Jump to content

Yahudiler'in Neden Bilim'de Çok İlerde Olduğunu Anladım


Recommended Posts

Evet bir zamanlar da medeniyetin iftiharı İonlar'da kölelik vardı. Ama gel gelelim ben Çerkezler için aynı şeyi söylediğimde halkına toz kondurmamak için atmadığın takla kalmadı. 1950'lerde ABD-İngiltere'de nerde kurumsal olarak bir kölelik vardı? Uydurma...Kılık kıyafetin şekliyle de medeniyet üstünlüğü, çağdaşlık anlayışı olmaz. Hintlisi, Arap'ı, Yahudisi, Japon'u geleneksel giyindiğinde gerektiği gibi medeni olamıyorlar mı?

Ruslar Kafkasya'dan,kendilerini köle eden bir milleti kovmakta haklılar mı yoksa? Birazcık tutarlı

olsanız ölür müsünüz?

Benim babaannem çerkes ben türküm bu bir.ikincisi toz kondurmama olayını anlamadım?diyorumki öyleyse avrupa ve abd den daha medeni olduğunu kabul et türklerin diyorum ona da yanaşmıyorsun.1950 ye kadar her eyalet kabul etmedi.zaten hadi etti diyelim adamlar daha düne kadar seçime katılamıyordu siyah beyaz ayrımı vardı tuvalette bile.

Ve yırtık don ile lastik ayakkabının türklerin geleneksel kıyafeti olduğunu sanmıyorum.hem ne gelenekseli türklerin geleneksel kıyafeti ne.ben sana ondan mı bahsediyorum.o zaman çöl bedevileri diye arapları niye aşsğılıyonuz.adam çölde bwtından evde oturup ceket pantolon giyecek değilya.adam su bulamıyosa tabiki pis gezecek.sın paragrafa ise cevap verme gereği duymuyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 90
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

''benim bir tarafım çerkes kökenli.osmanlıya baktığımızda etkili bi çok paşa,vali, yönetici hep çerkez.günümüzde de öyle.üst rütbeli generalinden sanatçısına,yazarından şarkıcısına hep entel takım onlarla dolu.bu aslında kültür ve medeniyet meselesi bence bir bakıma.toplumun geri kalanı elinde olmayan sebeplerden ortaçağı yaşıyorken bazı milletler kültürel bakımdan farklı bi çağı yaşıyor''

mealinde bir tespit yaptın.Ben de sana Türkiye Devleti tarafından birçok bakımdan ayrıcalıklı davranılan bir etniğin köleci üst sınıfının nasıl geri kalan halktan üstün bir medeni anlayışının olabileceğini sordum. Sen de uzayın karanlığından okyanusun derin karanlıklarına kadar cirit atmış kültürlerin yakın zaman önce köleci olduğundan bahsediyorsun...Ölçüt olamayacağını söylüyorsun. Ee bunlar başarılarını da gizli bir köleci kimlikle mi yaptı...Batı bazı köhne ABD eyaletlerinden mi ibaret? Türkiye'nin Kafkasının şartları ile Batı ne alaka? Niye bu kadar aklama ile uğraşıyorsun? Köleliğin kalkması için kuzey-güney savaşına gönderilmiş Kafkas garnizonu var da biz mi bilmiyoruz.. Zihniyete bak: kölelik her zaman oldu, oh be Kafkas medeniyetine halel gelmedi...

Ve yırtık don ile lastik ayakkabının türklerin geleneksel kıyafeti olduğunu sanmıyorum.hem ne gelenekseli türklerin geleneksel kıyafeti ne.ben sana ondan mı bahsediyorum.

Ben Türküm diyen adam fakirlik yoklukla cebelleşen güya kendi insanıyla alay ediyor. Üstelik Türk sözcüğü geçmeyen iletiye rağmen. Üsluba bak...

o zaman çöl bedevileri diye arapları niye aşsğılıyonuz.adam çölde bwtından evde oturup ceket pantolon giyecek değilya.adam su bulamıyosa tabiki pis gezecek.sın paragrafa ise cevap verme gereği duymuyorum.

Yahu sizi özel seçip mi gönderiyorlar. Ben Arapları nerede aşağıladım.Ne suyu ne Arap'ı

Bak Arap nerede geçiyor:

Hintlisi, Arap'ı, Yahudisi, Japon'u geleneksel giyindiğinde gerektiği gibi medeni olamıyorlar mı?

Link to post
Sitelerde Paylaş

''benim bir tarafım çerkes kökenli.osmanlıya baktığımızda etkili bi çok paşa,vali, yönetici hep çerkez.günümüzde de öyle.üst rütbeli generalinden sanatçısına,yazarından şarkıcısına hep entel takım onlarla dolu.bu aslında kültür ve medeniyet meselesi bence bir bakıma.toplumun geri kalanı elinde olmayan sebeplerden ortaçağı yaşıyorken bazı milletler kültürel bakımdan farklı bi çağı yaşıyor''

mealinde bir tespit yaptın.Ben de sana Türkiye Devleti tarafından birçok bakımdan ayrıcalıklı davranılan bir etniğin köleci üst sınıfının nasıl geri kalan halktan üstün bir medeni anlayışının olabileceğini sordum. Sen de uzayın karanlığından okyanusun derin karanlıklarına kadar cirit atmış kültürlerin yakın zaman önce köleci olduğundan bahsediyorsun...Ölçüt olamayacağını söylüyorsun. Ee bunlar başarılarını da gizli bir köleci kimlikle mi yaptı...Batı bazı köhne ABD eyaletlerinden mi ibaret? Türkiye'nin Kafkasının şartları ile Batı ne alaka? Niye bu kadar aklama ile uğraşıyorsun? Köleliğin kalkması için kuzey-güney savaşına gönderilmiş Kafkas garnizonu var da biz mi bilmiyoruz.. Zihniyete bak: kölelik her zaman oldu, oh be Kafkas medeniyetine halel gelmedi...

Ben Türküm diyen adam fakirlik yoklukla cebelleşen güya kendi insanıyla alay ediyor. Üstelik Türk sözcüğü geçmeyen iletiye rağmen. Üsluba bak...

Yahu sizi özel seçip mi gönderiyorlar. Ben Arapları nerede aşağıladım.Ne suyu ne Arap'ı

Bak Arap nerede geçiyor:

Hintlisi, Arap'ı, Yahudisi, Japon'u geleneksel giyindiğinde gerektiği gibi medeni olamıyorlar mı?

1.çerkeslere nerede ayrıcalık tanınmış?iki de bir bunj söylüyorsun nerenden uyduruyorsun.söyle nasıl tanınmış?

2.ben nerde fakirlikle alay ettim.lastik ayakkabı yırtık donun grleneksel giysi olmadığını anlayınca konuyu hemen alakasız yerlere çekme.

3.muhammedi eleştirirken çok duyuyorum aşağılamanızı bedevi diye.

Hem o zaman yahudiyi niye övüyorsunuz zeki diye?demekki müslümsnlar fakir olduğundan okuyamamış deyin,onlara gelince övgü,ruma ermeniye çerkese rusa gelince ya işte onlara ayrıcalık tanınmışmış.nah ayrıcalık tanındı.yahudilere tanınan ayrıcalık onlardan on kat fazla

Link to post
Sitelerde Paylaş

İsrail halkının önemli bir kısmı yahudi dogmalarını reddeden ateistlerden oluştuğu için İsrail ileri ve modern bir ülkedir. Devlet siyaseten yahudi inançlarını kullanabilir ve zaten de kullanıyor, Devletin çıkarları için... İslamı bile kullanıyor ne çıkar ki... Siyaset bunlar. Golan tepelerinin İsrail tarafında Suriye'de katliam yaparken yaralanan işit haydutları israilli doktorlar tarafından tedavi ediliyor.

Siz Türkiye'nin derdini çekin. Türkiye ileri ve modern bir ülke mi, bunu iddia edene dünya ağzından başka yerleriyle güler. Türkiye şu anda son derece geri, yobaz ve faşist bir ülke. Dünyanın neresinden bakarsanız bakın manzara budur.

