Jump to content

Sinir Hücrelerinin Boyu


Recommended Posts

Joy FM'in anteni, Çamlıca'ya konumlanmış, çeyrek dalga vertikal polarizasyonlu 4 elemandan ulaşan bir anten dizisi. Ve bu antenden çıkan yayında ayen o dediğin şemsiye gibi yayılır. 360 derece, her yöne, yatay, yeryüzüne paralel düzlemde. Bu da Etimesgut'taki veya Polatlı'daki uzun dalga dipollerin yayın paternleriyle aynıdır. Merka ediyorsan, EzNEC veya NEC ile antenlerin paternlerini görebilirsin.

Bu durumda, aynı şekilde antenden yayılan uzun dalga nasıl oluyor da taa buralara geliyor, ama FM yayınları gelemiyor, yapmaya çalıştığın izahat bir sürü saçmalık iken, hala bir soru olarak seni bekliyor.

Diyorum ya anlatılanı anlamıyorsun. Biraz öğren de öyle gel. Bilgi düzeyin anlattıklarımı anlamana yetersiz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 56
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Diyorum ya anlatılanı anlamıyorsun. Biraz öğren de öyle gel. Bilgi düzeyin anlattıklarımı anlamana yetersiz.

Sende bilgi falan yok ki, sadece sayıklıyorsun.

Aha bak şurada EzNEC Var:

http://www.eznec.com/

Ahada şurada VHF Propagation tahmin hedesi:

http://splat.ecok.edu/

Buyur, dilediğin anteni kullan. Bakalım FM sinyalini buraya ulaştırabilecek misin?

FM dalgası anten yüzünden gelemiyor diyen birisin. Komik görünüyorsun sadece.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teşekkürler, çok aydınlatıcı oldu.

Peki zayıflatmaktan kasıt nedir? Bir fotonu nasıl zayıflatabilir? Yani zayıflar derken azalan değer nedir, genlik mi?

Şu sorumun cevabı tartışmayı çözebilir.

Ayrıca bence tartışma anibal lehine gidiyor. Başta inatlaşıp hakaret etmek sonucu erteledi yalnızca.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Teşekkürler, çok aydınlatıcı oldu.

Peki zayıflatmaktan kasıt nedir? Bir fotonu nasıl zayıflatabilir? Yani zayıflar derken azalan değer nedir, genlik mi?

Fotonlar bir parçacık değildir, bir dalga da değildir. Şimdi gene birileri oradan lo loo loooo edecek. Ama olay böyle bir şey. Foton ne bir parçacık, ne de bir dalga, acayip bir şey.

Ama önümüzde bir fenomen var. Şöyle izah edelim.

Elinizde, araya bir tel falan çekmeden haberleşme imkanı sağlayan bir şey var: Foton. Elektromanyetik dalgaları ciddi şekilde ilk keşfeden ve ortaya koyan Faraday. Ama Fraday matematik bilmezdi. Buna karşılık bir sürü işte elektriği, elektromanyetizmayı ve elektromanyetik dalgaları kullandı. Ardından Maxwell, bu pratik çalışmaları formülize etmeye çıktı. Ama ortada kocaman bir boşluk vardı. Bunun olmaması gerekiyordu, yani, eğer böyleyse, bu kayıp nedeniyle o gözlenen şeyin olmaması gerekiyordu.

Maxwell, ama bu imkansız, bu bir mucize olmalı, cinler, periler falan demedi. Buraya uyan şeyi koydu: "c". Yani ışık hızı. O zaman elektromanyetik dalgalar bir denkleme kavuştu, matematik bir ifade kazandı.

