iyi tanıyorlar, göbeklerini kesmişler. Yukarıda isimlerini verdiğim hadis âlimleri kaynaklarında nebizle abdest alma bölümünü bile açmışlardır. Demek ki Hz. Muhammed bununla abdest almış ki bunlar bu adla bağımsız bölüm açmışlar; yoksa niye ayranla, üzüm şırasıyla abdest alınır gibi başka bir bölüm değil de nebiz adında bir başlık açmış olsunlar. Başlık böyle; ama hadis zayıftır demeye getiriyorlar. Bu çağdaş dünyada, var olan imkânlara rağmen bir savcı bile bir insan hakkında doğru dürüst bir sicil tutamıyor; ama İslam âlimleri yıllar önce yaşamış, kim olduklarını bilmedikleri insanlar hakkında iyi veya kötü demekle sicillerini belirleyebiliyorlar! Sıkıştıkları zaman ille de bir bahane bulmaya çalışırlar, bunu hep yaparlar. Bu inandırıcı bir yöntem değildir. (39)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aynı Abdullah b. Mesut’a ait şöyle bir hadis de var: Kendisinden soruyorlar, cin gecesi Hz. Muhammed’in yanında kimse var mıydı? O, hayır, yalnız Hz. Muhammed o gece belli bir süre bizden kayboldu yanıtını veriyor. (40)

Kimi rivayetlerde de Hz. Muhammed su istedi ben de (İbni Mesut) nebiz verdim, kendisi onunla abdest aldı diye geçiyor. Yani bazı rivayetlerde cin-min falan geçmiyor. Bir de o gece onunla beraberdim demek, olayın başından beri onunla birlikte olmasını gerektirmiyor. Olabilir ki Hz. Muhammed böyle bir cin olayını tasarladıktan belli bir süre onlardan uzaklaşmış ve daha sonra gelip başından geçenleri anlatmış ve Abdullah da o gece olayı Hz. Muhammed’den duyanlardan biri olarak hazırmış. Bu gibi çelişik durumlarda İslami kesim arasında çok garip şeyler oluyor. Mesela İbni Hazm gibi bir İslam düşünürü benzer durumlarda genelde çözümü ravileri zan altında bırakarak onların yalancı, benzer hadisleri uydurdukları yöntemini öne sürerek, Hz. Muhammed’in nebiz içtiğine dair var olan tüm hadisleri sağlam olarak kabul etmemeye çalışmıştır. İbni Kuteybe ise, çoğu sarhoş eden bir maddenin azı da haramdır hadisini sağlam hadis olarak kabul ediyor; ancak Hz. Muhammed veda haccında sert nebiz içtiği için bu hadis mensuh olmuştur (yürürlükten kaldırılmıştır) diyor. İslam âlimleri arasında bu gibi zıt görüşler çok. (41)

Sözün özü, bu başlık altında anlatılanlardan şu ortaya çıkıyor ki, Hz. Muhammed hem nebiz içmiş, hem onunla abdest almış, hatta Kâbe’yi tavaf ederken ve son haccında Mekke’ye dönerken yolda bile içmiştir. Ayrıca içtiği nebiz taze, bazen iki günde, bazen de üç günde kullandığı; ondan sonra kalan kısmını ya döktüğü, ya da hizmetlilerine verdiği konusunda İslami kaynaklardan bilgiler sunuldu. Şimdilik bu tespitimiz burada dursun. Az sonra nebiz bölümünde Hz. Muhammed’in içtiğinin ne olduğunu yine İslami kaynaklara dayanarak anlatmaya çalışacağım.

DİPNOTLAR

21) a) Suyuti, Dürrü-l Mensur adlı tefsiri, Maide suresi 90-93. ayetler açıklamasında, cilt 5/470.

B) İbni Kesir kendi tefsirinde Maide 90-93 ayetleri açıklamasında.

c) Heysemi Beğiyyet-ü Raid, Büyu’, no: 6402, cilt 4/157. Burada dipnotta İmam Ahmet b. Hanbel’in de bunu işlediğini belirtiyor..

d) Zerkani, Şerh-ü Zerkani ala-l Muvatta, Eşribe bölümü, cilt 4/29. Burada İmam Ahmet ve Ebu Ya’li’den alıntı yaptığını ifade ediyor.

e) İbni Hacer Askalani bunu Buhari’nin şerh-i Fethü-l Bari, tefsir bölümü Maide suresi 93. ayettte ele almış.

f) Taberani, Mucem-i Kebir cilt 2/57, no: 1275’te işlemiş.

g) Hindi Kenzü-l Ummal, Büyu kısmı, no: 9986’da ele almıştır.

h) İbni Abdilber, İstizkar, cilt 24/318, no: 36541

g) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müsned-ü Şamiyyin, Abdurrahman b. Ganem kısmında, no: 18158

22) a) Muhammed Rıza, Tefsirü-l Menar, Maide suresi 90. ayet.

B) Zerkani Şerh-ü Zerkani ala-l Muvatta, Eşribe bölümü, bab-ü camii tahrimi-l hamr, cilt 4/29’da İbni Abbas’tan rivayetle adamın biri şeklinde geçer.

c) Yine Zeylai, adamın biri her yıl getiriyordu şeklinde aktarıyor ve ravinin de İbni Abbas olduğunu belirtiyor. Nesab-ü Raye, Bey’ kısmında, içki ve domuzun alış-verişi başlığı altında, c. 4/54, no: 6442. Ancak Zeylai ‘her yıl getiriyordu’ demiyor. Öyle anlaşılıyor ki onun anlattığı farklı bir olaydır. Çünkü Temimüddari olayını ayrıca işliyor.

23) a) Arif Tekin, Kur’an’da Kadın ve Hz. Muhammed’in Hanımları, s. 132. Burada birçok kaynak eklemişim.

B) İmam Ahmet b. Hanbel, Müsned, İbn-i Abbas hadisleri bölümünde, no: 2851, cilt 1/259.

c) Heysemi, Mecme-ü Zevaid, cilt 9/354, no: 15264.

24) a) Suyuti, Dürrü-l Mensur adlı tefsiri, Maide suresi 90-93. ayetler açıklamasında, cilt 5/470.

B) İbni Kesir kendi tefsirinde Maide 90-93 ayetlerin açıklamasında.

c) Heysemi Beğiyyet-ü Raid, Büyu’, no: 6402, cilt 4/157. Burada dipnotta İmam Ahmet b. Hanbel’in de bunu işlediğini belirtiyor..

d) Zerkani ala-l Muvatta, Eşribe bölümü, cilt 4/29. Burada İmam Ahmet ve Ebu Ya’li’den alıntı yaptığını ifade ediyor.

e) İbni Hacer Askalani bunu Buhari’nin şerh-i Fethü-l Bari, tefsir bölümü Maide suresi 93. ayettte ele almış.

f) Taberani, Mucem-i Kebir cilt 2/57, no: 1275’te işlemiş.

g) Hindi Kenzü-l Ummal, Büyu kısmı, no: 9986’da ele almıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

h) İbni Abdilber, İstizkar, cilt 24/318, no: 36541.

g) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müsned-ü Şamiyyin, Abdurrahman b. Ganem kısmında, no: 18158

i) Zeylai, Nasb-ü Raye, c. 4/54, no: 6445.

25) a) İbni Kesir, Tefsir, Maide 90-93, c. 3/181.

B) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müsned-ü Şamiyyin, Abdurrahman b. Ganem kısmında, no: 18158.

26) a) Buhari, Tarih’i Kebir, Keysan b. Abdullah md. No: 1001.

B) Taberani, 1) Mucem-i Evsat, c. 3/273, no: 3125 ve 2) Mucem’i Kebir, 19/ 195, Keysan bölümü no: 439.

c) İbni Kesir kendi tefsirinde Maide 90-93. ayetler açıklamasında c. 3/182.

d) İbnil Esir, Üsdü-l Gabe, no: 4514, c. 4/ 477, Keysan b. Abd başlığı altında.

e) Heysemi, a) Beğiyyet’ü Raid, c. 4/157, no: 6401. B) Gayetü-l Maksad fi Zevaidi-l müsned 2/151, no: 1911.

f) Zeylai, Nasb-ü Raye, Büyu’, c. 4/54, hadis no: 6445.

g) İbni Asakir, Tarih-ü Medinet-i Dımaşk, c. 50/276-78, no: 5839. Keysan b. Muhammed kısmında dört rivayet veriyor. Yine aynı eser Nafi b. Keysan bölümü, cilt 61/413, no: 7826’da iki rivayet sunuyor.

h) Suyuti, el-İsabe, Keysan b. Muhammed bölümünde, c. 9/319, no: 7505.

ı) İbni Ebi Asım, ‘el-ahad ve’l Mesani’ c. 5/98, no: 2641, isim numarası 877, Keysan Ebu Nafii kısmında.

i) Ebu Naim Asbahani, Marifet-ü Sahabe, Keysan valid-ü Nafii, kısmı, isim no: 2537, hadis no: 5876, c. 5/2401. Hindi, Kenzü-l Ummal no: 9986, Revyani ‘Müsned’, c. 1/451, no: 681.

j) İbni Beşkeval, el-Gavamid’ü ve’l Mübhemat, c. 1/105, no: 45.

k) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müsnedü-l Kufiyyin, Keysan hadisleri kısmında, no: 19168.

27) a) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Taharat 1/49, no: 264.

B) Ebu Davud, Taharet, bab 42, no:84.

c) Tirmizi, Taharet, 1/32, no: 88.

d) İbni Mace, Taharet, bab 37, no: 384.

e) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müsned-i Müksirin Abdullah b. Mesut hadisleri kısmında c,2/532, no: 3855.

Link to post
Sitelerde Paylaş

f) İbni Hazm, Muhalla, Eşribe,7/483.

28) 1) Buhari, a) Nikah bab 71, no: 5176 ve bab 77, no: 5182.bab 78, no: 5183. B) Eşribe, bab 7, no: 5591, bab 9, no: 5597. c) Eyman, bab 21, no: 6685. Müslim, Eşribe, no: 2006.

29) Müslim, Hac no: 1316.

30) a) Müslim, Eşribe, no: 2011,

B) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe bölümü, no: 24322, cilt 8/102.

c) Ebu Davud, Eşribe bölüm, bab 21, no: 3734.

31) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, no: 24344, cilt 8/107.

32) Hindi, Kenzü-l Ummal, Hudut kısmı, no: 13855.

33) a) Zeylai, Nasb-ü Raye, Taharet, 1/137.

B) Tehavi, Şerh-ü Meani-l Asar, 4/219, no: 6468.

c) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe, no: 24323,8/102.

34) a) Beyhakı, Sünen, Eşribe bölümü, 8/527, no: 17436-42.

B) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, 8/102, no: 24324.

c) Darekutni, Sünen, 3/517, no: 4609-4610, 4613.

35) a) Fahrettin Er-Razi, Tefsiri-i Kebir, Bakara suresi 219. ayet açıklaması.

B) Beyhakı, Sünen-i Kübra, hadis no: 17424, 8/522.

Link to post
Sitelerde Paylaş

c) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, 8/102, no: 24322.

36) a) Beyhakı, Sünen-I Kübra, 8/526, no: 17433. Burada dipnotta bunu Ebu Davud ve Darekutni’de geçtiği yazılı.

B) A. Rezzak, Musannaf, Eşribe bölümü, no: 16926-27.

37) Müslim, Eşribe, no:2004-2005 ve 2008.

38) Ahkaf suresi, 29. ayet.

39) a) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müksirun bölümü, Abdullah b. Mesut hadisleri, no: 3781 ve 4353.

B) Darekutni, Sünen, abdest bölümü, 25. bab cilt 1/199, no: 230-248 arası. Burada çok hadisler var.

c) Ebu Davud, Taharet, bab 42, no: 84.

d) İbni Mace, Taharet, bab 38, no: 384.

e) Tirmizi, Taharet, bab 65, no: 88.

40) Ahmet b. Hanbel, Müsned, Müksirun, Abdullah b. Mesut hadisleri, no: 4149.

41) İbni Kuteybe, Eşribe, s. 64.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hz. Muhammed ve İçki

Nebiz, normalde bugünkü halk tabiriyle bilinen şarap demektir. Ancak en başta Hz. Muhammed ve yakın mesai arkadaşları bunu kullandıkları için İslam uleması buna karşı kurtuluşu bazı farklı tanımlarda bulmuşlardır. Burada önemli gördüğüm tüm bilgileri aktaracağım. Bakalım nebiz içki-şarap mı yoksa başka bir şey mi göreceğiz.

