Jump to content

Hangi Kuran Gerçek ?


Recommended Posts

Sadece Türkçe meal olarak 50den fazla kişi kendisine göre yorumlamış.

Her ayet birbirinden değişik yorumlanmış, parantez içleri olmasa zaten kuran okunsada bu ne deyip kapatılacak bir kitap.

Ben Türkçe olarak hangi kuranı kutsal kitap olarak kabul etmeliyim ?

Ya da bi 20 sene daha bekleyip yüzlerce kuran arasından hangisi mantıklı gelirse onu mu seçmeliyim ?

tarihinde tunahan94 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

CEVAP

Meal okumanın zararı, faydasından çok fazladır. Hattâ faydası zararının yanında solda sıfırdır. Merhum Nasreddin Hoca, (Bir damla bal için, bir çeki odun yenmez) diyor. Bir damla bal için, bir çeki odun yiyen ölmez, ama meal okuyup yanlış hüküm çıkaran imanını kaybedebilir. Tevbe etmezse, sonsuz Cehennemde kalır. Sonsuzun yanında milyonların, milyarın kıymeti olmaz.

Kuran-ı kerimi anlamak, murad-ı ilahiyi anlamak demektir. Günümüzdeki meal anlayışı ise, yazarın, âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesi demektir. Yani mealle, murad-ı ilahi öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine esir olmuş oluruz. Kuran mealini yazan yanlış yazmışsa, yazan da, okuyup kabul eden de küfre düşer. Kur'an-ı kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânîdeki hadis-i şerifte, (Kur'anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

İşte bundan dolayı, Hazret-i Ebu Bekir Sıddık, peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmasına rağmen, (Kur'an-ı kerimi kendi görüşümle tefsir edersem, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şira)

Muhammed Hâdimî hazretleri buyuruyor ki: Kuran-ı kerime kendi görüşüne göre verdiği mânâ doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mânâ yanlışsa, kâfir olur. (Berîka)

Islami sayfadan alıntı.

Hiç okuma, hiç düşünme, bir bilene sor diyor :-)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sadece Türkçe meal olarak 50den fazla kişi kendisine göre yorumlamış.

Her ayet birbirinden değişik yorumlanmış, parantez içleri olmasa zaten kuran okunsada bu ne deyip kapatılacak bir kitap.

Ben Türkçe olarak hangi kuranı kutsal kitap olarak kabul etmeliyim ?

Ya da bi 20 sene daha bekleyip yüzlerce kuran arasından hangisi mantıklı gelirse onu mu seçmeliyim ?

Güzel soru. Ama işte yanıtını bilen yok, Allah'tan başka.:)

Valla ben ilk Kur'an okuma girişimimde ufak bir şok yaşamıştım çünkü tek bir halt anlamamıştım. Kardeşimle birlikte okumuştuk. İkimiz de birkaç sayfaya göz attıktan sonra boş gözlerle birbirimize bakıp "Biz mi salağız acaba, neden bir şey anlaşılmıyor?" demiştik. İki milyardan fazla insanın inanıp taptığı bir metin sonuçta... Felsefi bir içerikle karşılaşacağımızı sandığımız için düş kırıklığı da yaşamıştık.

Yok, salak değilmişiz. Hadisler olmadan anlaşılmıyormuş. Hangi meali okursan oku, tefsir, yani hadis lazım.

Çağa uydurmak için de mealleri değiştiriyor, kötü görünenleri yumuşatıyorlar işte. Yakında Kur'an iyice atomlardan, mutasyonlardan falan bahsedecek, böyle mealler göreceğiz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eger islama zarar verecek bir ceviri okuduysan baska cevirilere bakmalisin. Baktin hepsi zarar veriyor o zaman da demelisin ki Turkceye cevrilirken tam manasinda cevrilemiyor :D

Hahaha... Aynen öyle.

"Herekeler var;sonra bir sözcüğün Arapçada bir sürü farklı anlamı olmasından başka, Türkçede de başka başka anlamları var, o yüzden tam manasıyla çevrilemiyor"

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hahaha... Aynen öyle.

"Herekeler var;sonra bir sözcüğün Arapçada bir sürü farklı anlamı olmasından başka, Türkçede de başka başka anlamları var, o yüzden tam manasıyla çevrilemiyor"

Bir de dilin degistigini unutmayalim. Ornegin dovmek kelimesi. Dovmek kelimesinin o zaman sevmek anlaminda kullanilmadigini nereden biliyoruz? :D
Link to post
Sitelerde Paylaş

Cevap zaten kendiliğinden var. Meal (tercüme) hiç bir zaman tam orjinalın yazmak istediğini veremez. Tercüme her zaman mütercimin kendi fikirlerini de içermektedir. Ama eğer mütercim her hangi bir alt mesaj vermek için değil de kitabın kendi ana fikrinin tercümesi için çalışıyorsa o tercümeni "daha doğru" sanmak olar. Bu tüm kitaplar için geçerli.

Mesela Nesimi, Nizami Fizuli ve.s gibi şairlerin eserlerinin çevrisini biz SSCb zamanında hep ideolojik olarak okuduk. Sonralar bazı şeylerin ideolojik olarak eklendiği görüldü.

