Jump to content

TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ YALANI


Recommended Posts

12 saat önce, Rhodium yazdı:

Alaka neyi? Başlık Türkiyede demokrasi. Ben haksızlık yapıldığı ve Türkiye demokrasisinin Abd den  daha gelişmiş olduğunu anlattım. 

Temel farkın birey hukuku toplum hukuku farkı olduğunu söyledim. Türkiye demokrasisi için kötüdür algısının bu hukuksal farktan kaynaklandığını dile getirdim.

Siz farkı kabul edip, birey hukukunun daha demokratik olduğu savını ortaya attınız. Haklı olarak böyle görünüyor.

Bende bunun böyle olmadığını göçebe-şehir hayatını örneklem vererek size anlatmaya çalışıyorum. 

Dış politika nedir? Abd nin bir dış politikası yok. Mesela Çinin bir dış politikası var. Türkiyenin de var. İnanın da var. Ama abd nin yok. Dış politika demek komşu ile stratejik ortaklık veya stratejik savunma demektir. Abd, kendi halkını ekonomik ve askeri alanda tehtid altındasınız diye kandıran, küresel şirketler ve askeri karakollar ile sosyalizm karşıtı zayıf ülkeleri sömüren vahşi bir Birleşik devlettir. Bu davranışları bir politika değildir. Mesela soğuk savaş nedir? Sinsice işlerini bitirmektir. Ama abd ye göre soğuk savaş silah kullanmadan yapılan sscb mücadelesi. Abd savaşıyor gibi yapıp arkadan sinsice iş bitiriyor. Sonra buna savaş ve dış politika diyor. Güldürmeyin.

Hindistan Pakistan ile bölünüp İngiliz sömürgesinden kurtulalı yüz yıl olmadı. 

Bizim milli değerlerimiz, taklit ettiğimiz abd filmleri kadar eridi. Cüneyt arkın dünyayı bile kurtardı. Gerçi abd sinemayı 1930 larda Japonya ve çinden öğrenmiştir ayrı. Ne komşu hakkı ne adap bilmeyen bir nesil ile karşı karşıyayız. Kültür erezyonumuz başka bir tartışma konusu.

Sizce bunca tarih hafızası ile Türkiyeyi demokratik görmemek mi yoksa kral çıplak demek mi türkiyeyi küçültüyor?

 

Ben ABD'nin şeytanlaştırılmasına da karşıyım. Demokrasilerinin Avrupa demokrasilerinden farklı ve bunların gerisinde olduğu doğrudur. Vizyon'dan yeni kalkmış "Şimdi nereyi işgal edelim?" diye bir film de vardır.

- Ama ABD bir hukuk devletidir. ve dahası ABD artık bize göre daha medeni bir ülkedir.

Biraz da jakobenlik yapacağım. Demokrasi'ye geçiş öyle kolay bir mesele değildir. 1774, 1789'yıllarında başlayan bir süreçtir. Ama birinci dünya savaşında Almanlar ve biz temelde demokrasiye karşı savaşmışızdır. ve kaybettik. II dünya savaşında Hitler Demokrasiye karşı savaşmışlardır. ve kaybettiler. Soğuk savaşta Stalinciler demokrasi ile savaşmışlardır. Yine kaybettiler. Şimdi Türkiye/Iran/Rusya/Çin/Kuzey Kore/Esat ittifakı vardır. Yine Demokrasiyi alt edebileceklerini düşünmektedirler.

- ABD denen yer bence burada Yaşlı kıtanın pis işlerini üstlenmektedir. Güçlü askeri gücü ile dünyada Demokrasileri savunmaktadır.

Bunu da Amerikancılık olsun diye söylemiyorum. Ama Demokrasi/Laiklik kırılgan şeylerdir. Bizdeki gibi, 2 seçime bir lidere bakar. Sabah kalkarsın herkes türbanlı olmuştur. ABD'nin çok olumsuz dış politikaları filan vardır, olmuştur. Kendi içlerinde eksik konular çoktur. Yine de çok sağlam bir hukuk düzenine, ve farklı ama oldukça işlek bir demokrasiye sahiptir. Ben öyle düşünüyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 100
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

On 03.08.2016 at 14:11, haci said:

 

Leonardo,

Bakınız abd de bir kurumda odanıza klima istediniz diyelim. Gidersiniz ilgili birime talep edersiniz ve yakılır. 
 
Ama türkiyede, önce birim yöneticisinden idari müdüre kadar yazılar onaylardan geçersiniz satın almalardan ihalelere uzanır ihalelere itirazlar mahkemeler sürer valilikten onaylar çıkar Vs Vs. Kıçı kırık bir klima bile böyle elde edilebilir.
 
Sistem olarak işte bu bahsettiğim kabiliyet meselesidir. Şehir ülkesi göçebe ülke kavramını bu sebeple anlatıyorum. Kabiliyet, ile daha teknoloji daha çok para, daha çok güç oluşuyor. Bu demokrasi değildir. Yanılsamadır.
 
Türkiye bir bürokrasi ve evrak ülkesidir. Özel sektörü bile böyledir. Bu ülkede siyasetin bürokrasiye kontrolü azdır. Nüfus idaresinde 1965 yılındaki bir evrağın türbanı yoktur.  Elbette iktidarın gücüne yığılmalar olur. Bu başka mesele. Demokrasi dediğinizde muhalif olana kayanlara anlayış iktidara kayanlara sopa olmaz. Özgür irade diye bir şey var. Ve insanlar çoğunluğun yanında durması da bir haktır. 
 
Bakınız 17 aralıktan bu yana yıllar geçti. Askerden cemaatçiler temizlenmesi gerekiyor. Ama yapılamadı. Taki darbe öncesine kadar balyoz Vs için cemaatçi askerlerin yargılanmasına kadar. Neden? 
 
Çünkü iktidar ve brükrasi arasında işler çok farklı ve öyle hemen bir şey yapamazsınız. Mesela ohal niye çıkıyor. 
 
Şimdi diyorlar ki Türkiye demokratik değil. İktidar ve Erdoğan ne isterse yapıyor. Padişah gibiler. Kurumları ele geçirmişler felan. Yok öyle bir şey. Bunlar hepsi saçmalık. Böyle Türkiyeyi aşağılamayın. Atıp tutmayın.
 
Bizim tüm sistemimizi kaldıralım. Ve abd aynı sistemini ülkemizde uygulayalım. 6 ayda ülke parçalanır. Ekonomi çöker. Felaket yaşanır. Kalkıp tarihi süzgeçten geçmemiş ülkelerin sistemlerini bize övmeyin. Çünkü TC dünyanın en büyük imparatorluklarının hafızası ve birikimi ile bu hale gelmiştir. Öyle iki osmanlı sultanın veya İnönünün iki anayasa yazmasıyla oluşmadı bu topraklar. 
 
Emperyalizmin, komşu hakkı, yok etmek. Bir apartmanda yaşarken başka dairelerden yaptığınız yağma sonucu kendi dairenizin huzur ve lüks içinde olması sizi adil kılmaz. Aileniz apartmanın en iyi evi olduğunu sanabilir. Başka daireler de buna inanabilir. Ama bu gerçeği değiştirmez.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 minutes ago, Rhodium said:

Leonardo,

Bakınız abd de bir kurumda odanıza klima istediniz diyelim. Gidersiniz ilgili birime talep edersiniz ve yakılır. 
 
