Jump to content

Bir çark muhabbeti: Top musunuz?


Recommended Posts

Bir mülteciyle aynı sorunları yaşadığıma inanamıyordum. Koskoca evrende bir noktayı kaplayabilmek için aynı korkulu hırıltıyı çıkarıyorduk.

Geçenlerde çarkta bir transın Suriyeli bir mülteciyle tartıştığını gördüm. Yanlarına gittikten sonra sorunun tamamen eğitim hatasından geldiğini anladım. Mülteci bir travesti ile seks yapmak istiyor belli… Ama bizim kız delirmiş! “Anne şunu başımdan al, öldüreceğim şu mülteciyi” filan diye bağırıyordu. Kız uzaklaştı. Adam muhtemelen kıza sorduğu soruyu bana da sordu: “Top musunuz?”

Aslında adamın niyetini anladım. “Evet”, dedim. Adam çok sevindi, topları çok sevdiğini anlatmaya çalıştı. Afrika’daki birçok Müslüman ülkede olduğu gibi, Hocaefendi Suriye’de de Türkçe’yi öğrettiğinden olacak bizleri de “top” diye öğrenmiş. Nerden bilsin elin mültecisi, öyle öğretmişler.

Ay çocuğa bir baktım, büyük ikramiye gibi. Parası azmış ama ince bıyığın altında kalın dudaklar, geniş omuzlar, uzun boy, altında da kalite sayılabilecek bir eşofman giyinmiş. Yeme de yanında yat, anlayacağınız. Ayrancı’da oturabilmeyi başarmış filan. Sanırım vatan hainidir…

Bizim cart curt kızlar onu bana bırakmazdı ya Hocaefendi’nin Türkçesi sayesinde bana kaldı çocuk. Valla bizim kızlar “top” denmesine çok kızıyor bunu bilin. Orada burada “top” diye konuşmayın. Ama bana diyebilirsiniz. Çok “top” deme ihtiyacınız varsa bana diyin kızlara demeyin. Aman var ya Allah korusun!

Çocuğun davranışlarına, seksine şahit olurken psikolojisini anladım. Davranışları bir travesti gibi. Aklınıza hemen ibnelik gelmesin ayol çocuk digin değildi. Ayrıca çok iyiydi.

Savaş psikolojisi değişik bir şey. İnsan muhtemelen hayata, insanlara, dünyaya, geride bıraktıklarına, ülkesinde yaşadığı yaşama bakıyor sürekli. Bana çok zengin olduğunu ve normal bir erkek olduğunu söyledi. Tabi beni sikenlerin hepsi normaldir. Ben bir sorun bulmam ama hepsi bana normal olduklarını ısrarla anlatırlar. Bu beni sikmeyle yaşanılan bir his sanırsam. Birisi sizi siktikten sonra “Ben normalim” diye anlatıyor mu bilmem ama beni siken her erkeğin seksin hemen sonunda normal olduğunu söylemesi bir ayindir. Ben de teselli ederim. Normalsin aslanım, derim.

O normal nedir, ben de çok merak ediyorum. O normal erkek kalıbını bir görsem, şablonu alacağım ve bana “Normal miyim” diye soranlara hemen göstereceğim. O şablon erkeği bir görsem ben zeki kadınımdır, hemen öğrenirim.

Neyse kızlar, bizim mülteci çocuğa dönersek; o da benim gibi çok yorgun belliydi. Son işim olsun, dedim ve az Türkçeli bir muhabbet başladı. Bana yersizliğini, yurtsuzluğunu, ünvansızlığını anlatmaya başladı. “Eskiden ben” diye başlayan cümlelerinin benim yaşadıklarımla bire bir uyuştuğunu fark ettim. Ben eskiden de iyi bok değildim ya neyse… Travestiler de böyle şeyleri çok anlatır. Bir mülteciyle aynı sorunları yaşadığıma inanamıyordum. Koskoca evrende bir noktayı kaplayabilmek için aynı korkulu hırıltıyı çıkarıyorduk. Sürekli dinamik, hiçbir şeyden korkmadığını söylüyordu bana. Tıpkı benim gibi… Aslında her şeyden çok korktuğunu ben biliyorum. Böyle olmasa daha iyi olurdu diye yetersiz çözümlemelerimizle de aynı uçsuz bucaksız yolculuğa çıkmışız gibi…

Bana hep Batı’dan bahsediyor. Ben de ona kaçmak istediğim bu lanet Ortadoğu çıkmazından. Kaotik bir şekilde sürekli dipten korkuyor. Parası bitince kirasını nasıl ödeyecekti? İş yok, dil yok, pis bir vatan haini, mülteci… Tıpkı benim gibi. Dünya ona da bir garip savaş psikolojisi yaşatmış.

Bak mültecim, sen de diplerde yaşamayı öğrenmelisin. Diplerde de nefes alınabiliyor. Benim yolculuğum doğduğumda başladı. Senin kısa süre sonra bir vatanın olacak. Yine bir dine mensup olacaksın. Bir ailen olacak. Bu durum sende geçici, diye anlattım. Ölmeyenleriniz yine buluşursunuz, tıpkı bizim gibi anlatırsınız sürekli ölülerinizi, kaybettiklerinizi.

