Jump to content

Acı hissi neden vardır?


Recommended Posts

Çakmağı elimize tuttuğumuzda, bir yerimiz kesildiğinde, yazın plajda yürürken ayaklarımız sıcağa maruz kaldığında vs. neden acı duyarız?

Acı hissi bazen dayanılmaz olur bunun nedeni nedir?

Sinirler insana neden dayanılmaz acılar yaşatabilecek durumdadır?

Bunun böyle olması insana cehennem psikolojisini tattırarak dine bağlılığı arttırmıştır, acı hislerinin neden tarifi yoktur ve bu acılar bu kadar ağırdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çakmağı elimize tuttuğumuzda, bir yerimiz kesildiğinde, yazın plajda yürürken ayaklarımız sıcağa maruz kaldığında vs. neden acı duyarız?

Acı hissi bazen dayanılmaz olur bunun nedeni nedir?

Sinirler insana neden dayanılmaz acılar yaşatabilecek durumdadır?

Bunun böyle olması insana cehennem psikolojisini tattırarak dine bağlılığı arttırmıştır, acı hislerinin neden tarifi yoktur ve bu acılar bu kadar ağırdır?

Zarar görme uyaranı.

Acı hissinden başka rahatlık hissi de var.

Masaj, kaşınma, okşanma vs durumlarında hissediliyor.

Rahatlık hissini hissettiğimiz durumun devamını isteriz. Daha rahat etmek isteriz.

Buradan hareket edince, acı hissi de o durumu sonlandırmamız gerektiğini bize anlatır.

Yani bir an önce kaynağı bulup o hissi yok etmemiz istenir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Zarar görme uyaranı.

Acı hissinden başka rahatlık hissi de var.

Masaj, kaşınma, okşanma vs durumlarında hissediliyor.

Rahatlık hissini hissettiğimiz durumun devamını isteriz. Daha rahat etmek isteriz.

Buradan hareket edince, acı hissi de o durumu sonlandırmamız gerektiğini bize anlatır.

Yani bir an önce kaynağı bulup o hissi yok etmemiz istenir.

Kaynağı bulup yok etmek için gelen uyarının artarak aşırı derecede acıya dönüşmesi kafa karıştırıyor. Örn, Ateşi 5 dakika sabit olarak deriye tuttuğumuzu düşünelim acı artarak dayanılmaz hale geliyor...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Kaynağı bulup yok etmek için gelen uyarının artarak aşırı derecede acıya dönüşmesi kafa karıştırıyor. Örn, Ateşi 5 dakika sabit olarak deriye tuttuğumuzu düşünelim acı artarak dayanılmaz hale geliyor...

Tamam işte, elini ateşten çek diyor sensörler.

Elini daha uzun süre tutarsan ateşte acı hissini kaybediyorsun.

Ama kaç dakika tutulur bilmiyorum.

O kadar tuttuktan sonra tamir edilebilir mi orası da şüpheli.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 6 years later...
On 19.07.2015 at 01:40, Strong Materyalist yazdı:

Tamam işte, elini ateşten çek diyor sensörler.

Elini daha uzun süre tutarsan ateşte acı hissini kaybediyorsun.

Ama kaç dakika tutulur bilmiyorum.

O kadar tuttuktan sonra tamir edilebilir mi orası da şüpheli.

Robotların sensörleride elini çekerler ama acı duymazlar.

Acı hissi  doğru karar vermeye bile engel oluyorlar insanlarda.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılar ilk etapta hayatta kalmaya proğramlı oldukları için, evrimsel süreçte bir çok mekanizmaları zamanla geliştirmiş. Bu mekanizmalardan diğeri mesela korku hissidir. Mesela neden korkarsınız?  Kendinizin bir şekilde zarar göreceğini zannettiğiniz için korkarsınız. Yani bunlara bizi uyaran ve hayatta kalmamızı sağlayan tehlike çanları denilebilir.   

Link to post
Sitelerde Paylaş

Elinizde Doğal Seçilim ve "Evrim" gibi bir enstrüman varsa cevaplaması çok basit; en azından akıl yürütmesi için önünüzün alabildiğine açık olduğu bir soru.

 

Acı ve zarar nerede ise birbiri ile özdeş. Bu bir tesadüf mü? Peki ya seks ve zevkin aynı şekilde özdeş, bu ikisinin ise "üreme" ile ilintili olması?