Bir kere Hz. Muhammed döneminde günümüzdeki gibi böyle modern bir içki-şarap türü yoktu. İnsanlar hurma, üzüm, kuru üzüm, pirinç, arpa, bal gibi maddelerden şarap-içki imal edip içerlerdi. Hz. Muhammed’in açıklamalarında şu gıdadan şu şekilde içki-şarap sağlanır diye herhangi bir bilgi yok. Mesela İbni Abbas, insan bir maddeden dokuz bardak içtiğinde sarhoş olmazsa helaldir, şayet onuncuda sarhoş olursa o zaman haram başlar tanımını yapmıştır. Burada bir kısa anımı eklemek isterim. Bir gün Arap ülkelerinden biriyle konuşurken (kendisi tahsil görmüş diş doktoruydu), ondan sordum: Sizde veya herhangi bir Arap ülkesinde biri “nebiz” dediği zaman ne anlaşılır? O, nebiz demek içki/alkol demektir dedi. Tabii ki bunu niçin sorduğumu bilmiyordu. O sırada yanımda kitap yoktu ki Hz. Muhammed’in nebiz içtiğini ona göstereyim. Ben hemen internet açıp ilgili kaynaklardan birini açtım ve bak sağlam İslami kaynaklarda Hz. Muhammed’in nebiz içtiği anlatılıyor; buna ne dersin, dedim. O zaman bunun üzerinde düşünmek lazım dedi ve olabilir ki o vakit onların örf-âdetlerinde nebiz normal bir meşrubatın adıymış şeklinde hemen yorum yapmaya başladı. Bunu anlatmakla, nebizin ne olduğunu bir Araptan öğreniyorum demek istemiyorum ve benim bu konularda onlara ihtiyacım da yok. Bununla, İslami kesimin darda kaldı mı ne gibi çarelere başvurduğunu belirtmek isterim.

Nebiz kelimesi orijinal anlamından uzaklaştırılınca doğal olarak yazarlar arasında anlam birliği oluşmamış, tanımı konusunda her kafadan bir ses çıkmıştır. (42)

İslam literatüründe nebizin tanımı

Önce Arapçada nebiz ne anlama gelir bundan başlayalım.

Nebiz, Mucem-i Vesit, Müncid’ü Tullab, Lisanü’l Arap, Mucem’ü Lügati-l Arabiye, Mucemü-l Gani ve birçok Arap sözlüğünde, “üzüm, hurma ve başka maddelerden yapılan sarhoş edici içecek” olarak tanımlanmıştır. (43)

Çok eskilerde A’rabinin/bedevinin birinden “Nebiz içer misin?” diye sormuşlar. O, “Aklımı yiyeni ben nasıl içeyim?” yanıtını vermiştir. Burada o zamanlardaki bir köylü Arabın sözünü kanıt olarak göstermiyorum. Maksadım, o dönemlerde ve şimdi de halk nezdinde nebizin şarap olduğunu belirtmek isterim. Kaldı ki eskilerden kalma çoğu şiirlerde hamr yerine nebiz işlenmiş ve zararları anlatılmıştır. Bir bakıma hamr ile nebiz eşanlamlı iki kelimedir demek daha uygun olur. (44)

Burada sözlük anlamına takılıp da bir sonuç çıkarmak elbette ki doğru değildir. Ancak sözlük anlamı da bir o kadar önemlidir. Kaldı ki kaynaklarda ciddi kanıtlar vardır ki, nebiz o zamanki içki ve şarabın ta kendisidir. Ama Hz. Muhammed içtiği için İslami yazarlar mecbur kalıp nebizin başka şeyler olduğunu öne sürmüşlerdir. Kanıtlar öylesine güçlü ki ne kadar zoraki savunmalar yapılırsa yapılsın gerçek gizlenemez.

Nebiz hakkında yapılan açıklamalardan bazıları şöyledir:

Fahrettin er-Razi: Nebiz, hurma, üzüm veya kuru üzümün üçte ikisi kayboluncaya (uçuncaya) kadar kaynatılıp sonra da ekşimesi için bırakılması haline denir şeklinde tanımlamıştır. (45)

İbni Kuteybe: Nebizin ne olduğu konusunda ihtilaflar çoktur diye başladıktan sonra birkaç farklı tanım getirmiş ve bir yerinde de, bazı fasıklar hamr (içki-şarap) haram değildir iddiasında bulunmuşlar. Bunların görüşü, tanrı ancak tavsiyede bulunmuş; değil ki yasaklamıştır şeklindedir dedikten sonra, hamr (şarap), yalnız üzüm şırasından yapılır ve o da ateş dokunmamak kaydıyla demiş; diğer maddelerden sağlanan ise, Kur’an’da adı geçen hamr sayılmaz, bu, ancak sarhoş bırakırsa haramdır demiş. (46)

İbni Kuteybe içeceklerle ilgili yazdığı özel kitabında nebizi şu şekilde tanımlamıştır: Kuru üzüm ile hurma suyundan yapılır ve ateşten uzak bir şekilde bir kaba bırakılır. Çok sertleşirse şarap olur, hafif ise nebizdir şeklinde tanımlamıştır. Dikkat edilirse Fahrettin Razi ile İbni Kuteybe’nin tanımları birbirlerine zıt: Biri ateşte kaynatılır diyor, diğeri ateşsiz diyor.

İbni Kuteybe nebiz aleyhinde şairlerden örnekler vermekle birlikte meşhur sahabe İbni Mesut’un nebiz içtiğini ve nebiz, ister kuru üzümden, ister hurmadan yapılsın, çok içilirse sarhoş edici bir madde olduğunu da belirtmiştir. (47)

İbni Abdirabbih: Nebiz, kabak ve ziftli kapta hazırlanıp sertleşen ve fazla içilince sarhoş eden maddeye denir. Sertleşmediği sürece zaten nebiz sayılmaz diyor. Ona göre nebiz sarhoşluk niteliğini taşıyan bir maddedir; aksi takdirde o maddeye nebiz denmez. Burada bir benzetme de yapıyor; nasıl üzüm şırası şaraba dönüşmediği sürece ona şarap denilmiyorsa, nebiz de sarhoşluk vasfını almıyorsa bir kere ona nebiz denmez diyor. Bu benzetmeden sonra eski şairlerden de örnekler vererek, “Nebiz öyle bir şeydir ki, bir sinek bile onun bulunduğu kabın yanından geçse kokusundan bayılıp yere yığılır, ölür” diyor. İbni Abdirabbih, hamr ile nebiz hakkında tartışmalar var dedikten sonra, “Benim yanımda her ikisi aynıdır, haramdır” diyor. Fesevi, Talha haramdır diyordu ve içmiyordu; ancak Zübeyir helaldir deyip içiyordu (bilindiği gibi Talha ile Zübeyir Hz. Muhammed tarafından cennetle müjdelenen on seçme sahabeden ikisi). Üstelik bunlar arasında herhangi bir kırgınlık da olmuyordu, samimi iki arkadaş gibi yaşıyorlardı diyor. (48)

Tahavi’nin yorumları daha ­farklı: Hamrın üzüm ve hurmadan yapıldığına ilişkin var olan hadisi yorumlarken, aslında hamr yalnız üzümden yapılır, hurmadan yapılan ise nebizdir; ancak sarhoş ederse ona da hurmadan yapılan hamr adı verilir diyor ve birkaç yorum getiriyor. (49)

Kurtubi kendi tefsirinde daha farklı bir şey anlatıyor. Nebiz de dahil sarhoş eden her madde haramdır diyor ve devam ediyor: Ancak bakıyoruz İbrahim Nehai gibi bazı âlimler hem helaldir demiş, hem de içmişler. Bunu iki şekilde yorumlamak mümkündür. Ya nebiz helaldir deyip içenler dinde bir fetva/kanıt bulmuşlar, ya da kul günahsız olmaz misali, bunlar da içip tövbe etmişlerdir diyor. Kısacası, Kurtubi her sarhoş eden haramdır fikrini benimsiyor ve nebizi de bunlardan sayıyor. Unutmayalım ki bundan önceki bölümde birçok örnekle ispatlandı ki Hz. Muhammed nebiz içiyordu. Peki, bu açıklamalara göre ne diyeceğiz!(50)

İbni Abdilber’in bazı değerlendirmeleri var. Kendisi mezheplerin görüşlerini ekliyor. Ondan birkaç örnek vermek isterim. İmam Malik’in, bir insan sarhoş olsun olmasın; sarhoş eden bir madde içerse içki içmiş sayılır ve ona had cezası uygulanır dediğini belirtiyor ve bunu İmam Evzai’nin de söylediğini ekliyor. İmam Şafii ise, sarhoş eden bir maddeden ister az olsun, ister çok fark etmez; kullanan kişiye had cezası uygulanır dediğini yazıyor. İmam Süfyani Sevri’nin farklı bir görüşe sahip olduğunu, ona göre hamr (içki-şarap) ancak hurma ve üzümden yapılır; bunun dışındaki maddelerden yapılanı hamr sayılmaz diyor ve kanıtını da Nahl suresi 67. ayetine uygun olan (ki burada yalnız üzüm ve hurma isimleri geçiyor) “İçki ancak üzüm ve hurmadan temin edilir” hadisinden gösteriyor. Ayrıca Sevri’den, “Su içer gibi nebiz içebilirsin” cümlesini de ekliyor. İbni Abdilber bu konuda detaylı bilgiler sunuyor. (51)

Şeyh-ül İslam İbni Teymiyye, Medine âlimleri (tabii ki o zamanın âlimlerini kastediyor), sarhoş eden her madde haramdır fikrini savunuyorlardı; Kûfe âlimleri ise yalnız üzümden imal edilen içki-şarap haramdır; bunun dışında her madde helaldir; ancak sarhoşluk verdiği an haram sayılır demişlerdir diyor. Bir de Kûfe âlimleri, ancak yırtıcı kuşlar (kartal gibi) haramdır; Medine âlimleri ise uçan tüm kuşlar (kartal vs. dahil) helaldir demişlerdir diye aktarıyor. Görüldüğü gibi nebizle ilgili yapılan tanımlarda her kafadan bir ses çıkıyor. (52)

Mezhep lideri İmam Ahmet b. Hambel’den soruyorlar, nebiz hakkında bildiğin bir hadis var mı? Kendisi yemin içerek yanıt veriyor ve benim bildiğim tüm hadisler nebizin haram olduğunu gösteriyor diyor. (53)

İbni Hazm’ın açıklamaları daha farklı. Bölümün başında şöyle bir giriş yapıyor: Her ne madde olursa olsun, şayet çok içildiği zaman tek bir kişiyi sarhoş bırakırsa, artık tek bir damlası bile hamr (içki-şarap) sayılır ve bu, aynı zamanda çoğunluğun görüşüdür diyor. Burada içki ve nebiz konusunda birçok farklı görüşlere yer veriyor. İbni Abbas’tan şu rivayeti aktarıyor: Taze hurmadan yapılan nebiz de içki-şarap gibi haramdır diyor ve sonuçta, içkinin azı da çoğu da haramdır; ancak diğer içecekler insanı sarhoş bıraktığı an haram sayılır şeklinde görüş belirtiyor. (54)

Aslında Hz. Muhammed döneminde nebizle hamrın eşanlamlı iki kelime olduğu bazı hadislerden de anlaşılıyor. Mesela, Ebu Bürde bu konuda açık bir hadis aktarıyor. Bit’ı, baldan yapılan nebiz; Mizr de arpadan yapılan nebizdir diyor. Ancak Hz. Muhammed bu ikisi hakkında sorulan soruya karşı, bir rivayete göre haramdır yanıtını vermiştir. Dikkat edilirse, burada geçen her iki içecek için nebiz terimi kullanılıyor, bunlar Buhari’de geçiyor ve Hz. Muhammed de bunlar için haramdır ifadesini kullanıyor. (55)

Bilgi olsun, konuyu ne kadar muğlak bir hale getirdikleri bilinsin diye değişik kesimlerden farklı tanımlar sundum. Yoksa benim için mezhepler, yorumlar bağlayıcı değildir. Ben, İslam’ın anayasaları durumundaki Kur’an ve sağlam kabul edilmiş hadislere bakıyorum, konuyu bu açıdan değerlendiriyorum.

İnsan nebizle ilgili yapılan tanımlara bakınca hayretler içinde kalıyor ve anlıyor ki tüm bu farklı açıklamalar Hz. Muhammed ve önemli sahabeler içtikleri için durum bu kadar karmaşık hale gelmiş.