Yani tercümeçinin muhakka ki, kendi fikri olacak ama ideolojik olarak hiç bir şeye bulaşmadan tercüme etmeğe çalışanınki daha doğru. Bazı farklar olsa da bile.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Cevap zaten kendiliğinden var. Meal (tercüme) hiç bir zaman tam orjinalın yazmak istediğini veremez. Tercüme her zaman mütercimin kendi fikirlerini de içermektedir.

bu durumda kuran anlamak için ARAP olmak gerekir...ana dilinin ARAPÇA olması gerekir...hatta bu bile yetmez.....kuranın yazıldığı dönemin arapçasını bilmek gerekir....

bunlar ise şu gerçeğe işaret eder...

islam ARAP dinidir ve sadece ARAPLARI ve üstelik de o dönemin araplarını ilgilendirir sadece.....

ne günümüz araplarını - ne de başka milletleri-ırkları asla ilgilendirmez....

tarihinde Zavallı tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

CEVAP

Meal okumanın zararı, faydasından çok fazladır. Hattâ faydası zararının yanında solda sıfırdır. Merhum Nasreddin Hoca, (Bir damla bal için, bir çeki odun yenmez) diyor. Bir damla bal için, bir çeki odun yiyen ölmez, ama meal okuyup yanlış hüküm çıkaran imanını kaybedebilir. Tevbe etmezse, sonsuz Cehennemde kalır. Sonsuzun yanında milyonların, milyarın kıymeti olmaz.

Kuran-ı kerimi anlamak, murad-ı ilahiyi anlamak demektir. Günümüzdeki meal anlayışı ise, yazarın, âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesi demektir. Yani mealle, murad-ı ilahi öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine esir olmuş oluruz. Kuran mealini yazan yanlış yazmışsa, yazan da, okuyup kabul eden de küfre düşer. Kur'an-ı kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânîdeki hadis-i şerifte, (Kur'anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

İşte bundan dolayı, Hazret-i Ebu Bekir Sıddık, peygamberlerden sonra insanların en üstünü olmasına rağmen, (Kur'an-ı kerimi kendi görüşümle tefsir edersem, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şira)

Muhammed Hâdimî hazretleri buyuruyor ki: Kuran-ı kerime kendi görüşüne göre verdiği mânâ doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mânâ yanlışsa, kâfir olur. (Berîka)

Islami sayfadan alıntı.

Hiç okuma, hiç düşünme, bir bilene sor diyor :-)

Yukarıdaki arkadaşın yazdığı gibi, bu, bütün tercümelerde sorun, bilhassa klasik metinlerde. Ben öğrenciyken Hacettepe Yayınlarından Kant'ın iki kitabını almıştım: Pratik Aklın Eleştirisi, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. Karşılıklı olarak yapraklardan birisi Almanca orijinalini, diğeri de tercümesini içerecek şekilde kitap basılmıştı.

Şimdi kelime kelime anlam verilerek yapılan mealler var, okuyucu iyi-kötü kendi de bir anlam çıkarabilir.

Kuran'dan kafasına göre anlam çıkaran tabii ki onu değiştirmiş olur: içki yasaktır kuralını, "yok canım iki dubleye kadar adabıyla içenlere yasak değil" derseniz, dine yeni bir kaynak kazandırmış olursunuz: popülarite.

Bunun örnekleri çok. Ama yine de Müslümanların ezici çoğunluğu, konularda hemfikirdir. Bu konuda bir sorun yok.

İslam'da farklı görüşler var, ama hiç birisi tercüme farklılığından dolayı değil.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarıdaki arkadaşın yazdığı gibi, bu, bütün tercümelerde sorun, bilhassa klasik metinlerde. Ben öğrenciyken Hacettepe Yayınlarından Kant'ın iki kitabını almıştım: Pratik Aklın Eleştirisi, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. Karşılıklı olarak yapraklardan birisi Almanca orijinalini, diğeri de tercümesini içerecek şekilde kitap basılmıştı.

Şimdi kelime kelime anlam verilerek yapılan mealler var, okuyucu iyi-kötü kendi de bir anlam çıkarabilir.

Kuran'dan kafasına göre anlam çıkaran tabii ki onu değiştirmiş olur: içki yasaktır kuralını, "yok canım iki dubleye kadar adabıyla içenlere yasak değil" derseniz, dine yeni bir kaynak kazandırmış olursunuz: popülarite.

Bunun örnekleri çok. Ama yine de Müslümanların ezici çoğunluğu, konularda hemfikirdir. Bu konuda bir sorun yok.

İslam'da farklı görüşler var, ama hiç birisi tercüme farklılığından dolayı değil.

Talak/4. Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

Bu ayete göre büluğa girmemiş kız çocukları ile evlenmeye izin verilmiş çünkü o zamanlar bu gayet normal karşılanıyordu ama günümüzde artık sapıklık olarak görülüyor. Sana göre bu ayete hangi anlayışa göre anlam vermeliyiz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarıdaki arkadaşın yazdığı gibi, bu, bütün tercümelerde sorun, bilhassa klasik metinlerde. Ben öğrenciyken Hacettepe Yayınlarından Kant'ın iki kitabını almıştım: Pratik Aklın Eleştirisi, Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi. Karşılıklı olarak yapraklardan birisi Almanca orijinalini, diğeri de tercümesini içerecek şekilde kitap basılmıştı.

Şimdi kelime kelime anlam verilerek yapılan mealler var, okuyucu iyi-kötü kendi de bir anlam çıkarabilir.

