Jump to content

Nüfus artışı ve dolaylı etkileri


Recommended Posts

Dünyanın nüfusu sürekli artıyor. İnsanoğlu kanserli doku gibi, dünyanın gittikçe daha büyük bölümünü istila ediyor, diğer canlıların türünün sona ermesine sebep oluyor, dünyanın ise çehresini değiştiriyor.

Uygarlıktan önce olay daha basitti. Canlılar dünyasının çoğunda da hala öyle. Nüfus geometrik bir seri şeklinde artıyor (2,4,8,16... gibi), ama besin kaynakları ya artmıyor, ya da aritmetik bir seri gibi artıyor (1, 2, 3, 4, ...). Sonuç olarak, her zaman çevre koşullarının besleyebileceğinden daha fazla canlı dünyaya geliyor, ve aralarında ortama en iyi uyanlar, veya diğerlerine göre avantajı olanlar sağ kalıyor, diğerleri ölüyor. Hatta doğal seçilimin sebebi bu biliyorsunuz.

Yani canlılar dünyası yine de bir denge sağlamayı başarıyor. Fazlalıkların ölümüyle sağlıyor bunu.

Daha ilkel dönemlerinde insanlar için de geçerliydi bu durum. O da hayvanlar dünyasının bir parçası olarak aynı kurallara tabiydi. Hatta, insanoğlu uygarlık geliştirmeye başladıktan sonra bile savaş, açlık, yoksulluk gibi etkenlerle kitlesel ölümler yaşadığı için, nüfusu yine de uzun süre hizada kalmıştı. Ya da az bir hızla artmıştı.

Ne olduysa uygarlığın ve teknolojinin ilerlemesi ile oldu. Daha gelişmiş tarım ve hayvancılık teknikleri ile besin eskiye göre çok daha yüksek miktarlarda üretilebiliyor,  gelişmiş tıp sayesinde ölümler azaldı, savaşlar ise devam etmelerine rağmen nüfus kontrolündeki eski etkilerini yitirdiler. Çünkü günümüzde silah teknolojisi öyle bir duruma ulaştı ki, nükleer silahları kullanmaya kalksanız, tüm dünyanın yok olması kaçınılmaz. Bu yüzden geniş çaplı savaşlar için aşırı caydırıcı bir durum oluştu, ve insanların bu konuda sürekli dikkatli davranabileceklerini garanti edemesek de, şimdilik görünen o ki, herkesin tamamen yok olması korkusu yüzünden, nüfusu çok azaltacak türde savaşlar pek yaşanmıyor bir süredir. Mevcut savaşların nüfus üzerindeki etkisi ise çok düşük, ihmal edilir düzeyde.

Güzel tarafı gelişmiş ülkelerde nüfus artış hızı düşüyor, hatta nüfus azalmaya başlayabiliyor, dolayısıyla Malthus ilkesi gelişmiş toplumlarda işlemiyor. Bu gelişmiş toplumlar için hayvanlar dünyasından bir kopuşu temsil ediyor, ve iyi birşey.

Ama gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerde nüfus hala hızlı bir şekilde artmaya devam ediyor. Dünya üzerindeki ekonomik ilişkiler, servet birikimi ve gelir dağılımındaki adaletsizlik, gelişmemiş ülkelerin kalkınmasını zorlaştırıyor. Dolayısıyla, dünya üzerindeki nüfus yine korkutucu bir şekilde artmaya devam ediyor.

Tüm bunlar, insanlığın geleceği için endişeler ve soru işaretleri ürettiği gibi, daha küçük çapta düşünüldüğünde, günlük pek çok ekonomik ve siyasi problemin anlaşılmasında da aslında yardımcı oluyor.

Mesela, iş bulmak neden zor? Gençlerin veya her yaştan çalışanın kendilerine layık gördükleri türde işlerle karşılaşmaları ve istedikleri kariyeri istedikleri hızda elde edebilmeleri neden pek çok kişi için zor?

Neden zengin olmak, servet birikimi yapmak zor?

