Jump to content

ÜNLÜ ARAP ŞAİRİ ÜMEYYE BİN EBİS- SALTTAN KURANA ALINAN ŞİİRLER


Recommended Posts

İşte böyleee,

 
Mustafa Aksoy hat einen Link geteilt.
· 11 Min

ÜNLÜ ARAP ŞAİRİ Ümeyye Bin Ebi's-Salt'dan KURANA Alınan ŞİİRLER

------------------Ümeyye İslam'da çok önemlidir,
hatta Muhammed;''''''''''''' ' '"şiirleri iman etmiş ama --- kendi etmemiş"''''''''''''' demiştir onun için, hatta şu ayetler onun hakkında inmiştir:

--------------------Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik.

Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir:(arap kültürüişleri güçleri İT,KÖPEK,MAYMUN,DOMUZ der dururlar en başları.Başı öyle olunca GIÇI AMANALLAH)

Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur;
kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur.
İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. (Araf 175-176)
-
Ayetlere göre demek ki Muhammed'den önce Ümeyye peygamber seçilmiş ki ona ayetler verilmiş,
-
sonra da geri alınmış.
Bu çelişkiler bir tarafa biz Ümeyye'yi aktarmaya devam edelim, Muhammed'in ünlü şakku's sadr(göğsünün yarılması) olayı da ondan alıntıdır, olay şöyle:

İshak b. Bişr, Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet eder:
-
Ümeyye b. Ebi's-Salt'm kızkardeşi Faria, Mekke fethinden sonra Rasûlullah (s.a.v.)'m yanına geldi. Akıllı, basiretli ve güzel bir kadındı. Rasûlullah (s.a.v.), onu beğenirdi. Bir gün ona şöyle sordu:

- Ey Faria! Kardeşin Ümeyye'nin şiirlerinden ezberinde olan var mıdır?
- Evet... Bundan daha önemlisi, gördüğüm şöyle bir olay var. Onu sana anlatayım:

-----------------------Kardeşim Ümeyye bir sefere gitmişti. Dönünce ilk ola­rak bana uğradı. Kanepemin üzerine uzandı. Ben de elimdeki bir deriyi traş etmekle meşguldüm. Bir ara iki beyaz kuş veya beyaz kuş gibi iki yaratık evimin küçücük aydınlatma penceresine doğru geldi. Biri, pen­cerenin içine düşer gibi oldu. Diğeri de onu takib edip pencereye girdi, ilki, gelip Ümeyye'nin üzerine kondu.

Göğsü ile kasığı arasını yardı. Pençesini göğsünün içine daldırıp kalbini çıkardı, koklamaya başladı. Diğer kuş, ona seslendi:

- Anladı mı? -Evet...
- Islah oldu mu?
- Hayır...

Böyle dedikten sonra kalbi tekrar yerine koydu. Yardığı yer, bir an­da kapanıverdi. Sonra da o kuşlar, uçup gittiler.

Bu hadiseyi gördükten sonra --------Ümeyye'ye yaklaştım. Uyandırmak için onu elimle sarstım. Uyanınca kendisine, "Bir şey hissediyor mu­sun?" diye sordum. O da: "Hayır.. Sadece vücudumda bir halsizlik hisse­diyorum." dedi.
-
Ben, gördüğüm manzara karşısında irkilmiştim. Bana: "Neyin var? Seni irkilmiş görüyorum." dedi. Ben de olup bitenleri ona anlattım. Bana şu cevabı verdi: "Bana, bir hayır ve iyilik ulaştırılmak is­tendi ama sonra o, başka tarafa gönderildi." Böyle dedikten sonra şu şii­ri okumaya başladı:

Gözlerimi yumdum ama boşaldı yaşlar.
Sahib olduğum yakinî bilgi gibi,
Konuşkan bir okuyucusu olan beratım yok.
Çepeçevre kor ateşle sarılıp yanan biri miyim?
Yoksa kadife koltuklu ve iyi kimselere,
Vaad edilen Cennet'e mi gireceğim ben?
Cennetle Cehennem, iyi ve kötü amel bir olmaz.
Bunlara giden yollar da aynı değildir.
Bunlar iki gruptur, bir grup Cennet'e gider.
Oradaki yeşillik ve bahçelerle sarmaş dolaş olur.
Diğer grup, Cehennem'e gider, orası ne kötü yerdir!
Bu kalpler sözleşdi, bîr hayra yönelince,
Engeller çıktı karşısına, dünya onları,
Cennet istemekten menedip bahtsız kıldı.
Allah kahretsin, o dünya hırsım,
Kul, nefsini çağırıp kınadı, zira o,
Allah tarafından gözetlendiğini biliyordu.
Nefs, ne diye bu hayata rağbet ediyor?
Ne kadar yaşasa da ölüm, onu yakahyacaktır.
Genç yaşta ölmese bile, ihtiyarlıkta mutlaka Ölecektir.
Ecel şarabının kasesini insan, elbet yudumlayacaktır!"

----------------------Bu şiiri okuduktan sonra Ümeyye, ailesinin yanına döndü. Çok geç­meden baktım ki insanlar, baygın haldeki Ümeyye nin yanma gidiyor­lar. Bana haber ulaşınca gittim, baktım ki o, yere yatırılmış, üzeri de örtülü. Yanına vardığımda bir çığlık atıp gözlerim açtı,evinin tavanına baktı, sesini yükselterek şöyle dedi: "Emrinize amadeyim. Buyurun. İş­te huzurunuzdayım. Ne malım var ki beni kurtarsın. Ne aşiretim var ki beni korusun." Sonra tekrar bayıldı. Yine bir çığlık atınca, ben; "Adam öldü artık." dedim. Gözlerini açıp evinin tavanına dikti; sesini yükselte­rek şöyle dedi:

"Emrinize amadeyim. Buyurun, işte huzurunuzdayım. Elimde bir beratım yok ki kendimi savunayım. Aşiretim yok ki onlara dayanıp güç­leneyim."

Sonra tekrar bayıldı. Bir çığlık atıp gözlerini açtı, evinin tavanına bakıp şöyle dedi:
-
"Emrinize amadeyim. Buyurun, işte huzurunuzdayım. Nimetlerle beslendim ama hep günah işledim. Allahım! Eğer bağışlaya-caksan bütün günahlarımı bağışla. Hangi kul ki sana tapar, elemi yok­tur onun."
-
Böyle dedikten sonra tekrar bayıldı. Yine bir çığlık atarak şöyle de­di:
-
"Hayat ne kadar uzasa da mutlaka, . Bir zaman gelir ki yok olup gider. Keşke hakikatler bana göründüğü an, Bir dağ başında davar otlatsaydım ben."
-
Bu şiiri de okuduktan sonra kardeşim Ümeyye vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.) bana dedi ki:
_____________________________________________________
-
"Ey Faria! Senin kardeşinin durumu, Allah'ın kendisine ayetlerini verdiği, sonra da kendisinden geri aldığı kimsenin durumu gibidir."
-______________________________________________________
"Gamlarım, geceleyin yola koyuldular,(1)
Bunun bir de rüyalı versiyonu vardır, ama sonuç aynı, göğsü yarılıp kalbi temizleniyor, Muhammed'in olayının aynısı,
-
Bunun asıl kökeni ise Zerdüştlük dinidir(2). Hadislerde ayrıntılı geçmekle beraber, Kur'an'da şöyle geçmektedir:
----------------------------------------------------------------------------------------
Göğsünü senin için şerhetmedik mi (yarıp genişletmedik mi)? Ve senin yükünü kaldırıp attık. Ki o (yük) senin sırtını bükmüştü. (İnşirah 1-2)
------------------------------------------------------------------------------------------
Bu ayet hakkındaki temel görüş, "şakku's sadr" olayını anlattığıdır. Muhammed bilen her kişiden Ümeyye Bin Ebi Salt'ın şiirlerini sormuştur, Müslim'de şöyle bir hadis var:

2282 - Amr İbnu'ş-Şerrîd, babasından (Şerrîd'den naklen radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gün ben Resülullah'ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana:

"Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi's-Salt'ın şiirinden birşeyler var mı?" diye sordu. Ben:

"Evet!" deyince:

"Söyle!" dedi. Ben kendisine bir beyt okudum. O yine:

"Devam et!" dedi. Ben bir beyt daha okudum. O yine,

"Söyle!" emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum."

Müslim, Şiir 1, (2255).
Bu da sahihliği tartışılmaz hadislerden, peki soralım sizce neden bu kadar ilgilenmiştir Ümeyye ile? Hem kız kardeşine soruyor, hem başkalarına? Bu işte bir tuhaflık yok mu? Yok tabi, Muhammed Kur'an'a (ç)alıntılar yapmayı çok severdi. Durum böyle olunca da Ümeyye'nin izlerini sıkça görüyoruz Kur'anda.Sözde kalbi kabul etmemiş, ıslah olmamış, inadından Müslüman olmamış ama bunların sonradan Müslümanlarca uydurulmuş hikayeler oldukları belli,
-
sonuçta Kur'an adamın söylediği şiirlerden ibaret, neden iman etsin ki?
-
Başka örneklere geçelim, yukarıda Ümeyye'nin kız kardeşinden aktarılan şiirde gördüğümüz, "cennet-cehennem" tasvirleri, "nefs-ecel-dünya hırsı" ile ilgili söylenenler aynen Kur'an'da da çok kez vurgulanır bildiğiniz gibi.
-
Şimdi Turan Dursun'un "Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III" isimli şaheserinden Ümeyye'nin görüşlerini toplu halde görelim, Ümeyye İbn Ebi's-Salt'a göre:

-----------------------"Yalnızca bir Tanrı vardır. Bu Tanrı, var olan her şeyi yönetir. O, bir nur perdesi içinde, Arş’ındadır. İnsan gözü, bu nur perdesini aşamadığı için Tanrı'yı göremez. Bu perde, mukaddes gök melekleriyle kuşatılmıştır.
--
Bunlar, 'saf saf dizilmiş'tir. Kimi Arş'ı taşıyor, kimi sessizce Tanrı'nın vahyini dinliyor. Bunlar arasında Cibril (Cebrail), Mikail ve diğer bazıları, en yüksek yeri almışlardır. Dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Her yaşayan, er geç ölür, çürür. Tek kalıcı, kutsallık ve 'celal sahibi' olan Tanrı'dır. Hiçbir zaman yok olmayan O'dur yalnızca."

-
NOT: Bazılarına kendi yorumumu da kattım, bu cümlelerimden anlaşılır zaten.

Ümeyye'nin bu düşüncelerinin de aynını Kur'an'da bulabiliyoruz;
•1 Tanrı olması
-
•Perdenin ardında olması(aşağıda da ayet verilmiştir)

•Arşın melekler tarafından taşınması,

•Cibril ve Mikail'in yüksek rütbeli meleklerden sayılması,

•Her nefsin ölümü tadacak olması, sadece Tanrı'nın sonsuz yaşamının olduğu inancı.

Aşağıda bazılarının ayetlerini verdim, bunları zaten bilirsiniz tek tek ayet vermeye gerek var mı?Örneğin bir ayet vereyim,meleklerin arşı taşımasıyla ilgili,ola ki birileri bu ne kadar saçma,Kur'an'da yok deyip beni yalancı ilan eder;
===================================================
Hakka:17=Melekler onun çevresindedirler; o gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir.

Mümin:7=Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O’na inanırlar. Müminler için: "Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru" diye bağışlanma dilerler.
Ümeyye'nin bununla ilgili şiiri ise şöyle:

"Allah'ı yüceltip tazim edin, O, tazime layıktır. Semadadır Rabbimiz, yüee Arş üzerindedir. İnsanlar alttadır, gökte taht kurmuştur. Arş'ımn boyu uzundur, gözlerin açısı dışındadır. Onun altında melekleri uzun boylu görülür."
----------------------------------------------------------------------------------------
Ümeyye'nin bir şiirinde şöyle denir:

"Tanrı'dır O. Varlıkların yaratıcısıdır. Tüm yaratıklar, birer cariye ve köle niteliğinde O'nun buyruğuna, isteyerek boyun eğmede."
Şu şiirlerin de Ümeyye'nin olduğu söylenir:

"Bütün insanlar, Tanrı'nın halkıdır. Yeryüzünde (evrende) tek hükümran, O'dur."

"Ve O Tanrı ki, yaratıklardan hiç kimse, mülkünde O'nunla çekişemez, bir hak ileri süremez. Yaratıklar O'nu birlemese de O Birdir."
----------------------------------------------------------------------------------------
Bir de şu var ki çok önemlidir;

Celaleddin Süyûtî'nin (ö. Hicri 911/ Miladi 1505) El İtkân Fi Ulumi'l-Kur'an adlı ünlü (kaynak) kitabında, "cennet" ve "cehennem" de, Kur'an'daki gibi ve Kur’an'dan önce Ümeyye'nin şiirlerinde anlatıldığı açıklanır.
-
Ümeyye'nin bir şiirinde "cinan" (cennetler) şöyle anlatılır:

"Asıl bahçeler cennetlerdedir. Gölgelikler oluşturmakta. Ve o gölgeliklerde, göğüsleri yeni tomurcuklanmış kızlar var. O cennetlerdeki sedir ağaçları dikensizdir'"
Kur'an'daki yerini bulalım şimdi de;
-
Nebe:33=Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar...
Görüyorsunuz ya bu ayet aynen Ümeyye'den alınmış.

İkisinde de ''göğüsleri yeni tomurcuklanmış'' kızlardan bahsediliyor. -------------------------------------------------------------------------------------Turan Dursun Ümeyye'nin bu şiiri hakkında bir de şunları yazar ki, asıl önemli dediğim yer burası;

"Cennet"lerdeki "sedir ağacı" için Arapçada pek rastlanmayan ve "garip" sözcükler arasında gösterilen "mahzût" (dikensiz) sözcüğü Kuran'da da kullanılmakta. Vâkıa Suresinin 28. ayetinde, "Ve dikensiz sedir ağaçlarında..." denmekte. Aynı surenin 30. ayetinde de bu ağaçların, "uzayıp giden gölgelikler" oluşturduğu anlatılmakta. Dikensiz anlamındaki "mahzût" sözcüğünün "garip" (yadırganan) sözcüklerden olmasından ötürü, İslam öncesi Araplarda kullanılıp kullanılmadığı sorulmuş, az da olsa, kullanıldığına Ümeyye'nin yukarıdaki şiiri, "tanık" gösterilmiş.
-
Aynı şiirde, "cennet" ve "bahçeleri"yle ilgili anlatılanlar, "göğüsleri tomurcuklanmış kızlar"ıyla birlikte Kur'an'ın Nebe' Suresi'nde de anlatıldığı görülmekte:

Tanrı'ya karşı gelmekten sakınanlara, kurtuluş var. Bahçeler, bağlar var. Göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar var. Ve içki dolu kadehler var (cennette)." (Ayet 31-34.)
-
İlgili ayeti Turan Dursun da vermiş bunun yanında bir de ''garip'' sözcüklerden bahsetmiş. Kur'an'da 700 kadar garip kelime denen anlamı bilinmeyen kelime vardır
-
,Bunların anlamları daha sonra alimler tarafından araştırılıp bulunmuştur. Ve gariptir ki Ömer bile bilmiyordu bunların(bunlardan bazılarının) anlamlarını.Şimdi sonrasında vereceğim kaynaktan şunu alıntılıyorum;
-
Kur'an-ı Kerim'de garip kelimeler unvanı verilen bir takım kelimeler vardır ki, bunların mânaları herkes tarafından kavranılmamaktadır. Bunlar 700 kadar sayılmıştır. Bunların hemen hepsi Hazreti Abdullah İbni Abbas'tan rivayet olunmuştur. O canlı bir lügattir: "Şiir Arap divanıdır, Kur'an'da bir kelimenin mânası kapalı kalırsa şiire müracaat eder, divanlardan onun mânasını anlamaya çalışırız.'' derdi.
-sssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss
Hazreti Ömer'den "Tehavvüf" kelimesinin mânası sorulduğu zaman: "Şiir divanlarınıza bakın, onlar sizi aldatmaz. Cahilîyet şiirinde kitabınızın tefsirini, kelâmınızın mânasını bulabilirsiniz" demiştir.
ssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss
-
http://kitap.mollacami.com/k…/kurandaki-garip-kelimeler.html
-
Kaynaktan devamını okuyabilirsiniz.İslam alimleri Kur'an'ı İslam öncesi şiirlerden tefsir etmişlerdir,
-
Kur'an'daki anlamını bilmedikleri kelimeleri şairlerden öğrenmişlerdir,
-oooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo
Müslümanlara şiirlere bakmalarını emretmişlerdir, Ömer bile düşünün Ömer bile! Bu nedenle şiirler Kur'an'ın kaynakları oldukları gibi aynı zamanda Kur'an'ın tefsirleri de olmuşlardır. Apaçık olan Kur'an'ın; "cahiliye" diye küçümsediği şairler olmadan anlaşılamaması ilginç.
ooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooooo
Şimdi yine Turan Dursun'dan başka bir şiire geçelim;
wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww
"Zu'l-Karneyn, benim 'muslim' dedemdir. Yeryüzünde bir hükümdar olarak yücelmişti. Ama bunak olmamıştı. Doğuya ve batıya ulaştı. Yol gösteren iyilikseverden sağlayacağı mülk-egemenlik yollarını aradı. Varıp, güneşin dönüş yerindeki battığı yeri gördü. Kara balçıklı bir suda batıyordu güneş."(Arapcasmdan, olduğu gibi çevirdim- T.D.)
wwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwwww
Bu şiirde kullanılan sözcüklerin çoğu, aynen Kur'an'ın konuyla ilgili ayetlerinde de geçmekte. Yani devlet kurmuş olan (Yemen'de) "Himyeriler"in de "iki boynuzlusu vardı. Bu şiirlere de yansımıştır. "Zu'l-Karneyn" iki sözcükten oluşturulmuş: "Zu" (yerine göre za ve zi de olabiliyor) ve "Karneyn" sözcüklerinden. Yemen'deki söz konusu toplumun hükümdarlarının adları da "Zu"luydu genellikle.Buna bakarak, "Zu'l-Karneyn"in bu toplumun hükümdarlarından biri olduğuna hükmeden ciddi yazarlar bile var.Bana göreyse başka kaynaklardan yansımalarla ve bu arada Büyük İskender'in de etkisiyle oluşmuş bir masalın kahramanıdır buradaki Zu'l-Karneyn de. Olabilir ki, Muhammed, "Zu'l-Karneyn"i, "Himyeriler"de, bunların şiirlerinde görmüştür. Kur'an'a da buralardan alıp geçirmiştir. Niye olmasın? "İman"ın da, "hikmet"in de, "şeriat"ın da "Yemenli" olduğunu söylememiş miydi?
Şiire bakın sonra da şu ayete;

Kehf:86=Güneşin battığı yere varınca, onu kara balçıklı bir suda batar buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.
Gördüğünüz gibi aynı,''kara balçıklı bir suda'' batıyormuş güneş, Muhammed bu masalı da olduğu gibi İslam öncesi şiirlerden almış.''Müslim'' kelimesine bakıp da aldanmayın,bu İslam sonrası bir şiir değildir, Turan Dursun bu konuya genişçe yer verir, yukarıda ismini verdiğim kitabında, Muhammed ''Müslim'', ''hanif'' gibi kelimeleri bile İslam öncesi kaynaklardan aşırmıştır.