Ama türkiyede, önce birim yöneticisinden idari müdüre kadar yazılar onaylardan geçersiniz satın almalardan ihalelere uzanır ihalelere itirazlar mahkemeler sürer valilikten onaylar çıkar Vs Vs. Kıçı kırık bir klima bile böyle elde edilebilir.
 
Sistem olarak işte bu bahsettiğim kabiliyet meselesidir. Şehir ülkesi göçebe ülke kavramını bu sebeple anlatıyorum. Kabiliyet, ile daha teknoloji daha çok para, daha çok güç oluşuyor. Bu demokrasi değildir. Yanılsamadır.
 
Türkiye bir bürokrasi ve evrak ülkesidir. Özel sektörü bile böyledir. Bu ülkede siyasetin bürokrasiye kontrolü azdır. Nüfus idaresinde 1965 yılındaki bir evrağın türbanı yoktur.  Elbette iktidarın gücüne yığılmalar olur. Bu başka mesele. Demokrasi dediğinizde muhalif olana kayanlara anlayış iktidara kayanlara sopa olmaz. Özgür irade diye bir şey var. Ve insanlar çoğunluğun yanında durması da bir haktır. 
 
Bakınız 17 aralıktan bu yana yıllar geçti. Askerden cemaatçiler temizlenmesi gerekiyor. Ama yapılamadı. Taki darbe öncesine kadar balyoz Vs için cemaatçi askerlerin yargılanmasına kadar. Neden? 
 
Çünkü iktidar ve brükrasi arasında işler çok farklı ve öyle hemen bir şey yapamazsınız. Mesela ohal niye çıkıyor. 
 
Şimdi diyorlar ki Türkiye demokratik değil. İktidar ve Erdoğan ne isterse yapıyor. Padişah gibiler. Kurumları ele geçirmişler felan. Yok öyle bir şey. Bunlar hepsi saçmalık. Böyle Türkiyeyi aşağılamayın. Atıp tutmayın.
 
Bizim tüm sistemimizi kaldıralım. Ve abd aynı sistemini ülkemizde uygulayalım. 6 ayda ülke parçalanır. Ekonomi çöker. Felaket yaşanır. Kalkıp tarihi süzgeçten geçmemiş ülkelerin sistemlerini bize övmeyin. Çünkü TC dünyanın en büyük imparatorluklarının hafızası ve birikimi ile bu hale gelmiştir. Öyle iki osmanlı sultanın veya İnönünün iki anayasa yazmasıyla oluşmadı bu topraklar. 
 
Emperyalizmin, komşu hakkı, yok etmek. Bir apartmanda yaşarken başka dairelerden yaptığınız yağma sonucu kendi dairenizin huzur ve lüks içinde olması sizi adil kılmaz. Aileniz apartmanın en iyi evi olduğunu sanabilir. Başka daireler de buna inanabilir. Ama bu gerçeği değiştirmez.

 

sen erdoğancısın galiba.
erdoğan o kadar çelişki içinde ki..  

bir yandan ademi merkeziyetçiliği savunuyor.
diğer yandan tek dil, tek din, tek ülke, tek önder. vb şeyler söylüyor.

ayrıca erdoğan kimi kimden temizliyor.  türkiye'nin dinsel, toplumsal, etnik vb çeşitliliği vardır.

temizlediği insanlar, akp ve erdoğan yolsuzluk yaptı dedikleri için tasfiye ediliyorlar.
ama gelecekte bu despotizmin onarımı olacaktır.  ve erdoğan da mahkum olacaktır.

son olarak.. kıyı kentlerinin anadolu yaylası ile bağları zayıftır.
buna rağmen kıyı kentlerinin verdiklerin verginin yüzde 95'i anadolu yaylasına gider ve orada heba olur.

türkiye bölünmez korkma.
ama yayladaki işkenceci cahilleri niye besleyelim ki.

Link to post
Sitelerde Paylaş
7 hours ago, bosyinebos said:

sen erdoğancısın galiba.
erdoğan o kadar çelişki içinde ki..  

bir yandan ademi merkeziyetçiliği savunuyor.
diğer yandan tek dil, tek din, tek ülke, tek önder. vb şeyler söylüyor.

ayrıca erdoğan kimi kimden temizliyor.  türkiye'nin dinsel, toplumsal, etnik vb çeşitliliği vardır.

temizlediği insanlar, akp ve erdoğan yolsuzluk yaptı dedikleri için tasfiye ediliyorlar.
ama gelecekte bu despotizmin onarımı olacaktır.  ve erdoğan da mahkum olacaktır.

son olarak.. kıyı kentlerinin anadolu yaylası ile bağları zayıftır.
buna rağmen kıyı kentlerinin verdiklerin verginin yüzde 95'i anadolu yaylasına gider ve orada heba olur.

türkiye bölünmez korkma.
ama yayladaki işkenceci cahilleri niye besleyelim ki.

Ben Erdoğanist değilim. Türkiyeyi cemaatin ele geçirmesi böler mi? 

Böyle bir korku ile yaşamıyoruz. Paranoyak değiliz. Tarlada en önemli sorun ekili bitkinin yanında biten otlar oluyor. Bunları temizlemek ayrı bir şey. 

Şimdi Türkiye de olağan dışı kuruyan her domates sırığının altına bakıldı. Hep cemaat otları bulunuyor. Enteresan durumlar yani. 17 Aralık hadisesi bana Erdoğanın ne kadar yalnız kaldığını gösteriyor. Kimse milletinin içinden milletinin domatesini yemeden domates yedim lezzet aldım demesin. Akp liler de lezzetle yemek ister. Fantastik şeyler kuruyorsunuz.

Fantastik. Balyoz davalarında da fantastikdi. Varmı kanıtınız. Yok. Bir mahkeme sonucu mu var? Yok. Cumhurbaşkanı yetkilerini biliyormusunuz? Evet bilmiyorsunuz. Sallıyorsunuz. İşte bunlar hep Tanrıtanımaz ateizmi metaryalizmin ateizmi değil.

Kıyı şehirleri kara şehirlerini besliyormuş. Yahu siz ibb nin bütçesini biliyormusunuz? Kıyı kentlerindeki yatırım oranı hakkında ne biliyorsunuz da sallıyorsunuz.

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 hours ago, Rhodium said:

 Kıyı şehirleri kara şehirlerini besliyormuş. Yahu siz ibb nin bütçesini biliyormusunuz? Kıyı kentlerindeki yatırım oranı hakkında ne biliyorsunuz da sallıyorsunuz.

ben seninle bir türlü anlaşamıyorum.:)

Quote

Türkiye ekonomisinin lokomotifi İstanbul, 184 milyar 20 milyon 806 bin lirayla en fazla vergi veren kent oldu. 
İstanbul'u 49 milyar 279 milyon 73 bin lirayla Kocaeli, 
45 milyar 403 milyon 487 bin lirayla İzmir, 
44 milyar 812 milyon 830 bin lirayla başkent Ankara takip etti. 

