Jump to content

ATE ile MATE


Recommended Posts

Tanrı Kavramı ile hiç karşılaşmamış bir insan düşünelim. Adı Ate olsun

Matematikçi arkadaşımız soruyor.

Mate-[Olmadığını kanıtla

Ate-Neyin olmadığını

Mate -Tanrının

Ate -O ne ki?

Mate -Evreni yaratan, herşeyi bilen, zamandan ve mekandan bağımsız, esirgeyen, bağışlayan, vs. vs.

Ate -Böyle bir şeyin var olduğunu sen nerden biliyorsun?

Mate -Bilmiyorum, görmedim, duyadım, yalnız var olabileceğini düşündüm. Hayal ettim.

Ate -Her düşünülen şey, her hayal, gerçek olabilir mi?

Mate -Düşünülebildiğini göre, hayali kurulabildiğine göre neden var olmasın.

Ate -O halde benden neden olmadığının ispatını istiyorsun. Demek ki varmış!

Mate -Yok ya. Nerede peki?

Ate -Senin kafanın içinde, düşüncelerinde, hayallerinde.

Mate -Peki senin düşüncelerinde ve hayallerinde var mı?

Ate -Hayır yok.

Mate -Neden,

Ate -Hiç düşünmedim, ihtiyaç duymadım, hayal kurmadım.

Mate -Peki benim tanrımın var olduğuna inandın mı?

Ate -Evet. Kafanın içinde, hayallerinde olduğunu söyledim ya!

Mate -Onu söylemiyorum. Benim düşüncelerimin dışında var olduğu konusunda ne diyorsun.

Ate -Objektif gerçeklik olarak mı?

Mate-Evet.

Ate -Senin hayallerini ben niye objektif gerçek yapmaya çalışayım.

Mate-Ben öyle istiyorum.

Ate –Yani kendi problemini bana çözdürmek istiyorsun öyle mi?

Mate-Evet

Ate –Peki o zaman beraberce çözmeye çalışalım. Tanrının senin dışında objektif bir gerçeklik olduğunu düşünüyorsan. Nasıl tanrıyı tarif ettiysen objektif gerçekliği de tanımlaman gerekir. İstersen ben tanımını yapayım. Objektif gerçeklik : kişilerin, canlıların düşüncelerinden ve hayallerinden bağımsız olan şeylerdir. Yani biz hayal etsek te etmesek te var olan şeydir. Peki böyle bir varlığı biz nasıl algılarız. Duyularımız ve aklımızla. Duyularımız ve aklımız dışında başka bir aracımız var mı? Varsa söyle.

Mate-Yok

Ate –O halde objektif gerçeklik, duyularımıza ve aklımıza hitap etmesi gerekir.

Mate-Evet

Ate-Görme, işitme, tad alma, koklama ve hissetme gibi kabaca 5 duyumuz var. Bu duyuların sağladığı verileri değerlendiren aklımız var.

Mate-Evet.

Ate-O helde tanrı öncelikle bu 5 duyuya hitap etmesi gerekir. ki bu duyulardan gelen verileri aklımız ile değerlendirelim.

Mate-Evet

Ate-Peki tanrıyı gördün mü?

Mate-Hayır

Ate-Sesini duydun mu?

Mate-Hayır

Ate-Kokusunu duydun mu?

Mate-Hayır

Ate-Tadı varmı?

Mate-Hayır

Ate-Dokundun mu hissettin mi?

Mate-Hayır

Ate-Peki tanrı hakkında hiçbir duygun, hiçbir veri getirmiyorsa aklımız neyi değerlendirecek.

Demek ki! Sen daha önceki duyu organlarının getirdiği verilerden bir tanrı imajı yaratıyorsun. Objektif gerçekliğini gösteremediğin için, benim için objektif tanrı yoktur. Ve ben senin hayallerini kabul etmek zorunda değilim.

Tarif ettiğin gibi bir tanrıya ihtiyaç da duymuyorum.

Diyalog’un 2. devam şekli

Ate-Peki tanrıyı gördün mü?

Mate-Evet

Ate-Bana da göster o zaman

Mate-Aha karşımda duruyor.

Ate-Ben bir şey görmüyorum.

Mate-Ama nasıl olur ben görüyorum.

Ate-Tarif et bari nasıl bir şey

Mate-................(herhangi bir somut tarif)

Veya (yapan, yaratan, bilen, bağışlayan, esirgeyen, zamandan ve mekandan bağımsız...soyut bir tarif)

Ate-Ben göremiyorum. Bir başkasını çağıralım bir üçüncü kişinin şahitliğine başvuralım o zaman

Mate-Peki çağır.

Bir başkasını çağırırlar. Adı Tate

Ate-Tate burada .........(somut tarif)

Veya (soyut tarif) gibi bir şey görüyor musun?

Tate-Hayır görmüyorum.

Bu diyaloğdan sonra Ate ve Tate Matenin hayal gördüğüne karar verip. Bir psikiatriste görünmesini salık verirler.

Diyalog’un 3. devam şekli.

Üçüncü kişiyi çağırırlar adı Molla

Mate- Burada allahı göremiyor musun?

Molla- Haşa o nasıl söz. Allah her yerde hazır ve nazırdır.

Mate- Bu zındık görmüyormuş.

Molla- Bre zındık. Bre kafir. Gözünün önündeki allahı nasıl görmezsin. Katli vaciptir böylelerinin.

Mate ile Molla Atenin kafasını bedeninden ayırırlar.

Sevgiler.

Yukarıdaki diyalogları ilk olarak ateistforum’da dinci bir üyenin Allah’ın yokluğunu ispat edin diye açmış olduğu bir başlıkta yazmıştım. Bazı ateist arkadaşlar tarafından beğenildi. Ve iki arkadaş kendi sitesinde yayınladı. Bir başka sitede benzer bir başlığa taşıdım, ancak hemen sildiler. Sonuç olarak hem önemsendi, hem de sakıncalı bulundu. Her iki durumu da dikkate alarak diyalogu daha olası bir doğrultuda yeniden ele almak istedim.

Öncelikle; diyalogun ikinci devam şeklinde, inançlı birinin Allah’ı görmüş olması gerçekçi değildi, böyle bir durum ancak patolojik olur ki. Konu dışında tutmak gerekir.

Diyalogun üçüncü şeklinde; yobazların kafa kesmeye kadar işi götürmesi her ne kadar görülen bir davranış şekli olsa da, tüm inançlıları dikkate aldığımızda haksızlık etmiş oluruz.

O halde; ikinci ve üçüncü devam şeklini dikkate almadan. Diyalog en masum şekilde şöyle devam etmelidir.

