Jump to content

Ahlakın Evrimsel Kökenlerini Sindiremeyenler İçin


Recommended Posts

Sen ne itici ne sevimsiz bir adamsın. Kaç yaşındasın? Yeni yetmeler gibi yazıyorsun.

Sence ben itici ve sevimsiz miyim?

Yani güneş için, ay için, protonlar, nötronlar, tüm bu varlıkta benim özelliğim kesin olarak bu mu?

Yoksa bu sana öyle gelen bir inanç mı? :)

Biraz kafanı çalıştır.

İnsanın mantık sistemi içerisinde zaman kazanmak için kullandığı bir hile var

İnanç motoru.

Bunun kullanımı bir çok yan etki doğuruyor

İşlemleri hızlandırmak için sonuçlara atlıyorsun.

Mesela saat 12 gibi birini bekliyorsun, saat 11:55'de kapın çalıyor, sen hiç bir kanıt ve veri olmadan kapı çalmasını 12'de gelecke kişiyle eşleştiriyorsun ve bir anlayış oluşturuyorsun

İnsan bunu her saniye her an yapar

Bunun büyük yan etkileri var.

Sen de bu yan etkileri yaşıyorsun.

Sistematik bir şekilde kurtulmalısın

Bölge bölge bilincini ayır (4 bölgeye ayır) ve tek tek hepsinden temizle bu inançları.

Ahlak bir dindir.

Bu kesin bir gerçektir.

Senin inancına da terstir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 180
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Arkadaşım davranışlarının genetik bir altyapısı yok mu? Özgür iraden ile mi hareket ettiğini sanıyorsun? Esas sen inanç sahibisin. Biyokimyasal bir makinesin. Tüm davranışların, tüm hareketlerin genlerinin kontrolü altında. Altyapı genler tarafından sağlanıyor. Üstüne fazlaca birşey koymuyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arkadaşım davranışlarının genetik bir altyapısı yok mu? Özgür iraden ile mi hareket ettiğini sanıyorsun? Esas sen inanç sahibisin. Biyokimyasal bir makinesin. Tüm davranışların, tüm hareketlerin genlerinin kontrolü altında. Altyapı genler tarafından sağlanıyor. Üstüne fazlaca birşey koymuyorsun.

Farkındalık genler tarafından yönetilir

Farkındalığın farkındalığı olan dolaylı fenomen (epi fenomen) çevresel koşullara göre yaptığı işlemlerle bir davranış kalıbı belirler.

Sen basit bir canlı değilsin.

Tüm canlılar farkındalığa sahiptir.

Tüm canlılardan farklı olarak insan farkındalığının da farkındalığına sahiptir (zaten adı da buradan gelir - homo sapiens sapiens)

Farkındalık genetiktir.

Farkındalığın farkındalığı çevrenin analizine göre spontan gelişir.

Dışarıdan görülen bir renk bile davranış kalıbını değiştirebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Olay "cin, seytan, peri, tanri..." degildir, herhangi bir nedenden dolayi gelecek nesillere (binlerce yildir) verdigimiz degerlerdir. Biz vermek istesek veya istemesekte, gelecek nesillerinin (ister istemez) aldigi degerlerdir. Bu degerlere kisaca "evrimsel ahlak" diyebiliriz. Bu (mutluluk mekanizmasini isleten) degerlerin var oldugunu bilimsel deneylerle görebiliriz.


Simdi bu sepetimizin (evrimsel ahlakimizin) icini ister din ile, ister baska bir sey ile doldurabiliriz. Sepet (evrimsel ahlak) objektivdir, icine koydugunuz seyler subjektivdir.

Doga, bu sepetin icindekileri zamanla eler, insana/topluma zararli/faydali olmayan veya yapilamayan seyler zamanla agir agir elenir, yok olur. Sepet devamli (yavasta olsa) evrim gecirir.


"Bu sepetin icine hic bir sey koymak istemiyorum" diyebilirmiyiz?

Cocuklariniza, "ahlak yoktur, istediginizi yapabilirsiniz" demek bile bu sepete bir sey koymaktir.

"Ben cocuklarimla konusmazsam, sepete bir sey koymam" diye düsünmek bile fayda vermez cünkü o zaman baskalari sepeti doldurur.
tarihinde poiuz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
Olay "cin, seytan, peri, tanri..." degildir, herhangi bir nedenden dolayi gelecek nesillere (binlerce yildir) verdigimiz degerlerdir. Biz vermek istesek veya istemesekte, gelecek nesillerinin (ister istemez) aldigi degerlerdir. Bu degerlere kisaca "evrimsel ahlak" diyebiliriz. Bu (mutluluk mekanizmasini isleten) degerlerin var oldugunu bilimsel deneylerle görebiliriz.

