Jump to content

Akıllı tasarım


Recommended Posts

  • İleti 361
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

10 hours ago, Rookie Explorer said:

Sayın bir_akil_insan,

HER ŞEY dediğiniz bir sonuç ise, bunun bir de başı olmalı.

Evrimin ve süreçlerin EN BAŞINDA böyle bir SONUÇ öngörülebilir miydi?

yani bizim var olmamız kaçınılmaz mıdır?

Saygılar,

Olayın determinizm indeterminizm boyutunu bir kenara bırakacak olursak eğer; hayır, bizim var olmamız kaçınılmaz falan değildir. Bizler büyük ve ulu evrimsel ağacın çok önemsiz küçük bir dalıyız sadece. Bir çalı parçası. Birkaç ufak şey farklı gitseydi eğer, insanlık diye bir şey pekala olmayabilirdi. Kısaca evrimsel bir kaza :)

Yani evrimin bir amacı falan, önceden konmuş bir hedefi yok. Kastettiğin buysa eğer.

Hatta bu dünyayı terketme fırsatını bulamazsak eğer, bir süre sonra da burada olmayacağız. Ondan bir süre sonra dünya ve güneş sistemi de..

tarihinde teflon tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
2 hours ago, TENTEN said:

Bukalemun dilinin ivmesi 50 g kadardır.F16 savaş uçağının 5 katıdır.

https://asknature.org/strategy/tongue-moves-fast/#.WJ3QyfmLTIU

Bıkmadın mı aynı tarzdan? Bunları buraya getirmenin bir anlamı yok. Kendini mi tatmin ediyorsun nedir? Şaşır allah şaşır nereye kadar?!!

Yapman gereken şu: tarzını ve stratejini tamamı ile ters yüz edip, bir de bardağın boş tarafından bakmaya başlamak.

Bak bakalım hesabı o vakit de verebiliyor musun..Kimseye değil, kendine.

İşe mesela, arama motoruna "imperfect adaptations" yazarak başlayabilirsin. Vereceğin cevaplar da "test edilebilir" olacak. Yoksa havanda su dövmeye devam..

O dilin bilmem kaç km'lik hızı hiçbir şeye işaret etmez. Cevapsız bir soru ya da örnek de değil. 40 kere yazıldı bunlar.

Ben senin yerinde olsam kendimden sıkılırdım be..

Velhasılı, artık düşünmeye başlamanın zamanı..

Link to post
Sitelerde Paylaş
8 hours ago, TENTEN said:

Bukalemun dilinin ivmesi 50 g kadardır.F16 savaş uçağının 5 katıdır.

 

https://asknature.org/strategy/tongue-moves-fast/#.WJ3QyfmLTIU

Zekası da senin zekanın 50 katıdır kesin.

Bu akılsız tasarımcılar neden bir tanrının olduğunu insanlığa kabul ettirmek için yırtınıp dururlar? Çünkü gayet açık ki, taş düşüyor o halde bir tanrı bunu yapğıyor olmalı gibi saçma sapan bir akıl yürütmeden başka bir şey yapabildikleri yok. 

Diyelim ki, bazılarına bir tanrının var olduğunu kabul ettirdiler. Eee, bundan sonra ne olacak? Yani insanlığın bir tanrının var olduğunu kabul etmesi neye yarayacak?

Link to post
Sitelerde Paylaş

Hayır ne işe yarıyor bu arabın putu da bunu pompalamak için yok akıllı tasarımdı yok takyondu yok boktu yok püsürdü osuruktan teyyareleler uçuruyorsunuz!

Ne bok var bu putta?

Bu anca bir cahil dogmatik faşistin tepeye çıkmasına ve emperyalistlerin bu  putun köleleri olduk sanan ama faşizme ve emperyalizme köle olduklarını anlayamayan idyotları tepe tepe eşşek gibi, it gibi kullanmalarına yarar. 

Başka bir boka yaramaz.

Link to post
Sitelerde Paylaş
32 minutes ago, TENTEN said:

Öyleyse arapların Allah adlı bir tanrı bize inanmayan herkesi sonsuza kadar yakacak zırvası doğrudur.

Bir insanın filler ayak sesleri ile duyabilirler, demek ki tanrı var iddiası onun aptallığını kanıtlar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
On 2/10/2017 at 09:03, Rookie Explorer yazdı:

Sayın bir_akil_insan,

HER ŞEY dediğiniz bir sonuç ise, bunun bir de başı olmalı.

Evrimin ve süreçlerin EN BAŞINDA böyle bir SONUÇ öngörülebilir miydi?

yani bizim var olmamız kaçınılmaz mıdır?

Saygılar,

Hayır.

Biz dediğinizde, insanları tek olarak gördüğünüzü anlıyorum. Bu cehalettir. Birçok insansı tür ortaya çıkmış e tarih sahnesinden silinmiş. Bunları fosil ve kemik kalıntılarından okumak mümkündür.

Kendi varlığınıza gereksiz bir anlam yüklüyorsunuz. Siz, her canlı gibi evrim sürecinin bir ürünüsünüz. Bu sürecin, işler ürünleri olduğu gibi, işlemez ürünleri de var. siz bunları görmüyorsunuz, gözünüzün önüne geldiklerinde de görmezden geliyorsunuz diye, bunları yok sayamazsınız. Bunları yok sayarak ancak kendi varlığınıza anlam yükler hale gelirsiniz.

 

Açık olarak: sizin eliniz ayağınız tutuyor diye, her insanın eli ayağı tutmak zorunda değil. iki kafalı, tek bacaklı, derisi yırtıklar içinde, berbat kıllı, iç organları dışarda, beyni olmadan doğan milyonlarca bebek var. siz bunları görmüyorsunuz diye, sanıyorsunuz ki: bir yaratıcı hepimizi ölçüp biçip yaratıyor. Eğer bunları görüyor veya algılayabiliyor olsaydınız, böyle bir yaratıcı inancına sahip olsanız bile sanırım deneme yanılma yapıyor diyebilirdiniz.

Her nesil, kendini üreten nesilde bulunanlardan başka özellikler barındırır.  bunlar, bir önceki neslin genetik malzemesini kopyalaması sırasında bir nedenden oluşan hatalardan kaynaklanır. bu farklılıklar, yeni neslin yaşayıp üremesine engel olmuyorsa, yeni neslin çocuklarına da -yine başka farklılıklarla birlikte- aktarılabilir. bu farklılıklar birikerek, nesiller sonra ilk ele aldığımız nesilden  çok çok farklı, belki de tür boyutunda farklı bir nesil ortaya çıkabilir.

