Jump to content

Bilinmeyen TÜRK tarıhında İSKİTLER


Recommended Posts

İşte böyleee,

Hep geçdoğanı eleştireceğine eccigde kültürümüze göz atalım.

İskit Kadın Savaşçıları

Iskit-Kadin-Savascilari.jpgIslam öncesi Türk kadını böyllllllllllllllllllllleydi.

İskit Kadın Savaşcısı

İskit kadınları kız oğlan kız kaldıkları sürece ata biner, ok atar, at üstünde kargı savurur ve düşmanla savaşırlardı.

İskit kadınları hakkında Antik Çağ yazarlarının değerlendirmeleri;

“İskitler, askeri harekatlar da eşleriyle birlikte bulunan cesur bayanlara sahipler” şeklinde olmuştur. .

Savaşlara katılan İskit kadınları tıpkı erkekler gibi savaş taktikleri kullanıyorlardı.

İskit kadınları ve kızları Karadeniz sahillerini iskan eden Yunanlı kolonistleri bir anlamda dehşet içinde bırakmış ve bunlar –çeşitli yörelerde- birer mitos haline dönüşerek Antik Çağ kaynaklarında ve devamında yer almış ve saygı görmüşlerdir.

Bu tür topluluklarda erkekler savaşla meşgulken sürülerin ve evin idaresi de kadınların hissesine düşüyordu. Bu nedenle de kadınların silahlı olması ve onları kullanmayı bilmesi gerekiyordu.

İskit kadınları üç düşman öldürmedikçe evlenmezlerdi,

töre gereğince hayvan kurban etmeden kocalarıyla aynı evde oturmazlardı.

İskitlerde bu gibi değişik geleneklerden bir diğeri de nikâh geleneğiydi:

Damat ve gelin sembolik savaş düzenliyorlardı,

bu savaşı damat kazanmak zorundaydı.

Bir kız kocaya varınca genel bir seferberlik zorunluluğu ortaya çıkmadığı sürece ata binmeyi bırakırdı.

İskit toplumunda ailenin kız çocuklarının bozkır hayatına hazırlanmasında da önemli görevler üstlendiğini görüyoruz.

İskit kadınlarının sağ memeleri yoktur.

Çünkü kızlar daha çocuk iken anaları, bu iş için yapılmış tunçtan bir aleti şiddetle kızdırıp sağ memeye bastırarak dağlarlardı.

Böylece memenin büyümesi önlenir, bütün kuvvet sağ omuz ve kola giderdi .

Bu şekilde İskit kadınları gerek savaşlarda ve gerekse bozkır hayatının zorluklarına karşı daha güçlü mücadele verebilmiştir.

Ayhan Balaban
Danışman-İlhami Durmuş
Ankara-2006

367-İskit, Hun ve Göktürklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat.

Tolonbeg

______________________________________________________________________________________________

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Hep geçdoğanı eleştireceğine eccigde kültürümüze göz atalım.

İskit Kadın Savaşçıları

Iskit-Kadin-Savascilari.jpgIslam öncesi Türk kadını böyllllllllllllllllllllleydi.

İskit Kadın Savaşcısı

İskit kadınları kız oğlan kız kaldıkları sürece ata biner, ok atar, at üstünde kargı savurur ve düşmanla savaşırlardı.

İskit kadınları hakkında Antik Çağ yazarlarının değerlendirmeleri;

“İskitler, askeri harekatlar da eşleriyle birlikte bulunan cesur bayanlara sahipler” şeklinde olmuştur. .

Savaşlara katılan İskit kadınları tıpkı erkekler gibi savaş taktikleri kullanıyorlardı.

İskit kadınları ve kızları Karadeniz sahillerini iskan eden Yunanlı kolonistleri bir anlamda dehşet içinde bırakmış ve bunlar –çeşitli yörelerde- birer mitos haline dönüşerek Antik Çağ kaynaklarında ve devamında yer almış ve saygı görmüşlerdir.

Bu tür topluluklarda erkekler savaşla meşgulken sürülerin ve evin idaresi de kadınların hissesine düşüyordu. Bu nedenle de kadınların silahlı olması ve onları kullanmayı bilmesi gerekiyordu.

İskit kadınları üç düşman öldürmedikçe evlenmezlerdi,

töre gereğince hayvan kurban etmeden kocalarıyla aynı evde oturmazlardı.