Hangi deneylermiş onlar? :)

Simdi bu sepetimizin (evrimsel ahlakimizin) icini ister din ile, ister baska bir sey ile doldurabiliriz. Sepet (evrimsel ahlak) objektivdir, icine koydugunuz seyler subjektivdir.

Doga, bu sepetin icindekileri zamanla eler, insana/topluma zararli/faydali olmayan veya yapilamayan seyler zamanla agir agir elenir, yok olur. Sepet devamli (yavasta olsa) evrim gecirir.

İnsanın eğitilebilir bir yönü var diyorsun

Bu eğitilebilir yönü çevresini anlayabilmesi içindir

Sen bunu sanki oraya nasıl davranılmalı, neler yapmalı, neler yapmamalı gibi şeyler koymak için olarak düşünüyorsun

Peki söylesene madem doğal bir durumla karşı karşıyayız, insanların hepsi nasıl yiyecek bulacağını biliyor mu?

Otoritesiz bilemiyor.

İnsanların çoğunun yiyecek kaynağı olarak bildiği tek merkez ve otorite devlet ve kurumlarıdır.

Kafesteki maymunlar gibi yiyecek almak için hangi tuş kombinasyonlarını çevireceklerini, hangi davranışlarla otoriteye yaranıp ondan bir şeyler koparabileceklerini biliyorlar.

Eğitilebilirlik, çevreyi anlama, kendini başkasının yerine koyma ahlak için bir dayanak olarak kullanılamaz.

"Bu sepetin icine hic bir sey koymak istemiyorum" diyebilirmiyiz?
Cocuklariniza, "ahlak yoktur, istediginizi yapabilirsiniz" demek bile bu sepete bir sey koymaktir.
"Ben cocuklarimla konusmazsam, sepete bir sey koymam" diye düsünmek bile fayda vermez cünkü o zaman baskalari sepeti doldurur.

Öldürmek ve ölmek kelimelerinin sözlük anlamları belli. Hiç bir yorum veya birbirlerine üstünlük katmadan sözlük anlamları öğretilebilir.

Öldürmeyi kullanmamaları için yasaklayıp, tehdit ediyorlar

Ama ölmeyi yüceleştiriyorlar. Toplum için ölünebilir diyorlar.

Kusura bakma ama sen de domine edilmişsin otorite tarafından.

Ahlakın gerekli, iyi, bilimsel, olması gereken bir şey olduğu yönünde domine edilmişsin.

Söylediklerin boynuna zincir takılmış bir tarla zencisinin sahibi beyaz adamı övmesi gibi bir şey

Sen kendine objektif diyorsun da.

Durumun belli. Sen zincirli bir tarla zencisisin.

tarihinde Yasinka tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hangi deneylermiş onlar? :)

İnsanın eğitilebilir bir yönü var diyorsun

Bu eğitilebilir yönü çevresini anlayabilmesi içindir

Sen bunu sanki oraya nasıl davranılmalı, neler yapmalı, neler yapmamalı gibi şeyler koymak için olarak düşünüyorsun

Peki söylesene madem doğal bir durumla karşı karşıyayız, insanların hepsi nasıl yiyecek bulacağını biliyor mu?

Otoritesiz bilemiyor.

İnsanların çoğunun yiyecek kaynağı olarak bildiği tek merkez ve otorite devlet ve kurumlarıdır.

Kafesteki maymunlar gibi yiyecek almak için hangi tuş kombinasyonlarını çevireceklerini, hangi davranışlarla otoriteye yaranıp ondan bir şeyler koparabileceklerini biliyorlar.

Eğitilebilirlik, çevreyi anlama, kendini başkasının yerine koyma ahlak için bir dayanak olarak kullanılamaz.

Öldürmek ve ölmek kelimelerinin sözlük anlamları belli. Hiç bir yorum veya birbirlerine üstünlük katmadan sözlük anlamları öğretilebilir.

Öldürmeyi kullanmamaları için yasaklayıp, tehdit ediyorlar

Ama ölmeyi yüceleştiriyorlar. Toplum için ölünebilir diyorlar.

Kusura bakma ama sen de domine edilmişsin otorite tarafından.

Ahlakın gerekli, iyi, bilimsel, olması gereken bir şey olduğu yönünde domine edilmişsin.

Söylediklerin boynuna zincir takılmış bir tarla zencisinin sahibi beyaz adamı övmesi gibi bir şey

Sen kendine objektif diyorsun da.

Durumun belli. Sen zincirli bir tarla zencisisin.

Uzun yazmayacagim.

Kendi cikarin olmadigi halde birine yardim etmenin beyine mutluluk "verdigi" deneylerle gözlemlenmistir.

Ben otoriteye bagli bir köleysem, sen de otoriteye karsi gelen köle misin?

Bunlar bana önerdigin "degerler" mi? Sepeti bununla mi doldurayim?

Senin önerdigin "degerler" sepetin icinde (simdilik) yok olmak zorundadir.

