Jump to content

Ezelde ne vardı?


Recommended Posts

Gelelim Âyete (Araf 172).

Gelelim de, sen şimdi bu kepaze, rezil ayeti savunmak niyetinde misin? İnsanlıktan çıkmadan, geri bir cahil yobaz olmadan bunu yapabilmenin bir yolu yok. Adam ademoğullarının!! bellerinden!!! zürriyetlerini!!!! çıkarıyor bilader, boru değil bu, bu bir kepazelik, rezalet yani, skandal!

Zahr bel ve sırt bölgesi demektir. Cahil herifler döl belden gelir sanıyorlar. Önce bunu bir öğren. Kuran'ı yazan cahiller bu kadar kara cahil.

Bunların döl erkekten devam eder sanmaları ayrı rezalet, erkeklerin bellerinden zürriyet çıkarıp allahları ile konuşturmaları ayrı kepazelik. Bunları hep önceki iletilerimde açıkladım. Bu kara cahil arapların ve onların dogmatik eseri kuran'ın ele alınır bir tarafı hiç yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 113
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Sevgili kardeşim,

O sûrede anlatılmaya çalışılan şey, Allah'ın büyüklüğünü insanın küçüklüğünü vurgulamak; o günün insanının, yani ilk muhatapların anladığı şekilde; yoksa mesele bel-döl meselesi değil.

Kur'an'ı nasıl yorumluyorsunuz, nasıl mantık yürütüyorsunuz, nasıl bir yöntem bu?!!! Öyle anlaşılıyorki, ordan-burdan toplama alıntılar yaparak, birbirinizi taklid ediyorsunuz.

Kur'an'ı yanlış çıkarmak için gayret gösterme, içinde bulunduğu şartları anlamaya çalış.

Kardeşim,

manevi bir dünyaya inanmayan insana, her şeyi şu görüp algıladığı maddi kanunlar çerçevesinde anlamaya çalışan bir insana anlatmak elbette tatmin edici olmayacak.

Kaçan maçan yok,hem kendin anlamıyorsun, hem de tutarsızlıktan bahsediyorsun, bir sürü hakaretvari sözler söylüyorsun.

Gelelim Âyete (Araf 172).

Sen hangi belden, dölden bahsediyorsun?!

Ben diyorum ki -Kur'an değil-: Bel derken döl, zürriyet demek istiyorum,bacak ve gövde arasındaki 'bel bölgesini' değil.

Bu âyette ise gayet açık bir şekilde 'zürriyet' kelimesi var, bel-döl dememiş bile!

Yine bu âyet Âdem diye birinden hiç bahsetmiyor, 'âdemoğulları diyor iyi bak, yani insanı işaret ediyor, senin dediğin gibi Âdem'i değil.

Sen kalkıp olmayan kelimeler üzerinden yorum yapıyorsun, sonra da anlamadığın şeyin maliyetini başkalarından biliyorsun.

Bir de demişsin ki, tutarsızlık-kaçamak falan! Hani göster âyeti, bildiğimiz kadarıyla yorumlayalım.

Şimdi, yukardaki iletinizde diyorsunuz ki: evet kuranda bel diyor ama o zamanın insaları bu şekilde biliyordu, dolayısı ile onların dilinden konuşuyor. Sonra diyorsunuz ki hayır kuran orada bel demiyor, bel diyen benim, onu da farklı amaçla söylüyorum.

Açıkça ve bilerek kendi sözlerinizi yalanlıyorsunuz ve bunu ortaya koyunca da hakaretler ettiğimizi söylüyorsunuz.

Ayıptır; uyduruk masalları savunmak için kendinizle bu kadar çelişmeniz ve kendinizi bu durumlara düşürmeniz, sizi olmasa bile insanlık onuruna sahip olan başkalarını incitiyor.

Bel döl meselesinde kaçak oynayarak asıl soruyu da unutturmaya çalışmışsınız. Onu da hatırlatalım:

Şu bebeğin fıtratında inanma var mıdır? Bu bebek tam olarak neye inanır? Bu bebeğin sinir sistemi ie ilgili kısımları dışında kayda değer bir beyni bulunmuyor. Anancephaly denilen ve amerika gibi bir ülkede 5000'de 1 sıklıkta görülen bir doğum bozukluğu. Lütfen bu fıtratta inanmanın bulunup bulunmadığını açıklayabilir misiniz? Cevabınıza göre ruh ile beynin ilişkili olup olmadığını, ilişkisizse bu durumda beyni olmayan insanların düşünüp, karar verebileceğini, ilişkisizse beyninin bir kısmını -ameliyat, kaza vb ile- kaybeden insanların da ruhlarının bir kısmını yitirdiklerini söylemiş olacaksınız.

