Jump to content

ateist olmak için tek bir cevap arıyorum


Recommended Posts

öncelikle herkese merhaba, 

forum kuralları var mı bilmiyorum ama bununla ilgili bir yanlışım var ise affola. 

şu yaşıma kadar (34) bir çoğunuz gibi aileden gelen basma kalıp ve doğmatik faktörlerle büyüdüğüm için hep sorgulamaktan korktum ve kendimi suçlu hissettiğim zamanlar oldu. fakat uzun yıllardır bişeylerin doğru gitmediği hissi ağır bastı ve bir arayışa girdim.

eğer tanrı yok ise bir çok ilim insanının yaşadığı (tanrı ile bir olmak yada kozmik bilinç) deneyim nedir?

yunus emrenin yaşayıp şiirlerine aksettiği,

mevlananın yıllarca arayıp şems sayesinde ulaştığı, 

budanın nirvanaya ulaşması ya da oshonun aydınlanma hali...

bütün bu insanların yaşadığı deneyim neydi? hepside varoluşun sırrını çözmüş, kim olduğunu öğrenmiş ve aslında tanrı ile insanın bir (aynı) olduğunundan bahsetmişlerdir.

peki tüm bunlar palavra mı? Farklı dönemlerde benzer etkileri yaşayıp hep üstü kapalı bir şekilde anlatmışlardır.

bir diğer konu ise, DMT molekülü ile ilgili. bu molekül, beyinde bulunan epifiz bezinden sadece doğum ve ölüm anında sentezleniyormuş. bunun haricinde bir kaç yöntem daha var. şamanların yüz yıllardır kendi üretimleri olan ayahuasca (bitki karışımı) ile DMT patlaması yaşanabiliyor. bir diğer yöntem ise, yoğun meditasyon ya da zikir gibi odaklanma yöntemi ile DMT patlaması olabiliyormuş. Bir de şizofrenlerde sürekli oluyormuş. bu nedenle muhammetin şizofren olduğu ve bir mağarada yoğun trans halindeyken kuranı yazdığı söylenir. hatta mevlana ile ile şemsin de dmt kullandığına dair bir yazı vardı isteyen olursa gönderirim. 

kendini bilmek, ölmeden önce ölmek.. gibi deyimler, egonun aradan kaldırılması ile tanrının ya da o her neyse ortaya çıkmasından mı bahsediyor? 

biraz uzun oldu sanırım ama sizin fikirleriniz nedir bu konuda?

 

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 40
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

yazdıklarımda küfür edilecek bir durum olduğunu sanmıyorum. inançlı biri olduğum düşünülmesin ben sadece araştırma aşamasındayım. Sadece bunun bir açıklaması var mı? Ya da böyle bir deneyim yaşayan var mı merak ediyorum. Tamam ben tanrı var demiyorum ama bu deneyim ile anlamamız gereken şey nedir? 

Link to post
Sitelerde Paylaş
11 dakika önce, Merbut yazdı:

yazdıklarımda küfür edilecek bir durum olduğunu sanmıyorum. inançlı biri olduğum düşünülmesin ben sadece araştırma aşamasındayım. Sadece bunun bir açıklaması var mı? Ya da böyle bir deneyim yaşayan var mı merak ediyorum. Tamam ben tanrı var demiyorum ama bu deneyim ile anlamamız gereken şey nedir? 

Önce kurandan başlayarak dinlerin kitaplarını oku.

 Dinleri incele ,sonra kararını ver.

Artık deist mi,agnostik mi,panteist mi ,ateist mi ne olursun bilemem..

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
4 dakika önce, Merbut yazdı:

Dinlerin ve kitapların uydurma olduğunu düşünüyorum ayrıca bu sorumun cevabının kitapşarda olduğunu sanmıyorum ben şu an agnostiğim sanırım.

Dinlerin ve kitapların uydurma olduğunu düşünüyorsan yeter..

Agnostik olman veya ateist olman çok da önemli değil..

Ateist olunca madalya vermiyorlar..

Önemli olan din pisliğinden kurtulman.

Dersen ki ben tanrıyı arıyorum,ara ,sorun yok ,bu güne kadar bulan olmadı,bulursan bize de haber ver..

Link to post
Sitelerde Paylaş
20 minutes ago, Merbut said:

yazdıklarımda küfür edilecek bir durum olduğunu sanmıyorum. inançlı biri olduğum düşünülmesin ben sadece araştırma aşamasındayım. Sadece bunun bir açıklaması var mı? Ya da böyle bir deneyim yaşayan var mı merak ediyorum. Tamam ben tanrı var demiyorum ama bu deneyim ile anlamamız gereken şey nedir? 

Elbette herşeyin bir cevabı var. Ve aynı şekilde somut ve gerçek bir açıklaması.

Öncelikle, konu "gerçek" ile "gerçekci" arasındaki farkı anlamak. Basitçe, bir metrobüsün boğaz köprüsünden denize uçtuğunu söylemek, gerçekcidir, olasıdır, mümkündür. Ama soru: gerçek midir, yoksa değil midir acaba? Ve dahası, gerçekci olabilir mi? Acaba mesela, metrobüs, köprünün baya sağlam korkuluklarını aşabilecek niteliğe, güce vs. sahip mi?

Gerçekci bir iddia, doğru olan, doğruluğu bilinen, elde edilen bilgi birikimine göre, olması mümkün olan iddiadır. Örneğin, koca ayak. Olması mümkün müdür? Biyolojik olarak mümkün değil. Siz bir canlıyı büyüteçle büyütür gibi büyütemezsiniz basitçe. O büyüklüğe ulaşan bir canlının hacmi, karesel olarak büyür ve ürettiği ısıda buna orantılı olarak artar. Bu durumda, aşırı ısı üretmesi gereken o 3 metrelik koca ayağın, o kürkle hayatta kalması mümkün olmaz. Oysa, basitçe bakınca, koca ayağın büyük bir tür primat olarak var olabileceği, gayet gerçekci görünür.