Bir şey acı veriyorsa, aynı zamanda zarar da veriyordur. Vica Versa. Yani zarar veren de acı veriyordur. Zarar acı ile etiketlenmiş. Böylelikle zarar verenden kaçınılması sağlanmış. Aynı zamanda da bir uyaran. Bir şeyle ilk kez karşılaşsanız dahi, etkileşmenizle birlikte davranış kalıbınızı yine bu his(ler) belirler. Devam et ya da kaçın! 

 

Basitçe, en başında, zarar verene karşı hiçbir tepki vermeyen hatta ondan hoşlananlar burada değiller, elendiler. Zarar verenden hoşlanmayanlar ise burada kaldı. 

Böylece acı, seçilim değeri belki de en yüksek verilerden biri olarak tarihteki, canlılıktaki yerini aldı. Hal odur ki en baştakiler, bir etkileşimin-etkinin kendilerine zarar verip vermeyeceğini anlayabilecek durumda değillerdi. Ancak bundan kaçınmaları için sadece bu tip bir geri besleme yeterliydi. Kartlar yeniden karıldı, Doğal Seçilim son sözü söyledi. Aslında bir anlamda ilkel, tam da Kör Saatçi'nin işi olabilecek bir yöntem. Tasarımcının değil.

 

Bu vesile ile sadece hayatta kalmak ve türünü devam ettirmekle ilişkili, yani canlılığa dair bir kavram olan "acı"nın, öte hayat ve cehennem gibi mitler bağlamında kullanımının ne kadar abes ve anlamsız olduğunu algılayabilir, acıyı kullanan mitolojilerin ancak bir insan uydurması olabileceğini kavrayabiliriz. ;)

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, pozitivizm said:

Robotların sensörleride elini çekerler ama acı duymazlar.

Acı hissi  doğru karar vermeye bile engel oluyorlar insanlarda.

 

Çok güzel. Kör Saatçi ancak bu kadarını becermiş. ;):) O kadar ince görememiş, sofistike bir sistem geliştirememiş. Senin dediğini ancak bir tasarımcı yapar, lakin bizimki ondan değil.

Ancak kazan-kaybet açısından bakınca, ne kadar efektif ve vazgeçilmez olduğu, bir anlamda var olan en güzel hislerden biri olduğu ortada. "Acı"nın ortadan kalkmasını ister miydin? 

 

Sigara içiyorsun, yanan bir kül tam da bedeninin çıplak bir yerine düştü. Sönene değin, belki de (abartıyorum ama) öte taraftan çıkana kadar zarar vermeye devam edecektir. Sigarayı bitirdin, bir de bakmışsın vücudunda bir delik var! Malum yere düşse, istikbalini bitirir. ?

 

Bunun bir de araba kullanırken olageldiğini düşün. Ciyaklayıp kurtulmaya çalışırken kazaya sebebiyet verip ölür, öldürebilirsin de. Oysa ki aksi durumda elinde kalacak olan belki de sadece küçük bir yanık..

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, teflon yazdı:

Çok güzel. Kör Saatçi ancak bu kadarını becermiş. ;):) O kadar ince görememiş, sofistike bir sistem geliştirememiş. Senin dediğini ancak bir tasarımcı yapar, lakin bizimki ondan değil.

 

Niye böyle yapıyorsunuz sayın teflon? Biz her bilgiyi, her hikmeti, her sanatı doğadan çıkarmıyor muyuz?

İnsan hangi alanda doğal düzeni aşmış, geçebilmiş ki onu hafife alıyorsunuz. Tanrıya inananlara laf çakacam diye artist, kibirli tavırlara giriyorsunuz. Yeşile, maviye, rengarenk yeryüzüne, onda yaşayan canlı toplulukları ve sistemlerine, uçsuz bucaksız gökyüzüne bakınca 

 Tanrı demeseniz de var olanın ihtişamı karşısında hayret ve hayranlık duymanız gerekmez mi? Yoksa Tanrı fikrine karşı olan önyargınız var olana karşı duygularınızı samimi bir şekilde yaşamanızı ve ifade etmenizi de mi engelliyor?

