Jump to content

kapitalizm ve sermaye metalaştırması


Recommended Posts

Tarihsel kapitalizm adını verdiğimiz tarihsel toplumsal sistemin ayırt edici özelliği, bu tarihsel sistemde sermayenin çok özel bir yolla kullanıma girmesidir (yatırılması). Bu kullanımda başlıca amaç ya da niyet, sermayenin kendini büyütmesidir. Sistemde, geçmiş birikimler yalnızca daha fazla sermaye biriktirmek için kullanıldığı ölçüde "sermaye"dir. Göreceğimiz gibi söz konusu süreç kuşkusuz karmaşık, giderek dolambaçlıdır. Ancak, bizim kapitalist adını verdiğimiz şey, sermayeyi elinde tutanın dur durak bilmeyen ve ilginç bir biçimde kendine dönük olan bu gitgide daha çok sermaye biriktirme hedefi ve sermayeyi elinde tutanın bu nedenle, hedefine ulaşmak için başka kişilerle kurmak zorunda olduğu ilişkilerdir. Kuşkusuz tek amaç bu değildir. Üretim sürecine başka etkenler de kendini dayatmıştır. Yine de soru, bu etkenlerin birbiriyle çatışması durumunda hangisinin ağır basma eğiliminde olduğudur. Alternatif amaçlar arasında sermaye birikimi amacının genellikle öncelik kazandığı her zaman için, bir kapitalist sistemin işleyişini gözlemlemekte olduğumuzu haklı olarak söyleyebiliriz.

Kapitalistler de, gitgide daha çok sermaye biriktirme peşinde, ekonomi yaşamının tüm alanlarında bu toplumsal süreçlerin gitgide daha çoğunu metalaştırmaya çalışmıştır. Kapitalizmin kendine dönük bir süreç olması bakımından, bunun sonucu, hiçbir toplumsal sürecin olası metalaştırılmadan özü itibariyle bağışık kalmaması olmuştur. Bu nedenle kapitalizmin tarihsel gelişmesinin her şeyi metalaştırma yönündeki itilimi getirdiğini söyleyebiliriz.

Toplumsal süreçlerin metalaştırılması da yeterli olmadı. Üretim süreçleri, karmaşık meta zincirleri halinde birbirine bağlandı. Örneğin, tüm tarihsel kapitalizm deneyimi boyunca geniş ölçüde üretilip satılan tipik bir ürün olarak giyim eşyalarını düşünün. Giyim eşyası üretmek için genellikle en azından kumaş, iplik, birtakım makineler ve işgücü gerekir. Ancak, bu kalemlerin her biri de üretilmeyi gerektirir. Yine, bunların üretilmesinde kullanılacak kalemlerin de üretilmesi gerekir. Meta zincirindeki tüm alt süreçlerin metalaştırılması kaçınılmaz olmadığı gibi, yaygın da olmamıştır. Hatta, göreceğimiz gibi, gerçekte zincirdeki tüm halkaların metalaştırılmaması durumunda genellikle daha çok kâr elde edilir. Açık olan nokta, böyle bir zincirde, bilançoya maliyet kalemi olarak kaydedilen birtakım ücretler alan emekçilerden oluşmuş çok büyük ve dağınık bir kümenin varlığıdır. Ayrıca çok daha küçük, ama yine genellikle dağınık durumdaki (üstelik genellikle iktisadi ortaklar halinde birleşmiş olmayıp ayrı iktisadi birimler olarak iş gören) insanlardan oluşmuş ve zincirin toplam üretim maliyeti ile, nihai ürünün elden çıkarılmasından elde edilen toplam gelir arasındaki son farkı bir biçimde paylaşan bir küme vardır.

Çok sayıda üretim sürecini birbirine bağlayan meta zincirleri bir kez oluştu mu, söz konusu farkın hatırı sayılır dalgalanmalar gösterebildiği koşullarda, tüm kapitalistler için geçerli genel birikim oranının bu farkın ne ölçüde büyütülebildiğine bağlı bir duruma geldiği açıktır. Buna karşılık tek tek kapitalistler için geçerli birikim oranı bir "rekabet" sürecinin işlevi olmuş, yargılarında daha isabetli olanlar, personelini daha iyi denetleyebilenler ve belirli (genel bir adlandırmayla "tekeller" denen) piyasa işleyişlerinde siyasal karar konusu kısıtlamalara daha kolay erişenler daha kazançlı çıkmıştır.

