Jump to content

Tanrı inancı evrimsel midir?


Recommended Posts

Delilik evrimsel değildir.

İnsan denilen türün sınıflandırması yapılırken "Kendini Napolyon sanmak" gibi şeyler özellik değildir.

Arızadır, hastalıktır.

Doğada hastalık nedir?

Kazanılan yeni bir özelliğin doğal seçilim tarafından yeğlenmemesidir. Eğer yeğlenirse o bir hastalık olmaktan çıkar.

Ayrıca bir nitelik, ne kadar anormal olursa olsun, doğal seçilim tarafından yeğlenirse, o nitelik kalıcıdır.

Örneğin... Orak hücreli anemi günümüzde bir hastalıktır belki ama, bundan onbinlerce yıl önce yeğlenen bir nitelik olarak ortaya çıkmıştır.

Bu anemide kırmızı kan hücreleri sıtma parazitine karşı dirençlidirler. Sıtmanın yaygın olduğu Afrika'da oral hücreli anemisi olanlar yeğlenmişlerdir. O hastalar genlerini yeni nesillere geçirmişlerdir. Bu nedenden oral hücreli anemi hastaları çoğalmıştır.

Tanrı inancı bir delilik olabilir. Ama yeğlenmiştir. O halde bu inanç kalıcıdır ve kökeni evrimdir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 65
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bütün ilkel kabileler kendi kökenleri hakkında bazı mitlere sahiptirler. Ayrıca bu kabileler kendileri ile diğerleri arasındaki farklara çok büyük önem verirler. Bu inançların çoğu rasyonel olmadıkları gibi, hemen hepsi fantazilerle bezenmiş doğa üstü yaklaşımlardır. Çoğu kere bu kabilelerin geçmişte yaşamış ve kabileyi bir araya getirmiş bir lideri vardır. Bu lider olağanüstü yetenekler ve ilahi bilgilerle ile donanmıştır. Bu liderin öğretileri sorgulanamaz. Reddedilemez. Olduğu gibi kabul edilmelidir.

Wilson'a göre bu ilkel kabilelerin bu şekilde davranmasının evrimsel bazı avantajları vardır. İlk insanlar ve ilk insan toplumları bu davranışı sergileyerek varlıklarını koruyabilmişler, nesillerini sürdürebilmişlerdir. Bu şekilde davranmak ve inanmak bu insanlara evrimsel bir avantaj sağlamıştır. Bu avantaja sahip olmayanlar ortadan kalkmışlardır. Aslında bazı hayvanlar da liderlerini izlerle. Sürüdeki düzenden lider sorumludur. Dominan bir erkek hayvan sürüye hakimdir. Diğerleri sorgusuz sualsiz onun emirlerini yerine getirirler.

Bir milyon yıl kadar önce insanların öncüler olan hominidlerde, beyin hızla büyümeye ve bu yaratıklar giderek daha akıllı ve bilinçli olmaya başlamışlardır. Önce küçük topluluklar şeklinde bir araya gelen bu insan öncüleri, zamanla bir liderin etrafında toplanan daha geniş toplumlar oluşturmaya başlamışlardır. Lider kavramı oluşmuş ve onun emirleri yasalaşmıştır.

Yalnız burada ilginç bir çeliski vardır. İnsanlar giderek daha akıllı olmaktadırlar. Bu entellektüalite toplumun mevcut düzenine ve liderine meydan okumayı gerektirmektedir. Bazı entel bireyler lidere karşı geleceklerdir... Bu kaçınılmazdır.. Hayvan sürülerinde, örnegğn kurtlar ve aslanlarda lidere meydan okunur ve onun yeri alınır.. İnsan toplumunda buna teşebbüs toplumda bir kaos ve düzensizlik yaratacak ve toplum dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Ya da akıllı bireyler toplumdan uzaklaşacak ve toplum çözülerek yok olacaktır. Harvard Üniversitesinin ünlü biyoloğu Edward O. Wilson insanların neden dindar olduğunu çok ilginç bir kuramla açıklıyor..

Wilson'a göre bu maymunumsu ilk insanlara olan doğal baskılar, onların liderlerine çok daha sıkı bir şekilde bağlanmalarını sağlayacak bazı inançların ortaya çıkmasina neden olmuştur. Daha doğrusu kendi liderlerinin rasyonel olan veya olmayan her türlü kararını ve emirlerini izleyen insansı toplumlar varlıklarını sürdürmüşler ve bu davranış ilerde insanlar için bir norm olmuştur.. Kabile üyeleri liderlerini ve onun her türlü emirlerini sorgusuz ve sualsiz kabul etmeye ve izlemeye başlamışlardır. Bu ilk hominidlerin sahip olduğu akıl onların hem çesitli aletler dizayn ederek ilerlemelerini, hem de rasyonal olmayan ama, kabilenin geleceği için çok daha önemli olan bazı dinsel geleneklerin, mit ve efsanelerin sorgulanmadan oldukları gibi kabul edilmelerini sağlamıştır.. Kabilenin bütünlüğünü korumak için bazı mit ve fantastik efsanelere gereksinim vardır. İnsanlar arasındaki ilişkiler bu efsaneler aracılığı ile aksamadan sürdürülmüşlerdir.

