Jump to content

Zariyat 47 ayetinin bilimsel keşiften sonra değiştirildiği yalanı


Recommended Posts

Cahil ilkel bedevinin biri gokyuzune bakmis . Yerin ustunde bir kubbe gibi . Herhangi tutacak bir DİREK de yok . Yere de dusmuyor . Vay canina demis ve su ayeti sallamis ;

 

22/HACC-65: Görmedin mi Allâh, yerdekileri ve emriyle, denizde akıp giden gemileri sizin buyruğunuza verdi. Yerin üstüne düşmesin diye göğü tutuyor. (Gök) ancak O'nun izniyle düşer. Çünkü Allâh, insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir .

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 90
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

 

Hayır, ayeti hala evrenin genişlemesi olarak anlıyorum.

Bu konuyu ben hortlattım,insanları aydınlatma gereği duyarak.

Ve de o sizin anlayış reformist,laik Müslümanların anlayışı sadece.

Attıklarıma dikkatli bak,senin attığın kaynaklardaki ifadeleri tümüyle yazdım,orada semadan(gökten) bahşediyor,uzaydan/kainattan falan değil.

 

Ha bir de şunu da atmalıyım;

 

Göğün Genişlemesinden Bahseden Bazı İnanışlar 

Göğün genişlediğini söyleyen inanışlar yok değil,yani ilgili ayetin tek yorumu bu olsa bile göğün genişlemesinden bahseden Kur’an’dan daha eski kaynaklar olduğu için bu yine Kur’an’ın mucizesi olamaz.Daha eski kaynaklarda bahsedildiğine göre demek ki bilimsel bilgilerle ilgisi yok,göğün genişlemesi de diğerleri gibi mitolojik bir inanış.İnsanlar farklı nedenlerden dolayı inanışlar oluşturuyorlar,günümüzün din tüccarları ise o farklı nedenleri göz ardı ederek bu inanışların bilimsel olduğunu iddia ediyor,halbuki bu inanışın da “Yedi Kat Gök” iddiasında ve diğerlerinde olduğu gibi farklı nedenlerden doğduğu açıktır. Örneğin Tevrat’ta çokça bahsedilir göğün genişlemesinden:
 
Eyüp.9:8=O'dur tek başına gökleri geren,denizin dalgaları üzerinde yürüyen. 
 
Yeşaya.40:22=Gökkubbenin üstünde oturan Rab'dir, Yeryüzünde yaşayanlarsa çekirge gibidir. Gökleri perde gibi geren,oturmak için çadır gibi kuran O'dur. 
 
Yeşaya.42:5=Gökleri yaratıp geren,yeryüzünü ve ürününü seren, Dünyadaki insanlara soluk, Orada yaşayanlara ruh veren Rab Tanrı diyor ki… 
 
Yeşaya.44:24-28=Sizi kurtaran,size rahimde biçim veren Rab diyor ki, "Her şeyi yaratan, gökleri yalnız başına geren,yeryüzünü tek başına seren,sahte peygamberlerin belirtilerini boşa çıkaran,falcılarla alay eden,bilgeleri geri çeviren,bilgilerini saçmalığa dönüştüren,kulunun sözlerini yerine getiren,ulaklarının peygamberlik sözlerini gerçekleştiren,Yeruşalim için “içinde oturulacak”, Yahuda kentleri için, 'Yeniden kurulacak,yıkıntılarını onaracağım diyen; Engine, 'Kuru! Sularını kurutacağım diyen, Koreş için, 'O çobanımdır, Her istediğimi yerine getirecek, Yeruşalim için, 'Yeniden kurulacak, Tapınak için, 'Temeli atılacak diyen Rab benim." 
 
Yeşaya.51:13=Sizi yaratan, gökleri geren,dünyanın temellerini atan Rab'bi nasıl olur da unutursunuz? Sizi yok etmeye hazırlanan zalimin öfkesinden neden gün boyu yılıp duruyorsunuz? Hani nerede zalimin gazabı? 
 
Yeşaya.45: 12=Dünyayı ben yaptım,üzerindeki insanı ben yarattım.Benim ellerim gerdi gökleri,bütün gök cisimleri benim buyruğumda. 
 
Yeşaya.48: 13=Yeryüzünün temelini elimle attım,gökleri sağ elim gerdi.Onları çağırdığımda birlikte önümde dikilirler.

Bu ayetlerden birinde Tanrı'nın yeri serdiği söyleniyor, Kur'an'a göre de yer "yayılmış-serilmiştir";
Naziat:30=Bundan sonra yeryüzünü serip döşedi.
Son ayette de Tanrı'nın gökleri sağ eliyle gerdiği söyleniyor, Kur'an'da da şöyle bir ayet var;
Zümer:67=Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir.

Görüldüğü gibi Tevrat'ın Tanrısı gökleri "sağ eliyle" germiş, Kur'an'ın Tanrısı ise "sağ eliyle" dürecekmiş. Bunlar bile yetmez mi, Kur'an'ın yaratılışı Tevrat'tan, oradan buradan esinlendiğini anlamaya? Yani genişletme olayı olsa bile buralardan, eskilerden aldığı açık. Şimdi Tevrat ayetlerinin genel yorumuna geçelim.
 

Bu ayetlerde Tevrat yazarları Tanrı’nın gökleri gerdiğini söylemişler.Bildiğiniz gibi germek genişletmek demektir aynı zamanda, bir şeyi gerdiğiniz zaman o şey genişler, büyür. Yukarıda da dediğim gibi ilgili Kur’an ayetinin tek yorumu göklerin genişlemesi olsaydı dahi Tevrat gibi Kur’an’dan daha eski kaynaklarda da bahsedildiği için bu Kur’an’ın mucizesi olamazdı.
 
Elbette ki günümüz bilimsel verileriyle hiçbir ilgisi yok bunların,tamamen gözleme dayalı oluşturulmuş düşüncelerdir.Tevrat gökleri çadırlarla ilişkilendirdiğine göre büyük ihtimalle göğün dünyadan görünüşünün kubbe gibi olması var bu inancın arkasında, “çadır gibi görünüyorsa gökler,demek ki çadır gibi de gerilmiş,genişletilmiş” demiş eskiler ve öyle süregelmiş.Sonra mucizeciler devreye girmiş ve bilime yamamaya çalışmışlar!Bundan başkası yok ne bilim ne de mucize… 
 
Sadece Tevrat değil,başka inanışlarda da göğün genişlemesinden bahsedilir.Örneğin NTV Yayınlarından çıkma “Mitoloji” isimli kitap şunları yazar Çin mitolojisiyle ilgili bölümde: 
Kadim Çin halkının bilgeliğini ortaya koyan bir husus,Çin mitolojisinin önemli bir kozmik kavrama, yani evren genişlemesine değinmesidir.(1)
 
1NTV Yayınları,Mitoloji,s.330
 
Kaynak;http://dinsizdeist.blogspot.com.tr/2011/07/evrenin-genislemesi.html?m=1
 
Link to post
Sitelerde Paylaş

Önceden müslümanlar ateistleti cımbızlamakla suçlardı. Saçma bir ayet gösterdik mi "ya ama başka ayete bak orda başka yazıyor, Kuranın bütününü göz önüne al" felan derlerdi.
Zaman değişti! Kuranı araştırdıkça saçmalıkların sanıldığından çok olduğu, kitabın bütünü ele alınınca yazılanların ve verdiği mesajın mantıksız olduğu ortaya çıktı. Artık müslümanlar cımbızlar oldu.

