Jump to content

ÜNLÜ ARAP ŞAİRİ ÜMEYYE BİN EBİS- SALTTAN KURANA ALINAN ŞİİRLER


Recommended Posts

Ateist olmanız inkara dayalı tamam bu kısmı anladık. Ama neden sadece islamı inkara dayalı savunuyorsunuz ortaya koyduğunuz bir şey yok. Siz kendi inandığınız fikirleri yazarsanız insanlar da karar verir hangisi daha doğru. Bu sitenin ismini değiştirin bence anti islam diye.

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • İleti 81
  • Created
  • Son yanıt

Top Posters In This Topic

Top Posters In This Topic

Posted Images

1 dakika önce, gezenbocuk45 yazdı:

Evrimi inkar etmek için çok geç kaldın. Artık kuranda evrimin geçtiğini söylüyorlar yavaş yavaş.

Evrim var ama sizin bildiğiniz şekilde değil. Maymundan insan türemiyor. Çevresel faktörlere göre insanların uyum sağlaması var.Sizin dediğiniz gibi hayvanlar insanlara dönüşmüyor.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, kabara yazdı:

Ateist olmanız inkara dayalı tamam bu kısmı anladık. Ama neden sadece islamı inkara dayalı savunuyorsunuz ortaya koyduğunuz bir şey yok. Siz kendi inandığınız fikirleri yazarsanız insanlar da karar verir hangisi daha doğru. Bu sitenin ismini değiştirin bence anti islam diye.

https://kelimeler.net/İnkâr Etmek-kelimesinin-anlami-nedir İnkar kelimesinin anlamını öğren. Ateist dediğin kişiler dinlerin uyduruk bir masal olduğunu anlayan kişilerdir. Çünkü toplumun çoğunluğu müslüman. Eğer yahudi bir toplum olsaydı yahudilikten bahsedilirdi. İslamını kanıtlamakta müslümanlar görevli inanmayanlar değil. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi, kabara yazdı:

Evrim var ama sizin bildiğiniz şekilde değil. Maymundan insan türemiyor. Çevresel faktörlere göre insanların uyum sağlaması var.Sizin dediğiniz gibi hayvanlar insanlara dönüşmüyor.

Evrim maymundan değil maymunla ortak atadan gelir. Maymun burda genel kavram. Bir portakal nasıl limona dönüşmezse maymunda insana dönüşmez. Adaptasyon zaten evrimin alt elemanıdır. Evrimde bir canlı maymundan insana kurbağadan kuşa dönüşmüyor. Canlılar çevreye doğa koşullarına yaşam şartlarına göre evrimleşirler. Doğa koşullarına karşı duramayan tür yok olur. Bu bir anda gelişen bir süreç değil çok uzun zaman diliminde görülür. Evrim her zaman var. Ve hala devam ediyor. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, gezenbocuk45 yazdı:

https://kelimeler.net/İnkâr Etmek-kelimesinin-anlami-nedir İnkar kelimesinin anlamını öğren. Ateist dediğin kişiler dinlerin uyduruk bir masal olduğunu anlayan kişilerdir. Çünkü toplumun çoğunluğu müslüman. Eğer yahudi bir toplum olsaydı yahudilikten bahsedilirdi. İslamını kanıtlamakta müslümanlar görevli inanmayanlar değil. 

Bak beni anlamadan cevap veriyorsun. İnkar etmenin anlamını bilmez değilim. Dinleri ret etmeniz normal sizlere göre. Ama sen karşı fikrini koy ortaya diyorum. Misal sen evrime,bilime inanıyorsan onu savun.Ortaya fikirlerini koy kanıtların varsa onları koy. Sırf dini red ederek yok demek ne kadar mantıklı. 

Yine bir örnek vereyim sana bir soru sorulduğunda hemen karşı tarafın inancını küçümseyip aşağılamaya başlıyorsun. Onun yerine sen karşı fikrini neden ortaya koymuyorsun.

Burası ateist forum tamam onuda biliyorum. Ama daha çok anti din forumu gibi kullanıyorsunuz.

Kendi fikirlerinizi savunmak arap putu,zırva,ve Kuranı yalanlamak bumudur.

 

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi, kabara yazdı:

Bak beni anlamadan cevap veriyorsun. İnkar etmenin anlamını bilmez değilim. Dinleri ret etmeniz normal sizlere göre. Ama sen karşı fikrini koy ortaya diyorum. Misal sen evrime,bilime inanıyorsan onu savun.Ortaya fikirlerini koy kanıtların varsa onları koy. Sırf dini red ederek yok demek ne kadar mantıklı. 

Yine bir örnek vereyim sana bir soru sorulduğunda hemen karşı tarafın inancını küçümseyip aşağılamaya başlıyorsun. Onun yerine sen karşı fikrini neden ortaya koymuyorsun.

Burası ateist forum tamam onuda biliyorum. Ama daha çok anti din forumu gibi kullanıyorsunuz.

Kendi fikirlerinizi savunmak arap putu,zırva,ve Kuranı yalanlamak bumudur.

Sana şöyle anlatıyım. Kuranın bilim ile çelişiyor. Evrensel bir kitap değil. Mitolojik hikayeler var. Savaş şiddet kadını aşağılama öldürme var. Kölelik var. Allah miras dağıtımı yaparken hata yapıyor. Peygamberin evine girmeyin gibi alakasız ayetler var. Bu dediklerim olmasa hep iyi şeyler yazsa bile bunun gerçekliğini kanıtlamaz. Bilimsel mucize filan diyorlar ama alakası yok. Senin gibi bende 5 vakit namaz kılan müslümandım. Evrime bilime kanıt sunulu zaten altında internet var bilimsel makaleler var. Evrim ile ilgili evrenin oluşumuyla ilgili belgeseller var. Onları izle. Canlılık nasıl oluşmuş onu öğren. Mitolojileri oku.Tevrat ve incilide oku. O zaman neden gerçek olmadığı kafana oturur. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, gezenbocuk45 yazdı:

 Evrim ile ilgili evrenin oluşumuyla ilgili belgeseller var. Onları izle. Canlılık nasıl oluşmuş onu öğren. Mitolojileri oku.Tevrat ve incilide oku. O zaman neden gerçek olmadığı kafana oturur. 

Hepsine baktım. Tevrat ve incil tahrip edilmiş. İncil 4 ayrı kitap olarak günümüzde halen vardır.Sen nasıl ki dine inanmıyorsan ben de senin inandığın evrime senin gibi inanmıyorum.

Link to post
Sitelerde Paylaş
1 dakika önce, yildizlar yazdı:

anladım sen bildiğin beyin özürlü zır ateist cahilsin seninle vakit kaybetmeye değmez

önce ezber yapmayı bırak beynini bir çalıştır

karşı taraf ne diyor ben ne diyorum diye bir sorgula

şark kurnazlığı yaparak kafanı kuma sokarak tartışma olmaz

bildiğimiz zır cahilsin

diyaloglarımızı baştan itibaren bir oku

ben ne demişim sen ne alakasız saçma sapan ipe sapa gelmez cevaplar vermişsin

beyin bedava hemi

Ben sana ayet hadis paylaştım sen laftan anlamadın. Sen illa bu ayette mucize var kafasında olduğun için bir şey anlamayacaksın.