Neden hayatta sürekli mücadele etmek ve zorluklarla savaşlak zorundayız?

Bunların hepsinin sebebi rekabet, onun da temel sebebi nüfus çokluğu.

Nüfusun insanlığın geleceğine olan etkisi daha da vahim, ve insanlık olarak tek çaremiz başka gezegenlere yayılmak, koloniler kurmak, belki diğer yıldızlara göç etmek falan olabilir uzak gelecekte. Ama işin bu kısmını şu aşamada geçelim, çünkü hem çok uzak konular bunlar, hem de şu anki dünya için bize bir faydası yok.

Ama nüfusun günümüz dünyasına ve bu dünyadaki sorunlarımıza önemli etkisi var. Şu anda ne yapabileceğimizi, veya birşey yapıp yapamayacağımızı anlamamız gerekiyor.

Yoksulluk ve sefaletin daha hızlı nüfus artışına sebep olduğu pek çok çalışma ile gösterilmiş bir fenomen. Sağduyuya aykırı görünüyor ilk bakışta. İmkanı olanın daha fazla üremesini beklersiniz. İmkanı olmayanın değil. Ama durum tam tersi, ve bunun çeşitli açıklamaları var. İşin burası, ve bu fenomenin sebebi bu yazının konusu açısından önemli değil. Biz sadece bu gerçeği alıp, bunu muhakememizin bir parçası olarak kullanacağız.

Gelişmiş ülkelerde nüfusun kontrol altına girdiğini, hatta ters yönde bir nüfus sorunu yaşandığını (nüfus azalması) biliyoruz. Diğer ülkelerin ise bu gelişmiş ülkelerin arasına girmesindeki engeller arasında, nüfusun da bir payı olduğunu görüyoruz. Yani doğrudan değil, ama dolaylı olarak. Nüfusun fazla olması ve hızlı artması, ülkenin gelişmesini zorlaştırıyor. Ama bir yandan da, ülkenin gelişmemiş olması zaten gördüğümüz kadarıyla nüfus artışının kontrolünde önemli bir etken. Yani ortada bir kısır döngü var. Bundan nasıl çıkılacak? Çıkan ülkeler nasıl çıkmış?

Çıkan ülkeler, yeni kaynakların bulunması ve onların sömürülmesi sayesinde çıktılarsa bu döngüden, bu diğer ülkelerin işini daha da zorlaştırıyor. Ki, şu andaki gösterge, bu döngüden çıkan ülkelerin, bunu sömürgecilik sayesinde yapmış olmalarının ciddi bir olasılık olduğunu gösteriyor. Yani Batı Avrupa keşifler çağında dünyanın geri kalanını sömürgeleştirip, o sayede sermaye birikimi yaşayıp, artan nüfuslarının gerektirdiği kaynak artışını, hatta onu aşan miktarda kaynağı bu sayede bulduysa, bu şu anki diğer ülkeler için bir seçenek olmadığından, bu dezavantajın aynı yolla üstesinden gelinmesi mümkün değil.

O zaman ne olacak? Bu bakış açısı, insanlığın geleceği için yoksul, ilkel ve geri ülkelerin nüfuslarının kırılması anlamına gelecek türde politikaları bazıları için bile olsa meşru kılar mı?

İşin ahlaki yönünü geçelim burada. Ölüm kalım konularında ahlakı kimse umursamaz.

İleri ülkelerde zaten şimdiden fakir ve geri ülkelere karşı bir antipati var. Hep vardı, ve bu daha da artıyor. Bunun yeni bir faşist dalgaya dönüşmesi, ve insanlığın geleceği için büyük insan kıyımlarının meşru olduğu gibi düşünceye ulaşacak politikacıların, ve onları destekleyecek pek çok kişinin çıkması olasıdır bence ileride.

Hatta bu eğilim bence başlamış durumda bile. Şu anda sadece yoksul ülkelerden kendi ülkelerine akın eden göçmenlere yönelik bu tavır. Avrupa'da olsun, Amerika'da olsun, göçmenlere karşı öfke ve dışlama politikaları gittikçe artıyor ve popülerleşiyor.