Bu durum, sistemdeki ilk temel çelişkiyi yaratmıştır. Sınıf olarak alındığında tüm kapitalistlerin çıkarı tüm üretim maliyetlerinin düşürülmesinde yatar gibi görünmesine karşılık, gerçekleştirilen maliyet düşüşleri sık sık bir kısım kapitalistleri diğerleri karşısında üstün duruma getirmiş, bu nedenle de bazı kapitalistler genel farkın büyük olması uğruna küçük bir paya razı olmak yerine daha küçük bir genel fark içinde kendi paylarını büyütmeyi yeğlemişlerdir. Sistemde bir temel çelişki daha vardır. Gitgide daha çok sermaye biriktirilip daha çok süreç metalaştırıldıkça ve gitgide daha çok meta üretildikçe, akışı sürdürmenin kilit gereklerinden biri, gitgide daha çok alıcı bulunması olmuştur. Oysa aynı zaman içinde, üretim maliyetlerini düşürmek için harcanan çaba sıklıkla para akışını ve dağıtımını da azaltarak, birikim sürecinin tamamlanması için gerekli olan alıcı artışındaki sürekliliği önlemiştir. Öte yandan genel kârı alıcı ağını genişletebilecek biçimde yeniden dağıtmak sıklıkla genel kâr marjını daraltmıştır. Bu nedenle tek tek girişimciler bir yandan kendi işletmeleri için bir yöne doğru yüklenirken (örneğin kendi işgücü maliyetlerini düşürürken) aynı anda (kolektif bir sınıfın mensubu olarak) genel alıcılar ağını genişletecek yöne de yüklenmek durumunda olmuşlardır (bu da kaçınılmaz olarak, en azından bazı üreticiler için, işgücü maliyetlerinde artış getirmiştir).

Kapitalizm ekonomisi böylelikle birikimin en üst düzeye çıkarılması gibi akılcı bir niyete tabi olmuştur. Ancak, girişimciler için akılcı olanın emekçiler için de akılcı olması zorunluluğu yoktur. Daha da önemlisi, kolektif bir grup olarak tüm girişimciler için akılcı olanın verili her girişimci için de akılcı olması zorunluluğu bulunmamasıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 50
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Kaynaklar her zaman pozitiftir. Hep artıdır.

Ancak kapitalizm kaynakları sıfır kabul ediyor. Sonra bunu negatif ve pozitif olarak mümkün olduğunca geriyor. Bunu açıklarken de ihtiyaçların sonsuz olduğu gibi akıl almaz bir açıklama yapıyor.

Örneğin 1 insana dünyada her gün 200 elma düşüyorsa kapitalizm diyorki hayır hiç elma düşmez. Aman tanrım elma yok. Ve diyorki ey insan sonsuz bir elma ihtiyacın var.

Elma verebilmemiz için çöpçü, elma suyu, elmasuyuna sitrik asit, sitrik asit için kimya fabrikası, elmaların güvenliği için ordu, ordu için silah... Yani kapitalizm elmalar için pozitif ve negatif olarak germe işlemi yapıyor.

Mesela para. Kaynaklar diyorki altın var. Ama kapitalizm diyorki para hiç yoktur. Sonra paraya ihtiyacın sonsuz. Olmayan şeye nasıl sonsuz ihtiyacın olacak. İşte o zaman formülü basit pozitift ve negatif toplandığında sıfır yapar. Ve olmayan herşey bu iki kutuplaşma ile gerilebildiği kadar geriliyor.

İşte bu germe işlemi, ihtiyacın olmasada reklamlarla alman, güvenlik ihtiyacınla sahip olmanı gerektiren vb. her şeye dönüşüyor.

Burada sorun metalaşma değil. Bu düzenin kaynakların büyük bölümünün belli ülke veya şirketlere kalması. Ve bunun kurallaştırılması.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herhangi bir ideoloji; taraftarlarını,takipçilerini, ortaya attığı gerçeklere inandırabilmek için rasyonel ve bilimsel bir temele dayandırmaya çalışır.

Kapitalist sistemlerde, Burjuva sınıfının yani parasal gücü yüksek olanların,işletme sahiplerinin, piyasaları ve siyasi hayatı yönlendirmesi ispatlanmış bir gerçek olduğundan;

kapitalizm , sosyalizmle bi bağlamda barışmak ister, ancak sosyalizm her defasında reddeder...

Akılcı ve bilimsel temele en iyi örnek Marksizm’dir. Marksizm, kurucusuna göre, “bilimsel sosyalizmdir ve bu yönüyle “ütopyacı” sosyalizmden ayrılır. Marksizmin bilimsel yönü, özel bir yöntemi, diyalektik materyalizmi kullanmasından ötürüdür. Marksistlere göre bu metod hatadan uzaktır.Çünkü, Marksizmin bilimsel niteliğinin bir başka sebebi de sosyalizmin “mutlaka geleceği” ve kapitalist sistemin er geç sosyalizme dönüşeceği gerçeğidir. Yani marksistler sadece sosyalist sistemin kurulmasını tavsiye etmezler, aynı zamanda bunun kaçınılmaz bir durum, ekonomik ve sosyal gelişme kanunlarının doğal bir ürünü ve tarihi determinizmin sonucu olduğunu bilirler...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Herhangi bir ideoloji; taraftarlarını,takipçilerini, ortaya attığı gerçeklere inandırabilmek için rasyonel ve bilimsel bir temele dayandırmaya çalışır.

Kapitalist sistemlerde, Burjuva sınıfının yani parasal gücü yüksek olanların,işletme sahiplerinin, piyasaları ve siyasi hayatı yönlendirmesi ispatlanmış bir gerçek olduğundan;

kapitalizm , sosyalizmle bi bağlamda barışmak ister, ancak sosyalizm her defasında reddeder...

