Jump to content

Recommended Posts

Ilımlı islam, islamın kullanışlılığını artırmak için tasarlanmış küresel politikanın uyguladığı bir projedir.

Radikal islam bunun tersidir ve o da son derece kullanışlıdır. Fakat radikal islam savaş için kullanışlıdır. Bir savaşı lehine sonuçlandırmak veya barışı bozup savaş çıkarmak için bulunmaz araçtır. Örneğin ABD Afganistan'da savaşın Sovyetler aleyhine sonuçlanması için Usame denen adama radikal islamcı bir örgüt kurup eğitmiştir. Veya işte Suriye'de iç savaş çıkarmak için işiti filan kurmuştur.

Ilımlı islam ise barış zamanı kullanışlı bir araçtır. Uyutma, sömürme, uyuşturma, oyalama amaçlı kullanılır. Sonra bu zamanı gelince kolaylıkla radikal islama dönüştürülebilir. Zaten barış zamanı islamı ılımlı şekilde yaşatacaksın ki, savaş istediğin zaman hemen uyuşturucuyu kesip uyarıcıyı verip radikalleştirebilesin!

Aynen de öyle olmuştur. Ilımlı islam projesini yönetmeye talip bir Bop amca bulmuşlar, bu herif ben yok gömleğimi çıkardım yok çorabımı çıkardım diye ortaya çıkmıştır. Güya ılımlılaştım diye kandırık yapmıştır. Halbuki sağlıksız etten sucuk imal etmekten kapı gibi mahkeme kararı vardır bunun. Cinayet gibi kazayı örtbas etmekten sabıkalıdır. Buna rağmen bir herifi bu millete yutturmak istedin mi, yutturmakta hiç zorlanmazsın. Yutar bunlar. Bunu da yutmuşlardır. Tam da işin kompedanı. Yutturmakta üstüne yok. Sucuğu yedirmiş, islamı da ılımlı diye kakalamayı becerir elbet!

Sonra ne olmuştur? Olan belli. Sınırları kevgire dönen, terörist katil haydutların elini kolunu sallayarak komşu iç savaş çıkarılmak istenen ülkeye geçtiği, yaralanan haydutların tedavi edildiği, ceplerine para konup peşlerinden de tırlar dolusu silah gönderildiği, alın bunlarla benim mezhebimden olmayanları öldürün denildiği bir ülke...

Bu işin olacağı budur. Zehirin sulandırılmışı olmaz. Saf hali de zehir, sulandırılmışı da... Sulandırılmışı anında öldürmez, zamana yayar, uyuşturur. Dinin de ılımlısı ılımsızı filan olmaz. Sonuçta aynı kapıya çıkar.

BOP deyince hep Terminatör filmindeki bir replik aklıma geliyor. Oğlan yanında annesi ve terminatörle Meksika'ya geçiyor. Meksikalı terminatörü görünce "bu kim?" diye soruyor. Oğlan da "O mu, o Bop amca" diyor! Meksikalı da "haaa! Anladım!" diyor. Aynen böyle... Terminatör değil o, Bop amca... Hatta bu Bop amca sonra ben Bop amca değilim diye onu da inkar etti. Ülen gözümüzle görüp kulağımızla duymasak ben Bop amcayım dediğini neyse... Rutin zaten bugün söylediğinin yarın tersini söylemesi...

Komşularla sıfır sorun... Sonra sorunun olmayan komşu değil, dünyada hiç kimsenin kalmaması... Sonra görünürde sorunlu olup saman altından elleşmeler... Görünürde kanka olup beraber tatillere gidip sonra can düşmanı kesilmeler... Ülen tatilde neyine kimine ne yaptı adam da kanka iken ne bu düşmanlık?

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 64
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Muhammed'in ölümünden sonra müslümanların makam/koltuk için neler yaptığını biliyoruz..Araplar ve sonrasında araplaşanların bu koltuk sevdası hiç bitmemiştir..Emevilerde,Abbasilerde,Osmanlıda filan..O koltuğa oturan,koltuktan inmemek için herşeyi yapmıştır..Bugün de Tayyip'in yaptığı budur..

Bu akitler müslüman ve araplaşmış bunlar..Bunların tek derdi sefahat..Ömür boyu sefahat..

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 weeks later...
İslam zaten ortaya çıkış itibariyle yahudilerin ticarette, sanatta daha ileri ve daha zengin olmaları kıskanılarak yağmacılık amacıyla kurulmuş bir din. İslam kumda yatan dağınık sefil Arapları bir araya, tek otorite altına toplayıp Yahudileri yağmalamak amacıyla kurulmuş bir dindir.


Amacına da ulaşmış ve yaşadıkları yarımadayı etnik temizlikle ve zorla islamlaştırma yoluyla Araplaştırmışlardır. Fakat 20. yüzyıla gelindiğinde Yahudiler anayurtlarına dönmeyi ve tekrar bir devlet kurmayı başarmışlardır. Bu aslında dünyadaki belki de en yakıcı ulusal destan. İsrail'in Araplara karşı verdiği var olma savaşının bir benzeri daha görüldü mü bilmiyorum. Bu destansı, olağanüstü bir şey. Hem de öyle geçmişte yaşanmış, efsanelere büründürülmüş uyduruk bir şey de değil. Modern zamanlarda, kamera, kayıt, belgelendirme olanaklarının üst düzey olduğu bir çağda yaşanan bir olay.