Kuran'dan kafasına göre anlam çıkaran tabii ki onu değiştirmiş olur: içki yasaktır kuralını, "yok canım iki dubleye kadar adabıyla içenlere yasak değil" derseniz, dine yeni bir kaynak kazandırmış olursunuz: popülarite.

Bunun örnekleri çok. Ama yine de Müslümanların ezici çoğunluğu, konularda hemfikirdir. Bu konuda bir sorun yok.

İslam'da farklı görüşler var, ama hiç birisi tercüme farklılığından dolayı değil.

Kur’an-ı kerimi anlamak, murad-ı ilahiyi anlamak demektir. Günümüzdeki meal anlayışı ise, yazarın, âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesi demektir. Yani mealle, murad-ı ilahi öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine esir olmuş oluruz. Kur’an mealini yazan yanlış yazmışsa, yazan da, okuyup kabul eden de küfre düşer. Kur'an-ı kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur'anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

Öyleyse bütün mealciler kafir oluyor

cünkü (asirlar önce yazilmis bir kitabi) kendi görüsün olmadan nasil tercüme edeceksin? Insanlara dini nasil anlatacaksin?

Müslümanlar arasında zuhur eden iç savaşlarda Hz. Ali'nin yanında yer alan sahabe ve tabiine Şia-i ûlâ denilmişti. Daha sonra ortaya çıkan Hz. Ali taraftarı mutaassıb grubların da Şia diye anılmaları sebebiyle Şia-i Ûla'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiştir.
Hakem olayına itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrılanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i Ülâ denilirdi. Diğer taraftan Hz. Osman'ın katillerinin yakalanıp kısas yapılmasını isteyenlere Şia-i Osman denilmişti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba deniliyordu. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba tamamen silinip gitmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından (40/660) sonra İbn Ömer, İbn Abbas gibi daha bir kısım sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuştur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkında ilk konuşan, Ma'bed el-Cüheni (80/699), sonra bunun görüşlerini yayan Gaylan ed Dımeşki (126/743) olmuştur. Ma'bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduğunu, kaderin bulunmadığı fikrini ortaya atınca, o zaman hayatta olan İbn Ömer ve İbn Abbas, bu fikirlere karşı çıkarak onu şiddetle kınamışlardı. Sonra Ca'd b. Dirhem (v. 118/726 cebir fikrini ortaya atmış, talebesi Cehm b. Safvan (v. 128/745) Ermenilere karşı bir ayaklanmaya katıldığı için öldürülünceye kadar bu fikrin yanında Allah'ın sıfatları hakkında görüşlerini yaymıştı.
Hz. Ali'nin şehid edilmesinden (40/660) sonra, ashabın yolunda giden Ehl-i Sünnetin karşısında olan beş ayrı ana bid'at mezhebi ortaya çıkmıştır ki bunlar ileride zuhur edecek diğer bid'at mezheplerine kaynaklık etmişlerdir. Bu beş ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Şia (Keysaniyye, Zeydiyye, İmamiyye) ve Mürcie'dir.
Demekki
mealler yazilmadan önce, Muhammedin ölümünden kisa bir süre sonra GÖRÜS AYRILIKLARINDAN bölünmeler baslamis
cünkü insanin kendi yorumu olmadan nasil bir dini hayatta tutacaksin? IMKANSIZ!!!
Günümüzün mezhepleride eski "alimlerin" YORUMLARI degil mi?
Öyleyse kendin anladigin dilde okuma, üzerinde düsünme, birileri senin icin asirlar önce düsünmüs, yorumlamis. Sen sadece ona uy yeter!
Gercekten yeter mi???
Eğer herkes, Kur’an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, 72 sapık fırka ortaya çıkmaz, herkes doğru itikada sahip olur, Ehl-i sünnet itikadında olurdu. Herkes farklı anladığı ve farklı tercüme ettiği içindir ki, 72 sapık fırka meydana çıkmıştır.
Yetmezmis
cünkü ne kadar iyi niyetli olsanda, ne kadar "ahlakli" ve dindar olsanda YANLIS YORUMLAYAN birinin pesinden gidiyorsan YANDIN!!!!
...bilakis, Allah dilediğine hidayet verir.... ;)
tarihinde poiuz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben Türkçe olarak hangi kuranı kutsal kitap olarak kabul etmeliyim ?

Bu soruya hiç kimse cevap veremez..Bakın eğer doğru soruyu sorarsanız,konuyu anlarsınız..Bu doğru bir soru ve bu sorunun cevabı yok..

30 yaşına gelmişsiniz diyelim..İş aşk ile bu yaşa kadar uğraşmışsınız ve inandığınız dine pek vakit ayıramamışsınız..İnandığınız dinin kitabını anlamak için okumaya karar veriyorsunuz ama arapça bilmiyorsunuz..Şu da var ki hayatta insanlara güvenmek gibi bir huyunuz da yok..Nasıl olacakta bir mütercime güvenip inandığınız kitabı okumaya başlıyacaksınız?Olmaz işte..Bu saatten sonra arapçada öğrenemezsin...Eee?

Arapçayı biliyorsun diyelim..Tamam da hangi arapçayı?Bir tane arapça yok ki..!

Diyelim ki hicaz arapçasını biliyorsun ve çokta zekisin ve başladın okumaya..

Elif lam mim..

Ne bu?

