Jump to content

dua paradoksu


Recommended Posts

Bir saat yaptınız ve tam onikide start verdiniz, çalışmaya başladı. Beş saat sonra saatinizin beşi göstereceğini biliyorsunuz.

Diyebilir misiniz ki "ben beş saat sonra saat beş olacak dediğim için beş saat sonra saat beş olmadı! Ben beş saat sonra saatin beş olacağını biliyordum sadece. Ben demesem de zaten beş olacaktı!"

Bunu söyleyen tımarhaneliktir.

Allahı tımarhaneye atmak lazım ama bir ele geçse! Köşe bucak kaçıyor saklanıyor. Herifin tekine fiskos fiskos gizli gizli bir şeyler söyledi diyorlar, herif de ortalarda yok!

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 72
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Bazı dua paradoksları.

1- Bir sınava 100 kişi girmiştir. Alınacak kişi sayısı 7 dir. Kazanmak için dua edenlerin sayısı ise 84 kişidir.

2- Biraz sonra çıkacakları futbol maçını kazanmak için her iki takım oyuncuları ve taraftarları dua etmektedir.

3- Ayşe Ali'ye kavuşmak için, Ali de Fatmaya kavuşmak için dua etmektedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

durumu daha ileri taşıyalım

30 Mart 2314 gününde yağmur olayı için dua eden biri

300 yıl önce bugünden başlayarak

bir gün yağması için, bir gün yağmaması için her gün ölene kadar dua ediyor

bu dualar karşısında tanrı aralarda yine mi hiç karar değiştirmeyecek ne yapacak!!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet ben dilemedikce kimse iman edemez diyor ancak bir parantez açalım,

Ancak bana yönelen hidayete erdiririm diyor.

Yani kulun hidayete gelmesi kendi özgür iradesine bagli

Peh, bana yöneleni ben de hidayete erdişririm, asıl marifet yönelmeyeni hidayete erdirmekte.

Ki Allah dilemedikçe sen ona nasıl yöneleceksin? Allah demiyor mu ben dilemeden siz hiç bir bok yiyemezsiniz diye?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim.... BAKARA-186

Duganin kabul olmasi icin : http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=1960

veya

Yapilan dualarin kabul olmasi için 70 kere "Bedi'assemavati velardi" okunur

Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar. Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve sıkıntılı yapar... EN'ÂM-125

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevî’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:

— Adınız?

— David, Polonya Yahudi siyim. Yaşım 65. Smalla'da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv'de bir çiçek serasında çalışıyor...

— Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.

— Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan'a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.

— Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?

— Israil’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.

Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:

— 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?

Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevî; sonra bezgin bir sesle yanıtlamış:

— Vallahi artik bilemiyorum, demiş. İçimde, sanki gerçekten duvara

konuşuyormuşum gibi bir his var..

Link to post
Sitelerde Paylaş

Peh, bana yöneleni ben de hidayete erdişririm, asıl marifet yönelmeyeni hidayete erdirmekte.

Ki Allah dilemedikçe sen ona nasıl yöneleceksin? Allah demiyor mu ben dilemeden siz hiç bir bok yiyemezsiniz diye?

Allah kimsenin kabisina gidecek kadar aciz degil.Bir arzusu olan varsa,kendisi Allahın kabisina gitmeli.

Allahın hidayete erdirmesi kulun isteğine bağlı,yani Allah kimseye zulm etmez.Hidayetide,Dalaletide satın alan kuldur.

tarihinde Vahşi01 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Allah kimsenin kabisina gidecek kadar aciz degil.Bir arzusu olan varsa,kendisi Allahın kabisina gitmeli.

Allahın hidayete erdirmesi kulun isteğine bağlı,yani Allah kimseye zulm etmez.Hidayetide,Dalaletide satın alan kuldur.

Hayatınız ezber olmuş, hiç düşünme akıl yürütme diye bir şey yok. Hep basmakalıp laflar, ezberler.