Sıffın harbinde adamın biri Hz. Ali’nin nebizinden içip sarhoş olunca, Hz. Ali ona seksen kırbaç had cezası veriyor. Burada adamın içtiğinin nebiz olduğu açık belirtiliyor; bunu özellikle vurgulamak isterim. (56)

Zaten Hz. Ali’nin, ister hamr (içki-şarap), ister sert nebiz içmiş olsun, bana getirilen herkese had cezası uygulardım diye açıklaması var. (57)

Ben kaplar üzerinde durmak istemiyorum; ancak kaynaklarda bu konuda da hadisler çok. Mesela nebiz yaparken şu şu kaplar kullanılmasın diye bilgi var. Yalnız Hz. Muhammed’in bu sözünde de sabit kalmadığını görüyoruz: Zaman ­içinde bakıyor ki yasakladığı kapları millet kullanmazsa başka kapları yok; bu nedenle istediğiniz kaptan için; ancak sarhoş olmamaya dikkat edin şeklinde bir düzeltme yapıyor. Kaplarla ilgili gerçekten kabarık bilgiler var kaynaklarda. Buna somut bir örnek verip asıl konuya devam edelim. Abdullah b. Mugaffel, ben Hz. Muhammed’in testiden nebiz içmeyin yasağına da, daha sonra bundan vazgeçip milleti serbest bıraktığına da şahit oldum diyor. (58)

Uzun bir hadis var; onu da özetle ekleyelim. Enes b. Malik anlatıyor: Hz. Muhammed daha önce kabir ziyaretini yasaklamıştı. Hacda kesilen kurban etlerinin üç günde tüketilmesini, bazı kapların da kullanılmaması gerektiğini söylemişti. Daha sonra bunların yan etkilerini görünce her üçünü de serbest bıraktı diyor. (59)

Kurban etinin üç günde tüketilmesi konusunda, belki uzaklardan bir akrabanız, dostunuz gelir, o yüzden üç günden sonrasına da bırakılabilir diyor. Kabir ziyareti için de, gidip ziyaret ederseniz size faydası olur, ibret alırsınız şeklinde gerekçelendiriyor. Kaplar için de millet fakir, başka imkânı olmadığından tekrar izin veriyor. (60)

Asıl konuya devam. Tarihe bakıyoruz, içmek isteyenler farklı bir değerlendirmede bulunmuşlar, istemeyenler ise daha farklı. Örneğin; Malik b. Dinar’dan (h.131.ö) “Nebiz hakkında ne dersin” diye sormuşlar. O, hurmaya bakın ona göre konuşun. Yani hurma temizdir, dolayısıyla nebiz de temiz bir yiyecekten sağlandığına göre helaldir demiştir, oysa bu mantık yanlış. (61)

İbrahim Nehai zamanında Kûfe-liler nebizi çok içerdi. Bu konuda İbni Şübreme şunları söylüyor: Kûfelilerin müftüsü İbrahim Nehai olsa -ki hep için diyordu-, doktoru da Abdülmelik b. Ebcer olsa -o da hep nebizde fayda var diyordu- o zaman zaten kimse vazgeçmez diyor. (62)

Kur’an yorumcusu Şevkani nebiz hakkında şunları yazmış: İmam Ebu Hanife, Süfyani Sevri, İbni Ebi Leyla, İbni Şebreme/İkrime ve Kûfe âlimlerinden bazıları (daha önce de aynı bilgileri başka kaynaklardan ekledim), “Üzümden yapılan içki-şarap ancak haramdır; bunlar dışında ne varsa içilebilir/helaldir; ancak sarhoşluk başlarsa o zaman haram sayılır” demişlerdir. Demek ki bunlara kalırsa en tehlikeli olanı üzümden yapılan şarap ve içkidir. Hatta şu ilginç örnek de Hatib-i Bağdadi’nin kitabında var: İbni Haşrem, Veki’ adındaki kişiye, “Ebu Aliyye (h.110-193) nebiz içerken öylesine sarhoş olurdu ki, onu eşeğe bindirip evine bırakırlardı” diyor (demek istediği, nebiz o kadar sarsıcıymış). Veki’ şu karşılığı veriyor: Kûfelilerden biri içerken görsen ayıplama! Ancak Basralılar içerse ayıplamaya hakkın var diyor. Adam soruyor, bu da ne demek? Veki’ yanıt veriyor: Bu konuda İslam’da kesinlik yoktur. Basralıya göre haramdır, Kûfeliye göre ise helaldir ve ikisi de Müslümandır. O yüzden haram olduğuna inanan Basralılar içerse eleştir diyorum. Çünkü onların itikadında haramdır. Kûfeliler de din içinde kalarak içiyorlar, onların da helal olması yönünde argümanları vardır diyor. Aslında bu örnek olayı tam da şekillendiriyor: Ayet ve hadislerde bir netlik olmadığı için her gelen hesabına göre bir yorum yapmıştır. (63)

Hadisler var ki halife Ömer, nebiz içip sarhoş olanlara seksen kırbaç had uygulamış. Yani şu kesindir ki, o günlerde fazla içilen nebiz insanı sarhoş ederdi, içinde alkol vardı. Ayrıca Hz. Muhammed’in, nebiz içip sarhoş olanlara ceza uyguladığına ilişkin somut örnekler de var. (64) Nüayman adında biri içip sarhoş olunca Hz. Muhammed’e getiriyorlar, kendisi ona had (ceza) uyguluyor. İşte Buhari’de kaç yerde anlatılan bu olay kısmında, sarhoş olduğu için ceza uygulandı veya içmişti o yüzden had cezası verildi deniliyor. Yani hamr mı içmişti, yoksa nebiz mi; bu konuda açıklık yok. Demek ki o zaman önemli olan sarhoş olmaktı. Sanki bugünkü gibi modern içki-rakı, şarap mı vardı o zamanlar.

Hz. Muhammed’in şöyle bir açıklaması da var ve en başta Buhari’de bir-iki yerde geçiyor ki, helal bellidir, haram da bellidir. Ancak ikisi arasında şüpheli şeyler vardır. Siz bu şüpheler etrafında dolaşmayın, bunlardan uzak durun diyor. (65) Durum bu ise, peki kendisi neden bu şüpheli maddelerden (nebizden) uzak durmamış, niye kendisi içiyordu!

Şimdi nasıl İspanya şarabı, Fransa, İtalya şarabı diye söyleniyorsa, ilkel olmakla beraber o zaman da her memleketin şarabı hem ayrı ayrı isimler alırdı, hem de imal edildikleri maddeleri farklıydı. Mesela Medineliler yaş ve kuru hurmadan, İranlılar üzümden, Yemenliler bal ve arpadan, Habeşliler pirinçten imal ederlerdi. Daha bitmedi; İslami yazarların nebizi sanki normal bir içecekmiş gibi göstermeleri ve Hz. Muhammed’in sarhoş edici madde kullanmadığına ilişkin gösterdikleri zoraki çaba yeterli mi acaba; eminim ki sunacağım bilgiler bizi bu konuda bir sonuca doğru götürür.

Hadislerde Enes b. Malik’in, ben bu bardaktan Hz. Muhammed’e bal şerbeti, süt, su, nebiz gibi birçok içecek içirirdim anlamında açıklaması var. Bunu daha önce ekledim. Ancak bakıyorum Buhari burada da bir şeyler kesmiş, hadisi tam vermemiş. Buhari, Enes’ten aktararak, ben bu bardaktan Hz. Muhammed’e şundan ve bundan çok içirdim şeklinde işaret zamirleriyle geçiştirmiştir. İşte bu kadar bilgiler varken, artık Buhari gibilerin benzer sansürleri fayda vermiyor. (66)

Ebu Sait-el Hudri, adamın biri testi içinde nebiz içmişti, Hz. Muhammed’e getirildi. Adam, ben hurma ve kuru üzümden imal edip kabak içine doldurduğum nebiz içtim, hamr/şarap falan içmedim dediği halde, Hz. Muhammed onu elle tekmeledi, terlikle dövdü, yani ona had cezası verdi. Hz. Muhammed’in bu uygulamasını gördüğüm için o günden bu yana artık hayatımda nebiz içmem diyor. (67)

Buna yakın bir olayı başka bir sahabeden aktaralım. Anlatan İbni Ömer’dir. Sarhoş birini Hz. Muhammed’e getirdiler. Adam, ey peygamber ben içki içmedim; ancak kuru üzüm ve hurma suyu karışımından içtim dedi. Hz. Muhammed buna had cezası verdi ve bunların suyunu karıştırıp içmeyin dedi şeklinde bilgi veriyor. (68)

İbni Ömer farklı bir açıklamasında içilenin ne olduğunu net olarak belirterek şunu söylüyor: Nebiz içen birini Hz. Muhammed’e getirdiler; adam bundan sarhoş olmuştu. Hz. Muhammed ona had cezasını verdi diyor. (69)

İbni Ömer’den soruyorlar, “Biz sabahleyin hurma ve üzümden nebiz yapıp akşam içeriz, akşam yapıp sabah içeriz ne dersin?” İbni Ömer, bu içkidir, sakın bundan uzak durun diyor ve bunu iki-üç sefer tekrarlıyor. Hatırlanacağı üzere Hz. Muhammed ise, kendisine hazırlanan nebizi üç güne kadar kullanırdı, ondan sonra kalsaydı ya dökerdi, ya da hizmetlilerine verirdi. (70)

Adamın biri Abdullah b. Ö-mer’den soruyor: Biz akşam nebiz yapar, sabah içeriz ne dersin? İbni Ömer, çoğu sarhoş edenin azı da haramdır karşılığını veriyor ve kabul etmiyor. (71)

Talha (cennet müjdesini alan on kişiden biri) Kûfe’de halka, sakın nebiz içmeyin diyordu. Talha’dan soruyorlar, millete nebiz içirmez misin? O, ben evimde bir Müslümanın sarhoş olmasını istemiyorum, karşılığını veriyor. Demek ki nebiz sarhoş eden bir madde. (72)

Meşhur sahabe Übey b. Ka’b’den soruyorlar: Nebiz içersek ne dersin? (helal olup olmadığını öğrenmek istiyorlar) Übey, su için, süt için, bal kullanın karşılığını veriyor. Nebizle ilgili soru tekrarlanınca Übey, “Benden içki fetvasını mı almak istiyorsunuz?” diyor ve bunu iki kez tekrarlıyor. (73)

İbni Abbas, taze hurmadan yapılan nebiz haramdır diyor. (74)

İbni Ebi Şeybe Amir’den aktararak, düğünlerde sarhoş olmamak kaydıyla nebiz içebilirsiniz diye bir bilgi aktarıyor ve Bedir harbine katılan sahabelerin düğünlerde nebiz içtikleri bilgisini veriyor. (75)

Daha önce de ifade edildi ki, içmek isteyen ve İslami kaynaklarda içtikleri söylenen ashap hep lehte hadisler aktarmış; içmeyip yasaklanmasını isteyenler ise aleyhte hadisler işlemişlerdir... Mesela İbni Mesut, “Hz. Muhammed tarafından yasaklandığı zaman hepimiz hazırdık; ancak yasak kalktığı vakit ben vardım, siz yoktunuz” şeklinde hadis aktarıyor. Niye böyle? Çünkü İbni Mesut nebiz içiyordu. Çoğu hadisler bunun gibi benzer ihtiyaçlardan oluşmuştur. Mesela Hz. Muhammed’in, “Kim her sabah yedi hurma yese, o kim­seye o gün ne zehir zarar verir, ne de sihir” hadisi Buhari’de birkaç yerde ve Müslim’de geçiyor. (76)

Hadisi aktaran, Sad b. Ebi Vak-kas’ın oğlu Amr. Bu adam hicri 104. yılında vefat etmiş. Yani Hz. Muhammed’i görmemiş; ancak onun arkadaşlarını görmüş (buna tabiin denir). Kim bilir bu anlatan kişinin (Amr’ın) kaç tane hurma bahçesi varmış, hurmalar satılsın diye adamın böyle uydurma bir hadise ihtiyacı olabilmiş ve bunu uydurmuş olabilir. Kim bilir belki de Hz. Muhammed bunu söylemiş. Kısacası, olayların sebep-sonuç ilişkileri hem ayetlerin oluşması konusunda, hem de hadislerin ortaya çıkması konusunda önemli bir faktördür. Bunlar bilinmeden ortalıkta dolaşan bir metnin gerçek anlamı anlaşılamaz. (77)

Benzer bir örneği Ebu Hürey-re’den verelim. Bir hadise göre Hz. Muhammed bazı durumlarda insan köpek besleyebilir demiş ve şunlar şunlardır diye sıralamış. Ebu Hüreyre, Hz. Muhammed’in “Bir ziraatçı da köpek besleyebilir” ifadesini de ekler. Diğer sahabeler bunu duyunca, “Tabii ki Ebu Hüreyre ziraatçıdır, onun için böyle bir hadis lazımdır” diyerek onunla alay ederler. (78)

Tıpkı nebiz/şarapla ilgili hadislerde olduğu gibi, içmek isteyen hep lehte kılıfını uydurmuş, istemeyen de aleyhte hadisler uydurmuştur. Elbette ki böyle demekle Hz. Muhammed konu hakkında iyi değerlendirmelerde bulunmuştur da ondan sonra durum değişmiştir demek istemiyorum. Kendisi de işin içinden çıkamamış ve alkol, narkotik gibi konularda makul bir çözüm yolunu gösterememiştir; hatta içki-şarap nedir, nelerden temin edilirse sarhoş edici madde sayılır; bunu bilememiştir. Ancak insanlar sarhoş olunca ona getirilmiş ve kendisi ceza vermiştir. Diyelim ki dilsiz-sağır biri normal bir yemek veya içecek kullanıp midesine dokunup baygınlık geçirmiş olsaydı, sarhoş oldu diye Hz. Muhammed ona da had cezası verecekti; bu kesin. Çünkü o zaman tek kriter ve kanıt sarhoşluktu.