Hayır sizin İsrail'in eline dökecek bir bardak suyunuz mu var... İsrail'in yanında siz nesiniz yahu... Bu halkın salaklıklarından biri kendi rezil kepaze haline bakmaz, eli beğenmez. Sen rezilleri oynuyorsun, sürünüyorsun, seni ipleyen hiç kimse yok, kalk sen İsrail şöyle İsrail böyle...

tarihinde democrossian tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
On 17.04.2016 at 15:24, Birko yazdı:

İyi güzel, varlıkla alakası yok diyorsun da eşyadan, kıyafetten bahseden de kendinsin. Çok zengin modern giyimli bir adam dini hurafelere inanabileceği gibi, yokluk içindeki biri de aydın,iyi eğitimli biri olabilir. Bir kültürün yerel kıyafetlerini giymiş bir kimse de her ikisinden olabilir. Ben senin verdiğin örnek üzere varlıkla alakalı dedim...Bu arada Rumların fotoğraflarından Hristiyan hurafelerine inanıp inanmadıklarını tespit de ettin herhalde...Gerçi kozmopolit iyi eğitim almış biri de dine ciddiyetle inanabilir. Bu bile ölçü olamaz...Bilinç meselesi....

Kölelik İngilizler tarafından 1800'lerin hemen başında kaldırıldı. ABD 1865'te en azından hukuken bunu kaldırdı...Tüm bunların ekonomik nedenleri olabileceği gibi, nihayetinde kültürel, medeni bir olgunlaşmaya da işaret eder. Medeniyetle alakalı değilse kölelik, bundan dolayı İslam'ı suçlama hakkın da otomatikman ortadan kalktı. Bundan sonra yazacaklarına dikkat et. :)

Çerkez kölelerinin Rus olup olmaması önemli değil.(Bu arada buna kaynak da rica edeyim.)Üstelik ben kölelik kayırılmış soylu sınıftan doğuyor diye bir şey söylemedim. Bu Çerkez toplumunda vardı. Kayırılmak bu toplumun üst sınıfının Osmanlı-Türkiye macerasıyla alakalı...

 

1- Bu "eşya ve kıyafet konusu", ulusların kültür ve gelişmişlik kıyaslamalarında aşırı bir şekilde ön plana çıkarılıyor, adeta fetişleştiriliyor.

 

2- Bu, kendine bir "çağdaşlık" hedefi koymuş, kendine örnek bir üstün kültür tayin etmiş bütün azgelişmiş ulusların içine düştüğü bir durum.

 

3- Üstelik bu tür kıyaslamalar, o ulus ile, üstün kültür (Batı) arasında kurulan tek doğrultulu bir düzlemde yapılıyor: Yani, bir uçta üstün kültürün dünyası (Batı), öbür uçta kötü dünya (Arap, Doğulu, oriental, Müslüman, Hindu, Ortodoks vs.) ve arada "o ulus" yer alıyor.

 

4- "Ulus" kendini bu taksonomiye yerleştirirken, kendinin, "araf'ta çağdaşlaşma" mücadelesi veren tek ulus olduğunu sanıyor.

 

5- Sonra ne oluyor? Beğenmediği, kendisinden olmak istemediği kültürleri belli referanslarla ayırıyor:

a) Mesela Güneydoğu Avrupa'da Katolikler, kendilerini Ortodokslardan ayırırlar. Onları Osmanlı-Bizans bakiyesi, Slav bolşevizminin mirasçısı falan olarak görürler.

b) Ortodokslar da kendilerini Müslümanlardan (özellikle Türklerden) ayırırlar. Onları, kendilerini Avrupa aidiyetinden koparan Doğulu işgalciler olarak görürler.

c) Etnik Müslümanların şoven ve seküler/ateist olanları da kendilerini Türklerden ayırır. Türkler olmasaydı kendilerinin de Avrupalı olacak idiklerini sık sık söylerler.

d) Türkler de kendilerini Araplardan ayırırlar. Onların kendilerini zorla Müslüman yaptıklarını söylerler. (Resmin bütünü açısından, görüntü bu.)

e) Aynı referans bağlantısı, kendisine özenilen kültür için bu kez ters yönde kuruluyor. Olaya yüzeysel bakan bir Türk için, diyelim bu Hıristiyanlık. Böyle olunca da, Bulgar'ı, Yunan'ı, Sırp'ı falan, kendisinden gelişmiş, Avrupalı bir ulus zanneden yaygın bir görüş oluşuyor. Türkler, Kapıkule'den sonra Avrupa'nın başladığını zannediyorlar.

 

6- Televizyondaki bir zamanlar "Elveda Rumeli" dizisinde, Türk/Makedon karışık bir köyde, Türk kadınları şalvar, cepken, yemeni vesaire giyerken, Makedon kızının "zayıf bir matmazel" kılığında resmedilmesi, işte bundan.

 

7- Yani bugünün Türkleri, hala bir İstanbul taşrası niteliğinde olan Balkanlardaki Hıristiyan köylü kızını, din farklılığından dolayı "matmazel" zannediyor. (Emel Sayın'ın resmini gören köylü Makedonların da, Türkleri öyle zannettiği gibi.)

 

8- Lafı niye bukadar dolandırdım? Bu siyah-beyaz fotoğraflardaki aydınlanmış Rumlar, Yunanlılar, Bulgarlar vesaire, Osmanlı/Müslüman ortaçağından kendini kurtarmayı başarmış şanslı azınlıklar olarak görlür ama durum hiç de öyle değildir.

 

9- Bu toplumlar, bizim yaşadığımız doğululuk, kimlik, geri kalmışlık, aidiyet tartışmalarının hemen tamamını yaşarlar. O gün yaşamışlardır, bugün de yaşarlar.

 

10- Yani, o okul kuran, kravat takan Rumların, gerçekte Türklere göre hiç bir artısı olmamıştır. Onların olmadığı gibi, Bulgarların Sırplara, Arnavutların Makedonlara, onun-buna, şunun-ona, hiç bir farklılığı yoktur.

 

11- Kurumsal olarak kaldırılan köleliliğin, gayriresmi olarak bir süre daha devam ettiği doğru (Türkiye de dahil).

 

12- Rusları duymadım ama bildiğim kadarıyla bütün Kafkas Müslüman göçmenleri (Çerkes, Çeçen, Abhaz, Kabartay, Adıge, Dağıstanlı vs.) bizde ayırt edilmeksizin Çerkes olarak adlandırılır. Çerkesler,

17. yüzyıl gibi geç bir tarihte Müslüman olmuşlardır, Ferhat Paşa isminde misyoner ruhlu bir Osmanlı paşasının gayretleriyle.

 

13- Bundan öncesinde ve sonrasında, çoğu Kafkas kavmi için, çocuklarını zengin Müslüman saraylarına göndermek üzere köle tacirlerine vermek (satmak diyelim) yaygındı. Uzun yüzyıllar bu böyle devam etti.

 

14- Bu dönemlerde kölelik aynı zamanda bir eleman devşirme ve güvenilir adamlar yetiştirme yolu olarak kulanıldığından, Çerkes kökenlilerin devlet yönetiminde üst kademelere çıkmasında şaşılacak bir şey yoktur. Bunun örnekleri çoktur: En somut olanları, mesela, meşhur Evliya Çelebi'nin dayısı Melek Ahmet Paşa (Abhaz'dır), kızkardeşi (ya da kuzeni) ile beraber saraya getirilmiş, kız, sarayın kuyumcubaşısı olan Evliya Çelebi'nin babası ile evlendirilmiş, Ahmet Paşa ise Enderun denen saray okulunda yetişerek devletin çeşitli kademelerinde görev yapmış, bu arada Evliya Çelebi'yi de koruyup kollamıştır. Evliya Çelebi meşhur seyahatlerinin çoğunu bu Paşa'nın himayesinde ve hizmetinde olarak yapmıştır.

 

15- Ama daha ilginç örnek, Mısır Memluk İmparatorluğu. Resmi adı "ed-devlet-il Türkiye" olan bu imparatorluk, tamamen köle kökenli sultanlar tarafından yönetiliyordu. Kıpçak'tan ve Kafkaslar'dan getirilen köleler Osmanlı benzeri bir sistemde yetiştirilerek, devletin askeri ve idari sınıfını oluşturuyorlardı. Taht boşalınca yeni sultan bu sınıf arasından seçilirdi. Yani devletin başı olan adam, teoride bir köleydi.