Quote

İstanbul yalnızca vergi geliri olarak devlet bütçesine 160 milyar TL katkıda bulunmuştur, 
ancak aldığı kamu yatırımı 5 milyar TL düzeyindedir. Yani verdiği aldığının 32 katıdır. 

Aynı durum üretimi vergisi yüksek olan Kocaeli, İzmir, Bursa, Mersin gibi illerimiz için de geçerlidir. 
Kocaeli’nin kamu yatırımı payı yüzde bir iken bütçeye katkısı yüzde 13 seviyesindedir. 
Antalya da Bursa ve Mersin gibi bütçeye net katkı yapan iller arasındadır” dedi.

peki akp'nin arka bahçesi olan ibb'nin bütçesi ne kadar.

Quote

 İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi'nin 16 milyar 100 milyon lira olarak belirlenen 2016 bütçesi, onaylandı. Bütçe, İSKİ ve İETT'yle 24 milyar lira, şirket ciroları dahil konsolide bütçe ise 38 milyar 600 milyon lira olarak açıklandı.
 

yani kıyı kentleri; verdikleri vergilerin çok çok azını geri alırlar.

mjk%25C3%25B6mu.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş
12 hours ago, Rhodium said:

 Bakınız 17 aralıktan bu yana yıllar geçti. Askerden cemaatçiler temizlenmesi gerekiyor. Ama yapılamadı. Taki darbe öncesine kadar balyoz Vs için cemaatçi askerlerin yargılanmasına kadar. Neden? 

 
Çünkü iktidar ve brükrasi arasında işler çok farklı ve öyle hemen bir şey yapamazsınız. Mesela ohal niye çıkıyor. 
 
Şimdi diyorlar ki Türkiye demokratik değil. İktidar ve Erdoğan ne isterse yapıyor. Padişah gibiler. Kurumları ele geçirmişler felan. Yok öyle bir şey. Bunlar hepsi saçmalık. Böyle Türkiyeyi aşağılamayın. Atıp tutmayın.
 
 

erdoğan'a diktatör diyorlar ama erdoğan istediğini yapamıyor diyorsun. 
çünkü bürokrasi, yargı vb  unsurlar erdoğan'ı engelliyor diyorsun.

erdoğan  mutlak iktidarı önündeki bu engelleri aşmak için ohal çıkardı diyorsun.

anlattıkların bir kabus... devlet işleyişini hızlandırmak için diktatörlüğe geçmemizi mi istiyorsun.
kaderimiz, stalin gibi erdoğan'ın iki dudağı arasında mı olsun.
kazanılmış yasal hakların ırzına mı geçilsin.

bu dediklerini abd  ve rusya hep ister.
çünkü diktatör biri uluslararası meşruiyet arayacağı için yabancıların dediklerimi yapacaktır.  

sen erdoğancı değildin bu arada.:lol:

tarihinde bosyinebos tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
4 hours ago, Rhodium said:

 17 Aralık hadisesi bana Erdoğanın ne kadar yalnız kaldığını gösteriyor. Kimse milletinin içinden milletinin domatesini yemeden domates yedim lezzet aldım demesin. Akp liler de lezzetle yemek ister. Fantastik şeyler kuruyorsunuz.

 

erdoğan'a çok mu üzüldün?

devlet idaresinin hukukça incelenmesi niye kötü bir şey olsun ki.
niye akp saflarına katılmıyorsun?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ister ABDnin demokrasisini getir, ister Fransanin, Almanyanin vs. Hic bir sistem Türkiyede tam islemez.

Cünkü bizim insanimiz demokrat degil!

O kadar insan sucsuz yere tutuklandi, hapis yatti, Nerdeydi bizim sivil kuruluslarimiz, demokratlarimiz? Neden hic kimse bu haksizliklara karsi sokaga cikmadi?

Darbe girisiminden sonra günümüzde on binlerce kisi "temizleniyor", hic birisinin hakkini arama imkani yok. Kuruyla beraber yasta yaniyor ama buna karsi cikan, bu tehlikeye isaret eden yazar cizerlerimiz, aydinlarimiz nerde?

Gay ve lezbiyanlar yürüyüs yapmak istiyordu, Batida her zaman zayiflarin/azinliklarin yaninda olan kadin dernekleri nerde? Neden (kendileri de zayif sayilan ve haklarini arayan) bu kadinlar ezilenin, zayifin yaninda degil?

Neden insanlar bu kadar adaletsizlige karsi (gezi olaylari haric) sokaga cikmadi, hep vurdum duymaz oldu?

Millet sadece GÜCLÜ ADAM "sokaga cik" deyince sokaga cikti?

 

 

Paradoks


Duello yapan üc kisiyi düsünelim. A her attigini vuran bir kisi (%100). B her 10 atistan 8ini vuruyor (%80). C %50 hedefi vurma sansi olan bir kisi.

Kurallara gelelim:  Duello hayatta bir tek kisi kalana kadar devam ediyor. Sadece bir kisi atesedebilir. Kimin ates edecegi kura ile belirlenir. (Sansi olana bir kac kere arka arkaya sira gelir ve atesedebilir). Hedefi ates eden belirleyebilir.
Kimin kazanacagi belli gibi. 

A ve Bnin devamli Cyi hedef aldigini varsayalim. Ve C devamli Byi hedef alir. Bu "en zayif rakip-stratejesi" olur. Herkes en zayif rakibine ates eder.  Bu varsayima göre duellonun sonunda hayatta kalma oranlari söyledir. A- %58, B- %35, C- %7

Beklenildigi gibi Anin hayatta kalma olasiligi yüksektir ve Cnin ölecek olmasi kesin gibidir. 
Bunu gören C hedef degistirir,  Byi hedef almayip Ayi hedef alir, oran "biraz" degisir  (A- %43, B- %48, C- %9)  C azda olsa hayatta kalma sansini arttirir.
 Ayrica artik duelloyu en cok kazanma olasiligi  Adan Bye gecmistir. B de Cyi örnek alip  hedef degistiri ve  Aya ates ederse oran yine degisir.  A- %24, B- %54, C-%22.. B hayatta kalma olasiligini daha  da  yükseltmistir. A ve Cnin hayatta kalma olasiligi hemen hemen ayni oranda kötüdür.


Tahmin ettiginiz gibi A da stratejesini degistirir ve Byi hedef alir. 
Simdi "en güclü rakip-stratejsi" uygulanmaktadir. Acaba A yine  duelloyu kazanma olasiligi en yüksek kisi olabilecek mi?  
(A- %29, B- %35, C- %36)  Hayir, her attigini vuran kisi(A) kazanma sansi en az olan kisi olmustur ve silahi en kötü kullanan kisi(C) kazanma olasiligi en yüksek kisi olmustur. Bunu kim düsünebilirdi?

