Jump to content

Evrim, amaç, yön ve tasarım


Recommended Posts

26 milyon yıllık insan evrimi 300 milyon yıllık yusufçuk böceğine göre daha fazla değişime yol açmış gibi görünüyor. bu niçin böyle ?

Fosillere bu işten hiç anlamayan kişiler olarak bakıp yorumlamak bana pek sağlıklı gelmiyor. Lakin bazı canlıların daha az değiştikleri zaman içerisinde bir gerçektir. Bunun en büyük sebebi çevreye uyumdur. Bir canlı çevresel şartlara epey uyum sağladıktan sonra bu şartlar değişmediği sürece artık daha az değişecektir. Mesela 10 bin yıldır biz insanlar pek değişmedik ama bu süreçte yapay seçilime tabi tuttuğumuz köpekler epey değiştiler. Olay seçilimde bitiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 141
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

izninizle birkaç soru sormak istiyorum:

- 225 milyon yıllık helikopter böceği fosilinin ( maalesef sadece kanat kısmı mevcut ) günümüz helikopter böceği ile boyut dışında ( 35cm , böceğin yaklaşık martı kadar olduğu tahmin ediliyor ) birebir aynı mekanizmayı içermesi ne anlama gelmektedir ? 225 milyon yılda sadece değişen oksijen miktarına bağlı olarak boyutunun küçülmesi dışında genetik değişmenin gerçekleşmemesi evrimin işleyişi açısından bir sıkıntı değil midir ? özetlemek gerekirse bir torun döl insanlara kadar yönelmişken diğer torun döl niçin çok az değişikle kalmıştır ? ( üreme hızında avantaja da sahipken )

- Üremenin amacı nedir ? insan gibi canlılar ürememeyi tercih edebilirken ; böcekler özellikle örümcekler çiftleştikten sonra öldürülmek pahasına niçin üremeye çalışırlar ? yoksa böceklerde üremeyi karşı koyulmaz bir eylem yapan bir çeşit hormon mu bulunur ?

eklem bacaklilar üreme ve boyut konusunda avantajli konumda iken ; havada oksijen miktarınin azalmasıyla vücutları kuculmus,kanat şekilleri az miktar dahi olsa değişikliğe uğramıştir. bu değişim üremelerini de şekillendirmistir. Tahmini fikrim ;Gendeki oynamalar, vücut değişiklikleri(büyüklük,üreme hücrelerindeki değişiklikler boy oranları vs.) günümüz eklem bacaklilari ile Çiftlesmesine mani olur
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

Evet, üzerinde düşünülmeye değer bir konu;
Evrimin bir yönü olabilir mi? yani evrim bir amacı işaret ediyor olabilir mi...?
Bence olabilir. Sonuçta, evrimle geldiğimiz noktada, düşünen, hayal kurabilen, hedefleri olan canlılar oluşmuş durumda.

En azından, bu belli aşamaya gelmiş beyinlerle, akıllıca şeyler yapmamız isteniyor, diyebiliriz.

Bu akılcı yaşama da, gelenekleri, egoları ve nefreti yaşamın merkezinden uzaklaştırmakla başlayabiliriz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Evet, üzerinde düşünülmeye değer bir konu;

Evrimin bir yönü olabilir mi? yani evrim bir amacı işaret ediyor olabilir mi...?

Bence olabilir. Sonuçta, evrimle geldiğimiz noktada, düşünen, hayal kurabilen, hedefleri olan canlılar oluşmuş durumda.

En azından, bu belli aşamaya gelmiş beyinlerle, akıllıca şeyler yapmamız isteniyor, diyebiliriz.

Bu akılcı yaşama da, gelenekleri, egoları ve nefreti yaşamın merkezinden uzaklaştırmakla başlayabiliriz.

Tenyaların neden sindirim sitemi bulunmaz?

Evrimin bir yönü, ya da "kastedilen" anlamda bir amacı, ereği yoktur.

Bunu savlayabilmek için gerekli, aslında savlanabilmesine mahal veren "eksik" yegane şey,

Evrimin ne olduğunu bilmemektir

Ya da; hiç anlamamış olmaktır.

Başka bir ifade ile;

Yanlış anlamış olmaktır.

Bunu ancak, evrimin ne olduğunu bilmeyen, hiç anlamamış biri iddia eder.

Düşünülmeye değer bir konu demek, tabii ki iddia etmek değildir.

