Jump to content

SEKÜLARİZM


Recommended Posts

Bu başlıkta Sekülarizm'in bir dini ortadan kaldırmak ve tamamen etkisiz bırakması ile ilgili bilgi paylaşımlarında bulunmak istiyorum.Ayrıca Türkiye'de din kavramı ve anlayışı ile ilgili açıklamalarda ve istatistiki değerlendirmelerde bulunacağım....

Bugün modern dünyada sosyal bilimcilerin hemen hemen tümü, toplumda dinin oynadığı rolün değiştiği konusunda mutabıktırlar. Geleneksel toplumlarda din, hayatın her alanında egemen bir otoritedir. Çok az faaliyet dinden etkilenmez. Örneğin çiftçiler bir şey ekmeden önce tanrıya ya da atalarına dua ederler. Rahipler ya da şamanlar hastalıkların tedavisi ile ilgilenirler. Aileler ya da köyler arasındaki çatışmalar dini ritüellere göre çözümlenir. Uyuşmazlıklar dini yasalara göre karara bağlanır. Biçimsel eğitim din adamlarının kontrolündedir.Krallar ya da sultanlar yetkilerini en azından teorik bağlamda, Tanrının hükümleri doğrultusunda kullanırlar. Modern/endüstriyel toplumlarda din, uzmanlaşmış kurumlardan birisi haline gelmiştir. Çiftçiler ekim yapmadan önce artık tarım uzmanlarına başvurmaktadırlar. İnsanlar hastalandıklarında doktora, çatışmaların çözümünde ise mahkemelere gitmektedirler.

Bir diğer ifade ile sekülerleşme (dünyevileşme) sürecine paralel bir biçimde, din bir çok eski fonksiyonu uzman kurumlara devretmiştir. Sekülerleşme, tolumsal yaşam üzerinde dinin kontrolünün kaldırılmasını ifade etmektedir ve iki düzeyde gerçekleşmektedir.

***Birincisi dini kuruluşların (ya da örgütlü cemaatlerin) toplum üzerindeki etkisini kaybetmesidir.

***İkincisi ise bireysel düzeyde kendini göstermektedir. Din bireyin kararı üzerinde etkisini kaybetmektedir. Gerçekliğin dini yorumu, yerini bilimsel yorumuna bırakmaya başlamıştır.

Artık sosyal bilimcilerin çoğunluğu sekülerleşme yolunda bir trendin mevcut olduğunu kabul etmektedir.  Batıda sekülerleşmenin gelişimine katkıda bulunan faktörlerden bazılarını bir yazar şu şekilde özetlemektedir: 

• En açık faktörlerden birisi bilimin yükselişidir.

• Kapitalizmin ve materyalizmin gelişimi, genel eğilim itibarıyla dünya sevgisini artırmaktadır. (kapitalizm tartışmalıdır) >>> alternatif>  karma ekonomi vs.... 

 • Seküler devletin yükselişi; Reform sürecinde Luteryen ve Calvinist Protestanlığın gelişimi, Katolik kilisesinin otoritesine meydan okumuştur. (örnek)

• Yine siyasal uzlaşma süreci, sekülerleşmenin gelişimine katkıda bulunan faktörlerden bir başkasını oluşturmaktadır. 
                                                          
Kuşkusuz bunlara, ülkelere/dinlere göre faklılaşan başka faktörleri de eklemek mümkündür. Sekülerleşmeyi, modern toplumda rasyonelleşmeye doru giden bir süreç olarak görebiliriz.  Ancak günümüzde din konusunda iki farklı yaklaşımdan bahsetmek mümkündür.

Bunlardan birisi “Tanrının rövanşı” tezinde olduğu şeklinde, dini konularda artan ilgi.

İkincisi ise bunun tam aksine postmodern rölativizmin artan egemenliği. Yani insanların bütün büyük anlatılardan ve inanç sistemlerinden uzaklaşmaları.

Aslında işin garip tarafı her iki süreç de bir arada işlemektedir... 

SEKÜLERLEŞME ; TOPLUMUN İLERLEMESİ AÇISINDAN ; HEM BİREYSEL HEM DE TOPLUMSAL TABANDA OLMALIDIR... 

Link to post
Sitelerde Paylaş

 TÜRKİYE’DE DİN VE TOPLUM 
Türkiye’de din, temel kurumlardan birisidir. Bir modernlik projesi olan Cumhuriyet, kendi kimliğini tanımlarken laiklik konusuna özel bir vurgu yapmıştır. Cumhuriyet Türkiye’sinde din ve devletin alanları mümkün olduğunca birbirinden ayrılmaya çalışılmıştır. Cumhuriyet, akıl ve bilimi yol gösterici (mürşit) olarak benimsemiş modern bir toplumun temellerini atmıştır. Seküler/laik bir düzenin yaratılmasında yönetici elitler öncülüğü üstlenmişlerdir.(1923-1938) ; sonrası tartışmaya açık... 