Daha basitleştireyim:

Her sene yeni bir grip virüsü dalgası geliyor. Her seferinde aşı olsanız da, yeni virüs yine de sizi etkiler. bunun nedeni, grip virüsünün çok hızlı evrim geçirebilmesidir. Bu yüzden, hayatınız boyunca her grip tipine yakalanmış olsanız da, yine yeni bir grip sizi etkileyebilir. Evrim gerçeğini kabul etmeyenler içinse: allah dedikleri ruh hastası, işi gücü bırakmış, sürekli yeni virüs basmaktadır.  Bu allah dedikleri kukla, neden yalnızca yeni virüs basmaktadır, başka yeni türler -örneğin yeni bir insan türü- yaratmadığı da ayrı bir konudur.

bakteriler ve virüsler, görece yaşam e üreme süreleri daha kısa olduğu için evrimsel çalışmalarda yoğun olarak kullanılmaktadır. https://www.newscientist.com/article/dn14094-bacteria-make-major-evolutionary-shift-in-the-lab/

Link to post
Sitelerde Paylaş
10 saat önce, TENTEN yazdı:

Peki filler ayaklarıyla duymayıp, koku alsaydı ..... hangi tanrı veya din doğru olacaktı?

Yani ayaklarıyla konuşup, kulaklarıyla koku alsa ......  hristiyanlık

Pipisiyle görüp, ayaklarıyla yemek yeseydi ...... yahudilik

poposuyla koku alıp, hortumuyla duysaydı ......  hinduluk 

kulaklarıyla görüp, kıçıyla konuşsaydı ...... budizm mi doğru olacaktı ki, ayaklarıyla duyunca islam dini ve uydurdukları tanrı gerçek olabiliyor?

 

 

tarihinde Mindsurfer tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Önceki postunuzda,  "Tanrı yarattı sandığınız ŞEYLER evrimin ve süreçlerin sonucudur" söyleminize atıfta bulunup, bunların içinden insanı örnek verdim. Bu kavak ağacı da olabilir, kedi, köpek yada bildiğiniz ne varsa.

Sorum şuydu,

Bu ŞEYLER kedimsi, köpekimsi, insanımsı hangi formdan bugünkü forma gelmiş olursa olsun.

Sürecin en başında, "mutlaka, süreç içinde, evrenin herhangi bir yerinde böyle ŞEY ler ortaya çıkacaktır" denebilir mi?

Yani kısaca evrendeki malzemenin ortaya çıkaracağı formların sınırı var mı?

İnsan dışında başka düşünen varlık, mesela "uzay insanı" formu ortaya çıkarabilir mi? Nefes almadan yaşayabilen, uzayda ışık hızıyla dolaşabilen bir insan formu?

hayal edebildiğimiz her şey mümkün mü?

Saygılar

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
54 dakika önce, Rookie Explorer yazdı:

 

hayal edebildiğimiz her şey mümkün mü?

 

 

Çok tartışmalı bir soru. Kişisel fikrimi söyleyebilirim. Bence hayat evrende son derece nadir bir olgudur, çok yaygın değildir. Varsa başka yaşam formları birbirlerine ulaşamayacak uzaklıktadırlar. Bunlar çok farklı yaşam formları değildirler. Sadece olabilecek şeyler oluşur. Çok olağanüstü şeyler oluşmaz. Sadece teknolojik evrim biyolojik evrimden çok farklı yaşam formları yaratabilir.

   
Link to post
Sitelerde Paylaş
ÖZELLİKLE BURADA EŞEYLİ ÜREMEYE GEÇİŞ İÇİN "NİTEL SIÇRAMA "GİBİ BİLİMSELLİĞİ ÇOK TARTIŞILIR BİR KAVRAMA BAŞVURULMASI ÇOK İLGİNÇTİR..BİR SİHİRLİ DEĞNEKTEN BAHSEDİLİYOR GİBİDİR..CANLILIĞIN OLUŞUMU VE GELİŞİMİNDE TANRI İRADESİNİ KABUL ETMEYENLER BU TÜR AÇIKLAMALARA DA BAŞVURMAMALIDIRLAR..
 
EVRİM DÜŞÜNCESİNDE CİNSİYET / EŞEYLİ  ÜREME  VE BUNA KARŞI KUR’AN AYETLERİNDEN İŞARETLER


(Leyl: 3)        :Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki,            
(Kıyamet:3)    :Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.       
(Zuhruf: 12)   :Bütün çiftleri O yaratmıştır.                  
(Zariyat:49)   :Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız  
(Nebe: 8)      :Sizi çifter çifter yarattık.                    
(Hucurat:13)  :Ey insanlar! biz sizi bir erkekle bir dişiden  yarattık. 
(Necm: 45)    :Muhakkak ki erkek ve dişi olan iki çifti O yarattı. 
 
Evrim teorisine göre tüm canlılar tek bir ortak atadan evrimleşerek ortaya çıkmışlardır. Yani bir tek hücre cansız maddelerden evrimleşme yolu ile ortaya çıkmış ve bundan sonra ortaya çıkacak canlıların ortak evrimsel atası olmuştur. Bu ilk canlı da ancak eşeysiz üreme yani bölünerek çoğalma yoluyla üremiştir. Başlangıçta sadece bölünerek çoğalma yani eşeysiz üreme vardır. Eşeyli üreme ise evrimin sonraki aşamalarında ortaya çıkmıştır. İşte bu eşeysiz üremeden eşeyli üremeye geçiş, diğer bir deyişle cinsiyetlerin ortaya çıkışına dair evrim teorisinin herhangi bir fosil kaydına yani somut ve bilimsel kanıta dayanan bir açıklaması yoktur. Sadece çok genel ve yetersiz tahminlerle açıklama yapılmaya çalışılmıştır.

Evrimcilerim varsaydığı evrimsel süreci, diğer bir deyişle canlılığın tarihini, bir film gibi kabul edersek ve bu filmi geriye sararak izlersek, bugün yeryüzünde yaşayan tüm eşeyli üreyen yani cinsiyetlere sahip canlıların, eşeyli üremeye ve dolayısıyla da erkek ve dişi olarak cinsiyetlere ayrıldığı dönemin temsil edileceği bir noktaya mutlaka gelmeliyiz. Bu noktadan bir adım öncesi ise eşeysiz üreme yani bölünerek çoğalma olmalıdır ya da biraz uç bir düşünce olarak hermafroditlik yani çift cinsiyetlilik olabilir. 