Ananın :D

Link to post
Sitelerde Paylaş

PEKI, ILK MEALCI KIMDIR?

Yemin olsun ki, biz, onların, "Kur'an'ı ona bir insan öğretiyor" demekte olduklarını biliyoruz. Nispet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık Arapça bir dildir. NAHL-103

"Kurani Muhammede bir adam ögretiyor" diyorlar....

"HAYIR" diyemiyor...

"O adam Arapca bilmiyor" diyor.,,

Cünkü o adamin söylediklerini ARAPCAYA ceviriyor!

MUHAMMED!!! :)

tarihinde poiuz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Kur’an-ı kerimi anlamak, murad-ı ilahiyi anlamak demektir. Günümüzdeki meal anlayışı ise, yazarın, âyet-i kerimeden kendi anladığını bildirmesi demektir. Yani mealle, murad-ı ilahi öğrenilmiş olmaz, aksine o meali yazanın düşüncelerine esir olmuş oluruz. Kur’an mealini yazan yanlış yazmışsa, yazan da, okuyup kabul eden de küfre düşer. Kur'an-ı kerimi yanlış anlamak veya şüphe etmek imanı giderir. Mektubat-ı Rabbânî’deki hadis-i şerifte, (Kur'anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemî)

Öyleyse bütün mealciler kafir oluyor

cünkü (asirlar önce yazilmis bir kitabi) kendi görüsün olmadan nasil tercüme edeceksin? Insanlara dini nasil anlatacaksin?

Müslümanlar arasında zuhur eden iç savaşlarda Hz. Ali'nin yanında yer alan sahabe ve tabiine Şia-i ûlâ denilmişti. Daha sonra ortaya çıkan Hz. Ali taraftarı mutaassıb grubların da Şia diye anılmaları sebebiyle Şia-i Ûla'ya bu "Ehl-i Sünnet vel-Cemaat" denilmiştir.
Hakem olayına itiraz edip Hz. Ali'nin ordusundan ayrılanlara Havâric (hariciler) veya Marika veyahut Muhakkime-i Ülâ denilirdi. Diğer taraftan Hz. Osman'ın katillerinin yakalanıp kısas yapılmasını isteyenlere Şia-i Osman denilmişti. Hz. Osman'a sevgi besleyip Muaviye tarafını tutanlara da Nasıba deniliyordu. Emeviler devletinin yıkılmasından sonra Nasıba tamamen silinip gitmiştir.
Hz. Ali'nin vefatından (40/660) sonra İbn Ömer, İbn Abbas gibi daha bir kısım sahabe hayatta iken akaidde meydana gelen ilk bid'at mezhebi, Kaderiyye olmuştur. Kader kulun ihtiyar ve iradesi hakkında ilk konuşan, Ma'bed el-Cüheni (80/699), sonra bunun görüşlerini yayan Gaylan ed Dımeşki (126/743) olmuştur. Ma'bed, kulun tam ve mutlak bir iradesi olduğunu, kaderin bulunmadığı fikrini ortaya atınca, o zaman hayatta olan İbn Ömer ve İbn Abbas, bu fikirlere karşı çıkarak onu şiddetle kınamışlardı. Sonra Ca'd b. Dirhem (v. 118/726 cebir fikrini ortaya atmış, talebesi Cehm b. Safvan (v. 128/745) Ermenilere karşı bir ayaklanmaya katıldığı için öldürülünceye kadar bu fikrin yanında Allah'ın sıfatları hakkında görüşlerini yaymıştı.
Hz. Ali'nin şehid edilmesinden (40/660) sonra, ashabın yolunda giden Ehl-i Sünnetin karşısında olan beş ayrı ana bid'at mezhebi ortaya çıkmıştır ki bunlar ileride zuhur edecek diğer bid'at mezheplerine kaynaklık etmişlerdir. Bu beş ana bid'at mezhebi Havaric, Kaderiyye, Cebriyye (Cehmiyye), Şia (Keysaniyye, Zeydiyye, İmamiyye) ve Mürcie'dir.
Demekki
mealler yazilmadan önce, Muhammedin ölümünden kisa bir süre sonra GÖRÜS AYRILIKLARINDAN bölünmeler baslamis
cünkü insanin kendi yorumu olmadan nasil bir dini hayatta tutacaksin? IMKANSIZ!!!
Günümüzün mezhepleride eski "alimlerin" YORUMLARI degil mi?
Öyleyse kendin anladigin dilde okuma, üzerinde düsünme, birileri senin icin asirlar önce düsünmüs, yorumlamis. Sen sadece ona uy yeter!
Gercekten yeter mi???
Eğer herkes, Kur’an-ı kerimi doğru olarak anlasaydı, 72 sapık fırka ortaya çıkmaz, herkes doğru itikada sahip olur, Ehl-i sünnet itikadında olurdu. Herkes farklı anladığı ve farklı tercüme ettiği içindir ki, 72 sapık fırka meydana çıkmıştır.
Yetmezmis
cünkü ne kadar iyi niyetli olsanda, ne kadar "ahlakli" ve dindar olsanda YANLIS YORUMLAYAN birinin pesinden gidiyorsan YANDIN!!!!
...bilakis, Allah dilediğine hidayet verir.... ;)

Bunların hiç birinde bir gariplik yok, poiuz. Eğer görüş ayrılıkları olmasaydı garip olurdu.

