Jump to content

Bilimsel bilgi ile inanç arasındaki fark nedir?


Recommended Posts

Hepimiz "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığını biliyoruz. Fakat sorun şu ki; bu bilgiye gözlem, deney yada matematiksel bir ifade ile ulaşmadık. Pratikte %100 doğru olduğuna emin olduğumuz bu bilginin ikincil kaynaktan edinilmesi, onu inanç yapar mı? Tüm bilim insanlarının, toplumu "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığına inandırarak, küresel boyutta sosyal bir deney yaptığı bir senaryo mümkün olabilir mi? Bilginin kaynağının bilim insanları olması o bilgiyi inanç olmaktan çıkarır mı? İnanç ile bilimsel bilgiyi ayıran ince çizgiyi keşfetmek istiyorum.

(Bizzat gözlemlerimizle doğrulayabildiğimiz bilgiler konunun dışında.)

(Antarktika yerine, çıplak gözle gözlemlenemeyen bir gök cismini de örnek gösterebiliriz)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hepimiz "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığını biliyoruz. Fakat sorun şu ki; bu bilgiye gözlem, deney yada matematiksel bir ifade ile ulaşmadık. Pratikte %100 doğru olduğuna emin olduğumuz bu bilginin ikincil kaynaktan edinilmesi, onu inanç yapar mı? Tüm bilim insanlarının, toplumu "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığına inandırarak, küresel boyutta sosyal bir deney yaptığı bir senaryo mümkün olabilir mi? Bilginin kaynağının bilim insanları olması o bilgiyi inanç olmaktan çıkarır mı? İnanç ile bilimsel bilgiyi ayıran ince çizgiyi keşfetmek istiyorum.

(Bizzat gözlemlerimizle doğrulayabildiğimiz bilgiler konunun dışında.)

(Antarktika yerine, çıplak gözle gözlemlenemeyen bir gök cismini de örnek gösterebiliriz)

Antarktikayı doğrulayan daha başka bir sürü şey var.

Sana Antarktika diye bir kıta var mesajı ilk geldiğinde inançtır.

Hükmü yoktur

Ancak daha sonra edindiğin diğer şeyler onun yerini açar.

Puzzle gibi.

Puzzle'ın parçalarını boşluklara ve resme bakarak bulursun.

Antarktikayı doğrulayan en az 10 bin tane farklı detay vardır kafanda.

Kuşlardan, bulutlara, internetteki resimler, gemiler, insanların anlattığı hikayeler,

Binlerce farklı veri o Antarktika mesajının etrafını çevreliyor.

Sen de puzzle'daki yerine oturtuyorsun.

Ama Türkiyede Antarktika nedir bilmeyenler vardır. Kesinlikle vardır.

Onlardan farkın sadece bir tane fazla Antarktika vardır mesajı değil.

Bu mesajı doğrulamak için gelen binlerce farklı veri ve Antarktika mesajı = Bilgi

Zaten Antarktika nedir bilmeyenle yan yana gelirsen görürsün onun eksikliğini.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnanmak bizim doğamızdadır muhakkak bir şeyi doğrulamamız ona inanmamız anlamına gelir. Lakin fark bu inançlara yaklaşımdır.

Bilinemeyecek veya henüz bilinmemiş bir şeyi kabul etmek dini inançtır bu bilimde söz konusu olamaz. Nedir bilmek? Tamamen izah edebilmek. Yer çekimini fark ettiğimizde neyden meydana geldiği ve nasıl çalıştığı sorularının cevaplarını bilmiyorduk ama bu gün tüm mekaniği ve temeli ile açıklayabiliyoruz. Yerçekimi hem izah edilebilecek hem edilmiş bir bilgidir. Bu işte bilmek kavramak vs. Bilimsel bilgi budur. Şuan olmasa bile tamamen kavranabilecek, yalanlanabilecek geri kalan tüm bilimsel bilgilerle uyumlu olacak kendi bünyesinde çelişkiler barındırmayacak bir bilgi olmalıdır %100 değil belki ama %100 olmadığı da bilinebilir. Mesela ben haritada yer almayan bir adanın varlığından bahsetsem bu bilimsel bilgiye girebilecek bir bilgidir. Çünkü yalan olup olmadığı anlaşılabilir.