Bir bebeğin sakat doğmasına ve acılar içinde ölmesine sebep olmak zulüm değil mi?

İnsanlık alemini bırak bir de hayvanlar alemini düşün, hayvanlar aleminde amansız bir savaş, bir vahşet, bir acı yok mu?

Acılar içinde ölen, bir başka hayvanın besini olan hayvanlara yapılan zulüm değil de ne?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayatınız ezber olmuş, hiç düşünme akıl yürütme diye bir şey yok. Hep basmakalıp laflar, ezberler.

Bir bebeğin sakat doğmasına ve acılar içinde ölmesine sebep olmak zulüm değil mi?

İnsanlık alemini bırak bir de hayvanlar alemini düşün, hayvanlar aleminde amansız bir savaş, bir vahşet, bir acı yok mu?

Acılar içinde ölen, bir başka hayvanın besini olan hayvanlara yapılan zulüm değil de ne?

Sadece Allahın cevabını vereceği şeyleri bana söyleyerek ayrı bir paradoks yaratıyorsunuz.

Tek bildiğimiz şu ``siz bilmezsiniz,ben bilirim`` diyor

Link to post
Sitelerde Paylaş

Allaha şükretmekle ilgili şemayı görünce aklıma geldi. Hani şu dincilerin saçma sapan dublajladığı belgeseller vardır!

Aslan avını yakalamış, çatır çatır parçalıyor, dinci bezdiren o donuk ses tonuyla: "İşte bakın allaha şüretmemiz lazım"!

Örümcek dalların arasına ağ örüyor, dinci bezdiren o donuk ses tonuyla: "İşte bakın allaha şüretmemiz lazım"!

Kurbağa çamurun içinde vrak vrak kesesini şişiriyor, dinci bezdiren o donuk ses tonuyla: "İşte bakın allaha şüretmemiz lazım"!

Böcekler çiftleşiyor, dinci bezdiren o donuk ses tonuyla: "İşte bakın allaha şüretmemiz lazım"!

Lan tembelhayvan ağaç dalında asılı uyuyor, yine dinci bezdiren o donuk ses tonuyla: "İşte bakın allaha şüretmemiz lazım"!

Lan yarasa kan emiyor, dinci bezdiren o donuk ses tonuyla: "İşte bakın allaha şüretmemiz lazım"!

Elinin körü dedikleri bu olsa gerek!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili arkadaşlar,

Dua ile ilgili bir başka forumda yazdığım yazıyı aktarıyorum.

Tanrı inancı barındıran hemen tüm öğretilerde bulunan dua ritüeli bilerek veya bilmeyerek "mantık dahilinde" sınırlanır. Dua-kader çelişkisine şimdilik girmeyeceğim.

Örneğin,

* Hasta olan bir inançlı iyileşmeyi diler.

İyileşmesi pek mümkün görünmeyen hastalıkların küçük bir yüzdeyle bile olsa iyileştikleri görülmüştür. Bu bilindiğinden, hasta olan inançlının dua etmesi "istatistiklerde yer aldığı için ve ihtimaller dahilinde olduğu" için mantık sınırları içindedir.

Benzer şekilde, kendileri veya başkaları adına;

* Eş bulamayanların dua etmeleri,

* Maddi sıkıntı içindekilerin dua etmeleri,

* Ayrı olanların kavuşmak için dua etmeleri,

Gibi eylemler hep ihtimaller dahilinde, yani mantık dahilinde olan bir sonuç için yapılmaktadır.

Peki, Tanrı'nın sınırsız güç, cömertlik, merhamet sahibi olduğu iddiası ortadayken neden mantık dışı beklentiler için dua edilmez ?

Örneğin;

* Ölmüş bir insanın dirilmesi için dua edilmez.

* Kopan bir organın geri gelmesi için dua edilmez.

Halbuki Tanrı'nın bunları da yerine getirmeye gücü yeterdi.

Elbette var olsaydı, kudreti olsaydı, insanlarla ilgileniyor olsaydı, dualara cevap verseydi...