Gerçek ise, varlığı, doğruluğu, somut, elle tutulur, gözle görülür şekilde kanıtlanabilen olgulardır.

Sorun, tanrı iddiasının başından sonuna, hiç bir şekilde gerçekci olmamasıdır.

Peki, o zaman tanrı nerden çıktı? Bugün, koca ayak şahitliği yapan bir sürü insan var, pek çoğu da hiç yalan söylemiyor gibi görünüyor hatta. Nedir bu öyleyse? Koca ayak ile Tanrıyı var eden şey, aynı şeydir temel olarak. Sanallaştırma kapasitemiz ki, plan yapabilmemizi sağlar. Bunun dışavurumu ise hayal gücü olarak bilinir. Ve beynimiz o kadar karmaşık bir yapıdır ki, hayal ile gerçeği çok zaman karıştırabilir. Bu yüzden örneğin, insanları yüzyıllarca dünyanın düz olduğuna inandırmıştır birileri, hatta, ökzü ile balığın üstünde durduğuna da. Çünkü, hayal gücümüz, beynimizde gerçek imgelerle aynı yeri paylaşan bir balığın sırtında bir öküz ve onun boynuzları arasında duran bir tepsi gibi düz dünyayı hayal edebilir, bir tür algılayabilir.

Senin sorduğun soruların da cevabı aslında bu hususu iyi bilmeyi gerektiriyor. Ama daha pek çok şeyi de bilmeyi gerektiriyor. Baya yoğun bir bilgi birikimi olmadan, o cevabı "gerçekci" olarak görmeyebilir, görsen bile, gerçek olup olmadığını idrak edemeyebilirsin. Dünyanın yuvarlak olmasını idrak edemeyip, "dünyanın öbür yanında başağı duranlar, neden düşmüyor öyleyse?" gibi bir soru sayıklayan pek çokları olmuştur, yerçekimine olan cehaletleriyle.

Bu noktada ortadaki sorun şu, senin sorduğun sorunun gerçekci olmaması. Soruna verilecek cevapların hiç biri, tanrının varlığı yada yokluğuyla ilgili hiç bir gerçekci öngörü yada delil ortaya koyamaz. Yani, merak ettiğin deneyimin, sebebi, cevabı, tanrının varlığı veya yokluğuyla alakalı değildir. Çünkü, tanrının varlığının bir takım insanların o deneyimi yaşaması için gerek ve şart olduğu gibi bir durum söz konusu değildir.

Peki özele iner, sorunun cevabına dönersek. Dediğim gibi anlamak ve kavramak için çok şey bilmek gerekiyor. Basit ve çok kuşbakışı olarak anlatmaya çalışayım. İnsanların hayatını yönlendiren, hormonlardır. Hormonları salgılatan pek çok tetikleme mekanizması ise, beyinde yer alır. Hayal edilen durumları işleyen, yani değerlendiren mekanizmalar, beyin bölgeleri ile, gerçek bilgileri işleyen beyin bölgeleri aynıdır. O nedenle, rüya görürsün örneğin. Ve rüyanda sevdiğin birinin öldüğünü görünce, üzüntü içinde uyanıp, hüngür hüngür ağlamaya başlayabilirsin. Sanki o kişi gözünün önünde ölmüş kadar gerçek hisler yaşayabilirsin.

Eğer, hayal gücünüzle tanrı gibi bir varlık uydurursanız, gene hayal gücünüzle kendinizi onun yanında hissederseniz, sanki gerçekmiş gibi aynı hisleri salgılamak üzere, aynı hormonları tetiklersiniz. Yani sanki gerçekmiş gibi mutlu olursunuz. Bunun en basit yolu, o hayali varlığı bir nesne ile özdeşleştirmektir. Basitçe, sevgilisinin hediye ettiği oyuncak ayıya sarılıp mutlu olan insanları filan düşün. Hemen, şuracıkta, çok sevdiğin ve uzakta olan birinin yanında olduğunu, onunla oturduğunu filan hayal et. Az yada çok, bunu yaptığında, sanik gerçekmiş gibi şeyler hissetiğini tecrübe edebilirsin.

Canlılar, evrimsel bir sürecin sonucudur ve evrimin getireceği nokta, siyah ve beyaz olmayan, grilerin noktasıdır. Yani, hayal görmeyen, kurmayan, hayallerde yaşamayan insan yada tamamen, hiç gerçekle işi olmayan hep hayal aleminde yaşayan insanda yoktur. Daha doğrusu, insanlar, hayalperestler ve diğerleri olarak, ak ve kara gibi ayrılmaz. Her insan, çok az, az, orta karar, bolca, çok, pek çok gibi çeşitli seviyelerde hayalperest olur. Bazıları işte öyle buselik makamına geçip, mevlayı bulup leyladan geçerken, bazıları bunun nasıl bir  şey olduğunu anlamayacak hale de gelebilecektir.

Evet, aslında konun cevabı bu kadar basit değil, çok daha detaylı, çok çok daha kapsamlı bir izahatı var. Ve denemiş, test edilmiş, gerçek bir izahatı. Ama pek çoklarına bu izahat, gerçek olmayı geçelim, gerçekci bile gelmeyecektir. Tıpkı, güneş nereye batıyor diye soran birine, einstein'ın görecelilik kanununa varana kadar bir sürü şeyi öğretmen gerekmesi gibi.