İskitlerde bu gibi değişik geleneklerden bir diğeri de nikâh geleneğiydi:

Damat ve gelin sembolik savaş düzenliyorlardı,

bu savaşı damat kazanmak zorundaydı.

Bir kız kocaya varınca genel bir seferberlik zorunluluğu ortaya çıkmadığı sürece ata binmeyi bırakırdı.

İskit toplumunda ailenin kız çocuklarının bozkır hayatına hazırlanmasında da önemli görevler üstlendiğini görüyoruz.

İskit kadınlarının sağ memeleri yoktur.

Çünkü kızlar daha çocuk iken anaları, bu iş için yapılmış tunçtan bir aleti şiddetle kızdırıp sağ memeye bastırarak dağlarlardı.

Böylece memenin büyümesi önlenir, bütün kuvvet sağ omuz ve kola giderdi .

Bu şekilde İskit kadınları gerek savaşlarda ve gerekse bozkır hayatının zorluklarına karşı daha güçlü mücadele verebilmiştir.

Ayhan Balaban

Danışman-İlhami Durmuş

Ankara-2006

367-İskit, Hun ve Göktürklerde Sosyal ve Ekonomik Hayat.

Tolonbeg

______________________________________________________________________________________________

tolon dede biz de kadının eşit miras hakkı var mıydı ya beni bir aydınlatsan?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Sevgili Torun,istegin yerine getirilmiştir.

Buyur:
İslam Öncesi Türk Kadınına, Diğer Toplumlarla Karşılaştırmalı Bakış…

Eski Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan,

ailenin temelini teşkil eden kadın,

Türk destanlarında ve Türk felsefesinde öyle yüce bir mertebeye kurulmuştur ki kadını öylesine yüce bir varlık haline getiren töreye ve kültüre hayran olmamanın imkanı yoktur.

Kadın,

erkeğin biricik yoldaşı

ve çocuklarının anası olmak gibi önemli bir vazifeyle görevlendirilmiştir.

Daha da önemlisi Türk Milleti’nin tek bereket kaynağıdır.

Kendisine verilen bir takım haklardan dolayı

hanların,

hakanların,

cengaverlerin önünde saygıyla eğildikleri bir şeref abidesidir.

Türk destanlarında

kadın ilahi bir varlık konumuna gelmiştir.

Öyle ki erişilip dokunulması,

koklanması,

kısaca beş duyuyla algılanmasının imkanı yoktur.

Yaratılış Destanı’nda,

Allah’a

insanları

ve dünyayı yaratması için fikir ve ilham veren “Ak Ana” adında bir kadındır.

Oğuz Kağan’ın ilk karısı,

karanlığı yararak,

gökten inen mavi bir ışıktan,

ikinci karısı ise kutsal bir ağaçtan doğmuş insanüstü varlıklardır.

Yakutlar’da “Ak Oğlan” ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir.

İlk Türk yazıtlarından olan Bilge Kağan kitabesinde Kağan: “Sizler anam hatun, büyük annelerim, hala ve teyzelerim, prenseslerim…” hitabıyla söze başlar.

En eski Türk inancına göre,

“Han ile Hatun” gök ile yerin evlatlarıdır.

Kadın burada yedinci kat göktedir.

Kadına, böylesine bir kutsallık veren törede kadının dövülmesinin,

horlanmasının imkanı yoktur.

Zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum göze çarpmamaktadır.

Türk destanlarında kadın erkeğin daima yanındadır.

Onların güç ve ilham kaynağıdır.

Dede Korkut hikayelerinden olan “Deli Dumrul”da, Dumrul canının yerine can bulma çabasına girince bunu kadınından bulmuş,

kadın ona hiç çekinmeden canını vereceğini söylemiştir.

Yine Türk kültüründe destan kahramanları

iyi ata binen,

iyi kılıç kullanan,

iyi savaşan kadınlarla evlenmek istemektedir.

Nitekim, Dede Korkut’taki Bamsı Beyrek hikayesinde yer alan “Banu Çiçek” bunun en güzel örnegidir.

Kırgızların Manas Destanı‘nda kadın,

evin namusunun koruyucusudur.

