Jump to content

Demokrasiye artık inanmıyorum


Recommended Posts

3 saat önce, Sundance yazdı:

Türkiye'de demokrasi...

Adaylar parti yönetimindeki sayılı bir kaç kişi tarafından belirlenir. Sıraya sokularak seçime girilir. Halk adayları belirleyemez. Çoğu zaman kime oy verdiğini bile bilmez. Takım tutar gibi parti tutulduğu için her şehirde hangi partinin kaç oy alacağı da bellidir. Yetmediği yerde satılık oylar devreye sokulur. Halkın ve parlamenterlerin birbirine minneti yoktur. Tek güç sahibi parti yönetimidir.

Tüm partilerde sistem aşağı yukarı bu şekildedir. CHP geçen seçimlerde ön seçim yaptı onda bile parti kontenjanından Gürsel Tekin, Sezgin Tanrıkulu gibi bir çok isim ön seçime girmeden alındı. 

CHP'nin gerçekleştirdiği delege usulü ön seçim bile demokrasiyi tam karşılamıyor. Bir şehirde 100 delege tarafından adayların belirlenmesi elbette parti yönetimindeki 3-5 kişi tarafından belirlenmesinden daha iyi ancak çok güçlü adaylar için 100 delege ulaşılması ve yönlendirilmesi çok zor bir sayı değil. Adayların sayıları binleri bulan parti üyeleri tarafından belirleneceği ciddi organizasyonlu bir ön seçim demokrasiyi karşılayabilir ancak. Bu da parti yönetimlerinin işine gelmiyor.

Sizin önünüze demokrasi diye konanı yemeyin lütfen. İslamcılar gibi diyelim "Gerçek demokrasi bu değil!" Bizdeki temograsi.

Temograsi: Halkıııın yerlere tükürme özgürlüğüdür!

Temograsi: Halkıııın taksimde sarkıntılık yapma özgürlüğüdür.

 

 

O kadarını bilmiyorum. Siyaseti de çok sevmem. Ben daha çok sistemden, sistemi oturtmaktan söz ediyorum. Öbür türlü gelişemeyiz, bir sürü zaman kaybederiz. Sadece bunu savunuyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 119
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Bir saat önce, leonardo18 yazdı:

O kadarını bilmiyorum. Siyaseti de çok sevmem. Ben daha çok sistemden, sistemi oturtmaktan söz ediyorum. Öbür türlü gelişemeyiz, bir sürü zaman kaybederiz. Sadece bunu savunuyorum.

Sistem yapılan siyasi müdahaleler yüzünden demokrasi ismi altında oligarşi uygulanması nedeniyle işlemiyor zaten.

Halk cahil olabilir. Ortaya çıkan oligarşide rolü de oşduğu söylenebilir. Ancak mevcut durumun tüm sorumlusunun cahil halk olduğunu söyleyemezsiniz. Mevcut durumda halkın yaptığı seçim göstermeliktir. Halkın kimi seçeceği parti yönetimleri tarafından belirlenmektedir. Bu sistem cumhuriyet kurulumundan itibaren çeşitli müdahalelerle mevcut durumuna getirilmiştir.

Demokrasi adı altında gerçekten sistemin yürümesi için seçim sisteminin değişimi şart.

Link to post
Sitelerde Paylaş
5 saat önce, leonardo18 yazdı:

BU anlattığınız Eski Atina demokrasisi ve Tayyip sonrası Türk demokrasisidir.

Demokrasi çoğunlukçuluk değildir. Toplumdan kesit alırsın, onları bir araya getirip ülkenin ortak çıkarı için çalışmalarını sağlarsın.

Demokrasinin alternatifi olarak oligarşik cumhuriyet modelleri vardır (artık kalmamıştır) bir de monarşi vardır (parlamenter monarşi filan)

Dikta rejimini korumak için sürekli çaba harcamak zorundasın (işkence, internet yasağı, halkı baskı altında tutma filan)

Şİmdiye kadar var olan düzenlerin içinde en sağlamının demokrasi olduğu söylenilir. 

Demokrasi çoğunlukçu olmaz olur mu?

Demokrasinin bütün esprisi çoğunluğa bağlı olması ve hürmet etmesidir. Demokrasilerde çoğunluğun dediği olur. Ama azınlık da ihmal edilmez. Orası ayrı bir konu..

