Jump to content

kuranda doğayı korumak ile ilgili neden hiçbir ayet yok?


Recommended Posts

Sonradan uydurulan hadis'lerde var, ama bir bakışta uyduruk oldukları anlaşılıyor...

İslam insana değer vermeyen bir dindir. Köleler kıymetsiz, kadınlar ise ikinci sınıftır. Erkek ise servet düşmanlığı yapmaz, dinle uğraşıp uyuştuysa tamamdır. Temel olarak insana bu şekilde bakan bir dinden doğaya yönelik iyi mesajlar beklemek salaklıktır.

Biz İslam'dan söz ettik, ama diğerleri daha iyi değil; dinlerin (uhreviler) hiç biri doğaya sevgi beslemez, doğayı koruyun mesajı vermez...

Link to post
Sitelerde Paylaş

ağaç kesmeyi emreden bir din....doğayı korumak ??

Peygamber, Benu Nadir kabilesinin hurmalıklarını yaktırmıştı, ayrıca kestirmişti. Haşr Suresi'nin 5 ayetinde bu olaya kısaca değiniliyordu. "İnkarcı kitap ehlinin yurtlarında hurma ağaçlarını kesmeniz veya onları kesmeyip gövdeleri üzerinde ayakta bırakmanız, Allah'ın izniyledir. Allah, yoldan çıkanları böylece rezilliğe uğratır."

Bu ayette geçmeyen "yakma olay"ı, hadislerde yer alıyor. (Buhari, Cihad/154, Hars/6, Megazi/14, Tesir/59/2, Tecrid, hadis 1576; Müslim, Cihad 29-31, hadis 1746; Ebu Davud, Cihad/91, hadis 2615; Tirmizi, Siyer/4, hadis 1552; Ibn Mace, Cihad/31, hadis 2845; Darimi, Siyer/22; Ahmed Ibn Hanbel, 2/8,52,80.)

İslam hukukunda, cihad sırasında, düşman kesimindeki yaş ağaçların kesilebileceği, kesilmeden yakılabileceği hükme bağlanmıştı. (Damad, c.1,s.496.)

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sonradan uydurulan hadis'lerde var, ama bir bakışta uyduruk oldukları anlaşılıyor...

İslam insana değer vermeyen bir dindir. Köleler kıymetsiz, kadınlar ise ikinci sınıftır. Erkek ise servet düşmanlığı yapmaz, dinle uğraşıp uyuştuysa tamamdır. Temel olarak insana bu şekilde bakan bir dinden doğaya yönelik iyi mesajlar beklemek salaklıktır.

Biz İslam'dan söz ettik, ama diğerleri daha iyi değil; dinlerin (uhreviler) hiç biri doğaya sevgi beslemez, doğayı koruyun mesajı vermez...

edip bir videosunda hac ile ilgili bir ayette hayvanları korumaktan çevrecilikten falan bahsediyor diyordu bu iddiaya ne diyorsun kardeş?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Çölde bir KUM birde HURMA var.

İki şeyle doğamı olur.

Sonra hurmalıklarıda ya yaktılar yada kestiler.

Müslümenler yakmayı yıkmayı iyi bilirler.

Birde karşılarına İsreil gibileri çıkarsa kaçıp kumun altına saklanırlar.

Mehemmet ne bilsin dünyedeki cennet ülkeleri.

Onunkusu cehennem.

Cehenneminde nesini koruyacahkı.

Hulaguhan muazzam ordusuyla Türklerin intikamını almak için Iraktan giriş yapar.Bunu duyan Araplar daha günlerce önce o bölgelerden toz olurlar.Hulagu han Bağdada girer

Taş üstünde taş

Omuz üstünde baş koymaz.

Başta halifeyi keçeye sarıp atlara çiynetır.

Çadırında otururkan ,biryerden kumların havaya kalkıp aşağı indiğini görür.Kapıdakı nöbetçiyi çağırır şurayı elinle kaz bakıyım der.

Esker kumları yanlara çekerki Arabın böyügünün biri ağzında bir kamiş kumun altında yatıyor.O kamışla hava alıp veriyür.

Çadır kurulmadan önce adam gırmiş kumun altına girip saklanmış.

Tesedüfki eskerler Hakanın çadırını onnun üstüne kurmuşlar tabiki bilmeyerek.

Arap eskerleri 1967 Isreil-Arap sav aşındada öyle kumun altına girip saklanmışlardı.

Ama salaklıklarından ayakkabılarını dışarda bırakmışlar :D .

Abdünnesir eskerlerim yok,yoksa tümünü katl mi ettiniz İsreile deyince,senin eskerlerin kumun altına girip saklanmışlar.

Helikopterlerimiz bölgeye savaş bitti,kalkın evlerinize gidin yazılı kağıt attığımız halda iki gündür çıkan yok.

Ama Nasır efendi üzülme engeç yarına çıkarlar ,çünkü açlar.

Gerçekten birgün sonra kumun altından arap eskerleri çıkmaya başlar.

Ağaç yok,birde kum olmasaydı nasıl saklanacaklardı.

Allah demek durumu bilginden çölü yaratmış :D:D:D YA HABİBİ TAHALEHUNE :D .

Dedeniz

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Çölde bir KUM birde HURMA var.

İki şeyle doğamı olur.

Sonra hurmalıklarıda ya yaktılar yada kestiler.

Müslümenler yakmayı yıkmayı iyi bilirler.

Birde karşılarına İsreil gibileri çıkarsa kaçıp kumun altına saklanırlar.

Mehemmet ne bilsin dünyedeki cennet ülkeleri.

Onunkusu cehennem.

Cehenneminde nesini koruyacahkı.

Hulaguhan muazzam ordusuyla Türklerin intikamını almak için Iraktan giriş yapar.Bunu duyan Araplar daha günlerce önce o bölgelerden toz olurlar.Hulagu han Bağdada girer

Taş üstünde taş

Omuz üstünde baş koymaz.

Başta halifeyi keçeye sarıp atlara çiynetır.

Çadırında otururkan ,biryerden kumların havaya kalkıp aşağı indiğini görür.Kapıdakı nöbetçiyi çağırır şurayı elinle kaz bakıyım der.

Esker kumları yanlara çekerki Arabın böyügünün biri ağzında bir kamiş kumun altında yatıyor.O kamışla hava alıp veriyür.

Çadır kurulmadan önce adam gırmiş kumun altına girip saklanmış.

Tesedüfki eskerler Hakanın çadırını onnun üstüne kurmuşlar tabiki bilmeyerek.

Arap eskerleri 1967 Isreil-Arap sav aşındada öyle kumun altına girip saklanmışlardı.

Ama salaklıklarından ayakkabılarını dışarda bırakmışlar :D .

Abdünnesir eskerlerim yok,yoksa tümünü katl mi ettiniz İsreile deyince,senin eskerlerin kumun altına girip saklanmışlar.

Helikopterlerimiz bölgeye savaş bitti,kalkın evlerinize gidin yazılı kağıt attığımız halda iki gündür çıkan yok.

Ama Nasır efendi üzülme engeç yarına çıkarlar ,çünkü açlar.

Gerçekten birgün sonra kumun altından arap eskerleri çıkmaya başlar.

Ağaç yok,birde kum olmasaydı nasıl saklanacaklardı.

Allah demek durumu bilginden çölü yaratmış :D:D:D YA HABİBİ TAHALEHUNE :D .

Dedeniz

Bence hülagu nun türklerin intikamını aldığı falan yalan. dedesi de kendisi de türkleri katletmedi mi zaten? türk olan memlüklerle de savaş yapmadı mı hülagu?

eğer doğruysa da çok saçmalamış ne alakası var emevilerin yaptığı katliamla abbasilerin?

Link to post
Sitelerde Paylaş

edip bir videosunda hac ile ilgili bir ayette hayvanları korumaktan çevrecilikten falan bahsediyor diyordu bu iddiaya ne diyorsun kardeş?

Kurban gibi adi ve aşşağılık bir ibadet yapanlarda hayvanları korumak gibi bir kavramdan söz edilebilir mi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

BİLİNMEYEN TÜRK TARIHINDAN ALINTIDIR

Hülagu Han

17 Comments

Hulagu-Han-1.jpg

Hülagu Han

TARİH YAZANLARIN BÜYÜK İHANETİ;
ŞANLI TÜRK LİDERİ HÜLAGU HAN

Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. ( M.Kemal Atatürk )

Yazıya başlarken, Türkün Son Başbuğu Atatürk’ün; sözleri ile başlamayı uygun gördüm.

Tarih yazanların “İHANETLERİ” nedeni ile birçok Türk Bahadırı, TARİHTE hak ettiği değeri görememiş ve lanetlenmekten kurtulamamıştır.

Sırf Müslüman olmadığı için, büyük haksızlığa uğramış tarihi şahsiyetlerinden biri de hiç şüphesiz HÜLAGU HAN dır.

Bu yazımda Hülagu Han’dan bahsetmek istiyorum.

Adına,

Ümmetçi-Sentezciler tarafından Beddua edilen Hülagu Han kimdir….

Moğol İmparatorluğunun kurucusu,

büyük savaşçı Çingiz (Cengiz) Kağan’ın oğlu ve İlhanlı Devletinin kurucusu Müngke (Mengü) Kağan’ın kardeşidir.