 

Kuranın, nasıl bir gökten/semadan haber verdiğini, "genişliyor" sözünün hangi fantazilerden kaynaklandığını, yazılan bilgilerin 7. yüzyıl bilgileri olduğu ve bu günün bilimi ile hiç uyuşmadığını göstermemize rağmen hala inat edip diretmek acaba neyin psikolojisi?


Arkadaşın biri, ateistlerin psikolojisini sorgulayan bir konu açmıştı. Bence müslümanların gördükleri halde yine de inat etmek psikolojisi daha ilginç bir konu olurdu. Tabii cevap yazabilecek müslüman bulunursa. Biliyoruz müslümanların çoğu (tümüne yakını) birçok konulara girmekten çekiniyorlar. Bazı başlıklara (genelde müslümanların cevap vermesi istenilen başlıklara) hiç girmiyorlar. Belki okuyorlardır ama hiç cevap yazmıyorlar. Yazamıyorlar!

 


Neyse konuyu dağıtmadan, Kuran yazarlarının astronomi bilgisinin yanlış olduğunu bir kere daha göstereyim.

 

Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’
Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’

Nuh15-16

 

Böylece onları, iki günde  yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. Fussilet 12

 

Evet, ayı yedi göğün içinde bir ışık kılmış. Ayın dünyaya uzaklığı 385.000 km.
Ama binlerce, milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar en yakın gökteymiş!!!

 

 

 

Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri(BEYİNLERİ) olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar.

 

Önceden Kuran yazarları bir çok soruya cevap verebildikleri için cahil halka böyle konuşmuşlar
Ama
zamanla artık bu sözler bilimin gösterdiğini göremeyen, görmek istemeyen müslümanlara söylenir olmuş gibi ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
 

Laik o kadar dil dökmeye gerek yok. 

 

Ayetten bir mucize de çıkarmıyorum. 

 

Senin dediğini kabul etsem de benim için hiçbir şey fark etmeyecek. 

 

Ben zaten bu konuyu farklı bir duruma cevap vermek için açmışım.

 

Ayetin mucizeliğini göstermek için değil.

 

Dikkat çektiğim nokta senin bu ayetleri evrenin genişlediğini iddia ediyor diye sunmuş olmandı sadece.

 

 

Kuranda 7 deniz ifadesi de geçiyor.

 

Nerede bu 7 deniz bir göstersene bana.

7 mitolojilerde,inançlarda kutsanmış bir sayıydı.

 

Ve de;

 

220px-Seven_seas.png

Yedi Denizler



Orta Çağ Avrupası ve Arap Edebiyatı'nda Yedi Denizler diye geçen denizler kümesi. Aslında 7'den fazla olan bu denizlere yedi denizler denmesi, ingilizcede 7 anlamına gelen "Seven" sözcüğüne benzeyen ve "birkaç" anlamına gelen "Several" kelimesi ile ilişkilidir.


Dalmaçya Denizi
Ege Denizi
Umman Denizi
Karadeniz
Hazar Denizi
Hint Okyanusu
Akdeniz
Basra Körfezi
Kızıldeniz


__________________ 

 
 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 months later...

 

Sayın Desert Wind,

 

KUR’AN'I KERİMDE GEÇEN YEDİ SEMA ŞÖYLEDİR !!!

 

EVREN : İçten dışa doğru  yedi farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder...!!!

Buna göre dünya gezegeninden,ya da herhangi bir gezegenden semaya (göğe,uzaya ) baktığınız zaman uzay sonsuzluğuna doğru sizi YEDİ MANYETİK MEKAN sarmakta,çevirmektedir.....!!!   

    

Bunlar,dünyadan evrene bakıldığından,

 

1-Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı  (yani birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.

 2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( ikinci sema,gök) .Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır.

3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (üçüncü sema,gök). Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması  2 milyon ışık yılı...

4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (dördüncü sema,gök) . Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır...

5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (beşinci sema,gök). 1 milyon ışık yılı mesafede.

6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı ( altıncı sema,gök). 20-100 milyar ışık yılı  mesafededir..

7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (yedinci sema,gök).

 

Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri  aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek  gerekir... 

                                                                                                                                                                              

kaynak ‘’ Kur’an’ı Kerimden Ayetler ve İlmi Gerçekler.’’ Dr.Haluk NURBAKI..

 

Saygılarımla.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 10.06.2017 at 20:43, Photon yazdı:

Cahil ilkel bedevinin biri gokyuzune bakmis . Yerin ustunde bir kubbe gibi . Herhangi tutacak bir DİREK de yok . Yere de dusmuyor . Vay canina demis ve su ayeti sallamis ;

 

22/HACC-65: Görmedin mi Allâh, yerdekileri ve emriyle, denizde akıp giden gemileri sizin buyruğunuza verdi. Yerin üstüne düşmesin diye göğü tutuyor. (Gök) ancak O'nun izniyle düşer. Çünkü Allâh, insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir .

 

On 10.06.2017 at 20:43, Photon yazdı:

 

22/HACC-65.AYETİN MEALLERİ YANLIŞTIR,DOĞRU MEAL İSE AŞAĞIDAKİ GİBİDİR.

 

HACC-65: (Ey insan!) Yeryüzünde var olan her şeyi ve koyduğu yasalarla denizde seyreden gemileri ve semanın (gök cisimlerinin) kendi iradesi olmadıkça yeryüzüne çarpmaması için (koymuş olduğu denge ve çekim kanunuyla) yerlerinde ve yörüngelerinde tutanın Allah olduğunu bilmiyor musun?  Gerçekten de Allah, insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir. '' şeklindedir. 

 

Aşağıdaki tefsir metninde de ayetin anlamı bu şekilde olduğu yazılmaktadır. Bu nedenle ayette bir sorun yok,var gibi görülen sorunun kaynağı ise yanlış meallerdir.

 

؛ ولكن اجرام السماء مربوطة بقوى الجاذبية والقصور الذاتي؛ وحفظ الله توازن الكون؛ وإنه بهذه النواميس الكونية التي تسري بأمره؛ والتي خلقها - سبحانه - بحفظ الكون؛ ويمسك أجسام السماء أن تصطدم بالأر ض    

(زهرة التفاسير ).

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 09.01.2016 at 19:00, ANTİATEİST yazdı:

Açıkçası bu YALANA bende inanıyordum fakat eski tefsirlere bakınca işin böyle olmadığını gördüm.

Ayete tabii ki farklı anlamlar yükleyenler olmuş, fakat burada önemli olan yapılan çeviri.

Ebu Cafer Taberî (doğum:838, ölüm:923):

51:47 Biz semayı bir kuvvetle bina ettik. Biz onu genişletmekteyiz.

kaynak: https://docs.google.com/file/d/0B8HCvt9Lvb2aOWFlWmJEQUs3TEk/edit?pref=2&pli=1

Görüldüğü gibi günümüz çevirisi ile birebir aynı.

İbn Kesir (doğum:1301, ölüm:1373)

51:47 Göğü gücümüzle biz kurduk ve muhakkak biz genişleticiyiz.

kaynak: https://drive.google.com/file/d/0B8HCvt9Lvb2aLUlabEhRRmpBY0E/edit?pref=2&pli=1

Bu mealde benzer anlamda çevrilmiş.

Fahreddin-i Razi (doğum:1149-ölüm:1209)

Mûslûn ifadesi

Ayet-i kerimedeki bu ifade hakkında şu izahlar yapılabilir:

a) Bu ifâde, "genişlik" maddesindendir. Yani, "Biz o semâyı, yer ve yeri kuşatan su ve hava, semâya ve onun genişliğine nisbetle, tıpkı çöldeki bir halka misâli olacak bir biçimde genişlettik" demektir.