 

16- Hurafe ile eğitim düzeyi arasındaki ilişki: Güzel ve ilginç bir alan. Ezber bozan veriler var:

a) Avrupa'nın en devrimci politik kültürüne sahip, en dinsiz ülkelerinde biri olan Fransa'da astroloji inanılmaz ölçüde rağbettedir. Fransa'da astrolog ve falcıların sayısı, rahiplerinkinin iki katı kadardır. Bu ülkenin 80'li yıllarda başkanlığını yapan komünist Mitterand'ın bile bir falcısının bulunduğu sonradan ortaya çıkmıştı. (Eski monarkların müneccimbaşı'ları gibi.)

b) İngiltere'de UFOların varlığına inananların sayısı, Tanrı'nın varlığına inananları geçer.

c) Önce Ortodoksluğun sonra komünüzmin tasfiye edildiği Rusya'da astroloji merakı ve periler inancı tasfiye edilememiştir.

d) ABD'nde bedenlerden şeytan çıkarttığını ve şifa dağıttığını söyleyen panayır doktorlarının programlarına, çoğu eğitimli, kalabalık sayıda insanlar katılır.

e) Yukarıda örneği verilen Rum'lar gibi, aydınlanarak kendi milli ideolojilerini oluşturan uluslardaki milli bilinç, az sonra kendi hurafelerini yaratmıştır. Bu ulusların Omanlılar tarafından şehit edilmiş eski krallarının mezarları bugün hastaları iyileştirmekte, körlerin gözünü açmaktadır.

f) Gelelim Türkiye'ye. Avrupa'da ve dünyada en yüksek inanç oranına sahip Türkiye toplumu, aynı zamanda en düşük hurafe inancı oranlarına sahip: Türkiye'de insanların % 70'i nazar boncuğuna, % 85'i burçlara ve % 95'i falcı ve üfürükçülere inanmıyor. (Sabancı Üniversitesi, Türkiye'de Dindarlık - Uluslararası Bir Karşılaştırma anketi, Kasım 2009).

 

Yani hurafelere Fransızlar, Amerikalılar, İngilizler inanıyor, Türkler inanmıyor. Sanırım gerçekçi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

sayıları işine geldiği şekilde manipüle etmek, her ideolojiden ahlaksızın ortak özelliğidir. chomski'nin güzel tespit ve yazıları var bunun üzerine. önce edward Said'in modası geçmiş ortantalizminden edebiyat parçalarsın, sonra batı hakkında dedikoduları döşersin, en sonuna da Sabancı üni'den Türkiye'ye ait bir anketten yüzdeler verirsin ki ciddi bir halt yazıyorsun sansın millet... bunu yiyecek keriz sayısı çok olduğu için aslında pek şaşırmıyorum ama bunun ahlaksızlık olduğu gerçeğini değiştirmez.

batı medeniyetleri için dinler be hurafeler artık daşşak konusundan başka birşey değildir. her zaman birkaç kafası kırık hippi olacaktır ama bunu genele yayamazsınız. İngiltere'de de nüfus sayımında %1 jedi şövalyesi olduğunu söyledi. ciddiye mi alalım şimdi bunu? gerçi siz onu da yaparsınız işinize gelecekse...

Link to post
Sitelerde Paylaş

sayıları işine geldiği şekilde manipüle etmek, her ideolojiden ahlaksızın ortak özelliğidir. chomski'nin güzel tespit ve yazıları var bunun üzerine. önce edward Said'in modası geçmiş ortantalizminden edebiyat parçalarsın, sonra batı hakkında dedikoduları döşersin, en sonuna da Sabancı üni'den Türkiye'ye ait bir anketten yüzdeler verirsin ki ciddi bir halt yazıyorsun sansın millet... bunu yiyecek keriz sayısı çok olduğu için aslında pek şaşırmıyorum ama bunun ahlaksızlık olduğu gerçeğini değiştirmez.

batı medeniyetleri için dinler be hurafeler artık daşşak konusundan başka birşey değildir. her zaman birkaç kafası kırık hippi olacaktır ama bunu genele yayamazsınız. İngiltere'de de nüfus sayımında %1 jedi şövalyesi olduğunu söyledi. ciddiye mi alalım şimdi bunu? gerçi siz onu da yaparsınız işinize gelecekse...

Yahu daha geçen benim için "...ben bu herifin yazılarına katlanamıyorum, iletilerini almak istemiyorum.." gibisinden bir şey dememiş miydin? Şimdi oturdun da bunu mu okudun?

Siktiret Chomski'yi, Edward Sait'i falan... Milletin başa dönüp de bunları okuyacak hali yok. Yazdıklarıma bok atmayı da bırak. Karşı argümanın varsa onu söyle. Öyle değil de. Şuradaki yüzde yanlış de, O değişti de. Yanlış yere bakıyorsun de.

Anketten yüzdeler veriyormuşum da, ciddi bi halt yazdığımı sansınmış millet de...

Sen de ver kardeşim. Yoksa ilke'den atma bana. Aristo mezarında ters dönüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

özellikle sordum zaten nasıl engellerim diye ama bilgisayarım olmadığı için yapamıyorum.

yazdığın zırvalara cevap da vermem ama palavralarına inanan çıkabilir diye mecbur kalıyorum.

bok atmak değil, karşılığını yazıyorum işte. söylediklerinin hiç bir kıymeti veya gerçekliği yok. bir tek Türkiye'de yapılmış anket bilimsel veri olur, kalanı senin hezeyanların. yeni birşey de değil, hep aynı zırvalar. Avrupa kadar taş düşsün başınıza.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 19.04.2016 at 12:35, momentum yazdı:

f) Gelelim Türkiye'ye. Avrupa'da ve dünyada en yüksek inanç oranına sahip Türkiye toplumu, aynı zamanda en düşük hurafe inancı oranlarına sahip: Türkiye'de insanların % 70'i nazar boncuğuna, % 85'i burçlara ve % 95'i falcı ve üfürükçülere inanmıyor. (Sabancı Üniversitesi, Türkiye'de Dindarlık - Uluslararası Bir Karşılaştırma anketi, Kasım 2009).

Yani hurafelere Fransızlar, Amerikalılar, İngilizler inanıyor, Türkler inanmıyor. Sanırım gerçekçi.

 

Yok, bu anket pek gerçekçi durmuyor momentum. Türkler de pek gerçekçi değil.

Türkiye'de özellikle psikiyatrik hastalıklarda dini-geleneksel yöntemlere tıbbi yöntemlerden daha önce ve daha fazla başvurulduğu ne yazık ki bilinen bir gerçektir.

Türkler dini-geleneksel yardım arama metoduna daha fazla başvuruyor.

 

Sana birkaç bilimsel araştırma, istatistik vereyim, vaktin olduğunda bak istersen.

 

http://www.journalagent.com/bsbd/pdfs/BSBD-47550-RESEARCH_ARTICLE-SARIKOC.pdf

http://yenisymposium.com/Pdf/TR-YeniSempozyum-eb59aadf.PDF

http://www.dicle.edu.tr/Fakulte/Tip/dergi/yayin/2004(31-3)4.PsikiyatriveFizik.pdf

http://www.dusunenadamdergisi.org/tr/TMakaleDetay.aspx?MkID=1059

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 19.04.2016 at 14:21, Türk Ateist yazdı:

Yok, bu anket pek gerçekçi durmuyor momentum. Türkler de pek gerçekçi değil.

Türkiye'de özellikle psikiyatrik hastalıklarda dini-geleneksel yöntemlere tıbbi yöntemlerden daha önce ve daha fazla başvurulduğu ne yazık ki bilinen bir gerçektir.

Türkler dini-geleneksel yardım arama metoduna daha fazla başvuruyor.

Sana birkaç bilimsel araştırma, istatistik vereyim, vaktin olduğunda bak istersen.

http://www.journalagent.com/bsbd/pdfs/BSBD-47550-RESEARCH_ARTICLE-SARIKOC.pdf

http://yenisymposium.com/Pdf/TR-YeniSempozyum-eb59aadf.PDF

http://www.dicle.edu.tr/Fakulte/Tip/dergi/yayin/2004(31-3)4.PsikiyatriveFizik.pdf

http://www.dusunenadamdergisi.org/tr/TMakaleDetay.aspx?MkID=1059

 

Şöyle çarçabuk bir göz attım linklere, yanlışım varsa beni düzelt:

 

1- Özellikle 1., 2. ve 3. araştırmalara göre hastalar % 40-48 gibi oranlarda tıp dışı yollara başvurmuş.

 

2- Psikiyatri vakalarında bu başvuru oranı % 57 iken, fizik vakalarda birden % 18'e düşüyor (3. araştırma).

 

3- Bu % 40'lık başvuruların % 26'sı bunun inancı ve isteği gereği yaptığını söylemiş (1. araştırma). Bu konuda başka önemli bir etken, "çaresizlik". Sanırım benim alıntımla bu bulgular arasındaki karşılaştırmada bu faktörün hesaba katılması gerekiyor:

Fal Cafe'de Hürriyet gazetesinde burç sayfası okuyan birinin bu inanç tercihi ile, oğlu-kızı şizofren bir ana-babanın tercihi, aynı serinkanlılık içinde değerlendirilemez. Benim kardeşim "undifferentiated" psikoz. İlk duyduğumuzda inanmak istemedik, farklı ihtimalleri araştırdık, bu duruma düşen herkesin yaptığı gibi. Çok uzun tedaviler gördü: seanslar, ilaçlar falan...