Ne kadar sapık ve saçma olurlarsa olsunlar, bazı mitler ve efsaneler, dinler ve inançlar insanları bir arada tutmaktadırlar. İslam'a inananların bir ümmet oluşturmasının nedeni budur.

Bütün saçmalığına ve insan akıl ve mantığına aykırı olmasına rağmen İslam ve diğer dinler, hala varlıklarını sürdürmektedirler. Bu ilginç durum açıkca insan olarak yalnız ne kadar zayıf ve nahif olduğumuzu değil, aynı zamanda zayıflığımızın genlerimize işlenmiş olduğunu da göstermektedir. Dinlere ve Tanrı'ya inanmak doğanın insana olan baskısıdır. Bundan bir milyon yıl kadar önce ortaya çıkan bu durumu düzeltmek belki de mümkün değildir.


NOT:
Wilson'un bu görüşü ayrıca ateizmle ilgili bazı gerçekleri de açıklayabiliyor. İnsanların küçük bir azınlığı dinlere inanmıyor. Bunun nedeni doğada mevcut çesitlilik. Her canlıda bu çesitlilik var. Ateizm de bu genetik çesitliliği simgeliyor. Artık doğanın insan yaşamına bu şekilde bir baskı yapması önemli değil. Çağdas toplumlar varlıklarını sürdürmek için bazı mit ve efsanelere gereksinim duymuyorlar. Öyle ise artık ateizmin yok olması için bir baskı da yok. Hatta diyebilirim ki teizmin yok olması için bir baskı var. İnsan aklı ve entellektüalitesi teizme karşı geliyor. İnsan uygarlığı da teizme karşi gelmeye başladı. Zamanla ateist sayısı artmak ve teizme üstün olmak zorunda.. Bu süreçin başladığına eminim. Ama hızını bilemem.. Bu süreç kaç yüz yıl sürecek.. Kaç nesilde insanlar bu saçma dinlerinden kurtulacaklar? Bilmiyorum. Ama bu işin gerçekleşeceği kesin..

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnsanın savunmasız ve nacizane durumu bir lidere bir sığınmacıya gerek duymakta. Eski zamanlarda kitleleri yönlendirme, bir dominan kişi kurallarını yansıtma hatta yeri gelince tanrılaşma gibi oluşumları görmekteyiz. Günümüzdede hala bu tarz etkiler sürmekte.Toplumların entellektüelleşmesiyle beraber teizmin artık bu dominant yönü gevşemeye başlamış hatta yok olması için bir sebep olmuştur.Tanrı inancının evrilmesi ile fikirsel bir evrim paralel gitmiş tanrı bu yolun sonunda fikre yenik düşmüştür.

tarihinde Abdul Alhazred tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

 

Bu aktardıklarından benim edindiğim en çarpıcı perspektif şu ki, din denen olayı bir liderlik fenomeni olarak, bunun etrafında derleniş olarak anladığımızda dinin ne olduğu ve hangi ihtiyaca yanıt verdiği konusunda ayakları yere basan bir kavrayış edinmek kolaylaşıyor. Bu dinin "ulvi motiflerinin", ritüellerinin topluluğu lidere bağladığı, asıl yapıştırıcının onun (liderin, peygamberin) kuşa bak dercesine işaret ettiği tanrı, melek, şeytan gibi şeyler olmadığı ortaya çıkıyor. Burda insanları bir din etrafında bir arada tutan asıl tutkalın bizzat lider konumundaki somut bir kişi olması gerektiği sonucu da çıkıyor.

Bu çıkarımlar bir yanıyla Muhammed'in gerçekten yaşayıp yaşamadığıyla ilgili tartışmalara da yeni bir soluk getirmelidir kanımca.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün ilkel kabileler kendi kökenleri hakkında bazı mitlere sahiptirler. Ayrıca bu kabileler kendileri ile diğerleri arasındaki farklara çok büyük önem verirler. Bu inançların çoğu rasyonel olmadıkları gibi, hemen hepsi fantazilerle bezenmiş doğa üstü yaklaşımlardır. Çoğu kere bu kabilelerin geçmişte yaşamış ve kabileyi bir araya getirmiş bir lideri vardır. Bu lider olağanüstü yetenekler ve ilahi bilgilerle ile donanmıştır. Bu liderin öğretileri sorgulanamaz. Reddedilemez. Olduğu gibi kabul edilmelidir.