Bu, anarsist ;) "degerler" bir dünya savasi gibi büyük bir katastrofdan sonra önem kazanir.

Bu "degerin" dogru olup olmadigina da biz degil doga karar verir!!!

Sen sepetini istedigin bicimde doldurabilirsin.

tarihinde poiuz tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Uzun yazmayacagim.

Kendi cikarin olmadigi halde birine yardim etmenin beyine mutluluk "verdigi" deneylerle gözlemlenmistir.

Ben otoriteye bagli bir köleysem, sen de otoriteye karsi gelen köle misin?

Bunlar bana önerdigin "degerler" mi? Sepeti bununla mi doldurayim?

Senin önerdigin "degerler" sepetin icinde (simdilik) yok olmak zorundadir.

Bu, anarsist ;) "degerler" bir dünya savasi gibi büyük bir katastrofdan sonra önem kazanir.

Bu "degerin" dogru olup olmadigina da biz degil doga karar verir!!!

Sen sepetini istedigin bicimde doldurabilirsin.

Kavramların yorumsuz tanımları değer içermez

Eğer yorumsuz tanımlar otoriteyi, toplumu yok ediyorsa, bu senin bir yalanın içinde olduğunu gösterir.

Ansiklopedik, yorumsuz tanımlara dönelim.

Su deniz seviyesinden şu kadar yükseklikte, şu sıcaklıkta kaynar - Bitti.

Tutup da şu sıcaklıkta kaynadığını bilmek bizim için daha iyi gibi saçmalıklar yaratmayın.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yok yahu..Ahlak diye birşey yok..Bunu aklınızdan çıkarın..Ne din diye bir şey gerçek,ne ahlak,ne tanrı,ne ruh..vb

Bunların hepsi uydurma,zırva..Hepsinin kökeni Sümer'e dayanıyor..Herşey orada bir sisteme oturtulmuş..Ahlakı veya dini savunan birisi,Sümer'lileri taklit etmekten başka birşey yapmıyor..

Ahlak,tamamen dinin içinden çıkan bir şey..Din ve ahlak ayrıştırılamaz..Dinin olduğu yerde,ahlakta vardır..Dinin olmadığı yerde ahlaktan bahsedemezsiniz..

Siz ahlakı iyi/doğru/güzel davranışlar bütünü sanıyorsunuz ama tam tersi işte..Ahlak demek,mesela bir müslüman için çocuklarla seks yapmak demektir veya masum bir insanın kafasını kesmek demektir..Bir müslümana göre ahlak budur..

Bir hristiyana göre de,kendileri gibi olmayanları yok etmenin adıdır ahlak..

Ahlak,hayvanların kabul edebileceği birşeydir..İnsan olan birisi ahlakı kabul edemez..

Ben ateist olmayanların yok edilmesinden yana değilim ama ahlakı savunan tüm dindarlar kendileri gibi olmayanlara düşman gözüyle bakarlar..Çünkü tüm dindarlar hayvandır..

Hayır, ahlak kavrayışımız hakkında yanılıyorsun. Ahlak'ı "iyi/doğru/güzel davranışlar bütünü" olarak gören filan yok. Ahlakın iki yüzü olduğunun, bir yüzünün kendinden olana olumlu, kendinden olmayana olumsuz davranmak olduğunun farkındayım. Ahlak, her zaman dışlayıcıdır. Birşeyler mutlaka dışarda kalır.

Ahlakın masum bir şey olduğunu düşünmek aptalcadır. Bunun yerine, ahlakın bir kötü çözüm olduğunu düşünmek daha gerçekçi bir yaklaşım gütmektir. Ahlak bir çözümdür, toplum ve doğa ile olan ilişkileri düzenlemede zihinsel birtakım koşullayıcı ve sınırlayıcı ilkelerin zorunluluğu altında kendiliğinden şekillenmiş bir çözümdür. Ama kötü bir çözümdür, çünkü "iyi" ve "kötü" diye tarif ettiği şeyler kendini tarif ettiği dairenin sınırlarında hapsolur ve evrenin bütününe bakılınca bir anlam ifade etmediği görülür. Dairenin sınırları bir ahlak dizgesinden diğerine değişir. Biri iyi olarak müslümanları, kötü olarak gayri müslimleri alır, diğeri genel olarak insanları değerli, geri kalanı değersiz alır, bir başkası yalnızca insanları değil, tüm canlıları sever -sempatik gelir bize bu sonuncusu-, ama onun da evrenin genel kaderi hakkında /evrenin umurunda olacak/ tutarlı ve yeterli bir vizyonu yoktur, o da eksiktir. Dolayısıyla ahlak, kusurları olan bir müessese. Evrende bir düzen olmadığını gördüğümüz gibi, ahlakta da bir düzen, bir tutarlılık, bir bütünlük olmadığını, altta çıkarların yattığını ve çıkarın da ahlakı tümel olmaktan uzak ve taraflı kıldığını görüyoruz.