Akılcı ve bilimsel temele en iyi örnek Marksizmdir. Marksizm, kurucusuna göre, bilimsel sosyalizmdir ve bu yönüyle ütopyacı sosyalizmden ayrılır. Marksizmin bilimsel yönü, özel bir yöntemi, diyalektik materyalizmi kullanmasından ötürüdür. Marksistlere göre bu metod hatadan uzaktır.Çünkü, Marksizmin bilimsel niteliğinin bir başka sebebi de sosyalizmin mutlaka geleceği ve kapitalist sistemin er geç sosyalizme dönüşeceği gerçeğidir. Yani marksistler sadece sosyalist sistemin kurulmasını tavsiye etmezler, aynı zamanda bunun kaçınılmaz bir durum, ekonomik ve sosyal gelişme kanunlarının doğal bir ürünü ve tarihi determinizmin sonucu olduğunu bilirler...

alakası bile yok hiçbir zaman dönüşmeyecek bu sizin tıpkı komünizm gibi bir ideoloji veya sosyalizm gibi bir pratikte teori olabilir.

Sosyalizm, komünizmin olanaksızlığı veya komünizme giden yolda bir basamak olarak görülüyor. Ayrıca üretimin hemen hemen her yönüne devletin el atması, her sahaya devletin el atması üretim araçlarında veya üretimdeki kısıtlama ile ortaya çıkan tembellik insan egosunu bastırma düşüncesiyle karşı karşıya olacaktır.

Bu durum ileriye dönük kapitalist sisteme avantaj sağlayacak ve standart büyüme ile sosyalizm ,kapitalizme karşı kaybedecektir. Ayrıca kapitalizmin sunduğu refah seviyesi ve hayal satma dürtüsü ile her şeyi metalaştırma dürtüsü , sosyal haklar ego karşısında ve genin (canlının) bencilliği karşısında daima yenilecektir.

Canlı her zaman ulaşabileceği kadar herşeye ulaşmak için ideaları için savaşacak bu durum kapitalizmin içinde bulunduğu ekonomik krizi daima savaşlar çıkararak yani canlı doğasında bulunan evrimden kaynaklı çıkar yarışında veya ölüm kalım savaşında daima kendi çıkarlarını ve idealarını korumak için savaşacaktır.

Kapitalizm temelde çıkarcılıktır.

tarihinde ateistdusunce tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

ateist düşünce= sadece akıl / impressivo=akıl+vicdan+ahlak ;konuyla ilgili ilaveler yapmak istiyorum..çünkü beni sinirlendirdin :DÜlkemiz bugün; tarım, endüstri ve endüstri-sonrası-toplum aşamalarını bir arada yaşamaktadır.Ayrıca tüm dünyada, endüstri-sonrası-topluma geçiş aşaması yaşanmaktadır...

Öncelikle basitçe şu tanımları yapalım ;

beyaz yakalı çalışan= düşünce gücüyle çalışanlar / mavi yakalı çalışan=fiziksel gücüyle çalışanlar

İnsanlık artık yeni bir evreye girmiş durumda. Bu yeni evreye, endüstri-sonrası-toplum denildiğini biliyoruz.Artık endüstri toplumu yerini endüstri-sonrası-toplumu kavramına bırakmaktadır.Endüstri-sonrası toplum, enformasyon ve bilgi temelli bir ekonomiye dayanan toplumdur. Endüstri toplumunda üretim, maddi mallarda ve fabrikalarda yoğunlaşırken, endüstri-sonrası toplumlarda, bilgiyi yaratan, kullanan ve saklayan elektronik cihazlar ile bilgisayarlara odaklanmıştır.

Yani çalışanlar bilgi donanımlı ve eğitimli bireylerdir,ve bu durum hergeçen gün pozitiftir(sayı artmakta).Bu endüstri-sonrası-toplumun gelişi dramatik bir biçimde, meslek yapısını değiştirmiştir.Endüstri-sonrası toplumların özelliklerine gelirsek;

Ekonomik Yapıdaki Dönüşüm: Endüstriyel mal üretiminden, hizmetlere yöneliş olmuştur. Endüstri-sonrası-toplumlarda esas önemli nokta eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi insani hizmetler ile bilgisayar, sistem analizi ile bilimsel araştırma ve geliştirme gibi mesleki hizmetler alanında yoğunlaşmaktadır.

Yükselen Yeni Sınıflar: Hizmet sektörünün gelişmesiyle eğitim, idare ve büro işlerinin artışıyla da beyaz yakalı işçilerin yapacakları işlerin sayısında çok büyük artışlar ortaya çıkmıştır.Bu bağlamda en anlamlı bir başka değişme ise bilim adamları, teknisyenler, mühendisler, öğretmenler, tıp personeli gibi "teknik ve profesyonel sınıfın" sayısındaki artıştır.Ki; toplumda eğitimli çalışan bireylerin artışı, çıkarcı grupların menfaatlerini negatif olarak etkilemektedir.