Görüş ayrılıklarını engelleyemezsin. Herkes aynı doğru sonuca varacak diye bir kural yok. Sadece dini yorumlar konusunda değil, her konuda. (Aslında varılacak tek bir doğru sonuç mu var, daha doğru bir soru ama, konu iyice karışacak.)

Ama bu doğru çoğulculuğunu ikiye ayırabilirsin: 1- Akıl ve ilke sınırları içinde kalarak ulaşılabilen farklı sonuçlar, 2- Farklı motivasyonların etkisiyle oluşan farklı sonuçlar.

Mesela, dört mezhep denen fıkıh okulları bunların birincisine girer: Ayrılığa düştükleri noktalarda her mezhep imamı, kendine göre bir yorum yolunu tutmuştur. Hatta daha detaya inersek, belli bir mezhebin içindeki imamlar da bazı noktalarda biribirinden ayrılır.

Bu yanlış bir şey midir? Hayır. Onbinlerce fıkıh sorusunun her birine herkesin aynı cevapları vermesine imkan yok. Peki bu durum, bu cevapların birinin doğru olması gerektiği, diğerlerinin yanlış, inanların kafir olacağı sonucunu mu doğurur? Hayır.

İslami epistemolojide birbirinden farklı sonuçlar ayıklanmaz. İslami bilgi bütünlüğünün birer unsuru olarak korunurlar. Zaten ilmihal kitaplarının,bilgi sitelerinin çoğunda, belli bir konu açıklanırken/tartışılırken, o konudaki farklı görüşler de genellikle verilir: Hanefi'de böyledir, Şafii'de şöyledir, İmam Muhammed bunu düşünür, İmam Ebu Yusuf şunu uygun görür, falan denir.

İmamların hiç biri de, ben doğrusunu buldum demez. Çok eski bir terbiyedir: ben bunu buldum, doğrusunu Allah bilir, derler.

Hatta kendi yeterliliği ile belli bir sonuca ulaşan kimsenin, bu sonuca uyması zorunludur, sonuç diğerlerinden farklı da olsa.

Sonuç çıkarma/yorum, görüş oluşturma, yani içtihat, İslam'da yasaklanmamıştır, tam tersine teşvik edilmiştir. "İçtihadında isabet eden kişiye iki sevap, isabet edemeyene de bir sevap vardır" (hadis). Daha ne desin adamlar, sen doğrusunu düşün de, yanlış bile yapsan bir bonus benden demişler.

Ayetler ve hadisler, sonuçta sınırlı metinlerdir. İslam zaman ve mekan olarak yayılıp şartlar değiştikçe, karşılaşılan her yeni durumun ilkeye uygunluğunu saptama faaliyetleri ile birlikte İslam Hukuku (fıkıh) doğmuştur.

İslami görüş oluşturma (içtihat) süreçlerinde hukuk mantığı kullanılır. Hukuki nitelikte olan ve gelişen (genişleyen) bütün sistemlerde görüş ayrılıklarına düşülmesi normaldir.

Şimdi ikincisine gelelim: Farklı motivasyonların etkisiyle oluşan farklı sonuçlara.

İslami içtihat süreçlerinde kulanılacak kaynaklar ve ilkeler bellidir: ayet, hadis, icma, kıyas, mantık, örf vesaire...

Eğer siz bu kaynaklardan birine farklı bir motif eklerseniz, mesela siyaset, mesela üstün kültüre benzeme gayreti, o zaman vardığınız sonucun sıhhati bozulur.

Mesela Şia, içtihat süreçlerinde,yukarıdaki kaynaklarda sayılan hadis'leri değerlendirirken, politik davranır. Ali'nin tarafında olup olmadığına göre hadis ravileri arasında ayrım yapar. Ömer'i, Ayşe'yi kabul etmez, Abbas'ı, Ebu Zer'i, Selman'ı kabul eder.

Şiiler ile Sünniler arasındaki, mesela muta nikahı, mesela namazları üç vakitte kılma gibi farklı uygulamalar bu farklılıktan doğmuştur.

Dolayısıyla Sünniler, Şia'nın bu yorum motivasyonunu kabul etmezler. Onlara göre hadis değerlendirmesinde esas olan otantisite'dir, yani asla uygunluğun tüm ölçüleri. Kişilerin karizmasına ya da taraf aidiyetine göre hadis orijinalliği saptanmaz.

Ben burada politika örneğini verdim ama, her türlü farklı motivasyon buna dahil: yukarıdaki alkol örneği gibi. Veya çok tartışılan, kadınların başörtüsü örneği gibi.

Eğer tartışma gerçekten konunun fıkıhtaki aslını bulmak için yapılıyorsa, amenna. Belki birinin bilmediği bir şeyi bulup, kadınların baş örtmek zorunda olmadığını söyleyebilirsiniz. Ama dikkat edin, gerçekten de hasseten bir fıkıh endişesi ile mi yapıyorsunuz bunları, yoksa kadınlarınızın çağdaş toplumlar karşısındaki görüntüsü içinizi mi burkuyor?

Şu veya bu motifle, bile bile ilkeye aykırı bir görüş oluşturanlar dinden çıkarlar. Doğru fikir yürütmenin bütün kurallarına uyup da aynı yanlış sonuca ulaşanlar sevaba girerler.

72 fırka böyle doğmuştur. Yine de sayı sizi korkutmasın: Müslümanların ezici çoğunluğu üç aşağı - beş yukarı aynı istikamet üzerindedir.