Link to post
Sitelerde Paylaş
Şimdi, kabara yazdı:

Hepsine baktım. Tevrat ve incil tahrip edilmiş. İncil 4 ayrı kitap olarak günümüzde halen vardır.Sen nasıl ki dine inanmıyorsan ben de senin inandığın evrime senin gibi inanmıyorum.

Tevrat ve İncil Tanrı tarafından korunduğunu iddia eder. Hristiyanlarda tevratı ve kuranı yalanlar. Yahudilerde incili ve kuranı. Tarihi olarak değiştirilme yok. Sen bilirsin beni ilgilendirmez evrime inanıp inanmaman ama tam objektif olarak araştır sonra inanma.

Link to post
Sitelerde Paylaş
6 dakika önce, yildizlar yazdı:

bildiğimiz zır  cahilsin o ayet tam bir bilimsel mucize

en ufak bir itirazın olamaz zaten olması da mantığa aykırı

https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/265/258-ayet-tefsiri https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Kehf-suresi/2226/86-ayet-tefsiri Şu ayetlere bakınca nasıl bilimsel mucizeler olduğunu görüyorum. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
3 dakika önce, gezenbocuk45 yazdı:

Tevrat ve İncil Tanrı tarafından korunduğunu iddia eder. Hristiyanlarda tevratı ve kuranı yalanlar. Yahudilerde incili ve kuranı. Tarihi olarak değiştirilme yok. Sen bilirsin beni ilgilendirmez evrime inanıp inanmaman ama tam objektif olarak araştır sonra inanma.

Biz tevrat ve incili inkar etmiyoruz ama kutsal ve allahın kitapları olduklarına inanıyoruz.Fakat değiştirildiğini düşünüyoruz.

Evrim konusunda aklıma yatan bir çok kısım var. Bende kabul görmemeye başlaması insan ve maymun ırkının insana dönüşmesi kısmıdır..Zaten evrimi hiç bir müslüman tamamı ile inkar edemez. Sadece kısmi olarak inkar edebilir. O da dediğim husustur. 

Link to post
Sitelerde Paylaş
2 dakika önce, kabara yazdı:

Biz tevrat ve incili inkar etmiyoruz ama kutsal ve allahın kitapları olduklarına inanıyoruz.Fakat değiştirildiğini düşünüyoruz.

Evrim konusunda aklıma yatan bir çok kısım var. Bende kabul görmemeye başlaması insan ve maymun ırkının insana dönüşmesi kısmıdır..Zaten evrimi hiç bir müslüman tamamı ile inkar edemez. Sadece kısmi olarak inkar edebilir. O da dediğim husustur. 

Evet onu Kuran'da söyler. Ama dediğim gibi korunduğu yazar. İncil degilstirilmedigine dair tarihi kanıtlar vardi okumuştum. Onu sende tarafsız olarak araştır. İslami kaynaklardan değil tabiki de. Evrimle ilgil çok makale içerik var. Maymun ırkının inşana dönüşmesi derken bile bilmediğini kanitliyorsun. 

Link to post
Sitelerde Paylaş

 image.png.e37f3419e00f01e30a32b47ea63b8a4c.png
büyük allame tabersinin mecmu ul beyan tefsirinde bu güneşin balçıkta batışını nasıl tefsir ettiğini tercüme edeyim.bu inkarcı taife sanıyorlar ki müslümanlar  ve Kur'an gerçekten de güneşin suda battığını söyler. daha önce yazmıştık ğarabe grub garb garib gurbet aynı köktür ve batı demektir güneşin battığı yer demek ve mecazidir yani aynen dilin uzun derken gerçek uzunluk kast etmiyorsak battı derken suya gömüldü gark oldu anlamında değildir yahu kaç kez yazacağız:)
kaldı ki arapça da maddi batışı ifade eden kelime garktır gark oldu battı boğuldu suya gömüldü manasında dır. misal gemi suya batsa veya firavun suya gömüldü burda battı manasında gark oldu der.
ne ise yukarıda tabersi ne diyor:
battıyor buldu nun manası sanki battı yor demektir. arapça da kane kinneha sanki demektir.misal zeyd keinehu esed ayşe keineha kamer zeyd sanki aslan gibidir ayşe sanki ay gibidir demektir. benzetme lerde kullanılır.
bir tepe veya dağın ardında batmasıdır ki zaten oda mecazidir.bizde güneş battı derken göğe battı  demiyoruz mecazi manada kullanırız
çünkü güneş gökte kaybolmaz ve suda batmaz  sanki denizde batma veya suda veya kuyuda batma gibidir.
***

imdi nasreddin hoca bir gün dolunay gecesinde kuyuya gider bakar ay kuyunun dibinde 
eyvah der ay kuyuya düşmüş gider zincir olta çapa vb şeyler getirir kuyudaki suya atar adeta balık gibi ayı yakaayıp çıkarmaya çalışır çapa bir yere takılır hızla çeker ip veya zincir kopar pat diye sırt üstü yere düşer gözü göğe bakar  görür ki ay gök yüzünde
ha der ayı çıkardık bak şimdi eski yerinde duruyor
bu inkarcı taife de hoca gibi sadece insanı güldürür:)
yahu tefsirlerde hiç kimse gerçekten battı demiyor sanki battı diyor mecazidir mecazi.
 

**

açıklamaktan parmaklarım nasır tuttu klavyemin tuşları aşındı

ancak bu kardeşler anlamamaya ant içmişler

fazla içmeyin zararlıdır:) yani yemin anlamında:)

tarihinde nogodbutAllah tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

Iste böyleee,

                    Müslümanlar dünyanin en USLULARIDIRLAR .

Bu nedenle DiKiS ignesiyle Si.......iS hapini bile Wiyagrayi bile gavirdan aliriz.

Gelin bakalim,bu ESSiZ müslüman bilim adaminin KELLEYi MUAZZAMASI nasil calisiyor?Adam diyorki DÜNYA  düzdür.

AYIN kendine ait LAMBALARI varmis,isigi varmis.

Hay sen bin yasayasin.Allah bunun adamlarina öyle göz vermiski dünyadan ciplah gözle tüm evrenleri görüyürler.

Yahu  simdiye kadar sen nerdeydin?

Arkadaslar,bu adam millattan önce 400 yillarinda dünyaya gelmis bir magarada unutulup arastirmacinin biri onu bulup aramiza katmistir ama  beyni degil KALBI MÖ 400 yillarinin muazzam bilgileriyle doludur .Gelin bunun yazilarini okuyalim.