 

Bu stratejiden TEK BASINA ayrilan taraf hic bir zaman kazanma sansini yükseltemez. 
Matematikciler burda bir Nash dengesi”nden bahseder. https://tr.wikipedia.org/wiki/Nash_dengesi

 

Bu "paradoksun" Türkiye ile, demokrasi ile, islam dünyasi ile, ahlak ve evrenle ne alakasi var?

Anlayana...

Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎8‎/‎5‎/‎2016 at 01:04, Rhodium yazdı:

Leonardo,

Bakınız abd de bir kurumda odanıza klima istediniz diyelim. Gidersiniz ilgili birime talep edersiniz ve yakılır. 
 
Ama türkiyede, önce birim yöneticisinden idari müdüre kadar yazılar onaylardan geçersiniz satın almalardan ihalelere uzanır ihalelere itirazlar mahkemeler sürer valilikten onaylar çıkar Vs Vs. Kıçı kırık bir klima bile böyle elde edilebilir.
 
Sistem olarak işte bu bahsettiğim kabiliyet meselesidir. Şehir ülkesi göçebe ülke kavramını bu sebeple anlatıyorum. Kabiliyet, ile daha teknoloji daha çok para, daha çok güç oluşuyor. Bu demokrasi değildir. Yanılsamadır.
 
Türkiye bir bürokrasi ve evrak ülkesidir. Özel sektörü bile böyledir. Bu ülkede siyasetin bürokrasiye kontrolü azdır. Nüfus idaresinde 1965 yılındaki bir evrağın türbanı yoktur.  Elbette iktidarın gücüne yığılmalar olur. Bu başka mesele. Demokrasi dediğinizde muhalif olana kayanlara anlayış iktidara kayanlara sopa olmaz. Özgür irade diye bir şey var. Ve insanlar çoğunluğun yanında durması da bir haktır. 
 
Bakınız 17 aralıktan bu yana yıllar geçti. Askerden cemaatçiler temizlenmesi gerekiyor. Ama yapılamadı. Taki darbe öncesine kadar balyoz Vs için cemaatçi askerlerin yargılanmasına kadar. Neden? 
 
Çünkü iktidar ve brükrasi arasında işler çok farklı ve öyle hemen bir şey yapamazsınız. Mesela ohal niye çıkıyor. 
 
Şimdi diyorlar ki Türkiye demokratik değil. İktidar ve Erdoğan ne isterse yapıyor. Padişah gibiler. Kurumları ele geçirmişler felan. Yok öyle bir şey. Bunlar hepsi saçmalık. Böyle Türkiyeyi aşağılamayın. Atıp tutmayın.
 
Bizim tüm sistemimizi kaldıralım. Ve abd aynı sistemini ülkemizde uygulayalım. 6 ayda ülke parçalanır. Ekonomi çöker. Felaket yaşanır. Kalkıp tarihi süzgeçten geçmemiş ülkelerin sistemlerini bize övmeyin. Çünkü TC dünyanın en büyük imparatorluklarının hafızası ve birikimi ile bu hale gelmiştir. Öyle iki osmanlı sultanın veya İnönünün iki anayasa yazmasıyla oluşmadı bu topraklar. 
 
Emperyalizmin, komşu hakkı, yok etmek. Bir apartmanda yaşarken başka dairelerden yaptığınız yağma sonucu kendi dairenizin huzur ve lüks içinde olması sizi adil kılmaz. Aileniz apartmanın en iyi evi olduğunu sanabilir. Başka daireler de buna inanabilir. Ama bu gerçeği değiştirmez.

 

İlk dört paragrafı anladım: İnsanlar AKP döneminde (ilk dönemlerinde) bu bürokratikleşmeyi azaltmıştır deyince bana kızdılar ama öyle. ciddi bir liberalleşme olmuştur.

 

Son iki paragrafa katılmıyorum. İnönü gerektiğinde milletin kafasına vura vura bir şeyleri kabul ettirebilmiştir. Kültür devrimi yapmıştır. Dinciler hiçbir şey anlamadıkları için o zamandan bu günümüze ülkeyi yıkmaya çalışmaktadırlar.

- Bir ülke parçalanırsa parçalanır. İngilizler nasıl AB'den çıktılar? Almanya nasıl Federasyon oldu? İskoçlara ve Quebeclilere nasıl referandum hakkı verildi? -bunlar olabilir. Sistem ülke içindir. derin felsefi ilkelere dayanır. Monarşi'den vazgeçen ülke için düşünülmüş bir sistemdir. Fransa ve Amerika'da bu böyle olmuştur.

Osmanlı dönemin büyük ve ilerici devletlerinden birisiydi. Dönemleri bitince bittiler. Bütün devletlerde bu böyle.

Ortadaki ifade: Erdoğan Basını sansürledi. yargıyı hukuku ele geçirdi, Orduyu da aldı, Bütün güçleri kendine topladı. Daha ne?

Link to post
Sitelerde Paylaş
16 hours ago, Elgün Hüseyn said:

Bu ülkede toplumun yarıdan fazlası cahil olduğu sürece demokrasinin ne yararı var ki? Hep cahiller oylamayı kazanıp, devleti istedikleri gibi yönetecekler. Bu devleti demokrasi değil, aklı başında elit kesim yönetmelidir

18 hours ago, leonardo18 said:

Osmanlı dönemin büyük ve ilerici devletlerinden birisiydi. Dönemleri bitince bittiler. Bütün devletlerde bu böyle.

Ortadaki ifade: Erdoğan Basını sansürledi. yargıyı hukuku ele geçirdi, Orduyu da aldı, Bütün güçleri kendine topladı. Daha ne?

Basit matematik mantığında fonksiyon ile fonksiyona konulan eleman arasındaki ilişki, sistemle halk arasında ki ilişkidir. 

Türk halkı, antidemokratik veya liberal olma hakkına sahiptir. Halkın cahil olması, bir sistem ölçütü değildir. Çünkü cehalet estetik bir durumdur.

Yaşlı bir adama selamünaleyküm dediğinde as diye cevap veren bir genç düşünün. Gence göre as yi bilmeyen yaşlı cahildir. Yaşlıya göre de bu tam tersidir.

Amerikan sisteminin Türkiyede işleyememesinin sebebi, halkın cahil veya demokrasi karşıtı olması değil, sistem fonksiyonunun kötü bir fonksiyon olmasındandır.

Orda sisteme yüklenen işlemler çok basit. Çete, terör, zenciler gibi kötü şeyler gibi. Ama burada sisteme yüklenenler komplike ve karmaşık.

Madem, Erdoğan padişah gibi neden 17 aralıktan sonra cemaat olayı bu zamana kadar çözülemedi? Seçim zamanı, Başbakan olmamasına rağmen kendi çıktı sahaya cemaate tek başına yüklendi. Şehir şehir gezip anlattı. Koltuğunu kaybetmek istemeyen akp liler dahi evet evet diye geçiştirdiler. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 minutes ago, Rhodium said:

 Madem, Erdoğan padişah gibi neden 17 aralıktan sonra cemaat olayı bu zamana kadar çözülemedi? Seçim zamanı, Başbakan olmamasına rağmen kendi çıktı sahaya cemaate tek başına yüklendi. Şehir şehir gezip anlattı. Koltuğunu kaybetmek istemeyen akp liler dahi evet evet diye geçiştirdiler. 