Şiire göre de Zülkarneyn doğuya ve batıya ulaşmış Kur'an'a göre de, yukarıda verdiğim ayette Güneş'in battığı yere gittiği yazıyor, bakınız şu ayette de Güneş'in doğduğu yere gittiği yazıyor, nasıl gitmişse!

Kehf:90=Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
Görüyorsunuz ya noktasına,virgülüne kadar aynılar!

Bu sefer Turan Dursun'un "Allah" isimli eserinden alıntılara devam edelim:

Daha önce de değindiğim gibi, Kur'an'da da sık sık eskilerin masalları anlatılıp bunlar birer ibret konusu yapılmaktadır. Demek ki bu tip kullanımlar Araplarda yaygındı.
"Yedi Askı" ("el muailekatu's.-Seb'a") şairlerinden kimine göre İslam dönemine kavuştuğu halde (ileri sürülen ölm. tarihi: 627) müslüman olmayan, kimine göre Müslümanlık'tan kısa bir süre önce ölen (Bkz. Dr.Şevki Dayf, El Asru'l-Cahili, s. 302.) Zübeyr İbn Ebi Sülma'nın bir şiiri:

İçinizde olanı sakın ha, "Allah'tan" gizlemeye çabalamayın. Gizli kalsın diye çaba göstermeyin. Ne denli gizlenirse gizlensin; "Allah onu bilir" Cezası ertelenir; bir "kitap"a konur; "hesap günü"ne (Kıyamete) biriktirilir, ya da ivedilik gösterilip öç alınır.

(Bkz. Zevzeni, Şerhu Mual-lekati's-Seb', Beyrut, s. 81; Dr. Şevki

Dayf, El Asru'l-Cahili, Mısır, s. 303; Dr Toshihiko Izutsu, a.g.k., s. 84.)

Aslında bunun hakkında ayet vermeye gerek yok, herkes bilir bunları ama yine de veriyorum:

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim Suresi, 38)

Halbuki üzerinizde gözetleyici melekler var, şerefli yazıcı (melekler). Her ne yaparsanız bilirler." (İnfitar Suresi, 10-12)

Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)

Şu hâlde, kim mü’min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız. (Enbiya Suresi, 94)

Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. (Fatır Suresi, 45)

Şimdi başka kaynaklardan örneklere geçelim:

Evrenin,yeryüzünün ve dağların Rabbi,Gökleri yarattı.
Görebileceğimiz direkler üstünde olmadan 7 tane yarattı.
Yeryüzünü yarattı ve oraya sizler sarsılmayın diye sabit dağlar yerleştirdi.
Onları mükemmelleştirdi ve parlayan güneş ve ayın ışıklarıyla süsledi.
Karanlıkta üstlerine parlayan yıldızlar koydu ki,
Onların ışıkları oklardan da yücedir.

Onları mükemmelleştirdi ve parlayan güneş ve ayın ışıklarıyla süsledi.
Karanlıkta üstlerine parlayan yıldızlar koydu ki,
Onların ışıkları oklardan da yücedir.
Bu Ümeyye'nin bir şiiri, şimdi bu şiirin Kur'an'daki yerlerine bakalım:

Şiir: Görebileceğimiz direkler üstünde olmadan 7 tane yarattı.
Şiir: Yeryüzünü yarattı ve oraya sizler sarsılmayın diye sabit dağlar yerleştirdi.

Sure: Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. (Lokman Suresi, 10)
Gördüğünüz gibi Kur'an'daki yerlerini de bulduk. Şimdi şahsın bir diğer şiirine bakıp Kur'an'daki yerlerini bulalım:

Yücelik,zafer ve egemenlik üstüne olsun Rabbim,
Çünkü seni yücelikte hiç kimse geçemez.
Sen kendinden başka hiçbir kral bulunmayan bir kralsın
Sana yüzler eğilir ve etrafında bir ışık perdesi arkasından tapınılırVe seni ışıklar çevreler ve ışık nehirleri etrafındadır.Seni gözler idrak edemez.

Tahtının ayaklarındaki ve çevrendeki melekler seni hamd etmekten yorgun düşerler
Çünkü O yaratan ve yoktan var edendir.
Ayetler:

Şura=51:Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Haşr=23: O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.

http://www.fatherzakaria.net/books/qaf/pdf/55-Episode.pdf

Burada Zeyd b. Amr'ın bir şiiri ile birlikte paylaşıyorum Ümeyye'nin şiirini:

"Ve o orayı yayıp döşedikten sonra mahlukatı yaydı,
Orada onlar kıyamet gününe kadar oranın sakinleri olarak kalacaklardır."(3)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Yüzümü teslim ettim, ağır kayalar taşıyan arzın teslim olduğu o kimseye; Orayı mükemmel düzenledi ve orası mükemmelleşince kudretiyle sağlamlaştırdı onu ve üzerlerine dağları bıraktı."(3)

Ayetler:

Lokman=10: Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.

Naziat:30: Ve ardından yeryüzünü düzenleyip yaymıştır.
Bu ayette de şiirlerdeki"deha-ha" kelimesi kullanılmış, "yayıp döşemek" anlamında. Mucizeciler bu ayetten dünyanın yuvarlaklığını hatta geoitliğini çıkarıyorlar da o yüzden belirtmek istedim, ilgili yazıma şuradan ulaşabilirsiniz:

http://dinsizdeist.blogspot.com/…/ayet-iddia-kaynak-bundan-…

Zaten şiirin ikinci dizesi de Kur'an'la aynı, bütün canlılar kıyamete kadar dünyada kalacaklardır. Başka bir şiir:

İmam Ahmed b. Hanbel İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.), Ümeyye'nin şu şiirini doğrulamıştı:

"Sağ ayağının altında erkek ve sığırlar, Sol ayağının altında kartallar var. Aslan da kapana tutulmuş haldedir. Her gece sonu güneş kızıl görünür. Rengi, gül gibi olur. Kırbaçlanmadan, işkence görmeden, Rahatça üzerimize doğmak istemez."(4)
Hadislerde geçer bu olay:

Ebu Bekr el-Hüzelî,İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:

"Allah'ı bırakıpta bana tapan bir milletin üzerine doğmam." diyen güneşi, 70.000 melek uyarıp kendisine "Doğ hadi doğ" demedikçe doğmaz. Doğ­maya yüz tutunca da, onu doğdurmamak için bir şeytan gelir, ama gü­neş, iki boynuzu arasından doğarak onu yakar. Gurup vakti batmaya yüz tutunca da Allah'a yönelip secde ederken bir şeytan gelip, secdesine engel olmak ister. Güneş, onun iki boynuzu arasında batar ve onu ya­kar.(4)

Ümeyye'den bu kadar şiir yeterlidir herhalde.

Kuss Bin Saide El İyadi

İslam aleminde meşhur bir şairdir, Ukaz panayırındaki hutbesi Müslümanlarca çok övülür, şimdi bu hutbeyi aktaracağım. Gariptir ki bu hutbeyi peygamber olmadan önce Muhammed de dinlemiş ve insanlara aranızda bilen var mı diye sormuştur, önce Turan Dursun'un "Allah" isimli eserinden aktaralım:

İslam öncesinin "hutbe"lerinde, yani "söz ustalığı"na örnek gösterilen seslenişlerde de "Allah" adına yer verildiğini görmekteyiz: Ünlü söz ustalarından Kus İbn Saide'nin (ölm. yak. 600.) ünlü "hutbe"si:

"Ey halk! Dinleyin, belleyin: Yaşayan ölür. Başa gelen gelir. Gece, karanlık; gündüz, durağan; gök, burçları olan; yıldızlar parlar; denizler kabarır; dağlar birer çivi; yer yayılıp döşenmiş; ırmaklar akağında akmakta. Gökte haber, yerde 'ibret' var. insanlar gidiyorlar (ölüyorlar) ve dönmüyorlar.

Öyle istedikleri için mi kalıyorlar, yoksa uyusunlar diye mi bırakılıyorlar? Ey güçlü topluluk! Nerede Semûd (toplumu), nerede Ad(toplumu)? Nerede babalar, atalar? Şükürle karşılanmayan iyilik nerede, ne oldu? Yadırganmayan zulüm nerede, ne oldu? Kus gerçek ve içinde günah bulunmayan bir antla ant içer ki, üzerinde bulunduğunuz dininizden daha sevgili bir din vardır 'Allah katında.'
Bu hutbenin tam metnini de aktaralım:

Kâinatın Efendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden bir­kaç yıl ön­ceydi.

Arapların Câhiliyye devrinde iki meşhur panayırından biri olan Hicaz’daki “Sûk-i Ukâz“ renk renk yüzlerce insanla dolup taşmıştı. İçlerinde pek çok Arap beliğleri de vardı. Bu sırada, kızıl tüylü bir deve üstünde yüz yaşını aşmış bir pir-i fani peydahlandı. Gözleri çukura kaçmış, yaşlılıktan iki büklüm olmuş, fakat ruhu aydınlık bu süvari, İyad kabilesinin büyüğü Kuss b. Saide idi. Cenab-ı Hakk’ın varlık ve birliğine, haşir ve neşre inanan Kuss, Arapların şâiri, hatibi ve hakîmi idi. Fesahatiyle dillere destan olmuş bu zât, dikkat kesilmiş ve derin bir sükûta dalmış yüzlerce insana beligane şöyle hitabediyordu:

“Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz! İbret alınız! Yaşayan ölür, ölen fena bulur! Olacak neyse olur. Yağmur ya­ğar, otlar biter; çocuklar doğar, an­ne­lerinin ve babalarının yerini alır. Derken, hepsi ölüp gider! Hadiselerin ardı ar­kası ke­silmez; hepsi birbirini kovalar. Kulak tutunuz, dikkat kesiliniz; gökte haber, yerde ibret alınacak şeyler var. Yeryüzü bir büyük dîvan, gökyüzü yük­sek bir tavan. Yıldızlar yürür, denizler du­rur. Gelen kalmaz, giden gelmez. Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar? Yoksa, orada kalıp da uykuya mı dalıyorlar? Yemin ederim, yemin ederim ki Allah’ın indinde bir din vardır ki şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir! Ve Allah’ın gele­cek bir peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır. Gölgesi başınızın üstüne geldi! Ne mutlu o kimseye ki ona iman eder; o da kendisine hidayet eyleye! Yazıklar olsun, ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta! Yazıklar olsun, ömür­leri gafletle geçen ümmetlere!

“Ey insanlar! Hani ya babalar, dedeler, atalar? Nerede soy sop? Hani o süs­lü saraylar ve mermer binalar yükselten Âd ve Semûd kavimleri? Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine, ‘Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?’ diyen Firavun’la Nemrud? Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe siz­den çok daha üstün idiler. Ne oldular? Bu yer, onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı. Kemikleri bile çürüyüp dağıldı. Evleri yıkılıp ıssız kaldı. Yerle­rini yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor. Sakın, onlar gibi gaflete düşmeyin, on­ların yolundan gitmeyin! Her şey fanidir; bâkî olan, ancak Allah’tır. Ki O, bir­dir, şeriki ve nâziri yoktur! İbâdet edilecek, ancak O’dur. Doğmamış ve do­ğur­mamıştır! Evvel gelip geçenlerde, bize ibret alacak şey çoktur! Ölüm bir ır­mak­tır. Girecek yerleri çok, ama çıkacak yeri yoktur! Büyük küçük hep göçüp gidi­yor! Giden geri gelmiyor! Kat’î bildim ki herkese olan, size ve bana da ola­cak­tır.”

Gariptir ki bu muazzam hitabesini verip, Hâtemü’l-Enbiya’­nın pek yakında geleceğini haber veren Kuss b. Saide, o anda kendisini dikkatle dinleyenler ara­sında, geleceğinden söz ettiği zâtın bulunduğundan habersizdi!

Câhiliyye devrinde Cenab-ı Hakk’ın kalplerine hidayet ihsan ettiği bahti­yarlardan biri olan Kuss b. Saide’nin bu hitabesinden az zaman sonra Kâinatın Efendisine nübüvvet ve risâlet geldi.

Fakat Kuss, bu sırada hayata gözlerini yummuştu. Haliyle, pek yakında ge­leceğini müjdelediği Efendimizle görüşmek kendisine nasip olmadı.

Aradan yıllar geçti...

Benî İyad’ın muvahhid ve Hz. İsa’nın dinine mensup bulunan büyüğü Câ­rûd b. Alâ adındaki zât, kavminin ileri gelenleriyle birlikte, vasıflarını öğren­mek üzere Re­sû­lul­lah Efendimizin huzuruna vardı. Peygamber Efendi­mize ne ile gönderildiğini sorup öğrendikten sonra, “Seni hak peygamber ola­rak gön­deren Allah’a yemin ederim ki senin vasfını İncil’de buldum. Seni, Meryem’in oğlu müjdeledi. Sana devamlı selam olsun ve seni gönderen Al­lah’a da ham­dolsun. Elini uzat. Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve sen, Allah’ın resûlüsün!” diyerek Müs­lüman oldu. Onu takiben de diğer arkadaşla­rı İslami­ye­te girdiler.

Bu durumdan fazlasıyla memnun olan Fahr-i Kâinat Efendimiz, sordu: “İçinizde Kuss b. Saide’yi bilen var mı?”

Cârûd, “Elbette yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Hepimiz onu biliriz. Hu­susan ben, hep onun yolunda gidenlerdenim!”

Bunun üzerine Resûl-i Zîşan Efendimiz şöyle buyurdular:

“Kuss b. Saide’nin bir zamanlar Sûk-i Ukâz’da bir deve üze­rinde, ‘Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak neyse olur!’ diye okuduğu hutbesi hiç hatırımdan çıkmaz. O, bir hayli söz daha söylemişti. Zannetmem ki hepsi hatırımda kalmış olsun!”

Mecliste hazır bulunan Hz. Ebû Bekir (r.a.) atılarak, “Yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Ben de o gün Sûk-i Ukâz’da hazırdım. Kuss b. Saide’nin söylediği sözler hep hatırımdadır. Müsaade buyurursanız okuyayım!”

Sonra da mezkûr hutbeyi başından sonuna kadar huzur-u Ri­sâ­let­te okudu.
Bunun üzerine heyetten de bir kişi ayağa kalktı ve Kus­s’­un şiirlerinden bir­kaçını daha okudu. Bu şiirlerinde de o, Harem-i Şerif’­te, Hâşimoğullarından Mu­hammed’­in (a.s.m.) peygamber gönderileceğini açıkça zikr ve beyan et­miş­ti.

Bütün bunlardan sonra Re­sû­lul­lah Efendimiz de, Câ­hi­liy­ye devrinde hida­yet yolunu bulmuş bu bahtiyar için şöyle buyurdu:

“Ümit ederim ki Cenab-ı Hak, kıyamet gününde Kuss b. Sai­de’­yi ayrı bir üm­met olarak haşreder!”Kâinatın Efendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden bir­kaç yıl ön­ceydi.

Salih Suruç - Peygamberimizin Hayatı

Görüldüğü gibi Muhammed şiirlere pek meraklı, Ümeyye'nin şiirlerini sorduğu gibi bunun şiirlerini de sormuş, üstelik birazını da ezberlemiş!

Bu Turan Dursun'un aktardığı hutbenin aynısı ama Turan Dursun özet olarak aktarmış. Hutbenin Kur'an'daki yerlerine geçmeden önce bazı açıklamalar yapmak gerek. Gördüğünüz gibi hutbede bir peygamberin geleceği haber veriliyor, doğrudur, o zamanlar millet sürekli peygamberler beklerdi ve sürekli birileri; "ben peygamberim" diye ortaya çıkardı. Asıl ilginci, alıntı yaptığım yazıda da denildiği gibi, direk olarak "Muhammed" ismini de söylemiştir şiirinde, ilgili şiir şöyle:

"Doğu, batı., öksüzlük, topluluk.. Savaş, barış., yaş, kuru.. Tatlı, tuzlu.. Güneşler, aylar, rüzgarlar, yağmurlar.. Gece, gündüz.. Dişiler, erkekler.. Karalar, denizler.. Taneler, bitkiler.. Babalar, analar.. Toplu­luklar, dağınıklıklar.. Peşpeşe gelen alametler.. Nur (Işık), karanlık.. Varlık, yokluk.. Rab ve putlar.. Halk saptı.. Üreyip doğan.. Diri gömülüp yok olan.. Terbiye, biçilip gitmiş.. Zengin ve yoksul.. İyi ve kötü.. Gafiller helak olsun.. İşçi, işini iyi yapsın.. Emel sahibi, emel peşine düşmesin.. Hayır, Allah birdir. Doğmamış ve doğurulmamıştır. İlk yaratan da, son yaratan da, öldüren de, sonra dirilten de odur. Erkeği ve dişiyi yaratan O'dur. Dünya ve ahiretin Rabbi O'dur.

Şimdi ey İyad halkı! Nerede Ad ve Semud kavmi? Nerede babalar ve dedeler? Nerede hastalar ve yaşlılar? Hepsinin varacakları bir son var­dı. Kuss, kulların Rabbine, yeri bir döşek gibi döşeyen'e yemin eder ki, sûra üflendiği, halkın çağrıştığı, yerin aydınlandığı, öğütçünün öğüt verdiği, rahmetten ümit kesenin kenara itildiği, hakkı düşünenin gerçe­ği gördüğü günde hepinizin birer birer haşr olunacağına yemin eder. Meşhur gerçekten, parlak nurdan, en büyük hedeften sapan kimseye; kudret sahibi Allah'ın hüküm verdiği, uyarıcı Muhammed (s.a.v.)'in ha­zır bulunduğu, yardımcının bulunmadığı, adalet terazisinin kurulduğu, kusurların ortaya döküldüğü, bir grup insanın Cennete, bir grubun da çılgın alevli ateşe gittiği günde yazıklar olsun!,."(5)
Muhammed ismi ya bu şiiri okuyan kişi Muhammed'e yaranmak istediği için geçiyor bu şiirde, kendi ekliyor araya ya da "Muhammed" bir isim değildir, sıfattır, "övülen, övülmüş" anlamında, Kuss b. Saide gelecek peygambere bu sıfatı yakıştırıyor övmek için. Tabi farklı açıklamalarım da var bunun için, eğer birisi çıkar da Kuss b. Saide'nin bir mucize gerçekleştirdiğini filan söylerse detaylıca inceleriz.