Söz meclisten dışarı.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşadığımız doğa canlı olduğuna göre, evrim de doğanın bir davranış biçimi olduğuna göre "canlılarda hiçbir amaç olamaz" gibi bir iddiada bulunmak bence doğru değil.

"bir amaç vardır" diyebileceğimiz önemli bir delil de yok. doğadaki yaşam, insanlardan daha adil olsaydı bunu söyleyebilirdik. Yani 2 yönde de, kesin kural koyacak veriler bulunmuyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...

İlerleme ve kompleksite yaklaşımı ve evrimde amaç arama eğilimi: küçük ve tesirsiz bir sonucun, büyük ve kontrol edici bir neden konumuna yükseltilmesine karşılık geliyor.

Bir çan eğrisi üzerinden düşünecek olursak:

1- Yaşamın sol duvardaki zorunlu başlangıcı.

Yaşam, atmosfer ve okyanusların ilk yapıtaşlarını temel alarak, birbirini izleyen kimyasal tepkimelerin olarak ilksel okyanuslarda(tahminen) başladı ve kendi kendisini örgütleyici sistemler fiziğin ilkelerine göre düzenlendi. Eşyanın tabiatı gereği bu sol duvarın berisine, soluna geçmek söz konusu değil. Açık olan tek yön, sağ taraf.

2- İlk bakteriyel modun zaman içerisindeki istikrarı.

Yaşam bir bakteriyel modla başladı. Yaşam hala aynı konumdaki bir bakteriyel modu sürdürüyor. Başlagıçta da böyleydi, şimdi de böyle ve hep böyle olacak. Kompleksite modu hiç değişmemiş. Yaşamdaki doğru varyasyon ölçüsü kullanıldığında, ilerlemenin(ve kompleksitenin) evrime "temel bir belirleyici itme kuvveti" sağladığı nasıl iddia edilebilir? Modal bakteri her durumda yaşamın değişmez başarı paradigması.

3- Sol duvardan sadece sağa ve daha karmaşıklık yönüne doğru yer mevcut olduğu için, ara sıra yeni türler bu önceden işgal edilmemiş alanda ortaya çıkar. Komplekslik çok matah bir şey olduğu için değil. Daha iyi bir yol olduğu için değil. Öyle yapmak zorunda kaldıkları için. Olası, hemen hemen(*) tek boş yön olduğu için. Entropiyi düşürmek, hayatta kalmak, üremek vb. adına daha iyi ve avantajlı bir yol olduğu için değil. Sadece artan çeşitlilik ve doğal nişlerdeki doygunluk. Öyle yapıyorlar çünkü eşek gibi öyle yapmak zorundalar. (*)Kaldı ki değişim her iki yönde de oluyor. Komplekslik olabildiği gibi basitlik yönünde de. Bkz: parazitler.

4- Tek başına sağ kuyruğa dayalı genel ilerleme iddiası.

(sağ)Kuyruk küçüktür ve türlerin çok küçük bir yüzdesi bu kuyruğu işgal etmektedir. Çok hücreli hayvanların %80'inden fazlasını eklembacaklılar oluşturur ve genellikle bu filumun neredeyse tüm üyeleri ilksel ve ilerleme göstermeyen türler olarak kabul edilir. Ayrıca, zamanla sağ uç kenarı işgal edenler evrimsel bir sekans oluşturmazlar. Sıra: Bakteri, ökaryotik hücre, deniz algi, denizanası, tribolit, nautiloid, plakodern, balık, dinozor, kılıç dişli kaplan ve homo sapiens(sapiens)...İlk iki geçişin dışında, bu sekansta hiçbir tekil biçim bir sonrakinin muhtemelen doğrudan atası olamaz.