Bunun ileride kendi ülkelerini aşıp, sorunu kaynağında temizleme türünde politikalara dönüşmesi olasıdır bence.

İnsanlığı korkunç bir dönemin, ve daha önce eşi benzeri görülmemiş bir faşist dalganın bekliyor olması olasıdır bence.

Sizler ne diyorsunuz?

Link to post
Sitelerde Paylaş

yiyeceği falan geçtim. diğer canlılara zararı var bu çoğalmanın

 

bak sibirya kaplanı birkaç yüz tane kaldı. dağ gorili. panda.

 

dünyada sadece 1 tane kuzey beyaz gergedanı var!!!

 

o öldümü bitti. o türden başka yok. bu ne kdr ciddi ne kdr önemli bir hadise. 

 

yiyecek fln azalıyormuş önemli değil, milyonlarca yıl sonunda evrilen bu muazzam canlılar tükeniyor.

 

her yer i,nsan dolu

 

bizim badem de çıkmış 3 çocuk diyor

 

bu kdr bilinçsiz, bu kadar cahil, sorumsuz... işi gücü kelle hesabı. donanımı önemli değil ki, kelle olsun yeter.

 

tüm dünyada sınır koyulmalı her kişi 2 çocuk hakkına sahip olmalı. bu kdr. ve bu kayıt altına alınmalı. 

 

abi insan olmayan bir yere gidelim diyoruz, yok! yok ya! istanbulda kaç yerde kendinizle başbaşa kalabiliyorsunuz? kuş cıvıltıları, düşünceler...

 

kaç yer var böyle?

 

hemen bitiveriyor mangalcılar sağdan soldan!

 

yapmayın arkdaş çocuk. yapma yani

 

zaten yapamıyon mk. vitamini eksik protein eksik!

 

norveç ormanlarında ağaçtan yapılmış bir kulübe, yağmur yağıyor çisil çisil, o toprak kokusu, kuşların ötüşü, ve elinde roman. düşünsene

 

 

 

tarihinde jumanji35 tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

O da ayrı bir ilkellik. Tüp bebek hastanelerinde yılda kaç kişi başvuruyor biliyor musunuz?

Böyle bir "soyunu devam ettirme" anlayışı var. Bir de erkek çocuk meselesi var. Cahil/cühella kesimde de değil. Gayet eğitimli olup maaşının yarısını ona veren var. Yetimhaneye gidip oradaki çocuklardan birini okutmak/sevmek istemez. Ama kendi soyu için akla gelecek her şeyi yapar.

İnsanı tanımak/anlamak bazen çok zor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Türkiye'nin 3 çocuk politikası gayri safi milli hasılayı yüksek tutmak ve bu sayede g20 zirvesi toplantılarına katılmak için seçilmiş en basit yöntem.

Türkiye 78 milyon nufus, $751 milyar GSMH ile 18nc sırada, Kişi başı hasıla $9.562 ile 66nc sırada.
G.Afrika 55 milyon nufus, $725 milyar  GSMH ile 76nc sırada, Kişi başı hasıla $13.215 ile 3nc sırada.

 Ülkelerin kişi başına GSYİH'ya (nominal) göre sıralanışı.

Akp hükümeti her sahada kurnazlığını konuşturduğu gibi G20 toplantılarına katılabilmek için nufus artışını körükleyerek gene kurnazlığını konuşturuyor. Tekil olarak bir yurttaş kaç para maaş ile geçiniyor ve bu maaşın içerisinden akaryakıt için kaç parasını harcıyor umrunda değil. Yeterki g20'ye katılalım derdinde ve bu derdini kurnazlık ile gideriyor. Türkiye'nin toprak verimliliği açısından zengin olması büyük bir şans. Aksi halde ne kadar ısrar edilse de Rusya gibi nufus eksikliği yaşardık. Sağlam bir tarım ve hayvancılık varken nufus kolay kolay eksilmez.

tarihinde Engse Hohol tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

AKP'de dediğim gibi. Kürt nüfusu %20'e yaklaşıyor. Araplar da geldi. Bu da "ülkeyi güvenceye almak için" "çoğalın La" emri veriyor. Çoğalsınlar M.K.