 

Bunu burada yazan ben, hayatta hiç yapmadım ve inançlarıma da aykırı, bu çaresizlik içinde yaptım: Kayınvalidenin telkiniyle Ankara'da Memlik denen bir türbeye götürdük kardeşimi. Dedim ya, hiç yapmadım, gene yapmam, inanmyorum, ama orada yaptım. İnsan bir düşmeye görsün. Nelere inanır hale geliyor. Yönlendirilmen o kadar kolay ki.

Demek istediğim, senin verdiğin araştırma örneklerinde vakaların çoğu "spesific" olabilir. Benimkinde ise genel eğilimler söz konusu.

 

4- Tıp dışı başvurulan yolların % 90'ı dini çareler. Bu oranın da % 40'ı dua, muska gibi şeylerden oluşuyor. Şimdi burada bir sorun daha var: Dua'ya biz de başvuruyoruz. Dua ediyoruz, sadaka veriyoruz, adak adıyoruz. Bunları da mı hurafe kategorisine sokacağız?

Toparlayalım: Psikiyatrik vakalarda % 40-50 gibi oranlarda tıp dışı yöntemlere başvurulması, bunun da % 40'ının dua vs.den oluşması ile, toplumun % 70'inin nazar boncuğuna, % 85'inin burçlara ve % 95'nin falcı ve üfürükçülere inanmaması, birbirine engel gerçekler değil.Birlikte gözlemlenebilecek özellikler.

 

Yani adam nazar boncuğuna inanmıyor, gazetelerin burç sayfasına bakmıyor; ama tıbbın çare bulamadığı bir hastalıkta dua ediyor ya da muska yazdırıyor; vakaların çoğunda mümkün, gözlemlenebilir.

 

Yoksa benin alıntıladığım verileri tersten okursan, bu toplumun % 30'u nazar boncuğunun etkisine, % 15'i burçlara ve % 5'i de falcılara inanıyor. O da mümkün olan başka bir segment, bu yüzdeler içinde bunlar da var. Dolayısıyla, senin araştırmalarla ters düşmüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 19.04.2016 at 16:18, momentum yazdı:

Şöyle çarçabuk bir göz attım linklere, yanlışım varsa beni düzelt:

1- Özellikle 1., 2. ve 3. araştırmalara göre hastalar % 40-48 gibi oranlarda tıp dışı yollara başvurmuş.

2- Psikiyatri vakalarında bu başvuru oranı % 57 iken, fizik vakalarda birden % 18'e düşüyor (3. araştırma).

 

Psikiyatri vakalarındaki oranın korkunç denebilecek yüksekliğini geç, fizik vakalarında bile oranın %18 olması gerçekten ürkütücü. Fıtığı var, beli ağrıyıp bacağı uyuşuyor, ağır bir şey aldırdığında kilitlenip kalıyor ama doktora gitmek yerine hocaya gidip muska yazdırıyor bu insanlar. Psikiyatri vakalarında ise oran %57. Yorum yapmaya gerek yok dedirtecek bir oran.

 

 

Alıntı

3- Bu % 40'lık başvuruların % 26'sı bunun inancı ve isteği gereği yaptığını söylemiş (1. araştırma). Bu konuda başka önemli bir etken, "çaresizlik". Sanırım benim alıntımla bu bulgular arasındaki karşılaştırmada bu faktörün hesaba katılması gerekiyor:

Fal Cafe'de Hürriyet gazetesinde burç sayfası okuyan birinin bu inanç tercihi ile, oğlu-kızı şizofren bir ana-babanın tercihi, aynı serinkanlılık içinde değerlendirilemez. Benim kardeşim "undifferentiated" psikoz. İlk duyduğumuzda inanmak istemedik, farklı ihtimalleri araştırdık, bu duruma düşen herkesin yaptığı gibi. Çok uzun tedaviler gördü: seanslar, ilaçlar falan...

 

Bunu burada yazan ben, hayatta hiç yapmadım ve inançlarıma da aykırı, bu çaresizlik içinde yaptım: Kayınvalidenin telkiniyle Ankara'da Memlik denen bir türbeye götürdük kardeşimi. Dedim ya, hiç yapmadım, gene yapmam, inanmyorum, ama orada yaptım. İnsan bir düşmeye görsün. Nelere inanır hale geliyor. Yönlendirilmen o kadar kolay ki.

 

Demek istediğim, senin verdiğin araştırma örneklerinde vakaların çoğu "spesific" olabilir. Benimkinde ise genel eğilimler söz konusu.

 

Çok güzel bir noktaya değinmişsin. Önemli bir derdi tasası olmayan, onu köşeye sıkıştıracak bir sağlık sorunu bulunmayan sıradan insan fallara, burçlara, nazara falan inan ben derken bir sorunla karşılaştığında hepsinden medet umar hale geliyor. Terkedildiğinde, aşk acısı çektiğinde bile falcının kapısını çalıyor, bebeği olduğunda ona mutlaka nazar boncuğu takıyor ve biri iltifat ettiğinde hemen poposunu kaşıyor. O yüzden bu tip anketler çok detaylı yapılmalı ki gerçeği yansıtsın.

Evet, kendini, özellikle de çok ağır bir hastalıkla karşı karşıya bulduğunda çaresiz hisseder insan. Bu o kadar anlaşılır bir şey ki. Kimseyi yargılamıyorum, sadece gerçek olanı doğru tespit etmek gerektiğini söylüyorum.

 

Çaresiz kaldığında yönlendirilmek öyle kolay ki demişsin. Evet, tamamen öyle, yukarıdaki araştırmaların hepsinin ortak yönlerinden biri de, hastanın ve yakınlarının çevre tarafından yönlendirilip zorlandığı gerçeği. Akrabalar, eş dost, konu komşu hemen dahil olup kişiyi bilinen bir hocaya, türbeye, yatıra vb yönlendirip ikna ediyor.

%57'lik oranı spesifik örnek olarak değerlendirmek pek mümkün değil. Vakaların birbirinden farklı olması, aralarında spesifik denecek hastalıkların bulunması (ki aslında öyle de değil), sonuçta hastalık ne olursa olsun tıp dışı yollara başvurulduğu gerçeği altında birleştiklerini gösteriyor.

 

 

Alıntı
4- Tıp dışı başvurulan yolların % 90'ı dini çareler. Bu oranın da % 40'ı dua, muska gibi şeylerden oluşuyor. Şimdi burada bir sorun daha var: Dua'ya biz de başvuruyoruz. Dua ediyoruz, sadaka veriyoruz, adak adıyoruz. Bunları da mı hurafe kategorisine sokacağız?

 

Evet, elbette hurafe kategorisine sokacağız. Ben bugüne dek ankisiyete veya majör depresyondan muzdarip bir hastaya 2x1 hastalık duası, tok karnına 3x1 bilmem ne ayeti yazan bir doktor görmedim, duymadım. Dua ettiği, sadaka verdiği veya adak adayıp sözünü tutacak kadar dürüst olduğu için iyileşen birini de.

Zaten o nedenle sonunda doktora gitmek, tıbba başvurmak zorunda kalıyorlar.

 

Tıbba başvurduktan sonra duasını da etsin kişi, zaten sakıncası yok. İyileşince sadaka da versin adadığı adağı da yerine getirsin. Bunlar bizi birinci derecede bağlamıyor, kişinin inanç dünyasıyla bu noktada ilgilenmiyoruz zaten. Kendini iyi ve güvende hissedeceği için destekliyoruz bile, bunlar hurafe, kendine gel demiyoruz.

 

Alıntı
Yoksa benin alıntıladığım verileri tersten okursan, bu toplumun % 30'u nazar boncuğunun etkisine, % 15'i burçlara ve % 5'i de falcılara inanıyor. O da mümkün olan başka bir segment, bu yüzdeler içinde bunlar da var. Dolayısıyla, senin araştırmalarla ters düşmüyor.
 

Ters düşmemesi sorun zaten. O yüzden sana, çok daha güvenilir olan bu bilimsel araştırmaları gösterdim ki anketin ne denli eksik yapıldığını, böyle olduğunda da ciddi konularda yanılmamızın ve çıkacak sonucu yanlış değerlendirmek zorunda bırakılmamızın mümkün olduğunu görelim.

Türk halkı batılılardan daha gerçekçi, hurafelere pek de prim vermiyor demek doğru değil, anlatmaya ve göstermeye çalıştığım bu.