5- Nedensellik duvarda ve varyasyon yayılımında yer alır; sağ kuyruk bir neden değil, sonuçtur. İki nedensel etki eğriyi ve değişimleri biçimlendirir. 1- sol duvardaki başlangıç. 2- Sağa çarpık bir dağılımın gelişimi ve türlerin artışı. ancak her iki etki degeleneksel ilerlemeye dair harhangi bir ifade içermez. Bu bağlmada sağ kuyruk ikinci dereceden bir olay olup, sağ kuyruğa dayalı ilerleme iddiası "miyop" bir bakış açısıdır. Doğal seçilim altında karmaşık biçimlerin üstünlüğü(!) tarafından üretilmiş temel bir itme kuvveti değil, sıralanan iki nedenin sadece bir yan sonucudur. Sağ kuyruğun bu tür genişlemesi (jay gould'un kitabında "ayyaş yürüyüşü paradigması" ile betimleniyor), sistem bir duvardan başladığı sürece, her parça için tümüyle tesadüfi bir hareket rejimi içinde gerçekleşir. Övgüler dizilen ilerleme ve kompleksite aslında, doğuştan gelen avantajlı karmaşıklığa doğru "yönlendirilmiş" bir dürtü değil, basit başlangıçlardan uzaklaşan tesadüfi harekettir.

6- Dananın kuyruğunun koptuğu yerlerden biri: Karmaşık olanın artan karmaşıklığı

Tüm sisteme yönelik ve "apaçık" argüman uyarınca; öğelerinin hareketi hiçbir yönsel eğilim taşımayan bir sistemin gelişmesinin "edilgin" bir sonucuna dönüşmektedir. Doğal seçilim; genel ilerleme değil, sadece değişen ortamlara yerel uyarlamalr üreten bir işleyiş olup, parazitliğin çok yaygın bir evrimsel strateji olması ve parzitlerin anatomik açıdan serbest yaşayan atalarına göre daha basit olmaları da (sola yönelik eğilimi de göstermesi açısından) açıklanmaya muhtaç bir olgudur.

7- Sağ kuyruğu seviyoruz. Çünkü biz sağ kuyruğun ucunda oturuyoruz.

Ancak, bu kuruktaki yaratıkların geçek kompozisyonunu tümüyle tahmin etmek mümkün olmayıp, bu kompozisyon kısmen tesadüfi ve tamamen olumsaldır. Bkz: Biyolojik uzam. hiçbir şekilde evrimin işleyisi tarafından önceden tayin edilemez. Yaşam defalarca sıfırlanıp yeniden başlatılsa dahi, yeniden oynana oyunların büyük çoğunluğu insan benzeri öz-bilinçli yaratıklar üretmeyecekti. İnsanlar, yaşamın yönselliği ya da evrimin işleyişinin kaçınılmazlığı sonucu değil, şans eseri buradalar.

Yaşamın halihazırdaki modu bize gerekli cevabı veriyor.

Bilinç? olmasa da olur.

Daha fazla seçenek daha verimli yapılar demek değil. hiçbirşeyin de böyle bir amacı ya da eğilimi yok.

En verimlilerin zaten yapılmışı var. :)

Yazıda ağırlıklı olarak Stephen Jay Gould'un; Full House/Yaşamın Tüm Çeşitliliği kitabından faydalanılmış ve alıntı yapılmıştır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Klasik kurama göre evrimin bir yönü ve amacı olamaz. Rastgele mutasyonların ve bireysel etmenlerin yol açtığı varyasyonların bazıları çevresel koşullar sayesinde daha iyi bir sağkalım olasılığı yakalar.

Süreç geri dönüşümsüzdür. Burada kastedilen kabaca şudur. Balık ilk olarak karadan suya çıkmış, sürüngenler, memeliler evrimleşmiş. Sonra bir memeli (balina) yeniden suda yaşamaya başlıyor. O canlıyı o noktaya getiren süreç o kadar karmaşıktır ki geri göndürülemez. Balina eski atalarının solungaçlarını "anımsayamaz" ve hayatına akciğerlerle devam eder.

Ayrıca sık yapılan bir yanlış düşünce her canlının morfolojik olarak mutlaka ve mutlaka eş zamanlı değişmesi gerekmediğidir. İnsan gibi hızlı değişen canlıların yanı sıra, yukarıda gayet güzel anlatılmış, eklembacaklılar gibi, köpekbalıkları gibi yüz milyonlarca yıl hiç değişmeyen canlılar da vardır.

"Evrimin amacı ve yönü olmaz" klasik ön kabûldür ama, yine de tabloya uzaktan baktığımızda "acaba?" sorusu sormamak da zordur.

Yine de canlılar için iki yaşam amacı belirlenebilir.

1. Kendi yaşamlarını idame ettirmek.

2. Türlerinin (genlerinin) sağkalımını sürdürmek.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılarda kendi hayatını ve türlerinin yaşamını sürdürme amacının olabilitesi demek, aynı zamanda doğada bir amaç olabileceğini gösterir.

