Jump to content

Paylaşmak istediğim bir E-mail.


Recommended Posts

Merhaba Kardeşim,

Mail'ini almak beni memnun etti, bu konularda seninle fikir paylaşımına her zaman hazırım. Sana bu konudaki cevaplarımı madde madde gönderiyorum. Umarım okurken benim yazdığım kadar keyif alırsın.

Açıklama: Dünya tarihi boyunca, bütün kültürlerdeki insanlar, bir Tanrı'nın varlığını kabul etmişlerdir.

Bir kişi, bütün tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün insanların, bütün ulusların ve kültürlerin hatalı, kendisinin haklı olduğunu nasıl söyleyebilir? Milyarlarca insan, çeşitli sosyolojik, zihinsel, duygusal ve eğitimsel çeşitliliği içeren milyarlarca insan, tek bir ağızdan bir Yaratıcı, bir Tanrı olduğuna karar kılmışlardır.

Antropolojik araştırmalar, günümüzde en uzaklardaki, en izole olmuş ve en ilkel kabilelerde bile evrensel bir Tanrı inancı olduğunu gösterir. Dünya üzerinde yazılmış en eski, en antik tarihi eserlerde veya efsanelerde, orijinal bir Yaratıcı, Tanrı konsepti görülmektedir. Günümüzde veya antik çağlarda çok tanrılı inançlara sarılmış, birbirinden bağımsız ve alakasız toplumların bile kökenlerinde en yüksek ve en yüce olan bir Tanrı bilinci olduğu görülür.

Cevabım

Milyarlarca insanın şu ya da bu şekilde Tanrı'ya inanmış olması doğru da olsa bunun Tanrı'nın varlığını kanıtlayan bilimsel bir açıklama olmadığı da bellidir. Ayrıca bu geneli inançlı toplumlarda Tanrı her zaman farklı şekillerde yorumlanmış, inanmayanlar olmuş, öyle ya da böyle belirgin bir inanç tüm dünyada hakimiyet kurmamıştır. Bugün bile tek bir kişi tanrı'yı baz alan inanç sistemini kabul etmeyen milyonların inandığı dinler mevcuttur (uzak doğu dinleri, paganizm vs...) ve bu böyle süregelmektedir. Konunun daha detaylı açıklamasını AteistForum'dan aldığım yazı ile örnekliyorum.

...

Bunun sebebi dünyanın neresinde doğarsa doğsun, tüm insanların aslında bu evren denen bilinmezde aciz oluşu. Neden varolduğumuzu bilmiyoruz. Hayattaki amacımızı bilmiyoruz. Hayatta bir amacımız olup olmadığını bile bilmiyoruz. Kökenimizi zaten bilmiyoruz. Hele de geleceğimizi, ölümü ve ölümden sonrasını hiç bilmiyoruz. Dolayısıyla bu kadar boşluk içindeki bireyleri bir araya getirebilmek, bir amaç etrafında toplayabilmek ve onlara hayatta sağ kalıp bir şeyler yaratma ve bir şeyler başarma mücadelesinin içine çekebilmek için fikirsel olarak tutunacakları dallar göstermek gerekiyordu. Bazı ruhani liderler ve karizmatik toplum önderleri de insanlara bu tür gerekçeler verdiler. İşte dinler bundan ibarettir diyebiliriz.

Bu başka işlere de yaradı toplumda. Çünkü din öyle bir kontrol mekanizmasıdır ki, normalde bir amaç etrafında toplanamayacak binlerce değişik kişi ve karakteri kontrol etme imkanı veriyor. Dünya nimetlerinin haksız bölüşümünü de insanların kolay kabul etmelerini sağlayacak bir psikolojik kontrol mekanizmasıdır din örneğin. Bu amaç için idealler zaten. Hatta bazılarına göre dinlerin ortaya çıkış sebebi de odur, yeryüzündeki tek fonksiyonları da.

...

Açıklama: Gezegenimizin karmaşıklığı, sadece evrenimizi yaratan temkinli bir tasarımcıya işaret etmekle kalmaz bugün hala ona bağlı olduğunu gösterir.