13. yüzyılda yaşadı; sürekli savaşmakla geçen 48 yıllık ömrü boyunca, sadece bir kez yenildi, O’nu yenen kişi ise Çingiz’in torunu ve kendi öz yeğeni olan Berke idi.

1258 yılında Bağdat’a girerek Abbasiler’in kökünü kurutması sayesinde adını tarih sayfalarına yazdırdı.

Ümmetçi-Sentezci güruh;

ABBASİ HALİFESİ’ni (Mustasım) öldürdüğünden dolayı kinlerini kustukları Hülagu’ya, ağızları dolusu küfür eder,

Bağdat da ki en büyük kütüphanenin yakıldığını ve böylece dünya bilim olarak 1000 geriye gittiği safsatası anlatır(Ama Ömerin dünyenin en büyük kütüp hanası olan İskenderiye kütüphanasındakı tüm kıtaplarını yakmalarını hiç ağızlarına almazlar.Bu kütüphanaya Jül SEZAR 200,000 kıtap hediye etmişti tolonbeg).

Lise yıllarında, Tarih öğretmenimiz: Moğollar tarafından Bağdat da ki Beytül Hikme isimli kütüphanedeki binlerce el yazması kitabın acımasızca yakıldığını, Müslüman insanları da kılıçtan geçirdiklerini anlatmıştı.

Yıllar sonra, kendi imkanlarımızla araştırdığımız zaman; Beytül Hikme’nin sadece binasının ortadan kaldırıldığı, İçinde bulunan kitaplarında Hülagunun baş veziri Nasurettin Tusi tarafından Merage’de kurulan rasathane götürüldüğünü öğrendik.

Merage rasathanesinde kurulan kütüphanede 400.000(Dört yüz Bin) kitaptan oluşturulduğu bilinmektedir.

Nasurettin Tusi bilimsel ve felsefi çalışmalarında Hülagu Han dan destek alarak yapmıştır.(Ayrıca Nasurettin Tusi Şia mezhebindendir.)

Ayrıca, Bilime ve sanata karşı da büyük saygısı vardı. Hülagu Han, sarayına bilginleri toplar ve onları korurdu. Bilgiye merakı vardı. Kendisi astronomi ve kimya ile uğraşırdı.

Bilginleri toplayarak ilim akademileri kurdu. Aladağ’da saraylar, Huy’da camiler yaptırdı. Tebriz şehri onun döneminde bir bilim merkezi oldu. Bizans’tan oraya kozmografya ve diğer ilimleri öğrenmek için öğrenciler geliyordu.

Günümüz de, ders olarak okullarda okutulan tarih dersinde, Hülagu’nun bahadırlığından ziyade,

bir iki satır, kurduğu devlet ile ilgili bilgiler içermektedir.

Aynı bilgiler,

Timur

ve Cengiz Kağan dada aynıdır.

Bütün bilgileri toplasan ancak 45 dakikalık 1 ders konusu bile etmemektedir.

Daha Türk çocuğu eğitimin ilk günlerinde Türkün abide şahsiyetlerin den uzak tutulmakta, emperyalizmin,

Süpermen,

Batman,

vb. gibi hayal kahramanlarına itilmektedir.

Bu nedenle ilköğretim öğrencisi bir çocuk, Çin sarayını basan Kürşad değil,

emperyalizmin Süpermenini hayal etmektedir.

Bu nedenle genç dimağlara;

Türk’ün yiğit kahramanlarını anlatmak, boynumuzun borcudur.

Hülagu Han; Haşhaşilerin merkezi olan, ulaşılmaz denilen Alamut kalesini yerle bir etmiştir.

Bütün ömrü savaş meydanlarında geçen Hülagu Han, Bağdat’ı kuşattığında ABBASİ HALİFESİ teslim ol çağrılarına;

Halife Mustasım, eğer kendisine saldırırsa Allah’ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti.

Savaş sonunda Halifenin akıbeti kötü olur.

Yakalanan Abbasi halifesi keçeye sarılıp, atlara çiğneterek öldürülmüştür.

(Bunun sebebi de asil kanın-liderin kanının yere akarsa uğursuzluk getirileceğine inanılırdı.

Bu nedenle halife; keçeye sarılarak atlara çiğneterek öldürülmüştür.)

Kale kuşatmalarında, her zaman Türk olmayan unsurlar (genellikle Çinliler) en ön safta sürülürdü.

Burdan, Hülagu Hanın kendi ulusuna verdiği önemi de daha çok anlıyoruz.

HÜLAGU HANIN ARAP HALİFESİNE MEKTUBU

“Biz, Tanrının kuvveti ile kaldık ve onun kuvveti ile muvaffak olduk ve olmaktayız.

Hiç şüphe yoktur ki biz,

Tanrının yeryüzündeki askeriyiz;

kendisi gazabına uğratmak istediği kimselerin üzerine bizi gönderir.

Hadiseler,

size ibret ve sözümüz size nasihat olsun.

Nice kimseleri yok ettik,

yeryüzünün üstünü değiştirdik ve altüst ettik;

size kaçmak var,

bizde ise kaçanları yakalamak var,

sizin için bizim kılıcımızdan kurtulmak yoktur;

siz nerede bulunursanız bulunun oklarımız size yetişir,

atlarımız her attan ziyade koşar ve oklarımız bütün siperleri deler,

kılıcımız indiği yere yıldırım gibi iner,

akıllarımız dağlar gibi sağlamdır,

sayımız ise kumlar kadar çoktur;

bizden aman dileyen selamete erer,

bizimle savaşa yeltenenler sonunda pişman olurlar.

Siz bize “kafir” diyorsunuz,

biz de size “fasık” diyoruz.

Biz, bütün işleri tedvin ve takdir eden Tanrı tarafından,

size musallat edildik.

Yeryüzünün batı ve doğusu bizim elimizdedir,

hiçbir yere kaçıp kurtulamazsınız”

Diye haber gönderdiği rivayet edilir.

Korku nedir bilmeyen bir kişi olduğu söylenir;

en büyük zevki ormandan yakalanıp getirilen vahşi boz ayılarla özel bir arenada güreş tutmakmış.

Hıristiyan Gagauz Türkü olan eşi Tokuz Katundan doğan oğlu Abaka Kağan da babası Hülagu ve dedesi Çingiz’in izinden gitmiş yaman bir yiğittir.

Babasının ölümünden sonra İlhanlı Devletinin başına geçti ama çok genç yaşta zehirlenerek öldürüldü.

Türklüğe sarılmanın,

tek kurtuluş olacağı yakın bir gelecekte;

Hülagu Han iyice tanınacağına eminim.

Hülagu Han; genelde Müslümanlar ile savaştığı için İslamcı-Ümmetçi-Sentezci kesim tarafından hiç sevilmezler;

Türklükten dışlanıp kötülenmektedirler.

Fakat fiziksel açıdan Moğollara hiç benzemeyen;

sarışın,

mavi gözlü,

beyaz tenli bir kişi olduğu bilim adamlarınca da kanıtlanmış olan Çingiz,

soyu Gök-Türklere dayanan saf kan bir Türk’tür,

dolayısıyla Hülagu de Türk’tür.

Hülagu Hanın bir diğer özelliği ise; Fetih ettiği yerlerde Türkçe konuşmayı mecbur kılmıştır.

Bunu İran tarihini incelediğimiz de görüyoruz.

Türkçe konuşmayı mecbur kılan bir hükümdarı, Türklükten nasıl dışlarız, bu en büyük insafsızlıktır.

İslamlaşmayı;

Araplaşmak ve onun kültürünü yaşatmak olarak anlayan,

Türk milleti belki bu gün Türkçe konuşmasını bile Hülagu Hana borçludur.

(1937 kadar camilerde hutbeler bile Arapça okunmuştur.

Bu son derece önemlidir)

Bağdat seferi olmasa;

Anadolu Türklüğü belki de tamamen Araplaşacak yada farsileşecekti.

Tarih yazanlar; hiçbir zaman tarihi yapanlara, sadık kalmadığı için birçok şey göz ardı edilir.

Örneğin; Arapların (Kuteybe Bin Müslim) Talkan ve Curcan’da katlettikleri yüz binlerce Türkün adı bile anılmaz.

24 Km yol boyunca ağaçlara asılarak katledilen Türklerin adı bile geçmez.

Türk Genci olarak: Tarihimizin noktasından, virgülüne kadar her şeyine sahip çıkacağız.

Türk çocuğu; Irkından binlerce kahramanın çıktığını bilecek,

Türk olmanın gururunu yaşayacak,

gelecek için ümitsizliğe kapılmayacaktır.

Kaynak: Anonim

BİLİNMEYEN TÜRK TARIHINDAN ALINTIDIR.

Vatan haınları bu ülkede kutsanırkan vatan kahramanlarına NEFRETLE bakmamız işlenmiştir bize.

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Gelin diyenetin YALANLARINI okuyalım.

NASIL MÜSLÜMAN OLDUK?

ergenekon-destani-nedir-300x201.jpgTürklerin Müslümanlığı kabulü hakkında ne biliyoruz?

Bu konuda pek fazla birşey bildiğimiz söylenemez.

Çünkü Türklerin müslüman oluşuyla ilgili olarak

ne okullarda,

ne tarih kitaplarında ayrıntılı bilgi verilir.