Şunu okrusan, neyin ne olduğuna bir ışık çakabilir aklında.

Adı "Sadece gerçek" olan bir site diyor ki:

Quote


18. asır Osmanlı İmparatorluğumun bilim, kültür, tasavvuf ve edebiyat tarihinde Erzurum'lu İbrahim Hakkı hazretlerinin önemli bir yeri vardır. Dini ve tasavvufî bir gelenek içinde bilim ve kültüre hizmet ederek geniş halk kitlelerine seslenmeyi başaran bu alimin, hem edebi, hem dini ve hem de müsbet ilim yönü İncelenmeye değer bir konudur. Hakkında çeşitli eser, makale, broşür ve yazı kaleme alman Erzurum'lu İbrahim Hakkı Hazretlerinin büyüklüğü ile mütenasib ve onu hakkıyla tanıtacak bir inceleme bugüne kadar yapılmış değildir.

http://www.sadecegercek.net/2014/10/ibrahim-hakki-hazretleri-kimdir.html

Peki, bu çok çok büyük alim ne diyor:

Quote

Bütün bu saf saf olan meleklerin ötesinde bir büyük yılan vardır. Arşı azamı başı kuyruğunun üzerine gelmek üzere çevrelemiştir. Başı beyaz inciden, bedeni sarı altından ve gözleri kırmızı yakuttan yaratılmıştır. Her bir tüyünün dibinde bir meleğin tespih ettiği yüz bin kanadı vardır. Bu sarı yılanın tespihinin sesi diğer bütün meleklerin tespih seslerini bastırarak onlara korku verir. Ağzını açtığı zaman gökleri ve yeri bir lokma etmesi mümkündür. Eğer o büyük yılana ilham olunmasa idi, onun sesinin heybetinden bütün mahlûklar helak olurdu

Ne engin bir hayal gücü di mi? Kim görmüş ki, melekleri, bu sarı yılanı falan, hiç gören var mı?

Ve bu pek büyük islam alimi bize astronominin sırlarını da açıklamış:

Quote

“Allah, sözü edilen derya içinde Güneş için üç yüz altmış kulplu elmastan bir araba yaratıp, üzerine Güneş koymuştur. Güneş’i arabası ile doğudan batıya doğru çekip götürmeleri için her kulpundan tutacak bir melek tayin etmiştir. Ay için de Hak Teâla üç yüz kulplu sarı yakuttan bir araba yaratarak, üzerine Ay’ı yerleştirmiştir. Ay’ı arabası ile doğudan batıya çekip götürmeleri için her kulpu tutacak bir melek tayin edilmiştir. Ayrıca Ay için cevherden altmış kulplu bir kılıf yaratmış, her kulptan tutacak altmış melek tayin etmiştir. Ay’ın arabasını götüren melekler onu her gün Güneş’ten uzaklaştırdıkça, kılıfını tutan melekler de kılıfı her gün Ay’dan biraz daha sıyırarak Güneş ile Ay karşı karşıya geldiğinde kılıfından tamamen çıkıp dolunay halinde görülür. Sonra Ay’ı Güneş’e melekler yavaş yavaş yaklaştırdıkça kılıfını da diğer taraftan her gün biraz daha yaklaştırıp, Ay Güneş’e iyice yaklaştığında kılıfını Ay’a tamamen giydirirler. Kıyamete kadar bu şekilde devam eder. Bu sebepten Ay bazen hilal, bazen yarım ay, bazen dolunay şeklinde görülür.”

Görmeni beklediğimiz, kimilerinin ne büyük bir hayal aleminde yaşadığı, kimlerinin de bu hayal alemiyle kendilerini nasıl kandırdığı. Hayal gücü, insanı insan yapan şeydir. Onun sayesinde varız, onun sayesinde aya gittik, dünyaya hakim olup. Ama onun sayesinde gene öyle tanrıyı falan kendi başımıza musallat ettik.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 saat önce, Merbut yazdı:

bir diğer konu ise, DMT molekülü ile ilgili. bu molekül, beyinde bulunan epifiz bezinden sadece doğum ve ölüm anında sentezleniyormuş. bunun haricinde bir kaç yöntem daha var. şamanların yüz yıllardır kendi üretimleri olan ayahuasca (bitki karışımı) ile DMT patlaması yaşanabiliyor. bir diğer yöntem ise, yoğun meditasyon ya da zikir gibi odaklanma yöntemi ile DMT patlaması olabiliyormuş. Bir de şizofrenlerde sürekli oluyormuş. bu nedenle muhammetin şizofren olduğu ve bir mağarada yoğun trans halindeyken kuranı yazdığı söylenir. hatta mevlana ile ile şemsin de dmt kullandığına dair bir yazı vardı isteyen olursa gönderirim. 

Demek ki hayal gücünü tetikleyen bir madde. zaten bu bahsettikleriniz genelde hayalperestlik ile alakalı.

Hayal gücü elbette çok önemli ve gereklidir. ama doğru alanlarda kullanmak lazım. Doğru alan ise, bilim, teknoloji ve sanattır.

Teizmden kurtulmak için ateist olmak şart değil. evrende esrarengiz bir güç olduğunu da düşünebilirsiniz.

Önemli olan bu varsaydığınız gücü, hayatın dışında tutmak. insandan daha değerli yapmayıp, hiçbir şeyin anlamı için de şart koşmamak. 

Din meselesini sadece "yaratıcı var mı, yok mu..." sorusuna endeksleyemeyiz. bilhassa semavi din denilen karanlık öğretilere hiçbir şans tanımamak gerekir. İslam başta olmak üzere tüm dinlerin yalan olduğu, son derece net bir şekilde ispatlanmış durumda.