Geçmişini izlediğimiz canlının insan olduğunu farz edelim. Bütün memeli ya da yumurtayla üreyen hayvanlar için de bu durum geçerli olacaktır. İnsanın evrimsel atası olarak kabul edeceğimiz bu canlının bölünerek çoğaldığını düşünelim. Öyle bir noktaya geliniyor ki, bu canlı yine bölünüyor, ama bu kez atası olan canlının genetik kopyası olarak değil de erkek ve dişi olarak kabul edebileceğimiz iki farklı cins halinde bölünüyor. Biri erkek cinse ait özellikleri, diğeri ise dişiye ait özellikleri taşıyor. Bu özellikler çok basit yapıda değişimler olmamalıdır. Çünkü bu değişimler bu canlıların daha sonra üremeleri için gerekli organları meydana getirmelidir. Bunların içine basit anlamıyla cinsel organların yanı sıra üreme hücreleri diyebileceğimiz sperm ve yumurta gibi hücrelerin de vücutta oluşmasını sağlayacak organların ve sistemlerin bulunmasını gerektirecektir. Ayrıca hamilelik ve doğum için gerekli olan rahim gibi organların da bulunması gerekecektir. Üstelik bunların hiçbirini kendilerinin atası olan canlıdan genetik bir miras devralarak kendisine sağlayamayacaktır. Çünkü bölünme yoluyla kendilerinin ortaya çıktığı atalarında böyle bir genetik bilgi mevcut değildir. Böyle birçok gelişmiş organ ve sistemlere sahip olabilen bir canlının bölünen ataları da çok basit canlılar olmamalıdır. Öyle tek hücreli ve ya çok hücreli basit canlılar diyebileceğimiz canlılar olamaz. Bu yüzden bunların herhangi birinin fosil kayıtlarına mutlaka rastlanmalıdır. Günümüzde yaşayan canlıların çok büyük bir bölümünün eşeyli üremeyle ürediğini ve türler olarak bunların sayısını en az on binlerle ifade edilebileceğini göz önüne alırsak, eşeyli üremeye geçişten hemen bir adım önceki bu hallerinin fosil kayıtlarına mutlaka rastlanması gerekliliğini daha net bir şekilde anlayabiliriz. Ancak evrimle ilgili araştırmalarda bu konuda aydınlatıcı olabilecek bir fosil kaydından bahsedildiğine rastlanmamıştır. 

Diyelim ki, bu canlılar çok daha basit bir yapıdayken hatta tek hücrelilik aşamasında bölünerek mutasyonlar gibi varsayılan evrimsel süreçlerin etkisiyle iki farklı cinsiyete ayrıldı. Bu canlılar daha sonra da ataları gibi bölünerek çoğalmaya devam ettiler. Yani erkek, erkek olarak; dişi de dişi olarak farklı özelliklere sahip canlılar halinde bölünerek çoğalmaya devam ettiler. Bunlar başlangıçta çok basit yapılı canlılar olacağı için bugün bildiğimiz anlamda üreme organları ve sistemleri henüz oluşmamış olacaktır. Fakat her bir cins kendine özgü ve rastlantısal olarak gelişen evrimsel süreç ve mutasyonlar gibi etkenlerle evrim geçirerek değişime uğruyorlar. Daha sonra bunlar üreme organları ve sistemlerini oluşturacak bir hale gelince eşeyli üreme yapmak üzere bir araya geliyorlar ve kalıtsal özelliklerini taşıyabilecek yavru ya da yavrular oluşturuyorlar. Daha önce de bahsettiğimiz gibi, her biri kendine özgü ve rastlantısal süreç ve koşullardan geçerek evrimleşen bu iki cins canlı, nasıl olup da tam da birbirlerine uygun üreme organlarına ve sistemlerine sahip olacak şekilde gelişebiliyorlar. Hatta bunların anatomi olarak aynı tür canlı olarak gelişmesi bile mucize olarak kabul edilebilir. Örneğin, erkek ve dişi kedinin tek hücrelilikten yola çıkarak, kedi anatomisine sahip birer canlı olarak gelişmesi gibi. 

Bunların da dışında uç bir olasılık olarak örneğin insanın hermafrodit yani çift cinsiyetli bir özelliğe sahip olduğu bir dönemin olduğunu ve bu dönemde kendi kendisiyle çiftleşerek yani eşeyli üreme yaptığını var sayalım. O zaman da yine bu şekilde çok sayıda hermafrodit insan ya da onun evrimsel atası sayılan canlının fosil kayıtlarının bulunması gerekirdi.

Bunların yanında eşeyli üremeyi harekete geçiren hormonların ortaya çıkışı da önemli bir sorundur. Çünkü bu hormonlarla ilgili olarak,  eşeyli üremeye başlayan ilk canlılar evrimsel atalarından genetik bir bilgi devralmamışlardır. Zaten bu atalarda eşeyli üremeyi harekete geçiren hormonlar bulunmamaktadır ve bunlara ihtiyaç duymadan eşeysiz olarak üremektedirler.
   
‘’Canlıların çeşitliliğinde bugün her tarafta izlerini gördüğümüz, büyük olasılıkla Kambriyen öncesi dönemde meydana gelen patlamayı doğuran şey, eşeyli üremenin meydana gelişidir. Eşeyli üreme nasıl ortaya çıktı? Anlamlı bir proteini meydana getiren bir gen, ilk atadan bölünme sırasında parçalanarak bir parçası bir yavruya, diğeri de öbür yavruya verilmiş olabilir. Bu protein yaşamsal öneme sahipse, ancak iki birey bir araya gelerek işlevsel döllerin oluşmasını sağlayabilir. Bu, bireylerden belirli bir genomu alana (+), verene de (-) diyerek ilk dişi ve erkeğin ayrımının temelini oluşturulmuş olabilir. Daha sonra eşeysel seçilimle, özellikle çok hücreli canlılarda, ikincil eşeysel özellikler ortaya çıkmıştır’’.  
Ali Demirsoy Prof. Dr. H.Ü.Biyoloji Bölümü

Yukarıdaki alıntıda eşeyli üremeye geçiş konusunda, kanıtlanmış bilimsel verilere değil, tamamen kişisel çıkarımlara dayalı tahminlere yer verildiğini görüyoruz.