Bilginin Artan Rolü: Artık günümüz toplumlarının yeni paradigmaları,en başta teorik bilgi olarak karşımıza çıkıyor. Bilgi, toplumun temel eksenidir ve stratejik kaynak haline gelmiştir. Çünkü yeni toplumda,donanımlı eğitimli bireyler farkındalıklarıyla, modern köle kavramını devre dışı bırakacaklardır. Beyaz yakalıların sayısı, mavi yakalılara oranla, arttıkça ; toplumdaki farkındalık , ilkel "zayıfı kullan" anlayışını ortadan kaldıracaktır...

Enformasyon Teknolojileri: Endüstri toplumunun doğuşunda nasıl buhar makinesi, elektrik, içten yanmalı motorlar gibi enerji teknolojisi büyük rol oynamışsa, enformasyon teknolojisi de enformasyon toplumunun doğuşunda aynı role sahiptir. Endüstri toplumundan ,endüstri-sonrası-topluma yöneliş, beraberinde sadece yukarıda bahsettiğim değişmeleri değil, aynı zamanda toplumun diğer unsurlarında da köklü dönüşümleri getirmiştir.

Örneğin teknolojinin giderek ucuzlaması ve yaygınlaşması bir taraftan kitle üretimi ve kitle haberleşmesinin çözülüşüne yol açarken diğer taraftan da bireyin konumunun güçlenmesine yol açmıştır. Öte yandan endüstri toplumunda; otorite, disiplin, bağlılık, erkeklik, fiziki kabiliyetler, rekabet, saldırganlık, tutumluluk, hırs,çıkar, güvenlik gibi değerlerinin yerini, karşılıklı danışma, unisex, özgürlük ,bireysellik, gerçek, sosyal eşitlik gibi iyimser bakış açısını ifade eden değerlerin alacağı mutlak gerçektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

ateist düşünce= sadece akıl / impressivo=akıl+vicdan+ahlak ;konuyla ilgili ilaveler yapmak istiyorum..çünkü beni sinirlendirdin :DÜlkemiz bugün; tarım, endüstri ve endüstri-sonrası-toplum aşamalarını bir arada yaşamaktadır.Ayrıca tüm dünyada, endüstri-sonrası-topluma geçiş aşaması yaşanmaktadır...

Öncelikle basitçe şu tanımları yapalım ;

beyaz yakalı çalışan= düşünce gücüyle çalışanlar / mavi yakalı çalışan=fiziksel gücüyle çalışanlar

İnsanlık artık yeni bir evreye girmiş durumda. Bu yeni evreye, endüstri-sonrası-toplum denildiğini biliyoruz.Artık endüstri toplumu yerini endüstri-sonrası-toplumu kavramına bırakmaktadır.Endüstri-sonrası toplum, enformasyon ve bilgi temelli bir ekonomiye dayanan toplumdur. Endüstri toplumunda üretim, maddi mallarda ve fabrikalarda yoğunlaşırken, endüstri-sonrası toplumlarda, bilgiyi yaratan, kullanan ve saklayan elektronik cihazlar ile bilgisayarlara odaklanmıştır.

Yani çalışanlar bilgi donanımlı ve eğitimli bireylerdir,ve bu durum hergeçen gün pozitiftir(sayı artmakta).Bu endüstri-sonrası-toplumun gelişi dramatik bir biçimde, meslek yapısını değiştirmiştir.Endüstri-sonrası toplumların özelliklerine gelirsek;

Ekonomik Yapıdaki Dönüşüm: Endüstriyel mal üretiminden, hizmetlere yöneliş olmuştur. Endüstri-sonrası-toplumlarda esas önemli nokta eğitim, sağlık, sosyal hizmetler gibi insani hizmetler ile bilgisayar, sistem analizi ile bilimsel araştırma ve geliştirme gibi mesleki hizmetler alanında yoğunlaşmaktadır.

Yükselen Yeni Sınıflar: Hizmet sektörünün gelişmesiyle eğitim, idare ve büro işlerinin artışıyla da beyaz yakalı işçilerin yapacakları işlerin sayısında çok büyük artışlar ortaya çıkmıştır.Bu bağlamda en anlamlı bir başka değişme ise bilim adamları, teknisyenler, mühendisler, öğretmenler, tıp personeli gibi "teknik ve profesyonel sınıfın" sayısındaki artıştır.Ki; toplumda eğitimli çalışan bireylerin artışı, çıkarcı grupların menfaatlerini negatif olarak etkilemektedir.

Bilginin Artan Rolü: Artık günümüz toplumlarının yeni paradigmaları,en başta teorik bilgi olarak karşımıza çıkıyor. Bilgi, toplumun temel eksenidir ve stratejik kaynak haline gelmiştir. Çünkü yeni toplumda,donanımlı eğitimli bireyler farkındalıklarıyla, modern köle kavramını devre dışı bırakacaklardır. Beyaz yakalıların sayısı, mavi yakalılara oranla, arttıkça ; toplumdaki farkındalık , ilkel "zayıfı kullan" anlayışını ortadan kaldıracaktır...

Enformasyon Teknolojileri: Endüstri toplumunun doğuşunda nasıl buhar makinesi, elektrik, içten yanmalı motorlar gibi enerji teknolojisi büyük rol oynamışsa, enformasyon teknolojisi de enformasyon toplumunun doğuşunda aynı role sahiptir. Endüstri toplumundan ,endüstri-sonrası-topluma yöneliş, beraberinde sadece yukarıda bahsettiğim değişmeleri değil, aynı zamanda toplumun diğer unsurlarında da köklü dönüşümleri getirmiştir.