Kayıplarıma hep ben karar verdim mesela. Annemi, babamı, dinimi, ülkemi yitirmedi ben istedim. Ama her yitirdiğim şeyin diyeti bende saklı kaldı. Verdiğim her cenaze beni tekrar tekrar ben yaptı. Bu, dizlerimin bedenimi hissetmesi gibi bende net. İçimdeki savaş hiç bitmeyecek, hep haykıracak.

Dışarıda bir savaş vardı. Ve ben hemen yanı başımdaki mültecinin çıkamayan dilini anlamıştım. Tıpkı bir transın varoluşunda yaşadığı yalnızlık gibiydi. Annesizliğin, babasızlığın aynısıydı.

Mülteciyle aynı haritaya yolculuk yaparsak kurtulurduk. Dilimiz buralarda yaşamaz. İkimizin de kaçmak istediği yerler aynı. Ama benim dizlerimin gerçekliğini de düşününce bu yolculuğu bitiremeyeceğim gerçeği tokat gibi vurdu yüzüme. İkimiz de ucuza yaşayabileceğimiz evler arıyoruz. Bu nasıl kader? Varoluşumun zorunlu mülteciliğe dönüşmesini anlamış değilim.

O dinini değiştirmemiş. Halen Müslüman ama benim de bazen çok tanrıya ihtiyacım oluyor. Tıpkı onun gibi ben de kızımla sorunlarımızı tanrı sayesinde çözdüğümü fark ettim. Şikayet edebileceğin hiçbir yer kalmayınca bunları kime şikayet edeceksin? Beni öldüren, yok etmeye çalışan sokak çetelerini, polisi, devleti hepsini Allah’a havale etmekten başka şansım yok. Tek silahım biber gazım. Mültecide de bıçak var. Gerçi biber gazını sıkınca ben mağdurdan daha çok etkileniyorum ama ben politik bir biber gazı geleneğinden geliyorum ve onu yaşatıyorum. Benim fikirlerime de hep biber gazı sıkılır. O yüzden yanımda hep iki tane gaz gezdiririm. Biri biber gazım diğeri astım gazım. Yaşam gereçlerim küçücük şişelere sıkıştırılmış gazlar.

“Koduğumun ibnesi bir yarak yedi, çıkardığı sonuçlara bak. Ye yarağı, bak tadına sana ne” diyeceksiniz ama ne yapalım ben de böyleyim. Yediğimi içtiğimi anlatmasan ne anlatacağım?

45 yaşındayken birinden tokat yemek çok ağrına gidiyor insanın. Bu hissi ben biliyorum. 45 yaşındayım ve halen herkesten, götü boklu ergeninden tut da polisine, devletine, Müslüman’ına, faşistine, solcusuna herkes bana tokat atar ve tokatını hukuğu önünde legalleştirir. Tokatı yersin ve haksız duruma düşersin. Bu duyguyla yaşamak yordu. Artık zalimliğe dur diyecek kimse kalmadığı için kızım Gülşen’le ben bir Allah yapmak zorundaydık kendimize. Ama işte ne yapacaksın Allah’la ilgili tek yol ise dinler. Birkaç din var ve o dinlerden birine mensup olabilsen rahatlayacaksın. Ama o dinlerdeki yollara göre de lanetlisin. Yolların tapusu çoktan birilerine ayrılmışken, sana ayrılan tapu sadece cehenneme aitken ne yapacaksın? Ne garip dünya… Yolda durmamın karşılığı bile vergi, Tanrı’nın yolu da bana kapalı.

Hiçbiriniz benim bir Tanrı’ya, anneye, babaya, sevgiliye, kocaya, çocuğa ihtiyacımı bilemezsiniz. Çok yorgunum ben. Bu söylediklerimi tekrar tekrar kurmak zorunda kaldım. Satın alınmadan olan bir anne nasıl bir annedir, bilmiyorum. Bilmiyorum demek, özlemiyorum, istemiyorum demek değil.

Erkek olarak bir rahmetli babamı satın alamadım. Gerisini çok ucuza kapattım. Bir tane parasına üç tane satın aldım. Hiçbirinden de memnun olmadım. Bütün pislik, bok, püsür, cinayet, iktidar her şeyin erkeklikten çıktığın bildiğim için erkeklerin kolay satın alınabilir varlıklar olduğunu da bilirim. Paran yoksa göte bile tavdırlar. Kolay bulunurlar ama bir kez alındı mı başa da beladırlar. Şayet bir erkeği illa almak zorundaysanız kıçına parmak sokun ki biraz yumuşasınlar. O zaman biraz tahammül edilebilir hale geliyorlar. Yumuşuyorlar. Ne komik cins ki kıçından yumuşatılabiliyor. Evrendeki, uzaydaki yerimi satın alıyorum. Satın alamadığım ise kalbimin derinlerinde duran, bana en büyük yarayı veren, kendimi anlatmama izin vermeyerek ölen, beni öldürerek giden babamdır.

Kaynak: http://www.kaosgl.com/sayfa.php?id=18210

Gider ayak paylaşayım dedim :) ))

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...