B) Bu ifâde, "Kadir olucularız.." anlamındadır.

c) Bu ifâde, "Biz, mahlûkatın rızkını genişleticileriz" manasındadır.

kaynak:https://drive.google.com/file/d/0B8HCvt9Lvb2adTBOcU9uNzJrcVU/edit?pref=2&pli=1

Fahreddin Razi ise ayetinin 3 anlama gelebileceğinden söz etmiş. İlk anlam olarak "genişlik" manasını vermiş.

Dİğer iki anlamı ise mecazi olarak vurgulamış ki ateistlerinde verdiği anlam bu :)

Birkaç tane daha tefsir verecektim fakat TÜRKÇE çevirisini bulamadım.

 

Olum sen şakamısın? Taberi, İbni Kesir ve Fahrettin, hepsi Arap... Bunların söyledikleri yine bizden biri tarafından tercüme ediliyor, yani sahtecilik tercümede.. Buna kafan basmıyor mu? Ayrıca alıntı yaptığın Araplar Kuranı kendi kafalarına göre, ya da kendi anladıkları gibi tefsir etmiş (açıklamaya çalışmış) kişiler. Hiç bir bağlayıcılıkları yok. Bu herifler gibi binlerce tefsirci var ve hepsi kendi kafasına göre tefsir yapmış. Sen Fahrettine, Kesire, Taberiye  bakmayacaksın, 50-60 yıl önceki Türkçe mealler ile 2000'li Türkçe mealleri karşılaştıracak, bu mealler arasındaki farklılıklara (sahteciliklere) bakacaksın.  Anladın mı kalın kafalı çocuğum?

 

(Elimde 10 tane Kuran meali var. Diyanet tarafından taaa 50'lerde mühürlenmiş tercümeler de var, 2000'den sonra mühürlenmiş olanlar da... Yıllar önce bu tercümeler arasındaki farkları gösterip bu başlık sahibi gibi tenekeleri epeyce yamultmuştum. Ama artık ufak tefek insanlar için kendimi yormuyorum..)

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 11.06.2017 at 16:47, poiuz yazdı:

Önceden müslümanlar ateistleti cımbızlamakla suçlardı. Saçma bir ayet gösterdik mi "ya ama başka ayete bak orda başka yazıyor, Kuranın bütününü göz önüne al" felan derlerdi.
Zaman değişti! Kuranı araştırdıkça saçmalıkların sanıldığından çok olduğu, kitabın bütünü ele alınınca yazılanların ve verdiği mesajın mantıksız olduğu ortaya çıktı. Artık müslümanlar cımbızlar oldu.

 

Kuranın, nasıl bir gökten/semadan haber verdiğini, "genişliyor" sözünün hangi fantazilerden kaynaklandığını, yazılan bilgilerin 7. yüzyıl bilgileri olduğu ve bu günün bilimi ile hiç uyuşmadığını göstermemize rağmen hala inat edip diretmek acaba neyin psikolojisi?


Arkadaşın biri, ateistlerin psikolojisini sorgulayan bir konu açmıştı. Bence müslümanların gördükleri halde yine de inat etmek psikolojisi daha ilginç bir konu olurdu. Tabii cevap yazabilecek müslüman bulunursa. Biliyoruz müslümanların çoğu (tümüne yakını) birçok konulara girmekten çekiniyorlar. Bazı başlıklara (genelde müslümanların cevap vermesi istenilen başlıklara) hiç girmiyorlar. Belki okuyorlardır ama hiç cevap yazmıyorlar. Yazamıyorlar!

 


Neyse konuyu dağıtmadan, Kuran yazarlarının astronomi bilgisinin yanlış olduğunu bir kere daha göstereyim.

 

Görmediniz mi, Allah yedi göğü tabaka tabaka nasıl yaratmıştır?’
Onların içinde nasıl ayı, bir ışık, güneşi de bir kandil yapmıştır?’

Nuh15-16

 

Böylece onları, iki günde  yedi gök olarak yarattı ve her göğe kendi işini bildirdi. En yakın göğü kandillerle süsledik ve onu koruduk. İşte bu, mutlak güç sahibi ve hakkıyla bilen Allah’ın takdiridir. Fussilet 12

 

Evet, ayı yedi göğün içinde bir ışık kılmış. Ayın dünyaya uzaklığı 385.000 km.
Ama binlerce, milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar en yakın gökteymiş!!!

 

 

 

Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri(BEYİNLERİ) olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar.

 

Önceden Kuran yazarları bir çok soruya cevap verebildikleri için cahil halka böyle konuşmuşlar
Ama
zamanla artık bu sözler bilimin gösterdiğini göremeyen, görmek istemeyen müslümanlara söylenir olmuş gibi ;)

 

 

NUH-15-16:  Ayetlerle ilgili gösterdiğiniz meal yanlıştır, doğru meal ise aşağıdadır.

 

NUH-15:  (Ey insan!) Bilmez misin Allah yedi (manyetik) semayi nasıl birbiriyle uyumlu yaratmıştır.

NUH-16:  Ve  semaları yaratırken ayı bir ışık (yansıtıcı) kıldığını, güneşi de ışık (ve enerji) kaynağı yaptığını?  ‘’ şeklindedir. 

 

Yani ay ve güneş yedi semanın içinde değil,belki birinci semada olup diğer semalardaki cisimlerle birlikte yaratılmıştır deniliyor.  Bu durum aşağıdaki tefsir metninde de böyle anlatılıyor.

 

Ayrıca ayet ( AY) için (NUR) ve (GÜNEŞ) için ( SİRAC) demişse,demek ki,Ay  ışık yansıtıcıdır,Güneş ise,(SİRAÇ) kendi kendine enerji ve ışık saçandır.Yoksa,ikisine de ya (NUR),ya da (SİRAC) denilecekti.  Demek ki,Arapçada  NUR ayrıdır,SİRAC ayrıdır.

Yani kur’an’ın astronomi bilgileri asla yanlış değildir,belki yanlış mealler yüzünden öyle görülebilir.

 

كما ورد في سورة نوح-: {أَلَمْ تَرَوْا كَيْفَ خَلَقَ اللَّهُ سَبْعَ سَمَوَاتٍ طِبَاقًا (15) وَجَعَلَ الْقَمَرَ فِيهِنَّ نُورًا وَجَعَلَ الشَّمْسَ سِرَاجًا (16)}.

- قال قطرب : فيهنّ بمعنى معهنّ ، أي : خلق القمر والشمس مع خلق السموات والأرض ، كما في قول امرىء القيس

=====================

 

YİNE FUSSİLET-12.AYETLE İLGİLİ GÖSTERDİĞİNİZ MEAL YANLIŞTIR!

 

FUSSİLET-12.AYETİN DOĞRU MEALİ İSE ŞÖYLEDİR.

 

FUSSİLET-12: Derken onları yedi (manyetik) sema olarak iki evrede/aşamada düzenlemiş ve her birine kendi yasasını vahyetmiştir. Ve böylece (bu yedi semayı düzenledikten sonra) biz o dünya semasını/ dünyanın içinde bulunduğu uzayı da ışık yansıtanlarla (gezegenlerle) donattık, (onları) bozmaktan da koruduk; işte bu,üstün olan ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir. ‘’ şeklindedir.

 

Peki neden burada ( مصابيح )‘’mesabih’tan’’ maksat, ‘’ışık yansıtan gezegenlerdir?