Genel olarak hutbenin Kur'an ile birebir aynı olduğu görünüyor zaten ama yine de altını çizdiğim yerlerin Kur'an'da yerlerini bulalım:

Şiir: ...Gece, karanlık; gündüz, durağan; gök, burçları olan; yıldızlar parlar; denizler kabarır; dağlar birer çivi; yer yayılıp döşenmiş...
Kur'an: Burçları olan göğe andolsun. (Buruc Suresi, 1)Kur'an: Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer çivi yapmadık mı? (Nebe Suresi, 6-7)
Zaten dağların birer çivi ve yeryüzünün yayılıp döşenmiş olduğuyla ilgili ayetleri vermiştim, gökyüzünün bir yükseltilmiş bir tavan olduğu da birçok yerde geçiyor:
Ve yükseltilmiş olan o tavana... (Tur Suresi, 5)

Devam edelim:

Şiir: Nerede Semûd (toplumu), nerede Ad(toplumu)? Nerede babalar, atalar?
Kur'an: Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi. (Ankebut, 38)
Kur'an pek çok yerde eskileri anlatır ve; "onlar sizden daha zengin ve güçlülerdi, ama onları bile harap ettik" diyerek muhataplarını korkutmaya çalışır, devam edelim:
Şiir: Yemin ederim, yemin ederim ki Allah’ın indinde bir din vardır ki şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir!
Kur'an: ...Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır... (Ali İmran Suresi, 19)

Devam edelim:

Şiir: Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine, ‘Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?’ diyen Firavun’la Nemrud? Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe siz­den çok daha üstün idiler. Ne oldular?

Kur'an: Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.” (Naziat Suresi, 24)

Kur'an: Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)

Kur'an: Ey münafıklar! Sizler tıpkı kendinizden evvel yaşayıp giden, münafık kimseler gibisiniz. Onlar kuvvetçe sizden daha güçlü, servetçe sizden daha zengin ve sayıca daha kalabalıktılar. (Tevbe Suresi, 69)

Kur'an: Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nasıl oldu, baksınlar. Onlar yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından, kendilerinden daha üstündüler. Fakat Allah, onları günahları sebebiyle aldı (öldürdü). Ve onlar için (onları), Allah’a karşı koruyacak hiç kimse olmadı. (Mü'min Suresi, 21)

Bir başkası:

Şiir: Her şey fanidir; bâkî olan, ancak Allah’tır. Ki O, bir­dir, şeriki ve nâziri yoktur! İbâdet edilecek, ancak O’dur. Doğmamış ve do­ğur­mamıştır!

Kur'an: Yerin üstünde ne varsa fânîdir. Ancak, yuce ve comert olan Rabbinin varligi bakidir. (Rahman Suresi, 26-27)

Kur'an: O, doğurmamış ve doğmamıştır. (İhlas Suresi, 3)

Devam:

Şiir: "Doğu, batı., öksüzlük, topluluk.. Savaş, barış., yaş, kuru.. Tatlı, tuzlu.. Güneşler, aylar, rüzgarlar, yağmurlar.. Gece, gündüz.. Dişiler, erkekler..
Kur'an: Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık. (Zariyat Suresi, 49)

Burada direk olarak söylemese de Kuss'un da her şeyin iki çift olduğunu düşündüğü anlaşılıyor, bu çiftlik inancı Çin mitolojisinde "ying-yang" olarak geçer. Devam edelim:

Şiir: İlk yaratan da, son yaratan da, öldüren de, sonra dirilten de odur. Erkeği ve dişiyi yaratan O'dur. Dünya ve ahiretin Rabbi O'dur.

Kur'an: Öldüren de dirilten de O'dur. Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. (Necm Suresi, 44-45)

Kur'an: Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” (Şuara Suresi, 24)

Devam ediyoruz:

Şiir: Kuss, kulların Rabbine, yeri bir döşek gibi döşeyen'e yemin eder ki, sûra üflendiği, halkın çağrıştığı, yerin aydınlandığı, öğütçünün öğüt verdiği, rahmetten ümit kesenin kenara itildiği, hakkı düşünenin gerçe­ği gördüğü günde hepinizin birer birer haşr olunacağına yemin eder. Meşhur gerçekten, parlak nurdan, en büyük hedeften sapan kimseye; kudret sahibi Allah'ın hüküm verdiği, uyarıcı Muhammed (s.a.v.)'in ha­zır bulunduğu, yardımcının bulunmadığı, adalet terazisinin kurulduğu, kusurların ortaya döküldüğü, bir grup insanın Cennete, bir grubun da çılgın alevli ateşe gittiği günde yazıklar olsun!,.

Yer ile ilgili ayetleri zaten vermiştim, Kur'an'a göre de döşek gibi döşenmiş, yayılmıştır diğerlerinden devam edelim, bunları topluca ele alalım, şu ayetler Sûr'a üfürülmesinden, üfürüldükten sonra yerin aydınlanmasından ve peygamberlerle şahitlerin getirileceğinden bahseder:

Ve sur’a üfürülmüş, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olanlar ölmüşlerdir. Sonra ona (sur’a) bir defa daha üfürüldüğü zaman onlar ayağa kalkarak bakınırlar. Ve Rabbinin nuru ile yeryüzü aydınlandı. Ve kitap ortaya kondu. Peygamberler ve şahitler getirildi. Ve onların aralarında onlara zulmedilmeksizin hak ile hüküm verildi. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir. (Zümer Suresi, 68-70)
Bu ayetler de Sur'a üfürüldükten sonra herkesin bir araya haşrolunacağından(toplanacağından), inanmayanların kenara itilip cezalandırılacağından ve inananın gerçeği görüp ödüllendirileceğinden bahseder:

De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek, ama insanların çoğu bilmezler.” (Casiye Suresi, 26)

Allah’ın düşmanları o gün ateşe haşrolunurlar. Böylece onlar (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilirler. (Fussilet Suresi, 19)

Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussilet Suresi, 30)

Zaten bunlar bütün Müslümanlarca bilinen ve Kur'an'da çokça tekrarlanan masallar, her Müslüman adı gibi bilir ama ben yine de ayetlerle göstereyim dedim. Devam edelim; bu ayetlerde ise hiçbir yardımcının bulunmadığı, adalet terazisinin kurulduğu, kusurların ortaya döküldüğü anlatılmaktadır, inananların cennete, inanmayanların alevli ateşe gideceğini söyleyen ayetleri bir üstte verdim:

Bütün sırların ortaya döküleceği o kıyamet günü, artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. (Tarık Suresi, 10)

...Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır. (Ankebut Suresi, 25)

Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Şairin bir başka şiiri şöyle:

"Aşırı tutkusuyla gönül andı onu.Arasında gündüz olan geceleri yad etti. Bulutlardan boşalan sağanak yağmur, Damlaları arasında ateş vardı.Ateş ışığı gözleri kamaştırıyordu.Şimşek parıltısı, gözler önünde uçuyordu.Sağlam köşklerde hayırlar vardı.Diğerleri ise, ıssız ve bomboştu.Yeri durduran, yüce dağlardır.Denizlerin suları ise engindir.

Yıldızlar, gece karanlığında parlar,Bunların döndüğünü her gün görürüz.Sonra güneşi, gecenin ayı kışkırtır.Hepsi birbirini hızla takib eder. Büyük, küçük karışık olan her şey, Gün gelir toprağa girer, mezar olur. Şaşmayan kalblerin tahminleri bile,Bir çok şeyi kavrayamaz, aciz kalır. Doğruyu görüp ibret alan kimseler için, Benim bu söylediklerim, Allah'a giden yolu gösterir."(6)
Sanırım artık buna ayet vermeye gerek yok, Kur'an'da anlatılanlarla tamamen aynı.

Herhalde bu kadarı yeterlidir. Peki Kur'an Muhammed'in Kur'an'ı mı yoksa Kuss'un mu? Gördüğünüz gibi şiirler ile ayetler birebir aynı. Kuss b. Saide Kur'an'ın en büyük kaynaklarından biri görünüşe göre. Şimdi başkalarıyla devam edelim:

Yesar, siyer kitabının baş kısmında semavatm, yeryüzünün, Güneş ile Ay'ın ve diğer yaratıkların yaratılması hakkında Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'e ait güzel bir şiir nakletmiştir. İbn Hişam ise bu şiirin Ümeyye b. Ebi Salt'a ait olduğunu söylemiştir. Sözü edilen şiir şudur:

«Övgü ve methimi, Allah'a hediye ederim. Beğenilmiş sözümü za­man durdukça eskitecek hiç birşey yoktur. Bu sözümü, fevkinde başka bir Rab ve ilâh bulunmayan en yüce melike sunuyorum. O melik, hiç kimseye boyun eğmez.

Dikkat et ey insan, çukura yuvarlanmaktan sakın, sen hiç bir şeyini Allah'a karşı gizleyemezsin.

Allah ile beraber başka bir tanrıya tapmaktan sakın.
Çünkü doğru yol ortaya çıkmıştır.
O'nun şefkatine sığın, cinler de onun şefkatini umarlar.
Sen benim ilâhımsm Ey Rabbim, ümidimsin.
Seni Rab olarak seçtim, senden başka ikinci bir ilâha boyun eğecek değilim.

Sen ki lütuf ve rahmetinle,
Musa'yı elçi ve çağrıcı olarak gönderdin.
O'na dedin ki: Harun ile birlikte Firavun'a gidin.
O ki taşkınlık etmiştir, onu Allah'a davet edin.
O'na deyin ki: Sen mi şu yeri kazıksız olarak tesbit ettin ve onu bu sakin halinde meydana getirdin?
O'na deyin ki: Sen mi şu gökleri sütunsuz olarak diktin, insaf et, sen mi bunu bina ettin?
O'na deyin ki: Sen mi göğün ortasını aydınlatıcı kıldın, gece karanlı­ğı bastırdığında Ay'ı sen mi oraya yerleştirdin?
O'na deyin ki: Sabah olunca kim Güneş'i Dünya'ya gönderir?
Işığı Dünya'ya varınca kuşluk vakti her taraf aydınlanır.
O'na deyin ki: Topraktaki bitkileri kim yeşertir?
Hububat, toprağı kabartarak yükselir.
Ondan çıkan taneler, bitki başlarında bulunur.
Bunda da aklı başında olan kimseler için ibretler vardır.

Sen kendi lütfunla ey Rabbim, Yunus'u kurtardın,
Oysa o balığın karnında bir kaç gece kalmıştı.
Ey Rabbim, senin adını teşbih ile anarsam günahımın çok olduğunu görürüm. Ancak sen, benim hatalarımı bağışlarsın.

Ey kulların Rabbi, benim üzerime bağış ve rahmetini gönder, malı­mı ve çocuklarımı bereketli kıl, mübarek yap.»(7)

Yine ayet vermeye gerek yok, zaten şiirde anlatılanların çoğunun ayetlerdeki yerleri gösterildi yukarıda, Musa ve Harun olayını, Yunus olayını zaten biliyorsunuz, Kur'an'a göre de bitkileri Allah yeşertir ve bitkiler toprağı kabartarak yükselir. Bunlar zaten bilindik şeyler, Kur'an'la birebir aynı. Zeyd b. Amr'a ait başka bir şiir:

Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, kendi şiirlerinin birinde şöyle demiş:

"Dünya durdukça övgü ve sitayişlerimi, Beğenilen sözlerimi, kendisinden daha üst, Bir İlah ve daha yüksek bir hükümdar, Ve kendisine denk bir Rab bulunmayan, Allah'a hediye ve ithaf ediyorum."

Bu şiirin, Ümeyye b. Ebi's-Salt'a ait olduğunu söyleyenler de olmuş­tur. Doğrusunu Allah bilir. Muhammed b. İshak, Zübeyr b. Bekkar ve di­ğerlerinin rivayetlerine göre Zeyd b. Amr, tevhide dair bir şiirinde de şöyle demiştir:

"Ağır kayalar yüklenen yerin teslim olduğu Allah'a yöneldim, o yer ki, dümdüz oldu, düzelince de onu, Tespit etmek için üzerine dağlar yerleştirdi. Tatlı ve berrak suları taşıyan bulutların yöneldiği, Allah'a yöneldim, o bulutlar ki, her nereye sevk edilirlerse, emre itaat ederler, gönderildikleri, Beldelere sağanak sağanak yağmur yağdırırlar. Rüzgarların kendisine yöneldiği Allah'a yöneldim. O rüzgarlar ki, halden hale dönüp giderler."(8)

Diğerlerine zaten yukarıda değindik, ayetleri yukarıda görebilirsiniz fakat şunun Kur'an'daki karşılığını da verelim:

Şiir: Tatlı ve berrak suları taşıyan bulutların yöneldiği, Allah'a yöneldim, o bulutlar ki, her nereye sevk edilirlerse, emre itaat ederler, gönderildikleri, Beldelere sağanak sağanak yağmur yağdırırlar.

Kur'an: Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak.(Nur Suresi, 43)
Kur'an'a göre de Allah bulutları sevk ediyor, ayrıca dolu yağdırıp onunla istediğini vuruyor, ilginç... Şu da muallaka şairlerinden Zuheyr b. Ebî Sulmâ'nın bir şiirinden bir beyit:

Kim ölümün sebeplerinden korkarsa, merdivenle göğün kapılarına yükselse bile, ölümün sebepleri ona ulaşır. (9)
Kur'an'a göre de ölümden kaçış yoktur, "gök kapıları" ve "merdivenle göğe çıkılması" da Kur'an'da işlenir:

Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma. (En'am Suresi, 35)
Bu konuda ayrıntılı inceleme için şu linke tıklayabilirsiniz:

http://dinsizdeist.blogspot.ae/…/mirac-masalnn-kaynaklar.ht…

Başka bir kaynaktan şiirlere devam edelim, yine Zuheyr b. Ebî Sulmâ'ya ait başka bir şiir:

Gördüm ki Allah haktır, arttı,
Bu düşüncemden sonra Allah korkum,
Bilmez misin Allah Tübba'yı helak etti,
Lokman b. Ad'ı ve Adiyâ'yı da helak etti,
Bunlardan daha önce de Zü 'l-Karneyn'i,
Firavun'un ordusunu ve Necaşıyi de helak etti.

Kur'an'da Lokman ve Zülkarneyn övülür, helak edilmemişlerdir gerçi ama yine de bu isimlerin Araplarca bilindiği ve Kur'an'ın da bu masalları devam ettirip ibretler, öğütler vermeye çalıştığı ortada. Ayrıca Araplar Allah adını kullanarak çok beddua ederlerdi, bunu Kur'an'da da sıkça görüyoruz, Urve b. el-Verd'e ait bir şiir:

Allah kahretsin o çapulcuyu ki geceleyin,
Taşlık ve bataklıklardan geçip deve kesilen yerlerde yaşar
Allah'ın memleketlerini gez, zengin olmaya çalış
Ya bolluk içinde yaşarsın ya da ölüp mazur görülürsün

Kur'an'dan bir ayet:

...Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! (Tevbe Suresi, 30)
Her şeyin yok olup sadece Allah'ın kalacağına dair Zuheyr b. Ebî Sulmâ'dan bir örnek:

Hiçbir varlığı kalıcı ve sonsuz görmüyorum,
Sadece yüksek dağlar, gök, toprak
Ve Rabbimiz kalıcıdır
Bir de sayılı giinlerimiz ve geceler kalıcıdır

Kur'an'dan bununla ilgili bir ayet vermiştim yukarıda, burada tekrar vermek gereksiz. Zeyd B. Amr'dan başka bir şiir aktaralım:

İnsan ve şeytan cinlerini kendimden uzaklaştırdım,
Mert ve cesur kişi böyle yapar,
Ne Uzza’ya taparım ne de iki kızına,
Ne de Tasm Oğullarının iki putuna,
Aklımın ermediği çocukluğumda,
Rabb bildiğim Hubel'e de tapmam,
Büyüyüp kendimi kurtardığımda tek bir Rabb 'e mi,
Yoksa bin Rabb'e mi tapacağım.
Bilmez misin Allah yok etti,
Yolunu şaşırmış birçok kimseyi,

İyi olanları ise bıraktı,
Onların küçükleri büyüsün diye,
Kişi elbet bir gün gerçeği yakalayacak,
Aynen susuz bir dalın yeşillenmesi gibi.
Ben ancak Rahman'a Rabb 'imize kul olurum,
Şefkatli Rabb'im günahlarımı bağışlasın diye,
Allah 'tan Rabb'inizden daima korkun,
Böyle olursanız felakete uğramazsınız,
İyilerin yurdu cennet,
Kafir'lerin ise yakıcı cehennem.
Dünyada rezildirler, ölünce de,
Gönülleri sıkıp daraltan azapla karşılaşırlar.