Tanrı'nın tasarımına işaret eden bir çok örnek, hatta sonsuz örnek mümkündür, ancak biz sadece birkaçını verebileceğiz: -- Diyerek devam etmiş ve dünyadaki hassas dengenin detaylarından bahsederek bunun yalnızca bir tanrı tarafından "yaratılabileceği" açıklanmış.

Cevabım

Bu sorunun cevabı da AteistForum'da detaylı olarak verildiği için bir ekleme yapmaya gerek duymadan oradaki yazıyı kopyalayacağım.

Evrende düzen var, canlılık var. Bu düzen nasıl kendiliğinden ortaya çıkabilir? Evren nasıl sahipsiz olabilir?

Evren için kaos değil kozmos denir zaten. Yani adında bile düzen var. Bize düzenli gözüktüğü açık evrenin. Fakat ortada hala 3 sorun var:

1) Bütünü kaotik olan sistemlerin bile kurallara uyan (düzenli) alt parçalarının olabildiği saptanmış. Evrenin daha üst bir kaosun düzenli bir alt parçası olması teorik olarak mümkün.

2) Evren düzenlidir, doğru, ama düzenin ille de bir zekadan çıkması gerektiği mantıksal olarak gösterilemez. hiç kimse düzenin ille de zeka gerektirdiğini mantıksal olarak kanıtlayamaz. Bize düzen zeka gerektirirmiş gibi geliyor olsa da, bu pekala günlük düşünce alışkanlıklarımızdan ve şartlanmalarımızdan kaynaklanıyor olabilir. Şartlanmalarımızın bizi yanılttığı durum bilimde az değildir ve bir şeyin bize "öyleymiş gibi" geliyor olması hiçbir zaman bir bilimsel kanıt değildir.

3) Evrendeki düzenin zeka gerektirdiği kabul edilse bile, bu zekanın belli bir dinin, ya da açıklamanın önerdiği zeka olması şart değildir. Bu zeka birden fazla olabilir, çok değişik formlarda olabilir, vs.

Ayrıca, "Evrenin bir sebebi olmalı" demek, bu sebep Tanrı olmalıdır demek değildir. Kısacası, teist kesim ne yaparsa yapsın düzen akıl yürütmesinden giderek hipotezlerini kanıtlayamaz.

Eğer bir sonucu, bir öncül önermeden doğrudan dedektif akıl yürütmeyle çıkaramıyorsam, o önerme a apriori doğru değildir, dolayısıyla kanıt gerektirir. Yani "Düzen=Zeka" gibi bir denklemi mantıksal olarak yazamıyorsam, ya da başka bir ifadeyle, "zeka" denen kavramı "düzen" denen kavramın tanımının içinden çıkaramıyorsam, bu zekanın mantıksal olarak düzenden doğrudan çıkarılamayacağını gösterir. Dolayısıyla, ortada bir kanıtlama yükümlülüğü vardır. Düzenin zeka gerektirdiğini söyleyenlerin sırtına binen bir kanıtlama yükümlülüğü.

"Başka nasıl olacak ki?" demeyin. Bir şeyi sizin zihniniz göremiyorsa, bu onun olamayacağı anlamına gelmez. İnsan zihni örneklere göre işler ve örneğini görmediği bir şeyi kavramakta güçlük çeker. Teist de, zekadan çıkmamış bir düzeni günlük hayatımızda pek görmediğimiz için, bunun aksinin olamayacağını düşünür.

Bu yüzden günümüzde bilim adamları daha dikkatliler. İyi bir bilimsel yöntem geliştirmişler ve bir şey eğer öncülünden mantıksal olarak dedektif bir akıl yürütmeyle çıkarılamıyorsa, bu şey doğru kabul edilemez, kanıt gerektiren hipotezler listesine eklenir. Düzenin zekadan çıkıp çıkmaması konusunda olduğu gibi.

...

Görüldüğü gibi evrenin üzerindeki hassas denge ve düzen mantığı Allah'ın varlığını doğrudan veya dolaylı olarak kanıtlamıyor.

Açıklama: İnsanlığın doğal olarak sahip olduğu yanlış ve doğru hisleri biyolojik olarak açıklanamaz (Vicdan).