Link to post
Sitelerde Paylaş

 

23 saat önce, mantik yazdı:

Faizlerin artmasının finans piyasalarını ve iş dünyasını nasıl etkileyeceği konusunda fikir üretemeyecek, herhangi bir akıllıca şey söyleyemeyecek birinin oy verememesi gerekir bence.

Ya da güçler ayrılığı prensibini (yasama, yürütme ve yargının ayrılığı) anlamayan, neden varolduğunu bilmeyen, bunu açıklayamayacak birinin oy vermemesi gerekir diyorum.

Jeopolitik dengelerle, komşu ülkelerin her biri ile olan durumumuzu anlamayan, ticari anlaşmalarda yapılacak ne türlü değişikliğin ülkeye ne tür bir etkisi olacağı konusunda hiçbir fikir üretemeyecek, hatta soruyu bile anlamayacakların eline oy pusulası vermenin, 3 yaşında çocuğun eline dolu tabanca vermek gibi olduğunu söylüyorum.

Önerdiğim sınav, öyle basit bir sınav da olmamalı hatta. Yani ehliyet sınavı gibi isteyen herkesin eninde sonunda geçtiği bir sınav da olmamalı. Kazık bir sınav olmalı. Aynen üniversite sınavı gibi, girenlerin ancak %10'u, %20'si geçebilmeli.

Şu anki ortamda aslında oy verme yetisi olduğuna inanacağım pek çok kişi bile geçememeli bu sınavı. Benim bile çalışmadan geçmem zor olmalı bu sınavı.

Önceden daha basit sınav düşünüyordum. Ama şimdi fikrimi değiştirdim. Seçilme gibi, seçme de bir meslek haline getirilmeli belki de. Ya da ek para kazanmanın bir yolu en azından. Yani devlet, o sınavları geçip seçmen olma hakkı edinenlere katıldığı seçim başına para ödemeli mesela. O zorluğa rağmen bu işe kalkışacak insanlar olsun diye.

Yani seçmenlik bir meslek gibi birşey olmalı. Seçmenlerin toplumdaki işlevlerinden ve temel rollerinden biri, basını, ekonomiyi, politikayı takip edip, seçimler için gerekli kararları vermek olmalı. Ama, sadece kalburüstü olup, maddi ve diğer tür gücü olanlara değil, herkese açık olmalı seçmenlik. Nasıl çalışan ve yeterli beceriyi gösteren herkes üniversiteyi kazanabiliyor, benzer şekilde isteyen herkes seçmen sertifikası sınavını geçmek için gerekli imkanlara sahip olmalı.

Senin bu dediğin sınavı bırakın normal halkı ülkenin profları bile geçemez.:)))

Bu sayede belli bir azınlık oy verir, milyonlarca insanın kaderini etkilersiniz.

Bu dediğin kriteler olursa, oy verecek insan sayısı emin olabilirsin 4 rakamlı sayıya ulaşmaz...

Oy kullanmak yetisine sahip olmayan cahil halkı bir avuç aristokrat ile rahat rahat güdersiniz...

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Merhaba.

Antik Yunan 500'ler meclisi dönemi hariç hiçbir toplum bugüne kadar demokrasiyle yönetilmedi. Demokrasinin temel problemi siyasi partilerdir. Dar bölge seçimlerinin olmaması da yine demokrasinin önündeki önemli engellerden biridir. 

Siyasi partiler toplumsal zıtlaşmayı sağlayan temel araçlardan biridir. Siyasi erkler küresel elit tarafından yönetilir. Şirketler ve elit olarak nitelenen sermaye sahibi aileler siyasi partileri şekillendirirler. Her partide kendi adamları vardır. Türkiye'de de bunun örnekleri mevcuttur. 

Arkadaşlar.

Millet oy attığı milletvekilinin adını bilmiyor. AKP'lisi, CHP'lisi ve MHP'lisi de dahil tüm paritlerin seçmenleri çok muhafazakar(tutucu/bağnaz manasında). HDP zaten terör partisi ona girmiyorum bile. 

Örnek: 

 

 

Her parti dönem dönem saçmalıyor ve ülke çıkarlarına ters siyaset üretebiliyor. Bu tip durumlarda seçmen kitle (bahsettiğiniz cahiller) oy attıkları partilerin yaptığı yanlışları görmüyor / görmezden geliyor. 

Demokrasi son yüzyılın en büyük yalanlarından biri.