Kazaklar’da kadına verilen değer şu atasözüyle ne güzel anlatılmıştır:

“Birinci zenginlik sağlık,

ikinci zenginlik ise kadındır.”

Tüm Türk destanlarında sarsılmaz

bir saygı,

sevgi

ve sadakat vardır.

Gerdeğe girdiği gün murad alıp vermeden yalnız kalan kadın kocası ölünceye kadar onu bekleyeceğine ve üzerine bir erkek sinek bile kondurmayacağına and içerdi.

Kadınların savaşta düşmanın eline geçmesi büyük bir zillet sayılırdı.

Oğuz Kağan Destanı’nda ırza tecavüz edenlerin öldürüldüğü

veya gözlerine mil çekildiği ifade edilmektedir.


İranlı bir tarihçi olan Gerdizi de

“Malumdur ki Türk kadınları çok iffetlidirler.” derken Türk kadınının ahlaki temizliğini övmektedir.

Bu övgü boşuna değildir.

Nitekim kadın adları arasında

temiz,

faziletli manasına gelen

“Hun,

Sabir,

Arig,

Arık,

Uygur

Silink,

Kazan Silu” gibi adların bulunması sebepsiz değildir.

Aynı şekilde İbni Batuta Şehnamesi’nde Kırım’daki hatıralarını anlatırken söyle demektedir.

“Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türkler’in kadınlarına gösterdiği hürmetti.

Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.”

İslamiyet öncesi Türk toplumlarında kadınsız bir iş görülmezdi

Kadın erkeğin tamamlayıcısıydı.

O sürekli erkeğin yanındaydı.

Hakanın buyrukları yalnız “Hakan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.

Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu.

Tören ve şölenlerde kadın,

hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi.

Mesela büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Mete Han’ın hatunu imzalamıştır.

Ebul Gazi Bahadır Han,

Şecere-i Terakime’de,

Oğuz ilinde,

yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmakta ve bu kızların isimlerini şöyle sıralamaktadır:

“Boyu Uzun Burla,

Barçın,

Salur,

Şabatı Hatun,

Künin Körkli,

Kerçe Buladı,

Kuğatlı Hanım.”

Türk kadını, diğer toplumlarda olduğu gibi

baskı altında tutulmuyor,

aşağılanmıyordu.

Kadının yüceliği Altay Dağları’nın en yüksek tepesine

“Kadınbaşı” ismi verilerek, sanki çağlar sonrasına bir mesaj gibidir.

İslam öncesi Türk topluluklarında kadına böyle bir bakış açısı var iken,

Türk toplumu dışında kalan milletlerde kadının durumu acınacak bir haldedir.

Cahiliye devri Araplarında, kadının kocası yanındaki değeri,

alınıp satılan

bir maldan farksızdır.

Arap erkeği adet zamanında kadınla bir arada oturmaz,

onunla yiyip içmezdi.

Aynı dönemde yine burada kadının miras hakkı yoktu.

Oysa, Türk kadını miras hakkına sahiptir.

Örnegin; Yakutlar’da kadının kendine ait mülkü mevcuttur.

Buna “and” veya “nemse” adı verilir.

Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardır.

Ölen bir kocanın karısı var ise; bunun mirastan iki hali olur.

1. Kocanın oğlu veya kızı,

oğlunun oğlu veya kızı ile beraber bulunuyorsa sekizde bir,

2. Bunlardan hiç biri kadının yanında değilse dörtte bir miras alırdı.

Aynı dönemlerde kadınların diğer toplumlardaki durumunu incelemeye devam edelim.

İngiltere’de XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi.

Hıristiyanlar ise;

kadına şeytan gözüyle bakmışlardır.

Yine İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayıldığı için İncil’e el süremiyordu.

Kadınlar İncil’i okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır.

İngiliz piskoposu Dour’un 1888 yılında Westminster Kilise’sinde vaaz verirken söyledikleri tüyler ürperticidir..

“Bundan yüz sene öncesine kadar kadın erkeğin sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı gibi

sorulmadan söze başlaması da caiz değildi.

Kocası başının ucuna kocaman bir sopa asardı

ve karısı ne zaman emrini tutmazsa onu kullanırdı.

Kadının sözü kızlarına geçmezdi.

Erkek çocuklar ise; analarına ev içinde bir hizmetçi kadından fazla paye vermezlerdi.”