1-hukuk var.
2-kuru ile yaşı nasıl ayıracaksın.

3-cemaat dershanelerinde 1,5 milyon çocuk okuyordu. başarılı olanlar cemaatçe kullanıldı.
cemaatçiler yıllardır  temiz kalpli veya cahil müslümanları yanlarına çektiler ve erdoğan bunu her zaman destekledi.

4-cemaat; akp ve erdoğan'ın yolsuzluklarını afişe ettiği için operasyona uğradı.
erdemli insan yolsuzluğa sevinmez. hasıraltı etmez. onaylamaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 minutes ago, bosyinebos said:

1-hukuk var.
2-kuru ile yaşı nasıl ayıracaksın.

3-cemaat dershanelerinde 1,5 milyon çocuk okuyordu. başarılı olanlar cemaatçe kullanıldı.
cemaatçiler yıllardır  temiz kalpli veya cahil müslümanları yanlarına çektiler ve erdoğan bunu her zaman destekledi.

4-cemaat; akp ve erdoğan'ın yolsuzluklarını afişe ettiği için operasyona uğradı.
erdemli insan yolsuzluğa sevinmez. hasıraltı etmez. onaylamaz.

Şimdi, öncelikle her devlet, suç kavramını terör diye böler. Çünkü sistemin kendisine karşı suç varlığın devamlılığına engeldir. Bu sebeple terör deriz. Bir kuyumcuyu para için soymakla, bir kuyumcuyu terör için soymak aynı hırsızlık değildir.

Ergenekon Vs yürüten adamlarla, 17 aralığı yürüten adamlar aynı. İlk kısma haksızlık ve güvenilmezlik kuralını işletenler, söz konusu Erdoğan olunca aynı kuralları işletmiyorlar. Bu mantığa göre o zaman Başbuğ'da terör için afişe edilmişti. 17 Aralık için kanıt yok. Medyatik yaygara var. Bu sebeple bu kısmı beynimizde düzeltmemiz lazım.

Genç iş adamına öğütler kitabında, kanunların hırsızlık demediği çalmanın iş başarısı olduğu söyleniyor. Cemaatçilerin bütçeleri kanunlara uygun olması bu açıdan ölçü değildir. Psikolojik yardım iknası da ölçü değildir. Dolaylıkları sildiğimizde elimizde kalan çok daha büyük...

Emperyal ülkemizde topluca bir boşluk yakaladı. Abd_AB, nato ve şangay birliği cepheleri için ülkeyi ateşe atıyor. Ardı arkasına açıklama yapan AB ve ABD yöneticileri var. Bu ikinci kurtuluş savaşı gibi dumansız bir yangın. Böyle bir durumda normalizasyon aptallıktır. O kadar açıktan saldırıyorlar ki, Çin Rusya İran ve Hindistan olmasaydı, hiç çekinmeden toplu tüfekli saldırıda yaparladı. 

Çünkü, kapital imparatorluk yıkılıyor. Eğer bir Türk markası Avrupa ülkelerinin avm lerinnde dükkan açmaya başlarsa; türk malı kalitesiz kanunsuzdur. Bunları sağlamsa vergi ile hemen türk şirketleri manipülasyona uğrar. Oysa türk markaları doğu bloğunda hızla avmlere girebiliyor. Hatta o ülkelerin en iyi markaları haline geliyor.

Ab Şirket düzenleri doğu bloğuna satış yapamıyor. Bu sebeple nato içinde, "Türkiye abd tarafından korunduğunu zannetmesi" Bu ülkelere ticareti imkanı kılıyor. Köprü ticareti. Montaj ticareti. Şimdi bunu kaybediyorlar. Ve çöküyorlar. 

Bu demokrasi ve hukuk için endişeliyim söylemleri tipik bir askeri kamufulajdır. Aptal olmamamız lazım. Ülkeyi savunmamız lazım. En çok bunu siyasi etnik fark gözetmeden birlik olarak yapmalıyız.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎8‎/‎7‎/‎2016 at 12:33, Rhodium yazdı:

Basit matematik mantığında fonksiyon ile fonksiyona konulan eleman arasındaki ilişki, sistemle halk arasında ki ilişkidir. 

Türk halkı, antidemokratik veya liberal olma hakkına sahiptir. Halkın cahil olması, bir sistem ölçütü değildir. Çünkü cehalet estetik bir durumdur.

Yaşlı bir adama selamünaleyküm dediğinde as diye cevap veren bir genç düşünün. Gence göre as yi bilmeyen yaşlı cahildir. Yaşlıya göre de bu tam tersidir.

Amerikan sisteminin Türkiyede işleyememesinin sebebi, halkın cahil veya demokrasi karşıtı olması değil, sistem fonksiyonunun kötü bir fonksiyon olmasındandır.

Orda sisteme yüklenen işlemler çok basit. Çete, terör, zenciler gibi kötü şeyler gibi. Ama burada sisteme yüklenenler komplike ve karmaşık.

Madem, Erdoğan padişah gibi neden 17 aralıktan sonra cemaat olayı bu zamana kadar çözülemedi? Seçim zamanı, Başbakan olmamasına rağmen kendi çıktı sahaya cemaate tek başına yüklendi. Şehir şehir gezip anlattı. Koltuğunu kaybetmek istemeyen akp liler dahi evet evet diye geçiştirdiler. 

Hayır. Demokrasinin Anti-Demokratik her türlü girişime karşı kendini savunma hakkı vardır.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On ‎8‎/‎7‎/‎2016 at 13:48, Rhodium yazdı:

Şimdi, öncelikle her devlet, suç kavramını terör diye böler. Çünkü sistemin kendisine karşı suç varlığın devamlılığına engeldir. Bu sebeple terör deriz. Bir kuyumcuyu para için soymakla, bir kuyumcuyu terör için soymak aynı hırsızlık değildir.

Ergenekon Vs yürüten adamlarla, 17 aralığı yürüten adamlar aynı. İlk kısma haksızlık ve güvenilmezlik kuralını işletenler, söz konusu Erdoğan olunca aynı kuralları işletmiyorlar. Bu mantığa göre o zaman Başbuğ'da terör için afişe edilmişti. 17 Aralık için kanıt yok. Medyatik yaygara var. Bu sebeple bu kısmı beynimizde düzeltmemiz lazım.

Genç iş adamına öğütler kitabında, kanunların hırsızlık demediği çalmanın iş başarısı olduğu söyleniyor. Cemaatçilerin bütçeleri kanunlara uygun olması bu açıdan ölçü değildir. Psikolojik yardım iknası da ölçü değildir. Dolaylıkları sildiğimizde elimizde kalan çok daha büyük...

Emperyal ülkemizde topluca bir boşluk yakaladı. Abd_AB, nato ve şangay birliği cepheleri için ülkeyi ateşe atıyor. Ardı arkasına açıklama yapan AB ve ABD yöneticileri var. Bu ikinci kurtuluş savaşı gibi dumansız bir yangın. Böyle bir durumda normalizasyon aptallıktır. O kadar açıktan saldırıyorlar ki, Çin Rusya İran ve Hindistan olmasaydı, hiç çekinmeden toplu tüfekli saldırıda yaparladı. 