Senin dediğinin doğru olduğunu varsayalım. Diyelim ki biz ahlak denen sözcüğü "Sümerolojik" asıl içeriğine sadık bir biçimde değil, onunla alakasız bir anlam yükleyerek kullanıyoruz. İyi de, "Nasıl yaşamalıyız" sorusunu sormayacak mıyız biz? Çocuklarımız bize bu soruyu sormuyor mu? Çocuk sorunca, buna ilişkin bir değerler çerçevesi sunmaktan kaçınıp <<nasıl yaşarsan yaşa amk>> mı diyeceğiz? Adına ne dersen de, türünü devam ettirmek için ona birtakım kültürel değerleri aktarmak zorundasın. Ben İslam zihniyetine karşı savunmasız bırakmak istemiyorum. Sadece bilgi vererek olmuyor, sadece bilim-yoğun bir eğitimle birtakım nesnel bilgiler vererek "nasıl yaşamalıyız, insanlar olarak aramızdaki ilişkileri hangi esaslara göre düzenlemeliyiz"e kendine ait yanıtları bunlardan çıkarsama yoluyla bulmasını sağlayamayız. Birlikte nasıl yaşamalıyız'ı öğrenmenin bir yaşı var. Dinsel inanç ve yargıların beyinde -beynin şekillendirilebilir olduğu çocukluk döneminde beyni istismar ve iğdiş ederek-çöreklendiği bir yerler var. Zihnin köküne yerleşiyor bu. /Şimdi bazı yandan yemiş salaklar ordan kalkıp benim beyinde din için önceden ayrılmış hazır yer olduğunu iddia ettiğimi yumurtlayacaklar, o tarz mal değneği ordan burdan toplama tiplere hitap etmiyor bu yazı/. Dinlerin "niçin yaşıyoruz"u "nasıl yaşamalıyız"ı sürekli baskı altında tutar, ona bağımsız bir ifade alanı bırakmamaya çalışır. Malum, hayat boşluk tanımıyor, boşlukları hemen bir dolgu maddesiyle ve ne olduğuna bakmadan abur cuburla dolduruveriyor. Çocuğa, erken yaşta "niçin varız?"'ı sorusu ve yanıtıyla tam olarak anlayamayacağı bir yaşta "nasıl yaşamalıyız" sorusunun yanıtı olan bir değerler sistemini aşılamalıyız. O değerler sistemini benimsetmekle, ona, din olmaksızın nasıl inanılır, yanıtını bilmediğimiz "niçin varız?" türünden soruların yanıtı erdemlice nasıl "bilmiyorum" olarak verilir, "bilmiyorum" yanıtı neden geçerli bir yanıttır, onu benimsemeye yatkınlık kazandıracağız. Önyargısızlığı öğreteceğiz. Bilmiyorum demek neden erdemliliktir, onu benimseteceğiz.

Değerler çerçevesi, yalın bilgiden önce gelir. Sen buna ahlak de, ahlak deme de kohlak de, ne dersen de.

Link to post
Sitelerde Paylaş

We also think Homo sapiens had a competitive edge over Neanderthals. There is evidence that early Homo sapiens had long-distance trade networks, possibly buffering them against times of climate change when their preferred foods were not available; Neanderthals did not.



Neanderthaller yardımlaşamadıkları için iklim değişikliğine adapte olamamış, insanların (sapienslerin) yardımlaşma ağı olduğu için iklim değişikliğine karşı sigorta sistemi oluşturmuştur. Bu daha zeki olduğumuz için değil yardımlaşma denilen bir duygu geliştirdiğimiz içindir.



http://smithsoniansc...als-go-extinct/


Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayır, ahlak kavrayışımız hakkında yanılıyorsun. Ahlak'ı "iyi/doğru/güzel davranışlar bütünü" olarak gören filan yok. Ahlakın iki yüzü olduğunun, bir yüzünün kendinden olana olumlu, kendinden olmayana olumsuz davranmak olduğunun farkındayım. Ahlak, her zaman dışlayıcıdır. Birşeyler mutlaka dışarda kalır.

Ahlakın masum bir şey olduğunu düşünmek aptalcadır. Bunun yerine, ahlakın bir kötü çözüm olduğunu düşünmek daha gerçekçi bir yaklaşım gütmektir. Ahlak bir çözümdür, toplum ve doğa ile olan ilişkileri düzenlemede zihinsel birtakım koşullayıcı ve sınırlayıcı ilkelerin zorunluluğu altında kendiliğinden şekillenmiş bir çözümdür. Ama kötü bir çözümdür, çünkü "iyi" ve "kötü" diye tarif ettiği şeyler kendini tarif ettiği dairenin sınırlarında hapsolur ve evrenin bütününe bakılınca bir anlam ifade etmediği görülür. Dairenin sınırları bir ahlak dizgesinden diğerine değişir. Biri iyi olarak müslümanları, kötü olarak gayri müslimleri alır, diğeri genel olarak insanları değerli, geri kalanı değersiz alır, bir başkası yalnızca insanları değil, tüm canlıları sever -sempatik gelir bize bu sonuncusu-, ama onun da evrenin genel kaderi hakkında /evrenin umurunda olacak/ tutarlı ve yeterli bir vizyonu yoktur, o da eksiktir. Dolayısıyla ahlak, kusurları olan bir müessese. Evrende bir düzen olmadığını gördüğümüz gibi, ahlakta da bir düzen, bir tutarlılık, bir bütünlük olmadığını, altta çıkarların yattığını ve çıkarın da ahlakı tümel olmaktan uzak ve taraflı kıldığını görüyoruz.

