Jump to content

Muhammed kendisiyle konuşanın Allah olduğunu nasıl anladı?


Recommended Posts

ikra, tebliğ etmek anlamında bir kelimedir. Ruhani bir amilin ilhamlarını halka tebliğ eden medyomlara da kari, yani okuyucu denir. Okuduğu şeye ise kur-an... Bu kişi peygamber de olabilir, cin şairi veya kahin de...

Fakat muhammed daha kuran ortada yokken oku denmemis midir? Burada okudugu sey kuran olamaz ki.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 326
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Fakat muhammed daha kuran ortada yokken oku denmemis midir? Burada okudugu sey kuran olamaz ki.

Hayır, kur-an kelimesi ism-i mefuldür. Yani fiilden etkilenen şey demektir; okuyucunun okuma fiili sonucunda ortaya çıkan şeye kur-an denilir. Mesela bir şair, şiir okuduğunda onun bu fiili sonucunda ortaya çıkan şiire kur-an denilebilir...

Lingustik anlamda, okunan her şey (şiir, ilan, bildiri, ayet, düğün davetiyesi vs.) kur-an'dır...

tarihinde Özden Kurt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayır, kur-an kelimesi ism-i mefuldür. Yani fiilden etkilenen şey demektir; okuyucunun okuma fiili sonucunda ortaya çıkan şeye kur-an denilir. Mesela bir şair, şiir okuduğunda onun bu fiili sonucunda ortaya çıkan şiire kur-an denilebilir...

Lingustik anlamda, okunan her şey (şiir, ilan, bildiri, ayet, düğün davetiyesi vs.) kur-an'dır...

Soyledikleriniz hakkinda asiri derecese bilgisiz kaldim :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Soyledikleriniz hakkinda asiri derecese bilgisiz kaldim :)

Gayet basit açık oysaki. Okuma fiili sonucunda ortaya çıkan şeye kur-an denilir. Daha basit nasılanlatabilirim ki :unsure:

Kısaca bir kur-an'ın ortaya çıkışı, "Fail + fiil = mef'ul" olarak formüle edilebilir.

Mesela incilin ortaya çıkmasında Fail veya failler, hz isanın havarileridir. Çünkü aldıkları ilhamları halka tebliğ edenler-okuyanlar-failler onlardı. işte incil, böylece kur-an sıfatını alıyordu. Hakeza şiirleri kur-an haline getiren failler şairlerdir...

islamın kutsal kitabı da işte bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Fail: Kar'i (okuyucu = Muhammed)

Fiil: Kara'e (okudu)

Mef'ul: Kur-an (okunmuş)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gayet basit açık oysaki. Okuma fiili sonucunda ortaya çıkan şeye kur-an denilir. Daha basit nasılanlatabilirim ki :unsure:

Kısaca bir kur-an'ın ortaya çıkışı, "Fail + fiil = mef'ul" olarak formüle edilebilir.

Mesela incilin ortaya çıkmasında Fail veya failler, hz isanın havarileridir. Çünkü aldıkları ilhamları halka tebliğ edenler-okuyanlar-failler onlardı. işte incil, böylece kur-an sıfatını alıyordu. Hakeza şiirleri kur-an haline getiren failler şairlerdir...

islamın kutsal kitabı da işte bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Fail: Kar'i (okuyucu = Muhammed)

Fiil: Kara'e (okudu)

Mef'ul: Kur-an (okunmuş)

Sunu kavrayamadim. Oku denildiginde kuran yoktu piyasada. Eger kuran direk indirilmis kitap halinde muhammede verilmis olsaydi oku fiilini anlayabilirdim ama orta da bisey yokken oku denmesi... yani sizin daha yorumu yazmadan bana oku demeniz gibi bisey

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran kelimesinin okunan şey anlamına gelmesi bir şey değiştirmez. Bu sonuçta mushaf haline getirilmiş, yani iki kapak arasındaki sayfalara yazılmış, surelere ayetlere bölünmüş, numaralandırılmış metinlere verilen addır. Kelimeler bir şeye isim olarak verildikleri anda isim haline gelirler. Kartal adı verilen çocuğun uçması beklenmez. Kuran da okunan şey olmakla, yazılı bir metin olması durumu değişmez.

Bunu şunun için söylüyorum: Kuran denince evren, doğa yasları, fizik yasaları anlaşılır diye görüşler öne sürülüyor. Böyle bir şey yok. Kuran, bahsettiğim numaralandırılmış sureler ve ayetlerin toplamından ibarettir. Başka bir şeyi içermez.