Yaptığın alıntılar, Türkiye gazetesinden gibi duruyor. Oradan değilse de, aynı dili kullanan başka bir yerden: dürr-i muhtar'da böyle belirtilmiştir falan...

(Kısa kesmeye çalıştım ama...)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bunların hiç birinde bir gariplik yok, poiuz. Eğer görüş ayrılıkları olmasaydı garip olurdu.

Görüş ayrılıklarını engelleyemezsin. Herkes aynı doğru sonuca varacak diye bir kural yok. Sadece dini yorumlar konusunda değil, her konuda. (Aslında varılacak tek bir doğru sonuç mu var, daha doğru bir soru ama, konu iyice karışacak.)

Ama bu doğru çoğulculuğunu ikiye ayırabilirsin: 1- Akıl ve ilke sınırları içinde kalarak ulaşılabilen farklı sonuçlar, 2- Farklı motivasyonların etkisiyle oluşan farklı sonuçlar.

Mesela, dört mezhep denen fıkıh okulları bunların birincisine girer: Ayrılığa düştükleri noktalarda her mezhep imamı, kendine göre bir yorum yolunu tutmuştur. Hatta daha detaya inersek, belli bir mezhebin içindeki imamlar da bazı noktalarda biribirinden ayrılır.

Bu yanlış bir şey midir? Hayır. Onbinlerce fıkıh sorusunun her birine herkesin aynı cevapları vermesine imkan yok. Peki bu durum, bu cevapların birinin doğru olması gerektiği, diğerlerinin yanlış, inanların kafir olacağı sonucunu mu doğurur? Hayır.

İslami epistemolojide birbirinden farklı sonuçlar ayıklanmaz. İslami bilgi bütünlüğünün birer unsuru olarak korunurlar. Zaten ilmihal kitaplarının,bilgi sitelerinin çoğunda, belli bir konu açıklanırken/tartışılırken, o konudaki farklı görüşler de genellikle verilir: Hanefi'de böyledir, Şafii'de şöyledir, İmam Muhammed bunu düşünür, İmam Ebu Yusuf şunu uygun görür, falan denir.

İmamların hiç biri de, ben doğrusunu buldum demez. Çok eski bir terbiyedir: ben bunu buldum, doğrusunu Allah bilir, derler.

Hatta kendi yeterliliği ile belli bir sonuca ulaşan kimsenin, bu sonuca uyması zorunludur, sonuç diğerlerinden farklı da olsa.

Sonuç çıkarma/yorum, görüş oluşturma, yani içtihat, İslam'da yasaklanmamıştır, tam tersine teşvik edilmiştir. "İçtihadında isabet eden kişiye iki sevap, isabet edemeyene de bir sevap vardır" (hadis). Daha ne desin adamlar, sen doğrusunu düşün de, yanlış bile yapsan bir bonus benden demişler.

Ayetler ve hadisler, sonuçta sınırlı metinlerdir. İslam zaman ve mekan olarak yayılıp şartlar değiştikçe, karşılaşılan her yeni durumun ilkeye uygunluğunu saptama faaliyetleri ile birlikte İslam Hukuku (fıkıh) doğmuştur.

İslami görüş oluşturma (içtihat) süreçlerinde hukuk mantığı kullanılır. Hukuki nitelikte olan ve gelişen (genişleyen) bütün sistemlerde görüş ayrılıklarına düşülmesi normaldir.

Şimdi ikincisine gelelim: Farklı motivasyonların etkisiyle oluşan farklı sonuçlara.

İslami içtihat süreçlerinde kulanılacak kaynaklar ve ilkeler bellidir: ayet, hadis, icma, kıyas, mantık, örf vesaire...

Eğer siz bu kaynaklardan birine farklı bir motif eklerseniz, mesela siyaset, mesela üstün kültüre benzeme gayreti, o zaman vardığınız sonucun sıhhati bozulur.

Mesela Şia, içtihat süreçlerinde,yukarıdaki kaynaklarda sayılan hadis'leri değerlendirirken, politik davranır. Ali'nin tarafında olup olmadığına göre hadis ravileri arasında ayrım yapar. Ömer'i, Ayşe'yi kabul etmez, Abbas'ı, Ebu Zer'i, Selman'ı kabul eder.

Şiiler ile Sünniler arasındaki, mesela muta nikahı, mesela namazları üç vakitte kılma gibi farklı uygulamalar bu farklılıktan doğmuştur.

Dolayısıyla Sünniler, Şia'nın bu yorum motivasyonunu kabul etmezler. Onlara göre hadis değerlendirmesinde esas olan otantisite'dir, yani asla uygunluğun tüm ölçüleri. Kişilerin karizmasına ya da taraf aidiyetine göre hadis orijinalliği saptanmaz.

Ben burada politika örneğini verdim ama, her türlü farklı motivasyon buna dahil: yukarıdaki alkol örneği gibi. Veya çok tartışılan, kadınların başörtüsü örneği gibi.

Eğer tartışma gerçekten konunun fıkıhtaki aslını bulmak için yapılıyorsa, amenna. Belki birinin bilmediği bir şeyi bulup, kadınların baş örtmek zorunda olmadığını söyleyebilirsiniz. Ama dikkat edin, gerçekten de hasseten bir fıkıh endişesi ile mi yapıyorsunuz bunları, yoksa kadınlarınızın çağdaş toplumlar karşısındaki görüntüsü içinizi mi burkuyor?