                 Cumartesi, Nisan 11, 2020

 
Ana Sayfa Abdurrahman Toraman AY’IN KENDİ IŞIĞI VARDIR

AY’IN KENDİ IŞIĞI VARDIR

Son zamanlarda tartışmalara konu olan Ayın Işığı ve Mahiyeti hakkında değişik fikirler ve teoriler ortaya atılmıştır. Tüm gök cisimlerinin kendine has bir ışığı vardır ancak yalnızca ay ışığı diğerlerinden çok farklı olarak yaratılmıştır…..  Biz bu yazı dizimizde öncelik vereceğimiz konu;  Ayın kendi ışığının olduğunu,  evrelerini kendine has bir yapıyla oluşturduğunu ve kısmi olarak ta Güneş ile etkileşim halinde olduğunu ilahi veriler ışığında da ortaya koymaya çalışacağız.
İbn.Kesir (En’âm,96).âyet-i kerîme’de Güneş ve Ay’ın ışığı konusunda şu açıklamayı yapmıştır; “Allah, Güneşle gelen şuayı (ışık demeti) bir ziya; ayın IŞIĞINI da bir nûr kılmıştır…”
Ay ve Güneşin ışık kaynağı olma konusunda ortak, ışığın muhteviyatı ve özelliği konusunda fark ola. Bu farklı ışık kaynaklarının neticeleri âlemde canlılığın devamı adına elzemdir. Güneş ve Ay ışığının yeryüzünde canlılar üzerinde meydana getirdiği birçok tesirleri bilinmektedir. Özellikle Ay ışığı, yeryüzüne en parlak dolunay durumunda iken insanlarda bir tedirginlik ve sinirlilik hali dikkat çeker. Peygamber Efendimiz her ayın onüç, ondört ve onbeşin de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. Ay’dan gelen ve kendine has olan ışığının, birçok olumlu/olumsuz etkiler oluşturduğu ortada iken, Ay’dan gelen ışığı basit bir güneş yansıması olarak değerlendirmek hata olur. Eğer öyle olsaydı aynı şekilde yeryüzüne yüksekçe bir yerden yansıyan güneş ışığında da bu etkilerin olması söz konusu olurdu.
AYIN KENDİ IŞIĞI VARDIR. GÖZLEMCİ BU SAYEDE AY’I GÖRÜR.
1- Denilirse ki, “Ay bir yansıtıcıdır, Güneşten gelen ışıkları Dünyaya yansıtır”
Bizde deriz ki, Dünya 4/3 sularla kaplı olması nedeni ile yansıtıcı özelliği aydan daha çoktur. Güneşten gelen ışığı Aya yansıtır. Böylece aydaki karanlık bölgenin oluşumu devre dışı kalır. (şekil-1)
2- Eğer denilirse ki, “Gece dünya zemininde bu yansıma gerçekleşemez, Ay direk ışığını güneşten alır ve yansıtır”.
Bizde deriz ki, Dünya düzdür ve aynı anda tüm dünya da gece oluşması imkânsızdır. Dolayısı ile Ay dünya yüzeyinden alacağı bu ışık yansıması nedeni ile “Ayın karanlık evresi” (gölge) oluşumu söz konusu olamaz. (şekil-2)

Fahruddin Er-Râzi konuyla ilgili açıklamasında; Ay, gökteki ayın feleğin-deki bir tur atış zamanından ibarettir. Bazıları AYIN, ışığını güneşten aldığını ve devamlı olarak bir yüzünün aydınlık olduğunu İDDİA etmişlerdir. Fakat ay güneş ile bir araya geldiğinde aydınlık olan yüzü (ya­rısı) üste gelen yarısı olmuş olur. Şüphesiz ki biz, bu durumda ayın ışığından hiçbir şey göremeyiz. Birbirinden uzaklaşmaya başladıkları zaman, ayın ışıklı tarafı bize doğru olmuş olur, bu durumda onu tamamen ışıklı olarak görürüz.

-

Ay, güneşe yaklaştıkça, aydınlık yüzünden görülen kısım gittikçe azalır; güneşten uzaklaştıkça ise, aydınlık tarafından görülen kısım gittikçe çoğalır. Sonra bu ay, güneşle birleştiği vakitten tamamen uzaklaşıncaya kadar, her gece güneşten biraz daha uzak olur ve her gecede ayın ışığı, ayrılma vaktinden tekrar birleşme vaktine kadar daha çok görülür. Ve ay tekrar her gece güneşe biraz daha yaklaşır. Böylece de her gece onun ışığı daha az görülür, “eski bir hur­ma salkımı çöpü gibi” (Yasin, 39) (ince) oluncaya kadar azalır. İşte tabiatcılann ve müneccimlerin sözleri bundan ibarettir.

-

Usûlcülerin dediği ise şudur: Ay, bir cisimdir. Cisimler, cisim olmaları iti­bariyle birbirine eşittirler. Bütün mahiyetinde birbirine eşit olan şeylerin, leva­zımları (ayrılmaz vasıflan) itibarı ile farklı olmaları imkânsızdır. İşte bu yakın (kesin bilgi) ifâde eden bir mukaddime, (önerme) dir. Buna göre güneşin ve ayın kütlelerinde “ışığın” bulunması, CAİZ (mümkin) olan bir husustur. Böyle olan bir varlığın, varlığının yokluğuna tercih edilmesi, ancak hür, irâde sahibi bir fâil-i muhtar ile mümkin olur. Fâil-i muhtarın (İstediğini yapmakta serbest olan (Cenab-ı Hak) fiili olan her şey hususunda, o fâil-i muhtar var etmeye de yok etmeye de kadirdir. Bu izaha göre, ayın ışı­ğında meydana gelen bu değişmeleri, ayın güneşe yaklaşıp uzaklaşmasına dayandırmaya HACET yoktur. Aksine bize göre, güneşin kütlesindeki ışığın var­lığı, ancak kadir ve irade sahibi bir Yaratıcının var etmesi ile meydana gelmiş­tir. Ayın kütlesindeki ışık da böyledir.