İslam temelli olarak konuştuğunuzu var sayarak bunları yazmıştım, farklı bir dinden bahsediyorsanız ona göre ele alabiliriz. Eğer dinim islamdır diyorsanız, şunları hatırlatmakta ve fıtrat gibi cilalı sözcükler kullanıyor olmanın konuyu değiştirmediğini göstermekte fayda var:

Hayali tanrınız insanları kendisine tapınsınlar diye yaratmış. Yukardaki videodaki de bir insan. Dolayısı ile hayali tanrınız onu da kendisine tapınsın diye yaratmış ve yaradılışında bir inanma içgüdüsü/amacı? gözetilmiş. Tanrınız aynı masal kitabında insanları huzurunda toplayıp onlardan söz aldığını da belirtir. Yani bu yukardaki kardeşimiz de yine bizimle beraber, tanrınızın huzurunda ona tapınacağı konusunda söz vermiştir.

Tanrınızın huzurunda ruhlar olarak -başka bir şekilde ise belirtin lütfen- toplandığımızı varsayıyorum. Bu durumda, yukardaki din kardeşimiz tanrınıza inanıyor mudur? Çünkü ruhu söz vermiştir ve zaten tanrınız onu kendisine tapınsın diye yaratmıştır. Eğer inanmıyorsa, neden inanmıyordur? Beyni olmadığı için mi? Beyni yoksa, ruhu da yok mudur? Geri kalan sorularım önceki iletimdedir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

'halid' kelimesi sonsuz anlamı taşıyorsa sana göre, Allah'tan başka sonsuz(luk) var anlamına gelmez mi bu? Sence bu çeviri hatalı olmaz mı?

Sonsuz anlamı taşıyor işte, bu dili konuşanlar bu kelimeye sonsuz anlamı vermiş, cennet için de cehennem için de halid kelimesi kullanılıyor.

İslam'ın prensibi sardırmayana saldırılmazmış, sen bunu külahıma anlat. İnsanın bu lafı diyebilmesi için hayatında hiç tarih okumamış olması lazımdır. Bu din nasıl yayıldı sanıyorsun? Araplar ganimet uğruna her tarafa saldırmışlar.
Bak burada Kur'an'ın prensiplerinden bahsediyorum, araplardan ve sonraki devletlerden değil.
Ben de İslam'ın prensiplerinden bahsediyorum, bu araplar bu dini yayarken prensiplerini havadan mı almışlar? Bu dinden çıkan ürün bu işte.
Kuran'da yazmıyor mu ganimet? Kuran demiyor mu biz sizi ayak basmadığınız topraklara da varis kıldık diye? Kuran demiyor mu bu putperestleri bulduğunuz yerde öldürün, hapsedin diye? Kuran demiyor mu hristiyanlardan ve yahudilerden haraç (cizye) alın diye?
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sanıyorum ki akıl hastasısınız, çünkü artık tamamen uydurmaktasınız.

Bakara 30

Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti.

Bahsettiğiniz ayette ademoğulları demekte. Adem var, adımen soyu var. Halbuki yukardaki ayette daha ortada adem yok, ademin oğulları yok, soy yok.

bu ayette bahsedilen üçüncü gündür. melekler ve cinlerin yaratıldığı ve artık ademin fiziki bedeninin yaratılacağı zamandır. çünkü yaratılışın ilk gününü meleklerde bilmiyordu. yaratılışına ve alemin yaratılışına meleklerin ve cinlerin yaratılışına şahit olan bir tek insandı. ayetle sabittir bu.

Rabbimiz niye demiş o meleklere ben sizin bilmediğinizi bilirim. çünkü onlar yaratılışın ilk gününden habersizlerdi. İnsanın öğretmenin Rab olduğunu bilmiyorlardı. İnsanın yaratılış sırrından da habersizlerdi.

kısaca bu bahsettiğiniz ayet yaratılışın üçüncü gününü anlatıyor ve meleklerin secdesi de adem as fizik bedeni yaratıldığında adem şahsında bütün insanlaradır. hiç bir ayrım yapmadan çünkü orada herkes insandı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu ayette bahsedilen üçüncü gündür. melekler ve cinlerin yaratıldığı ve artık ademin fiziki bedeninin yaratılacağı zamandır. çünkü yaratılışın ilk gününü meleklerde bilmiyordu. yaratılışına ve alemin yaratılışına meleklerin ve cinlerin yaratılışına şahit olan bir tek insandı. ayetle sabittir bu.