Şu veya bu motifle, bile bile ilkeye aykırı bir görüş oluşturanlar dinden çıkarlar. Doğru fikir yürütmenin bütün kurallarına uyup da aynı yanlış sonuca ulaşanlar sevaba girerler.

72 fırka böyle doğmuştur. Yine de sayı sizi korkutmasın: Müslümanların ezici çoğunluğu üç aşağı - beş yukarı aynı istikamet üzerindedir.

Yaptığın alıntılar, Türkiye gazetesinden gibi duruyor. Oradan değilse de, aynı dili kullanan başka bir yerden: dürr-i muhtar'da böyle belirtilmiştir falan...

(Kısa kesmeye çalıştım ama...)

Müslümanlar birbirlerini kafirlikle suclarken, birbirlerini bogazlarken...

Avrupada 30 yil süren mezhepler savasini simdi müslümanlarin devam ettirdigi söylenirken...

Senin yazin biraz romantik olmus, ne yazik realiteyle ilgisi yok. Islam bu kadar hosgörülü degil!

TÜRKCE MEAL OKUNMALI MI, OKUNMAMAMALi MI?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Internette buldum:

Hangi Grup Hangi Meali Okuyor?

Fethullah Gülen Grubu: Prof. Suat Yıldırım?ın ?Kur?an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali? ile Ali Ünal'ın ?Allah Kelamı Kur?an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali.?

Süleymancılar: Kur?an-ı Arapçası?ndan okuyorlar. Meal olaraksa Hasan Basri Çantay ve Elmalılı Hamdi Yazar?ınkiler gibi klasikleri tercih ediyorlar.

İsmailağa Tarikatı: Son yıllara kadar Hasan Tahsin Feyizli?nin ?Feyzul Furkan?ını okurlardı. Ancak şimdi kendi tarikatlarında öne çıkan kişilerin oluşturduğu bir komisyonun yazdığı ?Ruhu-l Furkan? isimli meali okuyorlar. Hem tarikatın lideri Mahmut Ustaosmanoğlu hem de veliahtı Cübbeli Ahmet, bu meali alıp okumaları gerektiğini tavsiye ediyor.

Erenköy Cemaati ya da Altınolukçular: Prof. Hamdi Döndüren?in ?Kur?an-ı Kerim?in Türkçe Meali.?

Milli Görüşçüler: Necmettin Erbakan?la birlikte Saadet Partisi Başkanı Prof. Numan Kurtulmuş?un temsil ettiği bu hareket Kur?an öğrenmeyi, meal ve tefsir takip etmeyi teşvik ediyor. Mahmut Toptaş, Ali Bulaç ve İhsan Eliaçık?ın meallerini okuyorlar.

Nesil Grubu: Nurcu hareketin önemli kollarından. Said Nursi?nin Risale-i Nur?u onlar için başucu kitabı ve aynı zamanda Kur?an tefsiri. Yine de mealsiz değiller. İhsan Atasoy, Ümit Şimşek, Mehmet Paksu ve Cemal Uşsal tarafından kaleme alınan ?Kur?an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali?ni dikkate alıyorlar.

Menzil Tarikatı: Adıyaman merkezli grubun müritleri daha çok şeyhlerinin ağzından çıkan sözü dikkate alıyor. Onlar da tıpkı Süleymancılar gibi klasikleri tercih ediyor.

İskenderpaşa Tarikatı: Prof. Esat Çoşan?ın vefatından sonra zayıflayan ve Hakyol olarak da bilinen grubun okuduğu meal, Feyizli?nin ?Feyzul Furkan?ı.

AKABE Grubu: Hilal TV kurulduktan sonra popülaritesi arttı. 2008?in ortalarına kadar kendi mealleri yoktu. Daha sonra liderleri İslamoğlu?nun yazdığı, ?Hayat Kitabı? müritlerin başucu meali oldu.

Bağımsızlar: Sayıları giderek artıyor. Her meselenin tartışılmasından yanalar. Bağımsız ve eleştirel gözle bakan entelektüellerin kaleme aldığı eserleri okuyorlar. Ali Bulaç, İhsan Eliaçık, Doç. Mustafa Öztürk ve Ahmet Tekin?inkiler gibi.

Akademisyenler: Herhangi bir cemaat ve tarikat üyesiyseler önce bunların dikkate aldığı mealleri okuyorlar. Değillerse genelde Türkiye Diyanet Vakfı meali ile Muhammed Esed?in ?Kur?an Mesajı?nı? takip ediyorlar.

Sosyete: Kastımız, İslami sonradan öğrenmeye yönelenler. Sayıları çok değil. Genelde Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş ve Elmalılı Hamdi Yazır?ı tercih ediyorlar.

tarihinde poiuz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu soruya hiç kimse cevap veremez..Bakın eğer doğru soruyu sorarsanız,konuyu anlarsınız..Bu doğru bir soru ve bu sorunun cevabı yok..

30 yaşına gelmişsiniz diyelim..İş aşk ile bu yaşa kadar uğraşmışsınız ve inandığınız dine pek vakit ayıramamışsınız..İnandığınız dinin kitabını anlamak için okumaya karar veriyorsunuz ama arapça bilmiyorsunuz..Şu da var ki hayatta insanlara güvenmek gibi bir huyunuz da yok..Nasıl olacakta bir mütercime güvenip inandığınız kitabı okumaya başlıyacaksınız?Olmaz işte..Bu saatten sonra arapçada öğrenemezsin...Eee?