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, ve gece ile gündüzün uzayıp kı­salmasında ve birbirinin peşi sıra gelmesinde, akıl sahipleri için deliller vardır” Âl-i İmrân/190  “Gökte burçlar yaratan, onların içine bir kandil ve nurlu bir ay yerleştiren (Al­lah’ın) şanı ne yücedir” (Furkan 61) buyurmuştur. Yine ayın kütlesinde bu tür de­ğişiklikler olmasaydı, felsefecilerin, “Semavî KÜTLELERİN durumlarında değişiklik olması MÜMKÜN değildir” şeklindeki ŞÜPHELERİ kuvvet kazanmış olurdu. Hal­buki Allah Teâlâ, o hükümran hikmeti ile güneşi değişmez bir hal üzere bırak­mış, AKIL SAHİPLERİ için, “güneşin aynı halde kalması ancak Allah’ın onu o şekilde bırakması ile; ayın ŞEKLİNİN devamlı değişmesi de Allah’ın değiştirmesi ile olduğu” ortaya çıksın diye, ayın durumundaki değişmeleri ortaya koymuştur. Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir
“Andolsun güneşe ve onun aydınlığına, ona tabi olduğu zaman aya…” (Şems/1-2)
“Arkasından geldiği zaman aya”;  Onun peşinden gittiği zaman, demektir. Yani güneş battığı zaman hilal gö­rülür, “Televtu fulânen” “Filanın peşinden gittim” denilir. Katade dedi ki: Bu hilalin görüldüğü gecedir. Güneş battığı vakit hilal görülür. İbn Zeyd dedi ki: Ka­meri ayın ortasında güneş battığı vakit hemen arkasından ay doğuverir, ayın sonunda ise hemen arkasından batıverir.
el-Ferra dedi ki: “Arkasından geldi” ondan aldı, demektir. O, bu açıklaması ile ayın (aydınlığını) güneşin ışığından aldığı KANAATİNİ taşıyor GİBİDİR!. Bazıları da: “Arkasından geldiği zaman aya” tam olgunlaşıp, dolunay olduğu ve ışık ve aydınlığında onun gibi olduğu zaman demektir, demişlerdir, ez-Zeccac da böyle açıklamıştır.  el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an
Tefsirde de ifade edildiği gibi Ayın kendi ışığının yanında güneş ışığı da kendinde barındırır. Bu durum ayın kendi ışığına engel değildir.
Diğer taraftan İmam Kurtubi, Yüce Allah, güneşi ve ay’ı ateşten yarattıktan sonra DOĞUŞLARI esnasında BUNLARI NUR ile büründürmüştür. GÜNEŞİN nuru ARŞIN nurun-dandır. AYIN nuru da  KÜRSİ’NİN nurundandır.
İşte asıl yaratılışları ve onlara giydirilen IŞIĞIN esası budur. Güneşin ışığı, etrafı aydınlatması ve parıldama-sı için, olduğu halde bırakıldı.  AYA GELİNCE, Ruhu’l-emin kanadını onun yüzü üzerinden geçirince, bu kanadın etkisi ile ışığı silindi soldu. Çünkü o bir ruh­tur, ruhun hâkimiyeti ise diğer eşyaya galip gelir. Böylece bu silinme insan­ların gördüğü şekliyle kaldı. Sonra ay sudan bir KAB içine yerleştirildi, son­ra da ona bir mecra tayin edildi. İşte her gece içinde bulunduğu bu KABTAN dolayı insanlara belli şekilde ve miktarda bir ay olarak görünür ve bu tama­men görününceye kadar öylece devam eder,İNSANLARDA bunu tamamiyle ve VUVARLAK haliyle görürler. Daha sonra her gece onun bir parçası tekrar ka­bına geri döner ve daha önce arttığı miktarda görünüş ve ay şekli itibarı ile eksilir.
Aya “kamer” adının verilmesi gizlenince ye kadar aydınlığı ve beyazlığı ile atmosferi ağartması (aydınlatması) ndan dolayıdır
*  Fiozof astronomicilere ve günümüz modern bilimin safsatalarına cevap niteliğinde olan, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname’sinde bu konulara ilişkin cevaplar mevcuttur.
“Malûm olsun ki, filozoflar ile halk arasında olan ihtilaf üç kısımdır ki: Bir kısımda münakaşa, mücerret SÖZE dayanır. Meselâ: Filozoflar, alemin yaratıcısına cevher deyip; cevheri, mekândan münezzeh, zatıyle kâim varlık ile tefsir eyledikleri gibi.  İkinci kısımdaki çekişmeler, dinden bir esasa ilişkin olmayan işlerdedir. O halde onlarla MÜNAKAŞA etmek, peygamberleri tasdik zaruretinden değildir. YANİ o işleri kabul, onları yalanlamayı veya aksini gerektirmez.
Meselâ:  (DERLER Kİ) Ay tutulması, yerkürenin güneş ile ay arasına girmesiyle ayın IŞIĞININ görünmemesinden ibarettir. Zira ki ay, ışığını güneşten alır. Yer ise küredir ve gök her taraftan yeri kuşatmıştır. Ne zaman ay, yerin gölgesinde kalsa, güneşin ışığı ondan kesilir, DEDİKLERİ GİBİ.
Ve dahi güneşin tutulmasının mânâsı, yerden güneşe bakan şahıs ile güneşin arasında ayın bulunması ve gölge olmasıdır. Bu durum güneşle ayın baş ve kuyruk düğümlerinde bir anda birleştikleri vakitte olur DEDİKLERİ gibi. Bu görüşleri dahi münakaşa ile çürütmekle durumu değiştirmek mümkün değildir….”
Allah, güneşi, ayı ve yıldızları kendi arşının nurundan yaratıp, bu su denizinin içinde balıklar gibi yüzücü eylemiştir. Bütün yıldızlardan, güneşi daha büyük ve NURLU edip, bundan sonra da AYI büyük ve NURLU etmiştir. Sonra Cibril aleyhisselâm kanadıyla ayın yüzünü mesh edip, IŞIĞINI yok etmiştir ki, nuru SÖNÜK olup, gece gündüzden fark ola. Onunla senelerin sayısı ve ayların hesabı malûm ola. Nitekim Hak Taâlâ Kelam-ı Kadim’inde buyurmuştur: “Bir delil olan geceyi, kaldırıp, yine bir delil olan gündüzü aydınlık kıldık.” (17/12) Bunun içindir ki, AYIN yüzünde çizgiler gibi görünen siyah belirtiler NURUNUN mahvolmasındandır. (Marifetname)
Elmalılı Hamdı Yazır;  “Güneş denildiği zaman da biz her şeyden önce onun ışığını anlarız. Bundan onun kültesine ve diğer özelliklerine geçeriz ki bu bize şuurumuzdan kendimize ve ötemize geçişimizin de bir misalini vermiş olur. Zira göz ve şuuru OLMAYANLAR için nur, ışık ve güneş kavramı yoktur.
“Leyâli-i bîz” (beyaz geceler) denilen dolunay gecelerinde görünür. Gerçi başlangıçta ki hilal şeklinde onbeş onaltısına kadar hatta sonundaki mihak gecesi (kameri ayın son üç gecesi) dışında her gece az çok görülebilirse de onaltısından sonra git gide gecikip eksilerek uzaklaştığı için izleme ve uyma durumundan çıkmaya başladığı gibi, gittikçe büyüdüğü ilk haftalarında da henüz kütlesi tamam olmadan veya tamama yaklaşmadan evvel, bir güneşin ardından ona bağlı ikinci derecede bir güneş doğuyormuş gibi tam anlamıyla güneşe BAĞLI olmuş olmaz.
Ancak ayın ortalarında dolunay gecelerindedir ki güneşin batması sırasında veya batmasının hemen ardından onu andıracak şekilde dolgun bir şekilde NURLU  OLARAK DOĞAR ve sabaha kadar da IŞIĞI UZANIP GİDER. O zaman aya tam anlamıyla “güneşin talisi” yani güneşin ardından onun GİBİ gelen ikinci bir güneş demek açık olur. “
“Onların arasında ay’ı bir nur kılmış, güneşi de bir kandil yapmıştır?” NUH/16
“Onların arasında (Nurlu gök cisimleri) ” yani dünya semasında “ay’ı bir nur kılmış.” Bu ta­bir “Temimoğulları bana geldi” yahut: “Ben Temimoğullarına gittim” deme­ye benzer. Halbuki maksat onların bîr kısmıdır. Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmıştır,
İbtı Keysan dedi ki: Ay bu semalardan birisinde ise onların hepsinde anlamındadır. Kutrub da şöyle demiştir: “Onların arasında” buyruğu “onlarla birlikte” demektir. el-Kelbî de böyle açıklamıştır. Yani yüce Allah, gökleri ve yeri yaratmakla birlikte güneşi ve ay’ı da yaratmıştır. Dil bilginlerinin büyük çoğunluğu İmruu’l-Kays’ın:
“Son dönemlerini teşkil eden otuz aylık zaman içerisinde Üç ayrı halde bulunan kimse rahat olabilir mi?”
Sözündeki ” İçerisinde” lafzının: ” Beraber” anlamında olduğu­nu söylemişlerdir.
en-Nehhâs dedi ki: Ben el-Hasen b. Keysan’a bu âyet-i kerimeye dair so­ru sordum, o da şöyle dedi: Nahivcilerin cevabına göre eğer yüce Allah onu (ay’ı) o semalardan birisinde yaratmış ise, onların hepsinde yaratmış demektir. (Onların hepsinde yarattığını belirten ifade kullanılabilir.) Senin: -Kumaş­lardan birisine aiâmet koymuş olsan dahi-: O alâmeti i kumaşları bana ver, de­mene benzer. Bir diğer cevab da şudur: Rivayet olunduğuna göre ay’ın yü­zü semaya doğru bakar. Eğer semanın içine doğru bakıyor ise o vakit sema­ya bitişik demektir.
“Bîr nur” buyruğu yeryüzündekilere bir NUR anlamındadır.
Ata: Gökler ­de ve yerde bulunanlara bir NURDUR, diye açıklamıştır.
İbn Abbas ve İbn Ömer de: Onun yüzü yeryüzündekileri AYDINLATIR. Öbür YÜZÜ ise semada kileri aydınlatır, demişlerdir.
Güneşi de bir kandil yapmıştır.” Geçimleri için gerekli iş ve tasarruf­larda bulunabilsinler diye yeryüzündekilere bir kandil kılmıştır. 
Kuşeyrî’nin İbn Abbas’tan naklettiğine göre güneşin yüzü göklerde, ar­kası ise yerdedir (dönüktür).  el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an
Derleyen ; Abdurrahman TORAMAN
27 Şubat 2019