Yani inançlı bile olsak mantık dışı şeyler için dua etmiyoruz. Oysa, Tanrı'dan, kudretinden, dualara cevap verdiğinden emin olsaydık dua ile dile getirdiğimiz isteklerimizi mantıkla sınırlandırmamamız gerekirdi.

--/--

Gelelim "zaten gerçekleşme ihtimali olan" isteklerimizin dua ettiğimiz için gerçekleştiği iddiasına.

Sigortacılık tamamen istatistiklere dayanan bir iş koludur.

Sigortacılar, trafik müdürlüğünden araba kazası, itfaiyeden yangın, emniyetten hırsızlık, hastanelerden ev/iş kazası raporlarını ayrıntılı alırlar. Bu raporları inceleyerek bölgelere göre belirli sigortalama hizmetleri için risk analizleri oluştururlar. Bu analizler sonucunda kar edebilecekleri bir fiyat belirlerler. Bu fiyattan hizmet satışlarını yaparlar.

Biz sigortacıların ne yaptığını bir kenara bırakıp ayrıntılı raporlarla ilgilenelim. Bu raporlarda:

Örneğin; 1 yıl içerisinde Bakırköy bölgesinde gerçekleşen ev soygunlarının oranları ve ayrıntıları yer alır ve ilginç bir şekilde her sene bu oranlar küçük farklarla önceki sene ile aynı olur. (Sigortacılar bu oranların pek değişmediğini bildiğinden risk analizlerini isabetli yapabilmektedirler.)

Örneğin; 1 yıl içerisinde Bakırköy bölgesinde gerçekleşen ev yangınlarının oranları ve ayrıntıları yer alır ve ilginç bir şekilde her sene bu oranlar küçük farklarla önceki sene ile aynı olur.

Örneğin; 1 yıl içerisinde Bakırköy bölgesinde gerçekleşen ev kazalarının (banyoda-balkondan-merdivenden düşme ) oranları ve ayrıntıları yer alır ve ilginç bir şekilde her sene bu oranlar küçük farklarla önceki sene ile aynı olur.

Mucize kabul edilebilecek bazı olaylar da olur ve bunlar istatistiklerde küçük bile olsa bir oran olarak yer alır.

* Türkiye genelinde ev sakinlerinin balkondan düşmesi-ölmemesi.

* Türkiye genelinde ev sakinlerinin balkondan düşmesi-yara bile almaması.

* Türkiye genelinde araba-yaya kazalarında yayanın ölmemesi.

* Türkiye genelinde araba-yaya kazalarında yayanın yara bile almaması.

Bu istatistiklerde açıkça görülüyor ki, bir toplum içindeki yaşam faaliyetlerde kaza vs. gibi olayların belirli bir oranı vardır. Toplum, sahip olduğu bilgi, kültür, ekonomik seviye, teknoloji vs. ölçüsünde önlem alır, toplumun faaliyetleri sırasında aldığı önlemler ölçüsünde kaza/yangın/hırsızlık gibi olaylar gerçekleşir ve bu belirli bir orana oturur.

Balkondan düşmeyi engellemek için belediyenin belirli standartlara sahip balkon demirlerini mecburi hale getirmesi ve denetlemesi yeterlidir örneğin. Dua etmenin bu tür olayların olmasını engelleyen bir etkisi yoktur, olamaz.

--/--

Dua ettiği için istekleri yerine geldiğini düşünenler yanılıyorlar. Aslında dua kabul edilmiş olmuyor, istatistiklerde zaten var olan, ihtimaller dahilinde olan bir sonuç gerçekleşmiş oluyor.

Aynı şekilde, dua etmediği veya ceza hakkettiği için başına kaza geldiğini düşünenler de yanılıyorlar. Toplum faaliyetleri nedeniyle belirli bir kaza oranı var ve bunu engellemenin yolu kişisel ve toplumsal bazda bilinçlenmek, önlem almak, belirli önlem standartları geliştirmek ve bunlara koşulsuz uymak.