Çünkü, kapital imparatorluk yıkılıyor. Eğer bir Türk markası Avrupa ülkelerinin avm lerinnde dükkan açmaya başlarsa; türk malı kalitesiz kanunsuzdur. Bunları sağlamsa vergi ile hemen türk şirketleri manipülasyona uğrar. Oysa türk markaları doğu bloğunda hızla avmlere girebiliyor. Hatta o ülkelerin en iyi markaları haline geliyor.

Ab Şirket düzenleri doğu bloğuna satış yapamıyor. Bu sebeple nato içinde, "Türkiye abd tarafından korunduğunu zannetmesi" Bu ülkelere ticareti imkanı kılıyor. Köprü ticareti. Montaj ticareti. Şimdi bunu kaybediyorlar. Ve çöküyorlar. 

Bu demokrasi ve hukuk için endişeliyim söylemleri tipik bir askeri kamufulajdır. Aptal olmamamız lazım. Ülkeyi savunmamız lazım. En çok bunu siyasi etnik fark gözetmeden birlik olarak yapmalıyız.

 

Bütün bunlar masal. AKP kendi çevresindekileri zengin ediyor. Siyasette gitgide Tek partili bir yönetime doğru gidiyor. Ülkeyi kafasına göre yönetiyor. Bütün güçleri kendinde topluyor. Halkı da Fetö, Derin devlet yalanları ile uyutuyor. Sizi de uyutuyor.

- Ben kafadan bu sitenin yarısının AKP'li olduğunu söyleyebilirim. Okuduğunuz/söylediğiniz şeylerden belli. Solcu adam bu Feto meselesine sizin kadar takılmaz. Sisteme ait olan basına bu kadar kolay inanmaz. Eskiden başka bir forum da vardı. orada da öyleydi. Buraya vakit ayırmak için insanın gerçekten istekli/idealist olması lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasilerde, siyasal hayata katılma yönünden, siyasal tercih hürriyeti temel bir prensiptir. Vatandaş demokrasilerde dilediği siyasal partiye katılmakta, istediği adaya oy vermekte, arzu ettiği gibi düşünmekte serbesttir. Bu özellik demokrasileri otoriter ve totaliter sistemlerden ayırmaktadır. Fakat demokratik siyasal hayatta bu prensip gerçekten bütünüyle, tastamam uygulanabiliyor mu?

Vatandaşlar siyasal tercihlerinde, gerçekten hür müdürler? Bu soruya cevap vermeden önce, ekonomik ve ticarî alana bir göz atmak gerekir. Klâsik ekonomi teoricileri “rasyonel - menfaatini bilen insan” (homo economicus) modeline göre hareket eden müşterinin ekonomik tercihlerinde hür olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bir malı satın alıp almamak, işine en uygun geleni almak konusunda tüketicilerin serbest hareket ettikleri söylenir. Oysa günümüzde, kitle üretimine dayanan kitle toplum unda, kitle haberleşme araçları ve yoğun propaganda, ekonomik tercih hürriyetini bir efsane hâline getirmiştir. Psikolojik alandaki çalışmalar, araştırmalar sonucu elde edilen buluşlar, sürümü daha çok artırmak ve müşteriye belirli mallan satmak suretiyle ekonomik tercih hürriyetinin son derece sınırlandığını ortaya koymaktadır.

Ticarî - ekonomik hayattaki bu gözlemin siyasal hayat için de doğru olduğunu söylemek zorundayız. Ticarî alanda uygulanan “sürüm teknikleri” belirli siyasal fikirleri kitleye kabul ettirmek, “satmak” için de kullanılmaktadır. Kamusal ilişkiler büroları, propaganda servisleri bu amaçla -açık veya gizli şekilde- hükümetler ve kurumların emrinde çalışmaktadır. Ayrıca “özel” alanda çalışan büyük kurumlar, gruplar da “siyasal” nitelik fikirleri yaymakta, vatandaşların kafalarına iyice “yerleştirmektedirler.”

Bu durumda, serbest siyasal tercih ve hür siyasal katılma demokrasilerde de sanıldığı kadar büyük değildir. Bu olay demokrasiye inananları karamsarlığı düşmeye, demokrasiden umudu kesmeye değil, fakat bu sakıncaları giderecek olumlu tedbirler almaya itmelidir. Plüralist demokrasinin temel direği olan siyasal hürriyeti ve tercih hürriyetini vatandaşlar kıskançlıkla korumaya çalışmalıdırlar. Siyasal hürriyeti korumanın en etkili yolu, siyasal işlere ilgi göstermek, araştırma, aydınlanma, aydınlatma ve tarafsız bir eğitimdir. Ülkemizdeki en büyük eksiklik,  tarafsız eğitim'dir............../ farklı bir bakış açısıyla.....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Her devlette iktidarın göreceği işler ve bu işlerin gerektirdiği faaliyetler üç türlüdür. / Kuvvetler Ayrılığı ilkesi

1) Genel kararların alınması (Yasama).

2) Genel kararların uygulanması (Yürütme).

3) Hukukî anlaşmazlıkların çözümü (Yargı).

Bu faaliyetlere ve fonksiyonlara uygun olarak, kuvvetlerin ve organların birbirinden ayrılması gerektiğini ilk ileri sürenlerden biri Aristo’dur. Yalnız asırlar boyunca Aristo’nun bu bilgece öğüdüne pek kulak asan olmamıştır. Mutlak monarşiler ve diktatörlükler kuvvet, yetki ve organ ayırımı yerine, kuvvet, yetki ve organ birliğini temel ilke olarak uygulamışlardır. Ancak hürriyetçi ve demokratik fikirlerin 18. asırdan itibaren, yoğunlaşması üzerine modern demokrasiler temel kuvvetleri ve organları ayırma yoluna gitmişlerdir. Kuvvetler ve organlar ayrılığı ilkesi, Montesquieu’nün elinde, modern demokratik devletin temel bir ilkesi olma şerefine ulaşmıştır. Federalistlere göre, bir devlette zulmün sebebi ; yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanmasıdır. Uygulanan hükümet şekli -isterse Cumhuriyet olsun- eğer kuvvetler ve organlar ayrılığı yoksa o siyasal rejimde despotizm ve keyfî yönetim var demektir. Gerçi bugün kuvvetler ayrılığı, mutlak, tam anlamıyla, fonksiyonlar ve organlar ayrılığı anlamına gelmemektedir. Ayrıca klâsik kuvvetler ayrılığı prensibi birçokları tarafından eleştirilmekte, organların ayrılığından fakat kuvvetlerin işbirliği prensibinden bahsolunmaktadır. Gerçekten, iktidarın çeşitli fonksiyonları arasında da tam bir ayrılıktan çok, birbirini tamamlama ve bütünleme olması gerekir. Bununla beraber, prensip itibariyle, kuvvetlerin ve organların ayrılığından bahsetmek demokrasilerde adet olmuştur. Yani, demokrasinin gereğidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, Tatar-Hatun yazdı:

Demokrasilerde, siyasal hayata katılma yönünden, siyasal tercih hürriyeti temel bir prensiptir. Vatandaş demokrasilerde dilediği siyasal partiye katılmakta, istediği adaya oy vermekte, arzu ettiği gibi düşünmekte serbesttir. Bu özellik demokrasileri otoriter ve totaliter sistemlerden ayırmaktadır. Fakat demokratik siyasal hayatta bu prensip gerçekten bütünüyle, tastamam uygulanabiliyor mu?