Senin dediğinin doğru olduğunu varsayalım. Diyelim ki biz ahlak denen sözcüğü "Sümerolojik" asıl içeriğine sadık bir biçimde değil, onunla alakasız bir anlam yükleyerek kullanıyoruz. İyi de, "Nasıl yaşamalıyız" sorusunu sormayacak mıyız biz? Çocuklarımız bize bu soruyu sormuyor mu? Çocuk sorunca, buna ilişkin bir değerler çerçevesi sunmaktan kaçınıp <<nasıl yaşarsan yaşa amk>> mı diyeceğiz? Adına ne dersen de, türünü devam ettirmek için ona birtakım kültürel değerleri aktarmak zorundasın. Ben İslam zihniyetine karşı savunmasız bırakmak istemiyorum. Sadece bilgi vererek olmuyor, sadece bilim-yoğun bir eğitimle birtakım nesnel bilgiler vererek "nasıl yaşamalıyız, insanlar olarak aramızdaki ilişkileri hangi esaslara göre düzenlemeliyiz"e kendine ait yanıtları bunlardan çıkarsama yoluyla bulmasını sağlayamayız. Birlikte nasıl yaşamalıyız'ı öğrenmenin bir yaşı var. Dinsel inanç ve yargıların beyinde -beynin şekillendirilebilir olduğu çocukluk döneminde beyni istismar ve iğdiş ederek-çöreklendiği bir yerler var. Zihnin köküne yerleşiyor bu. /Şimdi bazı yandan yemiş salaklar ordan kalkıp benim beyinde din için önceden ayrılmış hazır yer olduğunu iddia ettiğimi yumurtlayacaklar, o tarz mal değneği ordan burdan toplama tiplere hitap etmiyor bu yazı/. Dinlerin "niçin yaşıyoruz"u "nasıl yaşamalıyız"ı sürekli baskı altında tutar, ona bağımsız bir ifade alanı bırakmamaya çalışır. Malum, hayat boşluk tanımıyor, boşlukları hemen bir dolgu maddesiyle ve ne olduğuna bakmadan abur cuburla dolduruveriyor. Çocuğa, erken yaşta "niçin varız?"'ı sorusu ve yanıtıyla tam olarak anlayamayacağı bir yaşta "nasıl yaşamalıyız" sorusunun yanıtı olan bir değerler sistemini aşılamalıyız. O değerler sistemini benimsetmekle, ona, din olmaksızın nasıl inanılır, yanıtını bilmediğimiz "niçin varız?" türünden soruların yanıtı erdemlice nasıl "bilmiyorum" olarak verilir, "bilmiyorum" yanıtı neden geçerli bir yanıttır, onu benimsemeye yatkınlık kazandıracağız. Önyargısızlığı öğreteceğiz. Bilmiyorum demek neden erdemliliktir, onu benimseteceğiz.

Değerler çerçevesi, yalın bilgiden önce gelir. Sen buna ahlak de, ahlak deme de kohlak de, ne dersen de.

Güzel yazmışsınız..Hemfikirim sizinle..Yalnız işte benim takıldığım nokta ahlak kelimesinin kendisi..Ben bu kelimeye karşıyım..Bu kelimenin bir dini kavram olduğunu söylüyorum ve dinsiz birisinin ahlaktan bahsetmesinin tam bir saçmalık olduğunu söylüyorum..Tıpkı dinsiz birisinin namustan söz etmesi gibi birşey bu..Dinsiz bunu yapamaz..Yaparsa dinsizliği tartışılır..

Çocuk konusunda şunu söyleyeyim;

Biz doğada yaşamıyoruz..Duvarların,asfaltların arasında eziliyoruz resmen..Bu bakımdan evrimimiz çok farklı ilerliyor ve doğadaki diğer hayvanlar gibi bir aktarım yapma şansımız yok..Yani,ben çocuğa şunları aşılayım derseniz,Tayyip gibi biri çıkar ve sizin çocuğu iğdiş ediverir..