Bu sadece bencil amaçları ifade etmez. çünkü aynı zamanda birlik olma şuuru var. hayvanların sürüler halinde dolaşması ve sürüden birinin, yiyecek bulduğunda diğer arkadaşlarını davet etmesi de bunu gösterir. mesela bazı kuş türlerinde, bunu gözlemlemek mümkün.

Yine annenin, yavrusunu koruması da, bu amacı işaret edebilir.

Hayata bir anlam aramak, din yaratmak veya dinsel inanışlara prim tanımak değildir. Tersine bu bir sorgulama ve arayış gerektirir. herkes hayattan özgürce anlamlar çıkarabilse, zaten dinlerin egemenliği olmazdı.

Doğada vahşi hayvanların birbirini yemesinin bile, insanlığa bir mesaj olabileceğini söylemek mümkün;

doğa, insanda bir bilinç düzeyi oluşturduğuna göre, burda şu soruyu sormamız yerinde olur;

Doğada hayvanlar, neden açtır...?

Dünyada hiçbir aç insan kalmaması, yine insanın elinde olduğu gibi, doğaya da besin sağlamak yine mümkündür.

dolayısıyla insanlar tarafından açlığı giderilen hayvanlar, birbirlerine saldırmaz.

Yalnız bu varsayımların, bir iddia olmadığını, bir çeşit beyin fırtınası olduğunu hatırlatıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılarda kendi hayatını ve türlerinin yaşamını sürdürme amacının olabilitesi demek, aynı zamanda doğada bir amaç olabileceğini gösterir.

Bu sadece bencil amaçları ifade etmez. çünkü aynı zamanda birlik olma şuuru var. hayvanların sürüler halinde dolaşması ve sürüden birinin, yiyecek bulduğunda diğer arkadaşlarını davet etmesi de bunu gösterir. mesela bazı kuş türlerinde, bunu gözlemlemek mümkün.

Yine annenin, yavrusunu koruması da, bu amacı işaret edebilir.

Hayata bir anlam aramak, din yaratmak veya dinsel inanışlara prim tanımak değildir. Tersine bu bir sorgulama ve arayış gerektirir. herkes hayattan özgürce anlamlar çıkarabilse, zaten dinlerin egemenliği olmazdı.

Doğada vahşi hayvanların birbirini yemesinin bile, insanlığa bir mesaj olabileceğini söylemek mümkün;

doğa, insanda bir bilinç düzeyi oluşturduğuna göre, burda şu soruyu sormamız yerinde olur;

Doğada hayvanlar, neden açtır...?

Dawkins "Gen Bencildir" kitabında o biryik olma şuurunu da genlerin sağkalımını arttırma amacına bağlıyor.

Doğada hayvanların aç olması besin kaynaklarının aritmetik, canlıların geometrik çoğalmasıyla açıklanır, Malthus'a ithafen.

Ama birçak canlı zaten geometrik artma potansiyeli olan diğer canlıları yiyerek yaşıyor.

Acımasız bir sağkalım savaşıdır. Herhangi bir tür, fil gibi yavaş üreyenleri bile, "rahat bırakılsa" kısa zamanda tüm dünyayı kaplır.

Düşmanların yanı sıra açlık bu durumu frenler ve bir çeşit dengede tutar.

Bu bilimsel konulara dinleri hiç karıştırma. Anlam arayışı dinin tekelinde değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mağara balıklarından başlayabiliriz mesela. Gözde dahil pek çok hayvanda ki körelmiş organlar için şuraya bakabilirsin http://www.evrimagaci.org/makale/271Evrimde ileri geri bir yön tayin edemezsin.

Vücudumuzun giderek işlevlerini yitirmesi yenilenme hızının azalması ile ilgilidir. Bunun nedeni insanın doğa da aslında ortalama 30 yıllık bir yaşam süresinin bulunmasından kaynaklanmaktadır. Gelişen tarım, sanayi ve bilim sayesinde besin bulmanın, barınmanın kolaylaşması tıpta ki ilerlemeler vs. ile insanın yaşam süresi uzamıştır. Evrimsel süreçte yaşlılık için faydalı şeyler kazanamadık.