Verilen bilgilerden ise sanki İslam’ı duyan dinleyen Türklerin akın akın müslüman oldukları ima edilir.

Bu gerçek değildir.

Gerçeğin bilinmesi istenmez.

Bakın Diyanet bu konuda ne diyor:

Türklerin İslâm dinine girmesi,

Türk milletinin tarihinde bir dönüm noktası olmuş,

müslümanlık için hayırlı sonuçlar doğurmuştur.

Türkler,

İslâm dinini hiç bir zorlama olmadan kendi istekleri ile kabul etmiştir.

Bunun başlıca sebepleri şunlardır:

1) İslâm dini ve İslâm medeniyetinin üstünlüğü( ammada ne üstünlük).

2) İslâma girmeden önce Türklerin eski dini inançlarının İslâm inancına yakın olması ve İslâmın getirdiği üstün prensiplerin Türk milletinin ruhuna ve manevi yapısına uygun düşmesi.

” Hiç bir zorlama olmadan”

ifadesi büyük bir yalandır.

Bunu, aşağıdaki dökümanı sabırla sonuna kadar okuyabildiğinizde göreceksiniz.

Türkçü Turancı çizgide siyaset yapanların ise bu konuda gerçeği gizlemeleri çok ilginçtir.

Hem Türkçü geçinip hem de Türklerin tarihinde uğradıkları en büyük vahşet ve katliamdan bahsetmemelerine anlam vermek mümkün değildir

Tolonbeg

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Biz Türkler nasıl müslümen olduk ,OKUYUPDA GÖRELİM.

Aşağıdaki bilgilerin tamamı İslâmi kaynaklardan,

Taberi

ve Zekeriya Kitapçı gibi

İslamî tarihçi ve yazarlardan alınarak düzenlenmiştir.

Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670’li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş,

verilen bilgiler ise,

Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek,

740’lara kadarki tarih atlanarak verilmiştir.

İslam’ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670’lerden başlayarak 740’lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir.

Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım.

Arapların Türklere İlk Saldırıları

Seyhun ve Ceyhun nehirleri arasında bulunan bölge tarihi ipek yolu üzerindedir.

Türk beylikleri,

bu bölgedeki,

Buhara,

Semerkant,

Talkan,

Baykent gibi şehirlerde yerleşmiş yaşıyorlar,

deri imal ediyor ve pamuktan kâğıt üreterek bunları satıyor ve iyi de para kazanıyorlardı.

Bu üretimlerinin yanı sıra altın madenleri çalıştırıyorlardı.

Özellikle adı zengin şehir manasına gelen,

Semerkant’ın zenginliğinin o devirde dillere destan olduğu söylenir.

Bu zenginlik öteden beri talancı Arapların iştahını kabartmaktaysa da, Türklerden çekiniyorlar ve araya sınır olarak koydukları Ceyhun nehrini geçmeye pek cesaret edemiyorlardı.

Çünkü daha önce Halife Osman zamanında, Muhammed bin Cerir komutasındaki Araplar İslam’ı yayma bahanesiyle oraları talan etmek için 2700 kişilik bir ordu ile Fergane’ye kadar girdiyse de Türkler tarafından yok edilmişlerdi.

Ancak daha sonraları Muaviye tarafından, Ceyhun nehrinin altında kalan Horasan’ın tamamıyla işgal edilmesi ile o bölgede ilk Araplaştırma ve İslamlaştırma girişimleri başlamış oldu.

Buhara’nın Talan Edilmesi

Horasan’ın kendileri tarafından tamamen işgal edilmesinden cesaret alan Araplar,

Muaviye’nin ilk Horasan valisi olan,

Ubeydullah bin Ziyad 673 yılında bu sefer ilkinden çok daha kalabalık 24.000 kişilik bir ordu ile Ceyhun nehrini geçerek Kibac Hatun yönetimindeki Buhara’yı kuşatır.

Kibac Hatun diğer Türk beyliklerinden yardım isterse de bu yardım kendisine gelmez ve Araplar verdikleri kayıplardan dolayı Buhara’yı işgal edemezlerse de tam anlamıyla talan ederler.

Daha sonra, Muaviye’nin ikinci Horasan Valisi,

Halife Osman’ın oğlu Said de Buhara’ya saldırmaya hazırlanır.

Kendisine diğer Türk Beyliklerinden yardım gelmeyeceğini anlayan Kibac Hatun,

Said’le anlaşma yapmak zorunda kalır.

Bu anlaşmaya göre,

Kibac Hatun, Said’e diğer Türk Beyliklerine yapacağı saldırılarda önüne çıkmayacağına dair güvence ve bu güvencenin teminatı olarak da Buhara’daki Türk asilzadelerinden rehinler verir.

( Bu sayı kimi tarihçilere göre 50 kimine göre de 80’ dir. )

Bu anlaşmanın verdiği rahatlıkla Said, zenginliğini öteden beri duyduğu Semerkant’a saldırır. Semerkant’ı baştan aşağı talan eder ve topladığı binlerce Türk gencini, köle pazarlarında satmak için Horasan’a getirir.

Said daha sonra Kibac Hatun’dan aldığı 80 kadar rehine tarafından bir punduna getirilmiş ve hançerlenerek öldürülmüştü.

( Said’i öldürdükten sonra dağa kaçmayı başaran rehinlerin orada açlıktan öldüğü söylenir )

Said’den sonra, Horasan Valisi Salim bin Ziyad olur. Horasan’da Muaviye’nin oğlu Yezid’e bağlıdır.

Ziyad’da ayni şekilde 680 yılında Türkleri İslamlaştırmak ve şehirlerini talan etmek için saldırır fakat püskürtülerek geri çekilirler.

Bu sefer, kendi orduları Türkler tarafından talan edilerek silahları alınır. Daha sonra Araplar daha güçlü bir orduyla tekrar saldırır ve Türkleri gene talan ederler.

Bu talandan her Arap 2400 dirhem alır. ( Bir kölenin satış fiyatı 300 ile 500 dirhem arasında olduğu düşünülürse, bu durumda aldıkları ganimet adam başına 7 veya 8 köleye eş değerdedir.)

Haccac ve Rutbil

İslam’da ilk asimilasyon 685 yılında Abdülmelik ile başlar.

Abdülmelik, etrafını İslamlaştırmaya, adı İslam tarihine kan dökücü zalim olarak geçen Haccac’ı kendisine yardımcı seçerek başlar.

Abdülmelik önce civar halkların dillerini Arapçalaştırdı.

Haraç karşılığı önceden bazı hakları kabul edilmiş olan gayri müslimlerin bütün haklarını geri aldı.

Bu arada Haccac’ı Irak genel valiliğine atadı.

Haccac’ın Irak’a genel vali atanmasından sonra Türklerin kaderinde ilk köklü değişikler başlamış oldu.

Haccac ilk olarak Ubeydullah ibni Ebi Bekri’yi Sicistan’a, Muhalleb ibni Ebi Sufra’yi da Horasan’a vali yapar.

O tarihte, Sicistan’ın Türk Hükümdarı Rutbil’dir ve Araplara vergi vermektedir.

Haccac, bununla yetinmez ve Ubeydullah’ı Rutbil’in üzerine göndererek ondan tam olarak teslim olmasını ister.

Rutbil önce bu teklifi kabul etmek istemez. Bunun üzerine Ubeydullah Rutbil’in üzerine yürür. Rutbil 18 fersah geriye çekilerek Ubeydullah ve ordusunu kuşatma altına alır.

Ubeydullah, Rutbil’den kurtulmak için 700.000 dirhem teklif ederse de Rutbil kabul etmeyerek Arap ordusunu büyük bir bozguna uğratır.

Buna çok kızan Haccac 40.000 kişilik büyük bir ordu toparlayarak, Abdurrahman ibn Esas komutasında Rutbil’in üzerine gönderir.

Rutbil’i yenemiyeceğini anlayan Esas, bu sefer onunla anlaşır. Bu olay karşısında çılgına dönen Haccac, Esas’ı yakalatmak üzere bir birlik gönderirse de, Esas’ın ordusu bu birliği yenilgiye uğratır ve geri kalanları da Basra’ya kadar sürer.

Ancak burada yenilen Esas’ın ordusu dağılır ve Esas, Rutbil’e sığınır.

Bunun üzerine Haccac, Esas’ı kendisine vermesi için Rutbil’i tehdit eder.

Vermediği taktirde çok büyük bir ordu ile üzerine yürüyeceğini ve bütün Türk şehirlerini harap edeceğini,

verirse de kendisinden 7 sene hiç vergi almayacağını söyler.

Türk şehirlerinin tekrar bir savaşa girmesini istemeyen Rutbil,

7 sene haraçtan muaf tutulacağını da düşünerek Haccac’ın bu teklifini kabul eder ve Esas ve yakınlarını Haccac’a teslim eder.

Ancak, Rutbil Haccac’a güvenmekle hata yaptığını daha sonra anlayacaktır.

Haccac Rutbil’den Esas’ı teslim aldıktan sonra derhal yeni bir ordu düzenleyerek 699 yılında Muhelleb bin Ebi Sufyan komutasında Türk şehirlerinin üzerine gönderir.