Demokrasiyi de sermaye sahipleri icat etti. Kraliyet vb. yönetimleri yıkarak kendi şirketlerini ve egemenliklerini genişletmeyi ve de dünyaya hükmetmek istediler. Şuan istediklerini kısmen başarmış durumdalar. Savaşları ülkeler değil şirketler çıkarıyor ve şirketlerin çıkarları doğrultusunda yapılıyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

...Yazık o kuzuya kesmesinler ya. Nassı baarıyo.

8 saat önce, haci yazdı:

Demokrasi çoğunlukçu olmaz olur mu?

Demokrasinin bütün esprisi çoğunluğa bağlı olması ve hürmet etmesidir. Demokrasilerde çoğunluğun dediği olur. Ama azınlık da ihmal edilmez. Orası ayrı bir konu..

Edilmez tabi. Almanya'da Yeşiller partisi en küçük partilerden birisidir. Yine de iş-görür oranda kendilerini anlatabiliyorlar. Bunları tartışırsak örneğin eyalet/Federasyon sistemine kadar yolu var. Bizde tabi darbe anayasası filan var. Yine de ilk meclisin çok sağlam temelleri olduğunu düşünüyorum. Tayyip'İn yaptığı işler de Yabancı basında dikta rejimine geçiş olarak anlaşılıyor. Benim diğer dediğim, bir kez kurduktan sonra sistemin işlemesine izin vereceksin. Bir yerde sistem kendini yönetecek. Ordu'nun denetleyici gücünü de anlıyorum (yani bunun ardındaki felsefeyi anladım) yine bir yerde işlemesine izin verirsen o kendini götürecektir zaten. Böyle düşünmek lazım.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 saat önce, leonardo18 yazdı:

...Yazık o kuzuya kesmesinler ya. Nassı baarıyo.

Edilmez tabi. Almanya'da Yeşiller partisi en küçük partilerden birisidir. Yine de iş-görür oranda kendilerini anlatabiliyorlar. Bunları tartışırsak örneğin eyalet/Federasyon sistemine kadar yolu var. Bizde tabi darbe anayasası filan var. Yine de ilk meclisin çok sağlam temelleri olduğunu düşünüyorum. Tayyip'İn yaptığı işler de Yabancı basında dikta rejimine geçiş olarak anlaşılıyor. Benim diğer dediğim, bir kez kurduktan sonra sistemin işlemesine izin vereceksin. Bir yerde sistem kendini yönetecek. Ordu'nun denetleyici gücünü de anlıyorum (yani bunun ardındaki felsefeyi anladım) yine bir yerde işlemesine izin verirsen o kendini götürecektir zaten. Böyle düşünmek lazım.

Sonuç kendisine neden olan sebebi değiştirmez. Demokrasi çoğunluğa bağlı bir rejimdir. Sonuçta azınlığa da hizmet etmesi demokrasinin çoğunluk rejimi oluğu gerçeğini değiştirmez.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Çoğunluk rejimi olmaması için de çalışacaksın. Mesela Fransa'da bir doktor kafayı yiyip getholardan birine yerleşmiş ve orada ücretsiz sağlık hizmeti vermeye başlamış. Kanada'da birinin aklına bir fikir geliyor, parasını da kendi verip bütün evsizlerin yerleşip yemek yiyebilecekleri bir yer kuruyor. Bazıları alkolü bırakıp doğru dürüst bir yaşam kuruyorlar. Birçok ülkede hayvan barınakları, sokak hayvanlarını sokaktan alma çalışmaları filan var. Halbuki Hayvanların oy hakkı filan yok. Çevrecilik de aslında öyle bir şey. Oy hakkı olmayan toprak, hava, su için iş yapılmaya çalışılıyor. Yani dediğiniz doğru. Ama benim bu cumhuriyeti koruma meselesinde ısrar etmemin sebebi de bu. 20-40 sene sonra onlar demokrasilerini daha da ilerletmiş olacaklar, bizde Tayyibin ikinci, üçüncü halefi İranla nükleer anlaşma filan imzalıyor olacak. Nüfus 100 milyonu geçmiş olacak filan. Herkes Batı'ya gitmek istiyor. bunun da bence tek gerçek sebebi demokrasidir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasi Demos ve Kratos sözlerinden gelir.

Demos = İnsanlar

Kratos = Kanunlar

 

İnsanların kanunları

 

Bu insanların bir araya gelip oluşturduğu sistemi tarif eder.