Sonuç olarak, inançlı isek dua ediyoruz ama "zaten gerçekleşme ihtimali olan" istekler için ediyoruz. Bazılarımızın istekleri gerçekleşiyor, biz "yareppim dualarımız kabul oldu" diye boşuna seviniyoruz. Her olgunun bir istatistiği olsaydı, gerçekleşen duaların da belirli bir oranı olduğunu görecektik. Haliyle, gerçekleşme ihtimali olan bir isteğin olmasının duaya-Tanrıya bağlanması yanlıştır.

Asıl mesele, duada gerçekleşmesi mümkün olmayanın istenmesi ve kabul olmasıdır. Bilinen tarihte böyle tek bir örneğin olduğunu sanmıyorum.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Piyango bileti alanlar içinde yalnızca kazananların duaları mı kabul oluyor? Allah dualarını kabul edeceği bu şanslıları neye göre belirliyor? Mini etekli kızların düşürdüğü sayı toplarıyla mı? :lol:

Kız düğmeye basınca allah "aha şimdi duasını kabul edeceğim kulum belli olacak, hadi kız öbür topu da düşür!" mü diyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş
Levh-i Mahfuz

Bu allah da bir cimri, bir kıskanç, bir bencil! Bu kadar olur! Kendi levhi mahfuza yazıyor, gönderdiği kuranı yazık garipler deri, taş, tahta, yaprak, ot bot ne bulurlarsa ona yazıyorlar!

"Lan taaa üç bin yıl önce Sümerler kil tablet diye bir icat yaptı, neler yazdılar bu kil tabletlere, Sümer'in tarihi arşivlenmiş, şunları arap bedevi kullarıma da öğreteyim" dememiş!

Yaprağa yazarlar keçi yer! Taşa yazarlar Musap ibni Münasip duvar yaparken taşı duvarda kullanır, kaybolur! Tahtaya yazarlar Şuşaa binti Murassa ateş yakacağım derken ayeti yakar! Deriye yazarlar Murabba ibni Kurabiya ayağına çarık yapar, silinir gider!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili arkadaşlar,

Dua/kader konusu ile ilgili başka bir forumdaki yazımı alıntılıyorum.

Kuran ve öğütleri ne işe yarıyor ?

Madem ki kader diye bir şey var, Levh-i Mahfuz'da olmuş olacak herşey yazıyor ve Levh-i Mahfuz değiştirilemiyor; o zaman dinlerin inme sebebi nedir ? Kader değiştirilemeyecekse öğütler, dualar, ibadetler ne işe yarar ? Daha da önemlisi din ne işe yarar ?

Birlikte şöyle bir senaryo düşünelim :

A ve B adlarında iki insan için Levh-i Mahfuza baktık ve A'nın iyi ve faydalı bir insan olarak yaşayacağını, B'nin kötü bir insan olarak yaşayacağını gördük.

- Her iki insana da din tebliğ edilse de edilmese de durum değişmeyecektir.

- Her iki insan da dindeki öğütlere uysa da uymasa da durum değişmeyecektir.

- Her iki insan da dindeki ibadetleri yapsa da yapmasa da durum değişmeyecektir.

- Her iki insan da dua etse de etmese de durum değişmeyecektir.

Şimdi senaryoya başka bir açıdan bakalım :

- A, varlıklı ve sevgi dolu bir ailede dünyaya gelmiştir. Hırsızlık yapmaya gerek duymamıştır, iyi okullarda okumuş, iyi bir iş bulmuş, rahat bir yaşam sürmüş, kimseye düşmanlık beslememiş, her zaman iyilik yapmıştır.

- B, yoğun geçim sıkıntısı çeken kalabalık bir ailede dünyaya gelmiştir. İyi okullarda okuyamamıştır, iyi bir iş bulup çalışamamıştır, bulduğu işlerle hayatını kazanamamıştır, hırsızlık yapmak zorunda kalmıştır. Hayat şartları B'yi kaba, zorba ve geçimsiz biri haline getirmiştir.