Hocente,

Kes,

Sogd

ve Nesef’i ele geçirirse de Türkler direnirler

Horasan valiliğine Muhelleb’in oğlu Yezid gelir.

Yezid İbni Muhelleb’de Türk şehirlerini talan eder.

Yezid’in savaşçıları, Harzem’den ele geçirdiği Türkleri boyunlarına damga vurarak köle pazarlarında satarlar.

Bu tarihlerde, Araplar Türklerin yurtlarını devamlı olarak istila edip şehirlerini talan ettilerse de kalıcı bir üstünlük sağlayamamışlar, elde ettikleri yerleri sonunda tekrar Türlere geri vermek zorunda kalmışlardı.

Kuteybe ibni Müslim

705 yılında Abdülmelik öldüğünde yerine oğlu Velid geçer. Ve Türk tarihini önemli şekilde etkileyecek olay,

Kuteybe ibni Müslim’in Horasan’a vali atanması olur.

Bu zamana kadar kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar onun zamanında Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdir.

Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları Kuteybe zamanında olmuştur.

Vali olduğu andan itibaren, Türk Beyliklerinin toptan işgal edilerek İslamlaştırılması için çok güçlü bir ordu kurmaya başlar.

Merv’de askerleri toplayarak, ” Allah kendi dininin aziz olmasi için size bu toprakları helâl kıldı ” der.

10458822_10152588049518824_2020963900476Kuteybe ilk olarak Baykent’i kuşatır. Diğer Beyliklerden Türk Savaşçılar Baykent’in savunmasına yardıma gelirler. İki ay süren bir savaş olur.

Kuteybe tam bir zafer kazanamazsa da, Türkleri haraca bağlayan bir anlaşma yapmaya zorlar. Şehir yıkımdan kurtulur ama, şehre giren Araplar anlaşmaya rağmen şehrin bir kısmını yağmalarlar ve şehirden ayrılırlarken arkalarında bir de askeri garnizon bırakırlar. Başlarına gelecekleri anlayan Türkler ayaklanmaya başlarlar ve kendi aralarında silahlanarak karşı bir mücahit birliği kurarlar,

Baykent’de karışıklıklar başlar.

Bunun üzerine Kuteybe Baykent’e tekrar gelerek ne kadar silahlanan Türk varsa hepsini öldürtür.

Kadınları ve çocukları esir alır ve şehri tekrar baştan aşağı yağmalar.

Taberi’nin anlatımlarına göre, Kuteybe’nin aldığı ganimetlerin haddi hesabı yoktur.

Taberi, bütün Horasan’ı işgal ettiklerinde dahi bu kadar ganimet toplayamadıklarını söyler.

Şehrin yağmasından sonra, daha önce Horasan’da Merv’e getirilmiş olan Arap aileleri, Merv’den getirilerek Baykent’e yerleştirilir.

Muhafız birlikleri oluşturulur.

Valilik den vergi tahsildarlığına kadar bütün denetim organları Araplar’dan oluşturulur.

Türklerin Budist ve Zerdüşt inançlarını simgeleyen bütün heykeller toplatılır, taş olanlar kırılır, altın olanlar eritilerek ganimet olarak Araplar tarafından alınır.

Bunlar,

Enfal suresinde yazdığı gibi, sanki Araplara Allah’ın verdiği ganimetlerdir. Daha sonra esir edilen

kadın

ve çocuklar kocalarına ve babalarına geri satılır.

Müslümanlar, Baykentli Türklerin neleri var neleri yoksa almışlar,

şehrin onarımı da gene Türklere kalmıştır.

Bundan sonra sıra gelir Buhara’nın tamamen işgal edilip Müslümanlaştırılmasına…

Buhara’nın Tekrar Kuşatılması ve İlk Türk Katliamı

Kuteybe Merv’de büyük bir hazırlık yapar. Bu arada Vardana ve Buhara beylikleri arasında çatışmalar vardır..

Müslümanlara karşı mücadele etmek için bu çatışmalar derhal durdurulur ve Vardan Hudat, Kuteybe’ye karşı Türklerin başına geçer.

Kuteybe önce, Numiskent ve Ramitan’a saldırır ve buraları kolayca istilâ eder.

Demirkapı önlerinde Vardan’la çarpışırlar. Vardan savaşı kaybeder ve Buhara’ya doğru çekilir.

Ancak Kuteybe de savaştan yorgun düştüğü için Buhara’yı alamadan Merv’e geri döner. Haccac bunu başarısızlık olarak kabul eder ve,

Buhara’yı mutlaka almasi için Kuteybe’ye emir verir.

Kuteybe büyük bir hazırlık yaparak bir sene sonra tekrar Buhara’yı kuşatır.

Türkler direnir ve Kuteybe başarılı olamaz, ordusu dağılmaya başlar. Bunun üzerine Kuteybe her bir Türk başı için askerlerine 100 dirhem vaad eder.

Para hırsı ile gayrete gelen Araplar, şehri istila ederler.

Bütün direnen Türkler kılıçtan geçirilerek tam bir katliam yapılır.

Araplar Türk kadınlarına tecavüz ederler,

beğendikleri kadınları ya cariye olarak kullanmak yada köle pazarında satmak üzere alıkoyarlar.

Kuteybe’nin bu zorlamaları karşısında, halktan bazı direnişçiler çıkar.

Gizlice silahlanırlar.

Bu durum karşısında Araplar camiye dahi silahsız gidemez olurlar

. Kuteybe baskıları arttırır,

kendi aralarında örgütlenen Türkleri yakalattırıp öldürtür.

Bu arada yeni vergi yasaları getirir.

Yerli halk, halifeye senede 200.000 dirhem, Horasan valisi Haccac’a da 10.000 dirhem vergi ödemeye mecbur bırakılır.

Bunun dışında Arap askerlerinin atlarına yem temin etmeye, oraya getirilip yerleştirilen Arap ailelerine odun temin etmeye ve onlara tahsis edilen arazilerde çalışmaya mecbur bırakılırlar.

Kadınlar, kızlar Araplara cariye yapılırlar.

Buhara Türkleri bu yıllarda dünyadaki çok az milletin yaşadığı vahşeti ve ızdırabı yaşar. Kuteybe’nin getirip Türk evlerine yerleştirdiği Arap’lar,

Türklerin o zamana kadar yaptıkları bütün birikimlerinin üzerine konarlar,

Türklerin tarlalarını alır ve Türkleri o tarlalarda çalıştırırlar.

İşte tek din İslam oluncaya kadar savaşın diyen ayet,

Arapları Türklerin sırtından geçimlerini sağlayacak ortamı yaratmıştır.

Allah dini dedikleri İslam,

Ahzab Suresi / 50’de olduğu gibi, savaşta gasp edilen Türk kızlarını da ganimet olarak görür ve Araplara cariye olmalarını helâl kılar.

Cuma namazı zorunlu hale getirilir.

Gene de Türklerden rağbet görmez.

Bunun üzerine Kuteybe, namaza gelenlere 2 dirhem vaad ederek önce fakirler üzerinde İslam’ın etkili olmasını temine çalışır.

Bu uygulama nispeten başarılı olur.

Fakir halktan para için camiye gidenler olur.

1. Büyük Katliam – TALKAN KATLİAMI

maxresdefault1-300x225.jpgBuhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.

Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.

Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.

Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.

beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.

İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akibete uğramışlardır.

Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.

Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptiğı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.

Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır.

İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir.

Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.

Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen ne kadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.

Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır. Bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır.

Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer. Erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.

Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar. Erkekleri dövüşerek ölürler. Bütün şehir yakılır. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.

Bu arada kış yaklaşır.Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.

Her iki taraf da savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.

Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir. Muhammed ibni Selim, Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.

Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.

Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.

Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur. Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.

Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.

Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.

Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.

Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.

Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir. Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.

Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.

Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.

Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler.

Bu olay, Ziya Kitapçı’nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır:

“Bu harblerden birinde, et-Taberi’nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe’ye, 4000 esirle gelmişti.

Kuteybe, Abdurrahman’ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi.

Tahtının üzerine mağrur bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına,

bin tanesini soluna,

bin tanesini arkasına

ve bin tanesinide önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir.

Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır.

Bu savaşlarda öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır:

Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız.

Herkesi kılıçtan geçirdiniz.

Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı.

Binenler de o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.

Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür.

Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar,

halkı kılıçtan geçirir.

Harzemli ünlü Türk bilgini,

Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır:

“Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri,

geleneklerini koruyanlarını,

bütün bilginleri öldürttü,

böylece herşey karanlıklara gömüldü.

İslam Harzemlilerin içinde girerken,

onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı.

Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür.

Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.

Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir,

fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant, kuşatılır.

Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.

Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.

Bu anlaşmaya göre:

1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir.

2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.

3.Şehirde Cami yapılacaktır.

4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.

5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir.

Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır. Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.

Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi talimatını verir.

Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz. Bu arada Haccac ölür.

Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.

Kuteybe bu sefer Kaşgar’a doğru yola çıkar.

Tam Kaşgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür,

yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.

Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir.

2. Büyük Katliam – CURCAN KATLİAMI

Kuteybe ve Haccac’ın ölümü, Arapların Türkleri Müslümanlaştırmak ve Türk şehirlerini talan etmek politikalarında bir değişiklik yapmamıştır. Öncelikle, Araplardaki Türklere karşı olan korku ortadan kalktığı için, Araplar, Kuteybe’den sonra da aynı şekilde Türk yurtlarına saldırılarını sürdürmeye devam etmişlerdir.