Vatandaşlar siyasal tercihlerinde, gerçekten hür müdürler? Bu soruya cevap vermeden önce, ekonomik ve ticarî alana bir göz atmak gerekir. Klâsik ekonomi teoricileri “rasyonel - menfaatini bilen insan” (homo economicus) modeline göre hareket eden müşterinin ekonomik tercihlerinde hür olduğunu ileri sürmüşlerdi. Bir malı satın alıp almamak, işine en uygun geleni almak konusunda tüketicilerin serbest hareket ettikleri söylenir. Oysa günümüzde, kitle üretimine dayanan kitle toplum unda, kitle haberleşme araçları ve yoğun propaganda, ekonomik tercih hürriyetini bir efsane hâline getirmiştir. Psikolojik alandaki çalışmalar, araştırmalar sonucu elde edilen buluşlar, sürümü daha çok artırmak ve müşteriye belirli mallan satmak suretiyle ekonomik tercih hürriyetinin son derece sınırlandığını ortaya koymaktadır.

Ticarî - ekonomik hayattaki bu gözlemin siyasal hayat için de doğru olduğunu söylemek zorundayız. Ticarî alanda uygulanan “sürüm teknikleri” belirli siyasal fikirleri kitleye kabul ettirmek, “satmak” için de kullanılmaktadır. Kamusal ilişkiler büroları, propaganda servisleri bu amaçla -açık veya gizli şekilde- hükümetler ve kurumların emrinde çalışmaktadır. Ayrıca “özel” alanda çalışan büyük kurumlar, gruplar da “siyasal” nitelik fikirleri yaymakta, vatandaşların kafalarına iyice “yerleştirmektedirler.”

Bu durumda, serbest siyasal tercih ve hür siyasal katılma demokrasilerde de sanıldığı kadar büyük değildir. Bu olay demokrasiye inananları karamsarlığı düşmeye, demokrasiden umudu kesmeye değil, fakat bu sakıncaları giderecek olumlu tedbirler almaya itmelidir. Plüralist demokrasinin temel direği olan siyasal hürriyeti ve tercih hürriyetini vatandaşlar kıskançlıkla korumaya çalışmalıdırlar. Siyasal hürriyeti korumanın en etkili yolu, siyasal işlere ilgi göstermek, araştırma, aydınlanma, aydınlatma ve tarafsız bir eğitimdir. Ülkemizdeki en büyük eksiklik,  tarafsız eğitim'dir............../ farklı bir bakış açısıyla.....

Bu çok iyi bir yazı olmuş.

Ama şurada yanlışlar yapılıyor:

Çok eski dönemlerde bile Türkiye'de yazarlarımış, düşünürlerimiz, gazetecilerimiz hapse atılırlar, öldürülürler, bombalı saldırıya maruz kalırlar. Yetmeyince darbeler gelir, elektrikleri kesip insanları işkenceye götürürler. Bunlar yaşandı.

- Yani demokrasinin yarısını zaten 40 sene önce kırpmışsın. 70'li yıllarda öldürülen gençler şimdi hayatta olsalardı Türkiye'de çok güçlü sol partiler olacaktır. Yunanistan/Portekiz gibi ülkelerdeki gibi halkı düşünen bir sol olacaktı. Sol siyaset kürtçülerin eline kalmayacaktı. Dolayısıyla sizin sözünü ettiğiniz soruna karşı bir "denge" olacaktı. Dinci olayı yine olacaktı ama siyasi bir denge içinde olacaktı. Franda Lepenciler, Almanya'da PEGİDA gibi hareketler demokrasi içinde nasıl kontrol edilebiliyorsa öyle kontrol edilebilecekti. Bu dengeyi denklemden çıkarmışız, Hemde bunu 10 yıllarca süren bir süreçte, İkinci dünya savaşı dönemlerinden beri yapmışız. Yani denklemin yarısı eksik.

- Şimdi de 19 yy başlarında Fransa'daki "restorasyon" dönemine benzer bir döneme girdik. Yani laik/cumhuriyet tekrar padişahlığa doğru gidiyor. Neticede, anti-demokratik de olsa, demokrasinin böyle bir durumda kendini savunma hakkı vardır. Demokrasi özgürlüğe izin verir evet. Ama demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyen güce karşı kendini savunabilir. Örneğin bu ülkede %10 seçim barajı anti-demokratik bir uygulamadır. Ama var. Aynı şekilde, Meclis dini siyasete alet eden, halk içinde kine-düşmanlığa neden olan, demokrasiyi yıkmayı hedefleyen partileri yasaklayabilir. Refah partisinin kapatılması gibi. Hatta bence MHP ve HDP'de kapatılabilecek partilerdir. HDP rahat rahat kapatılabilir.

Biraz 90'ların sonuna ait bir bakış açısı. Ama Şu anda Türkiye tek partili / Putinist / dinci / İran benzeri bir rejime geçmiştir. Bunu örtmek için de Feto'yu medyayı filan kullanıyorlar dediğiniz gibi.

Ve ilk yazdığım yazılardaki gibi, ben halen darbe yapılırsa bunun Mısırdaki gibi haklı bir darbe olacağına inanıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 saat önce, Tatar-Hatun yazdı:

Her devlette iktidarın göreceği işler ve bu işlerin gerektirdiği faaliyetler üç türlüdür. / Kuvvetler Ayrılığı ilkesi

1) Genel kararların alınması (Yasama).

2) Genel kararların uygulanması (Yürütme).

3) Hukukî anlaşmazlıkların çözümü (Yargı).

Bu faaliyetlere ve fonksiyonlara uygun olarak, kuvvetlerin ve organların birbirinden ayrılması gerektiğini ilk ileri sürenlerden biri Aristo’dur. Yalnız asırlar boyunca Aristo’nun bu bilgece öğüdüne pek kulak asan olmamıştır. Mutlak monarşiler ve diktatörlükler kuvvet, yetki ve organ ayırımı yerine, kuvvet, yetki ve organ birliğini temel ilke olarak uygulamışlardır. Ancak hürriyetçi ve demokratik fikirlerin 18. asırdan itibaren, yoğunlaşması üzerine modern demokrasiler temel kuvvetleri ve organları ayırma yoluna gitmişlerdir. Kuvvetler ve organlar ayrılığı ilkesi, Montesquieu’nün elinde, modern demokratik devletin temel bir ilkesi olma şerefine ulaşmıştır. Federalistlere göre, bir devlette zulmün sebebi ; yasama, yürütme ve yargının tek elde toplanmasıdır. Uygulanan hükümet şekli -isterse Cumhuriyet olsun- eğer kuvvetler ve organlar ayrılığı yoksa o siyasal rejimde despotizm ve keyfî yönetim var demektir. Gerçi bugün kuvvetler ayrılığı, mutlak, tam anlamıyla, fonksiyonlar ve organlar ayrılığı anlamına gelmemektedir. Ayrıca klâsik kuvvetler ayrılığı prensibi birçokları tarafından eleştirilmekte, organların ayrılığından fakat kuvvetlerin işbirliği prensibinden bahsolunmaktadır. Gerçekten, iktidarın çeşitli fonksiyonları arasında da tam bir ayrılıktan çok, birbirini tamamlama ve bütünleme olması gerekir. Bununla beraber, prensip itibariyle, kuvvetlerin ve organların ayrılığından bahsetmek demokrasilerde adet olmuştur. Yani, demokrasinin gereğidir.