Nebizle ilgili Hz. Ayşe’den rivayet edilen ve en başta Buhari’de geçen şöyle bir hadis var: Hz. Muhammed’den, baldan yapılan, Yemenlilerin imal ettikleri ve adı “Bit’ı” olan nebizin helal olup olmadığı soruldu. O, sarhoş eden her şey haramdır yanıtını verdi diyor. Dikkat edilirse, Hz. Muhammed’den sorulan, baldan yapılan nebizdir; ancak buna karşı sarhoş eden madde haramdır yanıtını veriyor. (79)

Zehebi, Veki’ b. Cerrah Kufi’ (h.197.ö) hakkında bilgi verirken, çok âlim, hafızası güçlü biri diye anlatır ve kaynağında ona otuz sayfalık yer ayırır. Sürekli Kur’an okuduğunu, senenin bayram günleri dışında da oruç tuttuğunu belirtiyor. İmam Ahmet b. Hanbel’in kendisi için, “Onun kadar ilim sahibi ve güçlü hafızaya sahip birini görmedim” dediğini aktarıyor. Kimileri, İmam Evzai kadar önemli bir âlimdir belirlemesinde bulunmuşlardır diyerek hakkında uzun uzadıya övgüler yağdırıyor. Ancak şunu da eklemekten geri kalmıyor: Kendisi nebiz içerdi. Keşke bunu da yapmasaydı diyor. Adı geçen kişi normal bir insan! Zehebi onun için, “Keşke nebiz içmeseydi” diyor. Zehebi gibi İslam âlimleri, normal bir insan olan Veki’ için keşke içmeseydi temennilerinde bulunuyorlar; ancak Hz. Muhammed içtiği halde ona çıt diyen yok. Burada bir örnek de Hz. Muhammed’in eşlerinden Sevde binti Zem’a’dan, ki aynı zamanda Buhari’de geçiyor. Sevde şöyle anlatıyor: Bir koyun/keçimiz ölmüştü, kesilmemiş murdar olmuştu. Biz onun derisini tabakladık ve yırtılana kadar hep içine nebiz bıraktık/nebiz kabı olarak kullandık diyor. Örnek bilgiler çoğaltılabilir. (80)

Burada şu söylenebilir: Hz. Muhammed içki konusunda bir taraftan hassas davranmış, içmek taraftarı olmamış; ama diğer taraftan kendisi nebiz de olsa içmiştir. Peki, bu durumda insanlar nasıl ona inanmışlar? İyi bir soru. Bir kere cahil olanlar zaten anlamazdı, Allah’ın peygamberidir, özeldir, bildiği bir şey vardır gibi düşüncelerle ikna olurdu. Bu hâlâ da geçerlidir, çoğu İslam ulemasının savunmaları zaten böyledir. Kimileri inanmadığı için hep onunla savaşırdı (Bedir, Uhud, Hendek vs.), bir kısmı da korkudan inanmak, susmak zorundaydı. İşin içinde bir de çıkar vardı (ganimet, talan, cariye vs). O yüzden bazı bireysel çıkışlar dışında kimse ses çıkaramıyordu. Günümüzdeki inananlar sanki daha mı farklı! İnanmak isteyen zaten bir şeyler uyduruyor.

Kur’an’da içki-şarap “Hamr” terimiyle geçiyor. Bu kelime Arapçada aklı perdeleyen, örten anlamına gelir. Dolayısıyla bu tanıma giren her madde haramdır şeklinde geniş bir mantık yürütülüyor. Bu tamamen uydurmadır, sahte bir yorumdur.. Çünkü bu isim öteden beri, henüz Kur’an ortada yokken Araplar tarafından takılmıştır; yeni icat değildir ki bundan mucizeler çıkarılsın. (81)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Asr-ı Saadet’ten pratik bazı örnekler

Daha önce İbni Ömer’den birkaç örnek verildi; farklı bir rivayet daha verelim. Bir adam hurmadan yapılan nebizden içip sarhoş olmuştu, Hz. Muhammed’e getirdiler. Kendisi adama ceza (had) verdi diyor. Hadiste açık bir şekilde nebiz içmişti cümlesi geçiyor; hamr kelimesi geçmiyor. (82)

İbni Abbas, kim haramı haram olarak kabul ediyorsa nebizi haram bilsin demiş. (83) İbni İdris, nebiz insanı sarhoş eder, gevşetir, aşağılık yapar, kötü şeyler söyletir (içen kendini kaybeder) şeklinde tanımlamış. Talha Yemani (h.112.ö) nebiz fitnedir demiş. Ubeyde b. Amr (h.70.ö), nebizde çok ihtilaflar olduğu için ben süt, bal ve su içerim; nebiz içmem demiş. (84)

Halife Ömer iki kırmızıdan sakının, bunlar et ile nebizdir demiştir. Ancak Ömer bahsinde görüleceği gibi, kendisi hiç de bunlardan uzak kalmamıştır. (85)

Ma’kıl b. Yesar’e (önemli bir sahabe) yaşlı bir bayanın durumu anlatılmış, nebizden başka bir şey yiyip içemiyor ne dersin? Ma’kıl buna izin vermemiştir. Bunu, İmam Ahmet b. Hanbel, Heysemi, İmam Taberani ve Buseyri gibileri işlemişlerdir. Zaten böyle bir örneği de Hz. Muhammed’in eşlerinden verdim. Ki hasta bir kadına tedavi için nebiz hazırlamış; ancak Hz. Muhammed bunu kabul etmemiştir. (86)

Yine adamın biri İkrime’den (sahabedir) sormuş: Ben taze hurmadan nebiz yapıp içsem ne dersin? İkrime, bu şerdir/kötülüktür yanıtını vermiştir. (87)

Halife Ömer’in oğlu Abdullah’tan ilginç bir örnek: Mevsim hac zamanı... Kays adında bir kişi kendisinden soruyor, bir insan kırk kez hac ve umre yapsa ve evine döndüğünde görse ki ailesi ona öyle bir nebiz hazırlamış ki, insan içtiğinde onu sarhoş ediyorsa buna ne dersin? İbni Ömer o kişiye, bana yaklaş diyor. Adam yaklaşınca göğsüne öyle bir yumruk vuruyor ki adam sırt üstü yere yığılıyor ve o sırada ona, sen busun işte, senden keramet çıkmaz diyor. (88)

Daha enteresanı, Mezhep lideri Süfyani Sevri (h.161.ö) öylesine sert nebiz içerdi ki, o sırada yüzü kıpkırmızı olurdu. Bazı kaynaklarda, sarhoş eden maddeyi ilk helal kılan İbrahim Nehai’dir diye bilgiler de var. Kurtubi kendi tefsirinde İmam Süfyan-i Sevri’nin bazı meslektaşlarıyla birlikte nebiz içtiğini yazıyor. (89)

Hz. Muhammed’in sözde vahiy kâtiplerinden ve aynı zamanda kayını ve Ebu Süfyan’ın oğlu Yezit o kadar içiyordu ki, millet ona sarhoş, şarapçı-ayyaş Yezit lakabını takmıştı. Korkudan kimse onu dönemin halifesine şikâyet de edemiyordu. Bir gün Yezit, Misver b. Mahreme’nin kendisi hakkında “Yezit içki içiyor” dediğini duyunca, Medine’deki memuruna, bu adama had cezası ver diye talimat veriyor, adam da gerekeni yapıyor. Yani içki içen Yezit, ceza çeken başkası! İşte bu Yezit’i Hz. Muhammed kendine vahiy kâtibi seçmişti. İbni Abdirabbih ayrıca, içki Hz. Muhammed zamanında yasaklandıktan sonra içmeye devam eden sahabilerden uzunca bir liste sunuyor. (90) Bu listede halife Ömer’in üç oğlu da var. Ebu Mihcen Sakefi zaten nerdeyse içkiden dolayı her gün yeni bir had cezası alırdı. Hatta öyle içki şarap müptelasıydı ki, ölürsem beni üzüm bağları arasında defnedin, ola ki kemiklerim o bağların kökünden içki-şarap kokusunu alır. Sakın beni bir çölde gömmeyin. Çünkü o zaman zevkten uzak kalırım diyordu. Mervan’ın oğlu A. Melik’e millet, “Cami güvercini” diyordu. Yani o kadar namaza önem veren biriydi. Halife olunca o da içmeye başlar. Hatta Sait b. Müseyyeb, sen halife olunca içmeye başladın deyince o, gülerek haklısın yanıtını verir.

Ömer yaralanıp artık ölmek üzereyken doktor gelip soruyor, hangi içeceği seviyorsun? O nebiz diyor. Bunun üzerine ona nebiz getiriyorlar. Yani Ömer son nefesinde “Benim içeceklerden favorim nebizdir” diyordu. Onun kısmında daha geniş bilgi sunacağım. (91)

Halife Ömer’in, içtiğimiz nebizden olmazsa yediğimiz deve eti içimizde nasıl eritilir sözü meşhurdur. (92)

Alkame b. Kays, bir gün İbni Mesut’la birlikte etli bir yemek yedik, yemek esnasında sert nebiz vardı, onu da içtik diyor. Zaten İbni Mesut’un içtiği öylesine sertmiş ki, insan içti mi sarhoş olurdu diye bilgiler de var. İbni Kuteybe, İbni Mesut’un nebiz düşkünü olduğu meşhurdur, zaten Kûfe âlimleri helaldir derken, en güçlü kanıtları İbni Mesut’un bu durumudur diyor. (93)

Bir örnek de Hz. Muhammed’in on yıllık hizmetlisi Enes b. Malik’ten: Bir ihtiyaç için adamın biri İsa adındaki oğlunu Enes’e gönderir. Giden adam, ben Enes’in yanında öyle bir şarap gördüm ki, insan onu içti mi sarhoş olurdu şeklinde açıklama yapıyor. (94)

Burada bir şey daha var: Kaynaklarda İmam Buhari’nin hocalarından Ebubekir b. Ebi Şeybe’nin de içtiği anlatılıyor. Hâlbuki İbni Ebi Şeybe en az kırk hadis getiriyor ki şarap-içki haramdır diye. Olayı şöyle: Yahya bin Eksem adında biri, ben Hafs b. Gayas’a misafir oldum, bize bir içecek ikram etti. Ondan İbni Ebi Şeybe de içti; ancak ben sordum, peki insan bundan fazla içerse sarhoş olacak mı? Ev sahibi, insan bundan az da içse sarhoş olur dedi. Bunu, İmam Zehebi, Hatib-i Bağdadi ve İmam Müzi yazmışlardır. Bir taraftan kırk hadis getir içki haramdır de, diğer taraftan içmeye devam et! Demek ki toplumu zapturapt altına almak için bir nevi kanun gibi ele almışlar; bilenler bunu bir tanrı buyruğu olarak değerlendirmemişlerdir. O yüzden içmek isteyenler fırsat buldukça kullanmaktan geri kalmamışlardır. Ama görüldüğü gibi zaman zaman yakayı da ele vermişlerdir. (95)

Hz. Ali’nin, ister içki olsun ister nebiz; bunları içen birini bana getirdiklerinde ona had cezası uygularım sözünü daha önce yazdım. (96)

İbni Abbas’ın, “Kim haramdan uzak durmak istiyorsa Nebiz’den uzak dursun” açıklaması var. Farklı bir versiyonla, kim haram olan bir şeyi haram olarak kabul ediyorsa, nebizi haram olarak bilsin demiştir. (97)

Aynı İbni Abbas’a ait, az öncekiyle çelişen şöyle bir rivayeti de vardır: Bir ara Kâbe’nin yanında iken adamın biri gelip ne oluyor da bakıyorum amcaoğulların bal ve süt içiyorlar, sen “Nebiz” içiyorsun! Acaba herhangi bir mazeretin mi var; yoksa keyfi mi içiyorsun diye soruyor. İbni Abbas, herhangi bir mazeret yok, keyfi içiyoruz, çünkü Hz. Muhammed’in nebiz içtiğini gördüm. O yüzden ben de içerim diyor. Bunu bir vesileyle daha önce de anlattım, buradaki çelişki nedeni şu olabilir: İbni Abbas ilk önce nebiz içkidir diye kullanmamış; ancak Hz. Muhammed’in içtiğini görünce o da içmeye başlamış. Dolayısıyla bir sözü öncesine ait, diğeri ise sonraki dönemle ilgilidir demek en doğrusudur. Durum böyle olunca çelişki ortadan kalkmış olur. (98)

Hz. Muhammed’in hanımlarından Ümmü Seleme bir gün nebiz hazırlarken Hz. Muhammed eve geliyor ve görüyor. Bu nedir diye soruyor. Kadın, nebizdir falanca kadının sağlık sorunu varmış, ona vereceğim diyor. Hz. Muhammed ayağıyla dokunup onu döküyor, haramda şifa olamaz diyor. O zaman madem haramsa ve nebiz içip sarhoş olanlara had cezası uygulamışsa (99) kendisi niye içiyordu diye sormaya herkesin hakkı vardır. (100)