Fakat, ardından aynı mantalite sürüp gitti. EMD'nin gözlemsel işlevleri, yani EMD ile sağlanan şeyler, teorisi bilinmeden birer fenomen olarak hayatın içinde yer alıp gitti. Bizde telsizler yaptık, televizyonlar, cep telefonları yaptık ve bu EMD denen şeyi tepe tepe kullandık. İlk telsizler varken ve çatır çatır kullanılırken bile bunun nasıl olduğu bilinmiyordu. Ama şunu görmek çok sürmedi. Bu fenomen, dağların ötesine gidemiyor. Denizin altına giremiyor, duvarlardan geçemiyor. Hava sisli olursa geçemiyor vs. vs.

Pek çok şey için, "ne" olduğuna dair cevapları bulduk. Yani, elimizde denklemler var, bize gayet güzel netice veriyor. İşte bir frekanstaki EMD'yi almak için en iyi antenin boyu, şekli vs. ne olmalı gibi. Şu frekanstaki sinyal, suya girerse şu kadar derine işler gibi. Ama "nasıl" sorusunun cevapları henüz keşfedilmiş değil.

Elbette, bu bir takım akıl yürütmeler yapmamızı engellemiyor. Işığı bir parçacık olarak düşünebiliriz. O zaman bir cevabımız olabilir. Fotonlar bir şeyin içinden geçerken bir kısmı soğrulur, yani emilir. İçinden geçtiği şeyin belli bir nicelikte yoğunluğu ne kadar yüksekse, o kadar çok emilmelidir. O zaman, daha kalın bir şey, daha çok fotonu emer ve oradan geçen sinyalin şiddeti azalır.

Ama bu çıkarım bir ton sorunla karşılaşır. Zira EMD, vakumda, yani boşlukta da bir şekilde zayıflar. Kim emiyor bu fotonları? Diğer yandan, uzun dalgalar hiç bir şeyi takmaz, dağ, taş demez çok az zayıflayarak geçer gider. Bu da bir fenomendir. Eğer fotonlar emiliyorsa, o koca dağların mutlak ciddi şekilde emmesi gerekirdi onları.

EMD'yi fotonun bir dalga modeli olarak alırsak, gene bir takım açıklamalar koyabiliriz. Ama gene bir sürü açıklar ortaya çıkar.

Kısaca, EMD Sinyallerinin hareket tarzını, madde ve boşlukla etkileşimini vs. ortaya koyabilen kesin teoriler yok. "Ne" olduğu belli, biliniyor. Hatta bazı spesifik durumlar için çok spesifik ve çok tutarlı açıklamalar da yapılabiliyor. Ama EMD bandını, fotonun tamamını kapsayan bir açıklama yok. Yani "Nasıl" sorusunun cevabı hala biraz havada duruyor. Elbet çözülecektir, bu büyük bir sorun değil.

Bu fotonlar, dalgaysa da, parçacıksa da, her ikisi değilse de, her ikisi birdense de, bir şey apaçık biliniyor: Bunlar bir şeyden geçerken zayıflıyor. Geçmek filan diyoruz, bunlar aslen son derece çarpıtılmış ve basite indirgenmiş laflar. Konu göründüğünden daha karmaşık. Mesela, "Fresnel Zone" denen bir şey var ki, EMD'nin bir şeyin içinden geçmesi değil, yakınında bir şeyin olmasının bile sorun olduğunu, zayıflamaya yol açtığını söylüyor. Gerçi zayıflamada biraz acayip bir laf oluyor, yansıyan sinyal aslını zayıflatıyor falan gibi karışık bir açıklaması da var.

Sonuçta, EMD, bir yerden geçerken, frekansına ve geçtiği şeyin özelliklerine bağlı olarak bir zayıflamaya giriyor. Yani, diğer tarafta genliği düşüyor.

Fakat, sahada, yani gerçek dünyada, tempest odası gibi, kağıttaki çizgiler gibi bir ortam yok. EMD karışık, iletim yolu daha bir karışık. Bu yüzden, EMD'nin propagasyon sonuçlarını bulmak son derece karmaşık bir şey ve yapılamıyor. Yapılabilen, prediction. Yani tahmin. Efendim, şuradan, şu polarizasyonla, şu şu antenle, şu frekansta şu kadar güçte bir EMD oluşturulursa, şu noktada ne kadar alış kalitesi, sinyal şiddeti sağlanır gibi tahminler yapılabiliyor sadece.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşin pratiğine bakarsak, zayıflama denen şey nedir?