Hangi ayet bu?

Link to post
Sitelerde Paylaş
gönderildi (düzenlendi)

Şimdi, yukardaki iletinizde diyorsunuz ki: evet kuranda bel diyor ama o zamanın insaları bu şekilde biliyordu, dolayısı ile onların dilinden konuşuyor. Sonra diyorsunuz ki hayır kuran orada bel demiyor, bel diyen benim, onu da farklı amaçla söylüyorum.

Açıkça ve bilerek kendi sözlerinizi yalanlıyorsunuz ve bunu ortaya koyunca da hakaretler ettiğimizi söylüyorsunuz.

Ayıptır; uyduruk masalları savunmak için kendinizle bu kadar çelişmeniz ve kendinizi bu durumlara düşürmeniz, sizi olmasa bile insanlık onuruna sahip olan başkalarını incitiyor.

Bel döl meselesinde kaçak oynayarak asıl soruyu da unutturmaya çalışmışsınız. Onu da hatırlatalım:

Git allaşkına!

Ne istiyorsun, anlamıyorum?

Gayet makûl ve samimi cevaplar yazıyorum, yine tatmin olmuyorsun, açıkça bana söylemediğim sözleri bile söylemiş gibi yazmışsın.

Gelelim de, sen şimdi bu kepaze, rezil ayeti savunmak niyetinde misin? İnsanlıktan çıkmadan, geri bir cahil yobaz olmadan bunu yapabilmenin bir yolu yok. Adam ademoğullarının!! bellerinden!!! zürriyetlerini!!!! çıkarıyor bilader, boru değil bu, bu bir kepazelik, rezalet yani, skandal!

Zahr bel ve sırt bölgesi demektir. Cahil herifler döl belden gelir sanıyorlar. Önce bunu bir öğren. Kuran'ı yazan cahiller bu kadar kara cahil.

Bunların döl erkekten devam eder sanmaları ayrı rezalet, erkeklerin bellerinden zürriyet çıkarıp allahları ile konuşturmaları ayrı kepazelik. Bunları hep önceki iletilerimde açıkladım. Bu kara cahil arapların ve onların dogmatik eseri kuran'ın ele alınır bir tarafı hiç yoktur.

Kardeşim, burda o günün halkının diliyle birşeyler anlatılıyor.

Mikroskop altında yapılan bir operasyondan bahsedilmiyor.

Sonsuz anlamı taşıyor işte, bu dili konuşanlar bu kelimeye sonsuz anlamı vermiş, cennet için de cehennem için de halid kelimesi kullanılıyor.

Ben de İslam'ın prensiplerinden bahsediyorum, bu araplar bu dini yayarken prensiplerini havadan mı almışlar? Bu dinden çıkan ürün bu işte.
Kuran'da yazmıyor mu ganimet? Kuran demiyor mu biz sizi ayak basmadığınız topraklara da varis kıldık diye? Kuran demiyor mu bu putperestleri bulduğunuz yerde öldürün, hapsedin diye? Kuran demiyor mu hristiyanlardan ve yahudilerden haraç (cizye) alın diye?

'halid' kelimesiyle müjdenin ve cezanın çok, pekçok olduğu vurgulanmak isteniyor bence, böyle olması gerekir çünkü bu insanlara ivme vermek için iyi bir başlangıç.

Yazdığın şeyler tabi Kur'an'da var,fakat Kur'an'ın prensibi öncelikle gönülleri fethederek bunları uygulamak.

... Kuran demiyor mu bu putperestleri bulduğunuz yerde öldürün, hapsedin diye? ...

Bu âyeti birisi öğretmiş, temcid pilavı gibi tekrar tekrar yazıyorsunuz.

Orada bahsedilen müşrikler, kendilerine süre verilme konusunda ultimatom verilen müşrikler, genel bir prensipmiş gibi yazıyorsunuz.

tarihinde mmmrkl tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Git allaşkına!

Ne istiyorsun, anlamıyorum?

Gayet makûl ve samimi cevaplar yazıyorum, yine tatmin olmuyorsun, açıkça bana söylemediğim sözleri bile söylemiş gibi yazmışsın.