Ronald Inglehart ve ekibinin yürüttüğü Dünya Değerler Araştırması’na göre Türk toplumunun yüzde 61’i dinin kendi yaşamı içinde çok önemli olduğunu açıklamaktadır. Kadınlar ve yaşlılar arasında, dinin yaşamlarındaki önemine yapılan vurgu artmaktadır. Ancak eğitim ve gelir düzeyi yükseldikçe dinin yaşamlarında çok önemli olduğunu söyleyenlerin oranı büyük ölçüde gerilemektedir. Örneğin eğitim düzeyi düşük grupta bu oran yüzde 75 olmasına karşın, yüksek öğrenimli grupta yüzde 25’e gerilemektedir. Ayrıca siyasi görüş olarak kendini sağda sayanların yüzde 75’i dinin yaşamında çok önemli olduğunu söylemesine karşın, solda bu oran yüzde 39’a gerilemektedir.

Yaş, cinsiyet, eğitim, gelir ve siyasi görüş gibi değişkenler ile sekülerleşme arasındaki ilişkinin yönü diğer ülkelerle paralellik arz etmektedir.  Yine aynı araştırmaya göre, Türk toplumunun yüzde 80’i öldükten sonra hayat olduğuna inanmaktadır. Bu oran İrlanda’da yüzde 83, ABD’de yüzde 78, İngiltere’de yüzde 52, Almanya’da yüzde 50, Rusya’da yüzde 21’dir. Araştırmanın uygulandığı 43 ülke arasında cehennemin olduğuna inananların oranı (yüzde 85 ile) en yüksek Türkiye’dir. Buna karşılık cennetin olduğuna inanların oranı ise yüzde 87’dir.
Inglehart, R., etc. Human Values and Beliefs: A Cross-Cultural Sourcebook, Political Religious, Sexual, and Economic Norms in 43 Societies: Findings from the 1990-1993 World Values Survey, The University of Michigan Pres, 1998.

                                                           
Yine “Türkiye'de Din, Toplum ve Siyaset” adı altında Toprak ve Çarkoğlu tarafından yapılan bir araştırmada din ve siyasal davranış arasındaki ilişkiler incelenmiştir. Araştırmanın sonuçları, Türk halkının genelinin dinine bağlı ve inançlı Müslümanlardan oluştuğu tezini doğrulamaktadır. Ancak dini inanç ve ibadet halkın büyük bir çoğunluğu tarafından kişisel yaşamla sınırlı görülmekte, dinin kamu yaşamını etkilemesi ve kamu yaşamında daha görünür bir yer edinmesi tasvip edilmemektedir. Örneğin Türk halkının % 67,2'si dinin devlet ve siyaset düzenini yönlendirmesini zararlı bulmakta, buna karşın bu görüşe katılmadığını belirtenler % 16,4 ile sınırlı kalmaktadır. Türk parti sistemi içinde din temelinde politika yapan partilerin olması gerektiğini savunanlar % 24,6 iken bu görüşe karşı çıkanlar % 60,6'dır. Yine aynı araştırmaya göre, laik cumhuriyet projesi büyük çoğunluk tarafından desteklenmektedir. Cumhuriyet devrimlerinin bu ülkeyi ileri götürdüğünü düşünenlerin oranı % 77,3’tür. Bu görüşe katılmayanlar % 8,3 ile sayıca oldukça sınırlı bir karşıt grup oluşturmaktadırlar. Cumhuriyet devrimlerinin temel taşlarından olan Medeni Kanun ilkeleri büyük çoğunluk tarafından desteklenmektedir. Örneğin, Medeni Kanun’un değiştirilip İslam hukukuna göre erkeğin dört kadına kadar evlenmesini uygun bulanların oranı sadece % 10,7 'dir. İslam Hukukuna göre boşanmayı kabul edenler % 14, kız çocukların mirastan daha az pay almalarını kabul edenler % 13,9'luk bir kitleyi oluşturmaktadır.