Ate-Peki tanrı hakkında hiçbir duygun, hiçbir veri getirmiyorsa aklımız neyi değerlendirecek.

Demek ki! Sen daha önceki duyu organlarının getirdiği verilerden bir tanrı imajı yaratıyorsun. Objektif gerçekliğini gösteremediğin için, benim için objektif tanrı yoktur. Ve ben senin hayallerini kabul etmek zorunda değilim.

Tarif ettiğin gibi bir tanrıya ihtiyaç da duymuyorum.

Mate- Peki senin benim tanrıma ihtiyacın yok olabilir. Ama, tanrının varlığı konusunda ben yalnız değilim ki. Milyonlarca insan benim var olduğunu savunduğum Allah’a inanıyor ve var olduğunu kabul ediyor. Böyle olunca bu inanç sübjektif olmaktan öte, objektif olmuş olmaz mı?

Ate- Olmaz! Objektifliğin ölçütü insandan bağımsız olarak var olmasıdır. İnsandan bağımsız olarak varlığı ispatlanabiliyorsa objektif varlıktan bahsedilebilir. Tek tek tüm inananlara aynı soruları sorduğumuzda aynı cevapları alıyorsak, yani hiçbir inananın duyularına ve aklına hitap edecek bir veri yok ise, pek çok kişinin inanmış olmasına karşın objektif olarak vardır denilemez.

Mate- Ama, İnsan aklı objektif verilere dayanmadan sübjektif şey üretemez. Bütün sübjektif kavramların objektif karşılığı vardır.

Ate- Doğru! O zaman Allan kavramının objektif karşılığını araştırıp bulmamız gerekir. Nasıl araştırmamız gerekir? Allah’ın tanımından yola çıkmalıyız.

“Esirgeyen, bağışlayan, himaye eden, cezalandıran, her şeye kadir, her yerde ve her zaman olan bir güç.”

Böyle bir güç sosyal yaşamda var mıdır? Evet vardır? Abartıları göz ardı edersek, Çocuk için baba, Aşiret için ağa, teba için krallar, bu kralların koyduğu yasalar, yasaklar ve özgürlükler. Nedenleri tam olarak bilinmese de, doğa olayları, gece, gündüz, yağmur, şimşek, ateş, deprem, yanardağ, güneş tutulması vs. Ve vicdan ve adalet duygusu. İşte tüm bunlar tanımlanan Allah kavramının objektif karşılıklarıdır.

Kralı ölen bir toplum, eğer bu ölümü kabullenmek istemiyor ise,onu ölümsüz yapar. İşte ölümsüz ruh ve zamandan, mekandan bağımsız Allah düşüncesi böyle oluşmuş olabilir.

Mate- Hayır Allah düşüncesi bu kadar basit şeylerden kaynaklanmaz. En basit bir virüs’ün, böceklerin, bitkilerin, yüksek yapılı canlıların milyarlarca hücrelerinin büyük bir uyum ve amaç için çalıştığı göz önüne alındığında, bunların tesadüfen ve nedensiz ortaya çıkması kabul edilemez. Tüm evrende ve canlı dünyasında görülen bu uyumun bir yaratıcısı olması gerekir.

Ate- Doğru! Doğayı ve canlı alemini gözlem altına aldığımızda, gerçekten çok muhteşem bir durum gözlemleriz. Ama bu muhteşemliğin nedenlerini, nasıllarını araştırmanın yöntemi nasıl olmalıdır? Tüm doğayı çekip çeviren, her şeyi planlayıp düşünen bir akıllı yaratıcının evreni yaratmış olması sevimli ve kolay bir yaklaşım olabilir. Ama o zaman bu yaratıcının peşine düşmemiz gerekecek. Böyle bir yaratıcının objektif olarak varlığını ispatlamak zorunda kalacağız. Bu zorluk günümüze kadar aşılmamıştır. Üstelik bu akıllı tasarımcının varlığını ispatlamak yeterli olmayacaktır. Çünkü aynı mantık Allah’ın da bir yaratıcısının olması gerektiğine götürecektir.

Tanrı fikri bütüncül bir sonuçtur. Eğer bütünü kavrayamıyorsak, parçalardan yola çıkmamız gerekir. Parçalar dediğimiz nedir? Evrendir? Evreni oluşturan oluşumlardır, Galaksiler, yıldızlar, gezegenler vs. Bunların içinde dünya adını verdiğimiz güneşin bir gezegenindeki canlılardır. Güneşin, gezegenlerin oluşumuna ilişkin tahminlerde bulunabiliriz ama ispat edilmesi zor tahminler olur. Ancak dünyamızda canlıların oluşumuna ilişkin teorileri kanıtlayabiliriz. Çünkü canlıların yapıtaşlarını ortaya çıkardık. Bu yapıtaşlarının içerdiği elementlere kadar nelerden oluştuğunu bulduk. Adenin, guanin, timin, Urasil ve sitozin gibi aminoasitlerin yaptığı DNA ve RNA zincirlerinin kendilerini kopyalayabildiğini ortaya çıkardık. Bırakınız evreni kendi yapı taşlarımızı bulunca, kendimizin nasıl ortaya çıktığımızı bulduk. Bu ortaya çıkışın hiçbir safhasında bilinçli bir tasarımcının yönlendirmesine rastlamadık. Bulduğumuz ve rastladığımız tek şey, bu aminoasitleri oluşturan, karbonların, hidrojenlerin, oksijenlerin ve diğer elementlerin fiziksel ve kimyasal özellikleridir. Bu özellikler bir araya geldiğinde başka yapı ve özellikler ortaya çıkıyor ve bunların birikimi canlıları oluşturuyor. Halbuki tanımlanan Allah; tüm evreni ol diyerek yaratıyor ve özellikle insanlara hitap ediyor, insanların tavır ve davranışlarına yön vermeğe çalışıyor, bu yönlendirmelere uymayanların cezalandırılması veya mükafatlandırılmasını söz konusu ediyor. Yani tanımlanan Allah insanlarla uğraşıyor. Ama biz canlıların temel yapıtaşlarından tutun insan olma düzeyine kadar olan safhalarını önümüze serdiğimizde, hiçbir safhada, bilinçli bir tasarımcının yönlendirmesine rastlamıyoruz.

Canlıların yapıtaşlarının oluşumundan tutun insan olma düzeyine kadar bilinci bir tasarımcının yönlendirmesini ortaya koyabilmek, tanrının varlığını ispat edebilmek demektir.

Eh bunun ispat yükü de inananlara düşüyor.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş

öyküyü uzatalım o zaman...

MATE=Tamam doğru söylüyorsunda madem bir yaratıcı yok ve her şey mükemmel ancak nasıl oluyorda hastalıklar, doğmamış bebeklerde bile gelişim bozukluklukları gibi hastalıklar ortaya çıkarabiliyor...