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, teflon yazdı:

 

Çok güzel. Kör Saatçi ancak bu kadarını becermiş. ;):) O kadar ince görememiş, sofistike bir sistem geliştirememiş. Senin dediğini ancak bir tasarımcı yapar, lakin bizimki ondan değil.

Ancak kazan-kaybet açısından bakınca, ne kadar efektif ve vazgeçilmez olduğu, bir anlamda var olan en güzel hislerden biri olduğu ortada. "Acı"nın ortadan kalkmasını ister miydin? 

 

Sigara içiyorsun, yanan bir kül tam da bedeninin çıplak bir yerine düştü. Sönene değin, belki de (abartıyorum ama) öte taraftan çıkana kadar zarar vermeye devam edecektir. Sigarayı bitirdin, bir de bakmışsın vücudunda bir delik var! Malum yere düşse, istikbalini bitirir. ?

 

Bunun bir de araba kullanırken olageldiğini düşün. Ciyaklayıp kurtulmaya çalışırken kazaya sebebiyet verip ölür, öldürebilirsin de. Oysa ki aksi durumda elinde kalacak olan belki de sadece küçük bir yanık..

Herşeyin farkında olup tepki vermek  için acı hissine gerek yok.

Acı ve zevk hissimin olmamasını isterdim.

Self hipnoz yapabilenler bunu başarabiliyor.

Çok istememe rağmen bir türlü öğrenemedim şu self hipnoz olayını.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Programlı derken ?

Boşuna heveslenme, buradan sana ekmek çıkmaz.:D

Demek istediğim her canlının enerjiye ihtiyacı var. Tüm canlılar çeşitli enerji kaynaklarını kullanmaya bağımlıdır. Sen 1 hafta boyunca yemek yemezsen ve su içmezsen, halin perişan olur. Sürekli enerji takviyesi yapmaya mecburuz. Canlılar bir taraftan bunu yaparken,  aynı zamanda zarar görmekten de kaçınıyorlar. Bunun ikisi bir arada yürüyor.  

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, pozitivizm yazdı:

Herşeyin farkında olup tepki vermek  için acı hissine gerek yok.

Acı ve zevk hissimin olmamasını isterdim.

Self hipnoz yapabilenler bunu başarabiliyor.

Çok istememe rağmen bir türlü öğrenemedim şu self hipnoz olayını.

 

 

Kronik agrilarin var herhalde. Bikmis olmalisin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, pozitivizm yazdı:

Herşeyin farkında olup tepki vermek  için acı hissine gerek yok.

Acı ve zevk hissimin olmamasını isterdim.

Self hipnoz yapabilenler bunu başarabiliyor.

Çok istememe rağmen bir türlü öğrenemedim şu self hipnoz olayını.

 

 

Bu self hipnoz zımbırtısını fazla büyütüyorsun gözünde. Mevcut olan acıyı sürekli bastıramazsın, olsa olsa ilaç yoluyla biraz azaltabilirsin.

Acı derken elbette klasik baş veya diş ağrısından bahsetmiyorum... :D

Yıllar evvel ağır bir hastalık sonunda ameliyat olmuştum ve beni bir rehabilitasyon merkezine göndermişlerdi. Orada ağrılarla nasıl başa çıkabileceğimizi çok sakin bir muzik(!) eşliğinde bize öğretmeye çalışıyorlardı. Yöntem çok basitti ve biraz da hipnozu andırıyordu. Daha doğrusu belirli bir noktaya odaklanmayı öğreniyorsunuz.

Mesela kulağın mı ağrıyor... 5 dakika boyunca sakin bir muzik eşliğinde ayağınızın baş parmağına bakıyorsunuz, gözünüzü oradan hiç ayırmıyorsunuz. :D

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Niye böyle yapıyorsunuz sayın teflon? Biz her bilgiyi, her hikmeti, her sanatı doğadan çıkarmıyor muyuz?

İnsan hangi alanda doğal düzeni aşmış, geçebilmiş ki onu hafife alıyorsunuz. Tanrıya inananlara laf çakacam diye artist, kibirli tavırlara giriyorsunuz. Yeşile, maviye, rengarenk yeryüzüne, onda yaşayan canlı toplulukları ve sistemlerine, uçsuz bucaksız gökyüzüne bakınca 

 Tanrı demeseniz de var olanın ihtişamı karşısında hayret ve hayranlık duymanız gerekmez mi? Yoksa Tanrı fikrine karşı olan önyargınız var olana karşı duygularınızı samimi bir şekilde yaşamanızı ve ifade etmenizi de mi engelliyor?