                Dedeniz:Bence islam dünyasi bu gidisle Amarikadan,Rusyadan,cinden önce yeni dünyayi bulacak,ordaki müslümanlarla YALELLi havasini oynayacaklardir.Hemide yeni dünyaya 4 ayakli DÜLDÜLLE gideceklerdir.Bukadar US neler yaptirmaz sahibine.

Link to post
Sitelerde Paylaş
44 dakika önce, tolonbey yazdı:

Iste böyleee,

                    Müslümanlar dünyanin en USLULARIDIRLAR .

Bu nedenle DiKiS ignesiyle Si.......iS hapini bile Wiyagrayi bile gavirdan aliriz.

Gelin bakalim,bu ESSiZ müslüman bilim adaminin KELLEYi MUAZZAMASI nasil calisiyor?Adam diyorki DÜNYA  düzdür.

AYIN kendine ait LAMBALARI varmis,isigi varmis.

Hay sen bin yasayasin.Allah bunun adamlarina öyle göz vermiski dünyadan ciplah gözle tüm evrenleri görüyürler.

Yahu  simdiye kadar sen nerdeydin?

Arkadaslar,bu adam millattan önce 400 yillarinda dünyaya gelmis bir magarada unutulup arastirmacinin biri onu bulup aramiza katmistir ama  beyni degil KALBI MÖ 400 yillarinin muazzam bilgileriyle doludur .Gelin bunun yazilarini okuyalim.

                 Cumartesi, Nisan 11, 2020

 
 
Ana Sayfa Abdurrahman Toraman AY’IN KENDİ IŞIĞI VARDIR

AY’IN KENDİ IŞIĞI VARDIR

Son zamanlarda tartışmalara konu olan Ayın Işığı ve Mahiyeti hakkında değişik fikirler ve teoriler ortaya atılmıştır. Tüm gök cisimlerinin kendine has bir ışığı vardır ancak yalnızca ay ışığı diğerlerinden çok farklı olarak yaratılmıştır…..  Biz bu yazı dizimizde öncelik vereceğimiz konu;  Ayın kendi ışığının olduğunu,  evrelerini kendine has bir yapıyla oluşturduğunu ve kısmi olarak ta Güneş ile etkileşim halinde olduğunu ilahi veriler ışığında da ortaya koymaya çalışacağız.
İbn.Kesir (En’âm,96).âyet-i kerîme’de Güneş ve Ay’ın ışığı konusunda şu açıklamayı yapmıştır; “Allah, Güneşle gelen şuayı (ışık demeti) bir ziya; ayın IŞIĞINI da bir nûr kılmıştır…”
Ay ve Güneşin ışık kaynağı olma konusunda ortak, ışığın muhteviyatı ve özelliği konusunda fark ola. Bu farklı ışık kaynaklarının neticeleri âlemde canlılığın devamı adına elzemdir. Güneş ve Ay ışığının yeryüzünde canlılar üzerinde meydana getirdiği birçok tesirleri bilinmektedir. Özellikle Ay ışığı, yeryüzüne en parlak dolunay durumunda iken insanlarda bir tedirginlik ve sinirlilik hali dikkat çeker. Peygamber Efendimiz her ayın onüç, ondört ve onbeşin de oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. Ay’dan gelen ve kendine has olan ışığının, birçok olumlu/olumsuz etkiler oluşturduğu ortada iken, Ay’dan gelen ışığı basit bir güneş yansıması olarak değerlendirmek hata olur. Eğer öyle olsaydı aynı şekilde yeryüzüne yüksekçe bir yerden yansıyan güneş ışığında da bu etkilerin olması söz konusu olurdu.
AYIN KENDİ IŞIĞI VARDIR. GÖZLEMCİ BU SAYEDE AY’I GÖRÜR.
1- Denilirse ki, “Ay bir yansıtıcıdır, Güneşten gelen ışıkları Dünyaya yansıtır”
Bizde deriz ki, Dünya 4/3 sularla kaplı olması nedeni ile yansıtıcı özelliği aydan daha çoktur. Güneşten gelen ışığı Aya yansıtır. Böylece aydaki karanlık bölgenin oluşumu devre dışı kalır. (şekil-1)
2- Eğer denilirse ki, “Gece dünya zemininde bu yansıma gerçekleşemez, Ay direk ışığını güneşten alır ve yansıtır”.
Bizde deriz ki, Dünya düzdür ve aynı anda tüm dünya da gece oluşması imkânsızdır. Dolayısı ile Ay dünya yüzeyinden alacağı bu ışık yansıması nedeni ile “Ayın karanlık evresi” (gölge) oluşumu söz konusu olamaz. (şekil-2)

Fahruddin Er-Râzi konuyla ilgili açıklamasında; Ay, gökteki ayın feleğin-deki bir tur atış zamanından ibarettir. Bazıları AYIN, ışığını güneşten aldığını ve devamlı olarak bir yüzünün aydınlık olduğunu İDDİA etmişlerdir. Fakat ay güneş ile bir araya geldiğinde aydınlık olan yüzü (ya­rısı) üste gelen yarısı olmuş olur. Şüphesiz ki biz, bu durumda ayın ışığından hiçbir şey göremeyiz. Birbirinden uzaklaşmaya başladıkları zaman, ayın ışıklı tarafı bize doğru olmuş olur, bu durumda onu tamamen ışıklı olarak görürüz.

-

Ay, güneşe yaklaştıkça, aydınlık yüzünden görülen kısım gittikçe azalır; güneşten uzaklaştıkça ise, aydınlık tarafından görülen kısım gittikçe çoğalır. Sonra bu ay, güneşle birleştiği vakitten tamamen uzaklaşıncaya kadar, her gece güneşten biraz daha uzak olur ve her gecede ayın ışığı, ayrılma vaktinden tekrar birleşme vaktine kadar daha çok görülür. Ve ay tekrar her gece güneşe biraz daha yaklaşır. Böylece de her gece onun ışığı daha az görülür, “eski bir hur­ma salkımı çöpü gibi” (Yasin, 39) (ince) oluncaya kadar azalır. İşte tabiatcılann ve müneccimlerin sözleri bundan ibarettir.