ATE=Sizin vereceğiniz cevap

MATE'nin vereceği cevap yaratan bizi bu Dünyaya sınamak için yolladı.Sınavdada bize görevler verdi.Bu görevleri sabırla yapmamız için Dünyaya attı.

ATE bu soruyu nasıl cevaplardı?

(umarım bu sefer yaradanına sor gibi cevaplar almam benim burda değinmek istediğim şey şu bigbang rasgele olmuş.her şey mükemmel gitmiş önce tek hücreli canlı ortaya çıkmış tek hücreler birleşmiş maymun olmuş maymunlar birleşmiş insan olmuş.her şey buraya kadar mükemmel amcak mükemmel olan evrim bile anne karnındaki bebeğin engelleriyle doğmasına nasıl göz yumabilir.Mükemmel bir işleyiş varken nasıl olurda bir cenin anne karnında hiç hesapta yokken engelli olur.Mükemmel bigbang nasıl olurda buna göz yumabilir?)

öykünün devamıda sizin devamınızla gelebilir mümkün olduğunca ispatlamaya çalışıcam..

tarihinde Erlikhan tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ate;Evrimin bir amacı olduğunu kimse söylemiyor. Evrim bilinçle yürütülen bir süreç değildir. Aminoasitlerin ortaya çıkışı, DNA ve RNA zincirlerinin ortaya çıkışı tamamen tesadüfidir. Bunların kendilerini kopyalamaları da aynı tesadüfün bir uzantısıdır. Bilinçli canlılar evrim sürecinin çok sonralarında ortaya çıkmıştır. Üstelik hastalıkların ve anomalilerin oluşu bu aksi tesadüflerin sonucudur. Allah; tanımında olduğu gibi mükemmel ve her şeye kadir olsa idi, hastalıkların ve anomalileri neden yaratmış olsun ki? Hiçbir anomali, hiçbir sorun olmasa idi, o zaman olay mucize açısından, bilinçli tasarım açısından değerlendirilebilirdi.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
öyküyü uzatalım o zaman...

MATE=Tamam doğru söylüyorsunda madem bir yaratıcı yok ve her şey mükemmel ancak nasıl oluyorda hastalıklar, doğmamış bebeklerde bile gelişim bozukluklukları gibi hastalıklar ortaya çıkarabiliyor...

ATE=Sizin vereceğiniz cevap

MATE'nin vereceği cevap yaratan bizi bu Dünyaya sınamak için yolladı.Sınavdada bize görevler verdi.Bu görevleri sabırla yapmamız için Dünyaya attı.

ATE bu soruyu nasıl cevaplardı?

(umarım bu sefer yaradanına sor gibi cevaplar almam benim burda değinmek istediğim şey şu bigbang rasgele olmuş.her şey mükemmel gitmiş önce tek hücreli canlı ortaya çıkmış tek hücreler birleşmiş maymun olmuş maymunlar birleşmiş insan olmuş.her şey buraya kadar mükemmel ancak mükemmel olan evrim bile anne karnındaki bebeğin engelleriyle doğmasına nasıl göz yumabilir.Mükemmel bir işleyiş varken nasıl olurda bir cenin anne karnında hiç hesapta yokken engelli olur.Mükemmel bigbang nasıl olurda buna göz yumabilir?)

öykünün devamıda sizin devamınızla gelebilir mümkün olduğunca ispatlamaya çalışıcam..

ATE: Evrende hiçbir şey mükemmel değildir; kaotiktir... Ama senin hayatın kainata göre çok kısa; sanki anlık bir fotoğraf çekiyor gibisin evrenden... Bu durum sende "herşey çok mükemmel" izlenimi yaratıyor...

Gelişim bozukluklarını ve hastalıkları (mükemmel değil evren, işte bu da kanıtı) evrim teorisi ve amaçsız bir evren fikri çok güzel açıklayabilirken, imtihan eden, ama "merhametli", ama "kamil", ama "alim" olan bir tanrı fikri açıklamakta çok aciz kalır... 7. yy insanı için bir açıklama kabul edilen şeyler artık birer açıklama olma değerini kaybederek masala dönüştü günümüzde; hala farkında değil misiniz bu durumun?

Sorularınız, "mükemmel" kavramı ile "evrim" kavramını da doğru bilmediğinizi ortaya koyuyor bu arada... Bu forumları takip etmeye devam...

Bir kitap tavsiyesi: Victor Stenger- Bilim tanrıyı buldu mu?

Başka bir kitap tavsiyesi: Matt Ridley-Genom, bir türün yirmi üç bölümlük otobiyografisi

Link to post
Sitelerde Paylaş
öyküyü uzatalım o zaman...

MATE'nin vereceği cevap yaratan bizi bu Dünyaya sınamak için yolladı.Sınavdada bize görevler verdi.Bu görevleri sabırla yapmamız için Dünyaya attı.

ATE bu soruyu nasıl cevaplardı?

Ate; Bu sorudan daha önce Allah'ın varlığına ikna olmadık ki. Amacına gelelim. Bu durumda Allah'ın insanları sınamak gibi bir amacı var onucuna varıyoruz. Peki Allah böyle bir sınav ihtiyacını neden duyuyor? Her şeye kadir Allah'ın tek kaygısı insanları yola getirmek mi? Tek kaygısı insanların kendine inanmalarını sağlamak mı? İnsanların varlıklara inanması için, göz vermiş, kulak vermiş, burun vermiş, akıl vermiş, ama kendisi hakkında bunlara hitap edecek hiçbir veri ortaya çıkarmamış. İnsanlarla saklanbaç mı oynuyor? Hadi diyelim varlığını kabul ettik. Doğru yol dediği ne?

Kelimei şaadet getirmek, hacca gitmek, namaz kılmak, zekat vermek vs. Yani insanların bu eylemleriyle mi mutlu olacak Allah? Yani Allah insanları kukla gibi oynatmak mı istiyor. Yat deyince yatsın, kalk deyince kalksın? Yatıp kalkmayanı da cehennemine yollasın!

Sonuç olarak; tüm dinlerin ve inançların içine girdiğimizde bunların birer masal ve hayal dünyası olduğunu görürüz?

Herkesin kendine özgü bir tanrı anlayışı, Herkesin kendine göre bir ceza ve mükafat içeren vicdanı, herkesin kendi kafasına göre inançlarına dayalı bir sosyal düzen beklentisi içinde olduğunu görürüz.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
.....