Kardeşim, burda o günün halkının diliyle birşeyler anlatılıyor.

Mikroskop altında yapılan bir operasyondan bahsedilmiyor.

Makul sandığınız şeyler zırvalardan ibaret. Yukarda yine tekrarlamışsınız. Diyorsunuz ki -önceki iletimde de belirttim- o günün insanlara dölün belden geldiğini sanıyordu, o yüzden onların bildikleri gibi konuşmuş.

Bu tamamı ile saçmalık; alemlerin rabbininin insanların anlamamasından korkup onların bildikleri ile konuştuğunu söylemeniz pek gülünç, çünkü bu durumda uyduruk tanrınızının halktan farkı nedir? Bu kitabın halkın bildiği saçmalıkları desteklemekten başka ne amacı vardır? Peki bu uyduruk tanrı: ya bunları kandırdık da, günün birinde bilim diye bir şey ortaya çıkacak, o zaman onları nasıl kandıracağız demez mi? Bu uyduruk tanrı, zamanın zırvalarını tekrarladığını biliyorsa, bilim ilerlediğinde bu kepazeliğinin ortaya çıkacağını düşünmez mi?

Sizin onların dili ile konuşmuş dediğiniz tanrı, zaten onların dili ile konuşan ve onlardan daha fazla bir şey bilmeyen Muhammed'den -ya da bu zırvaları uyduran kimse- başkası değildir. Bu zırvalar, dönemin zırvalarıdır. Siz de bunların açıkça zırva olduğunu görüdüğünüz halde, bunları gönderen allahsa, zırvalamayacağına göre demek ki dönemin diline uygun konuşmuştur diyorsunuz. Hayır; bunları gönderen bir tanrı olmadığı için, dönemin dili ile yazılmış olması normaldir, çünkü o dönemin adamları tarafından uydurulmuştur.

Bakın, uyduruk tanrınız evreni dönemin bilgilerine göre mi yaratmış? Uyduruk tanrınız fiziksel, kimyasal, biyolojik, matematiksel vb ilişkileri dönemin bilgilerine göre mi düzenlemiş? Uyduruk tanrınız alemleri yaratırken, ya bunlar anlamaz, anlayacakları şekilde yaratayım mı demiş? Ama yarattıktan sonra ne hikmetse ya bunlar anlamaz, anlayacakları şekilde yanlış biçimde anlatayım diyor, ha?

Kendinizi bu kadar düşürmeyin. Bunlar o dönemin zırvalarıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

'halid' kelimesiyle müjdenin ve cezanın çok, pekçok olduğu vurgulanmak isteniyor bence, böyle olması gerekir çünkü bu insanlara ivme vermek için iyi bir başlangıç.

Araplar bu kelimeyi sonsuz olarak kullanmışsa senin neyi düşündüğün önemli değil. Halid kelimesinin uzun bir süre anlamında kullanıldığı tek bir ayet var mı?

Yazdığın şeyler tabi Kur'an'da var,fakat Kur'an'ın prensibi öncelikle gönülleri fethederek bunları uygulamak.

Kuran'da varsa daha ne tantana ediyorsun? Elalemin malını, mülkünü yağmalamak, topraklarına mirasçı olmakla gönüllerin fethedilmesini hangi mantıkla bağdaştırıyorsun? Demek ki senin gönlünü fethetmek için elinden malını, mülkünü zorla almak, sana bir pislik gibi davranmak gerekiyor. Mazoşist misin?

Bu âyeti birisi öğretmiş, temcid pilavı gibi tekrar tekrar yazıyorsunuz.
Orada bahsedilen müşrikler, kendilerine süre verilme konusunda ultimatom verilen müşrikler, genel bir prensipmiş gibi yazıyorsunuz.
Birisi öğretmiş değil, Kuran'da yazıyor. Kuran'ın kapsamı konusunda bir karar vermelisiniz, ya o döneme hitap ediyor deyin, ya da tüm zamanlara. Yoksa kıvırmalarınızı takip etmek zorlaşıyor.
Link to post
Sitelerde Paylaş

ezel de ne vardı...

İlle bir şey olmak zorun da mı...

Sanırım zorunda...

Çünkü hiç bir şey olmasa o zaman bu varlık başlayamazdı...

Hiçlikten hiçlik çıkar...