 

Düzgün bir sistem değildir çünkü insanların çoğunun akli dengesi inançla bozulmuştur.

 

Ateizmle birebir örtüşen sistemin adı Teknokrasidir.

Bir Ateistin desteklemesi gereken sistem budur.

 

Tekno = Teknik, Bilim,

Kratos = Kanunlar

 

Tekniğin, Bilimin Kanunları

Her işi uzmanının, ehlinin yaptığı bir sistem.

Bütün makamlara o işin uzmanları seçilir.

 

Mesela DIş işleri bakanı dünya konusunda en çok bilgisi olan, en çok dil bilen, en çok uluslararası hukuk bilen kişi olur.

İçişleri bakanı güvenlik konusunda en uzman kişi olur. İçeride insanların nasıl korunacağını en iyi bilen odur.

 

Mevcut sistemlerde bu yok.

 

Mesela Obamaya bakın.

Beceriksiz embesilin teki.

Sokakta geçimini sağlayan bir zenci bile ondan daha zeki ve gerçekçidir.

Ama yönetimde.

Neden?

İnanç hastalığına hitap etmeyi biliyor.

Hastalıklı dangalakların lideri yani.

 

Aynı şekilde tüm dünya böyle.

 

Demokrasiyle bilginin işi olmaz.

 

Bilgi tüm insanların sahip olabileceği bir şey değildir.

İnsanlar hastadır. Bilgiyi kabul edemeyebilirler.

Bilgiyi onlara verirken seni öldürebilirler bile.

Link to post
Sitelerde Paylaş

 Hiç bir ülkede ideal ve adil bir demokrasi yoktur. Olamaz da... Demokrasi kusurlu bir rejimdir. İlerde yerini başka bir rejime terkedeceğini sanıyorum. O rejim ne olabilir? Bunun tartışmasını yapabiliriz. Ama demokrasinin kusurlu bir rejim olup olmadığını tartışmanın anlamı yok. Çünkü kusurlu olduğunu gösteren bazı önemli deliller var. O delillerin başında insan denen hayvanın kusurlu davranışları var.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasi o anlamda zaten bir idealdir. İsviçre'de mesela alacakları göçmenleri şehir meclisinde oyluyorlarmış. Atina'daki gibi her şeyi kendimiz oylayamayız. Bu konuları lisede tartışmış olmanız lazım.

Biz burada daha çok sistemi tartışıyoruz. Biz ne istiyoruz? - Doğru dürüst yönetilmek. Bunun iki alternatifi var. Ya bu görevi birine/bir partiye veririz, olur size diktatörlük, ya da bu işi kendimiz yaparız.

- Demokrasi aslında çok karmaşık bir organizasyon yapılanmasıdır. Amaç sorunları çabucak çözmek ve toplumun ilerlemesini sağlamaktır. Japonya'ya ve Güney Kore'ye demokrasiyi Amerikalılar getirmiş. Sonra onlar bile bu sistemi kullana kullana kendilerini geliştirmişler. Burada bir "çoğunluk ne derse o olur" yoktur. Öyle olsa Fransa'yı ırkçılara, Almanya'yı da Pegida'ya filan teslim etmek gerekir. Oranın halkı da onlara yakın. Hayır bunun içinde sivil tplum, yargı, gizli servisler, medya, burjuvazi/sermaye, halk, çevreciler, polis, göçmenler, Yasama, yargı, yürütme, hukuk sistemi, Avrupa Birliği, diğer ticaret anlaşmaları, üniversiteler, eğitim, sağlık sistemi, medya, internet her şey var, ve hepsi bir arada ve sürekli gelişerek işlemek durumunda.

Bizde çok güzel basitleşmiş formüllerle anlatılıyor. Bunlar tabi ki anlamamıza yardımcı oluyor ama resmin tamamını görmemize yetmiyor. Bence örneğin, Anayada ya evrensel İnsan hakları beyannamesi, ya da ona çok yakın bir şey olmalı. Diğer konularda, Örneğin hukuk sistemi konusunda, ben kurucularımızı çok da başarılı bulmuyorum. Bence mahkemelerde jüri olmalı.

BU konuda, Teknokrat bilmediği için buna benzer yanlışlar yapılmış. Bunların gerektiği zaman düzeltilebilmesine ben de inanıyorum. 21 yy'da bu tür yeniden ayarlamalara müsait.