Bu ortaya çıkışın hiçbir safhasında bilinçli bir tasarımcının yönlendirmesine rastlamadık. Bulduğumuz ve rastladığımız tek şey, bu aminoasitleri oluşturan, karbonların, hidrojenlerin, oksijenlerin ve diğer elementlerin fiziksel ve kimyasal özellikleridir. Bu özellikler bir araya geldiğinde başka yapı ve özellikler ortaya çıkıyor ve bunların birikimi canlıları oluşturuyor. Halbuki tanımlanan Allah; tüm evreni ol diyerek yaratıyor ve özellikle insanlara hitap ediyor, insanların tavır ve davranışlarına yön vermeğe çalışıyor, bu yönlendirmelere uymayanların cezalandırılması veya mükafatlandırılmasını söz konusu ediyor.

.....

Sayın Drekinci,

Yazınızı zevkle okudum. Fakat eminimki forumdaki birçok arkadaşımız tatmin olmadı. Nedeni ise çok açık. Etrafımızdaki olaylar hayranlık uyandırıcı, etkileyici. Özellikle canlıların oluşturduğu yapı hayretler verici. Kendimizdeki sistemler gibi yapı kurabilecek potansiye erişmemiz için evrimde çok yol aldık. Aslında yol alan biz değilde, insan türüydü. Bugün ise oluşturduğumuz karmaşık yapıları doğaya indekslemeye çalışıyoruz, "bakın yaptığımız her kompleks şey, tasarımcıya ihtiyaç duyuyor.. O halde bizimde bir yaratıcımız var!" diyecek durumlara geldik. Bu savları savunan her nekadar teistler olsada, diğer alanlarda olan insanlarda bu yanılgıya kapılabiliyor. Ve bu yanılgı, Tanrıyı tanımlarken insansı özelliklerini ön plana çıkartıyor. Yani aslında düşüncemizde modelini oluşturduğumuz Tanrı, bizim ta kendimiz. Kendi özelliklerimizden oluşan ve aklımızdan daha üst seviyelerde yer edinmiş bir şahıs. Tanrı düşüncesi içinde piskolojik ve duygusal bazı nedenler bulundurduğundan dolayı bunu objektif bir düzeye otutturmak zor. Çünki her insanın düşünme ve hayal etme yapısı birbirinden farklı. Benden daha zeki bir insanın ya da benden daha da az zeki olan bir insanın hayal dünyaları çok çok farklı.

Kuzenimle beraber ara-sıra yeşil sigara içeriz. Genellikle ben, sigara içtikten sonra müzikle beraber hayal dünyama dalarım. O an aklımdan bir konu geçmişti. Bizimle beraber aynı olayı gerçekleştiren bir sürü insan var demiştim. Acaba onlar nasıl hayeller içinde geziniyorlar, onların hazları nasıldır demiştim. Bu bahsettiğimi ise hayal dünyası dar, sıradan insanlar için kullanmıştım. Yani dedim ki kuzenime, "onlar hangi hayali düşünüyorda benim gibi olabiliyorlar, onlar hâlâ göğü tavan sanıyorlar, yıldızları küçük sanıyorlar.. Ben yıldızların aralarında seyehat ediyorum şuan." dedim. Oda dedi ki; "herkesin kendine göre bir hayal dünyası elbet vardır. Sen evreni düşünüp haz alırsın, oda başka birşey" demişti.

Aslında Tanrı düşüncesi tam olarak bizim içimizde. Bizim dışımızda gelişen olaylar, daha doğrusu doğada gelişen olaylar karşısında bir nevi aşık olmuş şekilde tavır sergiliyoruz. Zaten bunun örneğini en iyi anlatan bir kitapta kur'an'dır. Muhammed'in doğayı inceliyip şiir biçiminde yazdığı sözler çok etkileyici, çok içtendir.

Ben Tanrıyı direkt olarak görüyorum. Yani güneşe bakıp, ay'a bakıp, "Tanrı nasılda tasarlamış" demiyorum. Çünkü tasarlamak ve benim düşündüğüm şeyleri yansıtan bilgi, aslında benim bencilliğimden kaynaklanan bir durum. Tanrıyı insana benzetmekte bu durumu özetler şekilde.

Kısacası yazı güzeldi Drekinci. Ama çoğu insan gözlerinin önündeki Tanrıyı göremeden bu dünyadan gidecekler.

"Umarım birgün birileri gerçeği, düşünce duvarındaki yansımadan direkt olarak görürler. Çünkü; duvarın arkasına koyduğunuz her olgu, kendinizin aşamadığı duruma isim vermekten başka birşey değildir."

Zecal.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İlk yazı gayet soyut, bence güzelce yazılmış.

Karmaşıklık konusundan devam etmeye çalışırsam

ATE- Ne düşünüyorsun MATE?

MATE- Canlıların karmaşıklığının, içinde rastgelelik olan bir süreçle ortaya çıkamayacağına inanıyorum.

ATE- O nereden çıktı şimdi?

MATE- Çevrene bir bak, herşey mükemmel bir uyum içinde değil mi?

ATE- Yoo, hastalıklar, savaşlar, depremler, yangınlar, bana herşey rastgele gelişmiş gibi geliyor.

MATE- Fakat bütün başına gelen kötülükler senin için bir imtihandır.

ATE- Fakat olayları gözlemlerken herhangi bir dış etki olduğunu gözlemleyebiliyor muyuz?

MATE- Hayır.

ATE- Çevremizdeki olguların sıklığını, olasılığını önceki gözlemlerden ve çevre değişikliklerinden tahmin edemiyor muyuz? Örneğin hava olaylarını, bir toplumda kaç kişinin gözlerinin iki renkli olacağını, bir hastalıktan belli bir süre içinde kaç kişinin kurtulup hayatta kalacağını?

MATE- Edebiliyoruz.

ATE- Bu durumda süreçleri herhangi bir sistem dışı etmene bağlı olmadan açıklayabiliyoruz. O halde neden çevremizde makûl süreçlerle karmaşık canlılar oluşamasın?

tarihinde teenspirit tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Ve bu yanılgı, Tanrıyı tanımlarken insansı özelliklerini ön plana çıkartıyor. Yani aslında düşüncemizde modelini oluşturduğumuz Tanrı, bizim ta kendimiz. Kendi özelliklerimizden oluşan ve aklımızdan daha üst seviyelerde yer edinmiş bir şahıs. Tanrı düşüncesi içinde piskolojik ve duygusal bazı nedenler bulundurduğundan dolayı bunu objektif bir düzeye otutturmak zor. Çünki her insanın düşünme ve hayal etme yapısı birbirinden farklı. Benden daha zeki bir insanın ya da benden daha da az zeki olan bir insanın hayal dünyaları çok çok farklı.