Şimdi bir şeyler var olduğuna göre demek ki ezel de hiçliş dışında bir şeyler vardı...

böyle bir varlık olmak zorunda...

Biz ona zorunlu varlık diyelim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben şu söyleme çok hayret ediyorum: "Sonsuzluğu düşününce kafayı yiyecek oluyorum." Bunda kafayı yiyecek ne var anlamıyorum. Türk insanının kafası bu kadar mı dar? Müslüm kafası mı dar yoksa? Yahu basbayağı sonu yok işte, hayır sonu niye olsun da? Sonu olup da nerede bitsin? Aha işte arkadaş burada biter, burası the end, burası game over burası finish diyebileceğin bir yer nasıl ve niye olsun?

Hayır yani, nasıl olsun bir, niye olsun iki... Bunun olmasının bir yolunu görebilen varsa söylesin de ben de kafayı yiyeyim yani... Bunda kafa yiyecek filan ne var ben hiç anlamıyorum. Belki kafayı yemek iyi oluyordur, bakayım bir ben de tadına... Bana bir sonlu olmasının yolunu gösterin, sonu olmalı ve şurası olabilir deyin de biz de bir kafa yiyelim yahu!

Lan ben sonsuzluğu düşününce huzur buluyorum, kafam rahatlıyor, bakıyorum biri sonsuzu düşününce kafayı yiyecem diyor. Ülen bu nasıl oluyor yahu? Nasıl ve niye kafayı yiyorsun bilader yahu? Bunda kafayı yiyecek ne olduğunu bir anlasaydım!

İyide sonsuzluğu hayal edebiliyorsun da yaratıcısı olmayan bir tanrıyı neden hayal edemiyorsun? tarihinde Ateş seni çağırıyor tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İyide sonsuzluğu hayal edebiliyorsun da yaratıcısı olmayan bir tanrıyı neden hayal edemiyorsun?

Arada ilinti göremedim. Sonsuzluğun olmasının tanrının olmasını gerektirmesini açıklayabilecek misin? Böyle bir gereklilik yok. Tanrı zaten olanaksız. Olanaklı olduğunu açıklamanın bir yolu da yok. Sonsuzluk bunu olanaklı kılmaz.

Yine okumuyorsun, aklına geleni söylüyorsun diyeceğim. Çünkü bunu yazdım. Neydi işte şu tartışmanın kızıştığı başlık, şimdi hatırlayamadım. Gerçeklik filan bir şeydi. Orada yazdım. Okumuyorsun. O başlıkta benim ana konum buydu. Okumuyorsun. Okumayıp niye söylenmiş konuları tekrar soruyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arada ilinti göremedim. Sonsuzluğun olmasının tanrının olmasını gerektirmesini açıklayabilecek misin? Böyle bir gereklilik yok. Tanrı zaten olanaksız. Olanaklı olduğunu açıklamanın bir yolu da yok. Sonsuzluk bunu olanaklı kılmaz.

Yine okumuyorsun, aklına geleni söylüyorsun diyeceğim. Çünkü bunu yazdım. Neydi işte şu tartışmanın kızıştığı başlık, şimdi hatırlayamadım. Gerçeklik filan bir şeydi. Orada yazdım. Okumuyorsun. O başlıkta benim ana konum buydu. Okumuyorsun. Okumayıp niye söylenmiş konuları tekrar soruyorsun?

Her yazıyı takip edemem.evrenin sonu olduğuna göre dışında ne var?

Link to post
Sitelerde Paylaş

ezel de ne vardı...

İlle bir şey olmak zorun da mı...

Sanırım zorunda...

Çünkü hiç bir şey olmasa o zaman bu varlık başlayamazdı...

Hiçlikten hiçlik çıkar...

Şimdi bir şeyler var olduğuna göre demek ki ezel de hiçliş dışında bir şeyler vardı...

böyle bir varlık olmak zorunda...

Biz ona zorunlu varlık diyelim...

İyi mantık.

Hayal etsek ne işe yarayacak ki? Hayal etmekle gerçek mi olacak? Hayal ederek sadece kafanda tanrı yaratırsın, o kadar.

İllâki gözünle görmen mi lazım?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu saçmalıklar kafanda hep zaman denilen algıyı dışarıda da varmış gibi görmen yüzünden ortaya çıkıyor.

Zaman diye bir şey yoktur.

İnsan bilincinin tanık olduğu ögeleri sıralamasından çıkıyor bu algı.