Wilson'a göre bu ilkel kabilelerin bu şekilde davranmasının evrimsel bazı avantajları vardır. İlk insanlar ve ilk insan toplumları bu davranışı sergileyerek varlıklarını koruyabilmişler, nesillerini sürdürebilmişlerdir. Bu şekilde davranmak ve inanmak bu insanlara evrimsel bir avantaj sağlamıştır. Bu avantaja sahip olmayanlar ortadan kalkmışlardır. Aslında bazı hayvanlar da liderlerini izlerle. Sürüdeki düzenden lider sorumludur. Dominan bir erkek hayvan sürüye hakimdir. Diğerleri sorgusuz sualsiz onun emirlerini yerine getirirler.

Bir milyon yıl kadar önce insanların öncüler olan hominidlerde, beyin hızla büyümeye ve bu yaratıklar giderek daha akıllı ve bilinçli olmaya başlamışlardır. Önce küçük topluluklar şeklinde bir araya gelen bu insan öncüleri, zamanla bir liderin etrafında toplanan daha geniş toplumlar oluşturmaya başlamışlardır. Lider kavramı oluşmuş ve onun emirleri yasalaşmıştır.

Yalnız burada ilginç bir çeliski vardır. İnsanlar giderek daha akıllı olmaktadırlar. Bu entellektüalite toplumun mevcut düzenine ve liderine meydan okumayı gerektirmektedir. Bazı entel bireyler lidere karşı geleceklerdir... Bu kaçınılmazdır.. Hayvan sürülerinde, örnegğn kurtlar ve aslanlarda lidere meydan okunur ve onun yeri alınır.. İnsan toplumunda buna teşebbüs toplumda bir kaos ve düzensizlik yaratacak ve toplum dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kalacaktır. Ya da akıllı bireyler toplumdan uzaklaşacak ve toplum çözülerek yok olacaktır. Harvard Üniversitesinin ünlü biyoloğu Edward O. Wilson insanların neden dindar olduğunu çok ilginç bir kuramla açıklıyor..

Wilson'a göre bu maymunumsu ilk insanlara olan doğal baskılar, onların liderlerine çok daha sıkı bir şekilde bağlanmalarını sağlayacak bazı inançların ortaya çıkmasina neden olmuştur. Daha doğrusu kendi liderlerinin rasyonel olan veya olmayan her türlü kararını ve emirlerini izleyen insansı toplumlar varlıklarını sürdürmüşler ve bu davranış ilerde insanlar için bir norm olmuştur.. Kabile üyeleri liderlerini ve onun her türlü emirlerini sorgusuz ve sualsiz kabul etmeye ve izlemeye başlamışlardır. Bu ilk hominidlerin sahip olduğu akıl onların hem çesitli aletler dizayn ederek ilerlemelerini, hem de rasyonal olmayan ama, kabilenin geleceği için çok daha önemli olan bazı dinsel geleneklerin, mit ve efsanelerin sorgulanmadan oldukları gibi kabul edilmelerini sağlamıştır.. Kabilenin bütünlüğünü korumak için bazı mit ve fantastik efsanelere gereksinim vardır. İnsanlar arasındaki ilişkiler bu efsaneler aracılığı ile aksamadan sürdürülmüşlerdir.

Ne kadar sapık ve saçma olurlarsa olsunlar, bazı mitler ve efsaneler, dinler ve inançlar insanları bir arada tutmaktadırlar. İslam'a inananların bir ümmet oluşturmasının nedeni budur.

Bütün saçmalığına ve insan akıl ve mantığına aykırı olmasına rağmen İslam ve diğer dinler, hala varlıklarını sürdürmektedirler. Bu ilginç durum açıkca insan olarak yalnız ne kadar zayıf ve nahif olduğumuzu değil, aynı zamanda zayıflığımızın genlerimize işlenmiş olduğunu da göstermektedir. Dinlere ve Tanrı'ya inanmak doğanın insana olan baskısıdır. Bundan bir milyon yıl kadar önce ortaya çıkan bu durumu düzeltmek belki de mümkün değildir.

NOT:

Wilson'un bu görüşü ayrıca ateizmle ilgili bazı gerçekleri de açıklayabiliyor. İnsanların küçük bir azınlığı dinlere inanmıyor. Bunun nedeni doğada mevcut çesitlilik. Her canlıda bu çesitlilik var. Ateizm de bu genetik çesitliliği simgeliyor. Artık doğanın insan yaşamına bu şekilde bir baskı yapması önemli değil. Çağdas toplumlar varlıklarını sürdürmek için bazı mit ve efsanelere gereksinim duymuyorlar. Öyle ise artık ateizmin yok olması için bir baskı da yok. Hatta diyebilirim ki teizmin yok olması için bir baskı var. İnsan aklı ve entellektüalitesi teizme karşı geliyor. İnsan uygarlığı da teizme karşi gelmeye başladı. Zamanla ateist sayısı artmak ve teizme üstün olmak zorunda.. Bu süreçin başladığına eminim. Ama hızını bilemem.. Bu süreç kaç yüz yıl sürecek.. Kaç nesilde insanlar bu saçma dinlerinden kurtulacaklar? Bilmiyorum. Ama bu işin gerçekleşeceği kesin..