Şunu da söylemem lazım..Ahlakın olmadığı gibi mutlak iyilik veya mutlak kötülük gibi şeyler de yoktur..Çünkü stabil bir Evren'de yaşamıyoruz..Herşeyin değiştiği/dönüştüğü bir Evren'de mutlak bir ahlak veya iyilik veya kötülük olamaz..Topluma ve zamana göre değişir bunlar..Mesela 100 sene önce bu topraklarda idam iyi birşeydi ama bugün kötü..

Link to post
Sitelerde Paylaş

We also think Homo sapiens had a competitive edge over Neanderthals. There is evidence that early Homo sapiens had long-distance trade networks, possibly buffering them against times of climate change when their preferred foods were not available; Neanderthals did not.

Neanderthaller yardımlaşamadıkları için iklim değişikliğine adapte olamamış, insanların (sapienslerin) yardımlaşma ağı olduğu için iklim değişikliğine karşı sigorta sistemi oluşturmuştur. Bu daha zeki olduğumuz için değil yardımlaşma denilen bir duygu geliştirdiğimiz içindir.

http://smithsoniansc...als-go-extinct/

Bu yanlış çeviri.

Bunu bilerek mi yaptın?

Trade yardımlaşma değil alışveriştir.

Yani günümüzdeki haliye ticarettir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Cocuklarimiza dogru buldugumuz "degerler" veririz veya anne babamiz bize bagzi "degerler" vermislerdir. Bu nesilden nesile böyledir. Bu degerler dinle, cinle veya baska bir seyle desteklenebilir ama bu "mekanizmanin" islevini degistirmez. Bu degerler REALdir. Bu degerler dogada yok desek bile, vardir ve gercektir.

Bu degerleri dinlere mal ederek "tu kaka" demek bence yanlistir cünkü bu degerler tanrisal degildir ve evrimle aciklanabilir!

Bence dogaya bakarken degisik hayvanlar arasindaki iliskiye odaklanmamak gerek,

Primatlarda veya yunuslarda grup icinde sosyal iliskilere bakarsak (azda olsa) insanla benzerlikler bulunur.



Dogada hic bir canli birini rehin almaz... fidye istemez...

Insanın zekasının işe karışmasıyla en basitinden yalan, aldatma, kandırma, yönlendirme, saptırma gibi pek çok iletişim kavramı hayatımıza girmiştir. Bu da bizlerin ilişkilerinin çok daha işin içinden çıkılmaz olmasına sebep olmuştur. İşte bu durumda, diğer sosyal hayvanlarda oldukça az bulunan ahlak ve etik kavramı devreye girerek çözüm sağlanır.

Evrimsel ahlak, beyinin gelismesiyle insanin evrimde attigi adimlardan biridir.

Ve evrimsel ahlak RELATIVdir. Zamanin da relativ olup herkesin kendi “zamani/saati oldugu gibi herkezin de ayri “ahlaki” vardir. Hangisi dogru veya hangisi yanlis insanlar karar veremez, insanlar dogruyu bulmaya calisir.

Doga hangisinin dogru olduguna karar verir ve zamanla ona göre eler.



"Din ve ahlak" dersini beraber veren Türkiyede, “namaz kilan, oruc tutan kisi ahlakli olur” gibi bir anlasilma olabiliyor. RTE(AKP)ye bak! Atatürkün, dini dünya islerinden ayirmaya calismasi (millet düsünce olarak hazir olmadigindan ve) belki gerekli oldugu kadar hizli devam ettirilmemesinden sinirlarina gelmis olabilir. Bir geriye dönüs, dogasal bir eleme/düzenleme olabilir.


Anladigim kadar sizi rahatsiz eden, otoritenin bu “ahlaki” kullaniyor olmasidir.

Ama

Dogaya bakarsak otorite güclüdür, doga kanunlarina göre o seni yok edebilir. Ahlaka ihtiyaci yoktur. Dünyanin en zengin (güclü) %10u dünyadaki degerlerin/zenginliklerin %90ina sahiptir. “ahlak” bu güclü otoriteyi karsida kullanabilir! Ve kullaniliyor da!




Ister “mutlak dogru-mutlak yanlis”, ister “daha iyi-daha kötü” deyin, siz ahlaka inanmasaniz bile beyninizdeki Prefrontal korteksinde (https://tr.wikipedia.org/wiki/Prefrontal_korteks) “alanlar”in yeterli kabiliyeti varsa otomotikmen “ahlaksal baglamlar” taranir.


Ahlaksizlik yoktur, ahlak uyusmazligi vardir! (Tabi, beyin saglikli isliyorsa)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yani diyorki sapienlerin uzun mesafeli lojistik ağları varmış.

Bu da iklim değişikliği zamanlarında yiyecek bakımından onlara bir tolerans sağlıyormuş.

Bu neandartellerde yokmuş.

Ayrıca yok olduğu için onların yok olduğunu söylemek de saçma

Neandartaller 300 bin yıl var olmuşlar

Biz şu anda 150 bin yıldır varız.