                     

     

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 26.10.2016 at 21:02, anibal yazdı:

Elbette herşeyin bir cevabı var. Ve aynı şekilde somut ve gerçek bir açıklaması.

Öncelikle, konu "gerçek" ile "gerçekci" arasındaki farkı anlamak. Basitçe, bir metrobüsün boğaz köprüsünden denize uçtuğunu söylemek, gerçekcidir, olasıdır, mümkündür. Ama soru: gerçek midir, yoksa değil midir acaba? Ve dahası, gerçekci olabilir mi? Acaba mesela, metrobüs, köprünün baya sağlam korkuluklarını aşabilecek niteliğe, güce vs. sahip mi?

Gerçekci bir iddia, doğru olan, doğruluğu bilinen, elde edilen bilgi birikimine göre, olması mümkün olan iddiadır. Örneğin, koca ayak. Olması mümkün müdür? Biyolojik olarak mümkün değil. Siz bir canlıyı büyüteçle büyütür gibi büyütemezsiniz basitçe. O büyüklüğe ulaşan bir canlının hacmi, karesel olarak büyür ve ürettiği ısıda buna orantılı olarak artar. Bu durumda, aşırı ısı üretmesi gereken o 3 metrelik koca ayağın, o kürkle hayatta kalması mümkün olmaz. Oysa, basitçe bakınca, koca ayağın büyük bir tür primat olarak var olabileceği, gayet gerçekci görünür.

Gerçek ise, varlığı, doğruluğu, somut, elle tutulur, gözle görülür şekilde kanıtlanabilen olgulardır.

Sorun, tanrı iddiasının başından sonuna, hiç bir şekilde gerçekci olmamasıdır.

Peki, o zaman tanrı nerden çıktı? Bugün, koca ayak şahitliği yapan bir sürü insan var, pek çoğu da hiç yalan söylemiyor gibi görünüyor hatta. Nedir bu öyleyse? Koca ayak ile Tanrıyı var eden şey, aynı şeydir temel olarak. Sanallaştırma kapasitemiz ki, plan yapabilmemizi sağlar. Bunun dışavurumu ise hayal gücü olarak bilinir. Ve beynimiz o kadar karmaşık bir yapıdır ki, hayal ile gerçeği çok zaman karıştırabilir. Bu yüzden örneğin, insanları yüzyıllarca dünyanın düz olduğuna inandırmıştır birileri, hatta, ökzü ile balığın üstünde durduğuna da. Çünkü, hayal gücümüz, beynimizde gerçek imgelerle aynı yeri paylaşan bir balığın sırtında bir öküz ve onun boynuzları arasında duran bir tepsi gibi düz dünyayı hayal edebilir, bir tür algılayabilir.

Senin sorduğun soruların da cevabı aslında bu hususu iyi bilmeyi gerektiriyor. Ama daha pek çok şeyi de bilmeyi gerektiriyor. Baya yoğun bir bilgi birikimi olmadan, o cevabı "gerçekci" olarak görmeyebilir, görsen bile, gerçek olup olmadığını idrak edemeyebilirsin. Dünyanın yuvarlak olmasını idrak edemeyip, "dünyanın öbür yanında başağı duranlar, neden düşmüyor öyleyse?" gibi bir soru sayıklayan pek çokları olmuştur, yerçekimine olan cehaletleriyle.

Bu noktada ortadaki sorun şu, senin sorduğun sorunun gerçekci olmaması. Soruna verilecek cevapların hiç biri, tanrının varlığı yada yokluğuyla ilgili hiç bir gerçekci öngörü yada delil ortaya koyamaz. Yani, merak ettiğin deneyimin, sebebi, cevabı, tanrının varlığı veya yokluğuyla alakalı değildir. Çünkü, tanrının varlığının bir takım insanların o deneyimi yaşaması için gerek ve şart olduğu gibi bir durum söz konusu değildir.

Peki özele iner, sorunun cevabına dönersek. Dediğim gibi anlamak ve kavramak için çok şey bilmek gerekiyor. Basit ve çok kuşbakışı olarak anlatmaya çalışayım. İnsanların hayatını yönlendiren, hormonlardır. Hormonları salgılatan pek çok tetikleme mekanizması ise, beyinde yer alır. Hayal edilen durumları işleyen, yani değerlendiren mekanizmalar, beyin bölgeleri ile, gerçek bilgileri işleyen beyin bölgeleri aynıdır. O nedenle, rüya görürsün örneğin. Ve rüyanda sevdiğin birinin öldüğünü görünce, üzüntü içinde uyanıp, hüngür hüngür ağlamaya başlayabilirsin. Sanki o kişi gözünün önünde ölmüş kadar gerçek hisler yaşayabilirsin.

Eğer, hayal gücünüzle tanrı gibi bir varlık uydurursanız, gene hayal gücünüzle kendinizi onun yanında hissederseniz, sanki gerçekmiş gibi aynı hisleri salgılamak üzere, aynı hormonları tetiklersiniz. Yani sanki gerçekmiş gibi mutlu olursunuz. Bunun en basit yolu, o hayali varlığı bir nesne ile özdeşleştirmektir. Basitçe, sevgilisinin hediye ettiği oyuncak ayıya sarılıp mutlu olan insanları filan düşün. Hemen, şuracıkta, çok sevdiğin ve uzakta olan birinin yanında olduğunu, onunla oturduğunu filan hayal et. Az yada çok, bunu yaptığında, sanik gerçekmiş gibi şeyler hissetiğini tecrübe edebilirsin.