-

Usûlcülerin dediği ise şudur: Ay, bir cisimdir. Cisimler, cisim olmaları iti­bariyle birbirine eşittirler. Bütün mahiyetinde birbirine eşit olan şeylerin, leva­zımları (ayrılmaz vasıflan) itibarı ile farklı olmaları imkânsızdır. İşte bu yakın (kesin bilgi) ifâde eden bir mukaddime, (önerme) dir. Buna göre güneşin ve ayın kütlelerinde “ışığın” bulunması, CAİZ (mümkin) olan bir husustur. Böyle olan bir varlığın, varlığının yokluğuna tercih edilmesi, ancak hür, irâde sahibi bir fâil-i muhtar ile mümkin olur. Fâil-i muhtarın (İstediğini yapmakta serbest olan (Cenab-ı Hak) fiili olan her şey hususunda, o fâil-i muhtar var etmeye de yok etmeye de kadirdir. Bu izaha göre, ayın ışı­ğında meydana gelen bu değişmeleri, ayın güneşe yaklaşıp uzaklaşmasına dayandırmaya HACET yoktur. Aksine bize göre, güneşin kütlesindeki ışığın var­lığı, ancak kadir ve irade sahibi bir Yaratıcının var etmesi ile meydana gelmiş­tir. Ayın kütlesindeki ışık da böyledir.

“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, ve gece ile gündüzün uzayıp kı­salmasında ve birbirinin peşi sıra gelmesinde, akıl sahipleri için deliller vardır” Âl-i İmrân/190  “Gökte burçlar yaratan, onların içine bir kandil ve nurlu bir ay yerleştiren (Al­lah’ın) şanı ne yücedir” (Furkan 61) buyurmuştur. Yine ayın kütlesinde bu tür de­ğişiklikler olmasaydı, felsefecilerin, “Semavî KÜTLELERİN durumlarında değişiklik olması MÜMKÜN değildir” şeklindeki ŞÜPHELERİ kuvvet kazanmış olurdu. Hal­buki Allah Teâlâ, o hükümran hikmeti ile güneşi değişmez bir hal üzere bırak­mış, AKIL SAHİPLERİ için, “güneşin aynı halde kalması ancak Allah’ın onu o şekilde bırakması ile; ayın ŞEKLİNİN devamlı değişmesi de Allah’ın değiştirmesi ile olduğu” ortaya çıksın diye, ayın durumundaki değişmeleri ortaya koymuştur. Fahruddin Er-Râzi, Tefsir-i Kebir
“Andolsun güneşe ve onun aydınlığına, ona tabi olduğu zaman aya…” (Şems/1-2)
“Arkasından geldiği zaman aya”;  Onun peşinden gittiği zaman, demektir. Yani güneş battığı zaman hilal gö­rülür, “Televtu fulânen” “Filanın peşinden gittim” denilir. Katade dedi ki: Bu hilalin görüldüğü gecedir. Güneş battığı vakit hilal görülür. İbn Zeyd dedi ki: Ka­meri ayın ortasında güneş battığı vakit hemen arkasından ay doğuverir, ayın sonunda ise hemen arkasından batıverir.
el-Ferra dedi ki: “Arkasından geldi” ondan aldı, demektir. O, bu açıklaması ile ayın (aydınlığını) güneşin ışığından aldığı KANAATİNİ taşıyor GİBİDİR!. Bazıları da: “Arkasından geldiği zaman aya” tam olgunlaşıp, dolunay olduğu ve ışık ve aydınlığında onun gibi olduğu zaman demektir, demişlerdir, ez-Zeccac da böyle açıklamıştır.  el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an
Tefsirde de ifade edildiği gibi Ayın kendi ışığının yanında güneş ışığı da kendinde barındırır. Bu durum ayın kendi ışığına engel değildir.
Diğer taraftan İmam Kurtubi, Yüce Allah, güneşi ve ay’ı ateşten yarattıktan sonra DOĞUŞLARI esnasında BUNLARI NUR ile büründürmüştür. GÜNEŞİN nuru ARŞIN nurun-dandır. AYIN nuru da  KÜRSİ’NİN nurundandır.
İşte asıl yaratılışları ve onlara giydirilen IŞIĞIN esası budur. Güneşin ışığı, etrafı aydınlatması ve parıldama-sı için, olduğu halde bırakıldı.  AYA GELİNCE, Ruhu’l-emin kanadını onun yüzü üzerinden geçirince, bu kanadın etkisi ile ışığı silindi soldu. Çünkü o bir ruh­tur, ruhun hâkimiyeti ise diğer eşyaya galip gelir. Böylece bu silinme insan­ların gördüğü şekliyle kaldı. Sonra ay sudan bir KAB içine yerleştirildi, son­ra da ona bir mecra tayin edildi. İşte her gece içinde bulunduğu bu KABTAN dolayı insanlara belli şekilde ve miktarda bir ay olarak görünür ve bu tama­men görününceye kadar öylece devam eder,İNSANLARDA bunu tamamiyle ve VUVARLAK haliyle görürler. Daha sonra her gece onun bir parçası tekrar ka­bına geri döner ve daha önce arttığı miktarda görünüş ve ay şekli itibarı ile eksilir.
Aya “kamer” adının verilmesi gizlenince ye kadar aydınlığı ve beyazlığı ile atmosferi ağartması (aydınlatması) ndan dolayıdır
*  Fiozof astronomicilere ve günümüz modern bilimin safsatalarına cevap niteliğinde olan, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname’sinde bu konulara ilişkin cevaplar mevcuttur.
“Malûm olsun ki, filozoflar ile halk arasında olan ihtilaf üç kısımdır ki: Bir kısımda münakaşa, mücerret SÖZE dayanır. Meselâ: Filozoflar, alemin yaratıcısına cevher deyip; cevheri, mekândan münezzeh, zatıyle kâim varlık ile tefsir eyledikleri gibi.  İkinci kısımdaki çekişmeler, dinden bir esasa ilişkin olmayan işlerdedir. O halde onlarla MÜNAKAŞA etmek, peygamberleri tasdik zaruretinden değildir. YANİ o işleri kabul, onları yalanlamayı veya aksini gerektirmez.
Meselâ:  (DERLER Kİ) Ay tutulması, yerkürenin güneş ile ay arasına girmesiyle ayın IŞIĞININ görünmemesinden ibarettir. Zira ki ay, ışığını güneşten alır. Yer ise küredir ve gök her taraftan yeri kuşatmıştır. Ne zaman ay, yerin gölgesinde kalsa, güneşin ışığı ondan kesilir, DEDİKLERİ GİBİ.
Ve dahi güneşin tutulmasının mânâsı, yerden güneşe bakan şahıs ile güneşin arasında ayın bulunması ve gölge olmasıdır. Bu durum güneşle ayın baş ve kuyruk düğümlerinde bir anda birleştikleri vakitte olur DEDİKLERİ gibi. Bu görüşleri dahi münakaşa ile çürütmekle durumu değiştirmek mümkün değildir….”
Allah, güneşi, ayı ve yıldızları kendi arşının nurundan yaratıp, bu su denizinin içinde balıklar gibi yüzücü eylemiştir. Bütün yıldızlardan, güneşi daha büyük ve NURLU edip, bundan sonra da AYI büyük ve NURLU etmiştir. Sonra Cibril aleyhisselâm kanadıyla ayın yüzünü mesh edip, IŞIĞINI yok etmiştir ki, nuru SÖNÜK olup, gece gündüzden fark ola. Onunla senelerin sayısı ve ayların hesabı malûm ola. Nitekim Hak Taâlâ Kelam-ı Kadim’inde buyurmuştur: “Bir delil olan geceyi, kaldırıp, yine bir delil olan gündüzü aydınlık kıldık.” (17/12) Bunun içindir ki, AYIN yüzünde çizgiler gibi görünen siyah belirtiler NURUNUN mahvolmasındandır. (Marifetname)
Elmalılı Hamdı Yazır;  “Güneş denildiği zaman da biz her şeyden önce onun ışığını anlarız. Bundan onun kültesine ve diğer özelliklerine geçeriz ki bu bize şuurumuzdan kendimize ve ötemize geçişimizin de bir misalini vermiş olur. Zira göz ve şuuru OLMAYANLAR için nur, ışık ve güneş kavramı yoktur.
“Leyâli-i bîz” (beyaz geceler) denilen dolunay gecelerinde görünür. Gerçi başlangıçta ki hilal şeklinde onbeş onaltısına kadar hatta sonundaki mihak gecesi (kameri ayın son üç gecesi) dışında her gece az çok görülebilirse de onaltısından sonra git gide gecikip eksilerek uzaklaştığı için izleme ve uyma durumundan çıkmaya başladığı gibi, gittikçe büyüdüğü ilk haftalarında da henüz kütlesi tamam olmadan veya tamama yaklaşmadan evvel, bir güneşin ardından ona bağlı ikinci derecede bir güneş doğuyormuş gibi tam anlamıyla güneşe BAĞLI olmuş olmaz.
Ancak ayın ortalarında dolunay gecelerindedir ki güneşin batması sırasında veya batmasının hemen ardından onu andıracak şekilde dolgun bir şekilde NURLU  OLARAK DOĞAR ve sabaha kadar da IŞIĞI UZANIP GİDER. O zaman aya tam anlamıyla “güneşin talisi” yani güneşin ardından onun GİBİ gelen ikinci bir güneş demek açık olur. “
“Onların arasında ay’ı bir nur kılmış, güneşi de bir kandil yapmıştır?” NUH/16
“Onların arasında (Nurlu gök cisimleri) ” yani dünya semasında “ay’ı bir nur kılmış.” Bu ta­bir “Temimoğulları bana geldi” yahut: “Ben Temimoğullarına gittim” deme­ye benzer. Halbuki maksat onların bîr kısmıdır. Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmıştır,
İbtı Keysan dedi ki: Ay bu semalardan birisinde ise onların hepsinde anlamındadır. Kutrub da şöyle demiştir: “Onların arasında” buyruğu “onlarla birlikte” demektir. el-Kelbî de böyle açıklamıştır. Yani yüce Allah, gökleri ve yeri yaratmakla birlikte güneşi ve ay’ı da yaratmıştır. Dil bilginlerinin büyük çoğunluğu İmruu’l-Kays’ın:
“Son dönemlerini teşkil eden otuz aylık zaman içerisinde Üç ayrı halde bulunan kimse rahat olabilir mi?”
Sözündeki ” İçerisinde” lafzının: ” Beraber” anlamında olduğu­nu söylemişlerdir.
en-Nehhâs dedi ki: Ben el-Hasen b. Keysan’a bu âyet-i kerimeye dair so­ru sordum, o da şöyle dedi: Nahivcilerin cevabına göre eğer yüce Allah onu (ay’ı) o semalardan birisinde yaratmış ise, onların hepsinde yaratmış demektir. (Onların hepsinde yarattığını belirten ifade kullanılabilir.) Senin: -Kumaş­lardan birisine aiâmet koymuş olsan dahi-: O alâmeti i kumaşları bana ver, de­mene benzer. Bir diğer cevab da şudur: Rivayet olunduğuna göre ay’ın yü­zü semaya doğru bakar. Eğer semanın içine doğru bakıyor ise o vakit sema­ya bitişik demektir.
“Bîr nur” buyruğu yeryüzündekilere bir NUR anlamındadır.
Ata: Gökler ­de ve yerde bulunanlara bir NURDUR, diye açıklamıştır.
İbn Abbas ve İbn Ömer de: Onun yüzü yeryüzündekileri AYDINLATIR. Öbür YÜZÜ ise semada kileri aydınlatır, demişlerdir.
Güneşi de bir kandil yapmıştır.” Geçimleri için gerekli iş ve tasarruf­larda bulunabilsinler diye yeryüzündekilere bir kandil kılmıştır. 
Kuşeyrî’nin İbn Abbas’tan naklettiğine göre güneşin yüzü göklerde, ar­kası ise yerdedir (dönüktür).  el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an
Derleyen ; Abdurrahman TORAMAN
27 Şubat 2019