Kur'an'la benzerliği ortada, ayet vermeye gerek yok, zaten bazılarını yukarıda işledik. İşte bu şairler Kur'an'ın en büyük kaynaklarından, devam edelim:

Zii'l-Kanıeyn'in peşine koştum; fakat yetişemedim
Az kaldı Davud'u da görecektim
Ebedi olmak ise mümkün değildir
Hepimiz son bulacağız
Sadece tanrı ve onun vech-i mabudu hariç

Bu da Abid b. el-Abras'ın bir şiiri. Anlaşılan Zülkarneyn çok ünlüymüş eski Araplarda, onu Kur'an'a almasalar olmazmış. Yukarıda her şeyin yok olup sadece Allah'ın baki kalacağına dair örnek vermiştim, şimdi bu şiirde geçen "vech"i de içeren bir versiyonunu vereyim:

Allah ile beraber sakın başka bir tanrıya tapma. Ondan başka tanrı yoktur. Allah'ın vechinden (zatından veya O'nun rızasına uygun olanından) başka her şey yok olucudur. Hüküm O'nundur ve ancak O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88)
Muhammed'in belki de en önemli vahiy kaynağı Muhammed'in eşi Hatice'nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'dir, ondan bir şiir aktaralım:

Bazı insanlara nasihat ettim şöyle dedim
Ben uyarıcıyım, sakın kimse sizi aldatmasın,
Yaratıcınızdan başka ilahlara tapmayın,
Sizi buna çağırırsalar deyin aramızda büyük bir engel var~
Tesbih ederiz o arşın sahibini ona sığınırız,
Daha önce de Cudi ve Cumud dağları onu tesbih etti,

Gök kubbesi altında her şey ona hizmet eder,
Kimse onun egemenliğinden kaçamaz,
Gördüğümüz hiçbir şeyin parlaklığı baki değildir,
İlah bakidir, mal ve evlat helak olur,
Hürmüze hazineleri bir fayda sağlamadı,
Ad kavmi de uğraştı ama ebedi olamadı,
Süleyman da, bütün milletler,
Emrinde olduğu halde insanlar cinler
Kur'an'la benzerlik ortada, şiirde geçen konuları zaten yukarılarda işlemiştik. Şimdi Kuss b. Saide'den bir şiir daha verelim:

Ölüm habercisi! Ölüler mezarlarında
Üzerlerinde parça parça ipek kalıntıları
Bırak onları nasılsa bir gün çağrılacaklar
Uykularından uyandıklarında dağılacaklar
Sonunda yeni bir şekle girecekler
Yeni bir yaratılış, aynen ilk yaratılış gibi
Bir kısmı çıplak, bir kısmı giyinik,
Bir kısmının elbisesi yeni, bir kısmının da eskimiş olarak
Zaten bu şiirdeki benzerlikler de belli ölülerin uyanacakları, çıplak olacakları, yeni bir yaratılışla ahirete geçecekleri filan İslam'ın temel konularıdır, herkes bilir yani ama birkaç ayet verelim yine:

İnkâr edenler dediler ki: 'Siz büsbütün parçalanıp dağıtıldıktan sonra mutlaka yeni bir yaratılışa tabi tutulacağınızı bildiren bir adamı size gösterelim mi?' (Sebe Suresi, 7)
Tamam bu şairler putları reddeden birer hanif olabilirler ama sözleri neden Kur'an'la bu kadar benzerlik gösterir? Kelimesi kelimesine? İşte bunlar ilginçtir. Varaka'dan bir şiir daha:

Amr'ın oğlu! Doğru yolu buldun nimete erdin,
Allah'ın yakıcı ateşinden kendini kurtardın,
Rabb'e boyun eğerek, onun dışında yoktur Rabb,
Azgınların putlarını terk ederek,
Aramış olduğun dini bularak,
Rabbini tek bir Rab olarak kabulden hiç şaşmadın,
Güzel bir diyarda bulunuyorsun,
Orada eğlenir devamlı ikramlar görürsün

Orada Allah dostuyla karşılaşırsın,
İnsanları ateşe iten zorbalardan olmazsın,
Rabbinin rahmeti ulaşır elbet insana,
Yerin yetmiş kat altında bulunsa da,
Korkulu bir diyarı ziyaret ettiğimde derim,
Bana merhamet eyle, düşmanlarımı muzaffer eyleme,
Bana merhamet eyle, onlar cinlerden umarken,
Benim ilahım sensin, Rabbim ve ümidim,
Duaları kabul eden Rabb'e boyun eğerim,
Asla davetçiye kulak vermeyen kimselere ise boyun eğmeyi kabul etmem.
Bu kadar da olmaz! dediğinizi duyar gibiyim ama şaşırmayın vahiy denilen şey bunlardır işte, bu kaynaklardan gelir, diğer pek çok kaynak dışında. Ümeyye'den bir şiir daha verelim:

Rabbimizin alametleri apaçıktır,
Bunları ancak inkarcılar tartışır,
Gece ve gündüz yaratılmış, hepsi,
Belli bir ölçüyle ortaya çıkarlar,
Sonra Yüce Rab, gündüzü ortaya çıkarır,
Işıkları yayılan güneş vasıtasıyla,
Hanif dininden başka her din,
Kıyamet günü Allah katında yalandır.
Yukarıda da vermiştik ama biraz daha peygamber adları ve eski kavimlerin geçtiği şiirlerden verelim, Adiyy b. Zeyd el-Ibadi'nin bir şiiri:

Nerede bu toprakların sahipleri,
Nuh halkı Sonra Ad ve Semud.
Selame b. Cendel:

Davud yapımı sağlam bir zırh
Yarılıp kabuğundan çıkmış bakla tanesi gibi
Eski kavimlerden, Zuheyr b. Ebi Sulma:

Sonra bu savaşta uğursuz çocuklarınız doğar,
Ad kavminden Ahmer gibi, savaşta süt emerler savaşta sütten kesilirler
Zuheyr b. Ebi Sulma, İrem Kavmi:

Diğerlerini ise görürsün ki zırhlarını hazırlamışlar
İrem 'den beri gelen Davud yapımı zırhlarını.

http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/…/1560393703_200519090107.…

Yine muallaka şairlerinden Amr b. Külsüm'ün bir şiiri:

Ölüm bize nerede olsak yetişecektir. Çünkü biz ona mukadderiz, o da bize mukadderdir.

Bu da ayet:

Her nerede olsanız olun, ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda da olsanız... (Nisa Suresi, 78)

http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/2317.pdf

Ulaşabildiğim şiirler sınırlı olduğu için şimdilik bu kadar yeter. Zaten bunlar şiirlerin Kur'an'ın önemli kökenlerinden biri olduğunu net bir şekilde gözler önüne seriyor, fazla bile vermişimdir belki de. Yine de bulabildiğim şiirleri eklemeye devam edeceğim. Konuyla ilgili olarak şu linkleri de incelemenizi öneririm:

slam Öncesi Dönemde Vahiy,Şairlik ve Cinler

Lokman ve Öğütleri

Kur'an'ın Arap ve Yabancı Atasözlerinden Alıntıları
------------------------------------------------------------------------------------------

(1) (4) (5) (6)İbn Kesir, Büyük İslâm Tarihi, 2. Cilt,7. Bölüm, Çağrı Yayınları’ndan.
(2)http://dilaverkom.blogcu.com/sakku-s-sadr/2575884
https://www.youtube.com/watch?v=Ht6q5f734Yc
(3)Kurtubi,El Camiul Ahkamul Kur'an, Naziat Suresi, 30. ayetin tefsiri.
(7)İbn Kesir, Büyük İslâm Tarihi, 1. Cilt, 2. Bölüm, Çağrı Yayınları’ndan.
(8)İbn Kesir, Büyük İslâm Tarihi, 2. Cilt, 8. Bölüm, Çağrı Yayınları’ndan.
(9)http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/920/11483.pdf

Diğer alıntıların kaynakları makale içerisinde verilmiştir.

Gönderen dinsizdeist zaman: 16:35

 
KUR'AN DAKİ GARİP KELİMELER
kitap.mollacami.com
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 81
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

  • 3 years later...
On 13.01.2017 at 19:24, tolonbey yazdı:

İşte böyleee,

 
Mustafa Aksoy hat einen Link geteilt.
· 11 Min

ÜNLÜ ARAP ŞAİRİ Ümeyye Bin Ebi's-Salt'dan KURANA Alınan ŞİİRLER

------------------Ümeyye İslam'da çok önemlidir,
hatta Muhammed;''''''''''''' ' '"şiirleri iman etmiş ama --- kendi etmemiş"''''''''''''' demiştir onun için, hatta şu ayetler onun hakkında inmiştir:

--------------------Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz hâlde, onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat. Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik.

Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir:(arap kültürüişleri güçleri İT,KÖPEK,MAYMUN,DOMUZ der dururlar en başları.Başı öyle olunca GIÇI AMANALLAH)

Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur;
kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur.
İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler. (Araf 175-176)
-
Ayetlere göre demek ki Muhammed'den önce Ümeyye peygamber seçilmiş ki ona ayetler verilmiş,
-
sonra da geri alınmış.
Bu çelişkiler bir tarafa biz Ümeyye'yi aktarmaya devam edelim, Muhammed'in ünlü şakku's sadr(göğsünün yarılması) olayı da ondan alıntıdır, olay şöyle:

İshak b. Bişr, Said b. Müseyyeb'in şöyle dediğini rivayet eder:
-
Ümeyye b. Ebi's-Salt'm kızkardeşi Faria, Mekke fethinden sonra Rasûlullah (s.a.v.)'m yanına geldi. Akıllı, basiretli ve güzel bir kadındı. Rasûlullah (s.a.v.), onu beğenirdi. Bir gün ona şöyle sordu:

- Ey Faria! Kardeşin Ümeyye'nin şiirlerinden ezberinde olan var mıdır?
- Evet... Bundan daha önemlisi, gördüğüm şöyle bir olay var. Onu sana anlatayım:

-----------------------Kardeşim Ümeyye bir sefere gitmişti. Dönünce ilk ola­rak bana uğradı. Kanepemin üzerine uzandı. Ben de elimdeki bir deriyi traş etmekle meşguldüm. Bir ara iki beyaz kuş veya beyaz kuş gibi iki yaratık evimin küçücük aydınlatma penceresine doğru geldi. Biri, pen­cerenin içine düşer gibi oldu. Diğeri de onu takib edip pencereye girdi, ilki, gelip Ümeyye'nin üzerine kondu.

Göğsü ile kasığı arasını yardı. Pençesini göğsünün içine daldırıp kalbini çıkardı, koklamaya başladı. Diğer kuş, ona seslendi:

- Anladı mı? -Evet...
- Islah oldu mu?
- Hayır...

Böyle dedikten sonra kalbi tekrar yerine koydu. Yardığı yer, bir an­da kapanıverdi. Sonra da o kuşlar, uçup gittiler.

Bu hadiseyi gördükten sonra --------Ümeyye'ye yaklaştım. Uyandırmak için onu elimle sarstım. Uyanınca kendisine, "Bir şey hissediyor mu­sun?" diye sordum. O da: "Hayır.. Sadece vücudumda bir halsizlik hisse­diyorum." dedi.
-
Ben, gördüğüm manzara karşısında irkilmiştim. Bana: "Neyin var? Seni irkilmiş görüyorum." dedi. Ben de olup bitenleri ona anlattım. Bana şu cevabı verdi: "Bana, bir hayır ve iyilik ulaştırılmak is­tendi ama sonra o, başka tarafa gönderildi." Böyle dedikten sonra şu şii­ri okumaya başladı:

Gözlerimi yumdum ama boşaldı yaşlar.
Sahib olduğum yakinî bilgi gibi,
Konuşkan bir okuyucusu olan beratım yok.
Çepeçevre kor ateşle sarılıp yanan biri miyim?
Yoksa kadife koltuklu ve iyi kimselere,
Vaad edilen Cennet'e mi gireceğim ben?
Cennetle Cehennem, iyi ve kötü amel bir olmaz.
Bunlara giden yollar da aynı değildir.
Bunlar iki gruptur, bir grup Cennet'e gider.
Oradaki yeşillik ve bahçelerle sarmaş dolaş olur.
Diğer grup, Cehennem'e gider, orası ne kötü yerdir!
Bu kalpler sözleşdi, bîr hayra yönelince,
Engeller çıktı karşısına, dünya onları,
Cennet istemekten menedip bahtsız kıldı.
Allah kahretsin, o dünya hırsım,
Kul, nefsini çağırıp kınadı, zira o,
Allah tarafından gözetlendiğini biliyordu.
Nefs, ne diye bu hayata rağbet ediyor?
Ne kadar yaşasa da ölüm, onu yakahyacaktır.
Genç yaşta ölmese bile, ihtiyarlıkta mutlaka Ölecektir.
Ecel şarabının kasesini insan, elbet yudumlayacaktır!"

----------------------Bu şiiri okuduktan sonra Ümeyye, ailesinin yanına döndü. Çok geç­meden baktım ki insanlar, baygın haldeki Ümeyye nin yanma gidiyor­lar. Bana haber ulaşınca gittim, baktım ki o, yere yatırılmış, üzeri de örtülü. Yanına vardığımda bir çığlık atıp gözlerim açtı,evinin tavanına baktı, sesini yükselterek şöyle dedi: "Emrinize amadeyim. Buyurun. İş­te huzurunuzdayım. Ne malım var ki beni kurtarsın. Ne aşiretim var ki beni korusun." Sonra tekrar bayıldı. Yine bir çığlık atınca, ben; "Adam öldü artık." dedim. Gözlerini açıp evinin tavanına dikti; sesini yükselte­rek şöyle dedi:

"Emrinize amadeyim. Buyurun, işte huzurunuzdayım. Elimde bir beratım yok ki kendimi savunayım. Aşiretim yok ki onlara dayanıp güç­leneyim."

Sonra tekrar bayıldı. Bir çığlık atıp gözlerini açtı, evinin tavanına bakıp şöyle dedi:
-
"Emrinize amadeyim. Buyurun, işte huzurunuzdayım. Nimetlerle beslendim ama hep günah işledim. Allahım! Eğer bağışlaya-caksan bütün günahlarımı bağışla. Hangi kul ki sana tapar, elemi yok­tur onun."
-
Böyle dedikten sonra tekrar bayıldı. Yine bir çığlık atarak şöyle de­di:
-
"Hayat ne kadar uzasa da mutlaka, . Bir zaman gelir ki yok olup gider. Keşke hakikatler bana göründüğü an, Bir dağ başında davar otlatsaydım ben."
-
Bu şiiri de okuduktan sonra kardeşim Ümeyye vefat etti. Rasûlullah (s.a.v.) bana dedi ki:
_____________________________________________________
-
"Ey Faria! Senin kardeşinin durumu, Allah'ın kendisine ayetlerini verdiği, sonra da kendisinden geri aldığı kimsenin durumu gibidir."
-______________________________________________________
"Gamlarım, geceleyin yola koyuldular,(1)
Bunun bir de rüyalı versiyonu vardır, ama sonuç aynı, göğsü yarılıp kalbi temizleniyor, Muhammed'in olayının aynısı,
-
Bunun asıl kökeni ise Zerdüştlük dinidir(2). Hadislerde ayrıntılı geçmekle beraber, Kur'an'da şöyle geçmektedir:
----------------------------------------------------------------------------------------
Göğsünü senin için şerhetmedik mi (yarıp genişletmedik mi)? Ve senin yükünü kaldırıp attık. Ki o (yük) senin sırtını bükmüştü. (İnşirah 1-2)
------------------------------------------------------------------------------------------
Bu ayet hakkındaki temel görüş, "şakku's sadr" olayını anlattığıdır. Muhammed bilen her kişiden Ümeyye Bin Ebi Salt'ın şiirlerini sormuştur, Müslim'de şöyle bir hadis var:

2282 - Amr İbnu'ş-Şerrîd, babasından (Şerrîd'den naklen radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir gün ben Resülullah'ın bineğinin arkasına binmiştim. Bir ara bana:

"Hafızanda Ümeyye İbnu Ebi's-Salt'ın şiirinden birşeyler var mı?" diye sordu. Ben:

"Evet!" deyince:

"Söyle!" dedi. Ben kendisine bir beyt okudum. O yine:

"Devam et!" dedi. Ben bir beyt daha okudum. O yine,

"Söyle!" emretti. Böylece kendisine yüz beyit okudum."

Müslim, Şiir 1, (2255).
Bu da sahihliği tartışılmaz hadislerden, peki soralım sizce neden bu kadar ilgilenmiştir Ümeyye ile? Hem kız kardeşine soruyor, hem başkalarına? Bu işte bir tuhaflık yok mu? Yok tabi, Muhammed Kur'an'a (ç)alıntılar yapmayı çok severdi. Durum böyle olunca da Ümeyye'nin izlerini sıkça görüyoruz Kur'anda.Sözde kalbi kabul etmemiş, ıslah olmamış, inadından Müslüman olmamış ama bunların sonradan Müslümanlarca uydurulmuş hikayeler oldukları belli,
-
sonuçta Kur'an adamın söylediği şiirlerden ibaret, neden iman etsin ki?
-
Başka örneklere geçelim, yukarıda Ümeyye'nin kız kardeşinden aktarılan şiirde gördüğümüz, "cennet-cehennem" tasvirleri, "nefs-ecel-dünya hırsı" ile ilgili söylenenler aynen Kur'an'da da çok kez vurgulanır bildiğiniz gibi.
-
Şimdi Turan Dursun'un "Kutsal Kitapların Kaynakları I-II-III" isimli şaheserinden Ümeyye'nin görüşlerini toplu halde görelim, Ümeyye İbn Ebi's-Salt'a göre:

-----------------------"Yalnızca bir Tanrı vardır. Bu Tanrı, var olan her şeyi yönetir. O, bir nur perdesi içinde, Arş’ındadır. İnsan gözü, bu nur perdesini aşamadığı için Tanrı'yı göremez. Bu perde, mukaddes gök melekleriyle kuşatılmıştır.
--
Bunlar, 'saf saf dizilmiş'tir. Kimi Arş'ı taşıyor, kimi sessizce Tanrı'nın vahyini dinliyor. Bunlar arasında Cibril (Cebrail), Mikail ve diğer bazıları, en yüksek yeri almışlardır. Dünyada hiçbir şey kalıcı değildir. Her yaşayan, er geç ölür, çürür. Tek kalıcı, kutsallık ve 'celal sahibi' olan Tanrı'dır. Hiçbir zaman yok olmayan O'dur yalnızca."

-
NOT: Bazılarına kendi yorumumu da kattım, bu cümlelerimden anlaşılır zaten.

Ümeyye'nin bu düşüncelerinin de aynını Kur'an'da bulabiliyoruz;
•1 Tanrı olması
-
•Perdenin ardında olması(aşağıda da ayet verilmiştir)

•Arşın melekler tarafından taşınması,

•Cibril ve Mikail'in yüksek rütbeli meleklerden sayılması,

•Her nefsin ölümü tadacak olması, sadece Tanrı'nın sonsuz yaşamının olduğu inancı.

Aşağıda bazılarının ayetlerini verdim, bunları zaten bilirsiniz tek tek ayet vermeye gerek var mı?Örneğin bir ayet vereyim,meleklerin arşı taşımasıyla ilgili,ola ki birileri bu ne kadar saçma,Kur'an'da yok deyip beni yalancı ilan eder;
===================================================
Hakka:17=Melekler onun çevresindedirler; o gün Rabbinin arşını onlardan başka sekiz tanesi yüklenir.

Mümin:7=Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek tesbih ederler; O’na inanırlar. Müminler için: "Rabbimiz! İlmin ve rahmetin herşeyi içine almıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla; onları cehennemin azabından koru" diye bağışlanma dilerler.
Ümeyye'nin bununla ilgili şiiri ise şöyle:

"Allah'ı yüceltip tazim edin, O, tazime layıktır. Semadadır Rabbimiz, yüee Arş üzerindedir. İnsanlar alttadır, gökte taht kurmuştur. Arş'ımn boyu uzundur, gözlerin açısı dışındadır. Onun altında melekleri uzun boylu görülür."
----------------------------------------------------------------------------------------
Ümeyye'nin bir şiirinde şöyle denir:

"Tanrı'dır O. Varlıkların yaratıcısıdır. Tüm yaratıklar, birer cariye ve köle niteliğinde O'nun buyruğuna, isteyerek boyun eğmede."
Şu şiirlerin de Ümeyye'nin olduğu söylenir:

"Bütün insanlar, Tanrı'nın halkıdır. Yeryüzünde (evrende) tek hükümran, O'dur."