Arap birliği İsrail'i yok etmeye hazırlanırken İsrail ani bir baskınla Arap gücünün belkemiği olan Mısır hava gücünü yerde, havalanamadan imha etti. Araplar kadar rezil kepaze olmuş, burnu yere sürtülmüş bir ulus daha oldu mu onu da bilmiyorum. Bu ağır, rezil kepaze edici yenilgiyle bitse iyi. Araplar bir kez daha toparlanıp bu kez hata yapmamak ve İsrail'i yok etmek kararlılığıyla yeniden saldırdılar. Bu kez daha kepaze bir yenilgi aldılar, öyle rezil oldular ki, Kudüs de ellerinden gitti.


Bu bir modern çağ destanı. Görüntüleri var. Kudüs'e göz yaşları dökerek giren İsrail askerleri yerlere kapanıp toprakları öpüyorlar. Bu hangi inançtan ve milliyetten olursa olsun insanın tüylerini ürpertecek bir olay. Öz vatanında soykırıma uğrayıp bin yıldan sonra vatanına kavuşmak müthiş bir şey... İslamın tarihinde böyle büyük hezimetler var. Moğol istilasında islam resmen yerle bir oldu, süründü. Endülüs'ün yıkılışı belki islama indirilmiş en büyük darbe. Osmanlının yıkılışı modern çağı hazırlayan bir olay.


Darbedar islam... Din allahın olana kadar savaşacağız diye ortaya çıktılar, başaramadılar ama hâla vazgeçmiş değiller. Dünya yine islam yüzünden kana bulanacak gibi, müslümlerin bu din allahın olana kadar savaşma hevesleri yüzünden... Müslümler üçüncü dünya savaşını çıkarma konusunda oldukça istekli görünüyorlar. Bir türlü rövanşı alamadılar. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ilımlı islam projesinin islamın laikleşmesi üzerinde olumlu bir etki yapacağı üzerine umut besleyenler olmuştur. Hatta ben de böyle bir umudu zayıf görmeyenlerin içinde idim. Hoş, hiç bir zaman bu ılımlı islam projesine asla destek vermedim. Ama "vardır bunda da bir hayır" denebilecek bir avuntu beslemedim değil.

Fakat zaman içinde görüldü ki, ılımlı islam projesi laikleşmek şöyle dursun, alttan alta en radikal hareketlere destek vermenin gizleyici kılıfı haline geldi. Bu neden böyle oluyor? İslamın kullanışlılığından. İslam son derece kullanışlı bir din. Evir çevir, öyle kullan, böyle kullan. Her yola geliyor. Her biçimde herkes tarafından kullanılıyor. Öyle ki, müslümlerin "büyük şeytan" diye nefret ettiği ABD bile islamı hem de tepe tepe kullanmayı mükemmel başarıyor.

Önce Sovyetler, o bırakınca baş düşmanı ABD tarafından tepe tepe kullanılan böyle başka bir araç daha herhalde yoktur. Sovyetler "yeşil komünizm"i yaratarak islamı kullandı. ABD de ılımlı islamı yaratarak kullanıyor.

Peki neden ılımlı islam projesi islamı laikleştiremedi? Böyle bir umudu beslediğim için kendimi aptal hissediyorum. Gerçi bu umut değil bir avuntuydu ama yine de böyle bir şeyi düşünmem bile yersizdi. Çünkü ılımlı islam bir siyasal proje. Laiklik ise dini siyasetin dışında tutmanın adı. Temelde böyle bir çelişki varken, ılımlı islam projesi nasıl islamı laikleştirebilir ki?

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Teoride laiklik dinsizliktir. Allahsızlıktır. Siyaseten asla böyle bir iddiada bulunmaz. İnanç özgürlüğünü tanır. Laikliği dinsizlik ve allahsızlık olarak lanse etmek de son derece yanlıştır. Ama teorik olarak düşünürsek: Hiç allah diye bir şey, islam diye bir şeyi, ya da geniş anlamda ele alalım, tanrı diye bir şey, din diye bir şey göndermiş olsa, laiklik diye bir şey olur muydu? Elbette olmazdı. Laiklik elbette tanrı diye bir şey olmadığı ve din diye de bir şey göndermediği için var. Orda koskoca bir tanrı olsun, sen tut ona sen karışma işimize, çekil kenara" de! Olacak iş mi!

Tanrı elbette yok ve o yüzden biz tanrı yaratıp bu yarattıkları putu çıkarlarına kullananlara karşı laikliği savunuyoruz. Zaten yine teorik olarak, eğer teizm diye bir şey olmasa ateizm = laiklik olurdu. Çünkü kimse tanrıyı gündeme getirmese, tanrıdan hiç bahseden olmazdı. Çünkü ateistler tanrının olmadığını, teistler var dediği zaman söylerler. Yoksa tanrı gündemimizde yoktur. O zaman da ateizm = laiklik demektir. Hiç kimse tanrıdan bahsetmez.