Örneğin teknolojinin giderek ucuzlaması ve yaygınlaşması bir taraftan kitle üretimi ve kitle haberleşmesinin çözülüşüne yol açarken diğer taraftan da bireyin konumunun güçlenmesine yol açmıştır. Öte yandan endüstri toplumunda; otorite, disiplin, bağlılık, erkeklik, fiziki kabiliyetler, rekabet, saldırganlık, tutumluluk, hırs,çıkar, güvenlik gibi değerlerinin yerini, karşılıklı danışma, unisex, özgürlük ,bireysellik, gerçek, sosyal eşitlik gibi iyimser bakış açısını ifade eden değerlerin alacağı mutlak gerçektir.

sırayla gidelim.

unisex, özgürlük ,bireysellik, gerçek, sosyal eşitlik

Toplumsal öğreti durumları ve zorunluluklar

Özgürlük:

Ne kadar özgürsun,bu özgürlük sınırlarını sen mi çizdin,sen mi belirliyorsun?

yaşamak için kaç saat çalışıyorsun yada çalışmak zorundasın?

Peki kaç saat uyuyorsun bunları keyfi olarak mı yerine getiriyorsun?

Ne derece istediğini yapıyorsun ne derece özgürsun?

Toplum sana engel olmadan Her istediğine sahip olabiliyormusun yada herşeyi yapabiliyormusun?

Bireysellik(ego) : egoda eşitlik yoktur ben vardır.

Gerçek: gerçek ise evrimsel açıdan çıkarlarımız için savaşmak zorunda olduğumuz gerçeğidir. Toplumsal olarak koloni olarak yaşayan ve yaşamak zorunda olan insan (öyle evrimlesmişizdir) kendi kolonisini koruma eğilimi taşır bu yüzden toplum kurallarına uymak zorunda kalır.

Sosyal eşitlik:

Doğarken bile eşit olmayan canlı sosyal olarak yada fiziksel olarak eşit olamaz.

Tek başına yada gruplar halinde yaşayamayan canlılar çıkarlarını korumak adına sosyolojik olarak koloni kurma eğilimi taşımış ve erkler ayrılığı evrimsel olarak meydana gelmiştir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

sırayla gidelim.

unisex, özgürlük ,bireysellik, gerçek, sosyal eşitlik

Toplumsal öğreti durumları ve zorunluluklar

Özgürlük:

Ne kadar özgürsun,bu özgürlük sınırlarını sen mi çizdin,sen mi belirliyorsun?

Tamam, sırayla gidelim. Öncelikle, özgürlük çok farklı şekillerde tanımlanabilir. Ayrıca şu an insan hakkında konuşuyoruz ; hayvanlarla veya diğer canlılarla ilgili mevzu bahis bir durum olursa gerektiği yerde belirtiriz. Antiparantez olarak belirtelim.

Bir kişinin özgürlüğü, başka bir kişinin özgürlüğüne zarar verdiği ve kısıtladığı yerde biter.En basit şekilde budur.

İnsan birey olarak doğar ancak toplum olarak yaşar. Toplum halinde yaşamak için bir düzene ihtiyaç vardır ve bu düzenin sağlanması ve korunması bir yandan kuralların olmasını diğer yandan da kuralların uygulanmasını sağlayacak bir mekanizmayı gerektirir.Her toplum kendi varlığını devam ettirmek için gerekli düzeni sağlayan kural ve mekanizmaları oluşturma ve devam ettirmeyi hedefler. Bu amaçla toplumu oluşturan bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen çeşitli kurallar oluşturulur.
Bireyler bir kısım haklara doğuştan sahiptir. Kurallar bu hakları güvence altına alır, ilave haklar verir ve başkalarının bu haklara zarar vermesini engeller. Dolayısıyla kurallar hem özgürlüklerin kullanılmasına ilişkin bir toplum düzeni sağlar hem de, sınırsız özgürlük olamayacağından, bireyleri kısıtlar. Kuralların ihlali yaptırım ile sonuçlanır.Özgürlük kavramı ile ilgili demek istediğimi anlamışsındır ve benimle aynı fikirde olduğunu düşünüyorum,şu ana kadar; ateistdüşünce !

X kişi için; 3 adet hidrojen bombasıyla, dünyayı yok etme gücüne sahip olup bunu yapabilme serbestliğini de, o kişi özgürlük olarak tanımlayabilir. Bu bağlamda, özgürlük tanımı; insanların toplum içinde yaşayabilme ,topluma bağlı olma zorunluluğu ile birlikte ele almak gerekiyor. Bu sebeple her istediğini yapabilme , özgürlük tanımının içine girmez. Toplum içinde yaşayabilme zorunluluğundan dolayı, burada hukuk kuralları devreye girecektir.

Yani özgürlüğün tanımını yaparken, hukuk kurallarına bağlı olarak tanım yapmak zorundayız.Sanırım hak veriyorsundur.