Zayıflama mutlak bir etmen. Fakat, aynı zamanda karmaşık bir etmen. Çünkü, zayıflamaya sebep olan bir sürü şey söz konusu. Bir duvardan geçen sinyalin ne kadar kayba uğrayacağı, göründüğünden daha karmaşık bir şey. Basitçe, duvarda soğrulan EMD gibi, aynı zamanda yansıyan EMD denen bir şeyde var. Yansıyan kaybından sonra tekrar yansıyan vs. derken son derece karmaşık bir olgu önünüze çıkar.

Normalde, kayıplı materyallerde EMD nin nüfuz ettiği derinlik, deri kalınlığı (skin depth) denen bir faktörle belirlenir. Bu aslen, EMD'nin materyale ne kadar işleyebileceğinin bir ölçüsüdür. Aynı şey, iletkenlerde de geçerlidir gerçi. Bu noktada, EMD nin frekansı, paydada yer alır, yani frekans arttıkça bu derinlik azalır.

Fakat, kayıplar, yani zayıflama sadece bu parametreye bağlı değildir. Hesaplar, bu işe yarayan bir sürü formüller mevcuttur. Fakat, bu formülleri ortaya koyup bakarsak, genel toplamda bir yalıtkanın EMD'yi engellemesi, yani anlamlı şekilde zayıflatması için, boyutlar olarak EMD'nin dalgaboyundan büyük olması gerektiğini görürüz. Yani, eğer yalıtkan veya kayıplı bir materyal (duvar, cam, toprak, kaya, ağaç vs.) boyutlar olarak dalgaboyundan küçükse, EMD'ye boşlukta veya atmosferde olacağı kadar ancak bir kayıp verdirebilir.

Bu pratik yaklaşım, EMD'nin dalgaboyundan küçük şeyleri kolayca aşıp geçebileceği sonucuna bizi ulaştırır. Ama içinden dalar geçer, ama üstünden atlar, her neyse.

Fakat, olayı teorik hesaba sokup, sadece bir tek parametreye bakacak olursak, yani diyelim ki EMD sinyalinin erişim derinliğine, bu aslen doğru netice verecektir. Yani, o noktada yapılan hesap, doğru olacak, lab. koşullarında denenirse gayet sağlıklı netice verecektir. Ama pratik uygulamada bu gibi parametreler tek başına toplam kayıpların ancak küçük bir parçasını oluşturacaktır. Sonuçta, yayın işinde pratik ve netice veren yaklaşım, EMD'nin dalga boyundan küçük şeyleri kolayca aşacağı yönündedir.

Ama o şeyler iletkense? O zaman iş karışır, Faraday kafesi kuralları işin içine girmeye başlar. O kurallarda çok basit değildir. Asansörde, metal bir kutunun içinde cep telefonlarının şıkır şıkır çektiği çok görülmüştür. Eğer Faraday kafesi ile radyo sinyallerini engelleme planı yapıyorsanız, etrafınıza bir tel kafes geçirerek kurtulamazsınız. O sizi ancak statik elektrik veya çok düşük frekanslı, doğru akıma yakın kaynakların oluşturacağı alanlardan koruyabilir.

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Konu zayıflama, yayım, propagasyon vs. olunca, iş görüldüğü gibi bir hayli karışık.

Bu noktada bahsedilmesi gereken bir diğer husus, yüzey dalgası, gök dalgası ve direk dalga meselesidir.