Pratikte teizmin olmaması olanaksız olduğu için, ateizm inanca karşı takınılan bir tutum ve laiklik dine karşı takınılan bir tutum olmaya devam edecektir ve bu ikisi ayrı kulvarlar olarak ele alınmak zorundadır. Politika, çok yüzlülük anlamında kötü bir sözcük değildir. Çok yüzlülük zekadan kaynaklanır. Cepheden gelen saldırıya karşı bir yüz takınmak, soldan gelen saldırıya başka, sağdan gelen saldırıya başka, hatta arkadan gelen saldırıya başka bir yüz göstermek zekanın eseridir. Aldatmak için farklı yüzler takınmak ise sahtekarlıktır.

Örneğin insanlığa, insanlık uygarlığı ve kültürüne, tanrı uydurularak bir saldırı mı gerçekleştiriliyor, ateist yüzünü kullanacaksın. Din kurallarını dayatma şeklinde siyasi bir saldırı mı var, laik yüzünü kullanacaksın. Sömürü, kapitalizmin dini kullanarak saldırması mı var, cumhuriyetçi yüzünü kullanacaksın. İnsan haklarına, özgürlüklerine bir saldırı mı var, demokrat yüzünü çevireceksin.

Bunların hepsi köken olarak akılcı ve bilimsel, hurafe ve dogmalara karşı tavırlardır. Allah islam diye bir şeyler olsa, bütün bunlar olmazdı. Kölelikten kurtulma şansımız olmazdı. Allah olmadığı için özgürüz, fikrimiz hür, vicdanımız hür... İddia edilen bir allahın olması durumunda onun köleliğinden kurtulma şansı olamazdı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi bir de karşı taraftan konuya bakalım. Yani bir müslüm açısından. Bu müslüm tatlı suda yaşayan bir sazan değilse, "ben bu kitabın allahtan geldiğine inanıyorum ama, ne yazıyor bu kitapta, allah ne diyor?" diye herhalde bir açıp okuyacaktır. Öbür türlüsü aklından zoru olmak anlamına gelir. İçinde ne yazdığını hiç bilmediğiniz bir metne inanabilir misiniz? Bunun için şizofren filan olmak gerek.

Açıp okuduğu zaman ise felaket... Bu kitaba göre allah müminlerin canlarını mallarını cennet karşılığında istiyor. Kendisinin yolunda savaşılmasını, öldürüp ölünmesini emrediyor. Din allahın oluncaya kadar kafirleri gördüğü yerde öldürmesini emrediyor. Bu yoz ve sığ kafanın içine girip dünyaya bakmak bir kabustur. Din allaha ait oluncaya kadar ne rahat var ne huzur... Nefret ve düşmanlık içinde kavrulacaksın. Sadece müslüm olmayanlardan değil, müslüm olduğunu iddia edip olmadıklarını düşündüğün insanlardan da nefret edeceksin. Hepsinin öldürülmesi gerek. Hatta hicret etmeyi reddedenlerin bile öldürülmeleri gerek.

Öldür deyince öldüren, öl deyince ölen bir köle olacaksın. Bu kabusu hayali olarak bile bir dakika bile yaşamak karabasan görmekten farksızdır. O yüzden müslümler ne yapar? Kendilerine birer afyoncu bulurlar. Bu sahtekar afyoncular her gün ekranlardan, netten, tüm yayın organlarından bunlara afyon dumanı üfürür durur. "İslam barış ve sevgi dinidir, islam çok süperir, allah çok süperdir, mükemmeldir, daha iyisi şamda kayısı, daha mükemmeli yoktur, en şahane din bizimki, bizim allahımız bütün tanrıları sille tokat döver"...

Bu kadar yoğun yalan propaganda, ancak uyuşturmak amacıyla yapılabilir. Böyle bir yaşam olmaz. Bu zombi yaşamıdır. Beyni çalışmadan, aklı köle edilmiş olarak yaşamaktır. Buna ise yaşamak denmez...

Müslümlerin avuntuları bitmez. Sadece allaha köle olmakla iyi bir bot yediklerine inanırlar. Köle olduktan sonra on veya bir tek şeyin kölesi olmak ne farkeder, bunu düşünecek beyinleri ise yoktur. Köle olmak ya da olmamak. Bütün mesele bu... Olduktan sonra neyin, kaç kişinin kölesi olduğun neyi değiştirir?

Hayır insan bir düşünür. Bu allah bu kadar kudretliyse, niye kölelere ihtiyacı var? Köleleri olmadan niye bir bot yiyemiyor bu? Bunu birilerinin çıkarları için uydurdukları öylesine apaçık ki, görememek için sazanın yeme en önce atlayanı olmak lazım... Çıkar sağlamak için bu dini kullananlar öğürtücü bir sahtekarlık içindeler. Ama çıkar sağlamadan sazan gibi bu allaha inanmak... İşte açıklaması olmayan bu...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi insanların bu kadar zıt bakış açılarına sahip kutuplara ayrılması, korkunç bir şey... Ateizm bakış açısı nerdeee, allaha köle olduğunu, öldür deyince öldüreceğini, öl deyince öleceğini ve öldürdüklerinin ebedi psikopat işkenceleri çekmeye, kendisinin huri itmeye, şarap içmeye gideceğini iddia etmek nerde!