"Ve O Tanrı ki, yaratıklardan hiç kimse, mülkünde O'nunla çekişemez, bir hak ileri süremez. Yaratıklar O'nu birlemese de O Birdir."
----------------------------------------------------------------------------------------
Bir de şu var ki çok önemlidir;

Celaleddin Süyûtî'nin (ö. Hicri 911/ Miladi 1505) El İtkân Fi Ulumi'l-Kur'an adlı ünlü (kaynak) kitabında, "cennet" ve "cehennem" de, Kur'an'daki gibi ve Kur’an'dan önce Ümeyye'nin şiirlerinde anlatıldığı açıklanır.
-
Ümeyye'nin bir şiirinde "cinan" (cennetler) şöyle anlatılır:

"Asıl bahçeler cennetlerdedir. Gölgelikler oluşturmakta. Ve o gölgeliklerde, göğüsleri yeni tomurcuklanmış kızlar var. O cennetlerdeki sedir ağaçları dikensizdir'"
Kur'an'daki yerini bulalım şimdi de;
-
Nebe:33=Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar...
Görüyorsunuz ya bu ayet aynen Ümeyye'den alınmış.

İkisinde de ''göğüsleri yeni tomurcuklanmış'' kızlardan bahsediliyor. -------------------------------------------------------------------------------------Turan Dursun Ümeyye'nin bu şiiri hakkında bir de şunları yazar ki, asıl önemli dediğim yer burası;

"Cennet"lerdeki "sedir ağacı" için Arapçada pek rastlanmayan ve "garip" sözcükler arasında gösterilen "mahzût" (dikensiz) sözcüğü Kuran'da da kullanılmakta. Vâkıa Suresinin 28. ayetinde, "Ve dikensiz sedir ağaçlarında..." denmekte. Aynı surenin 30. ayetinde de bu ağaçların, "uzayıp giden gölgelikler" oluşturduğu anlatılmakta. Dikensiz anlamındaki "mahzût" sözcüğünün "garip" (yadırganan) sözcüklerden olmasından ötürü, İslam öncesi Araplarda kullanılıp kullanılmadığı sorulmuş, az da olsa, kullanıldığına Ümeyye'nin yukarıdaki şiiri, "tanık" gösterilmiş.
-
Aynı şiirde, "cennet" ve "bahçeleri"yle ilgili anlatılanlar, "göğüsleri tomurcuklanmış kızlar"ıyla birlikte Kur'an'ın Nebe' Suresi'nde de anlatıldığı görülmekte:

Tanrı'ya karşı gelmekten sakınanlara, kurtuluş var. Bahçeler, bağlar var. Göğüsleri yeni tomurcuklanmış yaşıt kızlar var. Ve içki dolu kadehler var (cennette)." (Ayet 31-34.)
-
İlgili ayeti Turan Dursun da vermiş bunun yanında bir de ''garip'' sözcüklerden bahsetmiş. Kur'an'da 700 kadar garip kelime denen anlamı bilinmeyen kelime vardır
-
,Bunların anlamları daha sonra alimler tarafından araştırılıp bulunmuştur. Ve gariptir ki Ömer bile bilmiyordu bunların(bunlardan bazılarının) anlamlarını.Şimdi sonrasında vereceğim kaynaktan şunu alıntılıyorum;
-
Kur'an-ı Kerim'de garip kelimeler unvanı verilen bir takım kelimeler vardır ki, bunların mânaları herkes tarafından kavranılmamaktadır. Bunlar 700 kadar sayılmıştır. Bunların hemen hepsi Hazreti Abdullah İbni Abbas'tan rivayet olunmuştur. O canlı bir lügattir: "Şiir Arap divanıdır, Kur'an'da bir kelimenin mânası kapalı kalırsa şiire müracaat eder, divanlardan onun mânasını anlamaya çalışırız.'' derdi.
-sssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss
Hazreti Ömer'den "Tehavvüf" kelimesinin mânası sorulduğu zaman: "Şiir divanlarınıza bakın, onlar sizi aldatmaz. Cahilîyet şiirinde kitabınızın tefsirini, kelâmınızın mânasını bulabilirsiniz" demiştir.
ssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssssss
-
http://kitap.mollacami.com/k…/kurandaki-garip-kelimeler.html
-
Kaynaktan devamını okuyabilirsiniz.İslam alimleri Kur'an'ı İslam öncesi şiirlerden tefsir etmişlerdir,
……......……......………......……......…...……………......…...…...……...…...………...…………...…...-
Kur'an'daki anlamını bilmedikleri kelimeleri şairlerden öğrenmişlerdi.
Müslümanlara şiirlere bakmalarını emretmişlerdir, Ömer bile düşünün Ömer bile! Bu nedenle şiirler Kur'an'ın kaynakları oldukları gibi aynı zamanda Kur'an'ın tefsirleri de olmuşlardır. Apaçık olan Kur'an'ın; "cahiliye" diye küçümsediği şairler olmadan anlaşılamaması ilginç.
……...……...…......……………............………...…...…...…...…………......…...…......…...…...…......
Şimdi yine Turan Dursun'dan başka bir şiire geçelim;
-_______________________________________________________________________________________
"Zu'l-Karneyn, benim 'muslim' dedemdir. Yeryüzünde bir hükümdar olarak yücelmişti. Ama bunak olmamıştı. Doğuya ve batıya ulaştı. Yol gösteren iyilikseverden sağlayacağı mülk-egemenlik yollarını aradı. Varıp, güneşin dönüş yerindeki battığı yeri gördü. Kara balçıklı bir suda batıyordu güneş."(Arapcasmdan, olduğu gibi çevirdim- T.D.)
-____________________________________________________________________________
Bu şiirde kullanılan sözcüklerin çoğu, aynen Kur'an'ın konuyla ilgili ayetlerinde de geçmekte.

-

Yani devlet kurmuş olan (Yemen'de) "Himyeriler"in de "iki boynuzlusu vardı. Bu şiirlere de yansımıştır. "Zu'l-Karneyn" iki sözcükten oluşturulmuş: "Zu" (yerine göre za ve zi de olabiliyor) ve "Karneyn" sözcüklerinden. Yemen'deki söz konusu toplumun hükümdarlarının adları da "Zu"luydu genellikle.Buna bakarak, "Zu'l-Karneyn"in bu toplumun hükümdarlarından biri olduğuna hükmeden ciddi yazarlar bile var.Bana göreyse başka kaynaklardan yansımalarla ve bu arada Büyük İskender'in de etkisiyle oluşmuş bir masalın kahramanıdır buradaki Zu'l-Karneyn de. Olabilir ki, Muhammed, "Zu'l-Karneyn"i, "Himyeriler"de, bunların şiirlerinde görmüştür. Kur'an'a da buralardan alıp geçirmiştir. Niye olmasın? "İman"ın da, "hikmet"in de, "şeriat"ın da "Yemenli" olduğunu söylememiş miydi?

Şiire bakın sonra da şu ayete;

-

Kehf:86=Güneşin battığı yere varınca, onu kara balçıklı bir suda batar buldu. Orada (kâfir) bir kavim gördü. “Ey Zülkarneyn! Ya (onları) cezalandırırsın ya da haklarında iyilik yolunu tutarsın” dedik.

-
Gördüğünüz gibi aynı,''kara balçıklı bir suda'' batıyormuş güneş, Muhammed bu masalı da olduğu gibi İslam öncesi şiirlerden almış.''Müslim'' kelimesine bakıp da aldanmayın,bu İslam sonrası bir şiir değildir, Turan Dursun bu konuya genişçe yer verir, yukarıda ismini verdiğim kitabında, Muhammed ''Müslim'', ''hanif'' gibi kelimeleri bile İslam öncesi kaynaklardan aşırmıştır.

-

Şiire göre de Zülkarneyn doğuya ve batıya ulaşmış Kur'an'a göre de, yukarıda verdiğim ayette Güneş'in battığı yere gittiği yazıyor, bakınız şu ayette de Güneş'in doğduğu yere gittiği yazıyor, nasıl gitmişse!

-

Kehf:90=Güneşin doğduğu yere ulaşınca, onu kendileriyle güneş arasına örtü koymadığımız bir halk üzerine doğar buldu.
Görüyorsunuz ya noktasına,virgülüne kadar aynılar!

-

Bu sefer Turan Dursun'un "Allah" isimli eserinden alıntılara devam edelim:

Daha önce de değindiğim gibi, Kur'an'da da sık sık eskilerin masalları anlatılıp bunlar birer ibret konusu yapılmaktadır. Demek ki bu tip kullanımlar Araplarda yaygındı.

-
"Yedi Askı" ("el muailekatu's.-Seb'a") şairlerinden kimine göre İslam dönemine kavuştuğu halde (ileri sürülen ölm. tarihi: 627) müslüman olmayan, kimine göre Müslümanlık'tan kısa bir süre önce ölen (Bkz. Dr.Şevki Dayf, El Asru'l-Cahili, s. 302.)

-

Zübeyr İbn Ebi Sülma'nın bir şiiri:

İçinizde olanı sakın ha, "Allah'tan" gizlemeye çabalamayın. Gizli kalsın diye çaba göstermeyin. Ne denli gizlenirse gizlensin; "Allah onu bilir" Cezası ertelenir; bir "kitap"a konur; "hesap günü"ne (Kıyamete) biriktirilir, ya da ivedilik gösterilip öç alınır.

(Bkz. Zevzeni, Şerhu Mual-lekati's-Seb', Beyrut, s. 81; Dr. Şevki

Dayf, El Asru'l-Cahili, Mısır, s. 303; Dr Toshihiko Izutsu, a.g.k., s. 84.)

-

Aslında bunun hakkında ayet vermeye gerek yok, herkes bilir bunları ama yine de veriyorum:

“Rabbimiz! Şüphesiz sen, gizlediğimizi de, açığa vurduğumuzu da bilirsin. Yerde ve gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.” (İbrahim Suresi, 38)

-

Halbuki üzerinizde gözetleyici melekler var, şerefli yazıcı (melekler). Her ne yaparsanız bilirler." (İnfitar Suresi, 10-12)

-

Kitap ortaya konur. Suçluları, kitabın içindekilerden korkuya kapılmış görürsün. “Eyvah bize! Bu nasıl bir kitaptır ki küçük, büyük hiçbir şey bırakmadan hepsini sayıp dökmüş!” derler. Onlar bütün yaptıklarını karşılarında bulurlar. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez. (Kehf Suresi, 49)

-

Şu hâlde, kim mü’min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız. (Enbiya Suresi, 94)

-

Eğer Allah, insanları kazandıkları yüzünden hemen cezalandıracak olsaydı, yerkürenin sırtında hiçbir canlı bırakmazdı. Ne var ki, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet süreleri gelince, (gerekeni yapar). Çünkü Allah, kullarını hakkıyla görmektedir. (Fatır Suresi, 45)

-

Şimdi başka kaynaklardan örneklere geçelim:

Evrenin,yeryüzünün ve dağların Rabbi,Gökleri yarattı.
Görebileceğimiz direkler üstünde olmadan 7 tane yarattı.
Yeryüzünü yarattı ve oraya sizler sarsılmayın diye sabit dağlar yerleştirdi.
Onları mükemmelleştirdi ve parlayan güneş ve ayın ışıklarıyla süsledi.
Karanlıkta üstlerine parlayan yıldızlar koydu ki,
Onların ışıkları oklardan da yücedir.

Onları mükemmelleştirdi ve parlayan güneş ve ayın ışıklarıyla süsledi.
Karanlıkta üstlerine parlayan yıldızlar koydu ki,
Onların ışıkları oklardan da yücedir.
Bu Ümeyye'nin bir şiiri,

-

şimdi bu şiirin Kur'an'daki yerlerine bakalım:

Şiir: Görebileceğimiz direkler üstünde olmadan 7 tane yarattı.

-
Şiir: Yeryüzünü yarattı ve oraya sizler sarsılmayın diye sabit dağlar yerleştirdi.

-

Sure: Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik. (Lokman Suresi, 10)
Gördüğünüz gibi Kur'an'daki yerlerini de bulduk.

-

Şimdi şahsın bir diğer şiirine bakıp Kur'an'daki yerlerini bulalım:

-

Yücelik,zafer ve egemenlik üstüne olsun Rabbim,
Çünkü seni yücelikte hiç kimse geçemez.
Sen kendinden başka hiçbir kral bulunmayan bir kralsın
Sana yüzler eğilir ve etrafında bir ışık perdesi arkasından tapınılırVe seni ışıklar çevreler ve ışık nehirleri etrafındadır.Seni gözler idrak edemez.

Tahtının ayaklarındaki ve çevrendeki melekler seni hamd etmekten yorgun düşerler
Çünkü O yaratan ve yoktan var edendir.
Ayetler:

-

Şura=51:Allah, bir insanla ancak vahiy yoluyla, yahut perde arkasından konuşur. Yahut bir elçi gönderip, izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz O yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

-

Haşr=23: O, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. O, mülkün gerçek sahibi, kutsal (her türlü eksiklikten uzak), barış ve esenliğin kaynağı, güvenlik veren, gözetip koruyan, mutlak güç sahibi, düzeltip ıslah eden ve dilediğini yaptıran ve büyüklükte eşsiz olan Allah’tır. Allah, onların ortak koştuklarından uzaktır.

http://www.fatherzakaria.net/books/qaf/pdf/55-Episode.pdf

-

Burada Zeyd b. Amr'ın bir şiiri ile birlikte paylaşıyorum Ümeyye'nin şiirini:

"Ve o orayı yayıp döşedikten sonra mahlukatı yaydı,
Orada onlar kıyamet gününe kadar oranın sakinleri olarak kalacaklardır."(3)

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------

"Yüzümü teslim ettim, ağır kayalar taşıyan arzın teslim olduğu o kimseye; Orayı mükemmel düzenledi ve orası mükemmelleşince kudretiyle sağlamlaştırdı onu ve üzerlerine dağları bıraktı."(3)

Ayetler:

Lokman=10: Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.

-

Naziat:30: Ve ardından yeryüzünü düzenleyip yaymıştır.
Bu ayette de şiirlerdeki"deha-ha" kelimesi kullanılmış, "yayıp döşemek" anlamında. Mucizeciler bu ayetten dünyanın yuvarlaklığını hatta geoitliğini çıkarıyorlar da o yüzden belirtmek istedim, ilgili yazıma şuradan ulaşabilirsiniz:

http://dinsizdeist.blogspot.com/…/ayet-iddia-kaynak-bundan-…

-

Zaten şiirin ikinci dizesi de Kur'an'la aynı, bütün canlılar kıyamete kadar dünyada kalacaklardır.

Başka bir şiir:

İmam Ahmed b. Hanbel İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlullah (s.a.v.),

-

Ümeyye'nin şu şiirini doğrulamıştı:

"Sağ ayağının altında erkek ve sığırlar, Sol ayağının altında kartallar var. Aslan da kapana tutulmuş haldedir. Her gece sonu güneş kızıl görünür. Rengi, gül gibi olur. Kırbaçlanmadan, işkence görmeden, Rahatça üzerimize doğmak istemez."(4)

-
Hadislerde geçer bu olay:

-

Ebu Bekr el-Hüzelî,İbn Abbas'm şöyle dediğini rivayet eder:

"Allah'ı bırakıpta bana tapan bir milletin üzerine doğmam."

diyen güneşi, 70.000 melek uyarıp kendisine "Doğ hadi doğ" demedikçe doğmaz.

Doğ­maya yüz tutunca da, onu doğdurmamak için bir şeytan gelir,

ama gü­neş, iki boynuzu arasından doğarak onu yakar.

Gurup vakti batmaya yüz tutunca da Allah'a yönelip secde ederken bir şeytan gelip, secdesine engel olmak ister.

Güneş, onun iki boynuzu arasında batar ve onu ya­kar.(4)

-

Ümeyye'den bu kadar şiir yeterlidir herhalde.

Kuss Bin Saide El İyadi

İslam aleminde meşhur bir şairdir, Ukaz panayırındaki hutbesi Müslümanlarca çok övülür, şimdi bu hutbeyi aktaracağım. Gariptir ki bu hutbeyi peygamber olmadan önce Muhammed de dinlemiş ve insanlara aranızda bilen var mı diye sormuştur,

-

önce Turan Dursun'un "Allah" isimli eserinden aktaralım:

İslam öncesinin "hutbe"lerinde, yani "söz ustalığı"na örnek gösterilen seslenişlerde de "Allah" adına yer verildiğini görmekteyiz: Ünlü söz ustalarından Kus İbn Saide'nin (ölm. yak.

-

600.) ünlü "hutbe"si:

"Ey halk! Dinleyin, belleyin: Yaşayan ölür. Başa gelen gelir.

Gece, karanlık; gündüz, durağan; gök, burçları olan; yıldızlar parlar; denizler kabarır;

dağlar birer çivi; yer yayılıp döşenmiş; ırmaklar akağında akmakta.

Gökte haber, yerde 'ibret' var.

insanlar gidiyorlar (ölüyorlar) ve dönmüyorlar.

Öyle istedikleri için mi kalıyorlar,

yoksa uyusunlar diye mi bırakılıyorlar?

Ey güçlü topluluk! Nerede Semûd (toplumu),

nerede Ad(toplumu)?

Nerede babalar, atalar?

Şükürle karşılanmayan iyilik nerede, ne oldu?

Yadırganmayan zulüm nerede, ne oldu?

Kus gerçek ve içinde günah bulunmayan bir antla ant içer ki,

üzerinde bulunduğunuz dininizden daha sevgili bir din vardır 'Allah katında.'

-
Bu hutbenin tam metnini de aktaralım:

-

Kâinatın Efendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden bir­kaç yıl ön­ceydi.

Arapların Câhiliyye devrinde iki meşhur panayırından biri olan Hicaz’daki “Sûk-i Ukâz“ renk renk yüzlerce insanla dolup taşmıştı.

İçlerinde pek çok Arap beliğleri de vardı.

-

Bu sırada, kızıl tüylü bir deve üstünde yüz yaşını aşmış bir pir-i fani peydahlandı.

Gözleri çukura kaçmış, yaşlılıktan iki büklüm olmuş, fakat ruhu aydınlık bu süvari, İyad kabilesinin büyüğü Kuss b. Saide idi. Cenab-ı Hakk’ın varlık ve birliğine, haşir ve neşre inanan Kuss, Arapların şâiri, hatibi ve hakîmi idi.