Bir temel hususta bu yalan olduğu anlaşıldığında terk edilmeye hazır olunmasıdır. Bilim mükemmel değildir lakin mükemmel olan hiç bir şeyin olmadığının farkındadır. Burası en önemli kısım. Güncellenebilir değilse bilimsel değildir.

Gel gelelim mistik yönüne, burada bilgi ve inanç bilime benzemez. İspatlanamayacak bir şeye inanılabilir hatta ispatlanamayacak olması kabul bile edilir. Çünkü ön kabullerin gerçek bir ispatı yoktur. Evrenin tamamı aynı kurallara tabi olmak zorundadır bilimde dinde öyle değildir. Geçmişte yaşanan doğa üstü olarak nitelendirdiğimiz olayların bu gün yaşanma zorunluluğu yoktur. Cinlerin tespit edilebilme zorunluluğu yoktur. Duaların ne zaman işe yarayıp ne zaman yaramadığının tespit edilebilme zorunluluğu yoktur. Her şey Allah'ın taktiridir lakin Allah tam olarak neyi taktir eder neyi etmez bu bilinemez. Ruh adam akıllı matematiksel olarak izah edilmez zorunlu değildir. Sadece var olduğuna inanman yeterlidir.


Antartika örneğine gelelim mesela, sen Antartika'nın var olduğu ve nasıl bir yer olduğu hakkında ki tüm kanıtları bilmiyorsun. Bildiğin somut şeyler var ama tek başına yeterli olmayabilir. Lakin bu kanıtların var olduğuna inanıyorsun veya güveniyorsun. Yani tamamen izah edildiğine. Araştırdığında yeni somut kanıtlara ulaşabiliyorsun. Buna karşılık dinde ki ahiret inancını ele alalım. Kimse orayı Antartika'nın bilindiği gibi bilmiyor. Birileri Antartika'ya gidip gelebiliyor birileri oranın resmini çekebiliyor uydular tarayabiliyor oradan eriyen buzullar hesaplanabiliyor vs. Bunlar hiç yapılmamış olsa bile yapılabilecek şeyler. Ve bir başkası da aynı yollardan Antartika'yı bilebilir. Nasıl bilinebileceği ortaya konmuş. Tüm bilgilerimiz silinse gene o bilgileri inşa edebiliriz.

.

Ahiret için ise kimsenin doğru dürüst bilgisi yok. Gelen bilgiler gene mistik yollarla ele geçiyor ve o mistik yollara sahip insanlar dışında kimse aynı yöntemle o bilgileri teyit edemiyor. Vahiy almanın bir yolu yok meleklerle konuşmanın yolları yok. Geçmişten gelen ahiretle ilgili bilgiler sadece geçmişte elde edilebilecek bilgiler. Ancak beklenen şüpheye yer kalmaksızın kabul edilmesi. Ve bu ahirete inanlar tarafından da biliniyor. Buna rağmen inanılıyorsa bu dini inanç. Bilimde böyle bir şeyin gerçerliliği olamaz.

Biraz düzensiz bir yazı oldu kusura bakmayın okuyana teşekkürler.

tarihinde depresyon_ tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Hepimiz "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığını biliyoruz. Fakat sorun şu ki; bu bilgiye gözlem, deney yada matematiksel bir ifade ile ulaşmadık. Pratikte %100 doğru olduğuna emin olduğumuz bu bilginin ikincil kaynaktan edinilmesi, onu inanç yapar mı? Tüm bilim insanlarının, toplumu "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığına inandırarak, küresel boyutta sosyal bir deney yaptığı bir senaryo mümkün olabilir mi? Bilginin kaynağının bilim insanları olması o bilgiyi inanç olmaktan çıkarır mı? İnanç ile bilimsel bilgiyi ayıran ince çizgiyi keşfetmek istiyorum.

(Bizzat gözlemlerimizle doğrulayabildiğimiz bilgiler konunun dışında.)