Çin’de ise, boşanma hakkı sadece erkeğe mahsustu.

Kadının böyle bir hakkı yoktu.

Oysa Türk kadını tüm bu haklara sahipti.

“Koca karısını,

kadında kocasını boşayabilirdi.

Koca karısının getirdiği çeyizinin bedelini verirken, kadın para vermek veya mihrinden vazgeçmek suretiyle kocasından boşanabilirdi.”

Budizm’in kurucusu Buda ise;

ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiştir.

Eski Türk kadını,

Roma kadınından da fazla haklara sahipti.

Roma hukukunda kadın, kendi malına hükmedemezdi,

vasiyet yapamazdı.

Roma hukuku kadını ergin kabul etmiyordu.

Onu noksan akıllı sayıyordu( islam gibi).

Romalı kadın Jüstinyen devrine kadar tam bir esir hayatı yaşamıştır.

Roma’da dul kadının evlenmesi suç sayılıyordu.

Yine Çin’de yeni doğan çocuk,

erkekse pahalı kumaşlara,

kız ise bez parçalarına sarılırdı.

İran’da kendilerine eş olan kızlar günahkar sayılmışlardır.

İran’da kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik uygun görülmüştür.

Bu sebepten anaları ve kızkardeşleriyle evlenenler ortaya çıkmıştır.

Aynı şekilde Cahiliye Araplarının kız çocuklarını diri diri gömmeleri acı bir gerçektir.

Kız çocuğa sahip olmak şerefsizlik sayılmıştır.

İşte bu dönemlerde,

Türk kızları

ve kadınları,

toplumun şerefli bir ferdi olarak itibar görmüşlerdir.

Türk kadınının böyle ihtişam içinde ve saygı görerek yaşaması Türk karakter ve kültürünün yüksek değerini ifade eder

Maddeler halinde özetlersek,

1.) Türklerin en eski destanlarından biri olan Yaratılış Destanı’nın da Yaratan’a ilham veren ‘’Ak Ana ‘’ adında ki kadındır.

2.) Oğuz Kağan Atamızın kutlu eşlerinden biri mavi bir ışıktan,

diğeri kutsal bir ağaçtan doğmuş olağanüstü kadınlardır.

3.) Bilge Kağan kitabesinde Kağan ‘’ Sizler Anam Katun,

Büyük Annelerim,

Hala

ve Teyzelerim

Prenseslerim..’’ sözleri ile

hitabına başlardı.

4.) Eski Türk inancına göre ‘’Han ile Katun’’ gök ve yerin evlatlarıdır.

Kadının yeri yedinci kat göktür.

5.) Eski Türk destanlarında kadın erkeğinin her daim yanındadır.

Kadın erkeğinin güç ve ilham kaynağı kabul edilirdi.

6.) Türk kültüründe destan kahramanları iyi ata binen,

iyi savaşan

,iyi kılıç kullanan kadınlarla evlenmek istemektedirler.

Örnek olarak Korkut Ata’nın Bamsı Beyrek hikayesindeki Banu Çiçek Katun’u verebiliriz.

7.) Eski bir Türk atasözü; ‘’Birinci zenginlik sağlık,ikinci zenginlik iyi bir kadın.’’

8.) Savaşta kadınların düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.

9.) Oğuz Kağan destanından öğrendiğimize göre

ırza tecavüzün cezası ölüm

veya gözlere mil çekilmesiydi.

Arap gezgini Ahmed bin Fadlan,Türklerin tecavüz suçlusunun bacaklarından çapraz bağlanmış iki ağaca bağladığını ve ipin kesilmesi sureti ile bacakların ayrıldığını hatıralarında belirtir.

10.) Yine Arap gezgini olan İbn’i Batuta şöyle der ‘’ “Burada tuhaf bir hale şahit oldum ki o da Türkler’in kadınlarına gösterdiği hürmetti.

Burada kadınların kıymeti ve derecesi erkeklerinden daha üstündür.”

11.) Kağanın buyrukları yalnız “Kağan buyuruyor ki” ifadesiyle başlamışsa geçerli kabul edilmezdi.

12.) Yabancı devletlerin elçilerinin kabulünde hatun da hakanla beraber olurdu.

Tören ve şölenlerde kadın,

hakanın solunda oturur siyasi ve idari konumlardaki görüşlerini beyan ederdi.