Zina yapan erkek veya kadınlara Kur'an'a göre ceza verilmesini savunanların oranı % 1,4 gibi çok düşük bir orandır.(Kendi kafasındaki dini yaşama durumu). Türk halkı dinin kamu alanında etkin olmasına karşı çıkarken, devletin de kendi inanç ve ibadetine karışmamasını istemektedir.  Yine aynı araştırmanın sonuçları, Türk halkının Müslümanlık anlayışının son derece hoşgörülü olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin, başka dinlere inananlar arasında iyi insanlar olabileceğini düşünenlerin oranı % 89,2'dir. En önemlisi, % 91,5 gibi ezici bir çoğunluk inanç farklılıklarımızın hoşgörü ve barış ortamında korunmasını, toplumsal huzur için gerekli bulmaktadır.

Özetle ifade etmek gerekirse, iktidarın paylaşımı konusunda sık sık yaşanan gerilimlere rağmen, Türk halkının çoğunluğu cumhuriyeti, demokrasiyi, laiklik ve hoşgörüyü benimsemiştir. Sosyo-ekonomik gelişme sürecine paralel olarak bu alandaki gerilimlerin çok daha hafiflemesi beklenilebilir.   

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sekülerleşmeyi, toplumsal yaşam üzerinde dinin kontrolünün kaldırılması şeklinde ifade etmek en doğrusudur... Dinlerin getirdiği dünya görüşünün etkisi zamanla dini konuların ötesine geçer ve insanların yaşamlarını etkiler. Bir toplumun üyeleri nihai gerçekliğin ne olduğunu düşünüyorlarsa, içinde yaşadıkları toplumu da ona göre dizayn derler.    Örnekleri ; bugünün Türkiye'sinin siyasi organlarında mevcuttur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Değişmeyen tek şey değişimdir”  >>>  Parmenide..........................

Toplumsal değişme, yerleşik insan ilişkileri ve davranış kalıplarındaki farklılaşmadır.Onu istediğimiz gibi yönlendiremeyeceğimiz net, son derece karmaşık bir kavram. Boyutları toplumdan topluma farklılaşsa da, toplumsal değişme her yerde olur. Ölüm hariç hiçbir şey kesin değildir diye bir söz vardır. Ancak bazı toplumlar hızlı, bazıları ise yavaş değişmektedir. Örneğin geleneksel toplumların temel karakteristiği, değişimin yavaşlığı olmasına karşılık, günümüz toplumlarda değişim çok daha hızlanmıştır. Yine aynı kültürün bazı unsurları yavaş değişirken, diğerleri çok daha hızlı değişmektedir. Örneğin tıp alanındaki teknikler, onların nasıl kullanılması gerektiğine ilişkin ahlaki standartlardan çok hızlı değişmektedir. Toplumsal değişme bazen planlı; fakat çoğunlukla da planlanmamış bir şekilde olur: Endüstriyel toplumlar, herhangi bir tür değişmeyi aktif olarak desteklerler. Örneğin ulaştırma ve hayatı kolaylaştırmayı amaçlayan otomobil, yaygın olarak toplumu derinden etkilemiştir. Artık insanlar, bayramlarını yakın çevre içinde kutlamak yerine, tatile gitmektedirler; ve bayramlarda her yıl çok sayıda insan trafik kazalarında kaybedilmektedir. Toplumsal değişme uyuşmazlıklar yaratır: Otomobil örneğinde olduğu gibi , toplumsal değişme hem olumlu, hem de olumsuz sonuçlar doğurmaktadır. Kapitalistler, verimliliği ve karları artırdığı için, endüstri devrimini memnuniyetle karşılamışlardır. Buna karşılık bir çok işçi, işlerini ellerinden alacağı gerekçesiyle bu “ilerleme”ye direnmişlerdir.Örneğin, bizde matbaa konusunda benzer bir direniş olmuştur.    Toplumsal değişmeyi olumlu sonuçlara çevirebilecek uzmanların planlı hareketlerine olan ihtiyaç, göz ardı edilmektedir....

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Tatar-Hatun said:

Batıda sekülerleşmenin gelişimine katkıda bulunan faktörlerden bazılarını bir yazar şu şekilde özetlemektedir: 

 • Seküler devletin yükselişi; Reform sürecinde Luteryen ve Calvinist Protestanlığın gelişimi, Katolik kilisesinin otoritesine meydan okumuştur. (örnek)

Türkiye'de din istismarini protesto etme imkanini henüz elde edemedik. Bir ilahiyatçiya "Bunun için din adamlarimizin topluca ölmesi gerekiyor" dedigimde ciddiydim. Çünkü Batida öyle olmus.