Yani dedim ki kuzenime, "onlar hangi hayali düşünüyorda benim gibi olabiliyorlar, onlar hâlâ göğü tavan sanıyorlar, yıldızları küçük sanıyorlar.. Ben yıldızların aralarında seyehat ediyorum şuan." dedim. Oda dedi ki; "herkesin kendine göre bir hayal dünyası elbet vardır. Sen evreni düşünüp haz alırsın, oda başka birşey" demişti.

Aslında Tanrı düşüncesi tam olarak bizim içimizde. Bizim dışımızda gelişen olaylar, daha doğrusu doğada gelişen olaylar karşısında bir nevi aşık olmuş şekilde tavır sergiliyoruz. Zaten bunun örneğini en iyi anlatan bir kitapta kur'an'dır. Muhammed'in doğayı inceliyip şiir biçiminde yazdığı sözler çok etkileyici, çok içtendir.

Ben Tanrıyı direkt olarak görüyorum. Yani güneşe bakıp, ay'a bakıp, "Tanrı nasılda tasarlamış" demiyorum. Çünkü tasarlamak ve benim düşündüğüm şeyleri yansıtan bilgi, aslında benim bencilliğimden kaynaklanan bir durum. Tanrıyı insana benzetmekte bu durumu özetler şekilde.

Kısacası yazı güzeldi Drekinci. Ama çoğu insan gözlerinin önündeki Tanrıyı göremeden bu dünyadan gidecekler.

"Umarım birgün birileri gerçeği, düşünce duvarındaki yansımadan direkt olarak görürler. Çünkü; duvarın arkasına koyduğunuz her olgu, kendinizin aşamadığı duruma isim vermekten başka birşey değildir."

Zecal.

Sevgili zecal yazıma itirazın, felsefe literatüründe sübjektif idealizm uyarınca olmuş.

Yani suje yi önde tutuyorsun. İnsanı merkez alıyorsun. Ve insan düşüncesini tek gerçek olduğunu anlatmaya çalışıyorsun.

Tabi bu yaklaşımda gözden kaçan şey. İnsan düşüncesinin de altyapı olarak bedenimize ve beynimize dayanması olduğudur. Tıpatıp aynı olmasa bile çok yüksek bir oranda altyapı benzerliğimiz vardır. Yani hepimizin, gözü, kulağı, burnu, dili dişi ve beyni vardır. Benzer altyapıda üretilmiş ürünler benzer şekilde çalışır. Önümüzdeki bilgisayarı ve bunun bağlı olduğu interneti dikkate alalım. Hepimizin bilgisayarlarının altyapısı insan altyapısı gibi büyük oranda benzerdir. Ve yine aynı oranda benzer iş yapmaktadırlar. Bu işi yaparken her birimiz kendi kişisel özelliklerimize göre düşüncelerimizi internet ortamına aktarıyoruz. Sesler, görüntüler, yazılar, düşünceler, matematik hesaplar vs.

Bu farklılıklarımız bizi alt yapımızdan soyutlamıyor. Bu altyapımız uyarınca düşünüyor ve eylemlerde bulunuyoruz.

Yani bu altyapıyı ortadan kaldırırsanız elde bir şey kalmaz. İşte sen bu altyapıyı ortadan kaldırabildiğimizde elde bir şey kalabileceğini düşünüyorsun.

Her insanın farklı düşünmesi, beyne giren verilerin hangi programla çalıştırılacağına bağlıdır. Programlar ise sonradan öğrenilir, yüklenir.

İçtiğin yeşil sigara programların çalışma prensiplerini bozar. Virüs gibi. Dış uyaran olmadan kendiliğinden hayaller görebilir, sesler duyabilirsin. vs. vs.

Sonuç itibariyle insan düşüncesi sübjektiftir, objektif varlıklar bu sübjektiviteye hitap etmek zorundadır ama sübjektiflik maddeden bağımsız bir olgu değildir. Maddi altyapısı olduğu için obje haline getirebilir, nasıl bir altyapıya dayandığı ortaya konulabilir.

Duvarın önü madde, arkası biziz.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Sevgili zecal yazıma itirazın, felsefe literatüründe sübjektif idealizm uyarınca olmuş.

Yani suje yi önde tutuyorsun. İnsanı merkez alıyorsun. Ve insan düşüncesini tek gerçek olduğunu anlatmaya çalışıyorsun.

Sayın Drekinci,

Doğayı ve evreni anlatmak için elbette insani düşünceleri baz almalıyız. Çünkü başka şansımız yok. Beyin yapımızın elde ettiği bilgiler sınırlıdır, bu bilgilerde insandan insana değişir. Benim anlattığım tam olarak buydu. İdealizmi savunmadım ben. Fakat yinede insanın elde ettiği düşünce tek gerçektir, algıların hapsettiği bedende tek gerçektir.

Tabi bu yaklaşımda gözden kaçan şey. İnsan düşüncesinin de altyapı olarak bedenimize ve beynimize dayanması olduğudur. Tıpatıp aynı olmasa bile çok yüksek bir oranda altyapı benzerliğimiz vardır. Yani hepimizin, gözü, kulağı, burnu, dili dişi ve beyni vardır. Benzer altyapıda üretilmiş ürünler benzer şekilde çalışır. Önümüzdeki bilgisayarı ve bunun bağlı olduğu interneti dikkate alalım. Hepimizin bilgisayarlarının altyapısı insan altyapısı gibi büyük oranda benzerdir. Ve yine aynı oranda benzer iş yapmaktadırlar. Bu işi yaparken her birimiz kendi kişisel özelliklerimize göre düşüncelerimizi internet ortamına aktarıyoruz. Sesler, görüntüler, yazılar, düşünceler, matematik hesaplar vs.

Burada haklısınız fakat ben yinede eksiklikler görüyorum. Alt yapımızın aynı olması, farklı düşünceler yaratamayacağımız anlamına gelmez. Yukardaki yazımda da bundan bahsetmiştim. İnsanların beyin yapıları ve bundan ortaya çıkan düşüncelerde farklıdır. Eğer öyle olmasaydı her birimiz aynı bilgiler düzeyinde olurduk, evrim olmazdı, değişim olmazdı, farklılık olmazdı. Ortaya yeni fikirler, yeni teoriler koyamazdık. Benim bahsettiğimde tam olarak budur. Bizim düşündüğümüz şeyleri başka bir insan düşünemez. Bu iki sevgili arasında bile geçerlidir. Ruh ikizim dersin, bana çok uyumlu dersin. Fakat ortada alevlenen düşünceler ayrıdır, duygular farklıdır.(Bunun açıklamasını yazının sonunda yapacağım) Ate ile Mate olayıda aynı şekilde. İnsanların Tanrı düşünceleri birbirinden farklı. Ateizm farklı bir sav öne sürer, teizm farklı. Orta yolu bulmak imkansızdır, çünkü idealar farklıdır. Fakat bu farklılık herne kadar çok olsada, insan düşüncesini tek gerçek olarak kabul ettiğimiz için ve aynı beyin yapısını paylaştığımız için tek bir noktada buluşma potansiyeli olabilir. Fakat bu potansiyeli göz önüne alarak hareket edemeyiz. Beyin yapısı aynı olsa dahi ortaya çıkan enerji farklı. Bunun için karşıdaki insandan bizim düşüncelerimizin tam karşılığını beklemek biraz anlamsız olur.