Canlılar, evrimsel bir sürecin sonucudur ve evrimin getireceği nokta, siyah ve beyaz olmayan, grilerin noktasıdır. Yani, hayal görmeyen, kurmayan, hayallerde yaşamayan insan yada tamamen, hiç gerçekle işi olmayan hep hayal aleminde yaşayan insanda yoktur. Daha doğrusu, insanlar, hayalperestler ve diğerleri olarak, ak ve kara gibi ayrılmaz. Her insan, çok az, az, orta karar, bolca, çok, pek çok gibi çeşitli seviyelerde hayalperest olur. Bazıları işte öyle buselik makamına geçip, mevlayı bulup leyladan geçerken, bazıları bunun nasıl bir  şey olduğunu anlamayacak hale de gelebilecektir.

Evet, aslında konun cevabı bu kadar basit değil, çok daha detaylı, çok çok daha kapsamlı bir izahatı var. Ve denemiş, test edilmiş, gerçek bir izahatı. Ama pek çoklarına bu izahat, gerçek olmayı geçelim, gerçekci bile gelmeyecektir. Tıpkı, güneş nereye batıyor diye soran birine, einstein'ın görecelilik kanununa varana kadar bir sürü şeyi öğretmen gerekmesi gibi.

Şunu okrusan, neyin ne olduğuna bir ışık çakabilir aklında.

Adı "Sadece gerçek" olan bir site diyor ki:

Peki, bu çok çok büyük alim ne diyor:

Ne engin bir hayal gücü di mi? Kim görmüş ki, melekleri, bu sarı yılanı falan, hiç gören var mı?

Ve bu pek büyük islam alimi bize astronominin sırlarını da açıklamış:

Görmeni beklediğimiz, kimilerinin ne büyük bir hayal aleminde yaşadığı, kimlerinin de bu hayal alemiyle kendilerini nasıl kandırdığı. Hayal gücü, insanı insan yapan şeydir. Onun sayesinde varız, onun sayesinde aya gittik, dünyaya hakim olup. Ama onun sayesinde gene öyle tanrıyı falan kendi başımıza musallat ettik.

 

bu kadar zaman ayırıp yazmışsınız çok teşekkür ederim tekrar tekrar okudum. sanırım söylemek istediğiniz şeyi iyi anladım. tabiki bu sizin görüşünüz ve bunu anlayabilmek için en doğru şey deneyimlemek belkide. aklıma matrix filmi geldi iş biraz o noktaya çıkıyor gibi. yani çok fazla ihtimal var. yaşadığımız hayatın hayal, rüyaların gerçek olması v.s. gibi gibi..ölüm sonrsı hayal aleminde enerji olarak yaşamaya devam ederiz belkide bilmiyorum. Aslında ben tanrıdan çok gerçeği arıyorum ne olduğu önemli değil. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Dimetiltriptamin veya kısa adıyla DMTbeyindolaylarındaki pineal bez tarafından uykusırasında salgılanan bir çeşit halüsinojendir. Salgılanması rüyaların görüldüğü evreye denk gelir ve etkilerinin arasında zaman algısında değişim vardır.

Beyin, uyku dışında sadece ölüm ve doğumsırasında DMT salgılar. "Işık görmek" yine hem içilen DMT sırasında hem de ölüm sırasında yaşanır. Halk arasında "üçüncü göz" diye tabir edilen yerin denk geldiği yer aslında DMT'nin salgılandığı pineal bezin tam üstüdür.

Günümüzde Peru'da bazı kabileler tarafından "ayahuasca" adıyla kullanılmaktadır. Kullanımı birçok ülkede yasaktır.

 

DMT uyuşturucudur.

Tanriyi bulmak için bir uyuşturucuya bel bağladiysan yazik olmuş derim.

Uyuşturucuyla tanriyi da bulursun, daha istemediğin başka şeyleri de. 

Ama bu uyuşturucuyla bulunan ( hayali) "tanrilar" vs ne kadar GERÇEK olur kendin karar ver.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 dakika önce, poiuz yazdı:

Dimetiltriptamin veya kısa adıyla DMTbeyindolaylarındaki pineal bez tarafından uykusırasında salgılanan bir çeşit halüsinojendir. Salgılanması rüyaların görüldüğü evreye denk gelir ve etkilerinin arasında zaman algısında değişim vardır.

Beyin, uyku dışında sadece ölüm ve doğumsırasında DMT salgılar. "Işık görmek" yine hem içilen DMT sırasında hem de ölüm sırasında yaşanır. Halk arasında "üçüncü göz" diye tabir edilen yerin denk geldiği yer aslında DMT'nin salgılandığı pineal bezin tam üstüdür.

Günümüzde Peru'da bazı kabileler tarafından "ayahuasca" adıyla kullanılmaktadır. Kullanımı birçok ülkede yasaktır.

 

DMT uyuşturucudur.

Tanriyi bulmak için bir uyuşturucuya bel bağladiysan yazik olmuş derim.

Uyuşturucuyla tanriyi da bulursun, daha istemediğin başka şeyleri de. 

Ama bu uyuşturucuyla bulunan ( hayali) "tanrilar" vs ne kadar GERÇEK olur kendin karar ver.

Kendin de yazmissin olum ve dogum aninda dmt salgilandigini. Peki bu Dmt herkese mi ayni kafayi yasatiyor? Neden dogum ve olum aninda? Yogun trans haline girmis bir cok insan hep benzer seyler anlatiyor evet belki hayal guci ile ilgili ama sanki evrene acilan bir kapi gibi bahsediyorlar trans halinden. Hatta bununla ilgili insanlarla yapilmis bir deneyin belgeseli var. ismi "ruh molekulu" tabi bunlara disardan dmt veriliyor. Ra nin gozune baktiginizda da epifiz bezine benzedigini goruyoruz. Iste ilgimi ceken nokta burasi? Olum aninda salgilanan dmt bizi hayal aleminde yasamaya devem mi ettirecek? 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
21 dakika önce, poiuz yazdı:

Dimetiltriptamin veya kısa adıyla DMTbeyindolaylarındaki pineal bez tarafından uykusırasında salgılanan bir çeşit halüsinojendir. Salgılanması rüyaların görüldüğü evreye denk gelir ve etkilerinin arasında zaman algısında değişim vardır.