(Antarktika yerine, çıplak gözle gözlemlenemeyen bir gök cismini de örnek gösterebiliriz)

Antarktika'nın varlığı uydu görüntüleriyle kesin olarak doğrulandı. İnançla bilimsel bilgiyi ayıran ince bir çizgide yok, o çizgi baya kalın :)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hepimiz "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığını biliyoruz. Fakat sorun şu ki; bu bilgiye gözlem, deney yada matematiksel bir ifade ile ulaşmadık. Pratikte %100 doğru olduğuna emin olduğumuz bu bilginin ikincil kaynaktan edinilmesi, onu inanç yapar mı? Tüm bilim insanlarının, toplumu "Antarktika" isimli bir kıtanın varlığına inandırarak, küresel boyutta sosyal bir deney yaptığı bir senaryo mümkün olabilir mi? Bilginin kaynağının bilim insanları olması o bilgiyi inanç olmaktan çıkarır mı? İnanç ile bilimsel bilgiyi ayıran ince çizgiyi keşfetmek istiyorum.

(Bizzat gözlemlerimizle doğrulayabildiğimiz bilgiler konunun dışında.)

(Antarktika yerine, çıplak gözle gözlemlenemeyen bir gök cismini de örnek gösterebiliriz)

Inanç yapmaz çünkü yarın kendin Antartika'ya gidip görebilirsin. Bir ucundan öbür ucuna yürüyebilirsin, araştırma istasyonunda zaman geçirip, Antartika'nın tek barında içki içip Türkiye'yi kurtarabilirsin. Türkiye'de bile Antartika'ya turistik gezi ayarlayan tur firmaları var.

Dini inanç ise ne yaparsan yap doğrulanamaz zırvalardan oluşur.

Bilimsel bir bilgi başkaları tarafından gözlemlenip doğrulanabilen bilgi demektir. Inanç ise doğrulanma ihtiyacı olmayan (hatta doğrulanamayacak) bilgidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dünyanın geoit olduğunu toplasan belki 1000 tane astronot atmosferin dışına çıkıp birincil dereceden gözlemleyebilmiştir. Geriye kalanlar birincil dereceden gözlemleyenlerin yardımıyla da, ikincil dereceden inceler. İkincil derecede ki kanıtlar yeterli ve uyumludur ki, dünya geoittir diyebiliyoruz.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimsel bilgi inacin kendisine dogru evrilmeye basladi ve nihayetinde "inanc da" bilimsellik boyutunda tartisilmaya baslandi...

Ornegin bir teorinin karsilamasi gereken bilimsel kriterler;

Gozlenebilme...

Deneysellik...

Yanlislanabilir olma...

Matematiksel ifadelendirilme... Vs dir...

Inancin(ornegin Tanri) gozlenebilir olmamasi, yanlislanabilir olmamasi, deneysel olmamasi nedeniyle bilimsel kriterleri karsilamadigindan bilimin alani disinda oldugu soyleniyordu...

Ama bilim gelismeler katetti ve oyle bir noktaya geldi ki, dugumu cozmek adina ortaya atilan kuramlar[sonsuz evren senaryolari,M kurami(herseyin teorisi)...vs] mevcut bilimsel kriterleri karsilamadigi halde bilimin gobeginde yer edindi, bilimsel boyutta tartisilmaya baslandi....

Yani mesela M kurami;

Gozlemsel degil...

Deneysel degil...

Yanlislanabilir degil...

Vs...

Sadece matematiksel ifadelendirilebilir...

Simdi "inanca" gozlemsel degil, deneysel degil, yanlislanabilir degil diye karsi cikanlar daha bilim adina ilk yudumu icen insanlardir, bilimin geldigi noktanin farkinda olmalari icin daha cok mesafe katetmeliler...

tarihinde Dotttore tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Antarktika'nın varlığı uydu görüntüleriyle kesin olarak doğrulandı. İnançla bilimsel bilgiyi ayıran ince bir çizgide yok, o çizgi baya kalın :)

Uydu görüntüleri ile kanıtlandığını söyleyen bilim insanları. Uydu görüntülerini izlemeyen birisi, uydu görüntülerini izlediğini iddia eden bilim insanlarına güvenirse, bu inanç mıdır?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Uydu görüntüleri ile kanıtlandığını söyleyen bilim insanları. Uydu görüntülerini izlemeyen birisi, uydu görüntülerini izlediğini iddia eden bilim insanlarına güvenirse, bu inanç mıdır?