 

Bizim ülkemizde hemen hiç konuşulmayan dev gibi "cin" sorunu vardır örneğin. Cin çıkarma seanslarını aptalca bulan ve asla inanmadığını söyleyen insanlar "ama varlar, evet" der. Nitekim hemen bütün araştırmalarda görüldüğü gibi tıp dışı yardım arama metodunda ilk başvurulan yer hacı-hoca gibi bir din görevlisidir, hastalığa konan ilk teşhis de cinlerin musallat olduğudur.

Ne çekiyoruz o cinlerden, bi bilsen...

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 20.04.2016 at 13:40, Türk Ateist yazdı:

Psikiyatri vakalarındaki oranın korkunç denebilecek yüksekliğini geç, fizik vakalarında bile oranın %18 olması gerçekten ürkütücü. Fıtığı var, beli ağrıyıp bacağı uyuşuyor, ağır bir şey aldırdığında kilitlenip kalıyor ama doktora gitmek yerine hocaya gidip muska yazdırıyor bu insanlar. Psikiyatri vakalarında ise oran %57. Yorum yapmaya gerek yok dedirtecek bir oran.

Çok güzel bir noktaya değinmişsin. Önemli bir derdi tasası olmayan, onu köşeye sıkıştıracak bir sağlık sorunu bulunmayan sıradan insan fallara, burçlara, nazara falan inan ben derken bir sorunla karşılaştığında hepsinden medet umar hale geliyor. Terkedildiğinde, aşk acısı çektiğinde bile falcının kapısını çalıyor, bebeği olduğunda ona mutlaka nazar boncuğu takıyor ve biri iltifat ettiğinde hemen poposunu kaşıyor. O yüzden bu tip anketler çok detaylı yapılmalı ki gerçeği yansıtsın.

Evet, kendini, özellikle de çok ağır bir hastalıkla karşı karşıya bulduğunda çaresiz hisseder insan. Bu o kadar anlaşılır bir şey ki. Kimseyi yargılamıyorum, sadece gerçek olanı doğru tespit etmek gerektiğini söylüyorum.

 

Çaresiz kaldığında yönlendirilmek öyle kolay ki demişsin. Evet, tamamen öyle, yukarıdaki araştırmaların hepsinin ortak yönlerinden biri de, hastanın ve yakınlarının çevre tarafından yönlendirilip zorlandığı gerçeği. Akrabalar, eş dost, konu komşu hemen dahil olup kişiyi bilinen bir hocaya, türbeye, yatıra vb yönlendirip ikna ediyor.

%57'lik oranı spesifik örnek olarak değerlendirmek pek mümkün değil. Vakaların birbirinden farklı olması, aralarında spesifik denecek hastalıkların bulunması (ki aslında öyle de değil), sonuçta hastalık ne olursa olsun tıp dışı yollara başvurulduğu gerçeği altında birleştiklerini gösteriyor.

 

Evet, elbette hurafe kategorisine sokacağız. Ben bugüne dek ankisiyete veya majör depresyondan muzdarip bir hastaya 2x1 hastalık duası, tok karnına 3x1 bilmem ne ayeti yazan bir doktor görmedim, duymadım. Dua ettiği, sadaka verdiği veya adak adayıp sözünü tutacak kadar dürüst olduğu için iyileşen birini de.

 

Zaten o nedenle sonunda doktora gitmek, tıbba başvurmak zorunda kalıyorlar.

Tıbba başvurduktan sonra duasını da etsin kişi, zaten sakıncası yok. İyileşince sadaka da versin adadığı adağı da yerine getirsin. Bunlar bizi birinci derecede bağlamıyor, kişinin inanç dünyasıyla bu noktada ilgilenmiyoruz zaten. Kendini iyi ve güvende hissedeceği için destekliyoruz bile, bunlar hurafe, kendine gel demiyoruz.

Ters düşmemesi sorun zaten. O yüzden sana, çok daha güvenilir olan bu bilimsel araştırmaları gösterdim ki anketin ne denli eksik yapıldığını, böyle olduğunda da ciddi konularda yanılmamızın ve çıkacak sonucu yanlış değerlendirmek zorunda bırakılmamızın mümkün olduğunu görelim.

 

Türk halkı batılılardan daha gerçekçi, hurafelere pek de prim vermiyor demek doğru değil, anlatmaya ve göstermeye çalıştığım bu.

Bizim ülkemizde hemen hiç konuşulmayan dev gibi "cin" sorunu vardır örneğin. Cin çıkarma seanslarını aptalca bulan ve asla inanmadığını söyleyen insanlar "ama varlar, evet" der. Nitekim hemen bütün araştırmalarda görüldüğü gibi tıp dışı yardım arama metodunda ilk başvurulan yer hacı-hoca gibi bir din görevlisidir, hastalığa konan ilk teşhis de cinlerin musallat olduğudur.

Ne çekiyoruz o cinlerden, bi bilsen...

 

Tekrar linklere dönmeyeceğim: Bu, % 18'lik, % 57'lik vakalar, hiç mi doktora gitmeden hacıya-hocaya gitmişlerdi? Sanıyorum durum bu değil.

 

Şöyle diyelim: kabaca hastaların yarısı, o da psikiyatri olaylarında, tıp dışı yöntemleri denemişler. Bunun da kabaca yarısı, bunlara inandığı için denemiş. Diğerleri, çaresizliğin etkisiyle.

Yani, çok çingene hesabına girmeyeyim de, bu da ağırlıklı olarak, yaklaşık dörtte bir yapıyor. Bırak o kadar da olsun. (Bunların da bir kısmı, dua vesaireden ibaret.) Benim alıntıladığım araştırmada da zaten insanların % 30'u nazar boncuğuna, % 15'i burçlara inanıyor. Bırak % 25'i de cine, muskaya inansın. İngiltere'de UFO'lara inanan % 54'ten, Fransa'da astrolojiye bel bağlamış % 70'lerden iyidir.

Yok, "dua" da bir hurafe demekte ısrarlı isen zaten bu tartışmayı açmaya gerek yok. Senin dediğin şekilde doktora gitmeden sadece dua ile iyi olmaya çalışan olduğunu sanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

"yüzde vereyim de salladığım anlaşılmasın"

kaynak nerde, kaynak? biz de görelim hangi bilimsel çalışmaymış bu Fransız'ların astrolojiye bel bağladığını gösteren.

hele batılı astrologlar, bu işin ekmeğini yiyen şarlatanlar bile %20 gibi rakamlar verirken...

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 20.04.2016 at 14:47, momentum yazdı:

Tekrar linklere dönmeyeceğim: Bu, % 18'lik, % 57'lik vakalar, hiç mi doktora gitmeden hacıya-hocaya gitmişlerdi? Sanıyorum durum bu değil.

 

Şöyle diyelim: kabaca hastaların yarısı, o da psikiyatri olaylarında, tıp dışı yöntemleri denemişler. Bunun da kabaca yarısı, bunlara inandığı için denemiş. Diğerleri, çaresizliğin etkisiyle.

Yani, çok çingene hesabına girmeyeyim de, bu da ağırlıklı olarak, yaklaşık dörtte bir yapıyor. Bırak o kadar da olsun. (Bunların da bir kısmı, dua vesaireden ibaret.) Benim alıntıladığım araştırmada da zaten insanların % 30'u nazar boncuğuna, % 15'i burçlara inanıyor. Bırak % 25'i de cine, muskaya inansın. İngiltere'de UFO'lara inanan % 54'ten, Fransa'da astrolojiye bel bağlamış % 70'lerden iyidir.

Yok, "dua" da bir hurafe demekte ısrarlı isen zaten bu tartışmayı açmaya gerek yok. Senin dediğin şekilde doktora gitmeden sadece dua ile iyi olmaya çalışan olduğunu sanmıyorum.

 

Yok, ne yazık ki dörtte bir kadarı değil, o yüzden bırak o kadar da olsun demek pek mümkün değil.

Birinci araştırmaya göre hastaların % 40'ı tıp dışı yöntemlere başvurmuş. Bunların %89.3'ü dini yaklaşımı tercih etmiş. Hacı hoca vb işte.

 

İkinci araştırmada ise oran biraz daha yüksek. %58'i bir hekimden önce yine tıp dışı yöntemlere başvurmuş, bunların %78.3'ü yine hacı hocaya gitmiş.

 

Üçüncü araştırmada oran yine yüksek. Hastaların %48.42'si yine önce tıp dışı yardım arama yöntemlerine başvurmuş ve en yüksek oran hoca vb bir din görevlisine giden grupta.