 

Cevap; Çünkü aynı konuyle ilgili Saffat suresi altıncı ayette ( مصابيح ) yerine ( الكواكب) ‘’Gezegenler’’ifadesi kullanılmıştır.Demek ki‘’mesabih’’tan maksat çiplak bir gözle semaya baktığımızda güneşten ışık yansıtmaları sebebiyle gezegenlerin de tıpkı yıldızlar gibi parlak görüldüğünden dolayıdır.Yani buradaki ( مصابيح) ‘’mesabih’ten maksat,’’kevakib/gezegenlerdir Zaten Lügat olarak Arapçada yıldızlara ( نجوم) ‘’nucum’’ Gezegenlere de  ( كواكب)  denir.

SONUÇ,dünya semasında olanlar (نجوم ) ‘’NUCUM’’ YILDIZLAR değil,belki ( المصابيح - الكواكب ) ‘’el  mesabih,el kevakib’’ yani GEZEGENLERDİR.

 

-------------------------------------------

 

A’RAF-179.AYETLE İLGİLİ GÖSTERDĞİNİZ MEAL  YİNE YANLIŞTIR,DOĞRU MEAL AŞAĞIDADIR.

 

HİÇBİR İNSAN CEHENNEM İÇİN YARATILMAMIŞTIR.

 

A’RAF-179.Ayetin doğru meali !

 

A’RAF-179:Gerçek şu ki,biz akletme ve düşünme yetileri olup da (hakkı) kavramaya, gözleri olup da (gerçeği) görmeye,kulakları olup da (hakkı) duymaya çalışmayan,(iradelerini yanlış yolda kullanan) cin ve insanlardan (bu tür davranışları nedeniyle) cehennemlik olan birçok kimseyi de (aklını kullanan kimseler gibi yeryüzünde) yaydık/onlara da yaşama imkanı verdik.İşte onlar (düşünüp akıllarını kullanmadıklarından dolayı adeta) sürü gibi (düşünmez ve akletmez) olurlar.Hatta onlardan yolca daha da ŞAŞKINDIRLAR.İşte onlardır gerçeklerden habersiz olanlar. ‘’şeklindedir.

 

Yani bırakın cin ve insanlardan bir çoğu cehennem için yaratıldığını,tek bir kişi dahi cehennem için yaratılmamıştır. Bilakis bütün cinler ve insanlar Allah’ı tanımak,ona inanmak ve ibadet etmek için yaratılmıştır (Bkz:Zariyat-56) Bunlar ise insanın cennete girmesine vesiledir,bu nedenle dolyalı olsa da bütün cinler ve insanlar cennet için yaratılmışlardır. Bu ayetin mesajına göre nasılki aklını kullanıp cennete gireceklere yeryüzünde yaşama hakkı ve imkanı veriliyorsa,aklını kullanmayan ve yaptıkları kötülükler yüzünden cehenneme girecek olanlara da aynı yaşama hakkı ve imkanı verilmektedir. Ayrıca kur’an’ı kerimin her yerinde yaratma eylemi hep ( خلق) ‘’Haleka’’ olarak  geçiyor,hiçbir yerde yaratma anlamında (ذرأ ) ‘’ ZERE’E ‘’ geçmiyor. Örneğin ayetlerde (  خلق الارض – خلق السموات – خلق الانسان – خلق الجان – خلق ادم) ‘’ halekal arda- halekas semavati –halekal insane – halekal canne – haleka Ademe vs.) yani kur’an’ın her yerinde yaratma eylemi ( خلق) ile gelir,oysa burda (خلق ) ‘’haleka’’ değil, ( ذرأ) ‘’ZERE’E’’ ifadesi var ki,bunun anlamı da ‘’ akıllarını kullanıp gerçekleri kabul etmediklerinden dolayı akibeti cehennem olanları da yeryüzünde yaydık ve onlara yaşama imkanı verdik.Yani nasıl ki  yaptıkları iyi amelelleri nedeniyle yeryüzünde cennetlik olanlara yaşama imakanı veriliyorsa,kötü amelleri yüzünden cehennemlik onlanlara da yeryüzünde yaşama imkanı verilmektedir.İşte ayet bunu anlatıyor,yoksa n hiçbir kimse cehennem için yaratılmış değildir. İşte maalesef Arapça dil gramerini,sarf ve nahiv ilmini tam bilmeyenler ayetleri yanlış tercüme ediyorlar. Ayrıca bu ayetin meali bu şekilde olduğunu aşağıdaki tefsir metinlerinde de anlatılmaktadır. İşte (ذرأ ) ‘’Zere’e’’ yaratma anlamında olmadığı gibi, (لجهنم ) ‘’licehenneme’’ üzerindeki (لام ) ‘’lam’’da ‘’Lami illet’’  değil,belki (لام)‘’lami akbet’’ tir.Bunlar aşağıdaki Arapça tefsir metinlerinde anlatılıyor.

Sonuç, hiçbir kimse cehennem için yaratılmamıştır, bilakis dolaylı da olsa herkes cennet için yaratılmıştır.   // 

 

 ... ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن

 ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن لام العا قبة   : اللام في قوله تعالى  "لجهنم"

التحرير والتنوير ))      والذرء : البث . وتقدم في سورة الأنعام  )

 )    تفسير فتح القدير  وهو الذي ذرأكم في الأرض أي بثكم فيها كما تبث الحبوب لتنبت

 (A’RAF-179)

قوله تعالى : ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن والإنس هذه لام العاقبة ، كقوله تعالى : فالتقطه آل فرعون ليكون لهم عدوا وحزنا ولم يكن غرضهم ذلك في التقاطه ، ولكنه لما كان ذلك عاقبة أمره أطلق ذلك فيهم  (أحكام القرآن للجصاص )

وتقريره : أنه لما كانت عاقبة كثير من الجن والإنس ، هي الدخول في نار جهنم ، جائز ذكر هذه اللام بمعنى العاقبة ، ولهذا نظائر كثيرة في القرآن والشعر : أما القرآن فقوله تعالى :( وكذلك نصرف الآيات وليقولوا درست ) [ الأنعام : 105 ] ومعلوم أنه تعالى ما صرفها ليقولوا ذلك ، لكنهم لما قالوا ذلك ، حسن ورود هذا اللفظ      (التفسير الكبير

قال تعالى: ولقد ذرأنا لجهنم كثيرا من الجن والإنس أكد الله تعالى ذلك بـ"قد" وهي للتحقيق دائما، وباللام،

وقوله تعالى: (لجهنم) أي أن مآلهم إلى جهنم؛ لأنهم يختارون الضلالة فيكفرون، فتكون جهنم مآلهم وبئس المصير، ووصفهم سبحانه بأنهم كثيرون من الجن والإنس، فليس الضلال بقليل في الأرض وإنه لكثير……….

(زهرة التفاسير )

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, araştırmacı21 yazdı:

 (manyetik)

 

Yazını okumadım. Çünkü tercümeye aslında olmayan bu ilaveyi uydurarak monteleyip de sonra da doğru meal budur diye lanse ettiğini görünce artık nesini okuyayım. Nasıl böyle apaçık yalancı ve sahtekar olabiliyorsunuz? Aslında olmayan "manyetik" sözcüğünü montelerken ben ne tür bir yalancı ve sahtekarım diye hiç mi düşünmüyorsunuz? Hiç mi utanmıyorsunuz yalancı ve sahtekar olmaktan?