Bu dediklerin beni doğrular Charles Darwin.

300-400-600 bin yıl ve hatta 1 milyon yıl var olan insan türleri var.

Ve bunlar küçük klanlar halinde yaşıyorlardı

Maymunlar gibi.

Bu beni haklı kılar.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dostum sen de işi uzatma

Ahlak diye bir şey yoktur

Bu bir şekillendirmedir.

Doğada küp şeklinde karpuz da yok ama japonlar kalıp yapıp üretiyor.

Bu da onun gibi.

Toplum senin şeklini belirliyor

Ve sana belirlenen bu kalıpların hepsi din, inanç, hurafe, akılla mantıkla bağlantılı hiç bir yeri yok.

En basitinden öldürme kuralı

Öldürmedikten sonra içimizdeki zayıfları nasıl temizleyeceğiz?

Çalma kuralı

Çalmadıktan sonra güçsüzde bulunan kaynağı güçlü nasıl alacak?

Doğada öldürme, çalma diye kurallar yok

Doğadaki kurallar

Ölme, malını çaldırma

Link to post
Sitelerde Paylaş
Dogada küp seklinde karpuz yok...


Dogada katir da yok.


Öyleyse YOK!!!


renkli-katir.jpg



Söyle bir soru sormak istiyorum.


Neden dogayi taklit etmemiz lagzim oldugunu düsünüyorsun?


5.000 yil önce insan nüfusu 50 milyondu, günümüzde insan nüfusu 6 milyara (6.000 milyona) geldi. Buna karsi goriller yok olmamak icin korunmak zorunda. Yani neslimizi cok basarili bir sekilde devam ettiriyoruz.

Savaslar olsa da "komsuna yardim et" strajesiyle iyi bir yol almisiz. Sanirim dünya insanlar dar gelmedikce veya büyük bir felaket olmadikca senin dedigin "(dogada oldugu gibi) güclü olan kazansin" strajesi/ahlaki kabul görmez.

Doga/Evrim buna izin vermez.


Nöbet tutan bir mirkete "bu yaptiklarin din, inanç, hurafe sen baskalari icin nöbet tutmayi birak" demen ne kadar kabul görür acaba?



Ayrica

Sadece toplum seni sekillendirmiyor, sen de toplumu sekillendiriyorsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dostum sen de işi uzatma

Ahlak diye bir şey yoktur

Bu bir şekillendirmedir.

Doğada küp şeklinde karpuz da yok ama japonlar kalıp yapıp üretiyor.

Bu da onun gibi.

Toplum senin şeklini belirliyor

Ve sana belirlenen bu kalıpların hepsi din, inanç, hurafe, akılla mantıkla bağlantılı hiç bir yeri yok.

En basitinden öldürme kuralı

Öldürmedikten sonra içimizdeki zayıfları nasıl temizleyeceğiz?

Çalma kuralı

Çalmadıktan sonra güçsüzde bulunan kaynağı güçlü nasıl alacak?

Doğada öldürme, çalma diye kurallar yok

Doğadaki kurallar

Ölme, malını çaldırma

Yasinka, teorinin içinde kaybolup gitmişsin.

Dediklerin pratikle örtüşmüyor dedik. Örtüşdüğünü de göster(e)medin.

Doğada öldürmek, malını çaldırmamak gibi bir kural yok.

Zayıfları temizlemek, ya da güçsüzleri elemek gibi bir kural da yok.

Bunlar senin atadığın öznel değerler.

Yanılgıdan kaynaklı inançların.

Diğer alternatifler de var.

Yardımlaşmak da var.

Senin şu en güçlüyü seçmek diye takılıp kaldığının sonu nedir?

Hayatta kalmak.

E diğer şekilde de hayatta kalabiliyorlar.

Kıstasın bu ise eğer, o kıstas patladı.

Kimseyi öldürmemek için bir engelin yok, ama öldürmek için bir zorlama da yok. (O opsiyonların neden elenmesi gerektiğini söyleyebilmek ve peşisıra kanıtlayabilmek durumundasin ki, senin durumunda hangi hakla ve neye dayanarak gerekliliklerden bahsediyorsun? Ya da olması gerekenlerden?)

Ve devamında, seçimleri sen yaptığını zannediyorsun ama sen yapmıyorsun.

Doğal seçilim yapıyor. Yapmış.

Kaldı ki özgür irade var mı ki bir takım seçimlerden bahsediyorsun?

Bir psikopat empati kurmaz. Dilediğini yapar.

Ama pozitif hukuk ve cezai yaptırımı getirirsen bir tercih yapabilir. Daha doğrusu yapmak zorunda kalır.

Yapabilir mi? Hayır onu da yapmaz!

İçindeki hayatta kalma dürtüsü ile kafasına göre hareket etme dürtüsü çarpişır.

Hangisi galip gelirse ona göre, onun boyunduruğunda hareket eder.