 

Bir senin yazdiklarini bir de nogotbutAllah'in yazdiklarini okurken uyku basiyor. Yillarca böyle ninnilerle uyuttunuz insanlari. 

Siz uyuyun bizden ne istiyorsunuz cakallar. Yoksa uyutup kicimizdaki donu almak mi istiyorsunuz. Bir o kalmisti göz dikmediginiz.

...

Evet ben dogaya hayranim. Güzel manzaralar görmeye, gezmeye merakliyim. Tanri ne alaka.

Bir gidip bakayip su daglara ovalara tanri neler yapmis kafasiyla gitmiyorum, kendimi iyi hissetmek , hayatin monotonlugunun getirdigi yükten kurtulmak icin yapiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 saat önce, deadanddark yazdı:

Evet ben dogaya hayranim. Güzel manzaralar görmeye, gezmeye merakliyim.

 

Doğaya neden hayran olduğunu, neden insanların inşa ettiği yüksek beton binalardan, ışıltılı uygarlıktan, yapmacık tavırlardan sıkılıp doğaya kaçtığını sorgularsan kendini, içinde olan biteni daha iyi anlayabilirsin. İnsan yapısı uygarlık, yeme, içme, barınma gibi bedeni ihtiyaçlarımızı karşılamak konusunda doğadan çok daha fazla seçenek sunuyor. Ama biz bunlardan kaçıyor, doğada mutlu oluyoruz. Neden acaba? 

Belki de fıtrat diye bir şey vardır, belki egomuz başkadır ruhumuz başkadır, belki bizi aşan ve kuşatan bir irade vardır. Belki bizim doğal olana kaçışımız o iradeyi hatırlamak ve zikretmek içindir. Belki de sen zannetiğin gibi inanmayan birisi değil çok güçlü bir inancı olan birisindir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
14 minutes ago, Yeni Üye said:

Belki de sen zannetiğin gibi inanmayan birisi değil çok güçlü bir inancı olan birisindir.

 

Yapay olarak kurtlardan, ayılardan, zehirli yılanlardan arındırılmış bir ormanda gezmekten zevk almak için fıtrat ve tanrı inancı gibi beyin yıkamadan mütevellit muhtelif ithal kerizliklere gerek yok. 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Yeni Üye yazdı:

 

Doğaya neden hayran olduğunu, neden insanların inşa ettiği yüksek beton binalardan, ışıltılı uygarlıktan, yapmacık tavırlardan sıkılıp doğaya kaçtığını sorgularsan kendini, içinde olan biteni daha iyi anlayabilirsin. İnsan yapısı uygarlık, yeme, içme, barınma gibi bedeni ihtiyaçlarımızı karşılamak konusunda doğadan çok daha fazla seçenek sunuyor. Ama biz bunlardan kaçıyor, doğada mutlu oluyoruz. Neden acaba? 

Belki de fıtrat diye bir şey vardır, belki egomuz başkadır ruhumuz başkadır, belki bizi aşan ve kuşatan bir irade vardır. Belki bizim doğal olana kaçışımız o iradeyi hatırlamak ve zikretmek içindir. Belki de sen zannetiğin gibi inanmayan birisi değil çok güçlü bir inancı olan birisindir.

 

Sehirden kacip dogaya gidiyorum evet ama kalici olmuyor bu durum. Orada uzun kalirsam sehire dönme istegi olacaktir bende, buna eminim. Emekli oldugum zaman böyle bir hayalim var ; göl kenarinda sehirden uzak bir evde yasamak istiyorum.

 

Dogaya hayranim ama tanriya degil.

Dogaya ihanet etmek istemiyorum. Doga üzerinden tanriya hayran olursam bu dogaya karsi yalanci hayranlik olur. Doga önemini yitirir, siradanlasir. Cünkü tanrinin elinden cikmis siradan birseye dönüsür. Daha iyisini de yapmistir üstelik, bakiniz cennet.

 

Iste senin dogaya duydugun hayranlik tamamen yapmaciktir. Sen koca bir yalancisin.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...