Tabi bu "başkanlık sistemini" hem anlamıyorum hem onaylamıyorum. Zaten benim söylediklerimle alakalı bir şey değil.

Yani sağlam bir parlamenter demokrasi olmak, güçler ayrılığı, hukukun üstünlüğü gibi şeylere inanmak önemli. Türkiye'de örneğin mafya'nın Meksika mafya'sından geri kalır yanı yok. Hatta bazı diziler bu mafya vari organizasyonlar ve gizli örgütler sürekli öne çıkartılıyor, çoluk çocuk bunlara özendiriliyor. BU da ABD'Nin 1920'lerdeki halini hatırlatıyor.

Yukarda bir sürü unsur saydım. Eğitim sisteminin insanlara bunları anlatması diye bir sorun da var. TR'de eğitim demek, yer kapmak için sürekli yarışmak demek. Bu da demek oluyor ki Sistemin, demokrasinin kollarından biri yetersiz işliyor ya da işlemiyor.

- Artık 1920'lerde değiliz. BUnları bilen bir sürü insan var. Demorkasi, hem teoride, hem uygulamada, bu bilgi ve irade sahibi kişilere yetki vermeyi, onları göreve getirebilmeyi amaçlayan bir sistem. Ama teoride tabi. Kimisi oyunu allaha kimisi millete verince, sosyal tartışmalara, gerçek sorunlara bakmaya zaman kalmayabiliyor.

Bu da denenmiş an mantıklı yaklaşımdır. ve etkilidir. Monarşi'de olsa bu saydıklarımın hepsini kral düşünüp yapmak zorunda. O da modern dünyada olanaksız bir şey. Eskiden yöneticinin sorumlulukları savaş yapmak, barış yapmak, işgal etmek, cami filan yaptırmak, kervansaray yaptırmak filandı (basite indirgiyorum). Modern dünya çok karmaşık. Sadece teknokrata teslim edemeyiz örneğin. Halk hangi teknokratın görüşüne katıldığına filan karar verecek.

- Bence demokraside medya külliyen kapatılabilir. ABD'de filan da öyle. Medya kapatılsa halkın kafası daha az karışır belki asli konulara daha kolay odaklanırlar, ben öyle düşünüyorum    

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasi eski Yunan'dan kalan bir yönetim şekli.

Eski Yunan'da çocuklar, kadınlar ve köleler oy veremezlerdi. Demokrasiyi özgürlük ve insan hakları ile karıştırmayalım. Onlarsız da olur demokrasi...Ve demokratik bir rejimle yönetilen ABD'de insan haklarına kaba bir müdahale olan kölelik 19'uncu yüzyılın ortalarına kadar varlığını sürdürmüştür.

Link to post
Sitelerde Paylaş
25 dakika önce, haci yazdı:

Burada sizden demokrasiden değil, demokrasi dışında insanlık için daha uygun olacağına inandığınız bir rejimden bahsetmenizi bekliyoruz. Burada demokrasi eleştiriliyor.

Geçmişe gitmeden, Modern dönemde, Faşizm çok hızlı sona erdi. Komünizm 90'ların başına kadar dayandı...

-Ha buldum: Siyasal İslam!

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, leonardo18 yazdı:

Geçmişe gitmeden, Modern dönemde, Faşizm çok hızlı sona erdi. Komünizm 90'ların başına kadar dayandı...

-Ha buldum: Siyasal İslam!

Hepsi denendi.. Hiç biri için başarılı oldu diyemeyiz..

Rejim deyince akla toplum geliyor. Toplum gelince de akla ulus ve devlet kavramları geliyor.  Ve sorunlar başlıyor. Her sosyal hayvanın kendine göre bir düzeni var. İnsan da sosyal bir hayvan olduğuna göre kendisi ile bağdaşan doğal bir sosyal yapısı olmalı. Hemen bütün sosyal hayvanların sosyal düzenlerini avucumuzun içi gibi biliyoruz ama, kendi doğal sosyal yapımızı bilmiyoruz. Ve o konuda ortaya atılan teorileri kabul etmiyoruz. İnsanlık için önemli olan nedir? Mutluluk mudur? Zenginlik midir? Özgürlük müdür? Hükmetmek midir?  Bunlar birbirleri ile bağdaşmıyor. Temeli (ortak paydası) onlar olan bir rejim oluşturmak mümkün değil. Bu nedenden kendimize ideal bir rejim oluşturmada uzlaşamıyoruz. Bu bağlamda demokrasi en uygun bir rejim gibi duruyor. Kötünün iyisi.. Ehven-i şer.... Bu durumda insanlar için demokrasi yalnız bir uzlaşmadır diyebilir miyiz? Bunu dersek kendimize başka ve daha ideal bir rejim aramaktan da vazgeçeriz. Zaten şu anda vazgeçmişe benziyoruz. Kimse bilinenlerin ve denenenlerin dışında yeni bir rejimi tartışmak istemiyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş

İnanmak kelimesi ,insanoğlunun uydurduğu en saçma kelimedir. İnanmak ? neye inanmak ? Şu dağın arkasına bilmediğim birşey oldu. EEE, Tanrı yapmıştır, zeus yaptı, Baal'in yaptıgına inanıyorum.İşte inanmak kelimesi her zaman her yerde saçmadır. İnanmak değil bilmek istiyorum deriz. Evet; inanmak değil bilmek !

Öncelikle; demokrasi yönetim şekli ; insanoğlunun keşfettiği veya zihinsel olarak anlamlandırdığı kötü yönetim şekilerinin içinde en iyi olanıdır. Yani neymiş ;  kötünün iyisi !!! yani, iyi yönetim şekli diye tanım yaptığımızda biz buna x diyorsak ; evet demokrasi x değildir. Bu kadar net ! 

Türkiyede,Demokrasiyi özünde bir halk yönetimi değil de, yönetici kadrolar (siyasal elit grupları) arasında bir yarışma olarak görüyorum. Halkın, iddia edildiği gibi, siyasal kararlar almak ve rasyonel (akılcı) tercihler yapmak bakımından gerekli yeteneklere sahip bulunmadığını iddia ediyorum. Demokrasiyi bir amaç olmaktan çok bir “yöntem” olarak yerine, “halk tarafından onaylanan yönetim” demek daha doğru olur.  Bu siyasal yöntem, açık bir yarışma sonunda halkın güvenini ve desteğini kazanan kadronun topluma yön verecek kararları alma mevkiine gelmesini sağlar. Halkın seçimden seçime kendisini yönetecek olanları belirlemekten öteye aktif bir fonksiyonu olamaz. Halk, bir defa liderlerini seçtikten sonra artık siyasal tercih yapma, karar alma ve politika oluşturma yetkisini onlara bırakmak zorundadır. Bu, demokratik kurumsal düzenlemede yönetilenlerle yöneticiler arasındaki “iş bölümünün” bir gereğidir.

 Demokratik rejimlerde yönetici elit gruplarının ve liderlerin rolünü görmezlikten gelmek veya onların oynadıkları rolü kuşkuyla karşılamak ve demokrasiyle bağdaşmaz saymak gerçekçi bir tutum değildir. Aksine, demokratik değerlere ve ilkelere bağlı yetenekli liderlerin varlığı, sistemin başlıca güvencelerinden biri sayılır. Zira bu nitelikte bir yönetici elit kadrosunun bulunmaması hâlinde kitleler, antidemokratik karşı-elitlerin sultası altına girme tehlikesiyle karşılaşırlar. Halkın siyasal rolü sadece seçim dönemlerinde önem kazanır. Seçimlerin asıl amacı ise, halkın yönetime katılmasına yol açmak değil, yönetici liderler grubunun belirlenmesini sağlamaktır.

Demokrasi, işletilmesi son derece güç bir rejimdir. Bu rejimin yozlaşması, demagojiye ve çoğunluğun hegemonyasına dönüşmesi, ancak seçkin liderlerin, üstün yeteneklere sahip siyasal elit gruplarının ortaya çıkması ile önlenebilir....

Link to post
Sitelerde Paylaş

Demokrasiye alternatif yeni bir yönetim biçiminin ortaya çıkmaması hatta konuşulmuyor olmasının ana nedenlerinden biri ideolojilerin çeşitliği ve baskınlığıdır. Geçmişte ideoloji olarak ana unsurlar dinler ve mezhepler şeklindeydi. Ülkeler iç ve dış politikalarında bunlara önem veriyordu. Günümüzde halen devam ediyor olsa da aralarına yeni ideolojilerde eklendi. Türkiye'de mecliste bulunan partileri seçmenin bakış açısıyla örnek vermek gerekirse:

MHP >>Milliyetçi - İslamcı

AKP >> Ümmetçi - Mezhepçi

HDP >> Etnik Milliyetçi - Ayrılıkçı

CHP >> Ulusalcı - Milliyetçi

Bu görüşler elbette gerçekte olanlar değil. Bu partilerin tamamı kendi tüzükleriyle bile çelişiyorlar.