Kant'ın "zaman antinomisi"nden kaçınmak için "zaman yok" deme eğilimindeyiz ama Eddington ve İlya Prigogine'nin "zaman oku" kavramından sonra "zaman yok" demek önemli bir gerçeği yok saymaktan başka bir şey değildir.

Aralarında nedensellik bağıntısı olan olaylar önce ve sonralık ilişkisine sahiptir ve tüm bunlar art arda eklenme ile gerçekleşiyorlar ve biz de kesin ve net olarak bunları gözlemliyoruz.

Sanırım Planck ölçeğini en küçük anları konuşmaya gerek yok. Demek istediğim zaman bizden bağımsız olarak da var. Bizim belleksel süreçlerimiz filan sadece bu olgunun gözlemlenmesi.

Aralarında fiziksel nedensellik bağları olan olaylar zamanı meydana getirirler ve zaman geçmişte sonsuz olamaz. Çünkü mekanik nedensellik bağıntısının sonsuz geçmişe gittiğini ileri sürersek var olduğumuzu açıklayamayız.

Şimdiki durum bir öncekinin sonucudur. o da bir öncekinin ve bir önceki de daha öncekinin ... daha daha öncekinin... ne kadar gidersek hep geçmiş sonsuz anlar vardır.

İşte bu bir yanılgıdır. Çünkü sonsuz geçmişe gidemiyorsak sonsuz geçmişten de art arda eklenme ile bugüne gelemeyiz. Big bang teorisi bir başlangıç anını kabul ederek Kant'ın çatışkısını çözmüştür. Big bang'in nedeni neydi? Fizikçiler buna vakumdaki nedensiz kuantum dalgalanmaları diyorlar.

Kuantum dalgalanmalarının fiziksel bir nedeni olmadığı söyleniyor. Bu zaman problemine ve sonsuz nedensellik çatışkısına iyi bir çözüm bence. Zaman olarak algıladığımız şey mekanik nedensellik bağıntısıdır. Mekanik bağıntısı ya da zaman geçmişte sonsuz olamaz. Çünkü varılamayacak yerden buraya vardık dersek biraz felsefi derinliği olanlar bize gülerler.

Ezelde ne vardı?

Tanecikli olmayan, mekanın anlamsız olduğu, nedenselliğin, fizik yasalarının ya da zamanın işlemediği, gözlem vermeyen Vakum. Hakkında bilimsel olarak pek bilgi sahip olamadığımızdan dolayı vakum deme gafletinde bulunduğumuz bu "varlığın kaynağı" ile ilgili şunları söyleyebiliriz:

Fizik yasaları, mekânsal boyutlar, nedensellik bağıntısı, canlılığın mimarisi(DNAnın bilgi kodlaması, proteinler-enzimler, fosfolipit yapı, ATP ile foton enerji depolayabilme, nöronların anıları depolayabilmesi...), bilinç durumlarına ilişkin özler(renkler, sesler, tatlar, kokular, sertlik-yumuşaklık, acı-ağrı, cinsel haz ;), sıcak-soğuk....) bilgi olarak mevcuttu.

Vakum dediğimiz bu "varoluşun kaynağı"nın ne olduğu şimdilik bilimin değil felsefenin konusudur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani araplara, yahudilere mi inanmam gerekiyor? Hangi mantıkla?

Evrendeki işleyişe, hücrenin işleyişine, atomun işleyişine, maddedeki potansiyele... bakıp bir yorum getirebilirsin.

Eminim yorumlayıp düşünüyorsundur.

Fakat şunu söyliyeyim: Kur'an'ı yüzeysel olarak incelemen ve ezoterik, hurafeci, akıldışı...geleneksel yorumlar seni Kur'an'dan uzaklaştırıyordur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kant'ın "zaman antinomisi"nden kaçınmak için "zaman yok" deme eğilimindeyiz ama Eddington ve İlya Prigogine'nin "zaman oku" kavramından sonra "zaman yok" demek önemli bir gerçeği yok saymaktan başka bir şey değildir.

Aralarında nedensellik bağıntısı olan olaylar önce ve sonralık ilişkisine sahiptir ve tüm bunlar art arda eklenme ile gerçekleşiyorlar ve biz de kesin ve net olarak bunları gözlemliyoruz.

Sanırım Planck ölçeğini en küçük anları konuşmaya gerek yok. Demek istediğim zaman bizden bağımsız olarak da var. Bizim belleksel süreçlerimiz filan sadece bu olgunun gözlemlenmesi.