 

Yani dörtte bir değil, neredeyse yarısı, bazen de yarısından fazlası doktordan önce hacı hocaya, üfürükçüye, türbeye, yatıra vb gidiyor. Şizofreni konusundaki yardım arama metotları daha da vahim, o yüzden onunla ilgili araştırmayı ayrıca vermiştim yukarıda. Bu araştırmalar sadece birkaçı ayrıca. Çünkü Türkiye'de tıp dışı yardım arama davranışı gerçekten çok ciddi bir sorun olarak karşımızda durur.

 

Dua dediğin "Allah'ım lütfen yardım et, beni yalnız bırakma" biçimindeki kişisel bir ritüel olarak gerçekleşmiyor burada. Bir dolu paralar döktükleri hocalar, hacılar, üfürükçüler, muskacılar vb aracılığıyla gerçekleşiyor.

O yüzden masumca dua etmek gibi bakmak yanıltır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 20.04.2016 at 15:24, Türk Ateist yazdı:

Yok, ne yazık ki dörtte bir kadarı değil, o yüzden bırak o kadar da olsun demek pek mümkün değil.

Birinci araştırmaya göre hastaların % 40'ı tıp dışı yöntemlere başvurmuş. Bunların %89.3'ü dini yaklaşımı tercih etmiş. Hacı hoca vb işte.

 

İkinci araştırmada ise oran biraz daha yüksek. %58'i bir hekimden önce yine tıp dışı yöntemlere başvurmuş, bunların %78.3'ü yine hacı hocaya gitmiş.

 

Üçüncü araştırmada oran yine yüksek. Hastaların %48.42'si yine önce tıp dışı yardım arama yöntemlerine başvurmuş ve en yüksek oran hoca vb bir din görevlisine giden grupta.

 

Yani dörtte bir değil, neredeyse yarısı, bazen de yarısından fazlası doktordan önce hacı hocaya, üfürükçüye, türbeye, yatıra vb gidiyor. Şizofreni konusundaki yardım arama metotları daha da vahim, o yüzden onunla ilgili araştırmayı ayrıca vermiştim yukarıda. Bu araştırmalar sadece birkaçı ayrıca. Çünkü Türkiye'de tıp dışı yardım arama davranışı gerçekten çok ciddi bir sorun olarak karşımızda durur.

 

Dua dediğin "Allah'ım lütfen yardım et, beni yalnız bırakma" biçimindeki kişisel bir ritüel olarak gerçekleşmiyor burada. Bir dolu paralar döktükleri hocalar, hacılar, üfürükçüler, muskacılar vb aracılığıyla gerçekleşiyor.

O yüzden masumca dua etmek gibi bakmak yanıltır.

 

Bak, fal ve burçlara inanma gibi genel bir sosyal durum ile, bir klinik durum verilerinin karşılaştırılması, biraz elmalarla armutları toplamak gibi bir şey.

 

Dediğim gibi, "klinik" örnekler, spesifik bir durumun yansıması. Ama biz gene oradan devam edelim. Yalnız bu verileri, genel verilerle daha kıyaslanabilir yapmak için, bu özel durumdaki özel şartı, yani "çaresizlik" faktörünü göz önüne almamız gerekiyor.

Benim gibi bunu çaresizilikten yapan insanları çıkarttığın zaman, dörtte bir gibi bir oran kalıyor, senin verdiğin araştırmalara göre.

 

Yani basitçe, insanların kabaca yarısı bunu yapmış, kabaca bunun yarısı da, sürekli bir inancın göstergesi olarak değil, o anki durumundan dolayı yapmış. Bunları çıkarıyorum. O duruma düşünce insan, bırak hocayı/doktoru, uçan kuştan bile medet umuyor. Bu durumda olan bir insanın tercihi üzerinden toplanan verileri, genel bir sosyal duruma yansıtamayız.

 

Bana göre sürpriz değil. Makul, inanılabilir bir sonuç. İnsanların yaklaşık dörtte biri, psikolojik vakalarda hacının-hocanın-türbenin-yatırın kerametine inanmış/inanıyor. Bak, bir inanç statüsünden bahsediyorum, fiilen gidip gitmemekten değil (gidenler daha fazla). Sanırım burada anlaşamadık.

Olabilir. Ben, "bunlar yok" demiyorum. İnsanların yüzde otuzu da nazar boncuğuna inanıyor.

Yüzde bilmem kaçı Ortodoks kiliselerinde mum dikiyor. Yüzde bilmem kaçı, bilmem ne romantik göldeki adada bulunan Katolik kilisesinin çanına dilek dileyip üç defa asılıyor. Yüzde bilmem kaçı, pagan tapınak kalıntılarındaki kurban kanı kanallarından kayıyor, şans getirsin diye. Hepsi Müslüman bunların (ve özür dilerim, tamamına yakını da kadın).

 

Yoksa ben Avrupalılara bok atıp kendimi temize çıkarmıyorum. Her toplumun bir hurafe biçimi var. Kimse bundan bağışık değil, demek istediğim bu. Hurafeler, kurumsal dinden çok daha fazla kolay yayılan inançlar. Dinsel olmak zorunda da değil: adına komplo teorileri dediğimiz seküler hurafe biçimleri de var; UFO inançları, ulu önder kültleri, Tarkan'ın tuvalete gittiğine inanmayan kızlar, Atatürk'ün evladı Türklerin evde ayakkabıyla gezdiğini zanneden Emin Çölaşan, Türkiye'de gençlerin ailelerinde ayrı oturduğunu zanneden Ezgi Başaran ve daha niceleri. Bu seküler hurafe biçimleri, Aydınlanma'nın dinsiz macerasını çok rahatsız etmediği için onlardan kimse rahatsız değil. Onlara hoşgörü ile bakılıyor.

 

Astroloji gibi antik/geleneksel hurafe biçimleri, din faktöründen dolayı İslam toplumlarında daha az yayılmış. İslam dininin bu konudaki tavrı, dikkat edilmemiş bir biçimde yalın ve materyalist. İslam toplumlarının aydınlanmasıyla ortaya çıkan özel bir durum değil, başından beri böyle. Bu konudaki bir başla aykırı gerçek, İslam aliminin astroloji aleyhtarlığının, onun gelenekselciliği veya tutuculuğu ile aynı paralelde olması.

Yalın bir gözlem olarak yazdım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

"yüzde vereyim de salladığım anlaşılmasın"

kaynak nerde, kaynak? biz de görelim hangi bilimsel çalışmaymış bu Fransız'ların astrolojiye bel bağladığını gösteren.

hele batılı astrologlar, bu işin ekmeğini yiyen şarlatanlar bile %20 gibi rakamlar verirken...

Vallahi ne şanslı, ne imtiyazlı heriflersiniz, imreniyorum size. Ulan daha iki ileti önce, "...sayıları işine geldiği şekilde manipüle etmek, her ideolojiden ahlaksızın ortak özelliğidir... Sabancı üni'den Türkiye'ye ait bir anketten yüzdeler verirsin ki ciddi bir halt yazıyorsun sansın millet.." diyen sen değil miydin? Ödev konrolü mü yapmaya karar verdin: "kaynak nerde kaynak?”

Eh, biz de elin mahallesindeyiz ya burada, deneni yapacağız mecburen.

İngiltere’de UFO’lara ve Tanrı’ya inananların oranları (%54 ve % 51) ile, Fransa’da astrolog ve falcıların sayısının rahiplerin iki katı olduğu bilgisini ve Rusya’da astrolojinin popülerliğini aldığım kaynaklar:

  • http://haber.mynet.com
  • Değişen Kentte Dini Hayat, Nevin Meriç, s.117.
  • Avrupa Tarihi, Norman Davies, s.431-433

Bu “yüzde yetmiş”, benim yuvarlamam, “bel bağlama” ifadesi de bana ait. Konu ile ilgili daha somut figürler şöyle:

Fransa’da:

  • 41% astrolojik karakterlere inanıyor
  • 26% astrolojik tahminlere inanıyor
  • 13% en az bir defa bir astrologa danışmış. Oranlar 1980’den beri stabil.

Kaynak: https://www.astronomy2009.org/static/archives/presentations/pdf/astrologie_IAU2009_eng.pdf

İngiltere’de:

1988 yılında yapılan bir araştırmaya cevap verenlerin % 73’ü, horoskop ve astroloji raporlarını okuduklarını, % 21’i sık sık, % 23’ü oldukça sık okuduklarını beyan etmişler. % 27’si kesinlikle ciddiye almıyor, % 67 çok ciddiye almıyor (az ciddiye alıyor da denebilir), % 6’sı ise oldukça ciddiye alıyor.