Zaten medeni ülke olma, medeni ülkeleri yakalayıp onların arasına katılma çabasında vaz geçmiş. İşte mili takım bir sonraki Avrupa kupasında Çeyrek finale girebilecek mi? giremeyecek mi? insanlar maalesef böyleler.  

Link to post
Sitelerde Paylaş
13 saat önce, Engse Hohol yazdı:

Türkiye 78 milyon nufus, $751 milyar GSMH ile 18nc sırada, Kişi başı hasıla $9.562 ile 66nc sırada.
G.Afrika 55 milyon nufus, $725 milyar  GSMH ile 76nc sırada, Kişi başı hasıla $13.215 ile 3nc sırada.

baya bi saçmaladın. 3. değil g. afrka ekonomik olarak türkiyenin yarısı büyüklükteler.

 

bu kadar özensiz iletiler yazmayın bir yığın insan okuyor. 3. olabilir mi g. afrika süzgeçtende mi geçirmiyorsunuz! doğru düzgün araştırın da öyle yazın

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dünya ne kadar insanı kaldırabilir bilmiyorum ama o sayıya sabırsızca yaklaşıyoruz neler olacağını göreceğiz, bu işin sonunda bu güne kadar benzeri yaşanmamış şeyler yaşanacak, insanlar bilgili olsalardı bu problemle birlikte bir çok problem daha bence çözülürdü, insanlarda ben şöyle bir şey gözlemledim insanlar bilimsel düşünemedikce her şeyin içine böyle ediyorlar her şeyi mahvediyorlar, ama insanlık aşırı baskın bir şekilde cahil dünyayı bu hale cahillik getirdi aynı şekilde de devam ediyoruz o yüzden artık film izler gibi izliyorum alıştım galiba bu saçmalıklara.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Eğer evren canlı bir varlıksa (ki panteist özellikler gözardı edilemez) zamanı geldiğinde, dünya kendini korumaya alarak gereğini yapacaktır. Fotosentez, karbondioksit ve azot döngüleri herkes için eşit çalışıyor ve dünya bür gün bunlarda yetersiz kaldığında yine herkes için eşit bir şekilde kısmaya gidecektir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Nüfus artışı islam ülkelerinin genelinde %1,5 civarı. Bu da kabul edilebilir bir rakam. Nüfus artışının sürdürülebilir olması için içilebilir su kaynakları öncelikli bir konu. Düzce-Sakarya sınırından istanbul'a gelen melen ırmağı olmasaydı istanbul susuz kalacaktı. Melen ırmağı geçici bir çözüm. Bu yaz istanbul'da sadece 2 kez yağmurun yağdığını hatırlıyorum ben. Onlar da hafif yağdı geçti. Bu gidişle Melen ırmağı da istanbulun susuzluğunu kurtarmaya yetmeyecek.

Melen ırmağında, istanbula gönderilen su miktarına ve Düzce-Sakarya sınırındaki yağmur azlığına bağlı olarak su seviyesinde her yıl 80 santim düşüş oluyormuş. Sebebi Melen ırmağını besleyen derelerde su seviyesinin düşmesi gösteriliyor ama gerçekte olan, Türkiye genelinde yağış miktarının azaldığıdır ve bu gündeme pek gelmiyor.
2014 ocak ayı Türkiye yağış ortalaması 60,1 mm. Normali ise 77,2 mm. olması bekleniyordu.
2014 ocak ayı Marmara Bölgesi yağış ortalaması 51,6 mm. Normali 75,2 mm. olması bekleniyordu.
2013 yılına oranla Marmara Bölgesi yağmur yağışlarında %39 azalma var ve bu asla telafi edilemeyecek.

tarihinde Tumagü tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.

×
×
  • Yeni Oluştur...