Mesela büyük Hun İmparatorluğu adına Çin ile ilk barış antlaşmasını Tanrıkut Mete Han’ın Katunu imzalamıştır.

13.) Ebul Gazi Bahadır Han, Secere-i Terakime’de, Oğuz ilinde, yedi kızın uzun yıllar beylik yaptığını anlatmaktadır.

14.) Kadının yüceliği Altay Dağları’nın en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismi verilerek yaşatılmıştır.

15.) Eski Türklerde kadın miras hakkına sahipti. Kadının kendine ait mülkü mevcuttu. Kadının bunu istediği gibi kullanma hakkı vardı.

16.) Eski Türklerde koca karısını boşayabildiği gibi,kadında kocasını boşayabilirdi.

Şimdide diğer toplumların kadına bakışına bir göz atalım.

1.) İngiltere’de XI. asra kadar kocalar karılarını satabilirdi.

Hıristiyanlar ise;

kadına şeytan gözüyle bakmışlardır.

Yine İngiltere’de kadın “murdar” bir varlık sayıldığı için İncil’e el süremiyordu.

Kadınlar İncil’i okuma hakkına Hanry devrinde (1509-1547) sahip olmuşlardır.

2.) İngiliz piskoposu Dour’un 1888 yılında Westminster Kilise’sinde vaaz verirken söyledikleri ;

“Bundan yüz sene öncesine kadar kadın erkeğin sofrasına oturma hakkına sahip olmadığı gibi sorulmadan söze başlaması da caiz değildi.

Kocası başının ucuna kocaman bir sopa asardı ve karısı ne zaman emrini tutmazsa onu kullanırdı.

Erkek çocuklar ise; analarına ev içinde bir hizmetçi kadından fazla paye vermezlerdi.”

3.) Çin’de , boşanma hakkı sadece erkeğe mahsustu.

4.) Budizm’in kurucusu Buda ise; ilk başlarda kadınları dinine kabul etmemiştir.

5.) Roma hukukunda kadın, kendi malına hükmedemezdi, vasiyet yapamazdı. Roma hukuku kadını ergin kabul etmiyordu. Onu noksan akıllı sayıyordu. Roma’da dul kadının evlenmesi suç sayılıyordu.

6.) Çin’de yeni doğan çocuk, erkekse pahalı kumaşlara, kız ise bez parçalarına sarılırdı.

7.) İran’da kanları bozmamak için yakın akrabalarla evlilik uygun görülmüştür. Bu sebepten anaları ve kız kardeşleriyle evlenenler ortaya çıkmıştır. ( Özellikle Mazdeizm’in popüler olduğu dönemde.)

8.) Cahiliye Araplarının kız çocuklarını diri diri gömmeleri bir gerçektir.

İlk Kurşun - 06 Mayıs 2012
ur:

alıntı

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

İskitler'in tamamı Türk mü? Karadeniz'in kuzeyinde yer alan İskitler'in Türklerin yanısıra bugün Çerkes, Kazak, Rus olarak andığımız halkların atalarının da İskitler'in içinde yer aldığını düşünüyorum.

Hunlar'ın bile Türk olduğu kesin değilken İskitler'den bu kadar rahat Türk diye bahsedilemez. Bahsettiğimiz bu topluluklar göçebe oldukları için onlardan bize kalan şeyler az. Sadece bizim tarih kitaplarımızda bu kadar kesin Türk olarak adlandırılıyor diğer milletler. Bulgarları bile Türk yaptık.

Yanlış anlaşılmasın, Tolondede'ye genelde karşı çıktığımdan Türk düşmanı olduğum çıkarılmasın. Ben de bir Türküm. Ama ırkçılığa karşıyım. Bir de bu şekilde milletleri Türk yaparak kutsamaya karşıyım.