Ki; toplumda din kuralları,örf adet,gelenek,görgü kuralları kişisel bağlamda kınanma içermesine rağmen ;

hukuk kurulları devlet yaptırımına bağlanmıştır... Sonuç olarak, özgürlük kavramını ,toplumda uygulanan hukuk kurallarına uyumlu olmak şartıyla, herhangi bir bireyin, diğer bir birey veya bireylerin ; özgürlüklerine,sahip olduğu tüm değerlerini taciz etmediği sürece,istediğini yapmakta özgürdür. Tanımda bikaç eksik olabilir,sonuçta kişisel görüşüm...

Bu kadar çok soru birden sormasan iyiydi.Neyse,devam edeceğiz...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Tamam, sırayla gidelim. Öncelikle, özgürlük çok farklı şekillerde tanımlanabilir. Ayrıca şu an insan hakkında konuşuyoruz ; hayvanlarla veya diğer canlılarla ilgili mevzu bahis bir durum olursa gerektiği yerde belirtiriz. Antiparantez olarak belirtelim.

Bir kişinin özgürlüğü, başka bir kişinin özgürlüğüne zarar verdiği ve kısıtladığı yerde biter.En basit şekilde budur.

İnsan birey olarak doğar ancak toplum olarak yaşar. Toplum halinde yaşamak için bir düzene ihtiyaç vardır ve bu düzenin sağlanması ve korunması bir yandan kuralların olmasını diğer yandan da kuralların uygulanmasını sağlayacak bir mekanizmayı gerektirir.Her toplum kendi varlığını devam ettirmek için gerekli düzeni sağlayan kural ve mekanizmaları oluşturma ve devam ettirmeyi hedefler. Bu amaçla toplumu oluşturan bireyler arasındaki ilişkileri düzenleyen çeşitli kurallar oluşturulur.

Bireyler bir kısım haklara doğuştan sahiptir. Kurallar bu hakları güvence altına alır, ilave haklar verir ve başkalarının bu haklara zarar vermesini engeller. Dolayısıyla kurallar hem özgürlüklerin kullanılmasına ilişkin bir toplum düzeni sağlar hem de, sınırsız özgürlük olamayacağından, bireyleri kısıtlar. Kuralların ihlali yaptırım ile sonuçlanır.Özgürlük kavramı ile ilgili demek istediğimi anlamışsındır ve benimle aynı fikirde olduğunu düşünüyorum,şu ana kadar; ateistdüşünce !

X kişi için; 3 adet hidrojen bombasıyla, dünyayı yok etme gücüne sahip olup bunu yapabilme serbestliğini de, o kişi özgürlük olarak tanımlayabilir. Bu bağlamda, özgürlük tanımı; insanların toplum içinde yaşayabilme ,topluma bağlı olma zorunluluğu ile birlikte ele almak gerekiyor. Bu sebeple her istediğini yapabilme , özgürlük tanımının içine girmez. Toplum içinde yaşayabilme zorunluluğundan dolayı, burada hukuk kuralları devreye girecektir.

Yani özgürlüğün tanımını yaparken, hukuk kurallarına bağlı olarak tanım yapmak zorundayız.Sanırım hak veriyorsundur.

Ki; toplumda din kuralları,örf adet,gelenek,görgü kuralları kişisel bağlamda kınanma içermesine rağmen ;

hukuk kurulları devlet yaptırımına bağlanmıştır... Sonuç olarak, özgürlük kavramını ,toplumda uygulanan hukuk kurallarına uyumlu olmak şartıyla, herhangi bir bireyin, diğer bir birey veya bireylerin ; özgürlüklerine,sahip olduğu tüm değerlerini taciz etmediği sürece,istediğini yapmakta özgürdür. Tanımda bikaç eksik olabilir,sonuçta kişisel görüşüm...

Bu kadar çok soru birden sormasan iyiydi.Neyse,devam edeceğiz...

evet özgürlük genel manası ile budur.

"Bir kişinin özgürlüğü, başka bir kişinin özgürlüğüne zarar verdiği ve kısıtladığı yerde biter.En basit şekilde budur."

Ancak bu bile toplumun genelinin size bir genel-geçer dayatmasıdır .yani insanların her birine bu şekilde bir don biçilmiş ve bunu giymek zorunda olduğunuzun bir kanıtıdır. Toplumun genelinin ideolojisi neyse hukuğu da çok farklı olmayacaktır. Bu ideoloji dışında kalan guruplar ya bu ideolojıye uymak zorunda kalacak yada bu ideolojiye karşı savaşacaklardır(bu savaş politik bir savaş olabilir)

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyal eşitlik:

Doğarken bile eşit olmayan canlı sosyal olarak yada fiziksel olarak eşit olamaz.

Tek başına yada gruplar halinde yaşayamayan canlılar çıkarlarını korumak adına sosyolojik olarak koloni kurma eğilimi taşımış ve erkler ayrılığı evrimsel olarak meydana gelmiştir.

Canlı kavramı yerine insan kelimesini kullanalım ; diğer canlıları bağlayıcı bir husus varsa belirtirsin.Şimdilik gereği yok.