Basitçe, bir vericiden yayılan EMD, bir yandan gökyüzüne doğru gider, bir yandan yere doğru. Bir kısmı da doğrudan alıcı antene doğru. Eğer alıcı anten ile verici anten birbirini görüyorsa, buna direk dalga denir. Sadece ufka kadar etkilidir. Direk dalganın hesabı, aradaki ortamın atmosferik ve zemin özelliklerine göre yapılır. Örneğin, nem, sis, deniz üstü, şehir, orman vs. gibi özellikler hesaplama için kullanılır.

Yere doğru giden dalgalar ise, ilginç bir şeye uğrar. Dalga boyu ne kadar uzunsa, o kadar güçlü bir şekilde, yerin iletkenliğine bağlı olarak yüzeyden akar gider. Örneğin, 2 MHz bir sinyal, bu şekilde yeryüzünden gayet güçlü bir şekilde denizde 250km, karada 50 km öteye ulaşabilir. Uzun dalga ise, onbinlerce kilometre öteye aynı şekilde yüzeyden ulaşabilir. AMA FM sinyali gibi 100MHz ve üstü dalgalar, yüzeyden gidemez, ufukta yolları göğe doğru uzar gider. Dalgaların yüzeyde giderken ki hesapları ardışık hesaplama yoluyla yapılır. Yani bir adım ötedeki güç hesaplanır, o güce göre bir adım daha diyerek adım adım hesabı yapılır. Her adımda zeminin iletkenliğine bağlı parametreler kullanılır, örneğin kum, toprak, nemli toprak, orman, kayalık, göl, deniz vs. gibi.

Göğe doğru giden dalgalar ise gök dalgası adını alır. Eğer uygun frekanslarda ise, bolca serbest iyon bulunan iyonosferden, bulutlardan, güney ve kuzey ışıklarından vs. yansıyıp dünyaya geri dönebilirler. Böylece de çok uzak yerlere ulaşabilirler. Bu şekilde kullanıma uygun frekanslar 1.5 MHz ila 50 MHz arasıdır. Bunların zayıflama hesabı, atmosfer parametreleri, güneş lekeleri, iyonosfer tabakalarının yüksekliği gibi faktörler gözönüne alınarak yapılır. Gök dalgası, uzak haberleşme için en sık kullanılan yoldur. Öyleki, erişim mesafesini verici gücünden ziyade, kullanılan frekans belirler.

Eğer ortada duvar, bina, dağ tepe vs. yoksa, bu bilgiler ışığında zayıflama oranları hesaplanabilir. Bu hesapta geçerli olan parametreler, zayıflamaya nelerin etki ettiğini anlamaya da yarar.

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Peki bu hesaplamalardan çıkan değerler nasıl bir şeydir?

Bu işler, dB denen ölçüyle yapılır: Decibell, desibel. Desi, onda bir demek. Bell ise, logaritmik olarak kat anlamındadır. Formülü " 10 x log G/C " şeklinde ifade edilir. Burada G giren, C çıkan değerlerdir.

Basitçe, bir şeye 100 W güç giriyorsa, ama 1 W güç çıkıyorsa "10 x log 100 / 1" = 20 edecektir ki, buna 20 dB denir.

Bu ne demektir? Zayıflama, dB ile ölçülür. Örneğin, 2.4 GHz frekansta, 1 km deniz üstündeki açık hava, 60 dB zayıflatma yapar. Eğer verici 1 W ise, alıcıya milyonda bir watt, verici 1000 W ise, alıcıya binde bir watt güç ulaşacak demektir.

Bu noktada, voltaj, güç vs. de dB ile gösterilebilir. Bunun için bir referans değer alınır. Örneğin 1 mW referans alınır, buna göre güç hesaplanır. 100 mW 20 dB, 1 W 30 dB, 1000 W ise 60 dB eder. Bir birim olarak güç, dBm olarak ifade edilir. Benzer şekilde, alıcının alma hassasiyetide dB olarak ifade edilebilir. Gene bir mW referans alınır bu noktada da.

Şimdi, bu logaritmik karmaşa ne işe yarar?