Bazı ünlülerin görüşleri

İbni Esir, hamr (içki-şarap) denilen maddeye nebiz denildiği gibi, nebize de hamr denilir diyor: Adeta eşanlamlı iki kelime gibi değerlendiriyor. Tuhfetü-l Ahvezi ve Avnu-l Mabud’da hem sözlükte, hem örfen, hem de şer’an hamr ile nebiz aynı şeylerdir şeklinde bilgi veriliyor. (101)

Adiy b. Hatem’den (Meşhur Hatem Taî’nin oğludur. Medine döneminin sonlarına doğru Müslüman olmuş, İslam literatüründe saygınlığı olan bir sahabedir) sormuşlar; neden hamr (şarap) içmiyorsun? Adiy, aklımı gidereni nasıl içeyim yanıtını vermiş. Peki, neden nebiz içmiyorsun? Adiy, Allah korusun! Ben ailemin en saygını iken neden kendimi maskara yapayım karşılığını vermiştir. Aynı fikirleri Abbas b. Mirdas da şiirlerinde işlemiştir (Abbas İslam’dan önce içkiyi-şarabı yasaklayan kişilerden ve tabii ki sahabedir aynı zamanda). (102)

Muhammed b. Ubeydullah (h.228.ö), nebizin kötülüklerini şiirlerinde işlemiştir. (103)

Ubeyde Ebu Amri-l Kûfi (h.70.ö), nebiz hakkındaki açıklamalara bakınca, sanki her şeyde sarhoşluk veren madde var düşüncesiyle ben sadece su, bal ve süt içerim açıklamasında bulunmuştur. (104)

Kûfe âlimlerinden Talhat’ü-l Yami Kûfelilere, nebiz büyük küçük demeden herkes için fitnedir şeklinde anlatmış ve yasaklamıştır. (105)

İbni İdris, Nebiz ilkin insanı sarhoş eder, sonra aklını alır, sersemleştirir şeklinde tanımlamıştır. (106)

Kadi Abdullah b. Şübrüme, nebizi fitne olarak değerlendirmiştir.

Ebu İshak’a nebiz hakkında ne dersin diye sorulunca; o, “Size nasıl yanıt vereyim! Bir gün gördüm ki adam nebiz içip sarhoş olmuş, bir deli de onun yanında kendisine yardım ediyordu” diyor. Yani nebiz içen öyle bir hal almıştı ki, deliye bile muhtaç olmuştu demek istiyor. (107)

Maliki mezhebinin ünlülerinden ve aynı zamanda İmam Malik’in kitabı üzerine şerh yazan Kadı Şehabettin Karafi, yine İmam Malik’in kitabı üzerine şerh yazan Ebu Bekir İbni-l Arabi, nebiz helaldir demem için boğazıma kılıç dayasalar bile ben yine helal diyemem. Yine haram demem için kılıçla beni tehdit etseler haramdır da diyemem. Çünkü hem ashap, hem de Hz. Muhammed içmişlerdir. Ayrıca içki ayeti indiğinde Medine’de ancak hurmadan yapılan nebiz vardı diyor. (108)

İslam’da taze nebiz içmek

Kaynaklarda Hz. Muhammed’in içtiği nebiz iki-üç günlükmüş, tazeymiş, sarhoş edecek kerteye varmamış gibi savunmalar vardı, onları daha önce özetledim. Bu tazelik konusunda bakalım ne gibi bilgiler var.

Muhammed b. Sirin anlatıyor: Adamın biri İbni Ömer’in yanına gelip “Biz bazen akşam nebiz hazırlar sabah içeriz, bazen de sabah hazırlar akşam içeriz (yani günlük tüketiriz)” dedi. Buna karşılık İbni Ömer, seni uyarıyorum, sakın sarhoş edenin hem azından, hem de çoğundan uzak dur dedi ve sonunda Allah şahit olsun ki ben seni uyardım/görevimi yerine getirdim cümlesini iki sefer tekrarladı diyor. (109)

Bütün bu anlatılanlara karşılık hâlâ Hz. Muhammed’in sarhoş edici madde kullanmadığını savunmak, olsa olsa kuru bir inattan başka bir şey değildir. Mademki İslam’da çoğu sarhoş edenin azı da haramdır diye meşhur bir söz vardır ve mademki nebiz hakkında bu kadar örnek verildi ki birçok kişi içip sarhoş olduğu için had cezası almış; bir de mademki helal de haram da bellidir; ikisi ortasında şüpheli olan şeyler vardır, siz o şüphelilerden uzak durun diye Hz. Muhammed’in ayrıca kendi açıklaması da var. Peki, bütün bunlara karşın Hz. Muhammed neden nebiz içmekten uzak durmamış? Yoksa kendi koyduğu kurallarından kendisi sorumlu değil miydi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

DİPNOTLAR

42) Maverdi, Havi-l Kebir, Eşribe bölümü, cilt 13/390.

43) a) İbni Manzur, Lisanü-l arap, (nbz) maddesi.

B) Lüveys Maluf, Müncid’ü Tullab, (nbz) maddesi.

c) Ahmet Muhtar, Mucem’ü lügati-l arabiye, (nbz) maddesi.

d) Gani Ebü-l Azm, Mucem-’l Gani, (nbz) md.

e) Mucemü’l Vasit, Mısır devlet sözlüğü, (nbz) maddesi.

44) İbni Kuteybe, Eşribe kitabı, s.39.

45) Fahrettin er-Razi, Tefsiri, Kebir, Nahl suresi 67. ayet.

46) İbni Kuteybe, Eşribe kitabı, s. 27-31. İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid, cilt 8/68.

47) İbni Küteybe, Eşribe, s.29-35.

48) İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid, cilt 8/66.

49) Tahavi, Şerh-ü Maani-l Asar, cilt 4/212, no: 6421.

50) Kurtubi tefsiri, Nahl suresi 67. ayet açıklamasında, cilt 12/364.

51) İbni Abdilber, İstizkar, cilt 24/303-311.

52) İbni Teymiyye, Mecmuu-l Fetava 37/7.

53) İbnil Cevzi, A’lamü-l Muvakkiin 4/166. Ebu Hasan Mahmut b. Kadi, El-Mesail-ü leti halefe aleyha Ahmet b. Hanbel mes’ele, 8. İbni Teymiyye, Mecmuu-l Fetava, Taharet bölümünde, cilt 37/8.

54) İbni Hazm, Muhalla, Eşribe kısmında 7/479.

55) Buhari, Megazi, bab 60, no: 4343, İbni Hacer, Tağlik-u Talik, 5/153, Megazi kısmında.

56) Zeylai, Nasb-u Raye, 3/350. Aynısı İbni Ebi Şeybe’nın Musannaf’ında da geçiyor.

57) İmam Şafii, Müsned, no: 1409, cilt 3, Eşribe bölümü.

58) Heysemi, Meğiyyet-u Raid… 5/94, no: 8142.

59) Heysemi age. 5/100, no: 8157.

60) Heysemi, age 5/99-101.

61) İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid 8/81.

62) İbni Kuteybe, Eşribe kitabı s.112.

63) a) Şevkani, Fethu-l Kedir tefsiri, Bakara suresi 219. ayet açıklamasında cilt 1/387.

B) Hatib-i Bağdadi, Tarih-i Bağdat, cilt 7/207, no: 3230, İsmail b. İbrahim b. Miksem (Ebu Aliyye) kısmında.

64) Buhari, Megazi, bab 60, no: 4343, İbni Hacer Askalani, Tağlik-u Talik,c. 5/153, Megazi kısmında.

65) Buhari, İman bab 39, no: 52 ve Büyu’, bab 2, no: 2501.

66) Buhari, Eşribe, bab 30/5638.

67) a) Hakim, Müstedrek, Hudut kısmı, 4/529, no: 8210.

B) Beyhakı, Sünen-i Kübra 8/550, no: 17523.

Link to post
Sitelerde Paylaş

68) Beyhakı, Sünen-i Kübra, 8/551, no: 17524.

69) Sünen-i Darekutni, 3/520, no: 4616-17. Cürcani, el-Ebatil ve-l Menakir 2/285, no: 628.

70) a) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe, no: 24214, cilt 8/82-85.

B) Sünen-i Nesai, Eşribe bölümü, bab 21/5581.

c) İbni Esir el-Cezeri, Camiul usul fi Ehadis-i Resul, 5/120, no:3155.

d) Sa’lebi, el-keşf ve’l beyan Bakara suresi ayet 219, c. 2/149.

71) a) Sünen-i Nesai, Eşribe bölümü, bab 21/5581.

B) İbnil Esir el-Cezeri, Camiu’l Usul fi Ehadisi Resul, 5/120, no:3155.

72) a) İbnil Esir el-Cezeri, Camiu’l Usul fi Ehadisi Resul 5/120, no: 3154.

B) Nesai, Sünen, Eşribe bölümü, bab 58/5757.

73) a) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe bölümü, no:24214 24222, cilt 8/82-83.

B) Sünen-i Nesai, Eşribe cilt 5/129, no: 5245 ve Sakıncalı içecekler kısmı, cilt 6/295, no:6826.

c) Ahmet b. Hanbeli Kitabü-l Eşribe, no: 171, s. 73 ve no 216.

74) Nesai, Eşribe bölümü, bab 48/5690.

75) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe bölümü, no: 24341-42,cilt 8/106.

76) a) Buhari, Et’ima, bab 43, no: 4545, Tıp, bab 52, no: 5768 ve 5769, yine Tıp, bab 56, no: 5779.

B) Müslim, Eşribe, no: 2047.

Link to post
Sitelerde Paylaş

77) a) Hindi, Kenzü-l Ummal, Hudut, no: 13838 İbni Cerir’den aktarıyor.

B) Maverdi, Havi-l Kebir, cilt 13/389.

78) İbni Asakir, Tarih-ü Dımaşk, 67/348.

79) Buhari, Eşribe bab 4/5586.

80) Buhari, Eyman bab 21/6686. Zehebi, Siyer-i A’lam-i Nübela, 9/141-168

81) İbni Kuteybe, Eşribe kitabı, s.76.

82) a) Darekutni, Sünen, Eşribe bölümü, no: 4616- 4617, cilt 3/520-21.

B) Zeylai, Nasb-ü Raye, Hudut bahsinde cilt 3/350, hadis no:5601-5602.

c) Cürkani, el-Ebatil ve’l Menakir, Hudud bölümü, cilt 2/235, no: 628.

d) Hindi, Kenzü-l Ummal, Hudud kısmı, no: 13834.

e) İbni Ebi Şeybe, Hudut, 9/289-90, no: 28974 ve 28977.

f) İbni Himam, Fethü-l Kedir 5/293,Hudud (şürbü-l hamr başlığı altında.

83) Sünen’i Nesai, Eşribe bab 48/5688.

84) İbni Ebi Dünya, Zemmü’l Müskir, no: 34,37 ve 39.

85) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l Müskir, s. 54, no: 40.

86) a) Ahmet b. Hanbel, “Müsned” adlı eseri, Evvel-ü Müsnedi-l Besriyyin Makel b. Yesar bölümünde, no: 20565. İmam Ahmet b. Hanbel bunu ayrıca Kitabu-l Eşribe adlı yapıtında da islemiştir. No:135, s.64-68.

B) Heysemi bunu hem Beğiyyetü-ü Raid 5/85, no: 8111, hem de Gayetü-l Maksad adlı eseri 4/120, no: 4061’de işlemiştir. Burada İmam Taberani’den aktardığını belirtiyor.

c) Buseyri, İthafü-l Hiyereti-l Mehre cilt 5/427, no: 5097’de almıştır.

87) Ahmet b. Hanbel, Kitabü-l Eşribe, s. 49, no: 61.

Link to post
Sitelerde Paylaş

88) Abdurrezzak, Musannaf, Eşribe no: 16998, cilt 9/220.

89) İbni Abdilber, İstizkar, 24/ 260, no: 36293- 24/307, no: 36505 Eşribe bölümü. Kurtubi tefsiri, Nahl suresi 67. ayet açıklamasında. İbni Küteybe, el-eşribe, s.70.

90) İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid 8/61-63.

91) Nuhas, Nasih-Mensuh, s.48, Hindi, Kenzü-l Ummal, cilt 12/679, no:36044.

92) Beyhakı, Sünne-i Kübra, 8/519, no:17416. hudut bölümünde.

93) a) Nahhas, Nasih-mensuh, s 42, Bakara suresi 18. ayet örneği.

B) Tahavi, Şerh-ü Meani-l Asar, 4/220, no: 6472-74.

c) İbni Kuteybe, Kitabü-l Eşribe, s.65.

94) Tahavi, Şerh-ü Meani-l Asar 4/214, no: 6431, Eşribe bölümünde.

95) a) Zehebi, Siret-i A’lam-i Nübela, 12/7.