Kara Ölüm lojmanlarda topluca yasayan din adamlarini tirpanlamis önce. A yinler, onlari  Latince  yönetecek din adami kalmayinca, yerel dilde yönetilmeye baslanmis. Ve bu, din adamlarinin Allah adina söylediklerinin dinin kitabina, dolaysisiyla gerçek dine uymadigini göstermis halka. Uyanis böyle baslamis.

tarihinde Hasan Akçay tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
9 dakika önce, Hasan Akçay yazdı:

Türkiye'de din istismarini protesto etme imkanini henüz elde edemedik. Bir ilahiyatçiya "Bunun için din adamlarimizin topluca ölmesi gerekiyor" dedigimde ciddiydim. Çünkü Batida öyle olmus.

Kara Ölüm lojmanlarda topluca yasayan din adamlarini tirpanlamis önce. A yinler, onlari  Latince  yönetecek din adami kalmayinca, yerel dilde yönetilmeye baslanmis. Ve bu, din adamlarinin Allah adina söylediklerinin dinin kitabina, dolaysisiyla gerçek dine uymadigini göstermis halka. Uyanis böyle baslamis.

Dini,din adamlarından öğreniyoruz. Açıklamayı onlar yapıyorlar; çünkü onlar din hususunda profesyonel kişilerdir. Kuranı okurken de anlamadığımız bir hususta onlara soruyoruz. Dini istismar etmek derken ; din zaten bir istismar konusu değil mi? İnsanları kullanmak için, özellikle de... 

cb1.jpg

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 hour ago, Tatar-Hatun said:

Dini, din adamlarından öğreniyoruz. Açıklamayı onlar yapıyorlar; çünkü onlar din hususunda profesyonel kişilerdir. Kuranı okurken de anlamadığımız bir hususta onlara soruyoruz. Dini istismar etmek derken ; din zaten bir istismar konusu değil mi? İnsanları kullanmak için, özellikle de... 

cb1.jpg

Sorun da  bu ya. Oysa dini kitabindan ögrenmemiz gerekiyor. Bakin şu fotografini alinti,ladiginiz din adaminin yedigi naneye.  "En çok salavati getiren en çok HURi yi alir"mis. Kuran'da yok öyle bisey. Huri yok. Huri bi uydurma.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 Anayasasında din ibaresi olan devletler:

Afganistan, Cezayir, Arjantin, Bahreyn, Bangladeş, Bhutan, Brunei, Comoros, Kosta Rica, Danimarka, Cibuti, Mısır, İngiltere, İzlanda, İran, Irak, İsrail, Ürdün, Kuveyt, Libya, Lihtenştayn, Malezya, Maldivler, Malta, Moritanya, Monako, Fas, Norveç, Umman, Pakistan, Katar, Suudi Arabistan, Somali, Sri Lanka, Tunus, Birleşik Arap Emirlikleri Vatikan, Yemen.

Türkiye laikliği anayasadan çıkarınca 2nc Pakistan olabilir ancak.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bu gibi konular hakkında sosyalbilimsel görüşler, genelde Batı toplumlarındaki gelişmeler baz alınarak oluşturulur. Dinin modern toplumdaki yeri, laiklik, demokrasi gibi kavramlar, Batı'da yaşanan arka plan hikayesi ile birlikte diğer toplumların (Batı-dışı toplumların) eğitim kurumlarında, yazar-çizer çevrelerinde servis edilirler. Bu mega başlıklar artık buralarda entelektüel bir tüketim malzemesinden başka bir şey değildir.

Türkiye gibi Üçüncü Dünya toplumları bu filmde figüran rolü oynarlar. Bu toplumlarda ampirik bir bilgi geleneği oluşamadığı için, bizzat topluma mahsus gerçeklerin gözlemlenerek o topluma ait gerçekçi hikayelerin yazılması mümkün değildir. Batı da zaten kendisinden başka bir paradigma tanımayarak bu şizofreniye katkıda bulunur. Üçüncü Dünya entelektüellerinin bütün konu başlıkları ithal, bütün problemlerinin içi boştur: Türkiye, kendisinin de inanmadığı bir laiklik davasına soyunur, Arnavutluk en önemli sorununun uluslararası telif hakları olduğuna inanır, yoksul Afrikalılar da kaçak fil dişi avcılığı olduğuna...

Öyle inandırılmışlardır, ya da kendilerini doldurmuşlardır. Protestan Batılı bir çekirdek bütün kavramları üretmekte, dünyanın kalanına "bununla düşüneceksiniz" demektedir. Sadece Müslüman değil, Katolik, Ortodoks, Hindu, Budist ya da ateist Üçüncü Dünya toplumlarının sorunu aynıdır: elin şeyiyle gerdeğe girmek. Bu toplumların global gelişime kendi yönlerinden verebilecekleri hiç bir katkı yoktur. Hiç bir tartışmaya orijinal bir konu öneremezler, ampirik gözleme dayalı hiç bir argüman üretemezler. Sadece Batı'da üretilenleri alıp onun üzerinde spekülasyonlar yaparlar, bir de bunun için birbirlerine girerler.