İstediğin zaman kendin gidip izleyebilirsin :) Bu onu inanç yapmaz. Bilimin güzelliği bu zaten, herkes aynı sonuçları elde edebilir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimsel bilgi inacin kendisine dogru evrilmeye basladi ve nihayetinde "inanc da" bilimsellik boyutunda tartisilmaya baslandi...

Ornegin bir teorinin karsilamasi gereken bilimsel kriterler;

Gozlenebilme...

Deneysellik...

Yanlislanabilir olma...

Matematiksel ifadelendirilme... Vs dir...

Inancin(ornegin Tanri) gozlenebilir olmamasi, yanlislanabilir olmamasi, deneysel olmamasi nedeniyle bilimsel kriterleri karsilamadigindan bilimin alani disinda oldugu soyleniyordu...

Ama bilim gelismeler katetti ve oyle bir noktaya geldi ki, dugumu cozmek adina ortaya atilan kuramlar[sonsuz evren senaryolari,M kurami(herseyin teorisi)...vs] mevcut bilimsel kriterleri karsilamadigi halde bilimin gobeginde yer edindi, bilimsel boyutta tartisilmaya baslandi....

Yani mesela M kurami;

Gozlemsel degil...

Deneysel degil...

Yanlislanabilir degil...

Vs...

Sadece matematiksel ifadelendirilebilir...

Simdi "inanca" gozlemsel degil, deneysel degil, yanlislanabilir degil diye karsi cikanlar daha bilim adina ilk yudumu icen insanlardir, bilimin geldigi noktanin farkinda olmalari icin daha cok mesafe katetmeliler...

Bilim Tanrı'nın olmasına ihtiyaç olmadığını gösterme noktasına geldi. Bilimin geldiği nokta bu. Senin de iyi bildiğin gibi dinler (inanç) bu durum karşısında plank boyutuna indi. Allah'ınızı artık o boyutta arar oldunuz. Yok demenize az kaldı.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilim Tanrı'nın olmasına ihtiyaç olmadığını gösterme noktasına geldi. Bilimin geldiği nokta bu. Senin de iyi bildiğin gibi dinler (inanç) bu durum karşısında plank boyutuna indi. Allah'ınızı artık o boyutta arar oldunuz. Yok demenize az kaldı.

Aslinda tam tersi, yukarida degindigim gibi Yaraticinin bilimsel boyutta tartisilabilirligine kapi aralandi...
Link to post
Sitelerde Paylaş

aksiyom diye bişey var...

İspat edilemeyen ama öyle olduğu kabul edilen...

Bilim bu aksiyomlara dayan mıyor mu...

Yani bilim en başından inanca dayanıyor...

bir de insanlar ikiye ayrılır...

Bilim insanı...

Ne biliim insanı...

Bilim basindan inanca dayaniyor, sonra o inanci dogruluyan bilimsel metotlari kullaniyor...

Ama bilim adina oyle bir noktaya geldik ki, inancimizi dogrulayan metodumuz kalmadi, sadece inanir olduk...

Sonsuz evrenlere...

M kuramina vs...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Test edilebilir olup, test edildiğinde herkesin aynı sonuca ulaştığı konuları, "bilimsel bilgi" olarak tanımlayabiliriz.

Mesela, "uzayda dünyadan başka hayat olan gezegen yoktur" veya "insandan daha gelişmiş canlılar olamaz" gibi iddialar, inanç içerir.

"Hayat amaçsızdır ve ancak maddeden gelmiş olabilir" iddiası da aynı şekilde inanç içeren bir varsayımdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimsel bilgi, dinsel bilgi ikisi de inanca, yani güvene dayalıdır. Bilimsel bilgiye güvenin kaynağı ampirik doğrulanmaların bolluğu ve mantık ile uyum, dinsel bilgiye güvenin kaynağı küçükten yetiştirilme sırasında tek yönlü kodlanan nöron devreleridir.

İnançsız insan yoktur. İnançları rasyonel temeller üzerine kurulu insan vardır, rasyonaliteyle çelişen inançlara sahip insan vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimsel bilgi inacin kendisine dogru evrilmeye basladi ve nihayetinde "inanc da" bilimsellik boyutunda tartisilmaya baslandi...