İskitlere İranî halk diyenler:

  1. ^ Херрманн, Unesco, Эрик Жüрчер, History of Humanity: From the seventh century BC to the seventh century AD, Routledge, 1996, ISBN 9789231028120, p. 181. Scythians were Iranian peoples
  2. ^ Andrew Bell-Fialkoff, Andrew Villen Bell, The role of migration in the history of the Eurasian steppe: sedentary civilization vs. "barbarian" and nomad, Vol. 1: Role Migrant History Eurasian Step, Palgrave Macmillan, 2000, ISBN 978-0-312-21207-0, p. 379.Eastern-Iranian nomadic peoples
  3. ^ Paul Robert Magocsi, A history of Ukraine, University of Toronto Press, 1996, ISBN 978-0-8020-7820-9, p. 28. a branch of Iranian people
  4. ^ Mykhaĭlo Hrushevsʹkyĭ, Andrzej Poppe, Marta Skorupsky, Uliana M. Pasicznyk, Frank E. Sysyn, History of Ukraine-Rus': From prehistory to the eleventh century, Canadian Institute of Ukrainian Studies Press, 1997, ISBN 978-1-895571-22-6, p. 83. Scythians were an Iranian people
  5. ^ Hermann Parzinger: Die Skythen (Almanca). Beck Yayınevi, Münih 2004. ISBN 3-406-50842-1
  6. ^ Scythians is pronounced /'sɪθɪən/ or /'sɪðɪən/. Scyths are pronounced /'sɪθs/ From GreekΣκύθης. Note Scytho- /'saɪθəʊ/ in composition (OED).
  7. ^ Scythian mummy shown in Germany, BBC News

İskitlere Türkî diyenler:

  1. ^ Prof. Durmuş, İlhami (2012). İskitler, s.62-66, Akçağ Yayınları, Ankara, ISBN 978-605-5413-95-8
  2. ^ H. Celâl Güzel, Ali Birinci, Genel Türk tarihi, 1. cilt, Yeni Türkiye, 2002, s.485
  3. ^ The Turks. Volume 1: Early Ages. Part 3: Old nomads of the steppes: Scythian age in Eurasia. Prof. Dr. A. Chay - Prof. Dr. I. Durmus, Scythians, Yeni Türkiye, Ankara 2002, s.147-166], ISBN 975-6782-56-0)
  4. ^ Mirfatih Zekiyev Türklerin ve Tatarların kökeni syf; 143-178 Selenge yayınları Ağustos 2007
  5. ^ Tarhan, M. Taner - "Ön Asya Dünyası'nda İlk Türkler Kimmerler ve İskitler" Türkler Ansiklopedisi, C. I, Ankara 2002, s. 597
  6. ^ Kazi Laypanov / İsmail Miziyev Türk Halklarının kökeni Selenge yaınları 2008 syf 77-101
  7. ^ GÜLER, Ali 2001 Türklük Bilgisi, Tamga Yayıncılık, ANKARA 34
  8. ^ MEMİŞ, Ekrem1987 İskitler’in Tarihi, Selçuk Üniversitesi Yayınları, KONYA syf 79-80
  9. ^ Cahill, Patricia A. Unto the breach: martial formations, historical trauma, and the early modern stage (2008), Oxford University Press, sf. 45
  10. ^ a b The geography system of Herodotus examined and explained, by a comparison James Rennell[kaynak belirtilmeli]

İskitlere Osetler'in atası diyenler:

tarihinde KafaBeyinUs tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hunlar'ın bile Türk olduğu kesin değilken İskitler'den bu kadar rahat Türk diye bahsedilemez. Bahsettiğimiz bu topluluklar göçebe oldukları için onlardan bize kalan şeyler az. Sadece bizim tarih kitaplarımızda bu kadar kesin Türk olarak adlandırılıyor diğer milletler. Bulgarları bile Türk yaptık.

Türk siyasi bir terim. Bugün kullanıldığı gibi algılama.

İskitlerin Türki kavim olduğu düşünülüyor.

Bulgarları biz Türk yapmadık. Araştır biraz görürsün.

Ancak bugünkü Bulgar halkına Türk denilemez elbette. Sanırım ülkeye adını veren veya bir süre orayı yönetenler. Veya Türki denilen esas Bulgarlar eriyip gitti. Geride slavlar kaldı.

O bölgelerde yaşayan gagavuzlar var mesala. Yani oralarda Türkler yaşamış zamanında hala daha yaşıyor. Belki de onlar gibi bir topluluktu. Geride izleri kaldı.

Bu linkte Türk olduklarını savunan bir Bulgar var. Ama bana pek inandırıcı gelmedi. İlginç konular.

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/bulgaristan/2014/03/06/7477/bulgarlarin-kokeni-turktur

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...