-

Fesahatiyle dillere destan olmuş bu zât, dikkat kesilmiş ve derin bir sükûta dalmış yüzlerce insana beligane şöyle hitabediyordu:

-

                    “Ey insanlar! Geliniz, dinleyiniz, belleyiniz! İbret alınız!

Yaşayan ölür,

ölen fena bulur!

Olacak neyse olur.

Yağmur ya­ğar,

otlar biter;

çocuklar doğar,

an­ne­lerinin ve babalarının yerini alır.

Derken, hepsi ölüp gider!

Hadiselerin ardı ar­kası ke­silmez;

hepsi birbirini kovalar.

Kulak tutunuz,

dikkat kesiliniz;

gökte haber,

yerde ibret alınacak şeyler var.

Yeryüzü bir büyük dîvan, gökyüzü yük­sek bir tavan.

Yıldızlar yürür,

denizler du­rur.

Gelen kalmaz

giden gelmez.

Acaba vardıkları yerden hoşnut olup da mı kalıyorlar?

Yoksa, orada kalıp da uykuya mı dalıyorlar?

Yemin ederim,

yemin ederim ki Allah’ın indinde bir din vardır ki şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir!

Ve Allah’ın gele­cek bir peygamberi vardır ki gelmesi pek yakındır.

Gölgesi başınızın üstüne geldi!

Ne mutlu o kimseye ki ona iman eder; o da kendisine hidayet eyleye!

Yazıklar olsun, ona isyan ve muhalefet edecek bedbahta!

Yazıklar olsun, ömür­leri gafletle geçen ümmetlere!

-

“Ey insanlar! Hani ya babalar, dedeler, atalar?

Nerede soy sop?

Hani o süs­lü saraylar ve mermer binalar yükselten Âd ve Semûd kavimleri?

Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine,

‘Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?’

diyen Firavun’la Nemrud?

Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe siz­den çok daha üstün idiler.

Ne oldular?

Bu yer, onları değirmeninde öğüttü, toz etti, dağıttı.

Kemikleri bile çürüyüp dağıldı.

Evleri yıkılıp ıssız kaldı.

Yerle­rini yurtlarını şimdi köpekler şenlendiriyor.

Sakın, onlar gibi gaflete düşmeyin, on­ların yolundan gitmeyin!

Her şey fanidir; bâkî olan, ancak Allah’tır.

Ki O, bir­dir, şeriki ve nâziri yoktur! İbâdet edilecek, ancak O’dur.

Doğmamış ve do­ğur­mamıştır!

Evvel gelip geçenlerde, bize ibret alacak şey çoktur

Ölüm bir ır­mak­tır.

Girecek yerleri çok, ama çıkacak yeri yoktur!

Büyük küçük hep göçüp gidi­yor! Giden geri gelmiyor!

Kat’î bildim ki herkese olan, size ve bana da ola­cak­tır.”

-

Gariptir ki bu muazzam hitabesini verip, Hâtemü’l-Enbiya’­nın pek yakında geleceğini haber veren Kuss b. Saide, o anda kendisini dikkatle dinleyenler ara­sında, geleceğinden söz ettiği zâtın bulunduğundan habersizdi!

Câhiliyye devrinde Cenab-ı Hakk’ın kalplerine hidayet ihsan ettiği bahti­yarlardan biri olan Kuss b. Saide’nin bu hitabesinden az zaman sonra Kâinatın Efendisine nübüvvet ve risâlet geldi.

-

Fakat Kuss, bu sırada hayata gözlerini yummuştu. Haliyle, pek yakında ge­leceğini müjdelediği Efendimizle görüşmek kendisine nasip olmadı.

-

Aradan yıllar geçti...

Benî İyad’ın muvahhid ve Hz. İsa’nın dinine mensup bulunan büyüğü Câ­rûd b. Alâ adındaki zât, kavminin ileri gelenleriyle birlikte, vasıflarını öğren­mek üzere Re­sû­lul­lah Efendimizin huzuruna vardı. Peygamber Efendi­mize ne ile gönderildiğini sorup öğrendikten sonra,

-

“Seni hak peygamber ola­rak gön­deren Allah’a yemin ederim ki senin vasfını İncil’de buldum. Seni, Meryem’in oğlu müjdeledi. Sana devamlı selam olsun ve seni gönderen Al­lah’a da ham­dolsun. Elini uzat.

-

Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilâh yoktur ve sen, Allah’ın resûlüsün!” diyerek Müs­lüman oldu. Onu takiben de diğer arkadaşla­rı İslami­ye­te girdiler.

-

Bu durumdan fazlasıyla memnun olan Fahr-i Kâinat Efendimiz, sordu:

“İçinizde Kuss b. Saide’yi bilen var mı?”

Cârûd, “Elbette yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Hepimiz onu biliriz. Hu­susan ben, hep onun yolunda gidenlerdenim!”

Bunun üzerine Resûl-i Zîşan Efendimiz şöyle buyurdular:

“Kuss b. Saide’nin bir zamanlar Sûk-i Ukâz’da bir deve üze­rinde,

-

‘Yaşayan ölür, ölen fena bulur, olacak neyse olur!’ diye okuduğu hutbesi hiç hatırımdan çıkmaz. O, bir hayli söz daha söylemişti. Zannetmem ki hepsi hatırımda kalmış olsun!”

-

Mecliste hazır bulunan Hz. Ebû Bekir (r.a.) atılarak, “Yâ Re­sû­lal­lah!” dedi. “Ben de o gün Sûk-i Ukâz’da hazırdım. Kuss b. Saide’nin söylediği sözler hep hatırımdadır. Müsaade buyurursanız okuyayım!”

-

Sonra da mezkûr hutbeyi başından sonuna kadar huzur-u Ri­sâ­let­te okudu.
Bunun üzerine heyetten de bir kişi ayağa kalktı ve Kus­s’­un şiirlerinden bir­kaçını daha okudu. Bu şiirlerinde de o, Harem-i Şerif’­te, Hâşimoğullarından Mu­hammed’­in (a.s.m.) peygamber gönderileceğini açıkça zikr ve beyan et­miş­ti.

-

Bütün bunlardan sonra Re­sû­lul­lah Efendimiz de, Câ­hi­liy­ye devrinde hida­yet yolunu bulmuş bu bahtiyar için şöyle buyurdu:

-

“Ümit ederim ki Cenab-ı Hak, kıyamet gününde Kuss b. Sai­de’­yi ayrı bir üm­met olarak haşreder!”Kâinatın Efendisine peygamberlik vazifesinin verilmesinden bir­kaç yıl ön­ceydi.

Salih Suruç - Peygamberimizin Hayatı

Görüldüğü gibi Muhammed şiirlere pek meraklı, Ümeyye'nin şiirlerini sorduğu gibi bunun şiirlerini de sormuş, üstelik birazını da ezberlemiş!

-

Bu Turan Dursun'un aktardığı hutbenin aynısı ama Turan Dursun özet olarak aktarmış. Hutbenin Kur'an'daki yerlerine geçmeden önce bazı açıklamalar yapmak gerek.

-

Gördüğünüz gibi hutbede bir peygamberin geleceği haber veriliyor, doğrudur, o zamanlar millet sürekli peygamberler beklerdi ve sürekli birileri; "ben peygamberim" diye ortaya çıkardı.

-

Asıl ilginci, alıntı yaptığım yazıda da denildiği gibi, direk olarak "Muhammed" ismini de söylemiştir şiirinde, ilgili şiir şöyle:

-

"Doğu, batı., öksüzlük, topluluk.. Savaş, barış., yaş, kuru.. Tatlı, tuzlu.. Güneşler, aylar, rüzgarlar, yağmurlar.. Gece, gündüz.. Dişiler, erkekler.. Karalar, denizler.. Taneler, bitkiler.. Babalar, analar.. Toplu­luklar, dağınıklıklar.. Peşpeşe gelen alametler.. Nur (Işık), karanlık.. Varlık, yokluk.. Rab ve putlar.. Halk saptı.. Üreyip doğan.. Diri gömülüp yok olan.. Terbiye, biçilip gitmiş.. Zengin ve yoksul.. İyi ve kötü.. Gafiller helak olsun.. İşçi, işini iyi yapsın.. Emel sahibi, emel peşine düşmesin.. Hayır, Allah birdir. Doğmamış ve doğurulmamıştır. İlk yaratan da, son yaratan da, öldüren de, sonra dirilten de odur. Erkeği ve dişiyi yaratan O'dur. Dünya ve ahiretin Rabbi O'dur.

Şimdi ey İyad halkı! Nerede Ad ve Semud kavmi? Nerede babalar ve dedeler? Nerede hastalar ve yaşlılar? Hepsinin varacakları bir son var­dı. Kuss, kulların Rabbine, yeri bir döşek gibi döşeyen'e yemin eder ki, sûra üflendiği, halkın çağrıştığı, yerin aydınlandığı, öğütçünün öğüt verdiği, rahmetten ümit kesenin kenara itildiği, hakkı düşünenin gerçe­ği gördüğü günde hepinizin birer birer haşr olunacağına yemin eder. Meşhur gerçekten, parlak nurdan, en büyük hedeften sapan kimseye; kudret sahibi Allah'ın hüküm verdiği, uyarıcı Muhammed (s.a.v.)'in ha­zır bulunduğu, yardımcının bulunmadığı, adalet terazisinin kurulduğu, kusurların ortaya döküldüğü, bir grup insanın Cennete, bir grubun da çılgın alevli ateşe gittiği günde yazıklar olsun!,."(5)

-
Muhammed ismi ya bu şiiri okuyan kişi Muhammed'e yaranmak istediği için geçiyor bu şiirde, kendi ekliyor araya ya da "Muhammed" bir isim değildir, sıfattır, "övülen, övülmüş" anlamında, Kuss b. Saide gelecek peygambere bu sıfatı yakıştırıyor övmek için. Tabi farklı açıklamalarım da var bunun için, eğer birisi çıkar da Kuss b. Saide'nin bir mucize gerçekleştirdiğini filan söylerse detaylıca inceleriz.

Genel olarak hutbenin Kur'an ile birebir aynı olduğu görünüyor zaten ama yine de altını çizdiğim yerlerin Kur'an'da yerlerini bulalım:

-

Şiir: ...Gece, karanlık; gündüz, durağan; gök, burçları olan; yıldızlar parlar; denizler kabarır; dağlar birer çivi; yer yayılıp döşenmiş...

-
Kur'an: Burçları olan göğe andolsun. (Buruc Suresi, 1)Kur'an: Biz, yeryüzünü bir döşek, dağları da birer çivi yapmadık mı? (Nebe Suresi, 6-7)

-
Zaten dağların birer çivi ve yeryüzünün yayılıp döşenmiş olduğuyla ilgili ayetleri vermiştim, gökyüzünün bir yükseltilmiş bir tavan olduğu da birçok yerde geçiyor:
Ve yükseltilmiş olan o tavana... (Tur Suresi, 5)

-

Devam edelim:

Şiir: Nerede Semûd (toplumu), nerede Ad(toplumu)? Nerede babalar, atalar?

-
Kur'an: Âd ve Semûd kavimlerini de helâk ettik. Bu, onların (harap olmuş) yurtlarından size besbelli olmuştur. Şeytan, onlara işlerini süslemiş ve onları doğru yoldan alıkoymuştur. Hâlbuki onlar gözü açık kimselerdi. (Ankebut, 38)

-
Kur'an pek çok yerde eskileri anlatır ve; "onlar sizden daha zengin ve güçlülerdi, ama onları bile harap ettik" diyerek muhataplarını korkutmaya çalışır, devam edelim:
Şiir: Yemin ederim, yemin ederim ki Allah’ın indinde bir din vardır ki şimdi içinde bulunduğunuz dinden daha sevgilidir!

-
Kur'an: ...Muhakkak ki Allah'ın indinde dîn, İslâm'dır... (Ali İmran Suresi, 19)

-

Devam edelim:

Şiir: Hani ya, dünya varlığından gururlanıp da kavmine, ‘Ben sizin en büyük Rabbiniz değil miyim?’ diyen Firavun’la Nemrud? Onlar, zenginlikçe, kuvvet ve kudretçe siz­den çok daha üstün idiler. Ne oldular?

-

Kur'an: Sonra da (firavun) dedi ki: “Ben sizin çok yüce Rabbinizim.” (Naziat Suresi, 24)

-

Kur'an: Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni (Nemrut'u) görmedin mi! İşte o zaman İbrahim: Rabbim hayat veren ve öldürendir, demişti. O da: Hayat veren ve öldüren benim, demişti. İbrahim: Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir, dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez. (Bakara Suresi, 258)

-

Kur'an: Ey münafıklar! Sizler tıpkı kendinizden evvel yaşayıp giden, münafık kimseler gibisiniz. Onlar kuvvetçe sizden daha güçlü, servetçe sizden daha zengin ve sayıca daha kalabalıktılar. (Tevbe Suresi, 69)

-

Kur'an: Onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, onlardan öncekilerin akıbeti nasıl oldu, baksınlar. Onlar yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından, kendilerinden daha üstündüler. Fakat Allah, onları günahları sebebiyle aldı (öldürdü). Ve onlar için (onları), Allah’a karşı koruyacak hiç kimse olmadı. (Mü'min Suresi, 21)

-

Bir başkası:

Şiir: Her şey fanidir; bâkî olan, ancak Allah’tır. Ki O, bir­dir, şeriki ve nâziri yoktur! İbâdet edilecek, ancak O’dur. Doğmamış ve do­ğur­mamıştır!

-

Kur'an: Yerin üstünde ne varsa fânîdir. Ancak, yuce ve comert olan Rabbinin varligi bakidir. (Rahman Suresi, 26-27)

Kur'an: O, doğurmamış ve doğmamıştır. (İhlas Suresi, 3)

-

Devam:

Şiir: "Doğu, batı., öksüzlük, topluluk.. Savaş, barış., yaş, kuru.. Tatlı, tuzlu.. Güneşler, aylar, rüzgarlar, yağmurlar.. Gece, gündüz.. Dişiler, erkekler..

-
Kur'an: Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık. (Zariyat Suresi, 49)

Burada direk olarak söylemese de Kuss'un da her şeyin iki çift olduğunu düşündüğü anlaşılıyor, bu çiftlik inancı Çin mitolojisinde "ying-yang" olarak geçer.

-

Devam edelim:

Şiir: İlk yaratan da, son yaratan da, öldüren de, sonra dirilten de odur. Erkeği ve dişiyi yaratan O'dur. Dünya ve ahiretin Rabbi O'dur.

-

Kur'an: Öldüren de dirilten de O'dur. Doğrusu, çiftleri; erkek ve dişiyi, yaratan O'dur. (Necm Suresi, 44-45)

-

Kur'an: Mûsâ, “O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.” (Şuara Suresi, 24)

-

Devam ediyoruz:

Şiir: Kuss, kulların Rabbine, yeri bir döşek gibi döşeyen'e yemin eder ki, sûra üflendiği, halkın çağrıştığı, yerin aydınlandığı, öğütçünün öğüt verdiği, rahmetten ümit kesenin kenara itildiği, hakkı düşünenin gerçe­ği gördüğü günde hepinizin birer birer haşr olunacağına yemin eder. Meşhur gerçekten, parlak nurdan, en büyük hedeften sapan kimseye; kudret sahibi Allah'ın hüküm verdiği, uyarıcı Muhammed (s.a.v.)'in ha­zır bulunduğu, yardımcının bulunmadığı, adalet terazisinin kurulduğu, kusurların ortaya döküldüğü, bir grup insanın Cennete, bir grubun da çılgın alevli ateşe gittiği günde yazıklar olsun!,.

-

Yer ile ilgili ayetleri zaten vermiştim, Kur'an'a göre de döşek gibi döşenmiş, yayılmıştır diğerlerinden devam edelim, bunları topluca ele alalım, şu ayetler Sûr'a üfürülmesinden, üfürüldükten sonra yerin aydınlanmasından ve peygamberlerle şahitlerin getirileceğinden bahseder:

Ve sur’a üfürülmüş, Allah’ın diledikleri hariç, göklerde ve yerde olanlar ölmüşlerdir. Sonra ona (sur’a) bir defa daha üfürüldüğü zaman onlar ayağa kalkarak bakınırlar. Ve Rabbinin nuru ile yeryüzü aydınlandı. Ve kitap ortaya kondu. Peygamberler ve şahitler getirildi. Ve onların aralarında onlara zulmedilmeksizin hak ile hüküm verildi. Herkese yaptığının karşılığı tam olarak verilir. Allah, onların yaptıklarını en iyi bilendir. (Zümer Suresi, 68-70)

-
Bu ayetler de Sur'a üfürüldükten sonra herkesin bir araya haşrolunacağından(toplanacağından), inanmayanların kenara itilip cezalandırılacağından ve inananın gerçeği görüp ödüllendirileceğinden bahseder:

-

De ki: “Allah sizi yaşatıyor. Sonra sizi öldürecek, sonra da kendisinde şüphe olmayan Kıyamet gününde sizi bir araya getirecek, ama insanların çoğu bilmezler.” (Casiye Suresi, 26)

Allah’ın düşmanları o gün ateşe haşrolunurlar. Böylece onlar (öncekiler ve sonrakiler) biraraya getirilirler. (Fussilet Suresi, 19)

-

Şüphesiz “Rabbimiz Allah’tır” deyip de, sonra dosdoğru olanlar var ya, onların üzerine akın akın melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size (dünyada iken) va’dedilmekte olan cennetle sevinin!” (Fussilet Suresi, 30)

-

Zaten bunlar bütün Müslümanlarca bilinen ve Kur'an'da çokça tekrarlanan masallar, her Müslüman adı gibi bilir ama ben yine de ayetlerle göstereyim dedim. Devam edelim; bu ayetlerde ise hiçbir yardımcının bulunmadığı, adalet terazisinin kurulduğu, kusurların ortaya döküldüğü anlatılmaktadır, inananların cennete, inanmayanların alevli ateşe gideceğini söyleyen ayetleri bir üstte verdim:

-

Bütün sırların ortaya döküleceği o kıyamet günü, artık insan için ne bir kuvvet vardır, ne de bir yardımcı. (Tarık Suresi, 10)

...Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkâr edip tanımayacak; kiminiz kiminize lânet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır. (Ankebut Suresi, 25)

-

Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)

-
Şairin bir başka şiiri şöyle:

"Aşırı tutkusuyla gönül andı onu.Arasında gündüz olan geceleri yad etti. Bulutlardan boşalan sağanak yağmur, Damlaları arasında ateş vardı.Ateş ışığı gözleri kamaştırıyordu.Şimşek parıltısı, gözler önünde uçuyordu.Sağlam köşklerde hayırlar vardı.Diğerleri ise, ıssız ve bomboştu.Yeri durduran, yüce dağlardır.Denizlerin suları ise engindir.