‘’Çekirdekli hücre –ökaryotlar– oksijene tamamen uyum sağlamış ve çok az bir değişim göstermiştir. Bu devrimci yeni yaşam formunun ortaya çıkışı gelişmiş eşeyli üremeyi mümkün kılmış ve bu üreme biçimi de evrimin hızını arttırmıştır. Prokaryotlar, bakteriler ve mavi-yeşil alglerden (bunlar fotosentez sayesinde oksijen üretirler) oluşan iki grup organizmayı içerirken, ökaryotlar bütün yeşil bitkileri, bütün hayvanları ve mantarları içerirler. Eşeyli üreme bir başka nitel sıçramayı temsil eder.

Ökaryot veya çekirdekli hücrenin ortaya çıkışı 1,5 milyar yıl önce biyolojik bir devrim yaratmıştır. Eşeysiz tomurcuklanma ve bölünmeden eşeyli üreme çıktı. Böylesi bir ilerleme, iki bireyin kalıtım malzemesinin karışımını sağladı, böylece artık yavrular ebeveynlerden farklı olacaktı. Bu durum çeşitliliği doğurdu, artık bu çeşitlilik üzerinde doğal seleksiyon işleyebilirdi. Her hayvan ve bitki hücresinde DNA, çekirdek içindeki kromozom çiftleri olarak düzenlenir. Bu kromozomlar bireysel özellikleri belirleyen genleri taşırlar. Oluşan yavru, ebeveynlerin özelliklerini kendinde birleştirirken aslında yine de onlardan farklılık gösterir. Eşeyli üremenin kökeni, öyle görünüyor ki birbirini yutan ilkel organizmalarla bağlantılıdır. İki bireyin genetik malzemesi iki kromozom takımına sahip bir organizma üreterek kaynaşıyordu. Ardından daha büyük olan organizma doğru miktardaki kromozoma sahip iki parçaya bölünür. Tek ve çift kromozomlar bir dönem vardı, fakat zamanla çift kromozoma sahip olma durumu tüm bitki ve hayvanların normal varoluş tarzı haline geldi. Bu da çok hücreli organizmaların evriminin temelini oluşturdu.   
 http://www.sonsuz.us/?q=node/1062

Yukarıdaki alıntıda dikkat edilmesi gereken ilk husus, eşeyli üremenin “evrim açısından nitel bir sıçramayı” temsil ettiğinin belirtilmesidir. Evrimin doğasında olması gereken aşamalı ve zamana yayılan değişimlerin, eşeyli üremeye geçiş konusunda işlememesi veya daha doğrusu, bu geçişi açıklamada yetersiz kalışı, böyle bir “sıçrama” nitelemesini zorunlu hale getirmiştir. Evrimin, evrimsel süreçlerle mantıklı bir şekilde açıklayamadığı konularda, en az “yaratılış” kadar doğaüstü ve metafizik sayılabilecek “nitel sıçrama” kavramına sarıldığını görüyoruz. Sağlam bilimsel ve mantıksal temellere dayanmayan bu “nitel sıçrama” kavramının, sınırlarının ne olacağı da belirsizdir. Nitel sıçramalarla neler oluşabileceği, ne gibi değişimler ve oluşumların mümkün olabileceği tamamen hayal gücü ile sınırlanabilen çıkarımlara açık konulardır. Bu konuda çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; içinde insan vücudunu oluşturan elementlerin ve bileşiklerin bulunduğu çamur yığınlarından bir insanın birden bire ortaya çıkıvermesi de bir “nitel sıçrama”nın gerçekleşmesi olarak görülebilir. Bu durumda yaratılış fikrinden daha bilimsel sayılabilecek bir temele dayanılamadığının kabulü gerekir. Aslında yaratılış fikri daha akılcıdır çünkü en azından üstün bir ilme ve güce sahip yaratıcıya dayandırılmaktadır.

Yukarıdaki alıntıda dikkat çekilmesi gereken diğer bir konu daha vardır. Eşeyli üremenin kökeninin, “birbirini yutan ilkel organizmalara” bağlanması da bilimsel ve mantıksal açıdan “nitel sıçrama” açıklamasından daha sağlam değildir. Bir kere birbirini yutan organizmaların varlığı ve bu yutma olayından sonra yutulan organizmanın bütün genetik malzemesini taşıyan kromozomlarıyla birlikte, sindirilerek tamamen yok olmadığının, varsayımlarla değil, bilimsel kanıtlarla ortaya konulması gereklidir. 
 
Daha farklı bir açıdan olaya bakalım: Eşeyli üreme için birbirine uyumlu sperm ve yumurta hücrelerine ve bunların bir araya gelerek döllenme olayını gerçekleştirmelerine ihtiyaç vardır. Şimdi, belli bir canlının, örneğin insanın üremesini sağlayan sperm ve yumurta birleşmesinin yeryüzünde ilk kez gerçekleştiği zamana geri dönelim. Varsayılan evrimsel süreçte her şeyin bir ilki olacağına göre, insanda sperm ve yumurta döllenmesi olayının da bir ilki mutlaka olmalıdır. Böyle bir ilkin gerçekleşmesi için bahsettiğimiz özel hücreler olan sperm ve yumurtanın kendilerini üreten bir beden olmaksızın kendiliğinden evrimleşerek var olabilmesi ya da kendilerini üreten bir bedenden kaynaklanmaları gerekir. Kendilerini üreten bedenler olmadan sperm ve yumurtanın gelişmesi ve hatta yepyeni bir canlı oluşturacak şekilde mucizevî bir uyum ortaya koyarak birleşmeleri tamamen hayalî bir fikir olabilir. O zaman bu ihtimalin alternatifi olabilecek bir diğer fikri değerlendirmek gerekecektir. İlk döllenmeden önce insan, erkek ve dişi olarak gelişmiş, fakat eşeyli üremeyle değil, bölünerek çoğalma yoluyla üremiş olabilir. Yani erkek insan ve dişi insan olmak üzere veya bunların günümüz insanına çok da benzemeyen evrimsel ataları şeklinde iki farklı canlı türü bulunmalıdır. Bunlar da mucizevî bir şekilde birbirine tam bir uyum sergileyen eşey hücrelerini yani sperm ve yumurtaları hiçbir genetik miras olmaksızın üretmiş olmalıdırlar. Bu da yetmez, tesadüfen birbirine tam uyumlu olarak evrimleşip gelişmiş cinsel organlar vasıtasıyla ilk cinsel birleşmeyi de gerçekleştirmiş olmalıdırlar. Dahası, hamilelik ve doğum için gerekli organ ve sistemler önceden bir şekilde tam da olması gerektiği gibi gelişmiş olması gerekir.