B) Müzi, Tehzib-i Kemal, cilt 31/217, no: 6788, Yahya bin Eksem kısmında.

c) Hatib-i Bağdadi, Tarih-ü Baidadt, cilt 16/284, no: 7441. Yahya b. Eksem Mervezi kısmında.

Link to post
Sitelerde Paylaş

96) a) İmam Şafii, Müsned, no: 1409, cilt 3 Eşribe bölümü.

B) Beyhakı, Sünen,i Kübra, Eşribe bölümü, cilt 8/543, no: 17499.

c) Zeyla-I Nasb-ü Raye, cilt 3/350.

d) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Hudud, cilt 9/290, no: 28979.

97) a) İbni-l Esir el-Cezeri, Camiu-l Usul fi Ehadis-i Resul, 5/119, no: 3151.

B) Ahmet b. Hanbel, Müsned, halife Ömer hadisleri, no: 185 ve Müsned-i Beni Haşim kısmı, Abdullah b. Abbas hadisleri, no: 2028.

c) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l Müskir, s.32.

98) Müslim, Hac no: 1316.

99) Darekutni, Sünen 3/520, no: 4616-17.

100) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l Müskir, s. 38. Burada dipnotta ayrıca birkaç kaynak da veriliyor.

101) a) İbni Esir, en-Nihaye fi Garibi-l Hadis, 5/7.

B) Mucemü-l Vesit (Arapça sözlük) nebiz md.

c) İbni Ebi Dünya kaynağında hamr yerine hep nebiz terimini kullanmış ve büyüklerin nebiz hakkındaki sözlerine yer vermiştir. Zemmü-l Müskir, s.71-76.

d) Avnu-l Mabud, Taharet 84. hadis şerhinde.

e) Tuhfetü-l Ahvezi Taharet 88. hadis açıklamasında.

102) a) İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid, 8/52-66.

B) Fahrettin Razi, Tefsiri-i Kebir, Nahl suresi 67. ayet tefsirinde.

c) İbni Küteybe, Eşribe, s.37.

d) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l Müskir, s.9.

103) İbni Kuteybe, Eşribe, s.49.

104) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l Müskir, s.53, no: 37.

105) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l Müskir, s.54, no: 39.

106) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l müskir, s.51.

107) İbni Ebi Dünya, Zemmü-l müskir, s.54, no: 39 ve s. 65, no: 54.

108) Kadı karafi, “ez-Zahire’ cilt 4/114.

109) a) İbni Esir el-Cezeri, Camiu-l Usul, 5/120, no: 3155.

B) Nesai, Sünne, Eşribe no: 5071, cilt 5/74.

Link to post
Sitelerde Paylaş

HALİFE ÖMER VE İÇKİ

Halife Ömer’in içki ayetleri inmeden önceki durumu

İlkin ayetlerden önceki dönemde Ömer’in içkiyle arası nasıldı buradan başlayalım, daha sonra içki ayetleri inince Ömer’de bir değişikliğin olup olmadığı konusunda var olan bilgilere geçelim.

İlk örneğimiz Ömer’in oğlu Abdullah’tan. Babam Ömer’le birlikte Hac-Umre yolculuğundaydık. O sırada bir süvari bize doğru geliyordu. Ömer, bu adamın bir derdi-sıkıntısı var gibime geliyor dedi. Adam bize varınca ağlamaya başladı. Ömer, ne gibi bir derdin-sıkıntın varsa söyle sana yardımcı olayım dedi. Adam, içki içtiğim için, Ebu Musa bana had cezası uyguladı ve başımı tıraş edip yüzümü kararttı (manevi ceza olarak yüzüne boya gibi siyah bir şeyler sürdüğünü kastediyor)... Ayrıca insanlara, bu adamla kalkıp oturmayın, onunla yemek yemeyin dedi. Ben de kendi kendime, “Ya Ebu Musa’yı öldüreceğim, ya Ömer’e gider söylerim beni Şam’a-bilinmeyen bir memlekete göndersin, ya da kendim bir düşman memleketine gider oralarda yaşarım” diye karar verdim. Sonuçta sana gelmeyi tercih ettim dedi. Adam bunları anlatınca Ömer üzüldü, kendi geçmişini hatırlayıp ağlamaya başladı ve “İçki ayetleri inmeden önce ben de çok içerdim” diyerek eski halini anlattı. Bir de Ebu Musa’ya haber yollayıp “Toplum içinde bu adamın itibarını geri ver; yoksa aynı cezayı sana uygularım” dedi ve onu bu şekilde memnun ettikten sonra memleketine geri gönderdi. (110)

Halife Ömer içmekte özgürdü, başkası içti mi ceza verirdi

İlkin Hanefi mezhebinin ünlülerinden İmam Yusuf, İmam Serahsî ve eski hadis âlimlerinden İbni Ebi Şeybe, Darekutnî, A. Rezzak ve Zeylaî gibi yazarların ortak olarak işledikleri bir örnekle başlayayım. Adamın biri Ömer’le yolculuk yapıyor ve oruçlu. Akşamleyin iftarını açıyor. O arada adam Ömer’in matarasından / su kabından nebiz alıp içiyor ve sarhoş oluyor. Bundan dolayı Ömer o adama had cezası veriyor. O sırada adam Ömer’e, “Ben senin su kabından alıp içtim nedir bu ceza?” diyor. Ömer, “İçtiğin için değil; sarhoş olduğun için ceza veriyorum” diyor. Olay anlatılırken, adam niyetliydi diye geçiyor. Bu da büyük ihtimalle Ramazan orucuymuş. Başka ne orucu olabilir ki! Bu durumda demek ki Ömer Ramazan ayında da bu tür meşrubatları üzerinde bulundurmuştur. İsimlerini verdiğim yazarlar arasında Hz. Muhammed’e zaman olarak en yakın olanı İmam Ebu Hanife’nin arkadaşı Kadı Ebu Yusuf’tur (h.182.ö). Yine ondan sonra en eski hadis âlimi olan İbni Ebi Şeybe (h.235.ö) bunu anlatırken herhangi bir savunma yapmamışlardır: Vay efendim Ömer niye bu sarhoş edici maddeyi üzerinde bulundurmuş gibi yorumlar yok. Düz olarak anlatıp konuya devam etmişler. (111)

Burada İmam-ı A’zam’ın her iki arkadaşı (Ebu Yusuf ve İmam Muhammed) İmam-ı A’zam’dan ilginç bir olayı anlatıyorlar. Bir gün sarhoş birini halife Ömer’e getiriyorlar. Kendisi, onu nezarete alın, aklı başına gelsin sonra ceza verin diyor. O arada adamın içip de sarhoş olduğu meşrubatı matarasından alıp tadına bakınca, “Oy demek ki adamı bu hale getiren buymuş” diyor ve üzerine su döküp hem kendisi içiyor hem de arkadaşlarına ikram ediyor ve siz de böyle sert bulursanız su ile sertliğini giderip ondan sonra için diyor. Hani çoğu sarhoş edenin azı da haramdı! Peki, nerde kaldı bu iş? Adam sarhoş oluyor, ceza alıyor, aynı içeceğe Ömer su katıp arkadaşlarıyla beraber içiyor. (112)

Farklı kişiler farklı zamanlarda Ömer’in içtiği içecekten (nebiz) ve hatta Ömer’in kullandığı kaptan içip sarhoş olunca, Ömer hepsine had cezası uyguluyor ve içtiğiniz için değil; sarhoş olduğunuz için ceza veriyorum diyor. Bu konuda örnekler çoktur, birkaçını sunacağım. (113)

Daha önce nebiz kısmında, İslam âlimleri sözde nebiz başka, hamr başkaymış gibi değerlendirme yapıp Hz. Muhammed ve arkadaşlarının içtikleri sanki normal bir meyve suyuymuş noktasına getirmişlerdir diye bilgi verilmişti. Ama bazen bakıyoruz net bir şekilde hamr (içki-şarap) kelimesi de geçiyor. Demek ki yazarlar farkında olmadan bazen bu sakıncalı ifadeleri de eklemişler. Örneğin; Şa’bi, Sait bin Zi La’ve’den şunu aktarıyor: Ben halife Ömer’in hamr (içki-şarap) içtiğini gördüm diyor (tabii ki İslamiyet’ten sonradır bu). Burada nebiz terimi falan yok; direkt içki adı geçiyor. Herhalde sonradan farkına varmış olmalılar ki, bu sefer de bunu anlatan kişiye karşı ağza alınmayacak sözler sarf etmişler. Seni gidi, Ömer içki içmiş diyorsun. Hâlbuki Ömer hutbesinde içki aleyhinde vaaz veren biri gibi laflarla savunma yapmışlar. Mesela İbni Hiban böyle bir savunma yapıyor. Bu kadar malumatın hangisini savunabilirler ki: Adam kemali afiyetle içmiştir. (114)

Şa’bi ile Sait adındaki şahıslar Alkame’den aktarıyorlar: Arabinin/köylünün biri halife Ömer’in içtiği nebizden içip sarhoş oluyor. Olay Ömer’e bildirilince, kendisi adama had cezası (seksen kırbaç) uyguluyor. Az önceki örnekte geçtiği gibi, adam ben senin içtiğinden içtim diyor; ama Ömer dinlemiyor ve cezayı uyguluyor: Niye sarhoş oldun, neden insan gibi içmedin diyor. (115)

Ömer böyleydi: Kendisi içince serbest, başkasından kokusunu bile alınca had cezasını verirdi. Hatta bazen ortalıkta şahit falan da yokken; sadece senden içki kokusu geliyor deyip ceza verdiği örnekler de vardır.

Saib b. Yezit anlatıyor: Bir gün baktım ki Ömer birine içki cezası veriyor. Kanıt da Ömer’in ondan aldığı koku! Üstelik ona tam ceza uyguladı diyor. Kimi rivayetlerde sözde adam içtiğini itiraf etmiş. Malum Ömer adamı böyle bir suçla suçlamışsa ona ancak itiraf etmek düşer. Çünkü itiraz etmiş olsaydı Ömer onu sağ bırakmazdı. Bu tür örnekler İmam Malik, Nesai, Beyhakı, A. Rezzak, İbni Abdilber, İbni Ebi Şeybe gibilerin kaynaklarında çoktur. Sadece Ömer koku yüzünden ceza vermiyordu; elinde yetki olan her Müslüman idareci, gerektiğinde bunu uyguluyordu. Bir gün Suriye’nin Humus kentinde adamın biri İbni Mesut’la bir konuda tartışır ve İbni Mesut zorda kalır. Ondan öcünü almak için onu içki içmekle suçlar, senden içki kokusu gelir der ve adama had cezası verir. (116)

Susamış biri Ömer’in ambar memurundan içecek bir şey ister. Memur ona, hep Ömer’in ondan içtiği/Ömer’e özel bir kap uzatır. Adam onun içindekinden içince sarhoş olur. Sonuçta Ömer bunun haberini alır ve ona da had cezası uygular. Diğerleri gibi adam, “Ben senin içtiğin kapta ne varsa onu içtim” dediği halde fayda vermez. Tabi ki Ömer bu olayda da “İçtiğin için değil; sarhoş olduğun için seni cezalandırdım” açıklamasında bulunur. (117)

Hemam bin Haris anlatıyor. Bir kapta Taif imalatı bir nebiz çeşidi halife Ömer’e ikram edildi ve içti. Çok sert olduğu için Ömer kaşlarını çatıp yüzünü ekşitti ve “Taif nebizi zaten beyazla kırmızı karışımı çok serttir” dedi, sonra içine su katıp içti. Utbe b. Ferkad aktarıyor: Ömer’e bir kapta nebiz sunuldu. Bana iç dedi; ben aldım ancak içmeye cesaret edemedim (Sarhoş eder diye, çünkü sarhoş olsaydı Ömer, insan gibi içmediğin için ceza veririm diyecekti). Ömer elimden alıp içti diyor. (118)

Halife Ömer Sakiflilerden (bir kabiledir) içecek bir şey isteyince onlar nebiz ikram ediyorlar. Ancak çok sert olduğu için içine su katarak içiyor ve dönüp onlara, bunu içerken -sizi sarhoş eder diye- endişeniz varsa o zaman içine su katın, ondan sonra için diyor. (119)

Hanefi mezhebinin âlimlerinden olan Serahsi’den bir örnek verelim. Sarhoş birini Ömer’e getiriyorlar. Adam sakinleşinceye kadar Ömer ona karışmıyor; daha sonra adam iyileşince ona had cezası uyguluyor. Sonra hele getirin o adamın kabına bir bakalım ne var içinde diyor. Tadına bakınca, “Abooo! Meğer adamı o hale getiren buymuş” diyor ve Ömer’in kendisi kalanın içine su katıp arkadaşlarıyla beraber içiyor. Bunu daha önce de ekledim. (120)

Utbe b. Ferkad, halife Ömer’le birlikte Şam’daydık (uzunca bir hadis). Nebiz istedi, ona getirdiler. Ağzına yanaştırınca çok sert olduğunu gördü. O yüzden içine su döktü; sertliği yine gitmedi. Bunu üç sefer tekrarladıktan sonra ancak içebildi diyor. (121)

Medine yolunda halife Ömer’e hazırlanmış nebizden bir adam içince sarhoş olur. Ömer, içenin aklı başına gelene kadar bir şey yapmaz; durumu normalleşince ona had uygular; bu arada Ömer adamın içtiği meşrubatın kalanına su katıp kendisi içer. Bu hadiste şu bilgi de var: Mekke defterdarı Nafi’ b. A. Haris Ömer’e nebiz hazırlar; ancak Ömer gecikir. Daha sonra gelip içmeye başlayınca çok sertleştiğini görür. O yüzden içine su katarak içer, kalanını da arkadaşlarına ikram eder. (122)

Dikkat edilirse Ömer’e bütün yolculuklarda hep nebiz ikram edilmiş: Mekke, Medine, Şam, Sakif, Taif örnekleri yukarıda anlatıldı. Hatta örnekler vardı ki açık bir şekilde hamr (içki-şarap) içti diye ifade edildi. Ama başkası içince hep sert davranmıştır. İçenin şahsına ceza verdiği gibi, evini yaktığı, hatta içinde içki satılan köyü bile yaktığı bilgisi var.