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 09.01.2016 at 19:38, Türk Torunu yazdı:

İyi de benim anlamadığım bu adamlar tefsirlerini türkçe mi yazmışlar? Benim evde de elmalılının sadeleştirilmiş meali var mesela onda da genişletiyoruz diye yazıyor. Halbuki orjinal elmalılı meali "biz çok vüs'a malikiz" şeklinde.

Kuranın geneline bakarsan durağan bir evren modelinin anlatıldığını görürsün. Kuranda dünya 7 katlı düz bir zemin ve gök de onun üzerine kurulu 7 katlı bir kubbe olarak anlatılır. Bigbang teorisi ile ne alakası var bunun?

Ayrıca Kuran cennetin genişliği için göklerle yer arası kadardır diyor. Bu da durağan bir evrende mümkün olabilir. Cennetin de sürekli genişleyecek hali yok ya.

 

-------------------------------------------------------------

1-KUR ‘AN’A GÖRE EVREN DURAĞAN DEĞİLDİR !!!

 

1-DÜNYANIN SÜREKLİ HAREKET HALİNDE OLDUĞUNU SÖYLEYEN BİR AYET ŞÖYLEDİR.

 

NEML-88: Ve sen dağları görürsün de onları (her an) durağan sanırsın; Halbuki onlar (sürekli) bulutlar gibi hareket ederler (dünya ile beraber dönerler): Bu,her şeyi mükemmel bir sisteme bağlayan Allah'ın sanatıdır.Hiç şüphe yok ki,yaptığınız her şeyden haberder olan da yine O'dur. ‘’şeklindedir.                                                                     

 

Aşağıdaki tefsir metinlerinde de aynen böyle anlatılıyor.

 Bkz: (التحرير والتنوير ) (تفسير القاسمي) 

فليس بممكن حمل الآية على تسيير الجبال الواقع عند قيام الساعة ووفاء النشأة الآخرة. إذ ليس هو من (الصنع) في شيء. بل هو إفساد أحوال الكائنات، وإخلال نظام العالم، وإهلاك بني آدم. اهـ .كلام المرجاني

 (تفسير القاسمي )

 

Bu ayet,kıyamet kopmaya başladığında dağların yerlerinden sökülüp havaya savrulmasından değil,belki dünyanın dağlarla birlikte bir düzen ve denge halinde haraket ettiğinden söz ediyor Çünkü kıyamet kopmaya başlayınca dünyada ve evrende bir yıkım ve bozulma,büyük bir felaket ve kaos söz konusu olup,her şey alt üst olur.Oysa

 

Neml-88: ayette bunun tam bir tersi anlatılıyor.Yani dağların ve dolayısıyla dünyanın bir düzen ve denge halinde döndüğüne vurgu yapıldıktan sonra bu her şeyi mükemmel bir nizama bağlayan Allah'ın sanatıdır ifadesinin kullanılması ve  ayetin ilk cümlesinde  bulunan‘’Sen dağları görürsün de onları donmuş ve hareketsiz sanırsın’’şeklindeki ifade bu haraketin kıyametin kopması anındaki olayla hiçbir alakası olmadığını açıkça gösteriyor. Çünkü o gün hayata olan insanlar bu olayı kendi gözleriyle gördüğü için,onların dağları hareketsiz sanması söz konusu olamaz…..!.

------------------------------------------

 

2- KUR’AN,BÜTÜN EVREN HAREKET HALİNDE OLDUĞUNU SÖYLÜYOR!

 

YASİN-38-40.Ayetlerin doğru mealleri !

 

Yasin-38: Güneş de kendi (sistemiyle birlikte) yörüngesinde düzenli bir karar/kanun dahilinde hareket eder durur; işte bu, en yüce olanın, her şeyi bilenin takdiridir.

(Güneş, Samanyolu merkezinin çevresinde yaklaşık 26.000 ışık yılı uzaklıkta döner. Galaktik merkez çevresinde bir dönüşünü yaklaşık 225–250 milyon yılda bir tamamlar. Yaklaşık yörünge hızı saniyede 220 kilometredir (+/-20 km/s). Bu da her 1.400 yılda bir 1 ışık yılıdır. Bu galaktik uzaklık ve hız bilgileri şu anda sahip olduğumuz en doğru bilgilerdir…)  (Vikipedi )

 

Yasin-39: Ay’a da bir takım evreler takdir ettik.Nihayet o kıvrılan ve bükülen eski bir hurma dalı gibi (dünyanın etrafında) sarmal bir yol izleyip döner.  

(Ayın dünya çevresindeki hareketine dünyadan değil de uzayda -yörünge düzlemine dik- başka bir referans noktasından baktığımızda, ayın çizdiği yörüngenin bir "eğri hurma dalına" benzediği tezi de anlamlı ve ilginç…(Kuran ve Mucizeler - Mucizeler.org)

 Ay, Dünya etrafında kıvrılan, sarılan bir yörüngede hareket eder. Dünya’nın Güneş etrafındaki dolaşımı gerçekleşirken Ay da Dünya’nın etrafında bazen önünde, bazen arkasında olmak üzere sarmal bir yol izler. Böylece Ay, Dünya’nın yörüngesi boyunca kıvrım kıvrım dönerek yol alan bir yörüngeye sahip olur. Tıpkı kıvrılan ve bükülen bir dal gibi….) 

لَا الشَّمْسُ يَنبَغِي لَهَا أَن تُدْرِكَ الْقَمَرَ وَلَا اللَّيْلُ سَابِقُ النَّهَارِ وَكُلٌّ فِي فَلَكٍ يَسْبَحُونَ ﴿٤٠﴾

Yasin-40: Ne güneşin (aynı yörüngeye girip) aya yetişmesi (ona çarpması) mümkün olur, ne de gece (sürekli olup) gündüzün önüne geçip oluşmasını engelleyebilir.Ve hepsi (kendi sistemiyle birlikte güneş,dünya,ay ,yıldızlar vs.) kendi yörüngelerinde seyrederler/devirlerini tamamlarlar.

 

Yani kıyamete kadar gece ve gündüzlerin oluşmasına sebep olan dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşü, yıldızlar, güneş, gezegenler, ay vs. bütün gök cisimlerinin her birinin kendi yörüngesinde bulunup hareket ederek evrendeki  bu sistem ve düzen devam edecektir....

Bu nedenle kur’an evrenden müteşekkil olan bütün gök cisimlerinden,yani yıldızlardan,güneşten, gezegenlerden,dünyadan ve aydan bahsederken, bunlar için  (و كل في فلك يسبحون)  ‘’ Ve küllün  fi felekin yesbahun’’ yani ‘’ Bunların hepsi kendi yörüngelerinde hareket ederler…’’ diyorsa,siz hangi mantıkla kur’an, durağan bir evren modelini anlatıyor ‘’diyebiliyorsunuz?  Böyle bir iddia kur’an’a ancak bir iftiradır.

 

 İşte kur’an, evren için ("و كل في فلك يسبحون ) ‘’ Ve küllün fi felekin yesbahun’’ diyerek,’’dünyamız dahil,güneş sistemi,gezegenler,yıldızlar vs. bütün gök cisimlerinin durğan değil,belki sürekli hareket halinde olduğunu söylemektedir. Bu nedenle kur’an,durağan bir evren modelinden söz ettiğini iddia etmek kadar saçma bir şey olamaz. Aşağıdaki tefsir metinlerinde de kur’an’a göre evren durağan değil,elki sürekli hareket halindedir,açıklaması yapılıyor.