Hepimizin içinde, bütün kültürlerde, evrensel bir doğru ve yanlış hisleri mevcuttur. Bir hırsız bile kendisinden bir şey çalındığında haksızlık içerisinde olduğunu düşünür. İstisnasız bütün kültürlerde, ailesinden zorbalıkla çekilip alınan ve tecavüz edilen küçük bir kız olayı karşısında büyük bir öfke, tiksinti ve bu kötülüğü onaylayanlara karşı kızgınlık oluşur. Biz hissi nereden elde ettik? Bütün insanların vicdanlarında yer alan evrensel bir adalet, kötülüklerden tiksinme bilinci nasıl oluşmuştur?

Cesaret, asil bir neden için ölmek, sevgi, merhamet, saygınlık, vazifeye sadakat, tüm bunlar nereden geldi? Eğer insanlar sadece fiziksel gelişimin ürünleriyse, "en güçlü olanın hayatta kalması" ise, niçin birbirimiz için canımızı feda ediyoruz? Yanlış ve doğru hakkındaki iç hisse nereden sahip olduk? Bizim vicdanımızın varlığına getirebileceğimiz en iyi açıklama, insanlığın kararlarına ve uyumuna önem veren, seven bir Yaratıcı'dır.

Cevabım

Öncelikle belirtmem gereken Ateizm yalnıca Tanrı'nın varlığını red etmektir. Evren ile ilgili konularda bir açıklama getirmez. Bütün bu konuları bilime havale etmiştir ve materyalist düşüncenin gereği olarak yalnızca bilim tarafından kabul edilmiş gerçekler üzerinden cevaplayabilir, eğer bilim bu konuya tutarlı bir açıklama getiremediyse bu konuda bir açıklama yapamaz. Zaten konu tutarlı olarak açıklanmadığı için hiç bir şeye inanmaz. Tanrı red kavramıda bundan ibarettir.

Dolayısıyla Ateizm bir çeşit felsefe veya fikir akımı olmadığı için, bu tip sorulara bir açıklama yapma sorumluluğu da yoktur. Tekrar AteistForum'dan yapacağım alıntı ile bu konunun detaylarını kopyalıyorum.

...

Ateistler dünyayı açıklama ile ilgili konularda birbirlerinden farklı görüşlere sahip olabilirler. Bir tibet rahibi, bir marksist, bir üniversite profesörü veya dünyadaki pek cok sırrı uzaylılarla açıklayan "yeni çağ" inanç sistemlerinden birine mensup bir kişi dünyanın açıklamasi ile ilgili pek çok noktada birbirlerinden çok farklı, hatta belki taban tabana zit düşüncelere sahip olabilirken, pekala da "ateizm" noktasında birleşiyor olabilirler. Dolayısıyla ateizmin ortak bir dünya açıklaması, değerler sistemi ya da ahlak felsefesi yoktur. Ateistlerin Tanrı konusu hariç diğer felsefi konulara ilişkin ortak bir dünya görüşü olmak zorunda değildir.

Fakat ateistlerin büyük çoğunluğu bilimsel/materyalist dünya görüşüne sahip kişilerdir ve dünya ve evren açıklamaları konusunda çağdaş bilimin bulgularını kullanırlar. Dolayısıyla temel felsefi sorulara bilimin cevap verebildiği ölçüde cevap verirler. Başka bir ifadeyle, ateistler evrenin kökeni, canlılığın ortaya çıkışı, hayatın anlamı gibi temel felsefi konularda verilmesi gereken cevapları bilime havale etmişlerdir.

...

Verdiğin link'teki bilgilerin geri kalanı Hıristiyan yorumu ile (daha bizim için varlığı bile mantıklı bir tabanda ortaya konulamamış) Allah'ın kişiliğini, yapısını, insanlarla iletişim kurma yollarını vb.. anlattığından onlar için detaylı açıklama yapmayı gerekli görmedim, ama sana fikirirlerimi açıklamak konusunda yardımcı olabileceğimi düşündüm cevaplarımla.

Kendine iyi bak, aklına gelirse yine yaz :)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...