-Darbe için bir sebep daha. ABD son olaylarda "Demokrasiyi koruyun, biz demokrasinin yanındayız" mesjları vermiştir. Bir sonraki girişimde bu olmayacaktır. Olursa gerçekten CIA'İn filan bu ülke için planları var demektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 28.12.2010 at 14:35, Rhodium said:

Memleketteki tüm … grupların ortak yapılanması ezoterizmdir. Ezoterizm bilindiği gibi içe dönük gizil yapılanmadır. Ancak bizde grupların ezoteristik bir hiyerarşisi vardır. Bu yapı yönetsel anlamda merkezde yer alırken sempatizan veya propaganda erişiminde şefaflaşır. Sempetizan veya propaganda erişimde şeffaflaşan “idea” yazılı ve kayıtlı hale geçer. Ayrıca bu noktada para söz sahibidir. Merkezdeki ezoteristik yapı ise kayıtsız ve semboliktir. Para değersizdir.

Merkezdeki gizli ve içe dönük örgütlenme sebebi bir baskı veya “anti demokrasiden” oluşmaz. Nedeni örgüt mensuplarının özellikle merkeze yaklaştıkça “inisiyasyon” sağlamalarının en merkezden istenmesi sebebiyle gerçekleşir. Ancak halk ve örgüt bunu baskı ve anti demokrasi olarak algılaması yine örgütün merkezinden sağlanır.

İnsiyatik bir ezoteristik merkezde çeşitli kademeler ve ast üst ilişkilerine sahip olununca “üye” her türlü eylemi sorgusuz sualsiz yapar. Sorumlu imamlar, şakirtler, abiler, ablalar, şeyhler vs. insiyatik yapının elemanlarıdır. Yüklenen bu kutsiyetin ve asaletin gururuyla beraber işlenen iç benlik tartışılmaz bir kıvam yaratır.

Şayet bu gruplar gizil bir yapılanma ve sembolik değerlere sahip olmazlar ise o zaman insiyatik merkez üyelere de sahip olamazlar. Emir komuta zinciri oluşamaz. Bize saçma gelen ama onlar için elzem olanları yapamazlar. Sembolik değerlerin ve gizilliğin sebebi anti demokrasi değil bilakis kendi antidemokratik yapılanmalarından kaynaklanır.

Ezoteristik Deccal, Ecüc mecüc, dabbetül arz, Mehdi, Tebliğ, şehitlik, Nur, Gülistan, Işık, Ruh, Günah, Sevap gibi öğeler sembollerle; arap alfabesi, ağır Osmanlıca Latin harfler, Sahabe hikayeleri, grup içi toplantılar, vaazlar vs yollarla gizil bir şekilde işlenir. Bu işleme örgüt amacına yöneliktir asla salt doğruya erişme amacı gütmez. Örneğin mülk Allahındır bağışla ama sokağındaki fakirle değil örgütle.

Bu yapıyı iyi algılayan “ajanlar” içinde mantıksızı gerçekleştirmek son derece kolaylaşır. Ajanlar için kullanım çiftli menfaate dayanır ve uzun soluklu bir politikadır…

Türkiyedeki gruplar bu sahte antidemokrasi bahanesi içinde gizilliklerine bahane bulmaktalar. Örneğin acı. Merkezleri şefaf değil. Gerçekleri aklın, bilimin, tarihin yada duyguların, sevginin, kalbin süzgecinden geçmiyor. Millet irade psikolojisi bu ezoteristik yapı içinde kullanılıyor. Fatihteki bir tarikatın camideki toplantısına şişlideki bir ateist katılamıyorsa şişlideki bir loca faliyetine bağcılardaki esnaf gelemiyorsa ve Halk da bunu Atatürk Cumhuriyetinin baskısı olarak algılıyorsa yağ sürülen tek ekmek ABDAB olmaktadır.

Esasen Atatürk için Mu uygarlığının bu kadar önem arz etmesi de Türklük inşasından değil asırlardır işlenen Vatikan Ezoterizminin İslam versiyonu olan İstanbul tarikat ezoterizminin ifşası içindir. Zaten Halka ifşa olan değersiz bilgi yok olmaya mahkumdur.

Herkesin erişebildiği bir kitapla aralarına perde koyanlara karşı çıkmayıp perdeyi koyanlarla bir olup o perdeye dokunanlara savaş açılması ne kadar garip bir durum.

 

9 hours ago, leonardo18 said:

Bütün bunlar masal. AKP kendi çevresindekileri zengin ediyor. Siyasette gitgide Tek partili bir yönetime doğru gidiyor. Ülkeyi kafasına göre yönetiyor. Bütün güçleri kendinde topluyor. Halkı da Fetö, Derin devlet yalanları ile uyutuyor. Sizi de uyutuyor.

- Ben kafadan bu sitenin yarısının AKP'li olduğunu söyleyebilirim. Okuduğunuz/söylediğiniz şeylerden belli. Solcu adam bu Feto meselesine sizin kadar takılmaz. Sisteme ait olan basına bu kadar kolay inanmaz. Eskiden başka bir forum da vardı. orada da öyleydi. Buraya vakit ayırmak için insanın gerçekten istekli/idealist olması lazım.

Bu yazıyı 6 sene önce yazmışım. Yani 6 sene önce insanlara sol görüşle anlatmaya çalıştık. Uyumuşmuyuz? 

Bir ateist fatihte ki tarikatın sohbetine gidemiyor demişiz. Şimdi, birlik deniyor. akpli chpli solcu sağcı hep bir ayrışma.

Türkiye deki sistem; dünya ülkeleri içindeki en demokratik sistemdir. Halkın tutumunu ele almıyorum. Akp yi alın Japonya'da yerleştirin Japonya o zaman deprem nedir yaşar. Akp güçlü demokratik bir sistem üstünde yürüyor. Ve sistemin kendisi, halkın iradesi sebebiyle bu kümeyi tutmak zorundadır. Bu akp nin hakkıdır.

Eğer ülkede komünist parti iktidar olsa idi, onlarda kendi çevrelerini zengin etmek zorunda kalırdı. Bu kapitalizmin bir dalgası demokratik olmamanın değil.

Ve yine bir altı seneler sonra yine o çok demokratik görünen ülkelerin ufacık olaylar karşısında nasıl bir faşizme dönüşeceğine şahit olacağız.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...