Üniversitelerinde yaptıkları bilimleri "ikinci eldir". Bir tür ortaçağ skolastiği tarzında, nakle dayalı laiklik, bilimsellik, demokrasi vs. çevrimleri oluştururlar. Tıpkı, kendi üretimleri olan sabun operaları (pembe diziler, Türk dizileri, Latin dizileri, Hint dizileri, Mısır filmleri vs.) gibi. Argümanlarının ve senaryolarının sahteliği konusunda bu toplumlar biribirlerine benzerler. (Zaten biribirlerinin televizyon dizilerinden de acayip hoşlanırlar: Türkiye, bütün Ortadoğu, Balkanlar, Doğu Avrupa ve Latin Amerika'ya dizi satmaktadır.)

Seküler veya dindar, bu toplumların, global gelişim konusunda pozisyonlarını aynıdır. Türkiye için de öyledir. Dindar Türkiye'nin, aşırı Batıcı Tunus'un, şeriatçı İran'ın, liberal Kıbrıs'ın, laik Azerbaycan'ın, laik ve Batı yanlısı Kosova'nın, Arnavutluk'un falan hepsinin durumu aynıdır.        

Bu tür araştırmalarda o çok bahsedilen "eğitim ve gelir seviyesi yüksek" kişilerin ayırt edici özellikleri de (daha az dindar olmak gibi), sahip oldukları eğitim seviyesinin bunlara bir keramet kazandırdığından değil, üstün kültürü (Batı'yı) daha ustaca taklit edebilme yeteneğine sahip olduklarından dolayıdır. Seküler/eğitimli ve dindar/cahil kesitlerin insanları arasındaki tek fark, birinin Kanal D'de öbürünün de Kanal 7'de dizi seyretmesidir.          

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 saat önce, momentum yazdı:

Seküler veya dindar, bu toplumların, global gelişim konusunda pozisyonlarını aynıdır. Türkiye için de öyledir. Dindar Türkiye'nin, aşırı Batıcı Tunus'un, şeriatçı İran'ın, liberal Kıbrıs'ın, laik Azerbaycan'ın, laik ve Batı yanlısı Kosova'nın, Arnavutluk'un falan hepsinin durumu aynıdır.    

        

Baştan sona zırva.   ahahahhahahahhaaaaa :lol: bu kadar saçma bir önerme olabilir mi ? işidci müslüman bir terörist ile insanlığın yararı için bilim adına uğraşan ve aşı geliştiren bir profesör de aynıymış :lol: ahhhahhahaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa..... Türk tarihini bilmediğin ve türk kültürünü de bilmediğiniz çok belli oluyor.......

Ben batılılaşmayı savunmuyorum; öz kültürünü, türklüğü kaybetmeden, seküler olarak modernleşmeyi,gelişmeyi, bilimi amaç edinmeyi savunuyorum. Arabçı, cahil çöl yağmacısı kültüre sahip,  ilkel çöl ajandalarıyla saçma sapan zırvalayan teistler bu dediklerimi anlayamazlar. Seküler kelimesi bu tarz beyinlere ağır gelir; gidin osmanlıda oğlancılıkla ilgili şiirleri okuyun; kendinize gelirsiniz. Mesela şu da tam size göre......işiniz gücünüz kadınları aşağılamak !!! 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Yukarda bahsedilen, Ronald Inglehart ve ekibinin yaptığı araştırmayı dikkate alırsak Türkiye için durum umut verici.
Bu durumda millet daha çok trende uyum amaçlı dindar görünüyor.

Sekulerizme gelirsek, burda önemli olan, devletin ve hukukun dinden tamamen bağımsız haraket edebilmesi
Ancak Türkiye gerçeklerine baktığımız zaman, aynı zamanda halkın, din adına devlete baskıda bulunmasının önlenmesi de gerekiyor.

Türkiye'de laiklik bu anlamda kısmen var. halk inancı adına devlete baskı yapabildiği gibi, şu an ancak din sayesinde iktidara gelebilmiş bir yönetim bulunuyor.
Bu iktidarda, ne yazıkki laikliği yasakçılık zanneden bazı modern yobazlar da pay sahibi.