 

 و قوله: "و كل في فلك يسبحون" أي كل من الشمس و القمر و غيرهما من النجوم و الكواكب يجرون في مجرى خاص به كما تسبح السمكة في الماء فالفلك هو المدار الفضائي الذي يتحرك فيه الجرم العلوي، و لا يبعد حينئذ أن يكون المراد بالكل كل من الشمس و القمر   والارض و الليل و النهار و إن كان لا يوجد في كلامه تعالى ما يشهد على ذلك

(تفسير الميزان )

(  تفسير الماوردي) [ ص: 19 ]: يدورون كما يدور المغزل في الفلكة ، قاله عكرمة ومجاهد )

-------------------------------------

 

2- dünya 7 katlı düz bir zemin ve gök de onun üzerine kurulu 7 katlı bir kubbe olarak anlatılır. (diyorsunuz)

 

Bu da asla doğru değildir,bunlar yanlış meallerden kaynaklanıyor.

 

Çünkü,

 

Kur’an,7 katlı semadan söz etmiyor,belki birbirleriyle ( طباقا) ‘’ TIBAKAN’’ yani bibiriyle ‘’mutabık, uyumlu  7 faklı manyetik semadan/kuşaktan söz ediyor. Şimdi ilgili ayetlerin doğru meallerine bakalım,

 

KUR’AN’DA ANLATILAN YEDİ SEMA NE DEMEKTİR ? 

 

1-MÜLK-3: ‘’الذي خلق سبع سموات طباقا   الخ 

 

Mülk-3:O Allah ki yedi semayı birbiriyle tıbakan(mutabık,uyumlu,ahenkli ) yaratandır.’’şeklindedir.

 

2-NUH-15: ‘’الم تروا كيف خلق الله سبع سموات طباقا  الخ

 

Nuh-15: (Araştırıp) bilmez misiniz ki! Allah,yedi semayı nasıl birbiriyle tıbakan (mutabık,uyumlu,ahenkli ) yaratmış!

 

Ayrıca  İsra - 44,Nebe -12, Mü’münün-17 ve Fussilet-12.ayetlerde 7 ‘’SEMA’’ dan söz edildiği halde,buralarda kat veya katmanlardan söz edilmiyor.Bu ayeterlde sedece 7 SEMA ifadesi geçiyor..yani  bu ayetlerin meallerinde geçen ‘’ kat ‘’ifadesi kur’an’ın arapça metninde yoktur...

 

MÜLK-3 ile NUH-15.ayetlerde ise ‘’طابق – طوابق ‘’tabık (tekil),tevabık (çoğul),yani KAT olarak değil de, ‘’طباقا  ‘’ tıbakan‘’ yani ‘’birbiriyle uyumlu ‘’ifadesi geçiyor.

Arapçada‘’KAT’’kelimesinin karşılığı tekil olarak ‘’طابق ‘’tabık,çoğulu ise ‘’طوابق ‘’tavabık’’kelimesidir  Bu nedenle yukarıda gösterdiğim ayetlerin hiç birinde ‘’KAT ‘’anlamına gelebilecek bir ifade yoktur.

İşte görüldüğü gibi,yukarıdaki ayetlerde yedi KATTAN değil,belki birbiriyle uyumlu,ahenkli yedi SEMADAN,yani 7 manyetik mekandan) söz ediliyor....!!!!    ’’الله اعلم ‘’

----------------------------------------------------------------------------------

 

KUR’AN DA GEÇEN YEDİ SEMA ŞÖYLEDİR !!!

 

EVREN : İçten dışa doğru  yedi farklı manyetik mekan kuşaklarını temsil eder...!!!

 

Buna göre dünya gezegeninden,ya da herhangi bir gezegenden semaya (göğe,uzaya ) baktığınız zaman uzay sonsuzluğuna doğru sizi YEDİ MANYETİK MEKAN sarmakta,çevirmektedir.....!!!  Bunlar,dünyadan evrene bakıldığından,

 

1-Güneş sistemi ile birlikte temsil ettiğimiz uzay mekanı  (yani birici sema,gök). Yaklaşık olarak 6.5 trilyon km’dir.

 2-Galaksimizin temsil ettiği uzay mekanı ( ikinci sema,gök) .Bunun kutru ise,30-100 bin ışık yılıdır.

3-Galaksi gurubumuzun temsil ettiği uzay mekanı (üçüncü sema,gök). Bu üçüncü sema galeksi gurubumuzun seması  2 milyon ışık yılı...

4-Galaksi guruplarının ortaklaşa temsil ettiği evrenin merkez radio manyetik mekanı. (dördüncü sema,gök) . Evrenin iç çekirdeği sayılan galaksiler guruplarının toplu mekanı dördüncü sema 100 milyon ışık yılı çapındadır...

5-Kuasarların temsil ettiği evren mekanı (beşinci sema,gök).  1 milyon ışık yılı mesafede.

6-Kaçan yıldızların temsil ettiği genleşen evren mekanı ( altıncı sema,gök). 20-100 milyar ışık yılı  mesafededir..

7-Bunun dışındaki evrenin sınırsız sonsuzluklarını temsil eden evren mekanı (yedinci sema,gök).

Bu semalardan birinden diğerine intikal,hem hız yetersizliği yüzünden hem de manyetik gerilimleri  aşaması yönünden imkansızdır.Bu semalara intikal için ışık hızını aşmak,maddi hüviyeti terk etmek  gerekir...  ‘’ الله اعلم  ‘’  

kaynak ‘’ Kur’an’ı Kerimden Ayetler ve İlmi Gerçekler.’’ Dr.Haluk NURBAKI..

 

------------------------------------------

 

AHZAP-50.Ayetle ilgili maalesef bütün mealler yanlıştır, doğru meal ve açıklaması ise aşağıdadır.

 

AHZAP-50.AYETİN AÇIKLAMALI DOĞRU MEALİ!

 

Ahzap-50-Ey Peygamber! Biz,mehirlerini vermiş bulunduğun eşlerini; sağ elinin altında (himayende) bulunanlardan Allah’ın sana (himayelerini) verdiği kimse(siz)leri; seninle birlikte (Mekke den Medine’ye) göç etmiş (bulunduğundan dolayı yalnız ve kimsesiz kalan) amca ve hala kızlarını, dayı ve teyze kızlarını; ve (evlendirilmesi hususunda) kendini (koşulsuz) Peygamber'e sunan ve peygamberin de kendisini evlendirmek istediği mü'min bir kadını-ki bu (koşulsuz velayet) yalnızca sana hastır, diğer mü'minler için değildir-(işte bütün bunları himayende tutmanı) sana helal kıldık/bunlarla ilgili sorunları çözdük.Doğrusu biz,eşleri ve ellerinin altında (himayelerinde) bulunan kimseler hakkında üzerlerine yüklediğimiz sorumlulukları bildirmiştik ki (mesajlarımızı tebliğ edip anlatmaktan) güç bir duruma düşmeyesin.Zaten Allah sonsuz bağışlayan ve merhamet edendir.  (Ahzab-50) 

 

Yani zulüm diyarından/Mekke den kaçıp yabancı şehre/Medine’ye göç eden kimsesizlerin,ki hz peygamberin eşleri ve bu tip akrabaları da bunların içindedir,işte bütün bunları himaye etmek,ihtiyaçlarını karşılamak ve gözetip korumak görev ve sorumluluğu hz.peygambere veriliyor.

Bu nedenle,Ahzap-50.ayetin evlilikle asla bir ilgisi yoktur,zira bu ayetin vermiş olduğu mesajla  hicret eden bu insanların sorunlarını gidermek ve ihtiyaçlarını karşılama görevi hz.peygambere    yüklenmiştir.İşte ayet bunu anlatıyor.