Beyin, uyku dışında sadece ölüm ve doğumsırasında DMT salgılar. "Işık görmek" yine hem içilen DMT sırasında hem de ölüm sırasında yaşanır. Halk arasında "üçüncü göz" diye tabir edilen yerin denk geldiği yer aslında DMT'nin salgılandığı pineal bezin tam üstüdür.

Günümüzde Peru'da bazı kabileler tarafından "ayahuasca" adıyla kullanılmaktadır. Kullanımı birçok ülkede yasaktır.

 

DMT uyuşturucudur.

Tanriyi bulmak için bir uyuşturucuya bel bağladiysan yazik olmuş derim.

Uyuşturucuyla tanriyi da bulursun, daha istemediğin başka şeyleri de. 

Ama bu uyuşturucuyla bulunan ( hayali) "tanrilar" vs ne kadar GERÇEK olur kendin karar ver.

Kendin de yazmissin olum ve dogum aninda dmt salgilandigini. Peki bu Dmt herkese mi ayni kafayi yasatiyor? Neden dogum ve olum aninda? Yogun trans haline girmis bir cok insan hep benzer seyler anlatiyor evet belki hayal guci ile ilgili ama sanki evrene acilan bir kapi gibi bahsediyorlar trans halinden. Hatta bununla ilgili insanlarla yapilmis bir deneyin belgeseli var. ismi "ruh molekulu" tabi bunlara disardan dmt veriliyor. Ra nin gozune baktiginizda da epifiz bezine benzedigini goruyoruz. Iste ilgimi ceken nokta burasi? Olum aninda salgilanan dmt bizi hayal aleminde yasamaya devem mi ettirecek? 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

19 hours ago, impressivo said:

Comte'un insanların sahip olduğu zihinleri açıklaması her zaman için çok hoşuma gitmiştir, ve çok doğru tespitlerdir. 

İnsanların evreni anlama ve açıklama çabaları arka arkaya gelen üç tavır, anlayış ya da zihniyet ; 

İnsan zekası;  birbirini takip eden, birbirine taban tabana zıt üç yöntem kullanır.........

1:) TeolojikSafha: Bu safhada insanlık, olayların sebeplerini tabiat üstü 
kuvvetlerde görür. Bir başka deyişle olayların sebeplerini veya aşamalarını ilahi iradeyle 
açıklar. İlahi yaptırımlar bu safhada kesinlikle sorgulanamaz. Örnek: Fırtına oldu ; >>  Tanrı'nın veya Tanrılar'ın gazabı //putperest zihin... 

İnsanlar ve koyunlar aynı şeyi söyler : Bu neden olmuş ? Tanrıdan. Bu niye var? Tanrıdan. Şu neden burada? Eee Tanrıdan. O nasıl olmuş ? eeeee Tanrıdaaannnn !            

Mee me de me me; me me de me me ! Mööööö mö dö mö mö, mömmö dö mö mö mö böööö... 

2:) Metafizik-felsefi Safha: Bu safhada tabiatüstü kuvvetlerin yerini, düşünce ve felsefe gibi soyut, daha genel bir takım kuvvetler alır. İnsan düşüncesi; hürriyet, 
hukuk, ahlak, erdem, güzel, doğru, iyi gibi gerçekleri arar. Bu aşamada doğmatizm  hakimdir. İnsan kendisine görünen gerçekler hakkında bilgi edinmeye çalışır. Ayrıca yaratıcı bağlantısı kurma amacıyla, bilimdeki bazı boşluklardan yararlanılır... Örnek= Caner Taslaman şarlatanı-öğrencileri, tanrı bağlantısı kurma niyetine sahip ve bilimsel felsefe saçmalayan teistler ve dogmatik zihinler...  //putperest zihin... 

3:) Pozitivist (ampirist) Safha: Olayların açıklanması bilimsel kanunlara göre yapılır. Bu safhada insan zihni göreceli olanı aramaktan vazgeçip, gözlem ve akıl yürütme 
yolu ile olaylar arasındaki mutlak değişmez ilkeyi bulmaya çalışır. Bunu yaparken de objektif ve pozitif kurallar geçerlidir. Olayların sebebi ise somut (concrete) başka 
olaylardır. //  Gerçek Şüpheciler >>> Ateist,agnostik,naturalist.....vs.....

   

Seç birini. 1 mi 2 mi 3 mü ?  1 ve 2 keklenmişler sürüsü ! Mesele, aslında ateist agnostik deist, müslim hristiyan meselesi değil. Temele inildiğinde, şüpheciliktir ! Gerçekten şüpheci ve aklını kullanabilen biri isen, din saçmalığından kurtulman, insan gibi yaşaman için yeterlidir. Öyle her boka inanmayacaksın yani.  Zaten, "inanmak" kelimesi insanoğlunun uydurduğu en saçma kelimedir. İnanmak kelimesinden daha saçma başka bir kelime yoktur. Sçmak kelimesi bile çok daha değerlidir, en azından gerçekten yaptıgın bi bk var ortada. İnanmak nedir ya ? -H20'nun sülfirik asit olduğuna inanıyorum. ; e inan,bana ne m.k.yum ! 