Halife Ömer nebiz içerken “kusura bakmayın mazeretim var” diyordu

Halife Ömer’in şu mazereti ilginç: “Benim sağlık sorunum var. Buğday veya arpa unundan yapılan çorba/veya kavrulmuş un, süt bana iyi gelmiyor; ancak nebiz içersem iyi geliyor” diyordu. Şu da var ki, bunlar olup biterken Ömer artık halife. Ömer için mazeret geçerli; ancak başkası içince ceza gerekiyor. (123) Mesela adamın biri İbni Ömer’e gelip şunu anlatıyor: Benim öyle bir rahatsızlığım var ki, yediğim yemeği hazmedemiyorum. Bu yüzden aileme testide/kapta nebiz yapın diyorum, onlar da yapıyorlar. Ben içince yemeğimi sindiriyor, beni rahatlatıyor diyor. Buna karşı İbni Ömer, sakın sarhoş edenin azını da çoğunu da içme/bundan uzak dur diyor ve Allah şahit olsun ki ben duyuru görevimi yaptım diyor ve bu sözü üç sefer tekrarlıyor. Ama Ömer’e gelince onun mazereti varmış, o yüzden ona mubahmış. (124)

Ömer’in şu açıklaması da ilginç: “Nebiz için ki, hem içinizdeki deve eti sindirilsin, hem de beliniz kuvvetlensin” diyordu. Tabii ki Ömer’e göre sarhoş olmamak kaydıyla. Hatta adam bu açıklamayı anlatırken, Ömer kendi içtiğinden bana da verdi, çok sert olduğu için ben içemedim diyor. Ömer burada özel bir açıklama da yaparak, her gün yediğimiz o yağlı deve etini ancak bu nebizle sindirebiliriz diyor.

Utbe b. Ferkad, halife Ömer’in içtiği nebiz zaten çok sertti diyor. (125)

Ömer’le ilgili en başta İmam Şafii, İmam Malik, Buhari üzerinde şerh yazan İbni Hacer Askalani, Beyhakı ve Hindi’nin de işledikleri bir olay var, onu da aktaralım. Halife Ömer Şam’a gidince oradaki Müslümanlar bir istekte bulunuyorlar: Biz şu maddeyi içmezsek iklim bize iyi gelmiyor; ne dersin? Ömer, onun yerine bal kullanın diyor. Onlar, hayır; denedik ancak bu kullandığımız meşrubat bize iyi geliyor diyorlar ve istersen getirelim sen de bak. Kaldı ki bizi sarhoş etmiyor diyorlar. Getirip hazırlıyorlar, Ömer tadına bakıyor ve içebilirsiniz diyor. (Laboratuar, tahlil merkezi demek ki Ömer’miş.) O sırada meşhur sahabe Ubade b. Samıt Ömer’e, “Allah’a kasem ederim ki sen haramı da helal kıldın” diyor. Ömer, haşa ben ne helali haram ne de haramı helal kılabilirim diyor. Zehebi bunu işlerken hadisin sahih/gerçek olduğunu vurguluyor. (126)

Halife Ömer’in durumu gerçekten ilginç! Bir grup içince Ömer hepsine had cezası uyguluyor. Ceza alanlardan biri üstelik de niyetli/oruçlu, içmemiş. Ömer buna had uygularken, onların yanında ne işin var diyor, bundan dolayı ona da ceza veriyor. Bunu anlatan, mezhep lideri Ahmet b. Hanbel. (127)

Ömer’in azatlı kölesi Eslem anlatıyor: Mekke yolu üzerinde Abdullah b. Ayyaş Mahzumi vardı, ona uğradık. Bir çeşit nebiz yapmışlardı. Ben, Ömer bu nebizi çok sever dedim. Bunun üzerine adam gidip bir kap dolusu Ömer’e getirdi. Ömer ağzına yanaştırınca başını kaldırıp Abdullah’a baktı ve “Güzel bir içecek” dedi ve içti. Daha sonra sağ tarafındaki kişiye de ikram etti, o da içti. Sonra Ömer ev sahibini çağırdı ve ona, “Sen mi Mekke şehri Medine’den daha hayırlıdır demişsin?” diye sordu. Adam, “Ben derim ki Mekke’de Harem-i Şerif var. Dolayısıyla manen daha üstündür” karşılığını verdi. Ömer bir daha aynı soruyu yöneltti ve adam da aynı yanıtı tekrarladı. Sonunda konu kapandı şeklinde devam ediyor. Bu olay en başta mezhep lideri İmam Malik’in kaynağında anlatılıyor.

Burada şunu vurgulamak isterim ki, normalde Ömer de biliyordu Mekke kutsal mekândır ve tabii ki ayrıcalığı vardır. Ancak Ömer bu adamın evinde o maddeyi içince dengesini kaybediyor ve rastgele konuşmaya başlıyor. Bu açıklama Ömer’in sarhoş olup dengesiz konuştuğunun somut bir kanıtıdır. (128)

Burada Zehebi’den anlamlı bir olay eklemek isterim. Hasan b. Ali Cüveynî’nin yazısı kadar güzel bir yazı yokmuş onun zamanında. Bu adam bir eliyle Kur’an yazarken (o zaman matbaa olmadığı için Kur’an elle yazılıyordu ve bu adam bir bakıma Kur’an’ın canlı matbaasıydı, baskılarını yapar gibi), diğer elinde de içki dururdu diye yazmış. İlginç bir örnek olduğu için ekledim; yoksa hep vurgu yaptığım gibi benim için Hz. Muhammed’in açıklamaları önemli: İçki konusunu nasıl işlemiş, kendisi ve yakın mesai arkadaşları içer miydi bu benim için önemli. (129)

Halife Ömer yaralandığı sırada, ölüm döşeğindeyken doktor gelip ondan, “Ne yiyip içmek istersin?” diye soruyor. Ömer, nebiz severim diyor ve son nefeste bile nebiz içiyor; ancak ağır yaralı olduğu için içtiği hemen dışarı atılıyor.

Görüldüğü gibi sunulan örneklerde Ömer’in içtiğinden bazıları içince sarhoş olmuşlar ve kendisi onlara had cezası uygulamış; ancak o içince sarhoş olmuyormuş. Bundan şu ortaya çıkıyor: Demek ki kendisi içe içe artık vücudunda alışkanlık meydana gelmiş.

Link to post
Sitelerde Paylaş

DİPNOTLAR

110) Hindi, Kenzü-l Ummal, Hudut, 5/505, no: 13746.

111) a) İmam Yusuf, Kütabü-l Haraç s.165.

B) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Hudut bölümü, cilt 9/289, no: 28973.

c) Darekutni, Sünen, 3/514, no: 4599-4603.

d) Serahsi, Mebsut, cilt 24/11.

e) A. Rezzak, Musannaf, Eşribe bölümü, no: 17015, cilt 9/224.

f) Zeylai, Nasb-ü Raye, Hudut bçlümü, 3/350, no: 5598.

g) Ali el-Kari, Şerh-ü Müsned-I Ebi Hanife, s.521.

h) Beyhakı (h.458.ö), Marifet-ü Sünne, 13/24, no: 17338.

112) İmam Ebu Yusuf, Kitabü-l Asar, s. 226, no: 998. Buranın dipnotunda İmam Muhammed’in aynı olayı aldığı belirtiliyor.

113) a) A. Rezzak (h.211.ö), Musannaf, 9/224, no: 17015.

B) İbni Ebi Şeybe (h235.ö), Musannaf, Hudut, 9/289, no: 28973.

c) Tahavi, (h.321.ö),”Şerh-ü Meani-l Asar, 4/218, no: 6462 ve 6463.

d) Cessas (h370.ö), Ahkamü-l Kur’an adlı fesiri, Maide suresi 90-93. ayetler kısmında.

e) Darekutni (h.385.ö),’Sünen’, Eşribe bölümü, 3/515, no: 4602.

f) Beyhakı (h.458.ö), Marifet-ü Sünne, 13/24, no: 17338.

g) Zeylai (h.762.ö) “Nas’b-ü Raye” cilt 3/350.

114) Cürkani, el-ebatil ve’l menakir, hudud, c. 2/232, no: 624. İbni Hiban, el-Mecruhin, c. 1/396, no: 379.

Link to post
Sitelerde Paylaş

115) a) Cessas, Ahkamü-l Kur’an, Tahrim-i Hamr bölümü, cilt 4/126.

B) Ali el-Kari, Şerh-ü Müsnedi-i Ebi Hanife 1/521.

116) a) İmam Malik, Muvatta 2/842, Eşribe bölümü.

B) İmam Şafii, Müsned, Eşribe bölümü, no:1405.

c) Beyhakı, Sünen-i Kübra, Eşribe bölümü, no: 17513, cilt 8/547.

d) İbni Kesir, el-Bidaye ve Nihaye 9/641, hicri 14. yılı olayları kısmında.

e) İbni Esir, el-Kamil, hicri 14. yılı olayları kısmında, cilt 2/336. Aynı konuda Taberi de tarihinde işlemiş

f) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe 8/81,hadis no: 24210-24211.

g) Nesai, Eşribe bölümü, 5/116, no: 5193.

h) Beyhakı, Marifet-ü Sünne, 13/21, no: 17327.

ı) İbni Abdilber, İstizkar, Hudud, cilt 24/260-62, no: 36297-36303.

j) Abdurrezzak, Musannaf, Eşribe bölümü, no: 17028-29, cilt 9/228.

117) a) Tahavi, (h.321.ö),”Şerh-ü Meani-l Asar, 4/218, no: 6462 ve 6463.

118) a) Nuhas, “Nasih ve Mensuh” S.48-49.

B) Tehavi, Şerh-ü Meani-l Asar, 4/218, 6459.

c) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe, 8/104, no: 24333.

119) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe, no:24357, cilt 8/109.

120) Serahsi, Mebsut, Eşribe bölümü, 24/11.

121) Hindi, Kenz, no: 35943 Fedail-i Ömer kısmında.

122) a) A. Rezzak, Musannaf, 9/224, no: 17015.

B) Hindi, Kenz, no: 13779.

c) İbni Ebi Şeybe, Musannaf 8/104, no: 24332-38.

d) Tehavi, Şerh-ü Meani-l Asar 4/ 218, no:6459.

123) a) İbni Ebi Şeybe, Musannaf, Eşribe kısmı, no: 24335, cilt 8/105.

B) Hindi Kenz, no:13773, Hudut bölümünde.

Link to post
Sitelerde Paylaş

124) A. Rezzak, Musannaf, 9/221, no: 17003, hudut bölümünde.

125) a) İbni-i Abdilber, İstizkar, Eşribe bölümü, 24/260, no:36293.

B) İbni Abdirabbih, Ikdü-l Ferid, cilt 8/82.

126) a) İmam Şafii, Müsned, cilt 3/208, no: 1545.

B) İmam Malik, Muvatta, Eşribe bölümü, bab 14, cilt 2/847.

c) Zehebi, Siyer-i A’lam, cilt 11/88. 13. tabaka Yahya b. Muin kısmında.

d) Beyhakı, Marifet-ü Sünne, 13/21, no: 17327.

e) İbni Hacer Askalani, Fethü-l Bari, Eşribe bölümü, bab 10, hadis no: 5598.

f) Hindi, Kenzü-l Ummal, Hudut bölümü, no: 13776.

127) Ahmet b. Hanbel, Eşribe kitabı, s. 41, no: 29.

128) a) İmam Malik, Muvatta, Kitabü-l Cami’ bölümü 2/894, hadis no: 21.

129) Zehebi, Siyer-i A’lam, cilt 21/233, Cüveynî ismi, no: 21.

KAYNAKLAR

1) Abdülfettah Ebu Gudde (h.1417.ö), ‘Kıymet’ü-z- Zemeni İnde’l Ulema’, tek cilt. Mektebü-l Metbuati-l İslamiye, Riyad/1408.