Geçmiş yüzyıllara bakıldığında bugünkü kadar farklı ideoloji yoktu. Bugün seçmen kitlesi farklı ideolojilerde olduğu için farklı siyasi partilere ihtiyaç duyuyor. Hatta çoğu seçmen "İçime sinmese de xxx partisine oy attım. Daha düzgünü yok" diyor. Kısacası var olan partiler bile yetersiz kalıyor. Bunda seçim barajının etkisi de büyük. Farklı düşünceler, ideolojiler olabilir ancak bu ideolojilerin devlet yönetiminde olması sakıncalıdır. Ülkenin çıkarlarını koruyabilmeniz, halkınızın refahını yükseltmeniz için sağcı solcu, şucu bucu olmanıza gerek yok. Bunu yapacak teknotratlardır.

Yeni bir sisteme geçileceği zaman meclis değil siyasi partiler kaldırılmalıdır. Dar bölge seçimleri olmalı ve milletvekilleri teknotratlardan oluşmalıdır. Bunun dışında belediye meclislerinin (bölgesel yönetimlerin) o il bazında yetkileri güçlendirilmelidir. Örneğin aynı miktarda su tüketildiği halde su faturaları her ilde nasıl farklı geliyorsa her şey farklı olmalıdır. Neye göre farklı olacak? Bunu şehir meclisleri belirleyecek. Bugün bu dediklerimin bazıları kağıt üstünde var. Uygulama ve yetki alanları ise çok yetersiz. Neden? Siyasi partilerin işine gelmiyor. Bu dediklerimi ABD başkanlık sistemiyle karıştırmayın. ABD meclisi teknotratlardan oluşmaz ve ideolojiler vardır. Bizim aslında yöneticilere değil idarecilere ihtiyacımız var.

 

İdeoloji siyasetçiler için bir kostüm gibidir. İstediklerini elde etmek için demokrasi oyununda rol alırlar. Bu oyunu bozmanın tek yolu siyasi partilerin kapatılmasıdır.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aklıma gelen farklı bir durum >Toplumda “stratejik kumanda mevkilerini” işgal etmek ???.Evet,bu eliti oluşturan üç ayrı grup vardır: Siyasal liderler, askeri liderler ve büyük şirketlerin yöneticileri. Bunlar gerçek anlamda tek bir hâkim sınıf oluşturmamakla beraber sosyal kökenleri, çıkarları ve dünya görüşleri bakımından aralarında sıkı bir bağ, bir dayanışma bulunduğu, dolayısıyla oldukça türdeş bir grup meydana getirdikleri söylenebilir.Yani,toplumda bütün iktidar gitgide bu üçlü koalisyonun elinde toplanmakta, büyük kitlelerin kaderlerini tayin eden hayati kararlar bu küçük azınlık tarafından alınmaktadır. Buna karşılık, yönetilen kitleler ve toplum içindeki küçük gruplar siyasal kararlarda söz sahibi olabilme imkânlarını gitgide kaybetmektedirler. Zira bunlar bölünmüş, pasif, güçsüz durumdadırlar. Öte yandan, iktidar elitinin halk tarafından gerçek bir denetime tabi tutulduğunu ve sorumluluğunun sağlanmış olduğunu iddia edebilmek de hayli güçtür.  
Çeşitli elit grupları arasındaki rekabet ve karşılıklı etkileşim sayesinde demokratik düzenin korunduğu yolundaki çoğulcu görüş doğru değildir. 

Bütün belirtiler, bu toplumda bir iktidar dağılımına ve paylaşımına değil, aksine iktidar toplanmasına ve merkezleşmesine doğru gidildiğini gösteriyor !!!

Link to post
Sitelerde Paylaş

Bütün belirtiler, bu toplumda bir iktidar dağılımına ve paylaşımına değil, aksine iktidar toplanmasına ve merkezleşmesine doğru gidildiğini gösteriyor !!!

 

Doğru bir gözlem. Ama bu çaba yalnız Tayyip itinin demokrasi anlayışı ile bağdaşıyor ve Tayyip ve AKP tarafından TC'ye empoze ediliyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...