Kaynak:

http://www.cultureandcosmos.org/pdfs/1-1/CandC%201_1%20Bauer%20and%20Durant%20p55.pdf

2014 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre ise Amerikalı yetişkinlerin % 45’i astrolojinin bilimsel olduğuna dair bir inanç taşıyormuş: “The 2014 NSF studies reports that 45% of adult Americans believe astrology is scientific.”

Kaynak: http://www.seesharppress.com/astro.html

Değişik sonuçlar veren araştırmalar da var. Ben işime gelenleri aldım. Sen de bak istersen, sen de işine gelenleri al.

O figür veya bu figür olabilir. % 70 olmasın da % 50 olsun. Fark etmez. Genel olarak varılacak bir kanı, Türkiye’de astrolojinin itibarının, Batı’dakinden düşük olduğu ve bunda da dinin önemli bir faktör olduğudur. Yukarıdaki arkadaşa yazdığım iletide bunu biraz daha detaylı açıkladım. Ona hitaben yazdım, İslam açısından olanını, küfür yememek için sana hitaben yazmıyorum. Oradan okursun.

Batı’daki ile kıyaslandığında Türk astrolojisinin acıklı durumunu astrologlar şöyle özetliyor:

“…Günümüzde astroloji giderek yayılıyor ve daha etkili oluyor. ABD’deki tüm gazetelerin (toplam 1230 gazete) dörtte üçünden çoğu, günlük astrolojik fal sütunları içeriyor. Bilgisayarlı horoskopların ederi inanılmaz derecede yüksek: 9.95 dolardan başlayıp, ek danışmanlıklarla bu eder kendisini dörde beşe katlıyor. ABD’deki altı üniversite öğrencilere astroloji dalında kurslar öneriyor. Bunların yanı sıra, hemen hemen her şehirde ve kasabada özel astroloji danışmanları bulmak zor değil.”

Kaynak: http://biliminsesi.org/bir-sozde-bilim-olarak-astroloji-1-astrolojinin-tarihi/

“…İngiltere, ABD, Hindistan ve Fransa’da Astroloji üniversiteleri var... Maalesef ülkemiz Astroloji alanında sınıfta kalmıştır.”

Kaynak:

http://www.ucankus.com/detay/113002/astroloji-tutkunlarinin-kacirmamasi-gereken-bir-roportaj-

Önceki tartışmamızda da aynı tepkiyi verdiğini hatırlıyorum: Orada da olaylar aynı biçimde gelişmişti. Sen, Aristocu mantık içerisinde konuşlandırdığın öncül ilkelerine ters gözlemler üretilince aynı tepkiyi veriyorsun.

Oradaki olay şuydu, özetle: Türkler, bazı Arap ve Üçüncü Dünya Müslümanlarından daha dindar özellikler gösterirler ve Türkler arasında ateist oranları, bazı Müslüman toplumların altındadır (gözlem).

Bu tartışmadaki olay: Türkler, nazar boncuğu, astroloji, fal gibi hurafelere Batılılardan daha az inanırlar (gözlem).

Oysa klasik koşullanma şu yönde: Türkler laik bir sistemle yönetilen, Atatürk devrimleri yapmış, Latin alfabesi kullanan bir toplumdur. Önder'in gösterdiği yolda adım adım çağdaş uygarlığa doğru yürümektedir (ilke, öncül). Türklerin bazı Araplardan bile daha dindar oldukları ve içlerinden daha az ateist çıkardıkları bir iftiradır (sonuç).

Bu tartışmadaki koşullanma: Batılılar bir Aydınlanma devrimi yaşamış, bilgide bir rasyonelleşme ve demistifikasyon sürecinden geçmiş, doğa üstü varlıklara daha az inanan, eğitimli bir toplumdur (ilke, öncül). Böyle bir toplumun astroloji, fal ve hurafelere, akp ile yönetilen Türk toplumundan daha çok inandıkları, Avrupa kadar başına düşesi bir iftiradır (sonuç).

O zaman sana burada verdiğimden daha fazla ve daha güncel kaynak vermiş, kendi gözlemlerinden de bir sürü eklemiştim. Karşılığı sonradan bir küfür seli olarak geldi. Ben anlatırken sen meğersem sabrediyormuşsun.

Modern dünyada modası geçmiş Aristo mantığını Türkiye'de ve Üçüncü Dünya'da genellikle okumuşlar kullanır. Burada bir ilkeden direkt sonuca indirgeme yapılır; gözlemler üzerinde durulmaz. Bu dünyanın okumuşları, yeni (seküler) dogmalarını bu mantıkta oluşturulmuş öncüllerden oluştururlar. Her dogma gibi bunlar da ölümüne savunulan ilkeler, amentülerdir. İki örneğini yukarıda verdim.

Ampirik gözlemler bu dogmalarla çoğu kez uyuşmaz. Şimdi şu aşağıdaki, konu ile ilgisiz dağınık gözlemleri bir değerlendirin. Sırası geldikçe bunların her tartışılmasına burada sözünü ettiğim iki tartışmadaki aynı tepkiler verilecektir çünkü gözlem, ateist veya seküler amentüdeki dogmaya uyum göstermemektedir:

- Avrupa insanı Müslümana göre daha mütevekkildir.

- Avrupa insanı Müslümana göre daha itaatkardır. Norm bazında yaşar, kurallara uyar.

- Avrupa siyaseti ve Avrupa kültürü, Türkiye'ninkine göre daha homojendir, daha az çeşitlilik gösterir. Avrupalılar çoğulcu demorasilerini, bu az-çeşitlilik üzerine kurmuşlardır.

- Yargı bağımsızlığı ve hakim formasyonu konusunda Türkye'nin tecrübesi çok eskilere gider.

- Türkiye ve Rusya, AB'ne göre daha daha ileri düzey bir diplomasi ve liderlik kapasitesine sahiptirler.

- İslam bilimi, antikçağ Yunan bilimine göre daha ampirik özellikler gösterir; yöntem ve bilgi anlayışı itibariyle modern bilime daha yakındır.

- Vesaire.

Al sana hesapta olmayan bir sürü fact, gözlem. N'olcak şimdi?

Geçen buradaki ateistlerden biri sorguluyordu: biz evrenin minnacık bir bölümünde yaşıyoruz, geri kalan koca evrenin tamamı gereksiz, boşuna var olmuş, bir faydası yok, diyordu.

Ne güzel küçük bir dünya. Bir de Hürriyet gazetesi al, keyfine bak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu forumda sebebini anlamadığım şekilde gayet aklı başında insanlar seni bir halt zannediyor. senin gibi medeniyet düşmanı ve yalancıları ifşa etmek de elbet boynumun borcudur.

bakın medeniyet düşmanı dolandırıcı nasılsa inanırlar deyip sallıyor, kaynak sorunca işte itiraf:

"Fransada:

41% astrolojik karakterlere inanıyor

26% astrolojik tahminlere inanıyor

13% en az bir defa bir astrologa danışmış. Oranlar 1980den beri stabil."

yani neymiş? tek bir kaynak, ne zaman ve kaç kişiyle yapıldığı belli de olmayan bu ankete göre deneklerden %41'i burçlara inanıyor, ancak sadece %13'ü bir astrolog ziyaret etmiş. dolandırıcı ne demişti? "Fransız halkının %70'i astrolojiye bel bağlamış durumda". kelime seçimlerine dikkat! çünkü böyle adamlar (bu taktikleri uygulayanlar) iktidar için her zaman iş gören yalancılardır. silahları ise sayı ve oranları manüplasyon yolu ile rıza fabrikasyonu (manifacturing consent). Fransız toplumunun medeniyet seviyesine ancak dürbünle bakabilirsin sen.

İngiltere ilgili olanın gerçekliğini kontrol bile etmeme gerek yok. anket 30 yıllık ve neticede inanan sayısı %6 denmiş. sıksık okumak birşey ifade etmez, ben bile okuyorum ne zırvalamışlar. en büyük zırva olan kuranı defalarca okuduk hepimiz. -ki inanarak bile okuduklarını varsaysak, karısını üfürükçüye düdükletenlerle bir tutup"bel bağlamışlar" demek yine dolandırıcılıktır.

son olarak benim mesajımın yarısını alıntılayıp, çelişkili birşey söylüyormuşum gibi göstermek sana bu forumda yaramaz. 1-2 dangalak allahçı dışında forum üyelerinin hepsi okuduğunu anlayabilecek kapasitede.