 

Tamam, temel olarak itiraz edecek pek bir şey yok.

Ama bir şeyleri anlamak gerekiyor önce.

Düşünmek, pahalı bir eylemdir.

Nasıl pahalıdır? Evet, beyin çok oksijen harcar, çok besin yakar. Basitçe enerji gereksinimi daha yüksektir. Ve bu enerjiyi karşılamak zordur.

Doğada görülen, iki yöntemin temel olarak tercih edildiğidir. Birisi enerji verimli hayat. Diğeri yüksek enerji edinme kabiliyeti.

Basitçe, enerji verimli hayat için, bir anakonda, bir timsah güzel örnek olacaktır. Bu canlılar, bir öğün yiyerek aylarca yaşayabilir. bunu enerji harcama ihtiyaçlarını olası en düşük seviyeye çekerek yaparlar.

bu enerji verimli canlılara bakarsanız, ortak özellik, hepsinin gayet gelişmemiş beyinlere sahip olduğudur. Enerji verimi için en kolay harcanabilecek kabiliyet, beyindir.

Bu skalanın en üstünde insan yer alır, öyle ki, enerji verimi en düşük olan, hayatta kalmak için en fazla enerjiye ihtiyaç duyan canlıdır hemen hemen.

Enerji verimliliği öyle verimli bir doğal seleksiyondan sıyırma yoludur ki, bu gün pek çok canlı milyonlarca yıldır, adam gibi bir beyne dahi sahip olmadan öylece yaşayıp gelmişlerdir.

Özellikle sürü canlılarında sık görülen bir husus, bu verimi sağlamak üzere, sürüdeki alfa bireyin, yani dominant sürü liderinin, sürünün kaynaklarını bolca tüketmesi, bunun karşılığında da düşünme görevini üstlenmesidir. Yani, sürü ne yapacak, ne edecek, o düşünür. Zira düşünmek için harcayacak enerjisi ve kaynağı vardır.

Bir koyun sürüsünü düşünün. Başını yere yapıştırıp akşama kadar otlamak zorunda. Kurt geliyor mu diye düşünmeye, bakınmaya zamanı, vakti yok. Ne olur, sürü lideri koç, en güzel otlara sahip olur. Çabucak yer, güzelce. Ve görevini ele alır, ortalığa bakar, kurt geliyor mu gözetler, düşünür, hesap eder o koyun aklıyla, kendi çapında. Ve bir tehdit farkederse, basitçe uzaklaşır, gider. Sürüde peşinden. Böylece tehditten uzaklaşmış olurlar.

Öyle ki, bir şekilde hasbel kader sürü lideri kendini uçurumdan atsa, ardından hepsi atar kendini aşağıya.

İşte, sürü davranışlarındaki bu unsurun temel kökeni buna dayanır. Düşünmek için fazla enerji harcamaktansa, nasılsa düşünen ve iyi beslenen bir sürü lideri var, ona tabi olmak daha garantilidir. Bugün gözlenen olgu da budur. Dinlerde aynı şeye dayanır. Ne düşünesin ki, nerden geldiğini, ne amacın olduğunu vs., ne kafa yorasın ki? Din, daha doğrusu dini dikte eden kişi nasılsa bunu sana söylüyor.

Bu husus gözden kaçmamalıdır, ki, dindar toplumların faaliyetlerini anlamak için önemli bir kriterdir. Hitler ve Tayyip vakalarını anlamak içinde gayet yerinde bir husustur vesselam..

Ha, burada gözden kolayca kaçan husus, dinlerin bir şekilde insanları özellikle düşünmeye zorlamasıdır. Sürü bireyi olarak düşünüp enerji harcamaktan tırsan adam için, cevabı düşünmek yerine, dinci ne diyorsa kabul etmek, peşinden gitmek daha evladır zira.

Ahlak var/yok, hayatın anlamı falan gibi abes tartışmaların temelinde bu olgu yer alır. Eeee, kainat nasıl varoldu? Soruya bakın şimdi. Lan sibop, kainatın yok olduğu zaman var mı ki, var olmuş olsun? ama bu asıl soru gözardı edilir, kişininin önüne düşünmesi zor, içinden çıkılmaz bir soru konur: Kainat nasıl var oldu? Adamda doğal olarak, enerji verimi güdüleri gereği, bunu düşünmek istemez, cevap bulmak yerine, soruyu soran dincinin yalanını hemen kabul ediverir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...