Aralarında fiziksel nedensellik bağları olan olaylar zamanı meydana getirirler ve zaman geçmişte sonsuz olamaz. Çünkü mekanik nedensellik bağıntısının sonsuz geçmişe gittiğini ileri sürersek var olduğumuzu açıklayamayız.

Şimdiki durum bir öncekinin sonucudur. o da bir öncekinin ve bir önceki de daha öncekinin ... daha daha öncekinin... ne kadar gidersek hep geçmiş sonsuz anlar vardır.

İşte bu bir yanılgıdır. Çünkü sonsuz geçmişe gidemiyorsak sonsuz geçmişten de art arda eklenme ile bugüne gelemeyiz. Big bang teorisi bir başlangıç anını kabul ederek Kant'ın çatışkısını çözmüştür. Big bang'in nedeni neydi? Fizikçiler buna vakumdaki nedensiz kuantum dalgalanmaları diyorlar.

Kuantum dalgalanmalarının fiziksel bir nedeni olmadığı söyleniyor. Bu zaman problemine ve sonsuz nedensellik çatışkısına iyi bir çözüm bence. Zaman olarak algıladığımız şey mekanik nedensellik bağıntısıdır. Mekanik bağıntısı ya da zaman geçmişte sonsuz olamaz. Çünkü varılamayacak yerden buraya vardık dersek biraz felsefi derinliği olanlar bize gülerler.

Ezelde ne vardı?

Tanecikli olmayan, mekanın anlamsız olduğu, nedenselliğin, fizik yasalarının ya da zamanın işlemediği, gözlem vermeyen Vakum. Hakkında bilimsel olarak pek bilgi sahip olamadığımızdan dolayı vakum deme gafletinde bulunduğumuz bu "varlığın kaynağı" ile ilgili şunları söyleyebiliriz:

Fizik yasaları, mekânsal boyutlar, nedensellik bağıntısı, canlılığın mimarisi(DNAnın bilgi kodlaması, proteinler-enzimler, fosfolipit yapı, ATP ile foton enerji depolayabilme, nöronların anıları depolayabilmesi...), bilinç durumlarına ilişkin özler(renkler, sesler, tatlar, kokular, sertlik-yumuşaklık, acı-ağrı, cinsel haz ;), sıcak-soğuk....) bilgi olarak mevcuttu.

Vakum dediğimiz bu "varoluşun kaynağı"nın ne olduğu şimdilik bilimin değil felsefenin konusudur.

Bilinçten bağımsız bir zaman yok.

Var diyorsan rastgele seçilecek iki oluşun bir arada bulunduğu bir yer tarif etmelisin.

Mesela 1 dakika öncesi ile bir dakika sonrasının bir arada bulunduğu bir yer.

Dışiarıda zaman varsa böyle bir yer de olmalı.

İkinci konu içinde bulunduğumuz ortamdaki hareketle ilgili konu.

Hareket varsa bağımzsız zaman da olmalıdır diyorsun, haklısın bir bakıma.

Ancak evrende varsayılan olarak var olan şey hareket değil.

Puls da diyemem ona çünkü puls titreşiminin de aralıkları var.

Onun ne olduğunu sana ancak bir japon gonguyla anlatabilirim.

Gonga ilk vurduğun anda gongda bir silkelenme olur.

Gong sesinin en yükske geldiği an.

İşte o anı aralıksız bir titreşim olarak kabul edip tüm evrene genellersen, ortada olan şey o.

Ona hareket denmiyor. Ama harekete neden oluyor.

Potansiyel diyelim ona.

Bu konuyla ilgili pek felsefe yapan da olmadığından bu alanda bilimsel olarak hangi sonuçlara ulaşırsak ulaşalım ilkler olacak.

Maddede (enerjide) olan şey aralıksız titreşim (potansiyel), bu harekete yol açıyor.

Hareket de bilinç tarafından sıralandığında zaman algısı ortaya çıkıyor.

tarihinde Materyalist Bilinç tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ezelde ne vardı?

Sonsuz kavramına karşı çıkmak için bir gerekçe görmüyorum. Böyle bir gerekçe gösteremezsin zaten. Çünkü böyle bir gerekçe yok. Tersine sonsuzluk kaçınılmazdır. Sonsuzluğun ne zararı var da bundan kaçınmaya çalışıyorsunuz hiç anlamıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...