Kuteybe’nin öldüğü aynı yıl olan 716’da, Yezid ibni Muhelleb Horasan’a vali atanır. İlk iş olarak Dağıstan’ı işgal eder. Dağıstan meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Şehir yağmalanır ve 14000 kişi öldürülür.

Dağıstan’dan sonra Curcan’a yönelir. Curcan 300.000 dirhem karşısında savaşmadan teslim olur. Yezid, Curcan’a bir bölük asker yerleştirerek, Taberistan’ a doğru yola koyulur. Taberistan Meliki, İsfehbed, Deylem melikinden 10000 kişilik bir yardım alarak savaşa başlar. İsfehbed savaşırken, Curcan halkı da ayaklanarak Esed ibni Abdullah komutasındaki askerleri imha ederler.

Yezid öfkeye kapılır,

Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder.

Askerlerini toplayarak Curcan üzerine yürür.

Curcan beyi, şehirden çıkarak Curcan kalesine çekilir.

7 ay süren savaştan sonra, kale düşer. Curcan beyi öldürülür.

Kaledeki askerler esir alınır.

Araplar, daha sonra Curcan şehrine girerler.

Burada da aynı şekilde Kuteybe’nin yaptığı katliama benzer bir katliam yapılır.

Türkleri öldürerek, 4 fersah boyunca sağlı sollu ağaçlara astırır. Allah’a verdiği sözü yerine getirmek için, esir aldığı binlerce Türk’ü, Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada askerlerine korumasız Türkleri öldürtür.

Öldürülen Türklerin kanlarını nehire akıtır.

Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve Allah’a verdiği sözü yerine getirir.

Katliamdan geriye kalan kız ve kadınlardan beşte biri cariye olarak halifeye ayrıldıktan sonra, geriye kalanlar askerler arasında ganimet olarak paylaştırılır.

Kaynaklar Curcan katliamında Talkan katliamında olduğu gibi yaklaşık 40.000 Türk’ün öldürüldüğünü söylerler.

717 yılından sonraki zaman, Arapların kendi aralarındaki çatışmalarla geçer.

Buraya kadar dikkat ederseniz, ilk Arap saldırıları başladığında Kibac hatun diğer Türk Beyliklerinden yardım istediği halde istediği yardım kendisine verilmemişti.

Sonra o yardımı göndermeyenler, yardıma muhtaç duruma düştüler.

Bu olaylardan Türklerin daha o zaman da aralarında tam bir birlik ve beraberlik sağlayamamış olduklarını görüyoruz.

Turkler_Nasil_Musluman_Oldu16-300x196.jp717 yılında Ömer ibni Abdulaziz halife olur. İki yıl sonra hastalanır yerine, 719’da, Yezid ibni Abdülmelik geçer. Yezid ibni Abdülmelik ile Yezid ibn Mehleb’in arası iyi değildir. Yezid ibn Mehleb hapse attırılır ancak, Yezid ibni Mehleb hapisten kaçarak, Basra’da örgütlenir ve Yezid ibni Abdülmelik’e karşı ayaklanır.

721’de Abbas ve Mesleme adında iki komutan önderliğinde kurulan hilafet ordusu Yezid ibni Mehleb ile savaşır.

Bu savaşta Abbas ve Yezit ibni Mehleb ölür.

Yezit’in kafası kesilerek halife Yezit ibn Abdülmelik’e yollanır.

Mesleme, Mehleb’in yakını olan yaklaşık 300 kişinin daha kafasını kestirerek öldürtür.

Yezid ibni Mehleb’in oğlu olan, Muaviye ibni Yezid’de elinde bulundurduğu 32 kadar Mesleme taraftarının kafasını kestirtir.

Aralarındaki savaş, Mehleb taraftarlarının tamamen yok edilmesi ile biter. Mesleme, Mehleb’den ele geçirdiği, aralarında Türklerin de bulunduğu cariyeleri Cerrah ibni Hakem’e satar. Bu arada, Yezid ibni Mehleb’in yerine getirilen yeni Horasan Valisi, Cerrah ibni Abdullah, Türkmenistan’ın iç kısımlarına bazı saldırılar yaparsa da başarılı olamaz.

Kuteybe’nin ölümüyle birlikte Türk topraklarına yapılan akınlar eskisi kadar başarılı olamamışlardır. Bu dönemde İslam yayılmacılığı bir duraksama içine girer. Halife II. Ömer ibn Abdülaziz, işgal altında bulunan yörelerdeki Arap egemenliğinin her geçen gün biraz daha zorlaşır bir hale gelmesinden dolayı bu bölgelerde yaşanan gerginliğin azaltılarak İslam’ın kuvvetlendirilmesine çalışır.

Kendisine bağlı yöneticilere, “ Bundan böyle Türk Beyliklerine saldırmayın, hakimiyetiniz altında bulunan bölgelerde gücünüzü arttırarak İslamı yaymaya çalışın” demiştir. Ayrıca, II. Ömer, Müslüman olan halklardan cizye alınmamasını isterse de, Arapların gelirlerinde önemli ölçüde düşme olmasından dolayı bu karardan daha sonra, Türklerin Müslümanlıklarında samimi olmadıkları bahane edilerek vazgeçilmiştir.

Bu arada Horasan’da Cerrah ibni Abdullah, yerine Abdurrahman ibni Nuaym atanmıştır

Hakan Sulu’nun Göktürk Boylarının Başına Geçmesi

Türkler, Arapların istilasına karşı direnişlerini Çin’den yardım isteyerek sürdürürler.

Daha önce Araplarla işbirliği içinde olan Tugsad da, 718 yılında Çin imparatorundan yardım ister.

Çin, Türklere yardım göndermez.

Turgis Kaanı Sulu, Batı Göktürk Boylarının başına geçerek, 720 yılında Sogd’daki Türklerin Araplara karşı isyanını desteklemek için bir birlik gönderir. Sulu’nun, Kur-Sul adındaki komutanı, Seyhun nehrini geçerek, Sogd’a gelir ve oradaki diğer Türklerle birleşerek,

Semerkant’a doğru yürür. Arap Valisi, Said ibni Haris, Türkleri durduramaz ve Semerkant’a çekilir.

Ancak Türkler Semerkant’ı kuşatamazlar. Bu arada Said ibni Haris yerine 721 yılında Horasan’a Said ibni Harasi atanır. 722’de Hisam Halife olur, Said ibni Harasi’yi görevden alarak yerine Müslim ibni Said’i atar. Müslim ilk olarak Afşin’i haraca bağlar. Seyhun’u geçerek bütün ekinleri ve ağaçları yakarak ilerler.

Bunun üzerine Turgis Hakanı Sulu, Müslim’in üzerine yürür. Sulu’nun üzerine geldiğini ögrenen Müslim geri çekilmeye başlar. Seyhun nehri yakınlarında, bir başka Türk birliği tarafından durdurulur. Bir yandan yukardan Sulu’nun birlikleri ilerlediği için acele eden Müslim, zayiat vermesine rağmen, Seyhun nehrini geçerek Semerkant’a çekilir.

Bu yenilgi üzerine, Müslim görevden alınır, yerine Esed ibni Abdullah atanır. Esed ilk olarak Hoten şehrini ele geçirerek yağmalar.

Ancak, Turgis Hakanı’nın Müslim’i kovalamasından cesaret alan halk Araplara karşı ayaklanır. 726 yılında Turgis Hakanı Sulu kararlı bir şekilde Esed’in üzerine yürür.

Huttal’da çarpışırlar. Esed, Sulu karşısında ağır bir mağlubiyet alır. Bunun üzerine 727’de Esed de görevden alınarak yerine Esres ibni Abdullah atanır. Esres halk üzerinde baskı uygulayarak denetim kurabileceğini düşünürse de başarılı olamaz.

Bir kısım halk Müslüman olduklarını söyleyerek vergi vermek istemezler ve Turgis’lerden yardım isterler.

Turgis Hakanı Sulu 728 yılında Buhara’yı zapteder.

Bu arada Esres’in yerine Cüneyt ibn Abdurrahman geçer

Araplar Semerkant’a çekilir.

Hakan Sulu ve Kur-Sul idaresindeki Turgis kuvvetleri 729 yılında 58 gün süreyle Arapları Kemerce kalesinde kuşatma altında tutarlar.

Açlıktan ölme noktasına gelen Araplar Kemerce’den çıkarak teslim olurlar, yapılan anlaşma gereğince teslim olanlar Debusia’ya gönderilirler. Daha sonra Hakan Sulu, Semerkant’ı kuşatır. Semerkant’ın işgal komutanı Savra ibni Hurr, Cüneyd ibni Abdurrahman’dan yardım ister.

Cüneyd yardıma gelmeden Savra ve Hakan Sulu Semerkant yakınlarında savaşırlar. Araplar savaşı kaybeder, Semerkant’ın Arap Karargah komutanı Savra bu savaşta ölür.

Halife Hisam, Kufe ve Basra’dan 20.000 kişilik ek bir kuvveti Cüneyd ibni Abdurrahman’a gönderir.