Bu bence insanlığın en büyük sorunudur. Böyle korkunç ve insanlık dışı bir iddiada bulunulması insanlığın bir numaralı açmazıdır. İnsanlık bu ortadoğu kaynaklı ilkel vahşi dinlerin tekelinde kalmaktan mutlaka kurtulmalıdır.

Bu dinleri kurgulayan bu herifler vahşi, ilkel, cahil, yobaz adamlar. Bunların kurgulayacakları dinler ancak bu kadar olur. Çünkü bu coğrafyada su yok, koca çölde bir vahanın başını tutmuş bir kabile bu kaynağı kaptırmamak için son derece vahşi olmak zorunda. Yoksa önlerine gelen bu kaynağı ellerinden almak ister. Bunların vahşetten başka bir şey kurgulama şansları zaten yok.

Yok sen filan tanrıya inanıyordun yok benim tanrıma inanıyorsun ama şirk koşuyorsun, yok benim dinimdensin tamam ama filan mezheptensin diye bunlar çatışıp durmak zorundalar. Bunların başka çıkar yolu yok. O onu öldürecek o onu, kıt olan kaynakalrı ellerinde tutmaya ve berikini öldürerek hayatta kalmaya çalışacaklar.

Bunların kurguladığı dinlerden insanlığa bir yarar çıkmaz. Bunun mümkünü yok. Ortadoğu dünya patlamaya hazır olduğunda bombanın fünyesi olmaya hâla devam ediyor. Pislik, vahşet, katliam bu coğrafyanın yakasını parasal zenginliğe rağmen yine bırakmadı. Kanlarına, iliklerine işlemiş vahşet...

Dünyanın en büyük devrimcisi tarafından yüzü batıya döndürülmüş, çağdaş uygarlık düzeyi ve bilimin rehberliği hedef gösterilmiş bir halkın, şaşkın ördekler gibi götün götün dalıp bu pislik çukuruna burnunu sokmaya heveslenmesi akıl alır bir embesillik değildir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

...

Reform kelimesi tek başına söylenince akla gelen ilk şey, Protestanlığın doğuşudur. Reformun çağrıştırdığı diğer kelime de Rönesanstır. Sanat, bilim ve düşüncede Rönesans (yeniden doğuş) ile dinde reform (yeniden biçimlenme) birbirini tamamlayan iki kavramdır. Denebilir ki: Rönesans doğmasaydı dinde reform olamazdı; reform olmasaydı Rönesans hareketi duraklardı. Reformun fikir babası Rahip Luther, Hristiyanlara Hristiyanlık kötüdür dememiştir. Aksine, ticarileşen endülüjansı yani Papalığın para karşılığında günah affetmesini ve cennette mekân satmasını, Hıristiyanlıkla bağdaşmaz bulduğunu ilan etmiştir. Bunun üzerine Papalık da onu aforoz etmiştir. Luther ve Calvinin önderliğinde gerçekleşen Reformun özü, Hristiyanlığın tapınma değil inanç dinine dönüşmesidir. Protestanlığın yaygınlaştığı toplumların uygarlıkta daha hızlı ileri gitmesi, Katolik ve Ortodoksların kendilerini yenilemesini intaç etmiştir.

TÜRKİYEDE DE RÖNESANS REFORM GİRİŞİMLERİ OLMUŞTUR

İslam dünyasının hali pür meali ortadayken bir de başımıza İslam ile Terör özdeşleşmesi çıktı. İslamda reform çok tartışılmıştır. İslamcıları Reform kelimesi kadar kızdıran başka bir şey yoktur. İslam, deforme olmamıştır ki, reforme edilsin denir. Aynı çevreler, İslamda reform değil ama tecdit (yenilenme) olabilir derler. Tabii bu tam bir çelişkidir.

DİN, HERŞEYDEN ÖNCE BİR HUKUK SİSTEMİDİR

Din, iki boyuttan oluşur. Birincisi, bireysel; ikincisi toplumsaldır. Bireysel boyutta, insanlar duydukları vicdan azabından kurtulmak için dini kullanır. Günah işlemişlerse bir kefaret ödeyerek (endülüjans) günahlarından arınmak ister. Kefaret ödeme kolaylaştıkça, günah işleme artar. Lutherden önceki Hristiyan dünyasının hali buydu. Dinin, ikinci ve esas boyutu toplumsaldır. Buna şeriat veya laik düzende hukuk denir. Hukuk, hem kamunun hakkını korur hem de kişilere karşı suç işlememeyi emreder. İşleyeni, cezalandırır. Kefaret (endülüjans) ise, işlenmiş suçu günah-sevap defterinden siler. Hukuki suçlar ve kabahatler, günah gibi addedilip, kefaretle af oldukça, hukukun yaptırımı olan dünyevi cezanın caydırıcılığını azaltır. Ülkemde bir Rönesans ve Reform yaşanmadığı için, hukuk reformunun da gerçekleşmeyeceği endişesi taşıyorum.

...

EGE CANSEN

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu makale çok önemli bir konuyu gündeme getiriyor. Köktenci yobaz radikal islama karşı islamı reddederek değil, onu yumuşatarak reforme ederek mi karşı çıksak daha iyi olur sorusunu soruyor.