Arapçayı biliyorsun diyelim..Tamam da hangi arapçayı?Bir tane arapça yok ki..!

Diyelim ki hicaz arapçasını biliyorsun ve çokta zekisin ve başladın okumaya..

Elif lam mim..

Ne bu?

Ananın :D

arapça / ibranice yazılış

Elif /alef(ibranice) ; ilk (arapça/ibranice) / ebced 1

lam/lamad(lamed) : "öğrenme" / ebced 30

mim/ mem ; ek / ebced 40

Ilk öğrenme manasına gelebilir sanırım?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Müslümanlar birbirlerini kafirlikle suclarken, birbirlerini bogazlarken...

Avrupada 30 yil süren mezhepler savasini simdi müslümanlarin devam ettirdigi söylenirken...

Senin yazin biraz romantik olmus, ne yazik realiteyle ilgisi yok. Islam bu kadar hosgörülü degil!

TÜRKCE MEAL OKUNMALI MI, OKUNMAMAMALi MI?

Yahu neresi romantik, sevgi mi var, sempati mi var? Doğadan, kuşlardan mı bahsediyor? Dümdüz, kupkuru bir yazı...

Türkçe meal tabii ki okunmalı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Internette buldum:

Hangi Grup Hangi Meali Okuyor?

Fethullah Gülen Grubu: Prof. Suat Yıldırım?ın ?Kur?an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali? ile Ali Ünal'ın ?Allah Kelamı Kur?an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali.?

Süleymancılar: Kur?an-ı Arapçası?ndan okuyorlar. Meal olaraksa Hasan Basri Çantay ve Elmalılı Hamdi Yazar?ınkiler gibi klasikleri tercih ediyorlar.

İsmailağa Tarikatı: Son yıllara kadar Hasan Tahsin Feyizli?nin ?Feyzul Furkan?ını okurlardı. Ancak şimdi kendi tarikatlarında öne çıkan kişilerin oluşturduğu bir komisyonun yazdığı ?Ruhu-l Furkan? isimli meali okuyorlar. Hem tarikatın lideri Mahmut Ustaosmanoğlu hem de veliahtı Cübbeli Ahmet, bu meali alıp okumaları gerektiğini tavsiye ediyor.

Erenköy Cemaati ya da Altınolukçular: Prof. Hamdi Döndüren?in ?Kur?an-ı Kerim?in Türkçe Meali.?

Milli Görüşçüler: Necmettin Erbakan?la birlikte Saadet Partisi Başkanı Prof. Numan Kurtulmuş?un temsil ettiği bu hareket Kur?an öğrenmeyi, meal ve tefsir takip etmeyi teşvik ediyor. Mahmut Toptaş, Ali Bulaç ve İhsan Eliaçık?ın meallerini okuyorlar.

Nesil Grubu: Nurcu hareketin önemli kollarından. Said Nursi?nin Risale-i Nur?u onlar için başucu kitabı ve aynı zamanda Kur?an tefsiri. Yine de mealsiz değiller. İhsan Atasoy, Ümit Şimşek, Mehmet Paksu ve Cemal Uşsal tarafından kaleme alınan ?Kur?an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali?ni dikkate alıyorlar.

Menzil Tarikatı: Adıyaman merkezli grubun müritleri daha çok şeyhlerinin ağzından çıkan sözü dikkate alıyor. Onlar da tıpkı Süleymancılar gibi klasikleri tercih ediyor.

İskenderpaşa Tarikatı: Prof. Esat Çoşan?ın vefatından sonra zayıflayan ve Hakyol olarak da bilinen grubun okuduğu meal, Feyizli?nin ?Feyzul Furkan?ı.

AKABE Grubu: Hilal TV kurulduktan sonra popülaritesi arttı. 2008?in ortalarına kadar kendi mealleri yoktu. Daha sonra liderleri İslamoğlu?nun yazdığı, ?Hayat Kitabı? müritlerin başucu meali oldu.

Bağımsızlar: Sayıları giderek artıyor. Her meselenin tartışılmasından yanalar. Bağımsız ve eleştirel gözle bakan entelektüellerin kaleme aldığı eserleri okuyorlar. Ali Bulaç, İhsan Eliaçık, Doç. Mustafa Öztürk ve Ahmet Tekin?inkiler gibi.

Akademisyenler: Herhangi bir cemaat ve tarikat üyesiyseler önce bunların dikkate aldığı mealleri okuyorlar. Değillerse genelde Türkiye Diyanet Vakfı meali ile Muhammed Esed?in ?Kur?an Mesajı?nı? takip ediyorlar.

Sosyete: Kastımız, İslami sonradan öğrenmeye yönelenler. Sayıları çok değil. Genelde Yaşar Nuri Öztürk, Süleyman Ateş ve Elmalılı Hamdi Yazır?ı tercih ediyorlar.

Abi verdiğin örneklere bak, kim bunlar ya? Erenköy cemaati, Nesil grubu falan...

İstediğini okusunlar. Her marjinalin ne yaptığını mı cımbızlayacağız? Adna Hoca da her gün karı çıkartıyor ekranlara...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...