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sunu kavrayamadim. Oku denildiginde kuran yoktu piyasada. Eger kuran direk indirilmis kitap halinde muhammede verilmis olsaydi oku fiilini anlayabilirdim ama orta da bisey yokken oku denmesi... yani sizin daha yorumu yazmadan bana oku demeniz gibi bisey

:D Anlatamıyorum galiba. okunan şey ruhani bir amilin ilhamlarıdır. Okuyucu, bu amilden aldığı ilhamları halka tebliğ edince, tebliğ ettiği o şeye kur-an deniliyor. ortada yazı falan yok. Ne ilham yazıdır ne de kur-an..
Link to post
Sitelerde Paylaş

Biraz arapça bilen kişiler şu itiraza ağızlarıyla gülmezler. velayet mastarının anlamını biliyor musun ? Boş ver sen geç bu işleri...

itiraz için bulabildiğin en iyi cümle bu mu ? :) Yahu vallahi boş ver sen bu konularda yazma artık arkadaşım.. Nacizane...

Sen çok biliyorsun belli, veli kelimesinin türkçede kullanıldığı anlamına saplanıp kalmışsın, aklına asıl anlamı gelmiyor bile. Veli kelimesinin asıl anlamı yakın kişi demektir.

Bak, bu işi bilenler ayeti nasıl açıklamışlar:

Gayr-i Müslimler! Dost Edinmeyin

"Ey iman edenler, ne yahudilert ne de hristiyanlan kendinize dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğuna hidâyet vermez" (Mâide. 51).

Cenâb-ı Hak "Ey iman edenler, yahudileri de, hristiyanlan da kendinize dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar" buyurmuştur.

Bil ki bu ifâdede söz, "dostlar..." kelimesiyle tamamlanmıştır. Daha sonra Cenâb-ı Hak, söze yeniden başlayarak "Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar" buyurmuştur. Rivayet olunduğuna göre Ubâde İbnu's-Samit (r.a), Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelmiş ve O'nun yanında yahudilerin dostluğundan teberrî etmiş (yani ilişkisini kestiğini açıklamıştı). Bunun üzerine münafık Abdullah İbn Übey, 'Ama ben o yahudilerden uzaklaşmıyorum. Çünkü o zaman başıma belalar gelmesinden korkuyorum" demişti. İşte bu âyet, bu sebeple nazil olmuştur. Âyetteki, "Ne yahudileri, ne de hristiyanlan kendinize dost edinmeyin" buyruğu, "Onlardan yardım istemeye yönelmeyiniz ve onlara karşı sevgi, dostluk göstermeyiniz" demektir.

Cenâb-ı Allah daha sonra, "İçinizden kim onlan dost edinirse, o da onlardandır" buyurmuştur. İbn Abbas(r.a): "Hak Teâlâ, bununla sanki o, onlar gibidir" manasını murad etmiştir" der. Bu ifade, din konusunda muhalif m farklı olan kimseden mutlaka uzaklaşılması hususunda, Hak Teâlâ'nın te'kidli ve bir açıklamasıdır. Bunun bir benzeri de, "Kim onu tatmaz ise, o bendendir" a 249) âyetidir.

Sonra Allah Teâlâ, "Şüphesiz Allah, o zâlimler topluluğuna hidayet vermez" buyurmuştur. Ebû Musa el-Eş'ârî (r.a)'nin şöyle elediği rivayet edilmiştir: "Hz. Ömer (r.a)'e, "Benim hristiyan bir kâtibim var" dedim. O da, "Hay Allah canını atasıca! Sana ne oluyor? Bir mü'mini kâtip edinsene. Allah'ın, "Ey İman edenler, ne yahudileri ne de hristtyanlan kendinize dost edinmeyin" âyetini hiç duymadın mı?" dedi. Ben de: "Onun dini kendine âit, bana lazım olan onun yazısıdır1' dedim. Bunun üzerine; "Madem ki Allah onları hor ve hakir kılmıştır, ben onlara ikram etmem. Madem ki Allah onları zelil kılmıştır, ben onları azîz kılmam. Madem ki Allah onları rahmetinden uzaklaştırmıştır, ben onları yaklaştırmam" dedi. Ben de: "Basra işi (yani işim), ancak onunla halloluyor" dedim. Hz. Ömer: "Haydi hristiyan öldü, yani farzet ki o kâtip öldü, o zaman ne yapacaksın. Onu öldükten sonra da çalıştıracak değilsin. O halde, şimdilik onu çalıştır ama, yerine mutlaka birisini bul" dedi." [24]