Bu çok geçerli bir sorudur. Bu yöntemi Zekeriya Beyaz ve Yaşar Nuri Öztürk hocalar denedi fakat başarılı olamadılar. İslam toplumları reforma direnen çok yobaz yapılara sahipler. Örneğin bir türkçe ezan okunması, camilerde yerlere secde edilmemesi filan gibi değişiklikleri düşünmenin bir yolu bile yok, hayal bunlar, tümüyle ütopya... Bu kadar yoz yobaz toplumlar böyle şeyleri mümkün değil kabul etsin. Hristiyanlıktaki reformun islamda yapılabilmesi olanaksız. Bu elde var bir...

İkincisi, reform çağı çoktan geçti. O tren kaçalı o kadar çok zaman oldu ki, batıyı bu kadar geriden takip etmek zaten bir utanç olur. Bu kadar geride kalmak, bu kadar geriden yetişmeye çalışmak bir yüz karasıdır, onlar reformu yapalı ne zaman olmuş, biz daha yapabilirsek yapacağız! Bu bir kepazeliktir, yüz karasıdır, insan içine çıkılmaz bu utançla!

Çağ artık ateizm çağı. Ateizm bundan sonra ivmelenerek yükselecektir. Daha emekleme çabasında oluşu kimseyi yanıltmasın. Bırak dini, artık agnostizm, deizm bile çağ dışı kalmaya yüz tutmaktadır ve kalacaklardır. Gelecek sadece ve sadece ateizmin olacaktır. Söz konusu din ise, ateizmden başka bir seçenek saçmalıktır.

Ancak elbette ateizm yükseldikçe din ortadan kalkacak asla değildir. İşte ancak o zaman din reforme olmak zorunda kalacaktır. Biçim değiştirecek, evrimci, yenilikçi, modernist bile olacaktır. Bunu asla kendi içinden sağlayamaz. Özellikle islam, bu yobazlık, bu bağnazlık ve bu ilkellikle reforma filan asla gidemez. Bu kurbağanın kanatlanıp uçmasını beklemek kadar aptalca olur. Özellşkle islam ancak dışardan, o da ateizm tarafından zorlanarak reforme olabilir. Başka da bir şey zorlayamaz.

Ya reforme olur, ya deforme... İslamın bu saatten sonra öyle kendi iç dinamikleri ile filan modernleşmesi olanaksız. Bir kere o kapasite yok. O dinamizmden tümüyle mahrum. İslamın yapabileceği tek etkinlik, aslına, yani vahşi yağmacı, köleci, katliamcı özüne dönme çabasıdır. İslamdan bundan başka bir şey beklemek boşunadır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ateizm ve teizm arasında ortak payda olup olmadığı ile ilgili başlık ile bu başlık bir noktada kesişti. Orada teizm ile ateizmin taban tabana zıt olduklarını ve benzer yapılanma gösterseler bile bunun ancak bir simetri olabileceğini, bir ortak payda asla olamayacağını savunmuştum. O simetri veren yapılanmalar tamamen farklı kökenli yapılardır.

Bu başlıkta Yaşar Nuri hocadan bahsedince onun ile ortak olan noktalarım aklıma geldi. Atatürk sevgisi, laiklik üzerinde tam uzlaşı gibi... Kaldı ki Atatürk'ü gerçekten çok seven müslümleri de görmüşümdür. Bu tabii ki Atatürk'ün başarısı ve çok büyük bir lider oluşunun sonucu. Laik müslümlerin olması da yukarıdaki tezime zarar vermiyor. Çünkü sıklıkla vurguladığım gibi inancın normu, sınırı, formatı yoktur. Ateist müslüm bile olur. Olmaması için hiç bir neden gösteremezsiniz. İnanca sınır, standart, format koymak ve standart dışı formları sınır dışı ilan etmek hiç kimsenin yetkisinde değildir. Bir allah olsaydı, bu yetkinin tekelinde olduğunu iddia edebilirdi. Allah olmadığı için inanç özgürlüğü vardır. Allah var sayıldığında inanç özgürlüğü inkar edilir.

Fakat sorun bunlarla bitmiyor. Yaşar Nuri hoca ile bazen çok benzer söylemlerimiz olduğunu görerek şaşırıyorum. Allah, peygamber, kuran filan diye saçmaladığı sözleri bir yana... Ama bazı sözlerini söylerken bazen sanki ben söylüyormuşum gibi irkiliyorum. Kafamın içindekileri söylüyor bazen. Hem de sadece fikir olarak değil, duygu olarak da bir rezonans hissediyorum.

Bu tuhafıma gidiyor ve bir parça rahatsız oluyorum. Yaşar Nuri'nin bir gizli ateist olma olasılığını düşünmüyor değilim. Buna bazen ihtimal vermiyorum, bazen acaba diyorum. Ona asla ateist diyemem. Diyebilsem ve gizli ateist olduğuna inansam sorun kalmazdı. Ama onu bir teist olarak kabul etmek zorundayım. Bazen rezonans kurulmuşken "hazreti peygamber" "kuranı azimüşşan" filan dedi mi tepem atıp hay senin hazretine deyip zaplıyorum. Bu adam elbette bir teist. Hatta laik bile değil. Çünkü siyasi içerikli bir konuşmada dinden allahtan kurandan bahsediyor.