O pozitif hukuğu getiren ise toplum. Toplumu getiren şey ise doğal seçilim. Pozitif hukuğu, ahlakı mahlakı da.

Varyasyonlar ortaya çıkar. Doğal seçilim determine eder.

Birileri de kalkıp öyle de yapabilirdik, böyle yapmamamız için de hiçbir engel yok der durur.

Olmuş bitmişin üzerinden boşuna uğraşıp duruyorsun.

Sana dedik ki, toplum olmasaydı beyninin üst kabuğu, üst kabuğun da olmasaydı materyalizm dahi olmayacaktı. Olmayasaydı ne farkedecekti? Hiçbirşey! Hominid kalacaktık. Ama olmuş işte. Böyle olmuş.

Bahsettiğin yolak içinde bulunduğumuz durumla örtüşmüyor. Nasıl örtüşeceğini, pratikteki karşılığını göster diyoruz, onu da göstermiyorsun?

Kurt/köpekleri düşün. Bunların bir bölümü çok yabani. İnsanlara hiç yaklaşmıyor. Bu yüzden de yiyecek çalmak olsun, ya da sunulabilecek bir miktar yiyecek olsun, bundan faydalanamıyor. Ortadan kalkıyor ya da zor duruma düşüyor. Diğer grup ise insanlara çok yaklaşıyor. Bu sefer de insanların korkması, ya da çok fazla kuzu vb. çalınması olabilir, insanlar tarafından kıyıma uğruyor. Başka bir grup ise belli bir miktarda yaklaşıyor. Ne çok fazla rahatsız ediyor, ne de bir şekilde besinsiz kalıyor. Optimum çizgi. İşte doğal seçilim o optimum çizgiyi belirleyendir. Ortada ille öl/öldür şeklinde bir kural yoktur. Bu, sendeki bir yanılsama sadece. Kurtlar her durumda istedikleri gibi öldürme özgürlüğüne sahip. Ama doğal seçilim bir şekilde bunu sonuna kadar kullanmayanları seçiyor. Ama sen kalkıp, o kurtlar sonuna kadar öldürme özgürlüğüne sahip neden yapmıyorlar. Bunlar din kaynaklı diyen kişi oluyorsun. Ya da o köpeklerin insanlarla dost olabilecek kadar ılımlı olanları evcilleştirilip bir şekilde soyunu devam ettiriyor. Diğerleri ise ya insanlar tarafından yok ediliyor ya da doğada hayatta kalma şansını deniyor. Elenmesi de opsiyonlardan biri. Evcilleştirilenler her durumda en azından dötü kurtardı. Çerçeve ne: doğa, insanlar ve köpekler arasındaki "denge" oyunu. Ya hep ya hiç değil. İnsanların daha saldırgan olduğu yerde mesela, hiç yaklaşmayanlar kazanır. Ya da sadece onların bir şansı olur. Aksi ve değişik durumlarda ise o çizgi ileriye geriye doğru hareket eder durur.

Senin kafaya göre o köpekler dile gelse uzak duranlar yaklaşanlara/evcilleşenlere diyecek ki: ulan hangi din-idealizm aklınıza soktu bunu inançlı yalaka pezevenkler! :)

Sen canlılığın sahnelediği oyunun "hayatta kalanlar üzerinden sahnelendiğini" ve hayatta kalmak için her ne yolu izledilerse, ister gen ister mem işte "onları" bir sonraki kuşağa taşıdıklarını göremiyor, hesap edemiyorsun. Sonra da kalkıp, hayatta kalanların bir sonraki kuşağa taşıdıkları özellikleri sorguluyorsun.

Nesnellikten bahseden sen, gerekliliklerden bahseden gene sen. Bu nasıl iş?

Güçlüyü güçsüzü seçmek gibi bir gereklilik yok. Böyle bir kural da yok.,

Üst memelilerde yok!

Amip gibi hareket etmiyoruz işte. Anlasana şunu.

Bazı konularda güzel adamsın ama

İster apur ister köpür, sen canlılığı anlamamışsın.

İnsanlık zibilyon senedir türünü senin dediklerinin aksi şekilde (de) devam ettiriyor, sen hala başka birşeylerden bahsediyorsun.

Bu iş toplumla da oluyor. Hemi de böyle sapına kadar ahlakla/kurallarla oluyor. Doğal seçilim de bunu seçmiş. Geçmiş olsun.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlılık, evrim ve doğal seçilim yanlış anlaşılmış görünüyor.

Tekrar yazayım, bu iş güçlü güçsüz oyunu değil. Öldün ya da öldürdün oyunu değil. Sadece bu değil.

Sadece ve sadece elenenler ve geri kalanların oyunu.

Uygunların oyunu

Uyum sağlayanların oyunu.

En uygunların oyunu.

Bir şekilde yolunu bulanların oyunu.

Geriye kalanların üzerinden okuma yapabilen bunu anlar.

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...