Hakan Sulu 732’de Buhara’yı terk ederek çekilir.. 734’de Cüneyd ibni Abdurrahman ölür,

yerine Asım ibni Abdullah geçer, bir yıl sonra onun da yerine Halid ibni Abdullah geçer.

Hakan Sulu’nun Ölümü ve Cuzcan Beyinin ihaneti

Hakan Sulu, 737 yılında Halid’in üzerine yürür. Araplar zayiat vererek Ceyhun’un güneyine çekilir.

Türkler Ceyhun nehrini geçerek Arapları Belh’e kadar çekilmeye zorlar, ancak Cuzcan önderi, Arap’larla birleşerek Hakan Sulu’nun ülkesine çekilmesine sebep olur. Göründüğü kadarı ile eğer Cuzcan önderi Araplarla işbirliği yapmamış olsaydı Hakan Sulu’nun ordusu muhtemelen Arapları Türk topraklarından temizleyecekti.

Hakan Sulu ülkesine döndükten sonra bir zamanlar Araplara karşı beraber savaştığı Kur-Sul tarafından şahsi nedenlerden dolayı öldürülür.

Bu gelişmenin biraz da Çin tarafından tezgâhlandığı ve tarihte Çin’in Türk Beyliklerini birbirine düşürme siyaseti olarak görülür.

Hakan Sulu’nun ölmesi Araplar arasında sevinçle karşılanır.

Öyle ki Horasan Valisi Araplara Hakan’ın öldürülmesinden dolayı şükür orucu tutulmasını ister. Haberi Halife Hisam’a ulaştırırsa da, Halife bu haberin doğruluğunu anlamak için güvendiği adamlarını yollayarak haberin doğruluğunu öğrenmelerini ister.

Hakan Sulu’nun öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar.

Arapların Türk yurtlarından temizlenmeleri ile ilgili umutları bir anda söner

Öncelikle Dikhanlar denen yerel egemenlikler Araplara büyük tavizler verirler.

Müslümanlığı kabul eden kişilere büyük ekonomik çıkarlar sağlanır.

Cizye olarak alınan vergilerin miktarları düşürülerek önceki zorlamalara göre çok daha yumuşak bir sömürü politikası uygulanır.

Buraya kadarki tarihte Türklerin zorla Müslümanlaştırılmalarına hizmet etmiş olan en önemli 2 isim,

Arap Komutanı Kuteybe ve Hakan Sulu’nun tam önemli bir darbe indirmek üzereyken kendini Araplara satarak onlarla işbirliği içine giren hain Cuzcan Beyi’dir..

Kur-Sul da, Turgis Hakanı Sulu’yu şahsi çıkarları uğruna öldürerek ister istemez Arapların korkulu rüyasını ortadan kaldırmış, Müslümanlığın Türk topraklarında daha rahat bir şekilde yayılmasına neden olmuştur.

Kur-Sul’un Ölümü ve Türk Ordularının Dağılması

Emevilerin son valisi, Nasır ibni Seyyar’ın valiliğe gelmesi ile birlikte Güney Türkistan’da Arap güçlerinde bir toparlanma başlar.

Nasır, Arap hakimiyetinin yumuşak bir politika ile daha kolay bir şekilde yayılabileceği bilinci ile güçlü bir ordu kurarak Türk topraklarına yayılır. 739 yılında Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler.

Ancak, Seyhun nehrini geçmeye çalışırlarsa da, Kur-Sul komutasındaki Türk ordusu tarafından durdurulurlar.

Sayı olarak Kur-Sul’un ordusundan daha kalabalık olmalarına rağmen, nehrin öte tarafına geçmeye cesaret edemezler. Ancak bu arada Araplar için hiç beklemedikleri bir gelişme olur.

Araplara karşı saldırı düzenlemeyi planlayan ve bu nedenle nehrin etrafında keşif yapan Kur-Sul, Arap askerlerine yakalanır.

mqdefault-300x168.jpgNasır, Kur-Sul’u hemen öldürerek cesedini Türklerin görebileceği şekilde Seyhun nehrinin kenarına astırır. Bu manzara çok geçmeden Türkler üzerinde beklenen etkiyi yapar ve Türk ordusu zaten sayıca üstün olan Araplar karşısında dağılır.

Taşkent ve Fergana da teslim olur.

Nasır, bundan sonra Arap hakimiyetini daha yumuşak politikalar uygulayarak sürdürür. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir. Halk içinden Müslüman olanlara bazı ekonomik ve sosyal çıkarlar sağlanarak, onların kendiliğinden Müslümanlığı seçmeleri teşvik edilir.

İslam’ın taraftar bulabilmesi için, gerek korkutarak, gerek teşvik ederek gereken her türlü tedbir alınır. Bu alınan tedbirler yavaş da olsa sonuç verir. Türk topraklarındaki son Emevi Arap valisi Nasır ibni Seyyar Türklere İslam’ı kabul ettirtmeyi başarmıştır

Bizi ilgilendiren tarih buraya kadardır. Bundan bir süre sonra Arap topraklarında, Emevi Hanedanının egemenliği son bulur ve Abbasilerin devri kendini gösterir.

749’da Abbasiler Emevi Hanedanını zorlamaya başlar.

Arap topraklarında başlayan iç savaş, Emevilerin dışarı yayılmaları için gerekli olan kuvvetin bölünmesine yol açar.

Abbasilerle birlikte, Müslümanlaştırılan halklar üzerinde daha uyumlu, onların örf ve ananelerine uyan bir İslam uygulanır.

Emevilerden sonra İslamiyetin evrensel bir din olduğu şeklinde uygulamalar yapılarak İslam’ın daha geniş kitlelere yayılmasına özen gösterilir.

Bu şekilde önceleri Arap dini olarak kurulan din, giderek daha bir evrensel görünüm kazanır. Bu arada Araplar arası çatışmalar da giderek şiddetlenir.

Araplar arası kavgada azat edimiş köleler de belli bir önem kazanırlar.

Bu çatışmaların içinde olan Arap şefleri köleleri kendi taraflarına çekmek isterler. Ancak, bütün

Arap üstünlüğüne karşı çıkar. Ali tarafı ve Peygamberin amcası Abbas’ın soyu, Emeviler tarafından kendilerinden hile ve zorbalıkla alınan iktidarlarının asıl sahipleri olarak görünmeleri,

beraberinde bir takım siyasal sorunları da başlatır.

Bu arada, sınıfsal farklılıklar ve beraberinde yaşanan olumsuzlukların nedeni olarak, ezilen sınıf tarafından İslamın kendisi değil, Emevi hanedanın iktidarı sorumlu tutulur.

Müslüman Araplar Türklere Neden Saldırmıştır

Taberi Anlatımları

Aşağıdaki pasajlar doğrudan Taberi’nin anlatımından alınmıştır. Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343) Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar.Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler.

Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle müttefik idi. Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler.

Ne kadar kırabilirlerse kıralar.

Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü.

Rivayet ederler ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü.

Mervalarüd’e kondu.

Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.(Syf-344) Kuteybe dedi: – Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim k

(Uktülühü uktülühü uktülühü). ( Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün )

Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi oğulları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler

hepsi 700 adam idi.

Buyurdu başlarını kesip Haccac’a gönderdiler.(Syf-347)

T_Nasil_Musluman_Oldu-300x226.jpgKuteybe deve palanı demek olur.(Syf-351) Ganimet malının beşte birini Haccac’a gönderip Semerkant’ın fethini de ilan etti.

Haccac da bu haberi işitip sevindi. Kuteybe tekrar Merv’e döndü. Kardeşi Abdullah’ı Semerkant’a emir yaptı. Askerlerinin bir miktarını onun yanında bıraktı ve lüzumu kadar harp aleti verip, Abdullah’a dedi: Kafirlerden hiç kimseyi Semerkant’a girmeye bırakma, ancak eline bir parça balçık ver ve o balçığın üzerine mühür vur.(Syf-353)

Kuteybe’nin Havarizem Şehrine Gitmesi Haberi

Havarizem melikinin adı Çaygan idi. Ondan küçük Havarizad adlı bir kardeşi vardı. Çaygan’ın üzerine galebe etmiş idi ve onun bütün işini tutmuş idi. İşitse ki Çaygan’ın eline güzel bir cariye girmiş, yahut bir nefis kumaş almış, derhal adam gönderip aldırırdı. Yine işitse ki bir kişinin güzel kızı var yahut güzel bir avreti var derhal mecal vermez,çekip alırdı.

Hiç kimse men edemezdi. Ve Çaygan’a ondan şikayet etseler ben ona bir şey diyemem, derdi. Çaygan da onun elinden bunalmış idi. Bu işi bu şekilde uzatınca Çaygan’ın tahammül etmeye takatı kalmadı. El altından Kuteybe’ye adam gönderdi. Havarizem şehirlerinden üç şehrin kilitlerini bile gönderdi. Ve Kuteybe’ye dedi: Havarizem’e gelip kardeşimi öldürürsen her ne dilersen vereyim,dedi. Lakin bu haberi hiç kimseye bildirmedi.

Bu haber Kuteybe’ye ulaşınca gaza vaktı idi. Kuteybe kavmine Segat gazasına varırız diye bildirdi. Çaygan’ın adamını geri gönderdi. Havarizad’e haber verdiler ki Kuteybe Segad’a gazaya gider.