EMD (ışık vs. dahil) bilinen bir formülle ulşatığı yerde bir şiddet oluşturur. Bu formül mesafenin karesiyle ters orantı gösterir. Yani, aradaki mesafeyi iki katına çıkarırsanız, ulaşan EMD'nin şiddeti 4 kat azalır. 10 kat uzakta ise, şiddet 100 kat azalacaktır.

Bu durumda, toplam şiddet kaybı, aradaki uzaklık nedeniyle oluşan kayıp aradaki maddeden oluşan kayıp olacaktır. Verici 20 dBm gücünde ise, alıcı hassasiyeti -105 dBm ise, artık kolayca, toplayıp çıkarıp mesafeye göre alış başarımını hesaplayabiliriz.

Atmosfer kaybı, 60 dB. Mesafe kaybı, 22 dB olsun. Vericimiz 20 dBm gücünde olsun. Toplam kayıp, 60 + 22 = 88 dB. Güç 20 dBm idi, 20 - 88 = -68 dBm eder. O halde alıcının antenine -68 dBm güç ulaşacak, bu da onun hassasiyetinden yüksek olduğu için, sinyal oraya rahatça ulaşacaktır.

Bu hesap elbette uygulamada bir hayli daha karışmaktadır. Fakat prensip aynıdır.

Zayıflamaya yol açan ortam, dB denen bir birim kadar zayıflama yapar. Gelen güç ne olursa olsun, çıkan güç bu oranda zayıflatılır. Eğer gelen güç dB cinsinden ise, kolayca çıkarırsınız, olur biter.

Bundan da, belki keskin gözler görmüştür, şöyle bir şey çıkar. Eğer aynı sinyal şiddetini iki misli uzakta sağlamak istiyorsanız, gücü 6 dB artırmalısınız. Yani karesi kadar. 1 W vericinizle 1 km öteye ulaşıyorsanız, 2 km öteye ulaşmak için gücü 4 kat artırıp 4 W'a çıkarmalısınız. Eğer bir 2 km daha istiyorsanızda, bu kez 16 W güç gerekecektir.

Bu nedenle, yüksek güçlü vericiler yapmak, mesafeye çok fazla bir katkı sağlamaz. Önemli olan, doğru dalga yolunu kullanacak (yer, gök, direk dalga) şekilde doğru frekansları seçmektir. Ama yüksek güç, bilhassa binaların içine ulaşmakta vs. fayda sağlar.

tarihinde anibal tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hala Elektromanyetik Dalga Sinyali tanımını kullanıyorsunuz. Elektromanyetik Dalga Sinyali olmaz, elektromanyetik dalganın da genliği olmaz. Anlamsız.

Bir elektromanyetik dalganın enerjisi

E=hv (h nu diye okunur)

yani

E=frekans x plank sabiti

ile verilir. Buradan görüleceği gibi genlik ifadesi yok.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şu sorumun cevabı tartışmayı çözebilir.

Ayrıca bence tartışma anibal lehine gidiyor. Başta inatlaşıp hakaret etmek sonucu erteledi yalnızca.

Sorduğun sorulara bakılırsa senin de doğruyu yanlışı ayıracak kapasiten yok.

Soru soran birisi nasıl olur da kimin doğru söylediğine karar verebilir?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hala Elektromanyetik Dalga Sinyali tanımını kullanıyorsunuz. Elektromanyetik Dalga Sinyali olmaz, elektromanyetik dalganın da genliği olmaz. Anlamsız.

Bir elektromanyetik dalganın enerjisi

E=hv (h nu diye okunur)

yani

E=frekans x plank sabiti

ile verilir. Buradan görüleceği gibi genlik ifadesi yok.

Sen çok kağıt üzerinde kalmışsın.

O zaman niye saatte 7 milyar TL'lik elektrik yakan 100 kW amplifikatör takıyorum ben? Genliği yoksa, 1 W çıkış gücüde, 100 kW çıkış gücüde aynı olmaz mıydı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sen çok kağıt üzerinde kalmışsın.