Daha önce de bahsettiğim uç bir düşünce olarak burada da başlangıçta hermafroditlik ihtimalini değerlendirecek olursak, bu sefer de böyle bir insan ya da onun evrimsel atası sayılabilecek canlının fosil kayıtları bulunması gerekliliği, çözülmesi güç bir sorun olarak karşımıza çıkar.

Link to post
Sitelerde Paylaş
İNSANLIK TARİHİNDEKİ EN BÜYÜK BİLİMSEL İLLÜZYON
(EVRİM)


İllüzyon sanatı, izleyenlerin dikkatini başka noktalara çekerek, asıl olayın fark edilmemesini sağlamaya dayanır. Evrimciler de, canlıların, özellikle de insanın biyolojik geçmişinde bazı sanal aşamaların varlığına yönelik, kendilerince belirlenmiş noktalara dikkat çekerek, asıl olayın yani yaratılışın fark edilmemesini sağlamaya çalışırlar. Şimdi bunun nasıl ve ne şekilde gerçekleştirildiğini inceleyelim:

Evrimciler insanın evrimiyle ilgili olarak, bugün yaşayan maymun türleriyle aynı ortak atadan geldiğimizi iddia ederler. Genel olarak “primat” adıyla bilinen canlılar grubunun, insanın da evrimsel ataları olduğu kabul edilir. Daha da geriye giderek en uzak evrimsel ata olarak “ağaç sivrifaresi” adıyla bilinen bir canlı gösterilmektedir. Ancak bu görüş bütün antropologlarca kabul edilmemektedir. Yani bilinen en uzak evrimsel atalarımız hakkında da bir görüş birliği yoktur. (Kaynak: Vikipedi-İnsan Türünün Evrimi) 
http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0nsan_t%C3%BCr%C3%BCn%C3%BCn_evrimi)

Daha sonraki aşamalar için ise primat olarak adlandırılan canlı grubundan insana benzerliğiyle dikkat çeken bazı türler insanın daha yakın evrimsel ataları olarak gösterilir.

“Homininae: 6 milyon yıl önce günümüzün goril şempanze cinslerini oluşturan atalar ayrıldığı varsayılmaktadır             
Gorillini: Unassigned Homininae                    
Hominini – insan türüne giden yol olarak kabul edilmekte     
Hominina: 4,5 milyon yıl önce iki ayağının üzerinde duran hominianlar ortaya çıkmıştır.                          
Ardipithecus, Australopithecus – Yakın hayvan atalarımızın kuzeni olduğu varsayılıyor.                      
Kenyanthropus, Orrorin, Paranthropus, Sahelanthropus, Ramapithecus – Yakın hayvan atamız olduğu ve insanın bilinen en eski soyu ve ilk homo türlerinin ortak atası olduğu varsayılıyor.
Homo: Homo cinsi 3 milyon yıl önce hominianlardan ayrıldığı varsayılıyor 
Homo antecessor, Homo cepranensis Homo erectus – Homo habilisten türemiş uzak insan atası olduğu varsayılıyor                   
Homo ergaster, Homo floresiensis, Homo georgicus, 
Homo habilis – Modern insanın (Homo Sapiens Sapiens), ilk uzak insan atası,              
Homo heidelbergensis, Homo neanderthalensis, Homo rhodesiensis, Homo rudolfensis, 
Homo sapiens – Yakın insan olduğu varsayılıyor, 
Homo sapiens sapiens -- Günümüz insanı” (Kaynak: Vikipedi)

Yukarıda bahsi geçen, insanın evrimsel ataları olduğu varsayılan canlı türlerinin hepsi bir omurgaya, gelişmiş bir sinir sistemine ve organlar sistemine sahiptir. Hepsinin bir başı, beyni, gözleri, kulakları, gelişmiş mide, akciğer, bağırsak vs. gibi iç organları ve memeli hayvanlar olarak üreme sistemleri mevcuttur. 

Peki, evrimciler bu “illüzyonu” nasıl gerçekleştirirler? İnsanın evrimsel ataları olarak kabul edilen canlıların gelişmiş özelliklere nasıl ve ne şekilde ve hangi zaman aralıklarında sahip olduğunun üzerinde fazla durmazlar. Sadece bazı tahminlere dayalı açıklamalarla yetinirler. Basın yayın organlarında ise, tahminden, fanteziden ve “nitel sıçrama” gibi sınırları hiçbir şekilde belirlenemeyen mantıklı ve bilimsel açıklamalar getiremedikleri için bu konuları gündeme getirmezler. Çünkü ondan önceki aşama şüphe götürmeyecek şekilde yaratılıştır. Eşeyli üremeye geçiş gibi…  Örneğin, bugün vücudumuzda bulunan organlardan ilk olarak oluşanın ve son olarak oluşanın hangisi olduğuna dair, evrimciler tarafından kesin bilimsel kanıtlarıyla ve fosil kayıtlarıyla desteklenen ortaya konmuş bir bilgi mevcut mudur? Bu konulara hiç dikkat çekilmemeye çalışılır. Medyada çıkan evrimle ilgili haberlerde, sadece, insana benzeyen daha eski canlıların fosilleri için “İnsan Evrimindeki Kayıp Halka Bulundu” gibi sansasyona yönelik konular göz önüne getirilir. Üstelik bu tür haberler hemen hemen her yıl tekrar tekrar gündeme getirilir. Tabii bu durum, “İnsan evriminde kaç tane kayıp halka vardı? Hani geçen yıl da bulunmuştu, bu kayıp halkalar hiç bitmeyecek mi?” vs. gibi sorular akla getirmektedir.