Kırmızı olarak işaretlediğim cümlede, seninle aynı fikirdeyim. Evet, hiçbir insan , gerek analitik zeka, gerek duygusal zeka, gerek de fiziksel özellikler bakımından eşit doğmaz...Buna hiçkimse itiraz edemez.İspatlanabilecek ve gözlemi tekrar edilebilecek bir durumdur...

Öncelikle netleştirmem gereken bir kavram olarak ahlak'a değinmek istiyorum.Ahlak kuralları toplumsal düzen kurallarındandır. Ahlak kurallarının bireyin içine dönük bir tarafı olduğu gibi, toplumsal düzene ilişkin bir tarafı da bulunmaktadır. Ahlak kuralları iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı birbirinden ayırır. Ahlak kurallarının ihlal edilmesi halinde bireysel düzeyde vicdan azabı bir yaptırım olabileceği gibi çeşitli toplumsal yaptırımlar da söz konusu olabilmektedir. Bu kuralları ihlal edenler kötü ahlaklı kimseler olarak toplumda bilinirler, onlara güvenilmez ve inanılmaz. Ahlak kuralları da toplumdan topluma ve zamandan zamana değişiklik gösterebilmektedir.Ahlak da, evrimin bir sonucu olarak oluşmuş bir kavramdır ve ahlakın,evrimsel bir kökeni vardır.

(iyi,kötü,ayıp, vb gibi kavramların toplumdan topluma değişen tanımları olabilir,sonuçta içinde yaşadığımız toplumda olan karşılık anlamlarını, aşağı yukarı ikimiz de biliyoruz)...

Şimdi bu noktada benim sana soru sormam gerekiyor. Çünkü, sonuçta her bireyin , bakış açılarında ve değerlendirmelerinde farklılıklar vardır. Ahlak veya etik bilimi ; yani ahlak kavramı için düşüncelerini de bilmem gerekiyor...Önceden söylediğiniz herhangi bir söylemle çelişen ifadeniz olursa, bunu da belirteceğim... :D

Buyrun...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Canlı kavramı yerine insan kelimesini kullanalım ; diğer canlıları bağlayıcı bir husus varsa belirtirsin.Şimdilik gereği yok.

Kırmızı olarak işaretlediğim cümlede, seninle aynı fikirdeyim. Evet, hiçbir insan , gerek analitik zeka, gerek duygusal zeka, gerek de fiziksel özellikler bakımından eşit doğmaz...Buna hiçkimse itiraz edemez.İspatlanabilecek ve gözlemi tekrar edilebilecek bir durumdur...

Öncelikle netleştirmem gereken bir kavram olarak ahlak'a değinmek istiyorum.Ahlak kuralları toplumsal düzen kurallarındandır. Ahlak kurallarının bireyin içine dönük bir tarafı olduğu gibi, toplumsal düzene ilişkin bir tarafı da bulunmaktadır. Ahlak kuralları iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı birbirinden ayırır. Ahlak kurallarının ihlal edilmesi halinde bireysel düzeyde vicdan azabı bir yaptırım olabileceği gibi çeşitli toplumsal yaptırımlar da söz konusu olabilmektedir. Bu kuralları ihlal edenler kötü ahlaklı kimseler olarak toplumda bilinirler, onlara güvenilmez ve inanılmaz. Ahlak kuralları da toplumdan topluma ve zamandan zamana değişiklik gösterebilmektedir.Ahlak da, evrimin bir sonucu olarak oluşmuş bir kavramdır ve ahlakın,evrimsel bir kökeni vardır.

(iyi,kötü,ayıp, vb gibi kavramların toplumdan topluma değişen tanımları olabilir,sonuçta içinde yaşadığımız toplumda olan karşılık anlamlarını, aşağı yukarı ikimiz de biliyoruz)...

Şimdi bu noktada benim sana soru sormam gerekiyor. Çünkü, sonuçta her bireyin , bakış açılarında ve değerlendirmelerinde farklılıklar vardır. Ahlak veya etik bilimi ; yani ahlak kavramı için düşüncelerini de bilmem gerekiyor...Önceden söylediğiniz herhangi bir söylemle çelişen ifadeniz olursa, bunu da belirteceğim... :D

Buyrun...

ahlak çıkar üzerine kurulu sistemler bütünü,kişiden kişiye değişir ve görecedir herkesin uyduğu uymak zorunda olduğu ahlak kuralları yoktur, yani ahlak yoktur.
Link to post
Sitelerde Paylaş

Sosyal eşitlik:

Doğarken bile eşit olmayan canlı sosyal olarak yada fiziksel olarak eşit olamaz.

Yuh! Müslüman bir kadın düşmanı yazmış sandım! Onlar da kadınların neden örtünmesi vs vs gerektiğini açıklarken aynı savunmayı yaparlar.

Dünyada milyonlarca insan vardır ki fakir bir köylü olarak doğmuş ve sonra zengin olmuştur, ülkeler yönetmiştir, hukuk sistemleri yaratmıştır, bilim üretmiştir, kazanarak edindiği servetini dünyanın geri kalanıyla paylaşmıştır ve sair.

Günümüz dünyasına bakarsan bunun böyle olduğunu kolayca görebilirsin. Ama sende öyle bir akıl yok, o konuda da bizim yapabileceğimiz bir şey yok.