Tam bir laiklik için halkın inançlarını yaşarken birbirlerinin haklarını ihlal etmemesi, inanç dayatılmasına izin verilmemesi gerekli. 
Türkiye'nin tam laik düzene geçmesi için biraz daha zamana ihtiyacı var. 
Camilere harcanan para, yüksek sesle okunan ezan, zorunlu din dersi ve mezhep dayatması, kimliklerde din hanesi, okullarda ve TV'de din eleştirisine izin verilmemesi, kanunlarda dinsel ahlaka prim tanınması... bunların hepsi sekulerizme aykırı, son derece adaletsiz ve gerici uygulamalardır.

Bir ülkede laiklik tam olarak uygulanmadan asla inanca saygı olamaz. bu kesinlikle mümkün değil. toplum din denilen yalandan komple arınmış ise o ayrı. o zaman zaten laikliğe ihtiyaç kalmaz.

         

                                     

tarihinde Mindsurfer tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Zaten dindarlar laikliğe karşı tavır aldıkları ve laikliği savunmak dinsizlere kaldığı için bu toplum laikliği geliştiremiyor.

Laikliği savunan dindarlar elbette var. Ama sayıları çok yetersiz. Onların da üstelik görüşleri tutarsız. Kura^'da laiklik var filan gibi saçma sapan iddialara kalkışıyorlar. Böyle olunca, laikliği düzgün doğru bir biçimde savunan hiç bir dindar bulamıyoruz desek haklı oluruz.

"Kuran laikliği emreder." "İslam demokrasinin beşiğidir." "Allah ne hakla gelirseniz gelin ama kul hakkıyla gelmeyin dedi." "Kuranda eline diline beline sahip ol yazar."  

Bunların yalan olduğunu bile bile bu laiklik yanlısı görünmekte yarar gören Müslümler bu yalanları ısrarla söylüyorlar. Bir bunların yalan olduğunu kavrayamayan, öğrenemeyen, aslında itiraf edemeyen dindarlara kaldıysa laikliği savunmak, kara kara günlere elbet kalır. Bunlar yalan. Bunların yalan olduğunu biliyorlar da. Ama işlerine öyle geliyor.

Bu böyle gitmez. Müslümlar laik de düzgün de ahlaklı da olsalar yalan söylemekten vazgeçmedikçe toplum gelişemez ve ancak Müslümlerin olmadığı ya da az olduğu bir toplum gelişebilme kapasitesini yakalayabilir.

İslam sürekli biçimde inanırları eliyle intihar etmesine karşın bir türlü de ölmüyor. Sürünüyor. Bu da daha kötü...

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi yalan söylemek nedir, intihardır. Bir esnaf ısrarla yalan söyleyerek mal satsa müşteri kaybeder. Gözünün içine baka baka ekşi yoğurda vallaha billaha baldan bile tatlı, kapış kapış gidiyor, bir alan aman on kilo daha getir diyor diye tek ayak üstünde on yalan söyleyip otuz da yemin ederse, ticaret hayatında intihar etmiş demektir.

Ama yalan söylemek dindarların kanına, genine işlediği halde islam zehire bağışıklık kazanmış zehirli bir yaratık gibi bir türlü ölmüyor. Durmadan zehir saçıyor. Yalan söylerseniz cennete gidersiniz diye yalan üstüne tumturaklı yalan söyleyerek bütün toplumu zehirliyor. Sürekli zehirlenen kişiler de zehire bağışıklık geliştiriyor ve zehir yayıldıkça yayılıyor. Yalan her yeri kaplıyor, herkese bulaşıyor.

Yahu Kuran'da yok eline diline beline, yok kul hakkıyla gelmeyin filan yazmadığını artık  sağır sultan duydu değil embesil sultan bile öğrendi. Şu zeka özürlü toplum öğrenemedi. Her yerde sürekli bu zehirli yalanlar...  

Link to post
Sitelerde Paylaş

Modernizm mi laiklikle bağdaşık bulmuyorum. Laiklik; seçme ve seçilme hakkı ile, din kurallarını uygulamaya imkan sağlamıyor gibi görünebilir. Ancak, devlet kamu dışında; Laiklik ile din serbestisini tanır.

Devletin yönetsel kabiliyeti yani iktidar ve bürokrasi; sivil toplum ve halk bazında; çok çok az bir orandır. Esasen devletlerin geneli sivil toplum ve halkdır. Dolayısı ile bu alandaki din serbestisi yani laiklik; aslında şeriattır.

Direkt şeriat şeriatı uygulanamaz kılar. Ancak, laiklik direkt bir şeriatın mümkün olmasını sağlar.

Laik ülkelerin hemen hemen hepsi din ile yönetilen ülkelerdir. Bu ülke Hristiyan nüfusa sahipse hristiyanlık ile yönetiliyor anlamında.