Bunu idealizm savlarıyla anlatmaya bile gerek yok. Maddeye dayandırabilirsizde bunu.

Bu farklılıklarımız bizi alt yapımızdan soyutlamıyor. Bu altyapımız uyarınca düşünüyor ve eylemlerde bulunuyoruz.

Yani bu altyapıyı ortadan kaldırırsanız elde bir şey kalmaz. İşte sen bu altyapıyı ortadan kaldırabildiğimizde elde bir şey kalabileceğini düşünüyorsun.

Her insanın farklı düşünmesi, beyne giren verilerin hangi programla çalıştırılacağına bağlıdır. Programlar ise sonradan öğrenilir, yüklenir.

Altyapıyı kaldırsak elbetteki birşey kalmayacaktır elimizde. Yine yukarda bahsettiğimde bu şekilde. İnsan düşüncesi tek gerçek, sonuçta insanız.. Ben bunu kaldırırsak birşey kalacağını söylemiyorum, bilakis.. bu alt yapı bizim tek gerçeğimizdir...

İçtiğin yeşil sigara programların çalışma prensiplerini bozar. Virüs gibi. Dış uyaran olmadan kendiliğinden hayaller görebilir, sesler duyabilirsin. vs. vs.

Sonuç itibariyle insan düşüncesi sübjektiftir, objektif varlıklar bu sübjektiviteye hitap etmek zorundadır ama sübjektiflik maddeden bağımsız bir olgu değildir. Maddi altyapısı olduğu için obje haline getirebilir, nasıl bir altyapıya dayandığı ortaya konulabilir.

Duvarın önü madde, arkası biziz.

Buda yine beni destekler şekilde. Fakat virüs konusunda size katılmıyorum. O virüs dediğiniz şey, alt yapıyı kökten değiştirebilir nitelikte.. Sizi bilmiyorum ama ben, insanların sosyal hayatta sürekli olarak kendini kandırdığına inanıyorum. Beynin yaptığı anormal eylemlerden biridir bu. Mesela bir olaya rastladım televizyonda, bir kadın eşini ne kadar sevdiğinden bahsediyordu. Dedi ki; "Ben eşimi çok seviyorum. bunun için ben ondan önce ölmek isterim. O'nun yokluğuna dayanamam" dedi. Ben şok oldum... "Bu kadın kocasını hiç ama hiç sevmiyor dedim!" Çünkü resmen kendini kandırıyordu, hemde farkında olmadan.. Kocasını yokken kendinin yalnız kalacağını bilinç altı çok iyi biliyordu. Bilinç altı üstü ele geçirip bunları söylettiriyordu. Aslında kocasını sevmediğinin farkında bile değildi ama öyle sanıyordu.. İşte o virüs dediğiniz şey farkındalığın özüne götürüyor beni. O virüsü her alışımda farklı şeyler hissetmemi sağlıyor.

Yukardaki ruh ikizi açıkmasını buraya bağlıyorum;

Sevdiğim insan hakkında diyorum ki, "Benim ruh ikizim, çok iyi anlaşıyoruz, birbirimizi tamamlıyoruz" diyorum.. Fakat kendimi kandırıyorum. Aynı hormanal ve kimyasal olaylar benim bedenimde de cereyan etsede, bunun düşünce sentezi çok çok farklı birbirinden. Bir hayvanın öldürülmesini izleyip zevk alan bir insan, bir hayvanın öldürülmesini izleyip üzülen, ağlayan bir insan gibi. Etki aynı olsada tepki farklıdır... (düşünce için geçerli)

"Duvarın önü madde, arkası biziz" demişsiniz. Bende diyorum ki; "Duvarın önüde arkasıda sensin. çünkü sen herşeysin." Bir başka konuda, "aklın kendiyle çakışması" dediğimde buydu. Öğrendiğin ve elde ettiğin herşey senin kümen içinde cereyan ediyor. Kaçış yok, burada müebbet hapistesin...

Zecal.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Mate-Olmadığını kanıtla

Ate-Neyin olmadığını

Mate-Bizim masumane dialoğumuzu birilerinin yönlendiriyor olmadığını

Ate-Böyle bir şeyin var olduğunu sen nerden biliyorsun?

Mate-Çünkü söylediklerime hep zekice cevap veriyorsun. Bu da bana, bizi bir yaratanın olduğunu hatta senin tarafını tutan bir ate olduğunu düşündürüyor.

Ate-Her düşünülen şey, her hayal, gerçek olabilir mi?

Mate- Aha gene yaptın. olum kendini bişey zannetme, bizi yazan biri var diyorum...

tarihinde templet tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
"Duvarın önü madde, arkası biziz" demişsiniz. Bende diyorum ki; "Duvarın önüde arkasıda sensin. çünkü sen herşeysin." Bir başka konuda, "aklın kendiyle çakışması" dediğimde buydu. Öğrendiğin ve elde ettiğin herşey senin kümen içinde cereyan ediyor. Kaçış yok, burada müebbet hapistesin...

Zecal.

Sevgili zecal büyük oranda aynı şeyleri söylüyoruz. Ama birkaç itirazımı belirteyim.

Başkalarının sevgisi hakkındaki yorumların froidvari. Üstelik kendi tezine ters. Onların gerçek düşünce ve duygularını bilemezsin. Hem bilemeyeceğini söylüyorsun, Sonra da onların sahtekarlık yaptığını, öyle değil böyle düşünüyorlar şeklinde öne süremezsin.

Duvarın önünü de ve arkasını da kendine, (insana) bağlaman, her bireyi tek tek olarak ele aldığında doğrudur. Yani bir ışık göze hitap etmez ise varlığının farkına varamayız. Bu doğru.

Ama senin dışında olup, sana hitap eden şeyleri de yok sayamayız. (kendimize bağlayamayız) Hem başkalarının varlığını kabul ediyorsun, Hem herkesin farklı düşünce ve ruh halinde olabileceğini kabul ediyorsun. Sonra, her şeyin öne de sensin arkası da sen. Diyemezsin.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Başkalarının sevgisi hakkındaki yorumların froidvari. Üstelik kendi tezine ters. Onların gerçek düşünce ve duygularını bilemezsin. Hem bilemeyeceğini söylüyorsun, Sonra da onların sahtekarlık yaptığını, öyle değil böyle düşünüyorlar şeklinde öne süremezsin.