Tekrar ediyorum,

 1-Bu ayetin cinsellik ve özellikle bu derecedeki akraba evlilikleriyle hiç bir ilgisi bulunmuyor. Zira Hz.peygamber Medine’ye hicret ederken bu derecedeki akraba kadınlarından hicret edenler de etmeyenler de vardı,işte  kendisiyle hicret  edenler  yalnız ve kimsesiz kaldıklarından hz. peygamber onları kendi himaye ve sorumluluğu altına alıyor, Mekke de kalıp hicret etmeyenlerin ise peygamberin onları sorumluluk ve himayesi altına alması mümkün olmuyor.Bu nedenle ayette ’’….sadece seninle birlekte hicret edenler.’’ deniliyor.

Çünkü ayette geçen ‘’ هَاجَرْنَ مَعَك ‘’ seninle göç edenler’’ifadesi ile,Enfal: والذين آمنوا ولم يهاجروا ما لكم من ولايتهم من شيء حتى يهاجروا : 72 ] ‘’ Öte yandan  iman eden,zulmün egemen olduğu diyardan (Mekke den) göç eden,Allah yolunda mallarıyla canlarıyla çaba gösterip duran kimselere ve (onlara) kol kanat açıp, yardım edenlere gelince; işte bunlar (sahiden) birbirlerinin veli ve hamileridir. Fakat inanmış oldukları halde (sizin beldenize) göç etmemiş olan kimselere gelince; onların korunup gözetilmesinden hiçbir bakımdan siz sorumlu değilsiniz,ta ki (sizin yanınıza) göç edecekleri vakte kadar...’’şeklindeki ayet de bunun böyle olduğunu göstermektedir.   (  الله اعلم)

 

2-Ayette geçen ‘’وامرأة مؤمنة ان وهبت نفسها للنبي واراد النبي ان يستنكحها  ‘’şeklindeki cümlenin anlamı ise şöyledir.‘’ Şayet bir kadın kendisini herhangi biriyle koşullsuz evlendirmek için peygambere sunar ve peygamberi kendine veli ve yetkili kılarsa,peygamber de onu evlendirmek isterse…’’ şeklinde olur. Yani burada bir kadının peygamberle evlenmek için değil,belki kendisini başkasıyla evlendirsin diye kuşulsuz olarak kendini sunan böyle bir kadına vurgu yapılıyor…) 

 

Yani bu ayet hz.peygamberin muhtemelen bunlarla yapabilecek bir evliliğe vurgu yok,belki hz.peygamber Medine de bunları koruyup gözetmek ve bütün ihtiyaçlarını karşılamakla mükellef kılınıyor.Bunlar hicret ettiklerinden dolayı kimsesiz ve bakıma muhtaç durumunda kalmışlardı.İşte bu ayetle böyle bir duruma vurgu yapılarak hz.    peygamberden bunları himaye etmesi ve tüm ihtiyaçlarının karşılanması istenmektedir.Bu ayetin evlilikle hiçbir alakası yoktur ve ilgili tüm meallerde hatalıdır.

Aşağıdaki tefsir metninde de bu ayetin anlamı bu şekilde olduğu anlatılmaktadır.

 

فأن الله سبحانه لايتكلم عن الجنس ايضا ولكن عندما هاجر الرسول صلوات الله عليه كان معه زوجاته و فئة من النساء فخاطبه الله واخبره بأنه المحلل لهن ( محلل لهن فقط اي مُحرم يعني مسؤول عنهم في السفر وعندما يحلون في المدينة لأنها مدينة جديدة عليهن ولا يعرفن فيها احدا . فيقول له الله يايها النبي انا احللنا لك ازواجك لانك طبعا اتيت اجورهن وماملكت ايمانك ( خادماتك) لانهن اقسمن اليمين وفي عهدتك وبنات عمك وبنات عماتك وبنات خالك وبنات خالاتك اللاتتي هاجرن معك وانظروا الى هاجرن معك هيً اكبر دليل على صدق مااشير اليه لان لو كان معناه النكاح فلماذا اللاتي هاجرن معه فقط كان النبي يستطيع النبي ان يتزوج اي بنت ( خال وخالة وعم وعمة )

وامرأةً مؤمنة ان وهبت نفسها للنبي( واذا امرأة ليس لها محرم او معيل وهاجرت اوسافرت مع الرسول فالرسول يكون لها مُحرم

ان اراد النبي ان يستنكحها فالرسول يستطيع ان يكون وليها في حالة نكاحها وهنا يستنكحها معناه ليس ان ينحكها النبي ولكن ينكحًها لغيره وهذه الرخصة للنبي فقط ولايستطيع اي شخص ان يكون محرم لبنت خالة اوخالته اوعمه اوعمته او اي امرأة غريبة عنه (خالصة لك من دون المؤمنين). والذي يبدو جليا في تكملة الآية (قد علمنا مافرضنا عليهم في ازواجهم........) لان الله قد بين للمسلم ما الفئة من النساء يكون مسؤؤل عنها (ماليا واخلاقيا لاجنسيا) كمعيل ماديا ومعين في السفر ( الزوجة وملك اليمين ) لكي لايتحرج النبي من هذا الامر

-----------------------------------

 

Ayrıca Kuran cennetin genişliği için göklerle yer arası kadardır diyor. Bu da durağan bir evrende mümkün olabilir. Cennetin de sürekli genişleyecek hali yok ya. (diyorsunuz)

 

 Maalesef bu ayeti de hatalı mealler yüzünden yanlış algılıyorsunuz,Çünkü ayetin Arapçasında  (…ARASI…) ifadesi asla yoktur,bu ifade ise tamamen mealcilerin yanlış yorumlarından kaynaklanmıştır..

 

Bu ayetin doğru meali ve açıklaması aşağıdadır.

.

ALİ İMRAN-133.AYETİN MEALİ !

 

Ali İmran-133: Rabbinizin mağfiretine ermek ve (kötülüklerden) sakınanlar için hazırlanacak olan gökler ile arzın/uzaydaki bütün gök cisimleri ile arzın yan yana getirilmesiyle oluşan/genişliği kadar olan cennete ulaşmak için koşuşun.’’şekilndedir.

 

İşte öyle bir cennet ki, ŞAYET bütün gök cisimleri,galaksiler, yıldızlar, gezegenler, güneş , ay, dünya vs.yan yana getirilip tek bir parça oluşturulduğundan meydana gelebilecek bir genişlikten söz ediliyor.

 

Yani mevcut meallerde geçen bu ayetin meali yanlıştır.

 

Çünkü,

Bu ayet, (ما بين السموات والارض عرضها) ‘’Arduha ma beynes semavati vel Ard’’şeklinde değil ki,bundan ’’ O cennetin genişliği bunların arası kadardır’’diye bir anlam çıkabilsin. Eğer bu  ayette ( ما بين ) ‘’MA BEYNE’’ ifadesi olsaydı, o zaman ayetin anlamı algıladığınız şekilde olabilirdi, ama ayet öyle değildir.

 

Ayrıca henüz CENNET yaratılmamıştır ki,böyle böyle bir yorumda  bulunuyorsunuz! Çünkü yeni dünya/ yani Ahiret yurdu kurulduğu zaman işte o zaman CENNET VE CEHENNEM de yeni kurulacak!