O zaman niye saatte 7 milyar TL'lik elektrik yakan 100 kW amplifikatör takıyorum ben? Genliği yoksa, 1 W çıkış gücüde, 100 kW çıkış gücüde aynı olmaz mıydı?

Radyo Sinyalinin genliğini artırıyorsun, elektromanyetik dalganın değil. Foton sayısı artıyor. Fotonların tek başına genliği anlamsız bir ölçü. Fotonun enerjisi frekansıyla değişir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Radyo Sinyalinin genliğini artırıyorsun, elektromanyetik dalganın değil. Foton sayısı artıyor. Fotonların tek başına genliği anlamsız bir ölçü. Fotonun enerjisi frekansıyla değişir.

Bizde foton demedik zaten. Sen, denizde sana surf yaptıran dalgayı tek bir su molekülünün hareketi ile mi ölçüyorsun? EMD Diyorsan, bu tüm fotonların toplamıdır. Ben buna genlik diyorum ki tüm elektronik/haberleşme endüstrisi de böyle diyor, sen...

Dedim ya, çok kağıt üstünde kalmışsın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bizde foton demedik zaten. Sen, denizde sana surf yaptıran dalgayı tek bir su molekülünün hareketi ile mi ölçüyorsun? EMD Diyorsan, bu tüm fotonların toplamıdır. Ben buna genlik diyorum ki tüm elektronik/haberleşme endüstrisi de böyle diyor, sen...

Dedim ya, çok kağıt üstünde kalmışsın.

Bir bilen gelse de şu deniz dalgası ile elektromanyetik dalga benzetmeni ve diğer yanlışlarını bir görse. Fotonların toplamı genlikmiş, pehhh. Yukarıda önce farklı diyordun.

tarihinde anarkom tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir bilen gelse de şu deniz dalgası ile elektromanyetik dalga benzetmeni ve diğer yanlışlarını bir görse. Fotonların toplamı genlikmiş, pehhh. Yukarıda önce farklı diyordun.

Ben yeterince bir bilenim, emin olabilirsin. Lafta değil, ciddi ciddi. Özellikle Türkiye'de, bu işleri genelde bana sorarlar, emin ol.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sorduğun sorulara bakılırsa senin de doğruyu yanlışı ayıracak kapasiten yok.

Soru soran birisi nasıl olur da kimin doğru söylediğine karar verebilir?

Bildiğimiz bazı şeyler elbette var, bilmediklerimi öğrenmeye geldim.

Ve bana gelen veriler anibal'ın haklı olduğunu gösteriyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bir bilen gelse de şu deniz dalgası ile elektromanyetik dalga benzetmeni ve diğer yanlışlarını bir görse. Fotonların toplamı genlikmiş, pehhh. Yukarıda önce farklı diyordun.

Neyse...

Biraz bir şeyler öğretelim sana.

Foton, enerji taşıyan parçacıktır. Fotonların birleşimine, yani sürekli akıp giden fotonlara elektromanyetik dalga denir. Tek bir fotonun hareketi, dalga olarak ifade edilmez.

Elektromanyetik dalga üzerine bir şekilde bir veri kodlanmışsa, buna elektromanyetik sinyal, EMD sinyali denir. Sinyal dediğin zaman, içinde bilgi taşıyan şeyi kastedersin.

Gelip burada genlik üzerinde ahmakça kasana kadar, azıcık bir kafanı kullansan, olay çözülecekti zaten. Dedim ya, kağıt üzerinde kalmışsın.

Sana bir ödev vereyim: Genlik Modülasyonu (AM - Amplitude Modulation) nedir? Eğer bir EMD'nin genliği yoksa, bu nasıl bir laftır?

Şimdi git ödevine çalış, yarın sözlü yapıcam, ona göre...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...