Ornegin bir teorinin karsilamasi gereken bilimsel kriterler;

Gozlenebilme...

Deneysellik...

Yanlislanabilir olma...

Matematiksel ifadelendirilme... Vs dir...

Inancin(ornegin Tanri) gozlenebilir olmamasi, yanlislanabilir olmamasi, deneysel olmamasi nedeniyle bilimsel kriterleri karsilamadigindan bilimin alani disinda oldugu soyleniyordu...

Ama bilim gelismeler katetti ve oyle bir noktaya geldi ki, dugumu cozmek adina ortaya atilan kuramlar[sonsuz evren senaryolari,M kurami(herseyin teorisi)...vs] mevcut bilimsel kriterleri karsilamadigi halde bilimin gobeginde yer edindi, bilimsel boyutta tartisilmaya baslandi....

Yani mesela M kurami;

Gozlemsel degil...

Deneysel degil...

Yanlislanabilir degil...

Vs...

Sadece matematiksel ifadelendirilebilir...

Simdi "inanca" gozlemsel degil, deneysel degil, yanlislanabilir degil diye karsi cikanlar daha bilim adina ilk yudumu icen insanlardir, bilimin geldigi noktanin farkinda olmalari icin daha cok mesafe katetmeliler...

Bahsettiğin olaylar çıkarımsal sonuçlardır. Aynı mutlak düzenin olması için Tanrının var olması gibi, bilimde bunu kullanır aynı şey

Durum hemen atar yapmayın...

bilim kesinlikten söz etmez, haliyle bu yargı ile bilimi bir tutarsan tanrının varlığı kesinliğini kaybeder... o zaman kurana güle güle dersin.

Bilimin bazı sonuçları varsayımsal, dinin bazı sonuçları da varsayımsaldır ancak biri dogmatik yani mantığa bakılmaksızın kesin ve doğrudan kabul edilir, diğeri ise değiştirilebilir ve yenilenebilirdir.

►Yani neyle neyi aynı kefeye koyduğuna dikkat et

Ufak bir ekleme evrende düzen yoktur. Örnek sadece anlık bir kabuldür

tarihinde NotImportant tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Bilimsel bilgi inacin kendisine dogru evrilmeye basladi ve nihayetinde "inanc da" bilimsellik boyutunda tartisilmaya baslandi...

Ornegin bir teorinin karsilamasi gereken bilimsel kriterler;

Gozlenebilme...

Deneysellik...

Yanlislanabilir olma...

Matematiksel ifadelendirilme... Vs dir...

Inancin(ornegin Tanri) gozlenebilir olmamasi, yanlislanabilir olmamasi, deneysel olmamasi nedeniyle bilimsel kriterleri karsilamadigindan bilimin alani disinda oldugu soyleniyordu...

Ama bilim gelismeler katetti ve oyle bir noktaya geldi ki, dugumu cozmek adina ortaya atilan kuramlar[sonsuz evren senaryolari,M kurami(herseyin teorisi)...vs] mevcut bilimsel kriterleri karsilamadigi halde bilimin gobeginde yer edindi, bilimsel boyutta tartisilmaya baslandi....

Yani mesela M kurami;

Gozlemsel degil...

Deneysel degil...

Yanlislanabilir degil...

Vs...

Sadece matematiksel ifadelendirilebilir...

Simdi "inanca" gozlemsel degil, deneysel degil, yanlislanabilir degil diye karsi cikanlar daha bilim adina ilk yudumu icen insanlardir, bilimin geldigi noktanin farkinda olmalari icin daha cok mesafe katetmeliler...

Sanırım bu gibi durumlar, beyin kapasitesi yetersiz olunca ortaya çıkıyor. Şöyle ki, hipotez, varsayım, teori, ispat vs. gibi şeylerin hepsini birden akılda tutmak olası olmuyor galiba.