                Dedeniz:Bence islam dünyasi bu gidisle Amarikadan,Rusyadan,cinden önce yeni dünyayi bulacak,ordaki müslümanlarla YALELLi havasini oynayacaklardir.Hemide yeni dünyaya 4 ayakli DÜLDÜLLE gideceklerdir.Bukadar US neler yaptirmaz sahibine.

Yaptığınız araştırma neticesinde bizlere sunduğunuz bilgiler için öncelikle teşekkür ediyorum.Aşığa yazdıklarım sizinle alakalı değildir okuyunca zaten anlayacaksınız. Yanlış bir anlaşılmaya sebebiyet vermemek için ayrıca belirtmek istedim.

Müslümanların kendini geliştirdiği ne kadar dil veya eğitim sistemi varsa hepsi yok edilmeye çalıştı. Medreseler kapatıldı din yozlaştırılmaya çalışıldı, eğitim sistemi değişti. Öyle bir hale geldi ki insanların ilim öğrenip gelişmesi engellendi.Şu anki bilim adamlarının bile anlayamadıklarını anlamış ve yazmış eski ilim hocaları var. Sağlam bir araştırma ile ulaşılabilir bilgiler vardır ortada.

Bir insanın anladığı sadece beynine sığdırabildiğidir. Bu kıt ve küçük aklının sapıklığını tanrıya yüklemeye çalışanlardan çok rahat anlayabiliyoruz. Koskoca evreni yaratan Allah ile kendi aklını bir tutmaya çalışanlar çok gülünesi insanlardır.

Eğer küçük zekası almıyorsa yada mantığı almıyorsa yanlıştır. Beynine perde çekip görmemekte ısrarlı isen biz senin beynine zorla çivi çakar gibi sokamayız.

tarihinde kabara tarafından düzenlendi
Link to post
Sitelerde Paylaş

iste böyleee.

                     islam bilim adamlari islama su kurali koymustur.

DiN , AKIL  iSi  DEGiL , NAKIL  iSiDiR.Nakil arabin uydurdugudur.Din yasamda herseye burnunu soktugundan USA yani AKLA yer vermiyor.

-

Tuvalette ne yapacagimizi bile söylüyor.-

                      Bundan ortalama 70 yil önce köylerde TUVALET yoktu ,ile ,ilceeye bag yapan yolda yokttu.Coh giymaatli soydugu ülkelerin paralarini gavur garilariyla yiyoordu osmanli.Yolmus,izmis ne gerek vardi.HATTA osmanlida yönetimde tekbir TÜRK yoktu.Vezirleri,rezilleri,kaymakam nahiye müdürleri pasalari,posalari hep gavurlardandi,ya rUMDU,ya SIRPTI ya suydu yada buydu.