2) Abdulkadir b. Ömer Bağdadi (h.1093.ö), ‘Hazanetü-l Edep ve Lübbü Lübab-i Lisani-l Arap’, 12 cilt + fihrist. Tahkik eden Abdusselam Muhammed Harun. Matbaat-ü Hancı, Kahire/1997.

3) A. Rezzak Ebubekir San’anî (h.211.ö), ‘Musannaf’ 12 cilt. Tahkik eden Habibürrahman A’zami, Meclis’ül İlmiyye/Pakistan/1983.

4) Acluni İsmail b. Muhammed (1162.h.ö), ‘Keşfü-l Hafa’ 2 cilt. Mektebetü-l Küdsi/Kahire/ 1351 hicri.

5) Amirî Ahmet b. Abdulkerim (h.1143.ö), ‘el-Ceddü-l Hasis fi beyan-i ma leyse bi hadis’ tek cilt. Dar’ü Raye matbaası, Riyad/1991.

Link to post
Sitelerde Paylaş

6) Ahmet b. Hanbel (ö.241.ö).

a) ‘Müsned’, Beytu-l Efkar-i Devliye/1998/Riyad.

B) ‘Fedail-i Sahabe’, 2 cilt. Tahkik eden Vasiyullah b. Muhammed Abbas, Dar-ü İbni-l Cevzi/1999/ Riyad.

c) ‘el-İlel ve Marifet-ü Rical’, 4 cilt. Tahkik eden Dr. Vasiyullah Muhammed b. Abbas, Darü-l Hani matbaası /Riyad/2001.

d) Kitabü-l Eşribe, tek cilt. Tahkik eden Suphi Casim, Mektebetü-l Âni, Bağdad, 1396 hicri.

7) Ahmet Gumarî (h.1380.ö), ‘Beyan’ü Telbisil müfteri/ Muhammed Zahit el-Kevseri’ tek cilt. Tahkik Ali b. Hasan, Dar’ü Sumey’i matbaası 1996 /Beyrut.

8) Alaettin Ali b. Belban (h.739.ö), ‘Sahih-i İbni Hibban bi tertib-i İbni Belban’ 18 cilt. Tahkik eden Şuayıp Arnavut. Risale matbaası, Beyrut, tarihsiz.

9) Ali el-Kari (h.1014.ö).

a) ‘Mirkatü-l Mefatih Şerh-ü Mişkati-l Mesabih’ 12 cilt. Tahkik eden Cemal Aytani, Darü-l Kütübi-l İlmiy/Beyrut/2001.

B) ‘Şerh-ü Müsned-i Ebi Hanife’, tek cilt 619 sayfa. Darü-l Kütübi-l ilmiyye/Beyrut/1985.

c) ‘El-Esrarü-l Merfua fil’l Ahbari-l Mevdua’, tek cilt, tahkik eden Muhammed b. Lutfi Sabbağ, Mektebetü-l İslami/1986/Beyrut.

10) Ali Nemazi (1402.h), ‘Müstedrekat-ü İlm-i Ricali-l Hadis’ 8 cilt. Heyderi matbaası. Tahran/1415 hicri.

11) Alusi Şehabettin Mahmud Bağdadî (h.1270.ö), ‘Ruhu’l Meani’ 30 cilt. İhya’ü Türasi’l Arabi, Beyrut/tarihsiz.

12) Amr b. Ebi Asım (h.287.ö).

a) ‘es-Sünne’ 2 cilt. Tahkik eden Dr Basım b. Faysal, Dar’ü Sumayi matbaası Riyad/1998.

B) ‘el-Ahad’ü ve’l Mesani’ 6 cilt. Tahkik eden Basım Faysal, Dar’ü Raye matbaası/Riyad/1991.

13) Bağdadî Ebubekir Ahmet b. Ali (h.463.ö), ‘Tarih-ü Medinet-i Selame’ 21 cilt. Tahkik eden Beşşar Avvad Maruf, Darü-l Garbi-l İslami matbaası/Beyrut/2001.

14) Begavi Hüseyin b. Mesut (h.516.ö), ‘Mealim’ü Tenzil’ 8 cilt. Tahkik komisyon. Dar’u Tayyibe matbaası/ Riyad/1989.

15) Belazuri, Ebü-l Abbas Ahmet b. Yahya b. Cabir (h.279.ö), ‘Fütuhu’l Büldan’, 2 cilt. Tahkik Abdullah Enis Tabba’ ve Ömer Enis Tabba’, Maarif matbaası Beyrut/1987.

16) Beyhakî Ebubekir Ahmet b. Hüseyin (h.458.ö).

a) ‘Marifet-ü Sünne’ (Sünen-i Vusta da denilir). 15 cilt. Tahkik eden A. Muti’ Emin Kal’acı. Darü-l Va’y, Kahire/1991.

B) ‘Sünen-i Kübra’. 11 cilt. Tahkik eden Muhammed A. Kadir Ata. Darü-l Kütübil İlmiyye Beyrut/ 2003.

B) ‘Sünen-i Suğra’, 4 cilt, tahkik eden Dr Abdülmuti, Karaçi/Pakistan, İslami bilimler yayınları/1979.

c) ‘el-Cami’u li Şuabi-l İman’, 14 cilt. Tahkik eden Dr. Abdulali, Mektebet-ü Rüşt matbaası, 2003/Riyad.

17) Bezar Ebubekir Ahmet b. Amr (h.292.ö), ‘el-Bahr-u Zihar’ 15 cilt. Tahkik eden Mahfuzurrahman, Müesseset-ü ulumi-l Kur’an, Beyrut/1988.

Link to post
Sitelerde Paylaş

18) Buhari Ebu Abdillah İsmail b. İbrahim (h.256.ö).

a) Sahih-i Buhari, 4 cilt. İbni Kesir matbaası, Beyrut/2002.

B) ‘Tarih-i Kebir’ 12 cilt. Tahkik eden Muhammed Ezher, Darü-l kütübi-l İlmiyye, Beyrut 1986.

c) ‘Edebü-l Müfred’ tek cilt. Tahkik eden Fuad Abdulbaki, Matbaat’ü Selefiyye/Kahire/h.1375.

19) Buseyri Ahmet b. Ebibekir b. İsmail (h.840.ö) ‘İthafü-l Hiyreti-l Mehre’ 11 cilt. Tahkik eden komisyon. Rüşd matbaası, Riyad/1998.

20) Cahız Ebu Osman Ömer b. Bahr (h.255.ö), ‘el-Beyan ve’t- Tebyin’, 4 cilt. Tahkik eden A. Selam Mahmut Harun. Hancı matbaası/Kahire/ 1998.

21) Cessas Ebu bekir Ahmet b. Ali (h.370.ö), ‘Ahkamü-l Kur’an’ 5 cilt. Tahkik eden Muhammed Sadık. Dar-ü İhyai Türasi-l Arabi/Beyru/1992.

22) Cürkani Ebu Abdillah b. Hüseyin b. İbrahim (h.542.ö), ‘el-Ebatil ve-l Menakir’, 2 cilt. Tahkik eden Dr. Abdurrahman, Dar-ü Sünayi’ matbaası/Riyad/2002.

23) Darekutni Ali b. Ömer (h.385.ö).

a) ‘Sünen-i Darekutni’, 3 cilt. Darü’l Marife matbaası/Beyrut/2001.

B) ‘el-İlelü-l Varidet-ü fi’l Ehadisi Nebeviyye’, 11 cilt. Tahkik eden Mahfuz Rahman, Dar-u Tayyibe matbaası/Riyad/1414 hicri.

24) Devseri Casım b. Süleyman Füheydi, ‘Revdü-l Besam bi Tertib-i ve Tahric-i Fevaid-i Temmam’, 5 cilt, Darül Beşairi-l İslamiye/Beyrut/1987 (Bu kitap, 411 hicri yılında vefat eden Temmam b. Muhammed tarafından yazılan ‘Fevaid’ adlı eserin şerhidir).

25) Dımaşkî Şemsettin b. Muhammed b. Abdillah Keysî (h.842.ö), ‘Tevdihü-l Müştebih’ 10 cilt. Tahkik eden Muhammed Naim. Risale matbaası, Beyrut/ tarihsiz.

26) D. bekiri, Hüseyin b. Mahmut (990.h), ‘Tarih’ül Hamis’, 2 cilt. Müesseset’ü Şaban, Beyrut, tarihsiz.

27) Ebu Berekat Abdullah b. Ahmet b. Mahmut Nesefî (h.710.ö), ‘el-Bahr’ü Raik Şerh’ü Kenzil Dekaik’ 9 cilt. Tahkik eden Zekeriya Umeyrat, Darü-l Kütübi-l İlmiye/Beyrut/1997.

28) Ebu Davud Süleyman b. Eş’as Sicistani (275.h), ‘Sünen-i Ebi Davud’ Beytül Efkâr-ı Devliyye/ Ürdün/ tarihsiz.

29) Ebu’l Fadl Abdullah Muhammed Sıddık Gumari (ö.1993.m), ‘Bid’u’t-Tefasir’ tek cilt, Dar’ü Reşadi’l Hedise, Fas/1986.

30) Ebu Hasan Muhammed b. Kadi Ebu Ya’li (ö.526.ö), ‘el-Mesail-ü leti halefe aleyha Ahmet b. Hanbel’ tek cilt. Tahkik eden Mahmut b. Muhammed Ebu Abdillah. Asime matbaası Riyad, hicri 1407.

31) Ebu Naim Esbehani Ahmet b. Abdillah (h.430.ö).

a) ‘Ahbar’ü Esbehan’ 2 cilt. Dar’ü kitabil İslami/Kahire/tarihsiz.

B) ‘Marifet’ü Sahabe’, 7 cilt. Dar’ül vatan matbaası/1998/ Riyad.

32) Ebu Leys Nasr b. Muhammed Semerkandî (h.375.ö), ‘Bahrü-l Ulum’, 3 ciltlik bir tefsir. Tahkik eden komisyon. Dar-ü kütübi-l ilmiye matbaası/Beyrut/1993.

33) Ebu Ya’li el-Mevsıli Ahmet b. Ali Temimi (ö.307.h), ‘Müsned’ 14 cilt. Tahkik eden Hüseyin Selim Esed, Darü-l Me’mun li-l Türas matbaası/Beyrut/1987.

34) Ebu Yusuf Yakup b. İbrahim (h.182.ö), ‘Kitabü-l Haraç’, tek cilt. Darü-l Marife matbaası, Beyrut/1979.

35) Endülüsi Ebu Rabi’ Süleyman b. Musa Kelaî (h.634.ö), ‘el-İktif-u bima tedemmenehu min megazi Resulillah’ 2 cilt. Tahkik eden Dr Muhammed Kemalettin, Alemü-l kütüp matbaası, 1997/Beyrut.

36) Hakim Ebu Abdillah Nisaburî (h.403.ö), ‘Müstedek ale-l sahihayn’ 5 cilt, tahkik eden Mustafa Abdulkadir Ata, Darü-l kütübi-l İlmiyye/Beyrut/tarihsiz.

37) Haşim Maruf el-Hüseynî. ‘Derasat’ün fi’l Hadisi ve’l Mühaddisin’ tek cilt, 368 shf. Tearuf matbaası/Beyrut/tarihsiz.

38) Hatib-i Bağdadi Ebubekir Ahmet b. Ali (h463.ö).

a) ‘Tarih-i Bağdadt’ 21 cilt. Tahkik eden Dr. Beşşar Avvad Maruf, Darü-l Garbi-l İslami matbaası, Beyrut/2001.

B) ‘Şeref’ü Ashabi-l Hadis’, tek cilt. Mekteb-ü Arif Hikmet/ Medine/ tarihsiz.

39) Heysemî Nuretin Ebü-l Hasan Ali b. Ebibekir (h.807.ö).

a) ‘Gayetü-l Maksad fi Zevaidi-l Müsned’ 4 cilt. Tahkik eden Halef Mahmut A. Samet, Darü-l Kütübi-l İlmiyye/Beyrut/2001.

B) ‘Beğiyyet-ü Raid fi tahkik-i Mecmai-z-Zevaid ve Menbai-l Fevaid’, 10 cilt. Tahkik eden Abdullah Muhammed Derviş, Darü-l Fikir matbaası,1994/Beyrut.

40) Hindi Alaüddin Ali el-Mittekî (h.975.ö), ‘Kenzü-l Ummal fi sünne-il Ekval-i ve-l Ef’al’ 18 cilt. Tahkik eden Bekri Hayyan ve Safve Saka. Risale matbaası/Beyrut/1985.

41) Humeydî Muhammed b. Futuh (h.488.ö), ‘el-Cem’u beyne Sahiheyn’ 4 cilt. Tahkik eden

KAYNAK;

http://www.turandurs...ead.php?t=32283

http://www.turandurs...ead.php?t=32284

tarihinde NOLAN tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...