 

Özetle,bu ayet göklerle yer arasındaki genişliğe değil,belki  bütün gök cisimleri olan yüz milyarlaca yıldız,güneş sistemi (gezegenler,dünya,ay ve diğer uydular)  ŞAYET bir araya,bir parça haline getirilir  ve bunlardan tek parça oluşturulursa,genişliği ne kadar olacaksa,işte CENNETİN genişliği de o kadar olacaktır.Yani ayet böyle duruma vurgu yapıyor,göklerle yer arasındaki genişliğe değil.

 

Yani Kur’an’da en ufak bir sorun yoktur, sorunların kaynağı ise tamamen yanlış meal ve yorumlardır.

 

Saygılar.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 10.06.2017 at 20:43, Photon yazdı:

Cahil ilkel bedevinin biri gokyuzune bakmis . Yerin ustunde bir kubbe gibi . Herhangi tutacak bir DİREK de yok . Yere de dusmuyor . Vay canina demis ve su ayeti sallamis ;

 

22/HACC-65: Görmedin mi Allâh, yerdekileri ve emriyle, denizde akıp giden gemileri sizin buyruğunuza verdi. Yerin üstüne düşmesin diye göğü tutuyor. (Gök) ancak O'nun izniyle düşer. Çünkü Allâh, insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir .

 

 

 

 

O İDDİA ETTİKLERİNİZİN HİÇBİRİ AYETTE YOKTUR,AYETİN MEALLERİ İSE HATALIDIR.

 

İŞTE HACC- 65.AYETİN DOĞRU MEALİ ŞÖYLEDİR!

 

HACC-65: (Ey insan!) Yeryüzünde var olan her şeyi ve koyduğu yasalarla denizde seyreden gemileri ve semanın (gök cisimlerinin) kendi iradesi olmadıkça yeryüzüne çarpmaması için (koymuş olduğu denge ve çekim kanunuyla) yerlerinde ve yörüngelerinde tutanın Allah olduğunu bilmiyor musun?  Gerçekten de Allah, insanlara karşı çok şefkatli ve merhametlidir. ''şeklindedir. 

 

Aşağıdaki tefsir metinlerinde de ayetin anlamı bu şekilde olduğu yazılmaktadır.

وإن الله رفع السماء عن الأرض بغير عمد ترونها؛ ولكنها مربوطة بقوى الجاذبية والقصور الذاتي؛ وحفظ الله توازن الكون؛ وإنه بهذه النواميس الكونية التي تسري بأمره؛ والتي خلقها - سبحانه - بحفظ الكون؛ ويمسك أجسام السماء أن تصطدم بالأرض

(زهرة التفاسير ).

 

Hani o iddia ettiğiniz gök kubbe,hani gök dünya üzerine düşecek miş?  Doğru mealde böyle bir şey var mı? 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 12.01.2016 at 04:34, Özden Kurt yazdı:
Vesea(وسع) fiilinin asli sözlük manası Genişlemektir. Ancak her sözcük gibi, bu kelimenin de türevleri, içinde bulunduğu cümlenin bağlamına göre aktüel hale gelir. Örnekse aşağıdaki ayetlerde aynı fiilin, ihata (إحاطة) ve iktidar (إقتدار) manasında kullanıldığı çok net şekilde görülmekte...
 
Bakara 255: وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ
Onun kürsüsü yeri ve gökleri kuşatmıştır / kapsamıştır
 
Enam 80: وَسِعَ رَبّ۪ي كُلَّ شَيْءٍ عِلْمًا
Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır / kapsamıştır
 
Araf 42: لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا
Kimseyi mükellef tutmayız gücünün / kudretinin dışında
 
Bakara 286: لاَ يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَا
Allah kimseyi mükellef tutmaz gücünün / kudretinin dışında
 
 
Vesea(وسع) fiilinin bu ayetlerde kazandığı türev manalara bakılırsa, aynı fiilin if'al babından ism-i faili olan "Musiun" kelimesinin de, İHATA EDEN (Muhit) veya GÜÇ YETİREN (mukdir) anlamında kullanılabileceğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani, zariyat 47'de geçen Musiun (موسعون) kelimesinin manası için önümüzde üç seçenek var demektir
1. SEMAYI İHATA EDEN / KUŞATAN
2. SEMAYA GÜÇ YETİREN (semayı bina etmeye güç yetiren)
3. SEMAYI GENİŞLETEN
 
Peki ayetin mutlak medlulü (Murad-ı ilahi) bu ihtimallerden hangisi olabilir ?
Bir sonraki ayete de bakalım.
 
 
Zariyat 48: وَالْأَرْضَ فَرَشْنَاهَا فَنِعْمَ الْمَاهِدُونَ
vel erda feraşnaha fe nı´mel mahidun
ve yeryüzü onu döşedik, ne güzel döşeyicileriz biz
 
Bu ayette gördüğünüz gibi döşemek anlamındaki فرش eylemine, yine döşemek anlamındaki مهد eyleminin ism-i faili ile atıf yapılıyor... Aynı mantık bir önceki ayet için de geçerli:
 
Zariyat 47: وَالسَّمَاء بَنَيْنَاهَا بِأَيْدٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
ves semâe beneynâhâ bi eydin ve innâ le mûsiûn
ve sema onu bina ettik kudretimizle, mutlaka kudretlileriz biz

Burada da kudret anlamında kullanılan أيد sözcüğüne, yine kudret anlamına gelen وسع eyleminin ism-i faili ile atıf yapılmıştır...
Sonuç olarak, Elmalılı hamdinin "musiun" sözcüğü için tercih ettiği "kudret sahibi" manası, ayetin medlulüne gayet uygun diyebiliriz...

 

 

KUR’AN DA ALLAH’IN KUDRETİNİ İFADE EDEN İSMİ SIFAT HEP  (قدير ) ‘’ KADİR’’ diye geçiyor,hiçbir yerde KADİR yerine  موسيع ‘’ Musi’ ‘’ sıfatı geçmiyor.

 

Öneğin, bütün ayetlerde Allah’ın KUDRETİNDEN,GÜCÜNDEN  söz edilince (علي كل شئ قدير ) ‘’Ali külli  şey’in KADİR..’’ deniliyor,hiçbir yerde ( انه علي كل شئ موسيع) ‘’ İnnehu ala külli şey’in musi’un’’ denilmiyor.Demek ki, yukarıda gösterniş olduğunuz örneklerin geçerli bir anlamı yoktur.

 

Ayrıca,

 

’ve sema onu bina ettik kudretimizle, mutlaka kudretlileriz biz ‘’ şeklinde gösterdiğiniz meal çok saçma ve yanlıştır.

 

Çünkü,Allah ‘’Ve semayı KUDRETİMİZLE bina ettik’’ dedikten sonra tekrar‘’… KUDRETLİLERİZ BİZ’’ demesine bir daha gerek kalıyor mu?  Zaten birinci cümlede kendisinin KUDRETLİ olduğuna vurgu yapmıştır.  Peki tekrar niye biz KUDRETLİLERİZ diye aynı mesajı versin? Yani aynı cümlede iki defa niye KENDİ KUDRETİNDEN söz etmesine ihtiyaç duysun ?

 Bu nedenle ayetin doğru meali aşağıdaki gibidir.

 

 Zariyat-47.ayetin meali doğru şöyledir.

 

Zariyat-47: Bütün göğü kendi kudretimizle Biz inşa ettik ve onu sürekli genişletmekteyiz.

 

Saygılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Gök evren değildir.Gök evren anlamında kullanışmıştır diyorsan,kuran apaçık,anlaşılır değildir.Çünkü apaçık,anlaşılır olduğunu söyleyen bir betik göğü evren anlamında kullanamaz.Uydurmalarını ve yalanlarını pazarlamayı bırak.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...