Bu açıdan bakıldığında A ve B kişileri yaşam sınavına eşit başlamadıkları için A sınavı geçmiş, B sınıfta kalmıştır. Sınava eşit başlanmamaktadır.

Olaya Allah açısından bakalım :

Kader;

1- Allah'ın belirlediği ve müdahale etmediği bir şey. (Sıfır özgür irade)

2- Allah'ın belirlemediği ve isterse müdahale ederek değiştirdiği bir şey. (Yarım özgür irade + destek veya köstek (Göze perde indirmesi, kalbe mühür koyması veya tersini yapması))

3- Allah'ın belirlemediği ve müdahale etmediği bir şey. (Özgür irade)

1. Kader anlayışında A ve B kişileri konu mankenidir.

2. Kader anlayışında sınav şartları eşit değildir. Allah'ın müdahaleleri eşitsizliği arttıracaktır.

3. Kader anlayışında sınav şartları eşit değildir.

Hangi kader anlayışı olursa olsun Levh-i Mahfuz değişmeyeceği için A ve B kişileri başı, sonu belli bir yaşam geçirecekler ve değişmeyecektir. Yani, Levh-i Mahfuzda yazılı olan bir yaşam ne yapılırsa yapılsın yazıldığı gibi yaşanacak, asla değişmeyecektir. Yani özgür irade diye birşey yoktur.

Olaya başka dinler açısından bakalım :

- A kişisi Suudi Arabistan'da Müslüman bir petrol şeyhinin çocuğu olarak dünyaya gemiş olsun.

- B kişisi Hindistan'da yoksul bir Hindu ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş olsun.

A'nın doğuştan elde ettiği iyi bir Müslüman olma avantajına karşın B'nin hayatı boyunca Kuran'ı görme, derinlemesine inceleme, böylece iyi bir Müslüman olma ihtimali yoktur. Ve Levh-i Mahfuzda böyle yazılmışsa B'nin bunu değiştirme şansı yoktur.

Hal böyle iken, başı, ortası, sonu belli olan bir yaşamın içinde yaptığımız ibadetler, ettiğimiz dualar ne işe yarar ? Sonuçta din, kitap, öğütler, mitolojik masallar ne işe yarar ?

Kader, Allah'ın herşeyi bilmesi ve sınav hakkında bir başka forumdaki yazımdan alıntı yapıyorum, ki; işin içinden hiç çıkamayalım. :)

Tanrı'nın herşeyi bilmesi nasıl birşeydir ?

Herşeyi bilen Tanrı'nın insanı yaratması nasıl birşeydir ?

Pek normal birşey değildir.

Okuyunuz.

- Heyt be, Allah'ım ben Allah, boru mu bu ? Tekim, yaratırım, öldürürüm, süründürürüm...

- Ne dedim ben ? Neyi yaratırım, neyi öldürürüm ? İyice şizo'ya bağladım...

- Dur ben birşeyler yaratayım. Evren, güneş, dünya filan olsun, dönüp dursunlar.

- Dünya'nın üzerinde ot gübür yaratayım. Yok, çok banal oldu.

- Başka varlıklar da yaratayım, otlayıp dursunlar. Yok, hala banal.

- Yırtıcı varlıklar yaratayım, otçulları kovalayıp yesinler. Nı ha ha, güzel, şöyle kan revan olsun...

- İnsan yaratayım, hepsinden akıllı olsun. Birbirlerine akıl dolu tuzaklar kursunlar, silah icat etsinler, şöyle kılıçlar, mızraklar, havalı bombalar filan olsun, hep savaşsınlar. Oh hoh hoo, böyle daha güzel oldu. Hep kan, hep savaş, hep intikam...

- Dur ! Aklıma birşey geldi. Neme lazım bunlar barışırlar marışırlar. Arada bir çomaklayıp bunları savaştırmak lazım.