Link to post
Sitelerde Paylaş

bu dolandırıcı vesilesiyle buradan bir kere daha ilan edeyim. Avrupa'ya bok atmaya çalışacak medeniyet düşmanı kim varsa, onlara karşı her fırsatta avrupayı müdafaa edeceğim. hepimiz gibi ben de Avrupa'ya borçluyum. ortalama 35-40 değil de 70-80 sene yaşıyorsam; interneti, elektriği, telefonu kullanıyorsam, Avrupa'ya ve insanlığa kazandırdıklarına borçluyum. sağcı, solcu, müslüm, ate, kim varsa hepsine karşı müdafaa edeceğim.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 21.04.2016 at 10:51, momentum yazdı:

Bak, fal ve burçlara inanma gibi genel bir sosyal durum ile, bir klinik durum verilerinin karşılaştırılması, biraz elmalarla armutları toplamak gibi bir şey.

 

Dediğim gibi, "klinik" örnekler, spesifik bir durumun yansıması. Ama biz gene oradan devam edelim. Yalnız bu verileri, genel verilerle daha kıyaslanabilir yapmak için, bu özel durumdaki özel şartı, yani "çaresizlik" faktörünü göz önüne almamız gerekiyor.

Benim gibi bunu çaresizilikten yapan insanları çıkarttığın zaman, dörtte bir gibi bir oran kalıyor, senin verdiğin araştırmalara göre.

 

Yani basitçe, insanların kabaca yarısı bunu yapmış, kabaca bunun yarısı da, sürekli bir inancın göstergesi olarak değil, o anki durumundan dolayı yapmış. Bunları çıkarıyorum. O duruma düşünce insan, bırak hocayı/doktoru, uçan kuştan bile medet umuyor. Bu durumda olan bir insanın tercihi üzerinden toplanan verileri, genel bir sosyal duruma yansıtamayız.

Bana göre sürpriz değil. Makul, inanılabilir bir sonuç. İnsanların yaklaşık dörtte biri, psikolojik vakalarda hacının-hocanın-türbenin-yatırın kerametine inanmış/inanıyor. Bak, bir inanç statüsünden bahsediyorum, fiilen gidip gitmemekten değil (gidenler daha fazla). Sanırım burada anlaşamadık.

 

Olabilir. Ben, "bunlar yok" demiyorum. İnsanların yüzde otuzu da nazar boncuğuna inanıyor.

Yüzde bilmem kaçı Ortodoks kiliselerinde mum dikiyor. Yüzde bilmem kaçı, bilmem ne romantik göldeki adada bulunan Katolik kilisesinin çanına dilek dileyip üç defa asılıyor. Yüzde bilmem kaçı, pagan tapınak kalıntılarındaki kurban kanı kanallarından kayıyor, şans getirsin diye. Hepsi Müslüman bunların (ve özür dilerim, tamamına yakını da kadın).

 

Yoksa ben Avrupalılara bok atıp kendimi temize çıkarmıyorum. Her toplumun bir hurafe biçimi var. Kimse bundan bağışık değil, demek istediğim bu. Hurafeler, kurumsal dinden çok daha fazla kolay yayılan inançlar. Dinsel olmak zorunda da değil: adına komplo teorileri dediğimiz seküler hurafe biçimleri de var; UFO inançları, ulu önder kültleri, Tarkan'ın tuvalete gittiğine inanmayan kızlar, Atatürk'ün evladı Türklerin evde ayakkabıyla gezdiğini zanneden Emin Çölaşan, Türkiye'de gençlerin ailelerinde ayrı oturduğunu zanneden Ezgi Başaran ve daha niceleri. Bu seküler hurafe biçimleri, Aydınlanma'nın dinsiz macerasını çok rahatsız etmediği için onlardan kimse rahatsız değil. Onlara hoşgörü ile bakılıyor.

 

Astroloji gibi antik/geleneksel hurafe biçimleri, din faktöründen dolayı İslam toplumlarında daha az yayılmış. İslam dininin bu konudaki tavrı, dikkat edilmemiş bir biçimde yalın ve materyalist. İslam toplumlarının aydınlanmasıyla ortaya çıkan özel bir durum değil, başından beri böyle. Bu konudaki bir başla aykırı gerçek, İslam aliminin astroloji aleyhtarlığının, onun gelenekselciliği veya tutuculuğu ile aynı paralelde olması.

Yalın bir gözlem olarak yazdım.

 

Fal ve burçlara inanmak genel bir sosyal durum da hastalandığında önce hocaya gitmek sosyal bir durum değil mi? Basbayağı sosyal bir sorun bu, bu sorunun tıp bilimi tarafından klinik istatistiklerle ortaya konması onun ciddi bir sosyal sorun da olduğu gerçeğini değiştirmez.

 

Hurafe hurafedir, ne tip bir hurafe olduğu ayrıntıdır. Hurafeler kişilerin yaşamını tıbbi boyutta bile etkileyecek kadar önemseniyorsa orada ciddi bir sorun var demektir.

 

Senin örnek verdiğin anketle benim getirdiğim araştırma ve istatistikler arasında doğrudan bağ var momentum. Cinlere, cincilere tıptan daha çok güvenen ve tıptan önce onlara başvuran %50'lik kesime de sorsan büyük ihtimalle çoğunluğu burçlara, fallara inanmadığını söyleyecek. Çünkü burç ve fal gibi hurafeler dinen desteklenmez, televizyona çıkan din alimleri bu işlerin dinde yeri olmadığını söyler. Sen de böyle düşünüyor ve buradan yola çıkıp İslam'ın bir anlamda materyalist bir din olduğu görüşünü savunuyor, bu nedenle de insanları daha gerçekçi kıldığını düşünüyorsun. Değil işte, araştırmalar bunun tam aksini söylüyor, üstelik de durum gerçekten vahim. Gazetelerin burç köşelerini okumayan, burçlara inanmayan, hatta belki astrolojiyle astronomiyi aynı şey zanneden insanlar daha da tehlikeli bir hurafeye, cinlere inanıyor ve hastalıkların cinlerin musallat olması nedeniyle ortaya çıktığını düşünüp hocaya gidiyor. Ya da muska yazdırmaya, okunmuş su içmeye vb.

 

Bu insanlar çaresizlikten değil, cehaletten, boşinanların esiri olmak yüzünden doktordan önce hocaya gidiyor momentum. Senin durumunla bunları karıştırma, senin yakaşımındakiler ilk önce bir doktora gittikten, çok zorlu bir hastalıkla karşı karşıya olduğunu öğrendikten ve tıbbi tedaviyi kabul edip devam etmeye başladıktan sonra, tedavi sürerken hocaya, türbeye vb gidiyor. Hani biri olmazsa belki biri olur, bir umuttur, ne kaybederim mantığı... Ben yukarıdaki iletimde bu gruptan değil, doktora gitmeden direkt hocaya yatıra giden %50 oranına dahil olan gruptan sözettim.

Evet, inanışları ve ona ait hurafeleri "out" bulan ya da dini inançla tatmin olmayıp yerine ille de bir şey koyma gereği duyan bir kitle de var. Tüm dünyada var. Bunların inandığı şeylere "popüler batıl inançlar" diyoruz ve elbette onları da eleştiriyoruz. Hoş görüldükleri doğru değil, onların inanışları dini inanış kadar etkili olmadığı için arada kaynıyor görülüyorlar sadece. Bunlar garip garip fenomenlere, kültlere, komplo teorilerine vb inanan insanlar ve biz hepimiz nasıl olup da bunlara inandıklarını anlamıyoruz. Anlıyoruz tabii, nedenini de biliyoruz ama bilmek, bu olanın toplumsal bir akılsızlık, inandıkları şeylerin de hayal olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

 

İlk iletimde de söyledim, İslam'la ilgili elimizde dev gibi bir cin gerçeği vardır ve başta İslamcılar olarak herkesçe görmezden gelinmektedir. Utandıkları ve savunamadıkları bir şey çünkü. İşin kötüsü kutsal kitapta da vardır bu cin ve Türk toplumu daha uzun yıllar bu cin denen hayali kötü yaratıkla yaşamaya devam edecek gibi görünmektedir. Çok üzücü, kronikleşmiş bir sorun.

 

Bir toplum düşün ki psikiyatri kliniklerine başvuran hastaların en az yarısı doktora gitmek yerine önce hacı hocaya gidiyor ve konulan ilk teşhisin cin çarpması olduğunu öğrenip din aliminden medet umuyor. Olmadığını gördükten sonra, mecburiyetten tıbba başvuruyor. Ve sen bu toplumda bir ankete dayanarak hurafelere inancın çok az olduğunu, İslam'ın fal ve burç gibi hurafelere mesafeli olması nedeniyle daha maddeci, yalın ve gerçekçi bir din olup insanları bu anlamda doğru yönlendirdiğini söylüyorsun.

Daha açık nasıl anlatabilirim bilmiyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...