Bilimsel bilgi denen şey, gözlemlenmiş, tekrar edilebilir, ölçülebilir değerlerdir. Bu da öyle ki, nasıl ölçüleceği tarif edilir ve dileyen herkese ölçümü yapıp, bilgi olarak gösterilen sonuca ulaşacaktır. Işığın boşlutaki hızı böyle bir şeydir mesela. Antartika kıtası da öyle. Dileyen, bir gemiye, uçağa filan binip, bahsedilen koordinatlara gidip, Antartika kıtasına ulaşabilir. Ha, gider, bulamazsa, o zaman Antartika'nın yokluğu bilimsel bilgi olur, hepsi bu.

Birde bu bilimsel bilgiler arasındaki illiyetleri, yani bağlantıları açıklayan tanımlar, olgular vardır. Dikkat edin, bilimsel bilgi, ölçülüp biçilen, gözlenen değerlerdir. Siz insanı alıp DNA testi yaptıysanız, şöyle şöyle genler var diyorsanız, 46 kromozom var diyorsanız, bunlar bilimsel bilgidir. Siz bir yeri kazmış, oradan bir fosil bulmuşsanız, fosili muhafaza etmişseniz, bu bir bilimsel bilgidir, Siz dağa bayıra gidip şu kadar tür var bakıp görmüşseniz, dileyende gidip görebiliyorsa, bu bir bilimsel bilgidir, bunlar bir değerdir, bir sayı, bir ölçüm.

İşte bu bilgilerin arasındaki bağlantıların açıklaması vardır. Şimdi baktınız, maymunun DNA'sı şöyle, insanın ki böyle... Soru şu olacaktır:" Lan bu iki farklı türün DNA'sı neden bu kadar benziyor?" Yani bu ikisi arasında bir ilgi var mıdır?

Bu noktada iki şey çıkar, bu ikisi arasında bir bağlantı yoktur, ki buna tesadüf denir. Basitçe, pencerenizin açık olması, bakıp görüp test edebileceğiniz bir bilgidir. O anda tv'de Zeki müren konser veriyorsa, bu da bir bilimsel bilgidir, dileyen açıp bakar, görür, onaylar. Bu ikisi arasında bir bağlantı var mıdır? Camın açık olması ile zeki mürenin konser vermesi arasında? Bakılır, bir bağıntı bulunamaz, denir ki bu tesadüftür, bu iki değerin bulunması, alakasızdır.

Ya da arada bir bağlantı bulunur. Zeki müreni seven yan komşunuz bahçede oturuyordur. Eşiniz de, o da dinlesin diye camı açmıştır. Ve bunu ne zaman zeki müren çıksa TV'ye yapmaktadır. İşte size bir teori: "TV'de zeki müren varsa, Komşu duyabilsin diye Naciye Hanım camı açar."

Teori budur, iki değer arasındaki bağlantının kurulması. Teori gözlenmiştir, somuttur, test edilebilir. Nasıl çürütüleceği filan bellidir. Evrim teorisi böyle bir şeydir. Canlılarda gözlenen çeşitlilik ve ortak özelliklere dair değerler arasındaki bağıntıyı anlatır.

Birde gene ortada bir takım değerler, yani bilimsel bilgiler vardır, ama bir türlü bir arada bir alaka kurulamamaktadır. Tesadüf olabilir mi, elbette, fakat ya değilse?

Gene cama bakalım. Tamam, zeki müren çalıyor TV'de. Cam da açık.... Şimdi, bu ikisi alakasız, yani bir tesadüf müdür? Yoksa bir bağlantı var mıdır?

Şimdi bu bilinemeyen bir şey, naciye hanıma soramadık. Camın ne zaman, nasıl açıldığını bilmiyoruz. Konser nerdne çıktı onu da bilmiyoruz. Fikir yürütürüz, bir bağlantı kurmaya çalışırız. Deriz ki mesela: "Yahu evin genç kızı pek sever bu şarkıyı, tepinir, her yer toz olur, o yüzden de camı açar." Biri de derki: "Yahu Naciye hanım pek bir düşüncelidir, komşu da duysun diye açar camı." Öteki de derki:"Yahu ne alaka, eve DDT sıkmıştı naciye hanım, hava alsın diye açmıştır camı..."