O da gayet sevindi. Ve kavmine bildirdi ki bu yıl cenkten eminsiniz,zira Kuteybe segad’a gidermiş. Ve biz de iş’e meşgul olalım dedi. Bilmedi ki Kuteybe kendi üzerine gelir. Bu esnada Kuteybe ansızın bin atlı ile Medinet-ül Fil ki Havarizem’in ulu ve muazzam şehridir. Zira Havarizem ülkesi üç şehirdir. Ondan ulusu yoktur. Kuteybe çıkıp geldi.

Havarizem halkı Kuteybe’yi görüp korktular. Kuteybe doğru Çaygan’ın yanına geldi. Ve Havarizad’a haber verdiler ki ne gafil durursun işte Kuteybe erişip alemi fesada verdi. Havarizad anladı ki bu iş Çaygan’ın başı altındadır. Diledi ki Çaygan’ı öldüre.Lakin fırsat ve mecal bulamadı. İmdi hazır bulunan sipahi ile sürüp Medinetil Fil’e geldi.

Çaygan o üç şehri Kuteybe’ye verip kendisi de Kuteybe’nin yanına geldi. Ve Havarizad şaşkına döndü. Nihayet Kuteybe’ye adam gönderip aman diledi. Kuteybe dedi: Amanı kardeşinden dile eğer o aman verirse benden emin ol.Havarizad dedi:

-İmdi bildim ki benim ölmem lazım. Zira benim kardeşime boyun eğmem ölmek demektir. Belki ölmek muti olmaktan iyidir, dedi. Bunun üzerine cenge koyuldu. Bir saat cenk edip sonunda tutuldu.Kuteybe’ye getirdiler. Kuteybe dedi:

-Kendini nasıl görürsün. Havarizad dedi:

-Ey emir, beni melamet etme ki ben kılıca eli onun için vurdum ki seninle benim aramda bir hüküm zahir ola. İmdi fırsat senin oldu,bana ne öğünmek gerek, ne dilersen et.

Bunun üzerine Kuteybe buyurdu. Dışarı çıkıp boynunu vurdular. Çaygan dedi:

-Ey emir, henüz gönlüm şifa bulmadı.

Kuteybe dedi:

-Daha ne dilersin? Çaygan dedi:

-Dilerim ki onunla bile olan kimselerin hepsini öldüresin.

Kuteybe dedi:

-İmdi sen benim yanıma topla, ben öldüreyim.

Çaygan da hepsini tutup getirdi. Kuteybe cümlesini öldürüp mallarını aldı. Çaygan şöyle şart etmiş idi ki, Bin baş esir ve nice bin kumaş vere. İmdi Kuteybe Medinetül File girip o malı Çaygan’dan aldı. Çaygan Kuteybe’den yardım diledi. Zira Camhüd meliki daima gelip Çaygan ile cenk ederdi. Ve Çaygan’ı gayet incitirdi. Kuteybe Abdurrahman’ı ona yardıma gönderdi. Ve Abdurrahman varıp muharebe etti ve o meliki öldürdü. Çaygan o yerleri fethedip dört bin baş esir aldılar.

Kuteybe buyurdu. Hepsini öldürdüler. (Syf-349-350)

-Şaş askeri bize gece baskın etmek dilermiş, imdi varın onların yolunda filan yerde pusuda durun.Ve onlar çıktığı vakit üzerlerine sürünüz. Ola ki bir fetih edesiniz, dedi. Muslih b.Müslim’i bunlara kumandan tayin etti. Muslih de gelip o 700 adamı üç bölük etti.

Bir bölüğünü yolun sağ yanına, bir bölüğünü sol yanına koydu ve kendisi bir bölükle yolun üzerine durdu. Gece yarısı geçince Şaş askeri çıkıp geldiler. Muslih’i yol üzerinde görünce cenge meşgul oldular.Ve o iki bölük iki taraftan hamle edip aç kurdun koyuna girdiği gibi kafirleri( Türkleri) tarumar ettiler.

Kendisini Şaş güruhuna ve kalabalığına vurdu.Onların ortalarında bir melikzadeleri vardı.Yetişip Şübe onu kulağı tözünden kılıç ile çaldı. Öyle bir çaldıkı başı top gibi havaya uçtu. Şaş askeri bu heybeti gördüklerinde hepsi bozguna uğradılar. Müslümanlar ardına düşüp onları hesapsız kırdılar. Onlardan kurtulan pek az oldu. Ve onların ekserisi Melikzadeler idi. Ziynetli ve silahlı kimselerdi. Onların başlarını ve silahlarını ve elbiselerini hepsini aldılar geri dönüp Sürür ile Kuteybe’nin yanına geldiler. Ertesi gün Kuteybe hükmetti ki cenge atılalar.

Kuteybe bu sözü işitip gazaba geldi ve münadilere çağırttı. Müslüman mübarizleri toplanıp kafirlerin üzerine yürüyüş ettiler ve buyurdu ki mancınık kurdular ve bir burcu döğe döğe yıktılar. Ve Müslümanlar o yıkılan yerden hücum ettikçe kâfirlerden bir bahadır er gelip o gedikte durdu her kim ileri gelse mecal vermez öldürürdü

Kuteybe onları çağırtıp dedi ki: Sizden kim ki o şahsı ok ile vurursa ben ona on bin dirhem veririm. O silahşörlerden biri ileri yürüyüp ok ile o şahsı atıp gözünden vurdu ve ensesinden çıktı. Derhal düştü. O kişi Kuteybe’nin yanına gelip on bin dirhemi aldı.(Syf-351-352)

Bu 70 yıl süren Türk-arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları:

1- 1,000.000’in üstünde Türk katledilmiştir.

2- 50.000’in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.

3- Şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın herşeyi talan edilmiştir.

4- Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.

5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamında” 40.000 Türkün kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.( Tarihte örneği çok azdır.)

6- Aynı şekilde “Curcan Katliamında da esir alınan 40.000 Türk’ün nehir kenarında kafaları kesilmiş , nehrin suyu kıpkızıl olmuş , cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır.

7- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş ,

“Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.

8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.

9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir

10-Bu tarihi gerçekler “islam etkilenmesin” düşüncesiyle gizlenmekte, bahsedilmemektedir

Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir.

Bundan da Araplar nasiplenmektedir.

O nedenle buradan çıkan sonuç; “Türkçü” geçinenlerin aslında hiçbiri gerçek mânâda TÜRKÇÜ değildir.

Kaynak: Erdoğan AYDIN – Nasıl Müslüman Olduk?

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

BİLİNMEYEN TÜRK TARIHINDAN ALINTIDIR

Hülagu Han

17 Comments

Hulagu-Han-1.jpg

Hülagu Han

TARİH YAZANLARIN BÜYÜK İHANETİ;

ŞANLI TÜRK LİDERİ HÜLAGU HAN

Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. ( M.Kemal Atatürk )

Yazıya başlarken, Türkün Son Başbuğu Atatürk’ün; sözleri ile başlamayı uygun gördüm.

Tarih yazanların “İHANETLERİ” nedeni ile birçok Türk Bahadırı, TARİHTE hak ettiği değeri görememiş ve lanetlenmekten kurtulamamıştır.

Sırf Müslüman olmadığı için, büyük haksızlığa uğramış tarihi şahsiyetlerinden biri de hiç şüphesiz HÜLAGU HAN dır.

Bu yazımda Hülagu Han’dan bahsetmek istiyorum.

Adına,

Ümmetçi-Sentezciler tarafından Beddua edilen Hülagu Han kimdir….

Moğol İmparatorluğunun kurucusu,

büyük savaşçı Çingiz (Cengiz) Kağan’ın oğlu ve İlhanlı Devletinin kurucusu Müngke (Mengü) Kağan’ın kardeşidir.

13. yüzyılda yaşadı; sürekli savaşmakla geçen 48 yıllık ömrü boyunca, sadece bir kez yenildi, O’nu yenen kişi ise Çingiz’in torunu ve kendi öz yeğeni olan Berke idi.

1258 yılında Bağdat’a girerek Abbasiler’in kökünü kurutması sayesinde adını tarih sayfalarına yazdırdı.

Ümmetçi-Sentezci güruh;

ABBASİ HALİFESİ’ni (Mustasım) öldürdüğünden dolayı kinlerini kustukları Hülagu’ya, ağızları dolusu küfür eder,

Bağdat da ki en büyük kütüphanenin yakıldığını ve böylece dünya bilim olarak 1000 geriye gittiği safsatası anlatır(Ama Ömerin dünyenin en büyük kütüp hanası olan İskenderiye kütüphanasındakı tüm kıtaplarını yakmalarını hiç ağızlarına almazlar.Bu kütüphanaya Jül SEZAR 200,000 kıtap hediye etmişti tolonbeg).

Lise yıllarında, Tarih öğretmenimiz: Moğollar tarafından Bağdat da ki Beytül Hikme isimli kütüphanedeki binlerce el yazması kitabın acımasızca yakıldığını, Müslüman insanları da kılıçtan geçirdiklerini anlatmıştı.