Diğer mesele ise dünyalaşma; insan Mağara ve av alanı içinde yaşar. Ev ve dışarısı. Özel alan ve toplum alanı. Özel alan feodal yaşamda dahi dünyevileşebilmektedir. Yeni yüzyıl ile dünyevileşme toplum alanındadır. Özel alanda ben tam tersine dindarlaşma görüyorum. Bunu platonik iç dış dünya olarakda anlayabiliriz.

Bilim, sistemsel olarak bilgi büyümesi sebebiyle genişliyor. Bu bir gelişme değildir. Genişlemedir. Sscb nin dağılması ve hitlerin yenilgisi sonrası bilimin gelişmesi durmuştur. Bilginin yayılması başlamıştır. Bilgi yayılması; kapitalizm sonucu ile istenileni geliştirme, faydacılık olarak sonuçlanmaktadır.

Bilimin gelişmesi diye bir şey söz konusu değil. Bilim gelişmiyor. Teknoloji ve Şirketler gelişiyor. Bu dünyevileşmeye yol açmaz. Zorluklardan insan faktörü çıkar. İnsanın denetimlerini artık madde yapar. Bu durumda insan daha fazla estetik düşünür. Maddeci ve kuralcı düşünce ve davranışlardan uzaklaşır. Bu şekilde daha çok pısırık sürü bireyi oluşur. Genel bireylerin iç dünyası dinsel bağlılık vardır.

Bilimin gelişmesi diyalektik metaryalizm ile olabilir. Bu durumda bilim ile bireylerde, bilgi erdeme dönüşür. Erdemli bireyler daha fazla baskın sürüyü güden kişiliklerdir. 

Öyle felsefeleri, öyle akımlar varki bunlar bir kılıf halini alıyor. Liberalizm gibi. Şuan 1 tl ekmeği olamayan insanla, 1000 tl ile lokantadan çıkan insan aynı mahallede. Gerçek bu. Bırakınız yapsınlar diyemezsiniz.

İnsanların daha çok günahkar olmaları daha çok dünyevi olmaları anlamına gelmiyor. 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Batı tipi laiklik yerine Sovyet tipi dinsiz dikta özlemcilerinin hâlâ var olması şaşırtıcı.

Şimdi şunu kafanıza sokacaksınız: Dinci dikta ile dinsiz dikta her ikisi de insan haklarına, inanç ve fikir özgürlüğüne aykırıdır. İnsanlara tanrıya inanacaksınız diye de, inanmayacaksınız diye de dayatamazsınız.

Bilim de gelişiyor teknoloji de. Gelişme hiç durmuyor ve katlanıyor. Dünya bir fırsatlar gezegeni. Bunu biz ısmarlamadık, bir tanrı filan da böyle yaratmadı, evrim böyle biçimlendirdi. Yatan kaybeder, fırsatları değerlendiren kazanır. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Arapça "BATIL" ile Türkçe "BATI" sözcüklerinin fonetik uyumu ve Türklerin Müslüm oluşu, tarihteki en talihsiz denk gelişlerden biri...

Bu talihsiz denk gelişten dolayı bu halk asla modernleşemeyebilir... Kafasına islam mikrobu sokulduktan sonra buna bağışıklık kazandı ve bünyesi buna alıştı. Bunu atmasının, eski sağlığına kavuşmasının artık bir hayalden başka bir şey olmaması büyük olasılık.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, Rhodium yazdı:

İnsanların daha çok günahkar olmaları daha çok dünyevi olmaları anlamına gelmiyor. 

Ne günahkarı? Günah diye bir kavramın olması için tanrı diye bir şeyin olması gerekir. Bu nasıl materyalist olmak? İnsanları günahkar olmakla suçlayarak nasıl materyalist olduğunu iddia edebilirsin?

Diyalektik materyalist olduğunu söyleyen bir kişi kullandığı sözcükleri özenle seçmeli. Hadi suç demek isteyerek günah sözcüğünü kullanılabilir varsayalım. Ama günahkar demek doğrudan dinsel bir çağrışımdır.

Teist kafasıyla ateist olmaya çalışmayın boşuna diye sıklıkla uyarıyorum. Teist kafasını bir formatlayın, ateizmi ondan sonra yükleyin. Yoksa kafa karışır. Bilgisayar virüs doluyken harddiski temizlemeden yeni bir işletim sistemi yükleyebilir misiniz? Olmaz... 

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 hours ago, Rhodium said:

Modernizm mi laiklikle bağdaşık bulmuyorum. Laiklik; seçme ve seçilme hakkı ile, din kurallarını uygulamaya imkan sağlamıyor gibi görünebilir. Ancak, devlet kamu dışında; Laiklik ile din serbestisini tanır.