İnsanın evrimsel ataları olduğu varsayılan tüm canlıların nasıl, ne şekilde ve hangi zaman aralıklarında (birkaç yüz milyon yıl gibi çok genel bir zaman aralığı vermeden) bugün elde edilen fosil kayıtlarında tespit edildiği haliyle sahip oldukları organ ve sistemlere sahip olduğu konusuna tekrar dönelim. Örneğin, bugün vücudumuzda on tane organ olduğunu varsayalım. Evrimcilerin varsaydığı evrimsel süreç içinde bu organların hepsinin aynı anda birden bire ortaya çıkmayacağı kabul edilmelidir. Zamanda geriye doğru gidersek, şimdi, örnek olarak on adet olduğunu kabul ettiğimiz organlardan daha az sayıda organın bulunduğu bir dönem mutlaka olmalıdır. Mesela midenin ya da kalbin bulunmadığı bir evrimsel atadan hiç bahsedilmez. Bu organların olmadığı dönemlerde bu organların bugünkü işlevlerini neyin ve nasıl gerçekleştirdiği bilimsel olarak, fosil kayıtlarıyla gösteren bilgiler mevcut mudur? Yani somut olarak, “işte, şu canlı da insanın evrimsel atasıdır ve örneğin midesi olmadan önce şu şekildedir ve şu şekilde sindirim yaparak yaşar” gibi fosil kayıtlarına dayanan bir bilimsel açıklama getirilebilmiş midir? 

İşte bu konularda bilimsel açıklamalar getirilemediği ve bu haliyle insanları evrime inandırmak mümkün olamayacağı için “bilimsel illüzyon”a başvurmak ihtiyacı ortaya çıkar. Asıl olan yaratılışın fark edilmemesi için, bugünkü insan ırkından önce yaşamış ve nesli tükenmiş olan ve aynı zamanda anatomik olarak insana benzeyen primat türü canlıları günümüz insanından önceki evrimsel basamaklar olarak gösterirler. Oluşturdukları bu basamaklar, (evrim ve yaratılışı canlıların oluşumu hakkında iki ayrı senaryo olarak kabul edersek) evrim senaryosunun karşıtı olan yaratılış senaryosunu herhangi bir şekilde çürütebilen kanıtlar ortaya koyabilmekten de uzaktır. Zira Yüce Allah, bu canlıları zaman içerisinde birbirlerinden sonra ve ya aynı zamana da rastlayabilecek şekilde, fosil kayıtlarında tespit edildikleri haliyle yaratmış ve zamanı gelince de nesillerinin tükenmesini takdir etmiştir. Örneğin, bu primat türü canlıların veya insanın hep iki kollu, beş parmaktan oluşan iki elli ve iki bacaklı olmaları bazı sorular akla getirir. Neden hiç tek bacağı olan fakat ikinci bacağı henüz oluşma aşamasında yani çok küçük olan bir ara formdan bahsedilmez? Örnekleri çoğaltabiliriz. Neden evrimsel atalar olarak kabul edilen canlıların hiç birinde elde ve ayaklarda dört parmak olan ve beşinci parmağın henüz çok küçük ve oluşma aşamasında olduğu bir fosil kaydı gösterilemez? Neden hep gözler iki tanedir, gözün biri tam olarak oluşmuş iken diğer gözün henüz küçük ve oluşma aşamasında olduğu bir ara geçiş formu fosili gösterilmez? Eğer evrimcilerin varsaydığı evrimsel aşamalar ve aşamalı değişimler doğruysa bu tür eksik ya da gelişimini tamamlamamış organlara sahip çok sayıda canlının fosillerine rastlanmalıdır. Oysa evrimciler buna karşılık, ara geçiş formlarının bu şekilde olmayacağını bunun yanlış bir anlayış olduğunu savunurlar. Peki, bu tür çok sayıda ara geçiş fosiline rastlansaydı bunları evrimin bir bilimsel kanıtı olarak görmeyecekler miydi? “Ara geçiş formları böyle olmaz zaten, bunları evrime kanıt olarak görmeyin” mi diyeceklerdi? Herkes biliyor ki bu tür kanıtlara balıklama atlayıp, “işte görüyorsunuz, hala neden kabul etmemekte diretiyorsunuz?” diyeceklerdir. Üstelik bu tür ara geçiş formlarının olamayacağını hangi bilimsel veya mantıksal temele dayandırdıklarını açıklamaya bile gerek duymazlar. 

Oysaki günümüzde de insan dahil birçok canlı türünde mutasyonların etkisiyle anormallik içeren doğumlar olmaktadır. Örneğin altıparmaklı el gibi durumlar sıklıkla görülebilmektedir. Ancak her ikisi de altıparmaklı insandan olan bir çiftten bile gayet normal bir ele sahip insanlar doğmaktadır. Örneğin her ikisi de cüce olan iki insandan normal boyda insanlar doğmaktadır. Taşıdıkları cücelik gibi özellikleri genetik olarak sonraki nesillere aktarmaları zorunlu değildir. Peki, mutasyonlar sonucu oluşan bu anormallikler mutlak bir şekilde sonraki nesillere aktarılsaydı evrimciler bunu evrime kanıt olarak kabul etmeyecekler miydi? Bunların mümkün olmadığı görülünce “ara geçiş formları böyle olmaz zaten” denilmekte ve bahsettiğimiz bilimsel illüzyonun gerçekleşmesi sağlanmaya çalışılmaktadır.

İnsan ile şempanze arasındaki genetik benzerlik evrimciler tarafından sıkça kullanılır. Bu benzerlik dolayısıyla şempanzenin insan türünün en yakın evrimsel akrabası olduğu kabul edilir. Bu görüş bile, evrimcilere, ilk bakışta mantıklı görüldüğünden, bu konuda illüzyon için önemli bir fırsat oluşturur. Şöyle bir düşünelim: Sizin, size çok az benzeyen örneğin yedi kardeşiniz var. Sizin yaşadığınız ülkeden ve hatta yaşadığınız kıtadan çok uzakta bir ülkede, size ikiziniz kadar benzeyen bir insan yaşıyor. Sizin de bu benzerliğe dayanarak diğer kardeşlerinizin aslında sizin kardeşleriniz olmadığını, dünyanın öbür ucundaki insanın ise mutlaka kendinizin kardeşi olduğunu iddia etmeniz ne kadar mantıklıdır? Gerçek olan, size çok az benzeyen ya da hiç benzemeyen yedi kardeşinizin de sizin gerçek kardeşleriniz olduğu, diğer size çok benzeyen kişinin ise sizinle hiçbir akrabalık bağı olmadığıdır. Sonuç olarak, eğer benzerlikler evrime kanıt olarak gösterilecekse, bu hiç de sağlam temellere dayanan bir kanıt olmayacaktır.