İşte buna da varsayım denir, yan, hipotez. Bunlar, aradaki bağlantının, teori gibi, bilinen, test edilmiş, sağlam bir tarifine dair fikir yürütmelerdir. Böylece bu fikirler denenebilir. Okul dönüşü evin kızının önüne çıkılıp sorulabilir, Naciye hanıma gidilip sorulabilir vs. vs. Basitçe, camın açılması ve zeki müren mevzusunun bağlantısı için sorgulanacak şeyler belirlenmiş olur ve bunlara varsayım denir.

Varsayım, yani hipotez ile teori arasındaki fark, teorinin test edilmiş, sorgulanmış ve değerler arasındaki bağlantıyı sağladığının gözlemlenmiş olmasıdır. Bu açıdan teoride bir tür bilimsel bilgidir.

İşte burada elde etiiğimiz bilimsel gözlem, bilgi, yani değer ise, Dottore'nin aklının bunları alamayacak kadar ufak oluşudur. Zira M-Theory vs. bir teori değil, bir varsayımdır. Kainatın yapısal hali ile ilgili bir açıklama ortaya koyar, doğrulanabilmesi için gereken araştırmalara ihtiyaç duyar.

Ama bu bir varsayımdır, o yüzden kimse çıkıp, "EFenim M-Theory'ye göre, kainat 5 milyar yaşında olduğu için, bu galaksi burada olmaktadır..." falan demez.

Tanrı dene şeyin gözlemlenmesi değil, nasıl gözleneceği dahi tarif edilememiş halde. Tanrı ile diğer değerleri bağdaştıran hiç bir teori ortaya konabilmiş değil. Bu durumda tanrı bir varsayım dahi olamaz. Zira, her aklınıza geleni bir varsayım olarak ortaya koyamazsınız. Neden mi, zira bir varsayımın doğrulanma yolu zor olabilir ama, yanlışlama yolu çok daha basit olabilir. Desem ki, "Efenim camın açık olması ile zeki mürenin tv de olması arasındaki bağ, bahçede yaşayan cinin zeki müren sevdasıdır..." Bunu doğrulamak pek bir zor olabilir, fakat yanlışlamak çok, ama çok basittir: Nerde, hani bu cin?

Efenim, kainat yoktu, tanrı yaratıverdi. Böyle bir varsayım, doğduğu anda çürüktür zaten. Varsayımlar, ancak bilimsel bilgiler arasındaki bağlantıları belirtmeye dair olabilir. Yani, tanrının varlığı bir bilimsel bilgi, yani ölçülebilir, görülebilir, test edilebilir bir bilimsel bilgi olmalıdır, kainatın yokluktan var oluşda aynen bir bilimsel bilgi olmalıdır ki, bu ikisi arasında bir bağlantı varsayılabilsin. Tanrının varlığına dair bir bilimsel bilgi yokken, haliyle tanrının varlığı ile kainatın varlığı arasında kurulabilecek bir bağıntı da var olamaz.

Dincilerin kafa karıştıran zırvalıklarının başında bu husus yer alır. Bir teori ya da varsayım, ancak var olan bilimsel bilgiler arasında kurulabilir. NAciye hanım mı? O kim? Bırakın bu evi, bu mahalle de bile bir Naciye hanım yok, hiç te var olmadı. Şu anda nasıl böyle bir varsayım kurulabilir: "Yahu Naciye hanım pek bir düşüncelidir, komşu da duysun diye açar camı."

Basitçe, bir şeyin mevcut değeri, yani olan ölçümü, yaninin yanisi bilimsel bilgi üzerinden, olmayan bir şeye bir bağlantı kurulamaz. Bu bağlantı baştan yanlış olacaktır. Emin olabilirsiniz. Değilseniz, tanrı gördüğünüz her yere süper zenci koyun, o zaman farkedersiniz nasıl ahmakça bir çıkarım, bir varsayım yaptığınızı.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 3 months later...

Varlık, bir şekilde orda bir yerde varsa, görünmesede göze, görülür yan etkenleriyle. radara yakalanmayan uçaklardan stealth f117'yi sırplar nasıl düşürdü? Bir yerde varlık gerçekse, zaten orada vahiy gibi bir aktarıma veya iletime ihtiyaç duymak en saçma yöntemdir, hele de bu işi tanrı yapıyorsa.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...