Devletin yönetsel kabiliyeti yani iktidar ve bürokrasi; sivil toplum ve halk bazında; çok çok az bir orandır. Esasen devletlerin geneli sivil toplum ve halkdır. Dolayısı ile bu alandaki din serbestisi yani laiklik; aslında şeriattır.

Direkt şeriat şeriatı uygulanamaz kılar. Ancak, laiklik direkt bir şeriatın mümkün olmasını sağlar.

Laik ülkelerin hemen hemen hepsi din ile yönetilen ülkelerdir. Bu ülke Hristiyan nüfusa sahipse hristiyanlık ile yönetiliyor anlamında.

Diğer mesele ise dünyalaşma; insan Mağara ve av alanı içinde yaşar. Ev ve dışarısı. Özel alan ve toplum alanı. Özel alan feodal yaşamda dahi dünyevileşebilmektedir. Yeni yüzyıl ile dünyevileşme toplum alanındadır. Özel alanda ben tam tersine dindarlaşma görüyorum. Bunu platonik iç dış dünya olarakda anlayabiliriz.

Bilim, sistemsel olarak bilgi büyümesi sebebiyle genişliyor. Bu bir gelişme değildir. Genişlemedir. Sscb nin dağılması ve hitlerin yenilgisi sonrası bilimin gelişmesi durmuştur. Bilginin yayılması başlamıştır. Bilgi yayılması; kapitalizm sonucu ile istenileni geliştirme, faydacılık olarak sonuçlanmaktadır.

Bilimin gelişmesi diye bir şey söz konusu değil. Bilim gelişmiyor. Teknoloji ve Şirketler gelişiyor. Bu dünyevileşmeye yol açmaz. Zorluklardan insan faktörü çıkar. İnsanın denetimlerini artık madde yapar. Bu durumda insan daha fazla estetik düşünür. Maddeci ve kuralcı düşünce ve davranışlardan uzaklaşır. Bu şekilde daha çok pısırık sürü bireyi oluşur. Genel bireylerin iç dünyası dinsel bağlılık vardır.

Bilimin gelişmesi diyalektik metaryalizm ile olabilir. Bu durumda bilim ile bireylerde, bilgi erdeme dönüşür. Erdemli bireyler daha fazla baskın sürüyü güden kişiliklerdir. 

Öyle felsefeleri, öyle akımlar varki bunlar bir kılıf halini alıyor. Liberalizm gibi. Şuan 1 tl ekmeği olamayan insanla, 1000 tl ile lokantadan çıkan insan aynı mahallede. Gerçek bu. Bırakınız yapsınlar diyemezsiniz.

İnsanların daha çok günahkar olmaları daha çok dünyevi olmaları anlamına gelmiyor. 

 

 

Ben bu görüşlerinize katılmıyorum şöyleki devlet tüzel bir varlıktır dolayısı ile bu tüzel varlığın yönetim organları dinden bağımsızdır.Sizin yorumda bulunduğunuz şeriatı bu kapsama hukuksal olarak ele alamayız, yoksa şuanki yönetim biçiminin dışında bir kavram olmakta.Laik bir yönetim biçimi söz konusu dinle yönetimi kabul etmemektedir.Çünki din bireyleri kapsamaktadır soyut bir kavrama din yönetim biçimini katarsanız çok yanlış olur.Feodal yapı çökmüştür, bizler uygar dünyada yaşayan bireyleriz.Özel yaşamda dindarlaşma herzaman olağan gelmiş birşeydir, bunu görmeye gerek yoktur ammavelakin din dışı özel yaşam sürenlerin sayısıda artmaktadır çağdaş dünyada.Bilim gelişmiyor dediğiniz yorumada katılmıyorum bu hitler zamanındada ,sscb zamnından buyanada gelişmesini sürdürmektedir. Günümüz dünyası koşullarında güçlü olmak bilimle özdeştir. Hem gelişmekte ve hemde yayılmaktadır. Şirketlerin gelişmesi bilim sayesinde oluyor. Yoksa teknolojiden bir şirketleşmeden nasıl konuşulabilir.Kapitalizm dünyaya kötü sonuçlarla beraber bir dinamizm katmaktadır temelinde hammadde ve bilim bulunmaktadır.Sekülerizmde  kapitalizmin yönü tartışılmaz bir gerçektir.Sekülerizmsiz bir bilim veya bilimsiz bir sekülerizm düşünülemez.Dolayısıyla dinin yönü insanın iç dünyasında daha az yer bulur, çünkü bilim gerçeği gösterir.

tarihinde Abdul Alhazred tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...