Yine de sonuçta vardığım nokta şu: Bu adamın içinde çıkmak isteyen ama çıkamayan bir ateist var. İlahiyatçı kimliğinden vazgeçmesi olanaksız. İçindeki ateist beyninin kıvrımlarında bir yerlerde saklanıyor, çıkmıyor. Bazen o atesti ben duyuyorum, ta içerlerden sesi geliyor.

Yaşar Nuri'yi bazen dinleyesim geliyor. O içindeki ateisti duyabilir miyim diye... Ama çoğu kez hazreti, azimüşşan yok bot yok püsür filan dediği için dinlemiyorum.

Fakat dikkatimi çekmiyor da değil. Karşısındaki "yaa hocam kuran gerçekten ne muazzam bir şey" filan diye yalakalandığında hiç oralı olmuyor. Sanki kuran'ın öyle azimüşşan filan olmadığını, ne bot olduğunu aslında çok iyi biliyor gibi hissediyorum. Başka hocaların bu tür yalakaca onaylamalar karşısında guruldayarak "tabiii tabiiii... Muhakkak..." filan diye hindi gibi kabarışlarını yapmıyor.

Ne diyeyim... Fazla da bir şey diyemiyoruz. Herkes kendisidir...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ilımlı islam sizin sandığınız kadar basit "savaşdık" - " şimdi savaşmayalım" tabiriyle izah olunamaz. Bu onun içerdiği yüzlerce şıktan yalnızca birisi ve bu projenin amacı daha çoktur.

Fakat Yahudilerin kendi yerlerine dönmesini çok romantik ve içten ve sanki kendiniz yaşamışsınız gibi yazmağınızı da manidar buluyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben ılımlı islamın tanımını öyle yapmadım.

İsrail'in başarısı ne kadar parlaksa, Arapların hezimeti de o kadar kepazece. Ülen hadi bir kere tongaya düştün, ikinci kez artık bir daha düşmemek için gözünü dört açarsın. Yiyemeyeceğin bir botsa yemeye kalkışma. Bir kez yiyemedin işte, İsrail'i yok edeceğim derken botu yedin. ikinci kez niye kalkışıp iyice kepaze oluyor, İsrail'i yine yok edemediğin gibi bir de Kudüs'ü kaybediyorsun! Buna artık mallık derler. Yiyemiyorsunuz işte bu botu, oturun oturduğunuz yerde!

Bu salak embesiller o zaman "İsrail 1947 sınırlarının ötesine çekilmelidir" sloganını her yerde yayıyorlardı. Yok ya! Ananız mı güzel lan sizin! 1947 İsrail'in kuruluş yılı olunca bu salaklar güya İsrail yok olmalıdır demiş oluyorlardı akılları sıra esprili şekilde. Aman bu şahane!!! esprinizi buzdolabında saklayın kokmasın, çıkarıp çıkarıp gülün salaklar...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arap - Israil ilişkileri çok karmaşık bir şey. Zaten şurada kim neden zafer kazanmış tartışmasını yürütmüyoruz.

Ama sizin İsraili anlatma tarzınız. farklı. Çok kalpden, çok içten anlatıyorsunuz. İsraillilerin duygusunu sanki kendiniz yaşamışsınız gibi anlatıyorsunuz.

Size daha aydın olması için bir rus anekdotu anlatım.

Bir gün baba oğlunun eve gelerken kulağında küpe görüyor. Diyor oğlum küpeyi ya korsanlar ya da i.neler takar. Çimdi Pencereden bakıyorum. Dua et ki, evimizin önünde bir gemi olsun.

Şimdi böyle içten anlatan ya çok ünlü yazardır ya da aynı duyguyu yaşamış kişi. Şimdi pencereden bakma sırası bende.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sorulan soru yahudi ya da o da şart değil, İsrailli olup olmadığım anlaşılan. Bunun bir önemi olmamakla birlikte yanıtlayayım, İsrail ile yahudilikle hiç bir en küçük alakam yok.

Başkalarının yaşadıklarını anlayabilmekte gereğinden fazla duyarlıyım. Bunun bana ızdırap verdiği de oluyor. Bu elimde olan bir şey değil. Beyindeki ayna nöron sayısı ile ilgili bir durum. Birisi parmağını kesti parmağını mı tutuyor, benim de parmağım sızlamakla kalmıyor, içime bir acı çöküyor. Yapabileceğim bir şey yok bu konuda.

Fakat anavatanında soykırıma uğramış, sürgünde ulus bilincini asla kaybetmemiş ve bin küsür yıl sonra devletini yeniden kurmuş bir halkın öyküsü herkese yakıcı gelmeli. Bu enderi az bulunur bir olaydır.

Müslümler zalimken mazlum, hırsızken dürüst, ahlaksızken düzgün görünme propagandasında hiç hız kesmezler. Tek sermayeleri bu. Gerçekte zalim müslümler, mazlum yahudilerdir. Haklarını söke söke almış olan, ezilmeyen, dik duran, zulme boyun eğmeyen yahudilerdir. Müslümler zalim, faşist, zorba ve soykırımcı ama neyse ki artık bunda başarısız ahlaksızlardır.