Ya da ,inanmaya devam edebilirsin...... // alt tarafi 70-80-90 yıl vs her ne bksa, böyle  kısacık bir hayatta ne yapman lazım da sonsuza kadar sobada yakılacaksın; hmmm-sadece inanmaman yeterli......iyi o zaman; sobada görüşürüz................. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Şimdi @Merbut, öncelikle sormak istediğim nickinin tercih nedeni. Seni tarikatçılar zehirleyip uyuşturmuş olmasın. Bana öyle geldi. Merbut demek rabıta kökünden bağlantılı demek. Neden dersen, sorduğun konu o kadar da önemli bir yaşamsal dönüm noktası değil. Bununla ateist olup olmamaya karar vermen yersiz olur. Ateist olup olmamak için başka önemli konular var. Bana seni az tarikatçı üfürükçü safsatacılar zehirlemiş gibi geldi.

Bunu söyledikten sonra, tüm inanç sistemlerinde halisünajen dediğimiz yani DMT uyarıcı ve hayal gördürücü maddeler tarih boyunca kullanılmıştır. İslam tarikatlarında esrar çok yaygın olmuştur. Adından belli, esrar, yani sırlar... Sonra sonra işte sigara nasıl eskiden çok doğal karşılanırken sonra tu kaka edildiyse aynı, uyuşturuculara karşı bir tavır değişikliği oldu. Başka yolları da keşfedildi transın, meditasyon, açlık, karanlıkta uzun süre kalma, bunlar da şiddetli halisünajendir. Bir ayı geçkin karanlık bir odada kuru ekmek ve kısıtlı suyla yaşa, var ya ne olursun biliyor musun, uçarsın, uçar! Böyle ayakların yerden kesilir uçarsın. Çünkü metabolizma ölmek üzere olduğunu haykıran alarm zillerini etkinleştirir. Bundan iyi DMT pompası yoktur.

Bunlar saçma sapan işler... Aslı yok astarı yok. Kafa sıyırmış deli manyak işleri bunlar. Ateist olup olmamayı buna filan bağlamak, gülünç yani, seni tarikatçı safsatacılar üfürerek bir güzel zehirlemiş. Başka açıklaman yok. 

Yine de bir iki açıklama daha yapayım. Yunus Emre denilen kişinin aslında dergaha girme nedeni şeyhin kızına aşık olması denilir. Bu doğru olabilir. Anadoluda sevdiğine kavuşamayıp verem olup ölenin mezarı türbe olur. Anadolu kültürü nedense bu salakça mevzuyu çok abartır. Aşk dediğin nedir, hormonsal bir etkinlik ve çiftleşme isteği. Bunu böyle kutsamak filan o kadar salakça bir komiklik ki, işte ne yaparsın, bu halk biraz böyle saftiriktir üstünüze afiyet sağlık... Bu halktan eskiden beri hiç bir nane olmaz. Bu halk aşırı derecede salaktır. Atatürk gaz vermiş bu millet çalışkandır zekidir diye ama, nah çalışkandır, nah zekidir! Bir umut belki bir nane çıkar bunlardan diye gaz vermek için söylemiş ama, bunlardan bir halt çıkmayacağını bal gibi de biliyordu. O kadar zeki bir adamın bunu bilmemesi olanaksız.

Celaleddin Rumi'nin ise Şems'e aşık olma, yani homoseksüel olma olasılığı oldukça yüksektir. Buddha hakkında bir şey demeyeceğim. Bu eğer gerçekten yaşamış bir insansa, çok derin düşünceli felsefik birisiymiş. Bunu bir insanın tek başına yapabileceğini pek sanmıyorum. Budizm bence kuşaklar boyu geliştirilmiş bir felsefik dindir. Bunu bir seferde bir insanın kurgulayabileceğini sanmıyorum. Budizm öyle böyle değil, dünyadaki en gelişmiş, en felsefik dindir. Onunla aşık atmaya kalkışmaya yeltenebilecek dahi başka bir din yoktur. İlla bir din seçmem şart olsa Budizmi seçerdim. Tabii ki ateist olduğum için dinsizim. Olanaksıza ergi, yani eski terimle farzımuhal yapıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Aslında sorulan soruyu anlıyorum. Bu DMT bedenimizde niye var? Bir amaçla mı yerleştirildi birisi tarafından? Yani insanlar bana yönelsin diye tanrı tarafından mı amaçlı olarak yaratılıp bedenlerimize konuldu. Soru elbette bu.

Ama yani bu soruyu özelleştirip sormak anlamsız. Gözler kafamıza niye kondu, allahın ayetlerini görelim diye mi şeklinde sormak varken niye bu kadar dolaylı bir soru sorulsun ki? DMT niye var diyeceğine niye karaciğerimiz var diye de sorsan olur.

Gelelim yanıta... Evrim son derece ama son derece karmaşık işlemiş. Şu yaşadığımız hayatı, bir hücreli canlıların simbiyoz, yani ortak yaşama geçmeleri sırasında yaşanan uzuuun, çok uzun milyar yıllar süren bir serüven şekillendirdi. Bedenler ilk oluşmaya başladıklarında, en çok maruz kalacakları şeyin acı olduğunu öğrendiler. Gezegen yüzeyi acı kaynıyordu. Her yerde acı vardı. Her canlı kaçınılmaz olarak acıyı tadıyordu. Bunu bir kere tatmanın nasıl deneyim oluşturacağı sorulabilir, ama canlılarda az veya çok empati vardır. Gördüklerini yaşar gibi hissedebilirler. Bu, özellikle insan türü için en belirleyici duygusal durumdur. Bizden sonra empatide sırayı şempanzeler işgal eder.