Araplar bile veliyi dost, yakın kişi olarak anlamış, bir tek senin gibi kerameti kendinden menkul cahiller veliyi "yol gösterici" olarak anlıyor. Arabın dilini araptan daha iyi bildiğini mi sanıyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nitekim Muhammedi bir şair, okuduğu pasajları da birer şiir olarak niteleyen mekke halkı, aynı zamanda bu pasajları "kur-an" olarak nitelemekteydiler:

Yunus 15: "Ayetlerimiz onlara açık açık okununca, o müşrikler 'bundan başka bir kur-an getir' dediler."

Demek ki bir şairin okuduğu şiirler de o dönemde kur-an sıfatıyla anılıyordu. Zira bunun lingustik açıdan gayet doğal olduğunu yukarda izah etmeye çalışmıştım... islam literatüründe ise kur-an sözcüğünün delalet ettiği mana daraltılarak, sadece Tanrı katından gelen vahiylerin bir sıfatı haline dönüştürülmüştür. Bu anlamda, tevrat ve incil de Tanrı kaynaklı kabul edildiği için kur-an olarak nitelenirler..

Her ne kadar kur-an, islam dinini kutsal kitabına verilen özel isim zannedilse de bu doğru değildir. Zira hz muhammedin ölümünden sonra onun halka okuduğu, tebliğ ettiği pasajları kitap haline getiren heyet, ortaya çıkan kitaba "kur-an" değil, "Mushaf" ismini vermiştir. Yani tevrat, incil ve mushaf birer özel isim, kur-an ise bu kitapların ortak sıfatıdır.. Tekerrürle bitirmek gerekirse kur-an, özel isim değil, ancak Tanrı kaynaklı (levh-i mahfuz'dan gelen) kitapların müşterek niteliğidir... vahyin sözlü halidir kur-an. Yazıya geçirilmiş haline Mushaf denir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Özden Kurt özet geç lütfen.

Sonuç olarak ne anlatmak istiyorsun?

Sadece "Muhammed neyi okudu" sorusuna cevap vermeye çalıştım. Fakat gördüm ki, yazılı kültürle bunca hemhal olmuş insanlara, sözlü kültürün nosyonlarını izah etmek, üç boyutlu ortama aşina olmuş birisine beşinci boyutu anlatmak kadar imkansız...

Link to post
Sitelerde Paylaş
gönderildi (düzenlendi)

Özden Kurt özet geç lütfen.

Sonuç olarak ne anlatmak istiyorsun?

Bi şey anlatmak istemiyor.

Pozisyon olarak karşı çıkan konumunda olmak

Entelektüel olarak da cevap veriyormuş gibi görünmek istiyor.

Müslümanlar içeriğe bakmaz.

Böyle yaparak buradaki bu büyük açığı, Müslümanların sorgulayacağı bu büyük tutarsızlığı önlemeye çalışıyor

Aklınca cihat ediyor.

Her türlü saçma yazıyla karşı konumda ve cevap veriyormuş gibi gözüküyor.

Yazdıklarına dikkat et.

Sadece "Muhammed neyi okudu" sorusuna cevap vermeye çalıştım. Fakat gördüm ki, yazılı kültürle bunca hemhal olmuş insanlara, sözlü kültürün nosyonlarını izah etmek, üç boyutlu ortama aşina olmuş birisine beşinci boyutu anlatmak kadar imkansız...

:D

Gördün mü?

tarihinde Materyalist Bilinç tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben sadece doğru bildiklerimi anlatıyorum ve savunuyorum. Burada herkes kendi doğrularını savunmak için bulunmuyor mu ?

ısrarla ortamı gerginleştirmeye çalışan şahsın ne yapmaya çalıştığına ise hiç anlam veremiyorum açıkcası..

Öyle psikolojiden falan da anlamam ki. kişilik analizi yapmak falan harcım değildir. Ama bildiğim bir şey varsa o da: kavgayı çıkartanların hep malup takım taraftarları olduğudur; Bu sayede musabaha tehir edilir, yenilmişliğin üstü örtülür...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Öyle psikolojiden falan da anlamam ki. kişilik analizi yapmak falan harcım değildir. Ama bildiğim bir şey varsa o da: kavgayı çıkartanların hep malup takım taraftarları olduğudur; Bu sayede musabaha tehir edilir, yenilmişliğin üstü örtülür...