Böyle bir itirazın yapacağını biliyordum sayın Drekinci. Neden biliyor musun? Çünkü senin şuan benim düşündüğümü gerçekleştirmen, benim tezimi tam doğrular şekilde. Benden bağımsız değilsin, benim ta kendimsin. Düşüncemde gelişen bir olaysın. Ruh ikizi örneğindede kendi içimde çelişiyordum, çünkü o düşünce bendim! Aklın kendiyle çelişmesi diye sonuca bağladım ve kendimle çeliştim. İşte olay tam olarak bu! Kendi kümenden çıkamıyorum ki.. Sahtekarlıkla suçladığım kişi de bendim, çünkü o düşünceyi düşünen bendim. Bu küme varya drekinci bu küme, çıkılmaz biryer.. :-)

Ama senin dışında olup, sana hitap eden şeyleri de yok sayamayız. (kendimize bağlayamayız) Hem başkalarının varlığını kabul ediyorsun, Hem herkesin farklı düşünce ve ruh halinde olabileceğini kabul ediyorsun. Sonra, her şeyin öne de sensin arkası da sen. Diyemezsin.

Derim, sonuna kadar derim. Herkes dediğin kişler kimdir? Benim düşüncelerim. Kendi kendimi keşfediyorum o kadar. Yine tekrar ediyorum, önüde sensin, arkasıda sensin.. Senin dışındaki varlıklarda seninsin, çünkü onları yorumlayan sensin. Senden bağımsız ettikleri iddasının canı cehenneme. Ben olmadıktan sonra varlarsa, bundan banane? Hehe.. Şaka.. :-)

Zecal.

Link to post
Sitelerde Paylaş
öyküyü uzatalım o zaman...

MATE=Tamam doğru söylüyorsunda madem bir yaratıcı yok ve her şey mükemmel ancak nasıl oluyorda hastalıklar, doğmamış bebeklerde bile gelişim bozukluklukları gibi hastalıklar ortaya çıkarabiliyor...

ATE=Sizin vereceğiniz cevap

MATE'nin vereceği cevap yaratan bizi bu Dünyaya sınamak için yolladı.Sınavdada bize görevler verdi.Bu görevleri sabırla yapmamız için Dünyaya attı.

ATE bu soruyu nasıl cevaplardı?

(umarım bu sefer yaradanına sor gibi cevaplar almam benim burda değinmek istediğim şey şu bigbang rasgele olmuş.her şey mükemmel gitmiş önce tek hücreli canlı ortaya çıkmış tek hücreler birleşmiş maymun olmuş maymunlar birleşmiş insan olmuş.her şey buraya kadar mükemmel amcak mükemmel olan evrim bile anne karnındaki bebeğin engelleriyle doğmasına nasıl göz yumabilir.Mükemmel bir işleyiş varken nasıl olurda bir cenin anne karnında hiç hesapta yokken engelli olur.Mükemmel bigbang nasıl olurda buna göz yumabilir?)

öykünün devamıda sizin devamınızla gelebilir mümkün olduğunca ispatlamaya çalışıcam..

ateyi bilmem ama, çocukların neden sakat doğduğuna dair kur'an da bilgi mevcut. ahzab suresi ayet 50 der ki;

"Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiklerinden elinin altında bulunan kadınları; seninle beraber hicret eden, amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kıldık. Ayrıca, diğer mü'minlere değil de, sana has olmak üzere, mehirsiz olarak kendini Peygamber'e bağışlayan, Peygamber'in de kendisini nikahlamak istediği herhangi bir mü'min kadını da (sana helal kıldık.) Mü'minlere eşleri ve sahip oldukları cariyeleri hakkında farz kıldığımız şeyleri elbette bilmekteyiz. Bütün bunlar, sana herhangi bir zorluk olmaması içindir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. "

efendim, kuran insanları alenen endogamiye teşvik ediyor. kuran demek tanrının sözleri demektir. acaba tanrı, akraba evliliğini onaylarken sakat doğan çocukları mi sınava tabii tutuyor?, yoksa çocukların ebeveynelerini mi?. bir tanrı bile bile bir çocuğun sakat doğmasına neden göz yumar?... yoksa ortada bir tanrı yok da, diğer mukaddes kitapları analiz edip daha kapsamlı bir kitap yazan muhammed mi tanrı? :)

yahu arkadaş,

hz muhammed'in izinden giden müslümanları görüyoruz. biri (hüseyin üzmez) 14 yaşında bir kıza yeşillenir. diğeri (mustafa karaduman) "üç karım var kime ne" diye caka satar... of, hayat ne güzel.. kuşlar böcekler falan.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili zecal

her şeyi kendinle başlatıp, kendin ile bitirmene bir şey demem. İşte tam da bu teze felsefede subjektif idealizm denir.

Ama farkında değilsin ki. Doğumla beraber, Bir yandan bedenin gelişir, diğer yandan senin dışındakilerden sana veriler akar durur. Sen düşünmeyi bile sonradan ve senin dışındakilerin sana öğrettikleri programlar uyarınca yapıyorsun. Hangi bilgiyi ne zaman nerede öğrendiğinin farkına varmayabilirsin ama tüm bilgilerini gözden geçir, bunların hepsi dış dünyadan sana gelenlerdir. Dışa kapalı bir insan öğrenme özürlü olur. Otistik olur, vs. Ama sen ruh ikizi diye sana öğretilenleri bile kendinden kaynaklandığını ileri sürüyorsun.

Yani, anan, baban, fizik öğretmenin, tarih öğretmenin, mahalle arkadaşın sana hiçbirşey öğretmediler mi? Sen onlardan bağımsız mı sen oldun?

Her şeyin odağına kendini koyman seni tatmin edebilir. Ama beni etmiyor.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
İşte tam da bu teze felsefede subjektif idealizm denir.

Bunun ne demek olduğunu biliyorum ama bu tanımı kabul etmiyorum. Objektiflik diye birşey yoktur. Dış etkileri kendine göre yorumlarsın sadece bu vardır.

Yani, anan, baban, fizik öğretmenin, tarih öğretmenin, mahalle arkadaşın sana hiçbirşey öğretmediler mi? Sen onlardan bağımsız mı sen oldun?