Ne zaman insanlık müslüm ahlaksızların yalan propagandalarına kanmaz, o zaman islamın işi biter. Yalanla dolanla hırsızlıkla sahtekarlıkla ahlaksızlıkla işlerini yürütmeye devam ediyorlar. Neden, saf, salak insanlar çokça var olduğundan bir, uyanıklar islamı çıkarlarına alet etmekte çok kullanışlı buldukları için iki...

Link to post
Sitelerde Paylaş

İslam son derece kullanışlı bir dindir. İstersen eşek yapar binersin. İstersen şişme cinsel partner yapar itersin. İstersen kılıf yapar saklamak istediğin sahtekarlıklarını gizlersin. İstersen silah yapar düşmanlarının üzerine salarsın. İstersen ite ite sömürür, tekmeleye tekmeleye hizmet ettirirsin. Gelmeyeceği yol yoktur. Çünkü bir şahsiyeti yoktur. Bir aslı, bir dayanağı yoktur. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi ne bulursa onu kendine dayanak yapar.

Bir asalak parazit sürekli tutunacak yer arar. İslam aynen böyledir. Yapışacak ne bulursa yapışır. Hiç ayırt etmez. Dün büyük şeytan dediği en büyük düşmanı olarak tanıttığı güce bugün besleme köpeklik yapar.

Bantını kulaklarımla dinledim. Bu şimdi penisilvanılyalıda oturan herif, Mekke'de radikal islamcı teröristler isyan çıkarıp yasak tapınağa girdiklerinde ve Amerika'dan çağırılan timler bunları köpek gibi gebertince "evine kafir ayağı bastı allaaahıııım" diye yeri göğü birbirine katmıştı! Ülen allahın evine basan kafir ayağının altına sen gittin aptesli aptesli yattın, o ne olacak? Köpekleri oldun, hevhevledin kafirlere? Ha tabi fethetmeye gittin Amerika'yı salak...

Daha dünyada bunlar kadar salağı kaldı mı bilmem, kalmadı galiba...

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ilımlı islam, zehirin üzerini kaplayan ve ona şeker görüntüsü veren sahte, aldatıcı ve tuzak bir tabakadır. Ilımlı islam iktidara geldi diye radikalleşmede azalma oldu zannedenler büyük bir aldanma yaşıyor. Radikal islam iktidara tutunabilmek, düşmemek için her türlü yalanı, sahtekarlığı, dolandırıcılığı, kandırmaca ve aldatmacayı yapmakta, daha olmadı tehdit etmektedir. Tüm vahşi çirkinliği ve ilkelliği, yobazlığı tam olarak hatta artarak üzerindedir. İktidardan düştüğü anda benden sonrası tufan demek için hazırda beklemektedir.

Radikal islamcıların yüzlerine taktıkları sahte ılımlı islam maskesi de zehirin üzerini kaplayan ince şeker tabakasından farksızdır.

Bunlar bir kere insanları sonsuza kadar kutsanmışlar ve lanetlenmişler diye ayıran kökten ayrımcının allahı bölücüler. Bunlardan insanlığa en küçük hayır gelmez. Bunlar potansiyel veya apaçık canavarlardır. Nasıl göründükleri ve ne takiyye yaptıklarının önemi yoktur.

Üstelik bu ayrımı ne bazında yapıyorlar? İnanç bazında. Şu inanca sahip olanlar kutsanmış, ebedi şarap içip huri itecek olanlar, şu inanca sahip olanlar ise lanetlenmiş, ebedi işkence görecekler diye vahşinin, yobazın, ilkelin allahı bir inanca sahip bunlar. Böyle bir inançtan hayır gelmesi olasılığı yüzde kaç? Net olarak sıfır...

İslam iktidara gelince ılımlılaştı, gözü açıldı bir insan oldu zannedenler büyük bir zoka yutmaktalar. Aç canavarın başını okşamakla seni parçalamasından kurtulamazsın. Parçalamaya elinden başlar. Kuduz köpeği okşayarak tedavi edemezsin. Tek çaresi itlaf etmektir. Başka tedavisi yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yaşar Nuri hocadan bahsedince onun ile ortak olan noktalarım

Aslında benim en çok tartışmak istediğim kişi Yaşar Nuri hoca... Niye denirse, bunun şimdi o kendinden, bildiğinden çok emin ve karşısındakini küçük, bilgisiz gören bir tavrı var ya... İşte o tavrını karşılamayı çok isterdim. Güya karşısına aldığı kişiyi bilgimle ezerim gibi bir tavrı var. Kendini islamı en iyi bilen, kuranı en iyi anlayan bir olarak görüyor. Zeki olarak gördüğüm de tek müslüm. Başka ben hayatımda zeki müslüm görmedim. Bir tek Yaşar Nuri hocayı biliyorum ve zeki kişilerle tartışmak hayatta en çok haz aldığım şeydir.