Evrimci anlayışa göre insan türü evrimin en yüksek zirvesini oluşturur. Özellikle insan beyninin gelişmişlik seviyesi bu anlayışın temelini oluşturan en büyük etkendir. Eğer şempanze, insanla olan genetik yakınlığı, fiziksel benzerliği ve beyinlerinin gelişmişlik düzeyi sebebiyle insanın en yakın evrimsel akrabası sayılıyorsa yine evrimci anlayıştaki başka bir mantığın hiç de sağlam temellere dayanmadığını görebiliriz. Çünkü beyinlerinin gelişmişlik düzeyi ve zekâ bakımından insandan sonra en gelişmiş ve bu yönlerden insana en yakın olan canlı türü şempanzeler değil yunuslardır.


İnsandan sonra en zeki canlı yunus,  şempanze üçe geriledi

Yunuslar insanlardan sonra en parlak beyne sahip canlı. ABD, Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden zoolog Lori Marino’nun yaptığı araştırmada, MR tekniğiyle yunusların beyin haritasını çıkarıldı ve primatlarınkiyle karşılaştırıldı. Şişe burunlu yunusların beynindeki serebral korteksle neokonteksin çok büyük olduğunu belirten Marino, “Yunusların birçoğunun beyni bizimkinden daha büyük ve kütle olarak insan beyninden sonra ikinci geliyor” dedi. Yunuslar uzun zamandır zekâlarıyla tanınıyor, ancak üç yaşındaki bir çocuğun zekâ seviyesine sahip olabilen şempanzelerin, yunuslardan daha zeki olduğu zannediliyordu. Son araştırmayla şempanzeler üçüncü sıraya düştü. Araştırmaya göre yunusların belirgin bir kişilikleri var, kendilerinin farkındalar ve gelecek hakkında düşünebiliyorlar. Aynı zamanda ‘kültürel’ hayvanlar olan yunusların başka yunuslardan yeni davranış biçimleri alabildikleri de açıklandı. Yunuslara insanlarla aynı statünün verilmesini isteyen uzmanlar, bu zeki hayvanların eğlence parklarında kullanılmaları ve eti için öldürülmelerinin zalimlik olduğunu söylediler.”             
Radikal Gazetesi –Ocak 2010 
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalHaberDetay&ArticleID=972771&Date=06.01.2010&CategoryID=96

Mademki evrimci anlayışa göre insanın en yakın akrabası şempanzedir, neden beyin ve zekâ yönünden de en yakını değildir. Evrimcilerin yarattığı mantık illüzyonuna göre evrimin şu andaki zirvesi insan türüdür ve ona en yakın olabilecek olan da şempanze değil midir? İnsanın maymun türleriyle ve özellikle şempanzeyle ortak atadan geldiği savının temellerinden biri genetik ve buna bağlı olarak fiziksel benzerlik değil midir? Fiziksel benzerliğin akrabalığa sağlam bir kanıt olarak kabul edilemeyeceği örneğini verdik.  Zekâ ve beyin gelişmişliği açısından insana en yakın olan canlılar yunuslar olduğuna göre neden yunuslarla insan türü arasında evrimsel akrabalıktan bahsedilmez? Evrimci anlayışa göre evrimin zirvesi insan türü ise ve ona en yakın olan canlı şempanze ise zekâ ve beyin gelişmişlik düzeyi açısından da en yakın canlının yunus değil şempanze olması gerekmez mi? 

Evrimciler evrimin tüm canlıların biyolojik kökenini ve geçmişini açıkladığını veya açıklayacağını iddia ederler. Ancak bugüne kadar 21. yüzyıl bilim ve teknoloji düzeyiyle bile herhangi bir canlının kökeni ve geçirdiği biyolojik aşamalar kesin ve eksiksiz bir biçimde açıklanabilmiş değildir. Örneğin, herhangi bir memeli hayvanın “bir tek hücreden” başlayarak geçirdiği tüm aşamaların zaman çizelgesi halinde günümüzdeki haline kadar biyolojik geçmişini, ne zaman cinsiyetlere ayrıldığını, ne zaman kalp ve beyin gibi organlara sahip olduğunu, ne zaman bir sinir sistemine sahip olduğunu ve ne zaman memeli bir hayvan halini aldığını açıklayan bilgiler ortaya çıkarılabilmiş değildir. Zaten böyle evrimsel aşamalarının tümü açıklanabilen bir canlı var olsaydı bundan bugün tüm insanlığın haberdar olması ve bu canlının isminin de herkesçe ezbere biliniyor olması gerekmez mi?

Yukarıdaki açıklamaları tamamlayıcı bir düşünce deneyi tasarlayalım. Yeryüzünün derinliklerinde, insana dair hiçbir izin bulunmadığı bir zamandan,  örneğin yüz milyonlarca yıl öncesinden kalmış olduğu kesin olan ve deniz kabuklarından oluşan bir fosiller grubu keşfedilmiş olsun. Ancak, bir arada bulunan bu deniz kabuğu fosillerinin çok önemli bir özelliği bulunuyor. Bu kabuklar öyle ilginç bir şekilde dizilmişler ki, bugün için de anlamlı bir yazı oluşturmuş. Yazı aynen şöyle:  “canlılar evrimleşmiştir ve bu yazı da tıpkı canlıların evrimi gibi, hiçbir bilinçli müdahale olmaksızın tamamen rastlantısal olarak oluşmuştur.”

Şimdi şöyle bir düşünelim. Deniz kabuklarının diziliminden oluşan böyle bir yazının içerdiği yargıya, en ateşli evrim savunucuları acaba inanırlar mıydı? Böyle bir yazının gerçekten de bilinçli bir müdahale olmadan tamamen rastlantısal olarak oluşmuş olabileceğine ihtimal verebilirler miydi? Ya da en azından böyle bir şeyi savunabilirler miydi? Hatta bu yazıların milyonlarca yıl içerisinde aşama aşama, ilk olarak tek bir harften başlayıp sonra bir kelime ve sonunda yukarıdaki gibi bir cümle halini aldığı da kesin olarak kanıtlanmış olsun. Bu durumda bile yukarıda bahsi geçen yazının içerdiği yargıdaki gibi rastlantısal olduğunu iddia edebilmek oldukça zor görünmektedir.

Böylesi bir yazıya inanabilmek güçtür, çünkü yazı her ne kadar bilinçli bir müdahale olmadığını ifade etse de bir “bilinç” içerdiği sonucuna varılır. Peki, canlıların genetik şifresini taşıyan, en küçük ayrıntısına kadar hangi özelliklere sahip olacağına dair kütüphaneler dolusu bilgi içerebilen DNA yukarda bahsi geçen yazıdan daha mı az bilinç içermektedir? Evrimciler nasıl DNA’nın rastlantısal olarak oluştuğunu savunabilmektedirler?