Türk TU KAKAYDI.TÜRK yalniz asker olluyordu yani er.

                      Halkina TUVALET yapmayi bile ögretememislerdi.

Iyi hatirliyorum.Basbakan ismet müslüman halka habar salar.Herkes TUVALETINI yapsin.Köyümüzde ismetle girgir gecmeyebasladilar.Bizim tuvaletimiz var.Evde derin bir güvece isiyor siciyoruz.Gece oluncada o güveci götürüp cöplüde döküyoruz.Ismeet coh marahliysa gelsin tuvaletlerimizi yapsin der oldular.Bu sözler,köylerden nahiyelere,nahiyelerden ilcelere,illere derken ANKARAYA kadar gider.Ismet hakli olarak nahiye müdürlerine emir verir.CENDERMELERi alin köylere gidin TUVALETLERINI yapmayanlari güzel bir pataklayin.

                    Derken bir gün nahiye müdürü cenderme komutaniyla cendermeler gelirler.Tuvaletlerrini yapmayanlari güzel bir pataklarlar ve bir müddet vberirler.Bu müddet icinde TUVALETINI yapmayanlar hapsedilecek dendi ve köylü bir hafta icinde köyü TUVALETLERLE  donattilar.

                   Olmus bir olayi anlatiyim.Annem ve kardeslerim meregin disina konan samanlari,otlari aksamleyin merege tasimaya baslarlar.Bende cocugum,dedimki ben gidiyorum köyün cocuklariyla oynamaya.Annemde dediki gec kalma.Kalmam dedim ama gece onlarda annamlerin calistigi samanliga geldim.

                   Annem dediki ola karanlikda geliyorsun duvara isiyorsun yanimiza gelmiyorsun seni kosturdum tutsaydi seni iyi bir dövecektim.Ama önümden hizli kacip kurtundun.Dedimki ben gelip duvara falan isemedim deyince, uyyyyy peki karanlikta ben kimi kosturdum dedi?

Dedimki bizim ahirin duvarina sik sik gece gelip KIRONUN isedigini birkacdafa gördüm belkide oyudu.Tutsaydim kafasini gözünü yarardim.Iyikide tutamadim

               Adam kosarken bizim gibi direk kosamiyordu,her iki adimda bir ayaklarini birbirine sürerdi.Bu yüzden anam az kaldi tutacaktim seni dediydi bana.Karanlikta adami ben sanmisti.Adam demek kendini kurtara bildi anamdan.

               Babam cok SISKA bir adam olmasi yaninda anam cok iriyari güclü KOCA  YUSUF gibi bir kariydi.Koyün okul müdürü okulun tuvaletini getirip bizm pencerenin önüne yaptirmasina anam cok bozulur,okul müdürüne birkac tokat indirir.Okul müdürü mahkemeye verir.ZZamani gelince hakim huzuruna cikarlar.Hakim anami hakli bulur.Ama anama sorar hakli olmasina haklisinda neden gülüyorsun deye sorunca anam,benim adetimdir hep gülerim der.Hakimde ALLAH aglatmasin yanitini verir ve müdüre derki sana iki hafta müddet derhal tuvaleti ordan kaldir.Yoksa bu KOCA  YUSUF seni gene döver.

                Bir defa koca adam olmustum sirtima bir yumruk vurmustu 15 günde ancak agrisi gectiydi sirtimin.

                   Bu arada osmanlici gazatalarda söyle yazilar cikardi.Efendim Fransada,italyada halk evinde bir kaba siciyor ve bu BOKLARI balkonlardan,pencerelerden yola atiyorlar.Bu boklar yoldan gecenlerin baslarinada rasgeldiginden sokakta yürüyenler semsiye kullanmaya baslamislar deye yaziyorlardi.Köyde tuvalet yokken bok kokusundan köylere girilemiyordu.

                 Halbuki  millattan 2500 yil once ROMALILARIIN yaptigi  mermer taslardan TUVALETLER  görülüyor.Bu tarihi tuvaletler hala cogu sapasaglam durmaktadir.

                Müslümanlar övünme dedinmi en sahanesini beceriyorlar.

                 Tuvaletlerde bize benzeyen avrupaa ülkeleride vardi.biz Almanyaya gitmeden birkac yil önce Tuvalet yapmaya baslamislardi alman köylüler.

                  Hatta türk arkadasin kiraladigi evin tuvaleti yoktu.katta bulunan 3 evin ostak tuvaleti vardi.Bir dafasinda tuvalete girdimki kendimi zor soktum tuvalete.Tuvalet okadar dardiki nerdeyse yönünü kapiya cevirmek mümkün degildi.Isimi görmeden tuvaletten ciktiydim.Tuvalet bakimindan halaaaa cok zayifiz.

                Ordu valisi,ordunun modern sehir tuvaletlerini soktürüyor önceki tuvaletlere cevirttiriyor güye onlar müslüman isiymir.Adamin ondan bile habari yok.Eski kullandigimiz tuvaletler Firansizlarin eskiden kullandigi tuvaletlerdi.

                  Baselde calistigim otelde kiz arkadasim basip bagirdi MUSTAFAAAAAA cabuk buraya gel.Noldu kiza deye kostum yaninaki kiz tuvalette,niye bagiriyorsun dedim.Dediki görmüyormusun senin MUTFAKTA calisan TÜRKLER bizim götümüzü koydugumuz yere ayakkabiyla basip kakalarini yapmislar.Gercekten baktimki heriflerin ayak izleri.kiza dedimki nerden biliyorsun onlarin ayak izi oldugunu?Dediki en son onlar girdiydi tuvatete.Bizim müslümanlar cok bülmüs vallaaa.Gavurun götünü koydugu yere götünü koymuyorda ayakkabilariyda orda cömelip kakasini yapiyor.Birde derlerki müslümanin kafasi calismaz.

                    Neyse kiz arkadasim mariya dediki söyle onlara birdaha böyle birsey yaparlarsa patrona söylerim hepsini kovdururum.Neyse gittim mutfaga ulan arkadaslar tuvaletlerde birdaha kic konan yere ayakkabiyla basarsaniz.Patrona söyleneceniz.Patronda sizi sepetler valla dedim.Tuvalete oturmadan önce tuvalet kagidiyla silin öyle oturun.Simdi mariyanin oturdugu tuvaleti silmeyede gerek yok.onun güzelligi oturulacak yerede gecer deyince basladilar mülmeye.Herkesin kicini koydugu yere ayakkablarla cikip cömelmek ve kaka yapabilmek az akilla olacak is degildir.USUMA geldikce gülesim geliyor halaaa:-))))

Link to post
Sitelerde Paylaş
  • Konuyu Görüntüleyenler   0 kullanıcı

    Sayfayı görüntüleyen kayıtlı kullanıcı bulunmuyor.


Kitap

Yazar Ateistforum'un kurucularındandır. Kitabı edinme seçenekleri için: Kitabı edinme seçenekleri

Ateizmi Anlamak
Aydın Türk
Propaganda Yayınları; / Araştırma
ISBN: 978-0-9879366-7-7


×
×
  • Yeni Oluştur...