Yıldızlar, gece karanlığında parlar,Bunların döndüğünü her gün görürüz.Sonra güneşi, gecenin ayı kışkırtır.Hepsi birbirini hızla takib eder. Büyük, küçük karışık olan her şey, Gün gelir toprağa girer, mezar olur. Şaşmayan kalblerin tahminleri bile,Bir çok şeyi kavrayamaz, aciz kalır. Doğruyu görüp ibret alan kimseler için, Benim bu söylediklerim, Allah'a giden yolu gösterir."(6)

-
------------------Sanırım artık buna ayet vermeye gerek yok, Kur'an'da anlatılanlarla tamamen aynı.

Herhalde bu kadarı yeterlidir. Peki Kur'an Muhammed'in Kur'an'ı mı yoksa Kuss'un mu? Gördüğünüz gibi şiirler ile ayetler birebir aynı. Kuss b. Saide Kur'an'ın en büyük kaynaklarından biri görünüşe göre. Şimdi başkalarıyla devam edelim:

Yesar, siyer kitabının baş kısmında semavatm, yeryüzünün, Güneş ile Ay'ın ve diğer yaratıkların yaratılması hakkında Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'e ait güzel bir şiir nakletmiştir.

-

İbn Hişam ise bu şiirin Ümeyye b. Ebi Salt'a ait olduğunu söylemiştir. Sözü edilen şiir şudur:

«Övgü ve methimi, Allah'a hediye ederim. Beğenilmiş sözümü za­man durdukça eskitecek hiç birşey yoktur. Bu sözümü, fevkinde başka bir Rab ve ilâh bulunmayan en yüce melike sunuyorum. O melik, hiç kimseye boyun eğmez.

Dikkat et ey insan, çukura yuvarlanmaktan sakın, sen hiç bir şeyini Allah'a karşı gizleyemezsin.

Allah ile beraber başka bir tanrıya tapmaktan sakın.
Çünkü doğru yol ortaya çıkmıştır.
O'nun şefkatine sığın, cinler de onun şefkatini umarlar.
Sen benim ilâhımsm Ey Rabbim, ümidimsin.
Seni Rab olarak seçtim, senden başka ikinci bir ilâha boyun eğecek değilim.

Sen ki lütuf ve rahmetinle,
Musa'yı elçi ve çağrıcı olarak gönderdin.
O'na dedin ki: Harun ile birlikte Firavun'a gidin.
O ki taşkınlık etmiştir, onu Allah'a davet edin.
O'na deyin ki: Sen mi şu yeri kazıksız olarak tesbit ettin ve onu bu sakin halinde meydana getirdin?
O'na deyin ki: Sen mi şu gökleri sütunsuz olarak diktin, insaf et, sen mi bunu bina ettin?
O'na deyin ki: Sen mi göğün ortasını aydınlatıcı kıldın, gece karanlı­ğı bastırdığında Ay'ı sen mi oraya yerleştirdin?
O'na deyin ki: Sabah olunca kim Güneş'i Dünya'ya gönderir?
Işığı Dünya'ya varınca kuşluk vakti her taraf aydınlanır.
O'na deyin ki: Topraktaki bitkileri kim yeşertir?
Hububat, toprağı kabartarak yükselir.
Ondan çıkan taneler, bitki başlarında bulunur.
Bunda da aklı başında olan kimseler için ibretler vardır.

Sen kendi lütfunla ey Rabbim, Yunus'u kurtardın,
Oysa o balığın karnında bir kaç gece kalmıştı.
Ey Rabbim, senin adını teşbih ile anarsam günahımın çok olduğunu görürüm. Ancak sen, benim hatalarımı bağışlarsın.

Ey kulların Rabbi, benim üzerime bağış ve rahmetini gönder, malı­mı ve çocuklarımı bereketli kıl, mübarek yap.»(7)

-

Yine ayet vermeye gerek yok, zaten şiirde anlatılanların çoğunun ayetlerdeki yerleri gösterildi yukarıda, Musa ve Harun olayını, Yunus olayını zaten biliyorsunuz, Kur'an'a göre de bitkileri Allah yeşertir ve bitkiler toprağı kabartarak yükselir. Bunlar zaten bilindik şeyler,

Kur'an'la birebir aynı.

-

Zeyd b. Amr'a ait başka bir şiir:

Zeyd b. Amr b. Nüfeyl, kendi şiirlerinin birinde şöyle demiş:

"Dünya durdukça övgü ve sitayişlerimi, Beğenilen sözlerimi, kendisinden daha üst, Bir İlah ve daha yüksek bir hükümdar, Ve kendisine denk bir Rab bulunmayan, Allah'a hediye ve ithaf ediyorum."

Bu şiirin, Ümeyye b. Ebi's-Salt'a ait olduğunu söyleyenler de olmuş­tur. Doğrusunu Allah bilir.

-

Muhammed b. İshak, Zübeyr b. Bekkar ve di­ğerlerinin rivayetlerine göre Zeyd b. Amr, tevhide dair bir şiirinde de şöyle demiştir:

"Ağır kayalar yüklenen yerin teslim olduğu Allah'a yöneldim, o yer ki, dümdüz oldu, düzelince de onu, Tespit etmek için üzerine dağlar yerleştirdi. Tatlı ve berrak suları taşıyan bulutların yöneldiği, Allah'a yöneldim, o bulutlar ki, her nereye sevk edilirlerse, emre itaat ederler, gönderildikleri, Beldelere sağanak sağanak yağmur yağdırırlar. Rüzgarların kendisine yöneldiği Allah'a yöneldim. O rüzgarlar ki, halden hale dönüp giderler."(8)

-

Diğerlerine zaten yukarıda değindik, ayetleri yukarıda görebilirsiniz fakat şunun Kur'an'daki karşılığını da verelim:

Şiir: Tatlı ve berrak suları taşıyan bulutların yöneldiği, Allah'a yöneldim, o bulutlar ki, her nereye sevk edilirlerse, emre itaat ederler, gönderildikleri, Beldelere sağanak sağanak yağmur yağdırırlar.

-

Kur'an: Görmez misin ki Allah, bulutları sevk eder. Sonra, onları kaynaştırıp üst üste yığar. Nihayet yağmurun, onların arasından yağdığını görürsün. O, gökten, oradaki dağ (gibi bulut)lardan dolu indirir de onu dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de geri çevirir. Bu bulutların şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alacak.(Nur Suresi, 43)

-
Kur'an'a göre de Allah bulutları sevk ediyor, ayrıca dolu yağdırıp onunla istediğini vuruyor, ilginç...

Şu da muallaka şairlerinden Zuheyr b. Ebî Sulmâ'nın bir şiirinden bir beyit:

Kim ölümün sebeplerinden korkarsa, merdivenle göğün kapılarına yükselse bile, ölümün sebepleri ona ulaşır. (9)

-
Kur'an'a göre de ölümden kaçış yoktur, "gök kapıları" ve "merdivenle göğe çıkılması" da Kur'an'da işlenir:

-

Eğer onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse; bir delik açıp yerin dibine inerek, yahut bir merdiven kurup göğe çıkarak onlara bir mucize getirmeye gücün yetiyorsa durma, yap! Eğer Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzere toplardı. O hâlde, sakın cahillerden olma. (En'am Suresi, 35)
Bu konuda ayrıntılı inceleme için şu linke tıklayabilirsiniz:

http://dinsizdeist.blogspot.ae/…/mirac-masalnn-kaynaklar.ht…

-

Başka bir kaynaktan şiirlere devam edelim, yine Zuheyr b. Ebî Sulmâ'ya ait başka bir şiir:

-

Gördüm ki Allah haktır, arttı,
Bu düşüncemden sonra Allah korkum,
Bilmez misin Allah Tübba'yı helak etti,
Lokman b. Ad'ı ve Adiyâ'yı da helak etti,
Bunlardan daha önce de Zü 'l-Karneyn'i,
Firavun'un ordusunu ve Necaşıyi de helak etti.

Kur'an'da Lokman ve Zülkarneyn övülür, helak edilmemişlerdir gerçi ama yine de bu isimlerin Araplarca bilindiği ve Kur'an'ın da bu masalları devam ettirip ibretler, öğütler vermeye çalıştığı ortada. Ayrıca Araplar Allah adını kullanarak çok beddua ederlerdi, bunu

-

Kur'an'da da sıkça görüyoruz, Urve b. el-Verd'e ait bir şiir:

-

Allah kahretsin o çapulcuyu ki geceleyin,
Taşlık ve bataklıklardan geçip deve kesilen yerlerde yaşar
Allah'ın memleketlerini gez, zengin olmaya çalış
Ya bolluk içinde yaşarsın ya da ölüp mazur görülürsün

-

Kur'an'dan bir ayet:

-

...Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar! (Tevbe Suresi, 30)
Her şeyin yok olup sadece Allah'ın kalacağına dair Zuheyr b. Ebî Sulmâ'dan bir örnek:

Hiçbir varlığı kalıcı ve sonsuz görmüyorum,
Sadece yüksek dağlar, gök, toprak
Ve Rabbimiz kalıcıdır
Bir de sayılı giinlerimiz ve geceler kalıcıdır

-

Kur'an'dan bununla ilgili bir ayet vermiştim yukarıda, burada tekrar vermek gereksiz. Zeyd

-

B. Amr'dan başka bir şiir aktaralım:

-

İnsan ve şeytan cinlerini kendimden uzaklaştırdım,
Mert ve cesur kişi böyle yapar,
Ne Uzza’ya taparım ne de iki kızına,
Ne de Tasm Oğullarının iki putuna,
Aklımın ermediği çocukluğumda,
Rabb bildiğim Hubel'e de tapmam,
Büyüyüp kendimi kurtardığımda tek bir Rabb 'e mi,
Yoksa bin Rabb'e mi tapacağım.
Bilmez misin Allah yok etti,
Yolunu şaşırmış birçok kimseyi,

İyi olanları ise bıraktı,
Onların küçükleri büyüsün diye,
Kişi elbet bir gün gerçeği yakalayacak,
Aynen susuz bir dalın yeşillenmesi gibi.
Ben ancak Rahman'a Rabb 'imize kul olurum,
Şefkatli Rabb'im günahlarımı bağışlasın diye,
Allah 'tan Rabb'inizden daima korkun,
Böyle olursanız felakete uğramazsınız,
İyilerin yurdu cennet,
Kafir'lerin ise yakıcı cehennem.
Dünyada rezildirler, ölünce de,
Gönülleri sıkıp daraltan azapla karşılaşırlar.

-

------------Kur'an'la benzerliği ortada, ayet vermeye gerek yok, zaten bazılarını yukarıda işledik. İşte bu şairler Kur'an'ın en büyük kaynaklarından, devam edelim:

-

Zii'l-Kanıeyn'in peşine koştum; fakat yetişemedim
Az kaldı Davud'u da görecektim
Ebedi olmak ise mümkün değildir
Hepimiz son bulacağız
Sadece tanrı ve onun vech-i mabudu hariç

Bu da Abid b. el-Abras'ın bir şiiri.

-

Anlaşılan Zülkarneyn çok ünlüymüş eski Araplarda, onu Kur'an'a almasalar olmazmış. Yukarıda her şeyin yok olup sadece Allah'ın baki kalacağına dair örnek vermiştim, şimdi bu

-

şiirde geçen "vech"i de içeren bir versiyonunu vereyim:

-

Allah ile beraber sakın başka bir tanrıya tapma. Ondan başka tanrı yoktur. Allah'ın vechinden (zatından veya O'nun rızasına uygun olanından) başka her şey yok olucudur. Hüküm O'nundur ve ancak O'na döndürüleceksiniz. (Kasas Suresi, 88)

-
Muhammed'in belki de en önemli vahiy kaynağı Muhammed'in eşi Hatice'nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel'dir, ondan bir şiir aktaralım:

-

Bazı insanlara nasihat ettim şöyle dedim
Ben uyarıcıyım, sakın kimse sizi aldatmasın,
Yaratıcınızdan başka ilahlara tapmayın,
Sizi buna çağırırsalar deyin aramızda büyük bir engel var~
Tesbih ederiz o arşın sahibini ona sığınırız,
Daha önce de Cudi ve Cumud dağları onu tesbih etti,

Gök kubbesi altında her şey ona hizmet eder,
Kimse onun egemenliğinden kaçamaz,
Gördüğümüz hiçbir şeyin parlaklığı baki değildir,
İlah bakidir, mal ve evlat helak olur,
Hürmüze hazineleri bir fayda sağlamadı,
Ad kavmi de uğraştı ama ebedi olamadı,
Süleyman da, bütün milletler,
Emrinde olduğu halde insanlar cinler
Kur'an'la benzerlik ortada, şiirde geçen konuları zaten yukarılarda işlemiştik.

-

Şimdi Kuss b.

Saide'den bir şiir daha verelim:

-

Ölüm habercisi! Ölüler mezarlarında
Üzerlerinde parça parça ipek kalıntıları
Bırak onları nasılsa bir gün çağrılacaklar
Uykularından uyandıklarında dağılacaklar
Sonunda yeni bir şekle girecekler
Yeni bir yaratılış, aynen ilk yaratılış gibi
Bir kısmı çıplak, bir kısmı giyinik,
Bir kısmının elbisesi yeni, bir kısmının da eskimiş olarak
Zaten bu şiirdeki benzerlikler de belli ölülerin uyanacakları, çıplak olacakları, yeni bir yaratılışla ahirete geçecekleri filan İslam'ın temel konularıdır, herkes bilir yani ama birkaç

-

ayet verelim yine:

İnkâr edenler dediler ki: 'Siz büsbütün parçalanıp dağıtıldıktan sonra mutlaka yeni bir yaratılışa tabi tutulacağınızı bildiren bir adamı size gösterelim mi?' (Sebe Suresi, 7)

-
-----------Tamam bu şairler putları reddeden birer hanif olabilirler ama sözleri neden Kur'an'la bu kadar benzerlik gösterir?

Kelimesi kelimesine?

İşte bunlar ilginçtir.

-

Varaka'dan bir şiir daha:

Amr'ın oğlu! Doğru yolu buldun nimete erdin,
Allah'ın yakıcı ateşinden kendini kurtardın,
Rabb'e boyun eğerek, onun dışında yoktur Rabb,
Azgınların putlarını terk ederek,
Aramış olduğun dini bularak,
Rabbini tek bir Rab olarak kabulden hiç şaşmadın,
Güzel bir diyarda bulunuyorsun,
Orada eğlenir devamlı ikramlar görürsün

Orada Allah dostuyla karşılaşırsın,
İnsanları ateşe iten zorbalardan olmazsın,
Rabbinin rahmeti ulaşır elbet insana,
Yerin yetmiş kat altında bulunsa da,
Korkulu bir diyarı ziyaret ettiğimde derim,
Bana merhamet eyle, düşmanlarımı muzaffer eyleme,
Bana merhamet eyle, onlar cinlerden umarken,
Benim ilahım sensin, Rabbim ve ümidim,
Duaları kabul eden Rabb'e boyun eğerim,
Asla davetçiye kulak vermeyen kimselere ise boyun eğmeyi kabul etmem.

-
--------------Bu kadar da olmaz! dediğinizi duyar gibiyim ama şaşırmayın vahiy denilen şey bunlardır işte, bu kaynaklardan gelir, diğer pek çok kaynak dışında. Ümeyye'den bir şiir daha verelim:

-

Rabbimizin alametleri apaçıktır,
Bunları ancak inkarcılar tartışır,
Gece ve gündüz yaratılmış, hepsi,
Belli bir ölçüyle ortaya çıkarlar,
Sonra Yüce Rab, gündüzü ortaya çıkarır,
Işıkları yayılan güneş vasıtasıyla,
Hanif dininden başka her din,
Kıyamet günü Allah katında yalandır.

-
-----------Yukarıda da vermiştik ama biraz daha peygamber adları ve eski kavimlerin geçtiği şiirlerden verelim,

Adiyy b. Zeyd el-Ibadi'nin bir şiiri:

Nerede bu toprakların sahipleri,
Nuh halkı Sonra Ad ve Semud.
Selame b. Cendel:

Davud yapımı sağlam bir zırh
Yarılıp kabuğundan çıkmış bakla tanesi gibi
Eski kavimlerden, Zuheyr b. Ebi Sulma:

Sonra bu savaşta uğursuz çocuklarınız doğar,
Ad kavminden Ahmer gibi, savaşta süt emerler savaşta sütten kesilirler
Zuheyr b. Ebi Sulma, İrem Kavmi:

Diğerlerini ise görürsün ki zırhlarını hazırlamışlar
İrem 'den beri gelen Davud yapımı zırhlarını.

-

http://dergi.ilahiyat.omu.edu.tr/…/1560393703_200519090107.…

-

Yine muallaka şairlerinden Amr b. Külsüm'ün bir şiiri:

Ölüm bize nerede olsak yetişecektir. Çünkü biz ona mukadderiz, o da bize mukadderdir.

Bu da ayet:

Her nerede olsanız olun, ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda da olsanız... (Nisa Suresi, 78)

-

http://eskidergi.cumhuriyet.edu.tr/makale/2317.pdf

Ulaşabildiğim şiirler sınırlı olduğu için şimdilik bu kadar yeter. Zaten bunlar şiirlerin Kur'an'ın önemli kökenlerinden biri olduğunu net bir şekilde gözler önüne seriyor, fazla bile vermişimdir belki de. Yine de bulabildiğim şiirleri eklemeye devam edeceğim. Konuyla ilgili olarak şu linkleri de incelemenizi öneririm:

slam Öncesi Dönemde Vahiy,Şairlik ve Cinler

Lokman ve Öğütleri

Kur'an'ın Arap ve Yabancı Atasözlerinden Alıntıları
------------------------------------------------------------------------------------------

(1) (4) (5) (6)İbn Kesir, Büyük İslâm Tarihi, 2. Cilt,7. Bölüm, Çağrı Yayınları’ndan.
(2)http://dilaverkom.blogcu.com/sakku-s-sadr/2575884
https://www.youtube.com/watch?v=Ht6q5f734Yc
(3)Kurtubi,El Camiul Ahkamul Kur'an, Naziat Suresi, 30. ayetin tefsiri.
(7)İbn Kesir, Büyük İslâm Tarihi, 1. Cilt, 2. Bölüm, Çağrı Yayınları’ndan.
(8)İbn Kesir, Büyük İslâm Tarihi, 2. Cilt, 8. Bölüm, Çağrı Yayınları’ndan.
(9)http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/26/920/11483.pdf

Diğer alıntıların kaynakları makale içerisinde verilmiştir.