Fizik yasalarını dimdirek biyolojiye uygulamak hatalı olur. Biyoloji daha karmaşıktır

Canlılar özel biyolojik yasalara tabi değillerdir. Yalnız olağan fizik yasalarına tabidirler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılar özel biyolojik yasalara tabi değillerdir. Yalnız olağan fizik yasalarına tabidirler.

Fiziğin başarısının çok olumsuz bir etkisi oldu. İnsanın bilim aracılığıyla doğaya çevirdiği meraklı bakışının tümüyle fizik yasalarına indirgeme isteği oluştu.

Daha da kötüsü, kimya fiziğe indirgendi.

Bunda ne kötülük var derseniz, fiziğe nasıl indirgenebileceğimizi bileediğimiz birçok bilgi konusu var: psikoloji, sosyoloji, tarih, ekonomi.

Bunlarda bilimsel yöntem geliştirme çabasında fizik hiç yardımcı olmuyor

Dahası, biyolojide de problemler var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Fiziğin başarısının çok olumsuz bir etkisi oldu. İnsanın bilim aracılığıyla doğaya çevirdiği meraklı bakışının tümüyle fizik yasalarına indirgeme isteği oluştu.

Daha da kötüsü, kimya fiziğe indirgendi.

Bunda ne kötülük var derseniz, fiziğe nasıl indirgenebileceğimizi bileediğimiz birçok bilgi konusu var: psikoloji, sosyoloji, tarih, ekonomi.

Bunlarda bilimsel yöntem geliştirme çabasında fizik hiç yardımcı olmuyor

Dahası, biyolojide de problemler var.

Sorunu fizikte aramak yanlış. Fizik gelişen, yeni bilgilerin ve teorilerin eklenmesiyle ilerleyen müthiş bir bilim dalı.Bütün bilimlerin temeli hatta..

Herşeyin fizikle açıklanmasının gerektiği bir zamanda yaşıyoruz. Onları tam olarak açıklayamamak fiziğin değil, bizim eksikliğimiz.

Bu eksikliği biyoloji ile kapatmaya çalışıyoruz. Ama biyolojik yasaların ya hiç olmadıklarını, ya da onların aslında fizik yasaları olduğunu düşünmüyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sorun elbette fizikte değil. Sorun doğanın fiziksel yasalara indirgenip indirgenemeyeceği.

Yani, mesela iki yüz sonra, bilgi daha da arttıkça, insan zihni fiziksel yasalarla anlaşılacak mı, yoksa onları bir kenara bırakıp çok başka yöntemler mi geliştirmek gerekiyor?

İnsan zihni bugün bile fiziksel yasalarla mükemmel değilse bile, bir şekilde anlaşılıyor. İnsan beynini anlayan başka bir bilim dalı yok.

Beyinle uğraşan bilim dalları fizikten ve onun bir alt dalı olan kimyadan yararlanıyor.

Fizikten başka somut bilim yoktur. İnsan beyninin gizemini fizik ve kimya dışında bir bilimle çözemezsiniz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılar özel biyolojik yasalara tabi değillerdir. Yalnız olağan fizik yasalarına tabidirler.

Elbette tabi ama dümdüz uygulamaya kalkmak için, çok ileri seviye fizik bilgisi gerek ve bunun bu gün için var olduğunu sanmıyorum. Nasıl futbol yorumlarken fizik yasalarını dimdirek uygulamaya kalmıyorsak bu da öyle. Bu yüzden farklı düşünmemiz gerekiyor yani olay tamamen düşünce yapısı ile iligli.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elbette tabi ama dümdüz uygulamaya kalkmak için, çok ileri seviye fizik bilgisi gerek ve bunun bu gün için var olduğunu sanmıyorum. Nasıl futbol yorumlarken fizik yasalarını dimdirek uygulamaya kalmıyorsak bu da öyle. Bu yüzden farklı düşünmemiz gerekiyor yani olay tamamen düşünce yapısı ile iligli.

Farklı düşünmek yanlış. Çünkü canlılığın fiziği farklı değil. Sadece karmaşık. Zor bir fizik... Hepsi o kadar.

Bu zorluğun ilginç bir mekanizması var. Farklı olduğu için zor değil.. Karmaşık olduğu için zor.

Madde canlıda ve cansızda aynı şekilde davranıyor. Arada en ufak bir fark yok. Elementlerin canlıda ve cansızda farklı davranabilmesi için bir yaratıcıya ihtiyaç var.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...