"Evrime inanırsanız zayıfların yok olmasına doğal seleksiyonun bir sonucu deyip ses çıkarmazsınız...Ama eğer ALLAH'a inanırsanız zayıfları korumak Allah'ın emridir deyip koruyup yardım edersiniz..."
T.TAŞPINAR

Link to post
Sitelerde Paylaş
9 minutes ago, T.TAŞPINAR said:
ÖZELLİKLE BURADA EŞEYLİ ÜREMEYE GEÇİŞ İÇİN "NİTEL SIÇRAMA "GİBİ BİLİMSELLİĞİ ÇOK TARTIŞILIR BİR KAVRAMA BAŞVURULMASI ÇOK İLGİNÇTİR..BİR SİHİRLİ DEĞNEKTEN BAHSEDİLİYOR GİBİDİR..CANLILIĞIN OLUŞUMU VE GELİŞİMİNDE TANRI İRADESİNİ KABUL ETMEYENLER BU TÜR AÇIKLAMALARA DA BAŞVURMAMALIDIRLAR..
 
EVRİM DÜŞÜNCESİNDE CİNSİYET / EŞEYLİ  ÜREME  VE BUNA KARŞI KUR’AN AYETLERİNDEN İŞARETLER


(Leyl: 3)        :Erkeği ve dişiyi yaratana yemin ederim ki,            
(Kıyamet:3)    :Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.       
(Zuhruf: 12)   :Bütün çiftleri O yaratmıştır.                  
(Zariyat:49)   :Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız  
(Nebe: 8)      :Sizi çifter çifter yarattık.                    
(Hucurat:13)  :Ey insanlar! biz sizi bir erkekle bir dişiden  yarattık. 
(Necm: 45)    :Muhakkak ki erkek ve dişi olan iki çifti O yarattı. 

Senin gibi bir mal bile eminim bu tespitleri yapabilir. Yahu adamın büyük bir keşifmiş gibi sunduğu ayetlere bak, bir çocuğun bile farkına vardığı şeyler bu salaklara mucize geliyor. Bir insan nasıl bu kadar salak olabilir, hayret!

Link to post
Sitelerde Paylaş
Just now, sağduyu said:

Senin gibi bir mal bile eminim bu tespitleri yapabilir. Yahu adamın büyük bir keşifmiş gibi sunduğu ayetlere bak, bir çocuğun bile farkına vardığı şeyler bu salaklara mucize geliyor. Bir insan nasıl bu kadar salak olabilir, hayret!

SORDUĞUM SORULARA CEVAP VEREMEYECEĞİNİ ANLAYAN ATEİSTLERİN HER ZAMAN YAPTIĞI ŞEY HAKARETE BAŞVURMA "MAL" LIĞIDIR..

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 saat önce, Rookie Explorer yazdı:

Önceki postunuzda,  "Tanrı yarattı sandığınız ŞEYLER evrimin ve süreçlerin sonucudur" söyleminize atıfta bulunup, bunların içinden insanı örnek verdim. Bu kavak ağacı da olabilir, kedi, köpek yada bildiğiniz ne varsa.

Sorum şuydu,

Bu ŞEYLER kedimsi, köpekimsi, insanımsı hangi formdan bugünkü forma gelmiş olursa olsun.

Sürecin en başında, "mutlaka, süreç içinde, evrenin herhangi bir yerinde böyle ŞEY ler ortaya çıkacaktır" denebilir mi?

Yani kısaca evrendeki malzemenin ortaya çıkaracağı formların sınırı var mı?

İnsan dışında başka düşünen varlık, mesela "uzay insanı" formu ortaya çıkarabilir mi? Nefes almadan yaşayabilen, uzayda ışık hızıyla dolaşabilen bir insan formu?

hayal edebildiğimiz her şey mümkün mü?

Saygılar

Hayal edebildiğiniz her şey olası değlidir. Hayal edebildiğiniz şeylerden, fiziksel gerçekliklere uygun olanlar olasıdır. Tanrı bunlardan biri değildir. 

Sürecin en başında, olasılıkları sayarken, bu olasılıkları ne kadar incelikli ele alabildiğinize göre öngörebilirsiniz ya da göremezsiniz.

Evrimin ürünleri olan her şey, bu olasılıklar içinde olduğu sürece ve nedenle, öngörülebilirdir. Yalnızca öngörebilecek olan yapı buna yeterli olmayabilir. Hayali tanrılar, her şeyi bilen olarak tasarlandıkları için, yarattıkları her zerrenin ne tür bileşikler ve yapılar oluşturacağını bilip, evrim sürecinin ürünlerini de her aşamada, daha yaratmadan önce bilebilirler. Basit bir zihin alıştırmasıdır: her şeyi hesaplayabiliyorsanız, olabilecek her şeyi de olmadan önce bilirsiniz. Fakat örneğin kuranın uyduruk tanrısı olabilecek hiçbir şeyi önceden bilemiyor. 

konuya dönersek: evrende oluşabilecek canlı şeylerin sınırı var mıdır, kestiremiyorum. çünk evrendeki maddenin tüm durumlarını, olası bileşiklerini/moleküllerini ve hatta tüm olası maddeleri bilemiyoruz. Bunların çeşitli koşullar altında nasıl davrandıklarını bilemiyoruz. Bir sürü şeyi bilmiyoruz. BU yüzden, olası formları önceden tahmin edebilecek durumda değiliz.

diğer yandan: olası ilişkileri biliyorsak, bazı şeyleri de önceden kestirebiliriz. örneğin, oldukça derin ve ince tüplü bir çiçeğin bulunduğu yerde, oldukça uzun gagalı bir sinekkuşunun olduğunu tahmin etmek gibi.

Link to post
Sitelerde Paylaş

Sevgili dindar forumdas, lütfen bagirmadan yaziniz.

Karsinizda öküz yok, yok ben öküzüm diyorsaniz ayni sekilde yazmaya devam edebilirsiniz.

Evvela Siz dindarlar hakaret sözcügünü agziniza almaya hakkiniz oldugunu zannetmiyorum.

Bizzat Tanriniz bize hakaret ediyor.

Önce Siz Tanriniza dua ediniz de, bir zahmet kitabini yeniden düzenleyip indirsin.

Yorumlari begenmiyorsaniz, raporlayin ve sikayet ediniz. Gereken yapilir.

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...