Gönderen dinsizdeist zaman: 16:35

 
KUR'AN DAKİ GARİP KELİMELER
kitap.mollacami.com

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

                      En üstdeki yazimi okursaniz islamdan önceki araplarin PUTPEREST olmadigini,KURANIN en güzel ayatlarinin putperest oldugu iddia edilen arap sairlerinden alinan siirler olldugunu görürsünüz.Putperest olan bir halkin sairleride putperest olur.Putperst olan sairler bukadar tanri TANIR  olamazlar.Bu sairler Muhammedin Allahindan cok daha güzel ayetler yazmislardir.Aslinda arap sairiUmeyye Bin  EBU  SALTA  yakisirdi peygaberlik.Cünkü kurandaki   ENTERESAN  ayetleriin nerdeyse tümü bu sairin siirlerinden alinmadir.Digerleri TEVRATTAN,SÜMERLERDEN surdan burdan alintidir.--------------------------------------------------------------------Simdiiiii bu ilahiyatlar uyuyorlarmiki bu gerceklere Kulak tikiyorlar.Bu gercekler bu Kadar ortadaykan Arap sairlerin siirlerinden alinan ayatlara Allahin ayatlaridir nasil deyebiliyorlar gercekten buna inanmak imkansizdir.Arab sairin siirine AALLAHIN  ayatidir demek her baba yigitin isi degildir.Birde bize KAFIR  kendilerinede TANRI  tanir diyorlar.Simdi soruyorum okurlarimiza sizce TANRI  tanir kim bu sairlermi,yoksa onlara putperest diyenlermi?

dedeniz.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böylee

                        

 
 
 

24 Kasım 2010 Çarşamba

İslam Öncesi Araplarda Allah İnanışı

 
Araplar İslamiyet öncesi dönemde Kabe'deki 360 tane put arasından en yükseği, en güçlüsü olarak ay tanrısını görüyor ve buna Al-ilah (en güçlü ilah) diyor, ellerini iki yana açarak ona dua ediyorlardı. İngilteredeki British Museumun Babil Bölümü B kısmında bulunan aşağıdaki heykeller arap paganlarının bu inancını gösteren önemli bulgulardandır:

Arapçada "ilah" olan tanrı kelimesi İslamiyetle beraber "Allah" a dönüştürüldü.(Southern Arabia, Carleton S. Coon, Washington, D.C. Smithsonian, 1944, p.399) Ay tanrısı Al-ilah erkek kabul ediliyordu ve dişi güneş tanrıçası ile evliydi. Üç kızı vardı. Bunların adları Al-lat, Al-Uzzat ve Al-Menat idi.

Muhammed, şeytan ayetleri diye bilinen olayda önce bu Lat, Uzza, Menat adlı tanrıçaları gaf yaparak övmüş ancak daha sonra pişman olmuş ve o sözleri kendisine şeytanın söylettiğini ileri sürmüştü.

Çeşitli Arap kabileleri aslında bu ay tanrısına değişik adlar veriyordu bunlardan bazıları Sin, Hubal ve Kureyşte Al-ilah. Dilbilimciler "Allah" kelimesinin "Al-ilah" tan türediğini söylerler.(İslam Muhammed and His Religion, Arthur Jeffery, 1958, p 85, Muhammad at Mecca, W. Montgomery Watt, 1953, p 23-29)

Muhammedin babasının adı Abdullah, arapçada "Allahın kulu" anlamına geliyordu ( abd= kul, ullah=allah)

Muhammed, Kabedeki 360 puttan en güçlüsü kabul edilen ay tanrısının ismini alıp tek olduğunu söylüyordu. "Al-ilah tan başka ilah yoktur" (The hajj, F. E. Peters, p 3-41, 1994) Muhammed böylece Al-İlah' ı tek tanrı olarak ilan etti ve diğer putlara tapınmayı yasakladı.

İslamiyet öncesi arap paganlarının (müşriklerin) ilginç gelenekleri vardı. Bunlar Ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, Mekke'ye Hacca gidip Kabe'nin etrafında yedi kez dönerler, "Kara Taş" ı ( Hacerül Esved) kutsal sayar onu öper ve günde dört veya beş vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı. (Is Allah the Same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9, İslam, Beliefs And Observances, Caesar E. Farah)

                       
Iyl5sOc2JaXP1irAoMk3rHA8xnhx2fXtsHDka_S5dppNDg0MwMA1K_9XmN0_bRl__p_HTEvjFnkDlduVjjuO_zLlPFZStW_M=s0-d
                                                 
Yukarıda, Kabenin bir köşesinde bulunan Hacerül Esved'i öpen bir arap müslüman. Bu putperest inanışı İslam öncesi arap paganlarında da vardı. Muhammed bu taşı öpmüş ve bu putperest anlayışı İslama taşımıştır. Halife Ömerin Hacerül Esved hakkında "Seni rasullullahın öptüğünü görmeseydim asla öpmezdim" dediği bilinmektedir. Hacerül Esvedin ne zaman, nereden ve nasıl geldiği bilinmemekte sadece rivayetler ileri sürülmektedir. Ama bu rivayetler hakkında İslamcılar arasında mutabakat yoktur.

Arap müşriklerinin namazdan önce bugünkü İslamiyet dünyasında olduğu gibi abdest alma gelenekleri de vardı..Burunlarına su çekerlerdi, ellerini dirseklerine kadar yıkardı bunlar eski pagan Arapların abdest alma şekliydi. Bu gelenekler yahudi ya da hristiyan kültürlerinde yoktur.Oruç bilindiği gibi hristiyanlıkta da vardır fakat "belli bir ayda oruç tutma" geleneği Arap paganlarının eski bir geleneğiydi.

Ayrıca Kabe eldeki kanıtlara göre İbrahim peygamber tarafından yapılmamıştır,Yaklaşık MÖ. 800 lü yıllarda yapıldığı tahmin ediliyor. Kabe bu tarihten sonra paganlar tarafından "Al-ilah ın evi" olarak anılmaya başlanmıştır (A Guide to the contents of Quran Faruq Sherif, Reading, 1995, pgs. 21-22., Muslim).

Bugün İslamcılar her ne kadar İslam dininin Muhammedden önce de var olduğunu, bu nedenle İslam inacına ait öğelerin eski pagan toplumlarda da görülmesinin normal olduğunu iddia etse de bu iddialarını destekleyecek Kur

                   

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
19 dakika önce, tolonbey yazdı:

 

 

 

 
 
 
 
22 dakika önce, tolonbey yazdı:

x

 
 

 

                   

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, EK yazdı:

Taşı öpmek gibi uygulamalar İslam dininde yoktur Tolon

 

http://www.kurandakidin.com/2011/10/36-kuranda-inanc-konulari-namaz-zekat-oruc-ve-hac/

 

Öğülen herhangi bir taş değil. Kutsal olduğu  ve cennetten indiği kabul edilen bir taş.

İslam'ın bütün ilkeleri ve koşulları zaten müşriklikten kalmadır.

İslam putperestliğin devamı olan bir dindir.

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      Muhtesem kurandan iki muhtesem ayet.

1-Hakka suresi 40: O (kuran)cok muhterem bir nebinin(peygamberin) SÖZÜDÜR.

2-Hakka suresi 43: O (kuran)ALLAHIN kelamidir,(sözüdür,kitabidir) -------Simdi söyle bana bu kitap muhammedinmi yoksaa Allahinmi.Bence bu kitap %100 Muhammedinindir.Cünküü Allah böyle sacmalilar yapmaz.

Bu kitap Allahindir demek ALLAHA  iFTiRADIR.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
18 dakika önce, tolonbey yazdı:

iste böyleee,

                      Muhtesem kurandan iki muhtesem ayet.

1-Hakka suresi 40: O (kuran)cok muhterem bir nebinin(peygamberin) SÖZÜDÜR.

2-Hakka suresi 43: O (kuran)ALLAHIN kelamidir,(sözüdür,kitabidir) -------Simdi söyle bana bu kitap muhammedinmi yoksaa Allahinmi.Bence bu kitap %100 Muhammedinindir.Cünküü Allah böyle yanlislar yapmaz.

Bu kitap Allahindir demek ALLAHA  iFTiRADIR.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,Hacim,eline saglik.Gerci bunlari sen bizden iyi tanirsin.

                     Bakalim Allah ayatinda ne diyor?

“Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyaladı. Hayır; ileride bileceksiniz! Hayır, Hayır! İleride bileceksiniz! Hayır, kesin olarak bir bilseniz. Andolsun, o cehennemi muhakkak göreceksiniz. Yine andolsun, onu gözünüzle kesin olarak göreceksiniz. Sonra o gün, nimetlerden mutlaka hesaba çekileceksiniz.” (Tekasur 102)

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------Andollsun demek ALLAH  sahitimdir demektir-Demekki Allahinda bir Allahi varki onu bize sahat gösteriyor.Onun üstüne and ediyor.Böyle birsey olabilirmi buuu Allahin degil Fellahin kitabidir.

            Ne diyor Ömeri Hayyam,cennette bol bol dünyada yasak ettigi saraplari verilecekmisin.Cennetü ala MEYHANAMIDIR?.

            Cennette 72 Huri verecekmisin,cennetu ala KERHANAMIDIR.

            72 denede 16 yasinda TÜYSÜZ oglan verecekmis yahuuuuuuuuuuuuuuuuuu neden verecekmis bu TÜYSÜZ oglanlari.Hadi hurileri yataga alirizda bu TTÜYSÜZLERI ne yapacaz.Bir anlat arkadasda ögrenek,Yoksa orasida osmanli saraylari gibimi olacak? Siz yokmu siz.Cehennem olsaydi anli Sanli cehennemlik olurdunuz.Dua edinki yoktur.Cennette,cehennemde isreildedir..Internete sorun cennetin cehennemin nerede oldugunuu göstersin size..

Dedeniz

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 saat önce, tolonbey yazdı:

iste böyleee,

                      kurandan iki ayet.

1-Hakka suresi 40: O (kuran)cok muhterem bir nebinin(peygamberin) SÖZÜDÜR.

2-Hakka suresi 43: O (kuran)ALLAHIN kelamidir,(sözüdür,kitabidir) -------Simdi söyle bana bu kitap muhammedinmi yoksaa Allahinmi.Bence bu kitap %100 Muhammedinindir.Cünküü Allah böyle birbirine ters anlamli ayyet yapmaz.

 

 

 

tarihinde tolonbey tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş
  • 2 months later...

Ümeyye Bin Ebi's-Salt cahiliye şairidir ve adam esasen tevhid dini hanif dine mensup biri o yüzden doğal olarak bir çok  dine ait söylemleri de olmuş

 

ancak bu zatın şiirleri ile Kur'anın zerre alakası yok

 

doğal olarak arab lisanı ile gelen Kur'an arabi kelimeleri kullanacak her kavme kendi dilinde resul ve kitab gelmiştir

 

bir örnek vereyim arapça bilenlerde baksın misal ümeyye nin arapça divanıda şöyle bir beyit var:

 

image.png.fc25988f0150a1c85d5271beae5d1da6.png

 

divanı şiirleri de bu linkte:

https://www.poetsgate.com/Poet.aspx?id=2308&type=cat&typeid=5

imdi arap lisanında beyaz ip sabahın aydınlığı siyah ip gecenin karanlığı olarak zaten dilde kullanılmaktadır

hatta ibni abbasa  oruç ayetini sorduklarında:  beyaz ve siyah ip misaline zaten ümeyyenin şiirini örnek gösterir

 

2:178: "وَكُلُوا وَاشْرَبُوا حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الْاَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الْاَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِۖ ثُمَّ اَتِمُّوا الصِّيَامَ اِلَى الَّيْلِۚ وَلَا تُبَاشِرُوهُنَّ وَاَنْتُمْ عَاكِفُونَۙ فِي الْمَسَاجِدِۜ تِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِ فَلَا تَقْرَبُوهَاۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ اٰيَاتِه۪  "

işte düz anlamı beyaz ip siyah ipten ayrılıncaya kadar der ancak fecr de geldiği için fecrin ne olduğu zaten belli

şafak sabahın aydınlığının ilk belirmesidir.

hatta bir sahabe bunu gerçek ip sanıp siyah ve beyaz ip bulundurur bunu hz peygambere söyler hz peygamber gülerek bunun hakiki değil mecazi olduğunu anlatır

 

eh peki ümeyyenin yukarıdaki şiiri ne der

hiç bir şey

sadece açıklama yapar:

beyaz ip sabahın delen patlayan ışığıdır

siyah ip maskeli  örtülü gecenin rengidir der başka da bir şey yok

yani zaten bu ifadeler araplarca biliniyor kullanılıyor

 

ama Kur'an bu ifadeleri bir emir haline getiriyor

30 gün boyunca sabah ile akşam ayrılıncaya kadar yiyiniz içiniz sahura kalkınız der oruç tutturur

yahu bir kişi bile bir saat aç bırakamazsınınz

bir tek ayet  milyar insanı 30 gün boyunca yemek yememenin sınırını çizer bu sınırı geçme der aç susuz bırakır 

iman eden de her türlü açlığa rağmen 30 gün boyunc bu sınırı çizgiyi geçmez

yani bu ifade kati kesin fiili yaşayan bir emir olmuş

 

kim takar ümeyyenin şiirini

ha işte divanı orada duruyor

isteyen gitsin ona tapsın:)

bir kişi bile gitmez zira sadece şiir kitabı

Kur'anın melodisi okunuşu bile tek başına insan ruhunu tedavi eder

az arapça bilen bu saçmalıklara kanmaz

kananda kendini kandırır başka bir şey olmaz

 

mimar sinanın camiiside taş diğer camii de taş

mimar sinan sanat estetik hesap dehası ile o eseri ölümsüz kılmış kuru tuğla taş ile değil

Kur'an normal tuğla gibi arabi kelimeleri öyle dokumuş öyşe estetize etmiş ki taklid edilemez

az arapça öğrenelim öyle eleştirelim daha dolu olur:)

 

oyuncak tabanca da ses çıkarır ama o kadar her şey kuru ses değil ruh ta lazım.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Bir saat önce, nogodbutAllah yazdı:

az arapça öğrenelim öyle eleştirelim daha dolu olur:)

 

 

Yok ya...sen taptığın Arap tanrısına uşaklık yapıyorsun diye, başkalarından da benzer tutum bekleme!

Arapça öğenecek mişiz, yok öyle yağma.

Onun bizden bir istediği varsa şayet, bizzat kendisi ayağımıza kadar gelecek ve derdini bizim(!) anladığımız dilde anlatacak.

Biz de durum tespiti yaptıktan sonra, sonucu kendisine ulaştıracağız. Acelesi varsa, kapının önünde yanıtımızı bekleyebilir!

Hadi şimdi ikile ve bu mesajı kendisine ilet de gel.

 

tarihinde kavak tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee,

                      NOGOBUTALLAH, putperesligi,putculari birak TANRIYA dön yüzünü.GÖTTEN ineni(kadinin seyini) öppüp durmayinda gökten indi deye.Ulan sseklindende tanimiyormusunuz ciktiginiz yeri.Yok efendim göken inmissmis.Pekiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii hindularin TAPTIGI sey kadinin bacak arasindan iniyorda iniyorda,SiZiN ttaptiginiz,öptügünüz aynisey nasil oluyorda gökten iniyor.Sen gökten düsen taslardan hic kadinin seyine,erkegin seyinebenzer ÖZEL yapilmis birsey gördünmü dünyada baska yerde.

                Islam cikali 1400 yildir.Budizim cikali 4,000 yildir.Hindularin kildigi NAMAZKARA,HAC kiyafetleri müslümanlarin aynisi,acaba kim kimden kopya cekti dersiniz.Kabenin giris kapisinin üstündeki Levhada Hint imparatorununn adi ne ariyor orda acaba.Milleti kandirmaya azami ugras göstereceginize eccik USUNUZU calistirin.Her lafa tüzü alip kosmayin.Buyurun ismani taniyasiniz diye size bir yazi getirdim.Okuyunda PUTCULUGU  birakin.Dikis ignesini,sikis hapi alaman gavurundan alcanda COKMU  COK  BiLGi  GEREKTiREN dinlerimi taniyacaniz bu BOS kafaynan.

                   Bu yaziyi okuyun belki belki biraz uyanirsiniz.

DiKiS iGNESiNi yapamayan KELLE TANRIYIMI  taniyacak?

Hadi ordan.

Buyurun bu iki ViDEOYU  seyredin.

 

  1. Dinler Bir Totemdir..YIKILMALI WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun. Şuraya gönder. Vazgeç . Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz. Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası ...

  2. 'Biz Hıristiyanız' diyenleden de kesin sözlerini almıştık ama onlar da kendilerine ... (verilen Kitab'ın) önemli bir bölümünü unuttular.

    Günaydin

    Dedeniz Tolonbeg

Link to post
Sitelerde Paylaş

kabeye taşa kimse tapmıyor teberrüken öpüyorlar

hatta hz ömerden rivayet edilen ki hz ömer helvadan put yapmış tapmış acıktığında yemiş kişidir

hacerül esved için ey taş biliyorum ki sen bir taşsın ama hz peygamberin seni öptüğünü görmese idim VAllahi sana dokunmazdım der

zira şirk put vb şeylere çok hassas biri.

o sadece bir taştır tavafta turların sayıları için köşeye iliştirilmiş

orda makamı ibrahim de var hz ibrahim kabeyi yaparken üstüne çıkıp duvar ördüğü taş.kimse onada tapmıyor 

yani islamın esası tevhid dir. tehvid te Allahı birleme Allah ta mekansız cisimsiz olduğunu bilen düşünce taşa niye tapsın

 

islam 1400 yıl değil ilk insandan bu yana gelen dinin adıdır.musevilik isevilikte islamdır zira o peygamberlere de inanıyoruz

peygamberlerin getirdiği şeriattır şeriat değişmiş din değişmemiş

son peygamber ile hem şeriat hem din sabitlenmiş kamil olup olgunlaşıp tamamlanmış olay budur

ben dedemden kalan fotoğrafıda öperim teberükken yoksa önüme alıp tapmam

 

saygı için olan ile ibadet için olan ayrıdır

daha önce yazmıştım secde terim olarak ibadette Allahın önünde eğilme yere kapanmadır

ancak umumi manası eğilmedir misal rüzgarda ağaç eğilir yani secde eder

ne bileyim melekler adem secde etti yani saygı secdesi 

japonlar da saygı için eğilir secde dir işte o ama ibadet değildir

terimleri bilelim dedemiz tolonbeg:)

 

beg bey  demek herhalde

mir gibi bir şey miralay alayın begi.

 

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...