Yeryüzü acı ile kaynıyordu. Yaşamın karşılaştığı ilk ve en önemli sorun buydu. Acı çekmek çok zordu. Bir böceği bile öldüreceğinizde nasıl çırpınır, nasıl çabalar. Böcek bu, beyni bile yok! Ben empati yapıyorum ve hiç bir canlıyı öldüremiyorum, bu mümkün değil. İçimi acı kaplıyor. Asla öldüremiyorum. Bundan memnun değilim. Bana çok acı veriyor. Empatinin fazlası hiç iyi bir şey değil.

Neyse, evrimin en eski mevzularından biridir acı ile savaşmak. Acıyı hâlen yenemedik. Evrim ne yaptıysa, DMT, endorfin, ne geliştirdiyse acıyı hâla yenemedi. Acı sorunu hayatın önünde hâlen şiddetli şekilde var. Canlılar acı çekiyorlar. Ne yazık ki acı gerçek bu... 

Bu kadar eski bir mevzuda evrimin bazı mekanizmalar geliştirmiş olması son derece doğal. Bunda mucizevi tanrısal filan bir mevzu yok. Tanrı yoktur, çünkü olanaksızdır. Tanrı olamayacağı için yoktur.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Ben tanrı olsaydım ilk ve en acil, en önemli iş olarak canlıların acı çekmediği, canlıların hayatta kalmak için birbirlerini yemek zorunda olmayacakları bir dünya yaratırdım. Bunu yaratınca huzur ve mutlulukla arşım mı artık neyim boksa, ona yaslanır, yüzüme huzurlu bir gülümseme yayılırdı. Mutluluk içinde yarattığım dünyayı seyre dalardım.

Yarattığı şu dünya bile demeyeceğim, sıçtığı şu boka bakıp da tatmin olan bir allahla benim zerre işim olmaz. cehennemine kendi girsin mendebur pislik. Ben öyle allah tanımıyorum, tanımam.

Link to post
Sitelerde Paylaş
15 hours ago, Merbut said:

Kendin de yazmissin olum ve dogum aninda dmt salgilandigini. Peki bu Dmt herkese mi ayni kafayi yasatiyor? Neden dogum ve olum aninda? Yogun trans haline girmis bir cok insan hep benzer seyler anlatiyor evet belki hayal guci ile ilgili ama sanki evrene acilan bir kapi gibi bahsediyorlar trans halinden. Hatta bununla ilgili insanlarla yapilmis bir deneyin belgeseli var. ismi "ruh molekulu" tabi bunlara disardan dmt veriliyor. Ra nin gozune baktiginizda da epifiz bezine benzedigini goruyoruz. Iste ilgimi ceken nokta burasi? Olum aninda salgilanan dmt bizi hayal aleminde yasamaya devem mi ettirecek? 

 

Akcigerlere alinirsa 10-30 saniye arasinda etkisini göstermeye basliyor ve etkisi 5-30 dakika sürüyor. Sonra 30-60 dakika “rahatlama evresi” oluyor. Ayrica bu rahatlama evresi, yasananlari beyinde düzenleme ve bu dünyaya yeniden ayak uydurma sürecidir.
Mideye alinirsa etkisini 30-60 dakika sonra göstermeye basliyor ve etkisi 2-6 saat sürüyor.
Yüksek dozda alinirsa .halüsinasyonlarin yaninda “acayip” sesler de duyulabiliyor.
DMTnin karakteristik etkisi beyinde zaman duygusunu degistirmesidir. Dakikalar saatlerce uzun sürmüs gibi gelir. Kullananin duygulari allak bullak olur. Kisa bir zaman icinde korku, öforik, panik, gevseme/rahatlama gibi duygular ardarda yasanir.
Bunlar olurken kullanicinin düsünme yetenegi tam olarak islemektedir,
Bayilmalar olabilir.
Bütün Halüsinonejiklerde oldugu gibi  bazi kisilerde bir “ruhsal deneyimlere” yol acabilir. 
Bir kisiye veya bir seye dayanisma/baglilik hissi kendini gösterebilir, ama korkutabilir de,
Nasil bir tesir yapacagi kullanicinin günlük psikolojik ve fiziksel durumuna göre degisiyor.
Mesleki veya ailevi problemleri olanlarin, psikolojik rahatsizliklari olanlarin, “kötü” durumda olanlarin kullanmasi tavsiye edilmiyor.
Dozunu fazla alanlar bu deneyimiden bir sey hatirlamiyorlar, sadece “kötü birseyin oldugu duygusunu” hatirliyorlar.
Illa kullanacagim derseniz lütfen oturarak veya uzanarak kullanin. (bayilip düsünce bir yerinizi sakatlanmasin)


DMT kullanicilari, “makine elfler”  karsiliyor veya melekler, uzaylilar, palyacolar...
Uzayda yolculuk yapmak isteyenler “Salvia” kullaniyorlar
“Meskalin” ile tanri bulunuyor 
https://tr.wikipedia.org/wiki/Meskalin

Uyusturucunun etkisiyle bilincaltinin disa vurmasini gercek sanan kisilerin “kötü bir deneyim” sonucunu kolay kolay beyninde isleyememesi/düzenleyememesi piskolojik olarak derin yaralar acabilir! Hayatini karartabilir. Uyusturularla tecrübesi olanlar DMTnin  cok sert bir halüsinonejik uyusturucu oldugunu ve bunu denemeden önce bazi mantarlarla agir agir halüsyanlora alislamasinin faydali olacagini yaziyorlar.
Bu uyariyi yapmayi bir görev olarak görüyorum. 


Orda tanrini ararken  edindigin deneyimlerini yazmani bekliyorum.
Bakalim bilincaltindan neler cikacak ;)

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...