Yıllar sonra, kendi imkanlarımızla araştırdığımız zaman; Beytül Hikme’nin sadece binasının ortadan kaldırıldığı, İçinde bulunan kitaplarında Hülagunun baş veziri Nasurettin Tusi tarafından Merage’de kurulan rasathane götürüldüğünü öğrendik.

Merage rasathanesinde kurulan kütüphanede 400.000(Dört yüz Bin) kitaptan oluşturulduğu bilinmektedir.

Nasurettin Tusi bilimsel ve felsefi çalışmalarında Hülagu Han dan destek alarak yapmıştır.(Ayrıca Nasurettin Tusi Şia mezhebindendir.)

Ayrıca, Bilime ve sanata karşı da büyük saygısı vardı. Hülagu Han, sarayına bilginleri toplar ve onları korurdu. Bilgiye merakı vardı. Kendisi astronomi ve kimya ile uğraşırdı.

Bilginleri toplayarak ilim akademileri kurdu. Aladağ’da saraylar, Huy’da camiler yaptırdı. Tebriz şehri onun döneminde bir bilim merkezi oldu. Bizans’tan oraya kozmografya ve diğer ilimleri öğrenmek için öğrenciler geliyordu.

Günümüz de, ders olarak okullarda okutulan tarih dersinde, Hülagu’nun bahadırlığından ziyade,

bir iki satır, kurduğu devlet ile ilgili bilgiler içermektedir.

Aynı bilgiler,

Timur

ve Cengiz Kağan dada aynıdır.

Bütün bilgileri toplasan ancak 45 dakikalık 1 ders konusu bile etmemektedir.

Daha Türk çocuğu eğitimin ilk günlerinde Türkün abide şahsiyetlerin den uzak tutulmakta, emperyalizmin,

Süpermen,

Batman,

vb. gibi hayal kahramanlarına itilmektedir.

Bu nedenle ilköğretim öğrencisi bir çocuk, Çin sarayını basan Kürşad değil,

emperyalizmin Süpermenini hayal etmektedir.

Bu nedenle genç dimağlara;

Türk’ün yiğit kahramanlarını anlatmak, boynumuzun borcudur.

Hülagu Han; Haşhaşilerin merkezi olan, ulaşılmaz denilen Alamut kalesini yerle bir etmiştir.

Bütün ömrü savaş meydanlarında geçen Hülagu Han, Bağdat’ı kuşattığında ABBASİ HALİFESİ teslim ol çağrılarına;

Halife Mustasım, eğer kendisine saldırırsa Allah’ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti.

Savaş sonunda Halifenin akıbeti kötü olur.

Yakalanan Abbasi halifesi keçeye sarılıp, atlara çiğneterek öldürülmüştür.

(Bunun sebebi de asil kanın-liderin kanının yere akarsa uğursuzluk getirileceğine inanılırdı.

Bu nedenle halife; keçeye sarılarak atlara çiğneterek öldürülmüştür.)

Kale kuşatmalarında, her zaman Türk olmayan unsurlar (genellikle Çinliler) en ön safta sürülürdü.

Burdan, Hülagu Hanın kendi ulusuna verdiği önemi de daha çok anlıyoruz.

HÜLAGU HANIN ARAP HALİFESİNE MEKTUBU

“Biz, Tanrının kuvveti ile kaldık ve onun kuvveti ile muvaffak olduk ve olmaktayız.

Hiç şüphe yoktur ki biz,

Tanrının yeryüzündeki askeriyiz;

kendisi gazabına uğratmak istediği kimselerin üzerine bizi gönderir.

Hadiseler,

size ibret ve sözümüz size nasihat olsun.

Nice kimseleri yok ettik,

yeryüzünün üstünü değiştirdik ve altüst ettik;

size kaçmak var,

bizde ise kaçanları yakalamak var,

sizin için bizim kılıcımızdan kurtulmak yoktur;

siz nerede bulunursanız bulunun oklarımız size yetişir,

atlarımız her attan ziyade koşar ve oklarımız bütün siperleri deler,

kılıcımız indiği yere yıldırım gibi iner,

akıllarımız dağlar gibi sağlamdır,

sayımız ise kumlar kadar çoktur;

bizden aman dileyen selamete erer,

bizimle savaşa yeltenenler sonunda pişman olurlar.

Siz bize “kafir” diyorsunuz,

biz de size “fasık” diyoruz.

Biz, bütün işleri tedvin ve takdir eden Tanrı tarafından,

size musallat edildik.

Yeryüzünün batı ve doğusu bizim elimizdedir,

hiçbir yere kaçıp kurtulamazsınız”

Diye haber gönderdiği rivayet edilir.

Korku nedir bilmeyen bir kişi olduğu söylenir;

en büyük zevki ormandan yakalanıp getirilen vahşi boz ayılarla özel bir arenada güreş tutmakmış.

Hıristiyan Gagauz Türkü olan eşi Tokuz Katundan doğan oğlu Abaka Kağan da babası Hülagu ve dedesi Çingiz’in izinden gitmiş yaman bir yiğittir.

Babasının ölümünden sonra İlhanlı Devletinin başına geçti ama çok genç yaşta zehirlenerek öldürüldü.

Türklüğe sarılmanın,

tek kurtuluş olacağı yakın bir gelecekte;

Hülagu Han iyice tanınacağına eminim.

Hülagu Han; genelde Müslümanlar ile savaştığı için İslamcı-Ümmetçi-Sentezci kesim tarafından hiç sevilmezler;

Türklükten dışlanıp kötülenmektedirler.

Fakat fiziksel açıdan Moğollara hiç benzemeyen;

sarışın,

mavi gözlü,

beyaz tenli bir kişi olduğu bilim adamlarınca da kanıtlanmış olan Çingiz,

soyu Gök-Türklere dayanan saf kan bir Türk’tür,

dolayısıyla Hülagu de Türk’tür.

Hülagu Hanın bir diğer özelliği ise; Fetih ettiği yerlerde Türkçe konuşmayı mecbur kılmıştır.

Bunu İran tarihini incelediğimiz de görüyoruz.

Türkçe konuşmayı mecbur kılan bir hükümdarı, Türklükten nasıl dışlarız, bu en büyük insafsızlıktır.

İslamlaşmayı;

Araplaşmak ve onun kültürünü yaşatmak olarak anlayan,

Türk milleti belki bu gün Türkçe konuşmasını bile Hülagu Hana borçludur.

(1937 kadar camilerde hutbeler bile Arapça okunmuştur.

Bu son derece önemlidir)

Bağdat seferi olmasa;

Anadolu Türklüğü belki de tamamen Araplaşacak yada farsileşecekti.

Tarih yazanlar; hiçbir zaman tarihi yapanlara, sadık kalmadığı için birçok şey göz ardı edilir.

Örneğin; Arapların (Kuteybe Bin Müslim) Talkan ve Curcan’da katlettikleri yüz binlerce Türkün adı bile anılmaz.

24 Km yol boyunca ağaçlara asılarak katledilen Türklerin adı bile geçmez.

Türk Genci olarak: Tarihimizin noktasından, virgülüne kadar her şeyine sahip çıkacağız.

Türk çocuğu; Irkından binlerce kahramanın çıktığını bilecek,

Türk olmanın gururunu yaşayacak,

gelecek için ümitsizliğe kapılmayacaktır.

Kaynak: Anonim

BİLİNMEYEN TÜRK TARIHINDAN ALINTIDIR.

Vatan haınları bu ülkede kutsanırkan vatan kahramanlarına NEFRETLE bakmamız işlenmiştir bize.

Tolonbeg

yalnız hülagu yu yenen memlüklü baybars değil miydi?

Link to post
Sitelerde Paylaş

İşte böyleee,

Tarıhda birbirleriyle bazan dost bazanda düşman olan yalnız Türk devletleri,Türk beylikleri değildir.

Aşağıda vereceğim linkte Tüm aradıklarını bulacaksın.Bu linki her Türk çok dıkkatlı okumalıdır.

Bilmedigimiz yahudda yanlış bilgilendirildiğimizin doğruları burdadır.

Hülâgü Han Gerçekleri « Bilgilendirin!

20 Şubat 2014 Perşembe. Hülâgü Han gerçekleri. Bu dunyada baris | 20:34 No comments. ... Halife Mustasım’ın ailesinden bazı kişiler Mısır’a kaçmış ve Memlüklü Sultanı

Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kuran'da insan sevgisi varmı ki, doğa ve hayvan sevgisi olsun? varsa yoksa öfke, nefret ve ayrımcılık..

Maymuna aşalık diyen, domuzu lanetleyen, hayvan öldürmeyi ibadet yapan bir zihniyetten bahsediyoruz.

İslam'ın doğaya ne kadar değer verdiği, islam ülkelerinden de gayet iyi anlaşılıyor.

Ayrıca Türkiye'de en büyük doğa katliamlarının, dindarlığıyla övünen parti zamanında yaşanması da bunu doğruluyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

kuranda neden gerekmedikçe hayvanları öldürmeyin, bitkilere zarar vermeyin, çevreyi kirletmeyin şeklinde bir ayet yok?

Dinler özellikle başımızın belası 3 din tamamen bencil ve egoist bir yaklaşımı öğretiyor.İnsanı fazlasıyla yüceltiyor ve diğer canlıları sömürmeyi öğütlüyor.Yani doğayı korumakla ilgili bir söz olamaz.
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...