O saydıkların kim yahu sayın Drekinci? Onları yorumlayıp düşünemiyorsan gerçekten varmısındır? Bunlar seninle beraber anlam kazanan şeyler. Ayrıca, senden bağımsız bir düşünce yapısının olması, anti-realist değildir. Yani şu şeye benziyor; "madem realistsin, karşıdan karşıya geçerken arabalara bakma, ona şekil ver" gibi. Sınırı aşamadığında sensin, sınırı aşanda. Buna ne dersen de subjektiflik de. Evreni algılayamıyorsan, düşünemiyorsan senin dışında hiçbirşey yoktur. Senin onu yorumlamanla anlam kazanır.

Birşey daha söylemek istiyorum, gerçeği neye göre tanımlarsın? Mesela halüsinasyon görürken bunun farkına vardın ve diyorsun ki, "yahu bu karşımdaki şey benden bağımsız olamaz, çünkü çok insani bir düşünce, daha önceden görmüş olabirim bunu!" diyorsun.

Şimdi esas sorun geliyor, referans aldığın nokta, yani dış dünya, bunun gerçekten gerçek olduğunu nasıl bilebiliyorsun? Doğmadan önce, düşüncelerin başlamadığı noktada, evreni doğayı, daha doğrusu dış dünyayı algılamışmıydın? -Hayır. Sana kötü bir haber, bu dünyanın gerçek olduğu söylenemez. İlk defa karşılaşıyorsun çünki. Referans alacağın hiçbiryer yok. Kendinden başka... :-)

Zecal.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sayın Drekinci,

12.İletide bahsettiğim yanlış anlaşılmaması için kısa bir düzeltme yapmak istiyorum. Benden bağımsız hareket edemiyorsun anlamında kullandığım cümle, insanın kendi benliği ve düşüncesine yansıyan bilgiyi kast ettim. Ufak bir tabirle;

"Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, aslında doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır." (Nietzsche)

Umarım anlaşılabilmişimdir. :-)

Ayrıca bu konu hakkında daha farklı düşünceler ortaya koyması için, Rexino & Drys'ın gelmesini bekliyorum.

Zecal.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili zecal

Evreni kendinle başlatıp, kendinle bitirebilirsin. Bu yaklaşım bir bakıma (her birey kendi açısından ele aldığında) doğru da görünebilir. Sen dünyaya gelmeden önce, zaman yoktu, madde yoktu, anlam yoktu, daha doğrusu sen yoktun. Sen dünyaya gelinceye kadar kaç milyar yıl geçmiş, yeryüzü ne kadar değişmiş, kimler gelmiş, kimler geçmiş, kimler kalmış hiiiç farkında olmazsın Çünkü sen yoktun. Sen öldüğünde de aynı yokluğun içine düşeceksin, yok olacaksın. Ama sen bir tarihte dünyaya geldin. serpilip geliştin, aklın daha iyi çalışmaya başladı. Kendini veeee kendi dışındakilerin farkına vardın.

Şimdi kendi dışındakilerin farkında olmana rağmen, kör gözüm parmağına benden başka kimse yok dersen, kimi kandırabilirsin! yalnız kendini. Zaten sana göre kendinin dışında kimse yok. Kendinin dışında kimse yok ise senin açından problem de yok. Niçin oturup bana laf yetiştirmeye çalışıyorsun. Bilgisayarı neden kullanıyorsun. Çekil odana, perdeleri de çek. Kendi kendinle konuş. Sayıkla.

Kendinden önceki ve sonraki dünyayı inkar et, varlığını kabul etme. Hoş yaşadığın zamanda bile dış dünyayı inkar ediyorsun ya.

Bu düşünceler senin!

Problem olup olmadığını yine kendi kendinle çöz.

Bir başka şey daha söyleyeyim. LSD diye bir madde var. Bunu alan insanlar tarif edilmez bir mutluluk hissi duyduklarını, kendilerinin tüm evren olduğunu, Kendi ciltlerinden öte bir şey olmadığını vs söylerler.

Yani savundukların biraz da bu madde etkisinde kalmış insanlarınkine benziyor.

Sevgiler.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 5 months later...
  • 2 years later...

Dunyanin A cografyasinin, A toplumunda iki kisi, din ve tanri uzerine sohbet etmektedir. B sahsi ile C sahsi arasinda gecen sohbet.

B- Senin bir dinin var mi?

C-hayir, yok. Ya senin?

B- Var, Adi da Tutra Dini ve ben bu dinin getirdiklerini uyguluyorum.

C- Ben Tutra dininin getirdiklerini uygulamiyorum.

B- Neden?

C- Cunku ihtiyacim yok.

B- Ama, Situ tanrisinin bir emri, Tutra dini uygulamasi.

C- Olabilir.

B- Nasil "olabilir"

C- senin, Situ tanrinin bir emri oldugu icin ve sen bu emri uyguladigin icin olabilir.

C- Peki sen, Gizu Tanrisi ve onun kitabi Letu'ya neden inanmiyorsun?

B- Cunku benim tanrim ve kitabi, tum tanri ve kitaplardan daha onemlidir.

C- Ozaman seninle ayni inancsizligi tasiyoruz.

B- Nasil, yani.

C- sen de, bende; Gizu tanrisina ve onun kitabi Letuya olumsuz bakiyoruz. Sen inancini Situ tanrisinin, Tutra dini ile, ben ise inanca ihtiyac duymamakla Gizu tanrisi ve Letu Kitabina karsi, olumsuz yanasiyoruz.

B- Olurmu, ben "en yuce v.s." tanri ve dinine inaniyorum.

C- olabilir, ben Tanrinin hicbir turune ve dinin hic bir uygulamasina ihtiyac duymuyorum.

B- o zaman, Situ'nun cezalarina razisin.

C- sen de Gizu'nun. Bu arada unutma, dunyada sadece bu iki tanri yok, daha bircok tanri ve din ve de rehber var.

B- iyi de Situ benim tum sorularima cevap verebiliyor.

C- Gizu da oyle. Ama; senin sordugun sorulara, Situ'nun cevap verebiliyor olmasi, senin inancin degil mi? Ben ise sorulara bilimsel cevaplar veriyorum. Veremedigim olursa da, ileride verilebilecegini biliyorum. Ustelik sen cogu zamanini ve yasamini Situ ve Tutra dinine ayiriyorsun, sirf cezalanmamak icin ama; Gizu'nun cezasini unutuyorsun. Eger sen dunyadaki mevcut, tum din kitap ve tanrilarinin seni cezalandimamasini istersen, vay haline. Ben ise yasamimi yasiyor, bilim ile ilgileniyor ve bu hayatta kendi istedigimi yapiyorum, hic bir inanci hic bir dine ve tanriya da beslemedigim icin, ceza alma gibi bir endisem de yok.

B- Aaa, saat gec olmus, benim dini uygulamami yerine getirmem lazim, yine gorusuruz.

C- tabi, ne zaman istersen.

Boyle bir soylesi. Isteyen kendinden de bir seyler katabilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...