Üç kağıtçı, düzenbaz :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çünkü kontekste uyan mana arkadaşlık değil, yol göstericilik:

Maide 51:

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları evliya (yol göstericiler-hidayet kılavuzları) edinmeyin. Onların bazısı, bazısının evliyasıdır. İçinizden kim onları veli edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri kavmini hidayete erdirmez."

İçinizden kim onları "veli, yani hidayete erdirici kılavuz" edinirse, o kimseler hidayete eremez diyor ayet...

Bu durumda, kontekste uygun olarak onların bazısı, bazısının yol göstericisi, hidayete erdirici kılavuzudur da diyor. Burada allah-muhammed eğer her zamanki gibi garip garip konuşmuyorsa, tam olarak ne demek istiyor? Günlük konuşmalarımızda bu kadar boş cümleler kuruyor muyuz, yoksa bu kadar boş ve anlamsız bir cümlenin aslında derin bir tarafı mı var ki kutsal kitapta yer alıyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bakara 135: “Yahudi veya hristiyan olun ki, hidayete eresiniz diyorlar.” De ki: "Hayır olmayız. İbrahim'in yolu hanifliktir ve o, müşriklerden olmadı. (biz de olmayacağız)"

Yahudiler ve hırıstiyanlar kendi yollarının hidayete erdirici olduğunu savunarak, hidayete ermek isteyenleri bu yola davet ediyorlardı.. Buna karşı Muhammed Hidayet yolunun yahudilik ve hırıstiyanlık olmadığını, ancak hanifliğin hidayete erdirici yol olduğunu savunmaktaydı..

Bir müslüman kimi veli (hidayet yolunda kılavuzu) olarak kabul edebilir ?

Maide 51:

"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları evliya (yol göstericiler) edinmeyin. Onların bazısı, bazısının evliyasıdır. İçinizden kim onları veli edinirse şüphe yok ki, o da onlardandır. Muhakkak ki Allah o zalimleri hidayete, doğru yola iletmez."

Maide 55:

Sizin veliniz (yol göstericiniz) sadece Allah ve O'nun Resul'ü ve iman edip salatı ikame eden, zekatı veren kimselerdir ve onlar rüku edenlerdir.

Maide 57:

Ey iman edenler ! Sizden önce kendilerine Kitap verilmiş olanlardan, dininizi alay ve oyun (konusu) edinenleri ve de kafirleri veliler (yol göstericiler) edinmeyin. Ve eğer mü'minlerseniz, Allah'a karşı takva sahibi olun

velhasılı, bir müslümanın velisi yine bir müslüman, bir hırıstiyanın velisi de yine bir hırıstiyandır. Hırıstiyanı veli edinen müslüman kişi artık hırıstiyanlık yoluna girdiği için onlardan birisi haline gelir...

ba’duhum evliyau ba’d = Birbirlerinin evliyası (bazısı bazısının evliyası)

Yani hırıstiyana hırıstiyan, Yuhudiye yahudi, Müslümana da müslüman velilik (kılavuzluk) edebilir manasında..

tarihinde Özden Kurt tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

http://www.kuranmeali.org/5/maide_suresi/51.ayet/kurani_kerim_mealleri.aspx

İlginçtir. Yukarıdaki sitede Maide 51´in tam 34(üşenmeden saydım) tane Türkçe tercümesinin

neredeyse tamamı, forumdaşımızın aksine, başka çıkarımı yapmaktadır.

Artı Almanca tercümelerine baktım, orada da "Freund", yani arkadaş/dost olarak geçer.

Sayın Özden Kurt, madem ki bu kadar bilgili ve iddialısınız, bu foruma kendi mealinizi asmanız gerekli.

Bakalım bütün Kuran´ı nasıl tercüme ediyorsunuz. Bizde görelim.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bakara 135: “Yahudi veya hristiyan olun ki, hidayete eresiniz diyorlar.” De ki: "Hayır olmayız. İbrahim'in dîni haniftir ve o, müşriklerden olmadı."

Yahudiler ve hırıstiyanlar kendi yollarının hidayete erdirici olduğunu savunarak, hidayete ermek isteyenleri bu yola davet ediyorlardı.. Buna karşı Muhammed Hidayet yolunun yahudilik ve hırıstiyanlık olmadığını, ancak hanifliğin hidayete erdirici yol olduğunu savunmaktaydı..

Bir müslüman kimi veli (hidayet yolunda kılavuzu) olarak kabul edebilir ?