- Buldum ! Din göndereyim. Gece gündüz bana tapınsınlar, yalakalık tavan yapsın.

- Kurban kessinler, bol bol kan aksın.

- Son gönderdiğim dine inanmayanları da tehdit edeyim ki ortalık iyice kızışsın. Savaşlar çıksın.

- Olmadı ! Ben herşeyi bilirim. Bunlar dinleri defedip barışacak.

- Dur cehennem diye bir yer yaratayım. Görecekler barışmak neymiş.

- Ahanda tek ve yüce olan kendime söz veriyorum, çoğunuzu cehenneme atacağım. Bana inanmamak, hatta inanmak ne demekmiş size göstereceğim.

- Ben en hayırlı tuzak kuranım, en merhametliyım (kıs kıs), en Tanrı'yım, en tekim. Beni gidi beni.

- Kurgu tamamdır.

Buraya kadar yaratılan bir şey yok. Allah herşeyi bildiğinden yaratmadan önce de herşeyi biliyor.

- Şimdi yaratıyorum. Ol !

Hem Levh-i Mahfuz'a, hem kadere, hem Tanrı'nın herşeyi bildiğine, hem tek olduğuna, hem herşeyi yarattığına inanmak işte böyle bir şey sevgili arkadaşlar.

Tanrı, dinlerin iddia ettiği gibi herşeyi biliyorsa, dünyanın bu halini, dinlerin sebep olduğu acıları, işlenecek suçları, çekilecek acıları, tecavüzleri, köleleştirmeleri, katliamları da bilip ve daha bunlar ortada yokken kasten yaratmış demektir.

Böyle bir Tanrı varsa tapmak değil, olsa olsa acımak gerekir. Düşünürsek, ne yapacaksa biliyor, ne olacaksa biliyor ise (oyun arkadaşı olmayan yalnız) bir çocuk gibi kendi çalıp kendi oynuyor demektir.

--/--

Geçen yine mağaradayım, vahiy geldi, son yazdıklarım yüzünden en çok beni kızartacakmış. Peygamberlerin yüzkarasıymışım. Aslında, bana vahyettiği ayetlerdeki mantıksızlıkları söyledikçe ertesi gün "biz istediğimiz ayetleri unutturur, yerine daha iyilerini getiririz diyor", ben de kırmayıp unutmuş gibi yapıyorum. Bilimsel konuları düzeltir gibi oldum da Arap örfleri, kan, yağma, tecavüz, kin ve sadizm meselesini bir türlü halledemiyoruz. Ya vahiyler bana 1450 yıl sonra ulaşıyor, ya bahsettiği peygamber ben değilim. Her an istifa edebilirim.

Siz şimdi buna inanmazsınız tabi.

Sevgiler

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dua Türkiye'nin neden geri kaldığının açıklamalarından birtanesidir. Aslında bir çok ülkenin...

Müslüler bir haksızlığa uğrarsa hakkını aramak yerine beddua etmeyi tercih eder.

Başına iyi bir şey gelmesini istiyor yada birşeye sahip olmak istiyorsa çalışmak yerine dua eder.

Nitekim ramazanda elinde anahtarlık şeker v.b türbeye koşan insanları görüyoruz.

Bunu sadece müslümanlık ile de sınırlandırmak yanlış olur bu birçok inanış da böyledir.

tarihinde Cavalry tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevî’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp teybini açmış, sormuş adama:

— Adınız?

— David, Polonya Yahudi siyim. Yaşım 65. Smalla'da bir manav dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv'de bir çiçek serasında çalışıyor...

— Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.

— Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan'a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.

— Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz?

— Israil’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.

Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:

— 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?

Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevî; sonra bezgin bir sesle yanıtlamış:

— Vallahi artik bilemiyorum, demiş. İçimde, sanki gerçekten duvara

konuşuyormuşum gibi bir his var..

Tskler paylasimin icin güzelmis.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...