Senin de gerçeklikle bağın kopmuş. Allah yardımcın olsun.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yuh! Müslüman bir kadın düşmanı yazmış sandım! Onlar da kadınların neden örtünmesi vs vs gerektiğini açıklarken aynı savunmayı yaparlar.

Dünyada milyonlarca insan vardır ki fakir bir köylü olarak doğmuş ve sonra zengin olmuştur, ülkeler yönetmiştir, hukuk sistemleri yaratmıştır, bilim üretmiştir, kazanarak edindiği servetini dünyanın geri kalanıyla paylaşmıştır ve sair.

Günümüz dünyasına bakarsan bunun böyle olduğunu kolayca görebilirsin. Ama sende öyle bir akıl yok, o konuda da bizim yapabileceğimiz bir şey yok.

Senin de gerçeklikle bağın kopmuş. Allah yardımcın olsun.

söylemlerin adınla çelişiyor.

Ayrıca bu yazdığımı cinsiyet ayrımı yaparak yazmadım.bir realite olduğu için yazdım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

birşeyin değişken olması, o şeyin olmadığı anlamına gelmez.

a)x kişi için hırsızlık iyidir .

b ) y kişi için hırsızlık kötüdür.

Bu durumda iyi ve kötü göreceli kişiden kişiye değişen ideolojik cümlelerdir yani yoktur.

tarihinde ateistdusunce tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

söylemlerin adınla çelişiyor.

Ayrıca bu yazdığımı cinsiyet ayrımı yaparak yazmadım.bir realite olduğu için yazdım.

Adımla neden çelişiyor? İlgi kuramadım.

Cinsiyet ayrımı yapmadan yazdığını elbette biliyorum. Cümlen geri kafalı cahillerin de sıkça kullandığı bir boş cümledir, onu görmen için şeyettim.

Bir insan son derece yoksul bir aileye doğup gayet de zengin olabilir, olmuşu sürüyle. Milyonlarca... Yani doğarken eşit koşullarda doğmayan insan, sosyal ya da fiziken eşit olamaz değil. Olur. Yoksulluk kader midir? Cahillik kader midir? Nedir yani, kanla mı belirliyoruz sosyal statümüzü, ekonomik durumumuzu, eğitimden edindiğimiz getirimizi?

Pratik seni yalanlıyor. Daha da ilginç olanı ise senin olmaz dediğin bu şeyi olduran sistemin bizzat kapitalizm olmasıdır. Diyorum ya, düşünmeyi ve bilgiyi kullanmayı bilmediğin için sürekli dev çelişkiler içine düşüyor ve göremiyorsun.

Bill Gates'i bildin mi? Hani halkı aptal ve kullanılması gerekli köleler olarak gördüğünü söyleyerek ve aptal olduklarını bize de ıspatlamak için ateistlerin zeka puanının diğerlerinden daha yüksek olduğunu gösteren birtakım çalışmalar getirerek sapkın fikirlerinde ne deni haklı olduğunu kanıtlamaya çıkmıştın.. Ateistler zekiymiş, ben de ateist olduğuma göre zaten zekiyim, bu durumda geri kalanın aptal olduğu düşüncem de kendiliğinden doğrulanıyor demiştin. Of of of...

Bu Bill Gates zeki bir ateist olarak kapitalist sistem içinde devasa bir servetin sahibi oldu. Aynı anda dünyanın dört bir yanına bağışlarda bulundu, yardım vakıfları kurdu, sonra da servetinin yarısını bağışladı. Avukat bir babayla öğretmen bir annenin oğlu.

Marc Zuckenberg'i bildin mi? Hani şu Facebook'u kurup yaklaşık 50 milyon dolarlık kişisel serveti olan ateist. O da gencecik yaşında servetinin %99'unu bağışladı. Ana babası doktor bunun. Orta sınıf bir aileden geliyor.

Ve kapitalist model içinde müthiş servetler edinmiş ve servetlerini paylaşmaya kalkmış daha bir dolu insan...

Nedir bunları motive eden şey sence? Yoksa bunlar gizli komünist mi? Evrim mi bilmiyorlar? Fazla mı ahlakçılar?

tarihinde Türk Ateist tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

a)x kişi için hırsızlık iyidir .

b ) y kişi için hırsızlık kötüdür.

Bu durumda iyi ve kötü göreceli kişiden kişiye değişen ideolojik cümlelerdir yani yoktur.

Yabancılaşma: kuralsızlaşma, yalnızlaşma, saldırganlaşma, kaçma ve anlam yitimi.

Yozlaşma : Çözülme, ahlaksız olarak materyalistleşme, sürüleşme ve ruhsuzlaşma

Bence sen, hem yozlaşmışsın hem de toplumdan kendini soyutlayarak yabancılaşmışsın,ancak bunun farkındasın veya değilsin,

ona emin değilim. (Etiketleme yapmıyorum,büyük olasılıkla eğilimlerine göre bu yönde ilerliyorsun)

Doğada ahlak vardır. VARDIR. VARDIR. VARDIR . VARDIR.

Hiçbir şekilde, aksini kabul etmiyorum...

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...