Ya, demek ki Muhammed hidayet (tehtedü) kelimesini biliyormuş. Burada neden veli kelimesi kullanılmamış da tehtedü kelimesi kullanılmış? Neden burada hristiyan ve yahudiler bizi veli kabul edin ki kurtuluşa eresiniz dememişler?

Ayrıca yahudiler ve hristiyanlar bizi hidayet rehberi kabul edin demiyorlar, yahudi ve hristriyan olun ki hidayete eresiniz diyorlar. Yani bir yahudiyi veya hristiyanı hidayet rehberi olarak kabul etmek diye bir şey yok ayette. Aradaki farkı görebildin mi? Hiç sanmıyorum ya.

velhasılı, bir müslümanın velisi yine bir müslüman, bir hırıstiyanın velisi de yine bir hırıstiyandır. Hırıstiyanı veli edinen müslüman kişi artık hırıstiyanlık yoluna girdiği için onlardan birisi haline gelir...

İşte Muhammed de veli demekle bu herifler birbirinin dostudur, onlardan size hayır gelmez, onları değil müslümanları dost edinin demek istemiş. Zaten bütün İslam alemi de aynen benim dediğim gibi anlamış, sadece senin gibi çok bilmişler "Aslında orada öyle denmek istenmiyor, bizim put salağın tekidir, o anlatamamış, ben anlatayım." diyorsunuz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

http://www.kuranmeal...m_mealleri.aspx

İlginçtir. Yukarıdaki sitede Maide 51´in tam 34(üşenmeden saydım) tane Türkçe tercümesinin

neredeyse tamamı, forumdaşımızın aksine, başka çıkarımı yapmaktadır.

Artı Almanca tercümelerine baktım, orada da "Freund", yani arkadaş/dost olarak geçer.

Sayın Özden Kurt, madem ki bu kadar bilgili ve iddialısınız, bu foruma kendi mealinizi asmanız gerekli.

Bakalım bütün Kuran´ı nasıl tercüme ediyorsunuz. Bizde görelim.

Mealleri bırak, ayetin yazılma sebeplerinden bile velinin dost anlamında kullanıldığı açıkça anlaşılıyor.

51. "Ey İnananlar! Yahudileri ve Hıristiyanlan dost olarak benim­semeyin, onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onlara dost olursa o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez."

1- Atiyye el-Avfî dedi ki:

"Ubade b. Samit gelip dedi ki:

"Ey Allah'ın Rasulü, benim yahudi dostlarım var. Sayıları çoktur, yardımları yetişir. Şimdi ise ben gerçekten Yahudilerin dostluğundan uzak kalıyor, Allah'ın ve Rasulü'nün dostluğuna sığınryorum." Abdullah b. Ubeyy ise:

"Ben, dönüp dolaşan felaketlerden korkan bir adamım. Bunun için de Yahudiler'in dostluğundan uzak kalamam" dedi. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki:

"Ya Ebe'l-Hubab, -bu, Abdullah b. Ubeyy'in lakabıdır- Yahudiler'in dostlu­ğundan yana Ubade b. Samit'e karşı ne cimrilikte bulunduysan, İbn Samit'ten başka o dostluk senin olsun." Abdullah b. Ubeyy de:

"Şüphesiz kabul ettim" dedi. Bunun üzerine Allah Teala, Ubade ile İbn Ubeyy hakkında bu âyeti, "Kalblerinde hastalık olanla­rın, "Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek onlara koştuğunu görürsün. Olur ki Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine içleri yananlara dönerler." âyetine kadar indirdi."[50]

2- Ubâde İbni Samit'ten İbnu Îshak, İbnu Cerîr, İbnu Ebî Hatim ve Beyhakî anlattı. Ubade:

-Benî Kaynuka harp yaptığı zaman, onların işlerini Abdullah ibni Übey İbni Selûl yaptı ve onların arkasında durdu. Ubâde İbni Sâmit, Rasûlullah'a yürüdü. Onların kardeşliğinden uzaklaşıp Allah ve Rasülü’ne yaklaştı. O Benî Avf İbni Hazreç’ten biri idi. Onun için, Abdullah İbni Übey ile onlar arasındaki gibi kardeşlik vardı. Onlar küffârın kardeşliğinden ve velayetinden teberrî ettiler ve Rasûlullah'ı kardeş edindiler. Ubâde:

-Onun ve Abdullah İbni Übey hakkında Mâide'deki Maide: 5/51 ayeti indirildi, dedi.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...