Merak ediyorum, o afra tafra yaparak azimüşşan filan diye övdüğü kuran'ının paçavradan daha değersiz bir zırva olduğunu kanıtladığımda o afralı tafralı karşısındakini küçük gören tavırları nasıl duman olurdu veya olur muydu, sinirlenir miydi, ne yapacağını şaşırır, kızarır bozarır mıydı, cehennemle, azapla mı tehdit ederdi çok merak ediyorum.

Bu adamla ya ben bunu ateist, ya o beni müslüm yapmacasına kapışmayı çok isterdim. Ben onu kesinlikle ya ateist yapardım, ya kalkar giderdi. Başka kaçarı olanaksız...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sorulan soru yahudi ya da o da şart değil, İsrailli olup olmadığım anlaşılan. Bunun bir önemi olmamakla birlikte yanıtlayayım, İsrail ile yahudilikle hiç bir en küçük alakam yok.

Başkalarının yaşadıklarını anlayabilmekte gereğinden fazla duyarlıyım. Bunun bana ızdırap verdiği de oluyor. Bu elimde olan bir şey değil. Beyindeki ayna nöron sayısı ile ilgili bir durum. Birisi parmağını kesti parmağını mı tutuyor, benim de parmağım sızlamakla kalmıyor, içime bir acı çöküyor. Yapabileceğim bir şey yok bu konuda.

Fakat anavatanında soykırıma uğramış, sürgünde ulus bilincini asla kaybetmemiş ve bin küsür yıl sonra devletini yeniden kurmuş bir halkın öyküsü herkese yakıcı gelmeli. Bu enderi az bulunur bir olaydır.

Müslümler zalimken mazlum, hırsızken dürüst, ahlaksızken düzgün görünme propagandasında hiç hız kesmezler. Tek sermayeleri bu. Gerçekte zalim müslümler, mazlum yahudilerdir. Haklarını söke söke almış olan, ezilmeyen, dik duran, zulme boyun eğmeyen yahudilerdir. Müslümler zalim, faşist, zorba ve soykırımcı ama neyse ki artık bunda başarısız ahlaksızlardır.

Ne zaman insanlık müslüm ahlaksızların yalan propagandalarına kanmaz, o zaman islamın işi biter. Yalanla dolanla hırsızlıkla sahtekarlıkla ahlaksızlıkla işlerini yürütmeye devam ediyorlar. Neden, saf, salak insanlar çokça var olduğundan bir, uyanıklar islamı çıkarlarına alet etmekte çok kullanışlı buldukları için iki...

Aynen Yahudiler o kadar soykırıma uğramış,göç ettirilmiş ,sürgüne uğramış ama azıcık nufüslarına rağmen hala ayaktalar ve çok zekiler ticari zekaları falan inanılmaz.Tarihin en ihtişamlı öykülerini yazdılar bugün Musa'ya bir Hristiyan da bir Müslüman da saygı duymak zorunda ama gidip bir Yahudinin ne Muhammede ne İsaya saygı duyduğunu göremezsin. Müthiş iş başardılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

@democrossian

Merhaba, baslikta yazdiklarinin tamamini okumadim ama bir kac yerde Yahudilerin Araplar tarafindan Kudus'ten cikarilmalari, soykirima ugramalari ve daha sonra da suruldukleri topraklara geri donmeleri gibi seyler yazmissin. Yahudiler soykirima Romalilar tarafindan ugrayip, Kudus'ten surulduler. Ondan sonrasinda uzun yillar boyunca Kudus haclilarin elinde kaldi. Muslumanlar Kudus'u Yahudilerden degil haclilardan aldi.

Yani Yahudilerin etnik temizlige ugratilip, topraklarindan surulmeleri ve dunyaya dagilmalari, kisaca Yahudi diasporasinin olusumu, Roma tarafindan gerceklestirilmistir. Araplar Muaviye ve Muhammed onderliginde bir kac Yahudi kabilesini kesseler de, o donemde Yahudiler eskiden oldugu gibi toprak sahibi veya o bolgede nufuz sahibi bir halk degildi.

Bunun disinda 2000 sene once Romalilar tarafindan suruldukleri topraklari geri almalari elbette takdire sayan birsey. Ayrica bu millet bilincini en az Kuran kadar sapik olan kitaplarina borclular.

tarihinde Put tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Size daha aydın olması için bir rus anekdotu anlatım.

Bir gün baba oğlunun eve gelerken kulağında küpe görüyor. Diyor oğlum küpeyi ya korsanlar ya da i.neler takar. Çimdi Pencereden bakıyorum. Dua et ki, evimizin önünde bir gemi olsun.

Şimdi böyle içten anlatan ya çok ünlü yazardır ya da aynı duyguyu yaşamış kişi. Şimdi pencereden bakma sırası bende.

Ve karşınızda Yavuz Sultan Selim...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Roma

Okumadıysan niye saçma sapan yorum yapıyorsun... Ha yani şimdi bir ırkı sadece bir devlet soykırım yapabilir, o yaptı mı sırasını savmış olur, başka kimse yapmaz diye bir şey var! Ne kadar saçma sapan bir laf ettiğinin farkında değilsen zaten ben de sana laf anlatacak değilim. Böyle saçma sapan bir öne sürümde bulunan kişinin anlama özürlü olması gerekir. İnsan bir okur ben ne yazdım, çok saçmalamadım mı diye...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...